Amin Maalouf / Deneme / Yapý Kredi Yayýnlarý

1949 yýlýnda Lübnan’da doðan Amin Maalouf, ekonomi ve toplumbilim okudu. Daha sonra gazeteciliðe baþlayan yazar 1976 yýlýndan beri Paris’te yaþýyor. Bir çok yayýn organnda yöneticilik ve köþe yazarlýðý yapmýþ olan Maalouf, bugün vaktinin çoðunu kitaplarýný yazmaya ayýrmaktadýr.

Maalouf eserlerinde çok iyi bildiði Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini baþarýyla iþlemiþtir. Ýlk kitabý “Araplarýn Gözüyle Haçlý Seferleri” ile tanýnan ünlü yazarýn, 1986 yýlýnda yayýmlanan ve ayný yýl Fransýz-Arap Dostluk Ödülünü kazanan ikinci kitabý “Afrikalý Leo” klasik olarak kabul edilmektedir. Yazarýn diðer önemli kitaplarý þunlardýr:



Semerkant-1988

Iþýk Bahçeleri-1991

Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyýl-1992

Tanios Kayasý-1993

Doðunun Limanlarý -1996


Bana ‘içimin derinliðinde’ ne olduðu sorulduðunda, bunda herkesin ‘içinin derinliðinde’ aðýr basan tek bir aidiyetin, bir bakýma ‘kiþinin derin gerçekliðinin’, doðarken ebediyen belirlenen ve artýk deðiþmeyecek olan ‘öz’ünün varolduðu inanýþý yatýyor; sanki geri kalanýn, bütün geri kalanýn -özgür insan olarak katettiði yolun, benimsediði inanýþlarýn, tercihlerin, kendine özel duygusallýðýnýn, yakýnlýklarýnýn, sonuçta yaþamýnýn- hiçbir önemi yokmuþ gibi. Kimlik insanýn zamanýn içindeki inceliþinde onu dünyaya baðlayan bir ayna.

Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler’de çok yönlü ve saydam bir sorgulamanýn eþiðinde, aynadaki görüntünün tutulabileceðine iþaret ediyor. Ölümcül Kimlikler, dünyanýn yeni zamanlarýnda insanlýðýn küllerinden kuracaðý düzenin temeline konan bilge bir taþ. Daha karmaþýk bir kimlik talep eden herkes toplum dýþýna itilmiþ bulur kendini. Cezayirli ana babadan Fransa’da doðan bir genç, içinde apaçýk iki aidiyet taþýmaktadýr ve her ikisini de üstlenecek durumda olmasý gerekir. Lafý bulundýrmamak için iki dedim ama onun kiþiliðinin bileþenleri çok daha fazla sayýdadýr. Ýster dil söz konusu olsun, ister inanýþlar, yaþam biçimi, aile iliþkileri, sanat ve mutfak zevkleri, Fransýz, Avrupa, Batý etkileri ondaki Arap, Berberi, Afrika, Müslüman etkilerine karýþmýþ durumdadýr… Bu delikanlý bunu dolu dolu yaþamakta özgür hissetse kendini, tüm çeþitliliðini üstlenmede cesaretlendirildiðini hissetse, zenginleþtirici ve verimli bir deneyim olur; tersine, ne zaman Fransýzlýðýný vurgulasa, bazýlarý ona bir hainmiþ, hatta satýlmýþ gözüyle baktýðýndan, ne zaman Cezayir’le olan baðlarýný, tarihini, kültürünü, dinini ortaya koysa, anlaþýlmamak, küçümsenmek tehlikesiyle ya da düþmanlýkla karþýlaþacaðýndan, yolu yýpratýcý olabilir. Durum Ren’in öte yakasýnda daha da naziktir. Otuz yýl önce Frankfurt yakýnkarýnda doðan, hep, dilini ailesininkinden çok daha iyi konuþup yazdýðý Almanya’da yaþamýþ olan bir Türk’ün durumunu düþünüyorum. Benimsediði toplumun gözünde o bir Alman deðildir; köklerinin geldiði toplum ise artýk tam olarak Türk sayýlmaz.