DR. KENAN DEMİRKOL* AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI

AYDINLIK HAFTALIK HABER-YORUM DERGİSİ* 07 OCAK 2007 SAYISI



"Damar tıkayan kolesterol değil* şeker!"



Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün "kibrit kutusu kadar"

reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol* A'dan Z'ye akıllı

beslenmenin matematiğini anlatıyor… Şeker* vücudumuzu* demir paslanır gibi

paslandırıyor* eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında

yaşlandırıyor. Şekeri* gıda sanayiinden söküp atmak zor ama* işe evlerimizin

kapısından başlayabiliriz!



Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında "prof."

yazmıyor. "Ben üniversitede hocayım* burada hekim" diyor. Söz bir ara

"kronometreli doktorlara" geldiğinde* yani 15 dakika muayene süresini aşınca

ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor*

"dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim" diye. Uzmanlık alanı*

beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol

bir "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu

kadar* siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir?

İlk aklımıza gelen* şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre

sıfır bedenle* 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak.

Doğru mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir yana bırakıp*

Demirkol'a: "Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O* şekerle

başladı.



"ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL"



DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik*

aslında önlenebilir hastalıklar* çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline

gelmiştir. ABD'de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da

ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı* 11 milyon insanın

şeker hastalığı* 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp

hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile* şeker hastası

sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa* yakın zamanda vahim

bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa'da ortaya çıktı* soğuk

iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi* toplumların

şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle*

hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece

kalorisiyle* şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor* doğrudan kimyasal

yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka

yerden kısarım" demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim

yoktur.



"12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"



AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri

doğru değil mi?

DEMİRKOL- Asla doğru değil.

AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker

sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze

ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine* o oranda

olumsuzlaşıyor. O dönemde* insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu

devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor.

Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100'lerdeyiz* 120'de

şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal

genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet.

Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar.

Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama

şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede

şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.



"KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"



AYDINLIK- Ama* beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?

DEMİRKOL- Doğru. Ancak* bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden

vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle

kemoterapi gören asla şeker yememeli.

Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker 'sakaroz'* iki

ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez

vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır.

Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı

olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda

şeker yemişsek* gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen

alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan

vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler

yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker*

insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek

ki* vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur*

hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek.

Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara

sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır.

Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha

fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.

Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır.

Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda

****bolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu

da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite

dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına* hem damar

sertliğine* hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da

alkole bağlı sirozdan daha çok* karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan

karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.



"MEYVE YİYORSAN* ŞEKER YEME"



AYDINLIK- Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek.

DEMİRKOL- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker

vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir.

Diyelim ki çok aşerdiniz* 2 parça çikolata yediniz* o gün meyve yemeyin. Bir

matematik yapmak zorundayız. Elbette* meyveden elde etmiş olduğumuz bir

takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.

AYDINLIK- Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?

DEMİRKOL- İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler

aşağı yukarı aynı.

AYDINLIK- Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi?

Bunu yemeyeceğim* şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken* nasıl

başaracaklar bunu?



"HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ…"



DEMİRKOL- Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de

çok ***ifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir şekilde

yapmak mümkün.

AYDINLIK- Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.

DEMİRKOL- Hayvanlar yapamıyor bu işi* Çünkü; hayvanları biz besliyoruz.

Tıkıyoruz ahırlara "şunu yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.

AYDINLIK- Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur* ihtiyacı olanı seçer

yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın yapraklarını gider

yermiş ilaç niyetine.

DEMİRKOL- Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo

görüntüsüyle Amerika'da en aklı başında valilerden biri oldu. İki büyük

atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını yasakladı. İki;

patates cipsinin üzerinde* "öldürücüdür" yazısı konuyor.



AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE…



AYDINLIK- Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?

DEMİRKOL- Yok* bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde

etmek. 1920'li yıllarda Amerikan başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak"

fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler verildi. Göz

alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır.

Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince

değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti.

Amerika hemen balıklama atladı bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel.

Sıvı olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma* meşrubat*

şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi

yapıp dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır fruktoz şerbeti geliyor.



KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI



AYDINLIK- Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.

DEMİRKOL- Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en

zor olduğu çağdayız. Çünkü* ekonomik kazanç kaygısı her türlü bilginin

üzerine binmiş durumda. O kadar büyük bir rant var ki* gerçeğe ulaşmanın en

zor olduğu dönemi yaşıyoruz.

Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa dönüşüyor ve bizi

hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir* bu paslanmanın bilimsel adı

oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır. Birtakım

gıdalarla oksitleyici* bir de bunu engelleyici maddeler alırız. Örneğin*

üzüm çekirdeği. Gerçekten bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını

belirleyen* hastalanmasını * kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın

bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde* yeni bir

hayatın doğması için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan

hayatının g

elişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz kolesterol

düşmanlığı sarmış ortalığı.



"KOLESTEROL MASUM* BİZ SUÇLUYUZ"



AYDINLIK- Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olur

mu?

DEMİRKOL- Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene sonra 100* şimdi de

60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler. Aslında* kolesterol masum.

Bizler suçluyuz. Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz

trigliseritler* kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor. Yağsız kuzu şiş

yediğinizi varsayalım* yanında da meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi

yeseniz bir zararı yok* ama kırmızı etten aldığınız kolesterolü* meşrubattan

aldığınız şeker trigliserite dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği

oluşuyor. Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama

oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize* ilaç firmaları kolesterolü

düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici

maddeleri düşüremiyorsak* oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas insan

mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.

Yine oksitleyici bir madde* damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu madde

yapay beslenen hayvanların sütünde var* depo yağlarında var. Ama bizim

ineğimiz merada otlasa* doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve hayvansal

yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol oksitlenmemiş olacak.



ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI



AYDINLIK- Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek* otlayacak da* süt yapacak

da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?

DEMİRKOL- Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle

aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye*

yapay yeme ihtiyacımız var." Hayvansal proteini* tek kaynak olarak

görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor.

Hububat* baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz

itiraz ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler vardır". Yani hayvansal

gıdada var olan* vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı

protein yapı taşları* amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur

pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten* mercimekte eksik olanı

bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış* ben de yeni gördüm*

bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor.

AYDINLIK- Antep yöresinin yuvalaması gibi..

DEMİRKOL- Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar.

Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ* protein ve

karbonhidrattı r. Mikro nutrientler ise vitaminler* mineraller* enzimlerdir.

Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir

hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var. Türkiye'de

biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et

doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az

özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır* protein kaynağı

değildir. Ben proteinimi bulgurdan* baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay

yem üreticileri "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla kandırarak

hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün

her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor* pancar küspesiyle*

yapay protein yemleriyle* patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan

şekerini yükselten* hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası

olmasına yol açan bir beslenme şekli.



İNEK NE YEMELİ



Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır* yapay beslenende hiç yoktur.

Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur*

yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol

açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük

antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda

meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde

bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme

hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır* bütün hücrelerin kendisini yenilemesini

sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı

insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar.

İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu

söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile

konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15'i

geçmiyor.

Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım* ne de AB'dekiyle.

Ekolojik hayvancılık denince akla "ekolojik tarım sonucu elde edilmiş

ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce

hayvan nerden patatesi buldu da yedi* ya da pancarı. İneğin normal

beslenmesinde pancarın* mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

AYDINLIK- Demek Amerika'dakilerin varmış.

DEMİRKOL- Orada da yok. İster ekolojik tarımla* ister normal tarımla elde

edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü

olmasının sebebi hayvanın* karbonhidratı zengin* onu yağlandıran tarzda*

mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde

yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken*

türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin

sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı

olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega-3

ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.



HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ



AYDINLIK- Ne fark var arasında?

DEMİRKOL-. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı

lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre

zarındaki yağ ana madde olarak omega-3'tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz

yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça

elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür

balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor.

Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle

****bolize edilir. Biz ayçiçeği yağı* soya yağı gibi yağlarla beslenip çok

omega-6 aldığımız için artık omega-3'e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi

ayçiçeği yağında kızarttık* o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

Bütün yağlar* yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3'e ayrılır. Doymuş yağ

asitleri* tekli doymamış yağ asitleri* çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu

doymamış yağ asitleri ikiye bölünür* onlar da omega-3 ve omega-6'dır. Bundan

40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik.

Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar

iyi kolesterolü de* kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim

kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki

dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir

iyilik elde etmiş olmuyoruz.



DEPRESYONUN ÇARESİ



AYDINLIK- İkisi arasında denge mi* fark mı önemli?

DEMİRKOL- Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki* almış olduğumuz

azıcık omega-3'ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3

olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3'ten

oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne

bulursa onla hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine* omega-6 yağ asidi olan

araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi.

Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya

uçacak.

AYDINLIK- Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.

DEMİRKOL- Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az

oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ

asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.



ÇAY VE ZEKA



AYDINLIK- Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?

DEMİRKOL- Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye'nin

yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş

olmadı* ama Türkiye'nin yarısında demir eksikliği* kansızlığı var. Demir

eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz

Nesin haklıydı.

Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz

yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.

AYDINLIK- Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?

DEMİRKOL- Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen

sonra çay içilebilir.

AYDINLIK- Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği

söyleniyor.



"ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"



DEMİRKOL- Üç saat. Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir

olay. Omega-3'ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların

sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına* dolayısıyla

kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya "enfarktüs"

olmasına yol açıyor. Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı. Toplum

olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için

omega-3'ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki* ayçiçeği ve

soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri* meme kanseri* kalın

bağırsak kanseri* şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.

AYDINLIK- Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı

mı* üretim hatasından mı?

DEMİRKOL- Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği

için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün

emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha

var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ

asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ

asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer

taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki

iletiyi bozuyor ve parkinson* alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.



"ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"



AYDINLIK- Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram

mı? Güzel nedir?

DEMİRKOL- Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz

etmedi mi* "benim annem böyle yapıyor" diye?

AYDINLIK- Ben güzel yemek yaparım.

DEMİRKOL- Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını

arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi* ama insan neye alıştıysa onu

arıyor.

AYDINLIK- Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne

kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor.

Toplumda da dayatılan değerler var. Kola ya da hamburger için "bak bu

güzeldir" deniyor çocuklara.

DEMİRKOL- Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum.

Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.



SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)



"Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır.

İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki

çok aşerdiniz* 2 parça çikolata yediniz* o gün meyve yemeyin. Bir matematik

yapmak zorundayız. Elbette* meyveden elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin

ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz."



"Türkiye'de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki

en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir.

Dana eti bir demir kaynağıdır* protein kaynağı değildir. Ben proteinimi

bulgurdan* baklagilden alıyorum zaten."



"Yapay yem üreticileri 'biz dünyayı nasıl doyuracağız' yalanıyla* hayvanları

meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü*

pancar küspesiyle* yapay protein yemleriyle* patatesle ve mısırla

besleniyor.



Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır* yapay beslenende hiç yoktur.

Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur*

yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine yol açar.



Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük

antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda

meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde

bu hiç yoktur.



Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı

dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün

eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama aradaki

fark yüzde 10-15'i geçmiyor.



Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür

balığı değil. Halbuki insan her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim

ki hamsiyi ayçiçek yağında kızarttık* o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.



Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine

hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var.

Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine

dönüşüyor