Kalp sağlığının korunması
Türkiye’deki ölümlerin yaklaşık olarak yarısı kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanıyor
Türk Kardiyoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) çalışmalarına göre, Türkiye’deki ölümlerin yaklaşık yarısının kalp ve damar hastalıklarından kaynaklandığını söyledi.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, çağın salgın hastalığı olarak nitelendirilen kalp ve damar hastalıklarının dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemli bir sağlık sorunu olduğunu belirtti.
Kalp-damar hastalıklarının erişkinlerde en sık ölüm nedeni olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tokgözoğlu, Türkiye’de kanserden yaşamını yitiren her kişiye karşılık dört kişinin kalp damar hastalıklarından öldüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Türkiye’deki ölümlerin yaklaşık olarak yarısı kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Trafik kazalarından ölen her kişiye karşılık ise 30 kişi kalp damar hastalıklarından ölüyor. Ülkemizde nüfusun çoğunluğunun genç olmasına rağmen, kalp damar hastalıklarından ölüm oranı yaşlı nüfuslu toplumlardaki kadar yüksek. Diğer Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, koroner kalp hastalığına bağlı ölümlerde kadınlarda ilk sıralarda erkeklerde ise ilk beşte yer almamız endişe verici.”
Kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler artacak
Prof. Dr. Tokgözoğlu, on yıl sonra daha yaşlı bir nüfusa sahip olunduğunda kalp damar hastalıklarına bağlı ölümlerin katlanarak artacağı uyarısında bulundu. Gelişmiş ülkelerde kalp damar hastalıklarına karşı yürütülen başarılı kampanyalar sonucunda son 20 yılda kalp damar hastalıklarında bir miktar azalma olduğunun vurgulayan Prof. Dr. Tokgözoğlu, “Şişmanlık ve şeker hastalığının tırmanışa geçmesiyle bu başarı önümüzdeki yıllarda gölgelenecek gibi” dedi.
Prof. Dr. Tokgözoğlu, kalp damar hastalıklarının en sık görülen türünün ateroskl****** koroner kalp hastalığı olduğunu belirterek, hastalığın ateroskleroza (damar sertliğine) bağlı olarak kalbi besleyen damarların daralması sonucu oluştuğunu söyledi.
Hastalığın oluşumunda risk faktörleri
Prof. Dr. Tokgözoğlu, ateroskl****** kalp damar hastalıklarının kesinlikle yaşlanmanın sonucu olmadığını ve hastalığa yol açan risk faktörlerinin belirlendiğini söyledi. Prof. Dr. Tokgözoğlu’nun açıklamasına göre, bu risk faktörlerinin birçoğu yaşam tarzı ile ilgili olup önlenebilir nitelikte.
Genetik eğilim ise henüz değiştirilemiyor. Ailede birinci derece erkek akrabalarda 55, kadın akrabalarda 65 yaşından önce koroner kalp hastalığının bulunması kişide koroner kalp hastalığının gelişmesi için önemli bir risk faktörü. Ancak en az genetik nedenler kadar çevre koşulları da etkili.
En önemli çevresel risk faktörleri sigara, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı ve kolesterolün yüksek veya iyi kolesterol olarak adlandırılan HDL’nin düşük olması. Bunların yanı sıra özellikle bel çevresinde yoğunlaşan şişmanlık kalp damar hastalığı riskini artırıyor. Psikososyal stresin de kalp damar hastalıkları için bir risk oluşturabileceği düşünülüyor.
Risk faktörleri, çocukluk yaşlarından itibaren yavaş yavaş damar cidarında kalınlaşma ve yağ depolanmasına yol açıyor. Damarlar daralırken başta kişinin hiçbir şikayeti olmuyor, hastalık sinsice ilerleyip genelde erkeklerde 40 kadınlarda 50 yaş civarında şikayet oluşturmaya başlıyor.
Kişideki kalp hastalığı riskini belirlemek amacıyla geliştirilmiş tablo veya bilgisayar programları ile risk faktörlerini girerek kişinin riskini belirlemek mümkün.
Kalp damar sağlığının korunması
Kalp ve damar sağlığının korunması için sigara kullanımının yoğun halk eğitimi ve caydırıcı politikalarla azaltılması, çocukluk yaşlarından itibaren sağlıklı diyet uygulanması, daha az hayvansal yağ, et ve tuz, daha fazla sebze-meyve içeren beslenme alışkanlığı kazanılması öneriliyor. Margarinlerde bulunan doymamış yağ asitlerinin zararına dikkat çekilerek, sıvı yağ ve özellikle zeytinyağı tüketilmesi, haftada iki kez balık yenmesi gerekiyor.
Kalp ve damar hastalıklarından korunmak için ayrıca şu önerilerde bulunuluyor:
- Şekerden kaçınarak daha kompleks karbonhidratlar tüketilmeli. Trigliserid düzeyleri yüksek kişiler hiç alkol kullanmamalı, yüksek olmayanların da alkol tüketimi kısıtlanmalı.
- ‘Fast food’ ve işlenmiş gıdalar mümkün olduğu kadar az tüketilmeli.
- Halkın eğitimi ile kişilerin kendi kan yağları ve kan basıncı (tansiyon) değerlerini bilmeleri ve belirli aralıklarla kontrol ettirmeleri sağlanmalı.
- Fiziksel olarak aktif kişilerde kalp hastalığı riski yüzde 50, inme riski yüzde 25 azalır. Bu nedenle sağlıklı kişiler haftanın en az3-4 günü tempolu egzersiz yapmalı. Yürüyüş, koşma, bisiklet, yüzme, dans etme gibi tempolu hareketler ara vermeden yapılmalı. Egzersiz açken veya yemekten iki saat sonra, yavaş başlayıp yavaş sonlandırılarak yapılmalı, aşırı sıcak ve nemli havalarla aşırı soğukta yapılmamalı. Orta yaş üzerinde tempolu egzersiz progr----- başlamadan hekim kontrolünden geçilmeli.
Kalbinizi üzümle koruyun...
Üzüm suyunun kırmızı şarap kadar kalp hastalıklarında koruyucu etkiye sahip olduğunu biliyor muydunuz?
Cardiovascular Research (Kardiyovasküler Araştırmalar) dergisinde yayımlanan çalışmaya öncülük eden Doktor Valeriea Schini-Kerth, üzüm suyunun kalp hastalıklarına karşı kırmızı şarapla aynı etkiyi gösterebildiğini, bu bulgunun önemli olduğunu belirtti.
Çalışma çerçevesinde, Strasbourg Louis Pasteur Üniversitesi araştırmacılarının, iri taneli siyah üzümün (concord) suyunu deneye tabi tuttukları ifade edildi.
Kırmızı şarabın ve bazı üzüm çeşitleri suyunun kardiyovasküler hastalıklarla ilgili bir proteinin üretimini durdurabilen yüksek düzeyde polifenol içerdiği kaydedildi.
Schini-Kerth, her üzüm suyunun aynı etkiye sahip olmadığını hatırlatarak, polifenol içerenlerin koruyucu olabileceğini vurguladı
Bilim adamları yalnız yaşayanların kalp hastalıklarına yakalanma riski, partneri olan kişilere göre çok daha fazla olduğunu açıkladı
Hollandalı uzmanların, yaşı 60'ın üzerindeki erkekler ile 50'sini geçen kadınlar üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, tek başına yaşama, "akut anjine yakalanma" ve "kalp krizi geçirme riskini" artırıyor. Araştırmacılar buna neden olarak da "yalnız yaşayanların kötü beslenmesi ile sigara alışkanlığının daha yaygın olmasını" gösteriyor.
İki yıl içinde 138 bin yetişkinin incelenmesiyle akut anjin ve kalp krizi gibi sorunlarla karşılaşma riskinin en fazla yalnız yaşayanlarda olduğunu ortaya koydu.
Genel nüfusun yüzde 5'ini oluşturmalarına karşın yalnız kadınların koroner yetmezliğinden kaynaklanan ölümlerdeki payı üçte bire kadar çıkıyor. Genel nüfusun yüzde 8'ini oluşturan erkeklerde ise bu oran üçte ikiye çıkıyor. Araştırma sonucuna göre kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltan faktörler ise şöyle sıralanıyor: "Bir partnere sahip olmak, yüksek öğrenim görmüş olmak ve bir işte çalışmak." Boşanan kadınların kalp krizi geçirme riskinin azaldığı da belirtildi.
Kalp hastalarının antioksidan vitamin ve mineralleri doğal yollardan alması öneriliyor
Dünya Sağlık Örgütü Kalp Damar Hastalıklarını Önleme Projesi Türkiye Koordinatörü Doç. Dr. Bülent Görenek, kalp hastalarının ilaç alır gibi antioksidan, vitamin ya da mineral almalarının yararı olmadığını söyledi.
Doç. Dr. Bülent Görenek, koroner kalp hastalarının beslenme sorunu olmadığı sürece antioksidan vitamin ya da mineralleri doğal yolla alması gerektiğini açıkladı.
Tüm vitamin ve antioksidanlar ile Omega 3 yağ asitlerinin dengeli beslenildiği sürece besinlerden alınabildiğini anlatan Doç. Dr. Görenek, "selenyum, çinko gibi minerallerin doğal olmayan yollardan almasının kalbe ek bir yararı yoktur" dedi.
Doç. Dr. Görenek, kalp krizinden korunmak için yaşam biçiminin değiştirilmesi gerektiğini de vurguladı:
"Vitamin, mineral ve antioksidanların ilaç olarak alınması belki kişiyi psikolojik olarak rahatlatır ama kalp krizinden korumaz. Hastaların aklını karıştıracak önerilere gerek yoktur. Hekim olarak bizim bile telaffuzunda zorlandığımız minarelerin ilaç gibi hastalara tavsiye edilmesi doğru değildir.
Kalp hastalarına önerdiğimiz yaşam biçimi değişiklikleri son derece açık ve nettir. Bunlar, bol yeşillik ve meyve, sebze, bol balık eti. Yağsız tavuk etini kırmızı ete tercih eden bir diyet, katı yağlardan ve hamur işerinden uzak kalmak, sigara içmemek ve düzenli spor."
Kalp hastalıklarında zaman kaybının kalp krizine neden olduğuna değinen Doç. Dr. Görenek, bilimsel veriler çerçevesinde yaşam biçiminde değişiklikler yapmanın ve düzenli hekim takibinde kalmanın kalp hastası için şart olduğunu da sözlerine ekledi.
Yeni bir araştırmaya göre kafeinsiz kahve kalp hastalıkları riskini artırıyor.
Amerikan Kalp Derneği Bilimsel Oturumları 2005'te sunulan yeni araştırmaya katılanlar üç gruba ayrıldı.
Birinci grup günde üç fincan kafeinli kahve içti, ikinci grup aynı miktarda kafeinsiz kahve içerken üçüncü grup hiç kahve içmedi.
Araştırmacılar, 187 katılımcının kanındaki kafein oranını ve kalp sağlık durumu ile ilgili kilit verileri araştırmaya başlamadan önce kaydettiler.
Üç ay süren araştırmanın ardından katılımcıların kan insülin ve glikoz oranlarında ya da diğer belli başlı göstergelerinde önemli bir değişiklik olmadığı belirlendi.
Ancak üç ay kahve içen gruptan kafeinsiz kahve içenlerin kanındaki kötü kolesterol üreten yağ asiti oranının yüzde 18 artış gösterdiği ortaya çıktı.
Diğer gruplarda ise yağ asit oranında herhangi bir değişiklik gözlenmedi.
Kafeinsiz kahve içen grupta kötü kolesterole yol açan proteinin de yüzde 8 oranında artış gösterdiği, ama diğer iki grupta herhangi bir değişime uğramadığı ortaya çıktı.
Araştırmalara göre protein oranındaki artış kardiyovaskiluar riskin de artışına işaret ediyor.
Araştırmanın başkanlığını yapan Dr Robert Superko, "çok şaşırtıcı sonuçlar elde ettik. Kafeinli ve kafeinsiz kahve arasında büyük fark var. İnsanların yıllardır düşündüğünün aksine kalp sorunu yaratan kahve kafeinli olanı değil kafeinsiz olanı" dedi.
Stresli çalışma ortamları ciddi sağlık sorunlarına en çok da kalp rahatsızlıklarına neden olabiliyor.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Ege, stresli çalışma ortamının ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını söyledi.
Aşırı stresin etkileri büyük
Son yıllarda aort yırtılması nedeniyle hastaneye başvuranlar arasında stresli işlerde çalışan genç erkek hasta sayısında önemli artış olduğunu bildiren Doç. Dr. Ege, ''Yoğun stresli ortamlarda çalışılıyorsa, mutlaka bu stresin azaltılması gerekmektedir. Aksi halde aşırı stres, ani tansiyon yükselmeleri oluşturarak aort yırtılmasına neden olabilmektedir.
Tansiyon yüksekliği saptanan kişilerde çeşitli ilaçlarla tansiyonun mutlaka normal sınırlara çekilmesi gerekir. Kişinin bilinen başka kalp damar hastalığı varsa, bunlarında da mutlaka zamanında tedavisi yapılmalıdır' dedi.
Aort damar yırtılması nedir?
Aort damar yırtılması görülen kişilerde ani bayılmalar olur. Göğüste veya sırtta ani başlayan ağrılarla kendini gösteren aort damar yırtılmaları, ani kalp krizlerine neden olmaktadır. Bu hastaların çoğu ise 40-60 yaş arası erkeklerdir.
Hipertansiyonu ve doğumsal aort damar hastalıkları olanlar da risk altındadır. Günümüzde yoğun stresli ortamlarda çalışan kişilerin ani tansiyon yükselmeleri de aort damar yırtılmalarına neden olabilmektedir.
Kuruntulu ve şüpheci insanların kalp krizi geçirme ihtimalinin yüksek olduğunu biliyor muydunuz?
İngiltere’de yapılan araştırmada, kuruntuların ve şüpheli düşüncelerin kalp krizi sebebi olduğu ortaya çıktı.
Bilim adamları, şüpheci insanların kanında iltihap olduğunu belirledi.
Kandaki bu iltihap bileşeni de doğrudan kalp krizine neden oluyor.
Michigan Üniversitesi’nde yaşları 45-84 arasında arasında değişen 7 bin kişi üzerinde yapılan detaylı araştırma sonucunda ortaya çıkarılan bu gerçek, duyguların fiziksel sağlık üzerindeki etkisini bir kez daha gözler önüne serdi.
Avrupalı bilim adamları, kalp hastalarını hastane dışında takip edebilmek için, paslanmaz çelik iplikten yapılmış “akıllı gömlek” üretti.
Dünya Kardiyoloji Kongresine katılan araştırmacılar, gömleğin, kalpteki elektriksel hareketleri kaydederek, mobil telefon ağı vasıtasıyla "izleme merkezine" iletebildiğini belirttiler.
Gömleğin görünüşte normal gömlekten pek de farkı olmadığı, gömlekte sadece bir elektrot işlevi gören, viskon iplik üzerine sarılmış çelik teller bulunduğu belirtildi.
Gömleğin 15 hasta üzerinde denendiği ve hastanelerde kullanılan elektrokardiyogram cihazları kadar güvenilir olduğunun ortaya çıktığı bildirildi. Böylece kalp hastalarının rahatlıkla hastane dışından izlenebilecekleri kaydedildi.
Kalbin fotoğrafını çeken yeni tarayıcı ABD’de tartışma yarattı. ‘Multidedector CT’ adlı yeni teknoloji sayesinde damar tıkanıklığını teşhis etmek daha kolaylaşacak.
Yaygın olarak kullanılan anjiyo yöntemi, 4 bin dolara mal oluyor, bir saat sürüyor ve hastanın bir gün süreyle hastanede kalması gerekiyor.
700 dolara mal olan yeni tarayıcı sayesinde damarlar birkaç saniyede inceleniyor ve taramanın ardından hasta normal hayatına devam edebiliyor. Anjiyo yöntemi, damarların genel hatlarını gösterirken bu yöntemle ayrıntılı resimleri çekilebiliyor. Büyüme potansiyelini gören General Electric, Siemens, Philips ve Toshiba firmaları yeni teknolojinin kullanıldığı makineleri üretmek için yarışıyorlar.
Bazı doktorlar bu tarayıcının birçok hayat kurtaracağını ve maliyetlerin düşmesi ile birlikte sağlık sistemine büyük yarar sağlayacağını söylüyor. Bazı uzmanlar ise Multidetector CT’ye karşı çıkıyor. Oldukça yeni bir teknoloji olduğunu bu nedenle hemen yaygınlaştırılmaması gerektiğini söylüyorlar.
Kalp krizi riskini en aza indirmek için yaşam tarzınızda bazı değişiklikler yapmanız gerekir.
Bir kişinin hiçbir risk faktörü altında olmasa bile hayatı boyunca kalp krizi geçirme riski yüzde 1'dir. Ancak; yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, sigara kullanımı, ailede kalp hastalığı öyküsü, hareketsiz yaşam ve 40 yaş üzeri olma gibi faktörler, kişinin kalp krizi geçirme riskini yüzde 50 oranında artırır.
Ancak kalp krizi geçirme riskini en aza indirmek kişinin elinde. Özel Hizmet Hastanesi Kalp Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hamulu'ya göre 7 risk faktörünü ortadan kaldırmak, kalp krizi riskini yarı yarıya azaltıyor.
Mutlu bir evlilik: Düzenli ve mutlu bir evlilik, kalp krizi riskini düşürür. Düzenli yaşam, kişinin kafasındaki bir takım sorumlulukların eve yönlendirilmesine neden olur. Her şeyden önce eş ve çocuklar ile belli sorumluluklar düşünülür. Bu durum kadın için de erkek için de geçerlidir. Bekar, insanların konsantrasyonları dağınık olur. Sosyal açıdan da toplum tarafından kabul görmedikleri için büyük bir stres altına girerler. Bu stres de kalp krizi riskini tetiklemektedir.
Aşık olun: Kişi aşık olduğu zaman fizyolojik açıdan vücutta bazı yararlı hormonlar salgılanır. Bu hormonların kalp sağlığı üzerinde çok olumlu etkileri vardır. Aşk kişi için çok büyük bir konsantrasyondur. Kişiyi olumsuz çevreden koparıp, tek başına ***ifli hale getiren bir olgudur.
Egzersiz yapın: Sürekli masa başında olan insanların kalp hastalıklarına yakalanma riski çok yüksektir. Hareketsiz olarak 2 saati masa başında geçirmek ciddi bir kalp krizi riski oluşturmaktadır. Öncelikle günlük 45 dakikalık yürüyüş yapmak çok önemlidir. Otururken yapılabilecek egzersizler çok önemlidir. Bunlar; boynunuzu çevirin, bacaklarınızı karnınıza çekip uzatın, pedal hareketi yapın ve kollarınızı arkaya doğru açarak gerin.
Gün içinde düzenli olarak kestiren kişilerin kalp krizinden ölme riskinin daha az olduğunu biliyor muydunuz?
Araştırmacıların, 24 bin yetişkin Yunanla 6 yıl boyunca yaptıkları çalışmada, gün ortasında düzenli olarak kestirenlerin kalp krizinden ölme risklerinin, kestirmeyenlere göre 3 kat daha az olduğu görüldü.
Yarım saat yeterli
Atina Tıp Fakültesi'nin yaptığı araştırma, haftada en az 3 gün, gün içinde en az yarım saat kestirenlerin, kalp krizinden ölme risklerini, kestirmeyenlere göre yüzde 37 oranında azalttıklarını gösterdi.
Araştırmacılar, kestirmeyle kalp krizinden ölme riskinin azalması arasındaki ilişkinin, iş sahibi kişilerde daha da belirginleştiğini, kestirmenin bu kişilerde işle bağlantılı stresi azalttığı sonucuna vardıklarını söylediler.
Karşılıklı ve iyi yaşanan aşkın, endorfini artırarak kalbi güçlendirdiğini biliyor muydunuz?
Endorfin, damarların iç tabakasında bulunan ve endotel denen kısmın iyi çalışmasını, yararlı maddeler salgılamasını sağlıyor. Bu maddeler, damarları genişleterek kalbe daha fazla kan pompalanmasına olanak yaratarak kalp krizi ve felce neden olan pıhtı oluşumunu önlüyor.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Şah Topcuoğlu, karşılıklı ve iyi yaşanan aşkın, ''mutluluk hormonu''nu artırarak kalbi koruduğunu ve güçlendirdiğini bildirdi.
Topçuoğlu,yaptığı açıklamada, ''Sevgililer Günü'' nedeniyle, aşk ve sevgi sözcüklerinin gündemde olduğu şu günlerde, ''kalbini sevenlere aşık olmayı'' önerdi.
Topçuoğlu, Dünya Sağlık Teşkilatının yaptığı araştırmada, kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde Türkiye'nin ilk sıralarda olduğunun belirlendiğini, bunun temelinde ise yaşam koşullarının giderek yıpratıcı olmasının yanında aşırı rekabetçi, maddeci ve sevgisiz toplumun bulunduğunu belirtti.
Kalp hastalarına ilaçlı tedavinin yanı sıra yaşam tarzı konusunda önerilerde bulunduklarını hatırlatan Topçuoğlu, bunlar arasında ilk sırayı da aşkın, sevmenin ve sevilmenin aldığını, ancak aşkın da ''platonik ve bencil olmayanını'' önerdiklerini bildirdi.
Karşılıklı ve iyi yaşanan aşkın, endorfin denilen mutluluk hormonunu artırarak kalbi güçlendirdiğini belirten Topçuoğlu, ''Endorfin, damarların iç tabakasında bulunan ve endotel denen kısmın iyi çalışmasını ve yararlı maddeler salgılamasını sağlıyor. Bu maddeler ise damarları genişleterek kalbe daha fazla kan pompalanmasına imkan tanıyor. Bu sayede, kalp krizi ve felce neden olan damar içi pıhtı oluşumu önleniyor'' dedi.
Topçuoğlu, aşkın, bağışıklık sistemini de güçlendirerek, inflamasyon denilen iltihabi oluşumları engellediğini ifade ederek, ''Bu sayede, gerek kalp gerekse beyin damarlarımızı bozan ve kalp krizine ve felç olmaya yol açan ateroskleroz dediğimiz damar sertliği önlenir'' diye konuştu.
Uzmanlar, halk arasında sıkça kullanılan, tuzlu ayran içilmesi veya sarımsak yenilmesi gibi yöntemlerin tansiyonu etkilemediğini belirtiyorlar
Hacettepe Üniversitesi (H.Ü.) İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilimdalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çetin Turgan, tuzlu ayran içilmesi veya sarımsak yenilmesi gibi yöntemlerin, tansiyonun yükselmesi ya da düşmesi durumunda yararlı olmadığını belirtti.
Antalya Belek'te düzenlenen, ''6. Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi''ne katılan Prof. Dr. Turgan, insanların günde ortalama 8-10 gram tuz aldıklarını, işlenmiş gıda ve hazır gıda tüketenlerde, tadına bakmadan yemeğine tuz ilave edenlerde bu rakamın 15 grama çıktığını söyledi.
Bir kişinin günde 3-4 gramdan daha fazla tuza ihtiyacı olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Turgan, şöyle konuştu:
''Ancak hipertansiyon tedavisinde bu kadar sıkı tuz kısıtlaması yapmıyoruz. Günde 6 gramın altındaki tuz kısıtlaması, hipertansiyon tedavisi için yeterlidir. Hipertansiyonu olan kişi, işlenmiş gıda tüketimini azaltarak, içeriğini bilmediği hazır gıdaları daha dikkatli tüketerek, sebze ve meyve tüketimini artırarak günlük 6 gramın altındaki tuz kısıtlamasını tek başına sağlayabilir. Hipertansiyonlu hastalarda, tuz tüketiminin azaltılmasının kan basıncını tek bir ilaç kadar düşürdüğü görülmüştür.'' İnsanların ihtiyaç duydukları tuzu besinlerden alabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Turgan, özellikle işlenmiş gıdalarda tuz oranının fazla olduğunu bildirdi. Turgan, evde yapılan tarhana, salça, turşu gibi gıdaların da yüksek oranda tuz içerdiğini anlattı.
SARIMSAK YERİNE LİMON SUYU
Prof. Dr. Çetin Turgan, tansiyonun yükselmesi veya düşmesi anında halk arasında sıkça kullanılan tuzlu ayran içilmesi veya sarımsak yenilmesi gibi yöntemlerin yararlı olmadığını söyledi.
Tansiyonun düşmesi ve yükselmesinin ortak belirtiler gösterdiğini belirten Turgan, ''Tansiyon düşmesi halinde tuzlu ayran içme uygulamasını bir kere mutlaka kaldırmak lazım. Tansiyonu düşen kişi uzanıp dinlenirse sorunu çözülecektir'' dedi.
Aynı durumun sarımsak için de geçerli olduğunu ifade eden Turgan, şöyle devam etti:
''Samsun'da 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan bir çalışmada, acil servise gelen hastaların yarısına sarımsak verilmiş, yarısına ise verilmemiş. Yapılan kan basıncı ölçümlerinde her iki grup arasında fark olmadığı görülmüş. Tabii ki, sarımsak yararlı bir bitki ama tansiyonu düşürmek için sarımsak kullanmanın bir yararı yok. Tedavi amacıyla kullanmamak şartıyla limon suyunun kan basıncını düşürücü etkisi var. Tansiyonu düşürme adına, limon suyu içmek sarımsak yemekten daha faydalı.''
GAZLI İÇECEKLERDE YÜKSEK TANSİYON RİSKİ
Çetin Turgan, yüksek miktardaki alkol tüketiminin kronik hipertansiyonun nedenlerinden biri olduğunu bildirdi. Günlük alkol tüketiminin 30 gramın üzerine çıkmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Turgan, kola ve soda gibi gazlı içeceklerde de sodyum olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Turgan, bu nedenle, yüksek tansiyon tedavisi gören kişilerin kola, gazoz ve soda gibi içecek tüketimine dikkat etmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Damar tıkanıklığına karşı genç yaşta önlem alınması gerektiğini söyleyen Prof. Mehmet Öz, "Her gün en az yarım saat yürüyüş, ani ölüm riskini azaltır" diyor
Kalp krizinden nasıl korunuruz? - 2
Hazırlayan: Ayşegül Aydoğan
Prof. Dr. Mehmet Öz'e göre, damar tıkanıklığının geçmişi, çoğu kez genç yaşlara dayanıyor. Prof. Dr. Öz, bu nedenle önlem almaya genç yaşlarda başlamak gerektiğini söylüyor. Kore Savaşı'nda ölen genç askerlerde dahi damar sertliğinin başlangıcının saptandığını anlatan Prof. Dr. Öz, kalp hastalıkları ve enfarktüs riskini önlemek için yapılması gerekenleri şöyle anlattı...
Son yıllarda enfarktüs yaşı düşüyor mu?
- Damarın tıkanması 20 - 30 yıl süren bir şey. 15 - 20 yaşından itibaren başlıyor damar tıkanmaya ancak 20 sene sonra belli oluyor. Damar tıkanmışsa kalp krizi 5 dakika içinde ortaya çıkabiliyor. Kalp krizinde kişinin kendine karşı büyük bir sorumluluğu var. Sabah kiminle kavga ettiğine, öğlen ne yediğine bağlı olarak, akşam kalp krizi oranı değişiyor. Bu günübirlik bir şey olabilir.
Ne tür yaşam tarzı değişiklikleri benimsenmeli?
- Örneğin televizyon önüne kondisyon bisikleti koyun, bir yere giderken 15 dakika yürüyüp sonra yine yürüyerek dönün. Asansör kullanmayın, merdivenleri tercih edin. Gün içinde 10 bin adım atmak şart. Adım sayan küçük bir cihaz var. Onun yardımıyla ofisteki yürümelerinizi, ev içindeki yürümelerinizi sayabilirsiniz. Kolay değil ama yapılabilir. Amerika'nın köylerinde günde ortalama 20 bin adım atıyorlar. Bu, yaşlılarda da, çocuklarda da böyle. Sonuçta bu köylülerde kalp hastalıkları görülme oranı çok çok az. Erkeklerde şişmanlık oranı sıfır, kadınlarda yüzde 9 saptanmış. Üstelik daha geç yaşta ölüyorlar.
Kalp krizini önleyecek en önemli reçete sizce ne?
- Spor. Uzun vadede hayata en çok katkısı olan şey spor. Eğer her gün 15 dakikadan fazla yürüyebilirseniz, ani ölüm riskiniz azalır. Önlemek için su da çok önemli. Günde 8 bardak su, riski düşürür.
'Ne yediğinizi bilin'
Diyette nelere dikkat edilmeli? Neleri yasaklıyorsunuz?
- Şeker, tuz, pasta, beyaz pirinç, beyaz makarna gibi beyaz renkli yiyecekleri. Kabuklu pirincin zararı yok, kepekli makarna da tüketilebilir. Aslında önemli olan yediğiniz şeyleri tanımak. Çoğu kişi yemeklerini televizyon önünde yiyor. Ne yediğinin farkına varmıyor bu yüzden. Yediğin yemeği düşünmediğin zaman, o yemeği yeme. Sadece televizyon önünde değil. Örneğin ofiste bir yandan telefon geliyor. O sırada yemeyi bırakın, su için. Senin istediğin şey ağzında bir şey olması. Şeker yesen, su içsen fark etmez o an. Meşrubatların çoğu şekerli yani kalorili. Onların yerine su, maden suyu için. Kola içecekseniz düşünerek, tadını alarak yavaş yavaş için. Susuzluğu gidermek için bir litreyi bir kerede içmeyin. Kolalı içecekler hem şeker hem kafein içeriyor. Kafein ritm bozukluğuna yol açıyor.
Efor testi güvenilir mi?
Akşam 19.00'dan sonra bir şey yemeyin diyorsunuz...
- İnce insanların huylarına dikkat ederseniz; birincisi, bir şey gerekiyorsa kalkıp kendileri alıyorlar. Şişman insanlar ise ayağına bekliyor. İkincisi, yemekleri ancak aç oldukları zaman yiyorlar. Bazı insanlar için yemek sosyal bir şey, herkes masaya oturunca yiyorlar. Bu kötü bir şey değil, kendini yemek yemeye mecbur hissediyorsan o kötü. Üçüncüsü zayıf insanlar çok geç yemiyor. Geç yediğiniz zaman hazmetmek biraz daha zor ve ****bolizma değişiyor. Çok geç yemek yediğiniz zaman insülin salgısı artıyor. Üzerine bir de yatıyorsunuz, bu da enerji gerekmiyor demek. Vücut bütün yeneni yağ olarak saklıyor.
Cihazlara ne kadar güvenelim? Örneğin efor testi?
- Eforlu test size o günkü riski anlatıyor, yarını göstermiyor. Damarın sertleşmiş kısmı yüzde 50'nin üzerindeyse gösteriyor. Bazen yüzde 50'nin altında olan arterler de yırtıldığı için o plaklar üzerine kan pıhtılaşıyor ve tromboz oluyor. Bu da ani ölümlere neden oluyor. O nedenle eforlu testi bir yıl önce, 6 ay önce hatta 2 ay önce yaptırmanız fark etmez. Bu efor testi yaptırmayın anlamına gelmiyor, çünkü bazen damar yüzde 90 oranında tıkanmış olabiliyor. Ama İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina gibi herhalde yüzde 40 oranında bir tıkanma vardı ve eforlu testte bir şey görülmemiş. İşte yüzde 40 - 50 oranında olan bu damar tıkanıklığı, kalp krizine neden oluyor. Ama damar aniden mi kapandı? Boğaziçi Köprüsü'nün yollarını teker teker kapatsanız 10 gün sonra trafik işlemez. Herkes artık anlar ki köprü tıkanmak üzere. Başka yol bulur. Ama köprüyü aniden kapatırsanız o kötü.
Sigara = Felaket
Sigaranın rolü nedir?
- Herkes arterleri boru olarak kabul ediyor ya sigara arterlerin yılan gibi sıkışmasını hızlandırıyor. Arter sıkışır, spazm olursa arter tıkanıyor. Kadınlarda kalp krizinin çoğunda bu durum etkili.
Kadınların damarlarının daha hassas olmasından mı?
- Evet. Özellikle depresyon olursa kadınlarda daha büyük etkisi oluyor. Kadınlar daha hassas ve sessizler. Bazen erkeklerin hissetmedikleri şeyleri duyumsuyorlar, altıncı hisleri kuvvetli.
Sigara bu riski ne kadar artırıyor?
- En büyük risk kalıtım. Irsi risk yüzde 50'den fazla. Sizde bu risk varsa ve bunun üzerine sigara içiyorsanız bu risk felaket artıyor. Kalıtım özelliğini değiştiremezsiniz ama sigara içmeyi bırakabilirsiniz.
Derin üzüntü, yeni yaşanan stres ne derece etkili?
- Sırf stres değil de öfkeler, başkalarından nefret etme, kin gütme gibi duygular da çok olumsuz etkiliyor. Bazı stresler var ki kendinizi zayıf, çaresiz, amaçsız hissedersiniz. Örneğin eşini kaybetmiş kişi bir bakıyorsunuz ardından kendisi de kısa bir süre sonra ölüyor.
Peki depresyonu, üzüntüleri, stresleri azaltmak, kalp krizini önlemenin bir yolu olabilir mi?
- Henüz onu bilmiyoruz. Kalp krizinden sonra, depresyon varsa ölüm oranı acayip artıyor. Depresyon, ikinci bir kriz geçirme ve ölüm oranını 4 - 5 kat artırıyor.
Depresyon kalp krizi öncesi varsa?
- Depresyonu tedavi ederek kalp krizi oranını düşürebilir miyiz? Bunu araştırıyoruz.
'Aspirin' mucizesi
Yorgunluğun olumsuz etkisi olduğu doğru mu? Günde kaç saat çalışmalı?
- Bence çalışmamak çok çalışmaktan daha kötü. Ameliyat ettiğim hastalarda hep aynı sıkıntıya giriyorum. Kadın diyor ki 'Eşim artık işi bıraksın paraya ihtiyacımız yok nasılsa' diyor. Ameliyat ettiğim hasta ise 'Ben çalışmadan ne yaparım' diyor. Genellikle erkeğin tarafını tutuyorum. Çünkü dediği doğru. Yaşamak için bir amacın yoksa yaşamazsın o zaman. Bunu çok görüyoruz. Adam tedavi görüyor, ardından yine kalp krizi geçiriyor ya da kadının eşi ölüyor, o da ardından ölüyor. Bu nedenle hayatta amaç olması şart.
Kalp krizi sırasında yaşam şansını artıracak en önemli etken nedir sizce?
- En iyisi aspirin. Etkisi o kadar büyük ki hastaneye gelen yoğun bakıma aldığımız her hastaya veriyoruz.
Türkiye'de hâlâ kalp krizinden ölümler yaygın görülüyor. Kalp krizini önlemenin önündeki en büyük engel nedir size göre?
- Bizde genetik olarak iyi kolesterol çok düşük. Bunun tedavisi için şu an bir ilaç yok ama ileride olacak. Batı diyetinin yaygınlaşması sonucu Türkiye'de obezite oranı 10 yıl içinde iki kat arttı. Bunun için atalarımızın yediği yemeklerden uzak kalırsak bizdeki kalp krizi oranı acayip yükselecek. Ve başladı bile. Çok büyük bir hızla artacak. İyi kolesterolümüz düşük olduğu için bizi koruyacak hiçbir şey yok, ilaç yok. Hiçbir tedavi yok. Ameliyat yapsak bile koruyucu kolesterol düşükse bunu yükseltmek için tek bir tedavi var, o da spor.
Kâbuslar kalpte stres yaratıyor
Kalp krizleri sabaha karşı ve pazartesi günleri ortaya çıkıyor. Neden?
- Sabaha karşı kalp krizlerinin arttığını gösteren araştırma İngiltere'de yapıldı, çünkü sabahları vücuttaki hormonlar değişiyor. İkincisi kötü rüyalar bazen her şeyden daha fazla stres yaratıyor. Kâbuslar kalbin üzerinde fazla stres nedeni. Aynı araştırmada en fazla ocak ayında ve pazartesi günü kalp krizi geçirildiği saptandı. Pazartesi günleri diğer günlere göre daha stresli oluyor. Belki de pazar akşamı diyetine dikkat etmemişse, alkolün ölçüsü fazla kaçmışsa bundan da kaynaklanabilir.
Sıcak havada iki risk var
Yaz aylarına özel risk faktörleri nelerdir?
- Sıcak havalarda iki risk var. Birincisi susuz kalmak. Vücutta su miktarı az olduğu için kanın pıhtılışma oranı daha yüksek oluyor. Yazın spor yapanların oranı da artıyor. Aslında kış aylarından daha çok çekiniyorum. Çünkü soğuk hava damarlarda spazma neden oluyor. Spazm olunca yüzde 50 darlık olan damarda bu yüzde 100'e çıkıyor. Amerika'da ne zaman kar yağarsa kalp krizi acayip fazlalaşıyor. Tabii sıcak havada da terlemeye bağlı olarak su ve elektrolit dengesi bozuluyor. Bundan dolayı da ani ölümler ortaya çıkabiliyor.
Türkiye'nin tansiyonu yüksek!
Dünyanın en önemli sağlık sorunları arasında ilk sırayı alan hipertansiyon (yüksek tansiyon), Türkiye'de erişkinlerin 3'te 1'inin sağlık sorunu... İşte doğru bilinen yanlışlar...
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Giray Kabakçı, Türkiye'de hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 33 olduğunu, 18-75 yaş arası erişkin nüfustaki her 3 kişiden 1'inde hipertansiyon görüldüğünü söyledi. Kabakçı, 60 yaşından sonra hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 70'lere çıktığını belirtti.
Prof. Dr. Kabakçı, ABD'de geçen yıl yayınlanan bir raporda, 55 yaşında, kan basıncı normal, hipertansiyonu olmayan kişilerin yüzde 90'ında hayatlarının geri kalan kısmında hipertansiyon ortaya çıkacağının belirtildiğini kaydetti.
Kalp ve damar hastalıklarında en önemli risk faktörünün hipertansiyon olduğunu vurgulayan Kabakçı, ABD'de hipertansiyonun kontrol oranının yüzde 27, Türkiye'de ise yüzde 13-14 civarında kaldığını bildirdi.
''Hastalığı biliyoruz ama kontrol altına almakta zorluk çekiyoruz'' diyen Kabakçı, hastaların tedaviye uyumsuzluğu, hekimlerin tedavide eksik kalması, tek ilaçla yetinilmesi gibi nedenlerle hastalığın kontrol altına alınamadığını anlattı.
Prof. Dr. Kabakçı, ''Halbuki biz bugün biliyoruz ki, hipertansiyonu kontrol altına almak için 2-3-4 ilaç kullanmak gerekebilir. Hasta uyumunun, sağlık örgütlenmesinin iyi olmaması nedeniyle kontrol zor'' dedi.
Kabakçı, amacın sadece tansiyonu düşürmek değil, bunun yanı sıra hipertansiyonun hedef seçtiği organlardaki tahribatı önlemek olduğunu kaydetti.
''OBEZİTE SALGIN HALDE YAYILIYOR''
Hipertansiyondan korunmak için öncelikle yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Kabakçı, ''Kilo en önemli problem, hareketsiz yaşam ve fast food alışkanlıklardan dolayı obezite salgın halde yayılıyor. Türkiye'de obezite oranı yüzde 35-40'lara yükseldi'' diye konuştu.
Obezite ile hipertansiyonun bire bir ilişkisi bulunduğunu ifade eden Kabakçı, düzenli yürüyüş, hareket ve egzersizle kilo verilmesi, doymuş yağ ve ürünlerinin azaltılması, sebze meyve alımının artırılması, orta derecede protein tüketilmesi, tuzsuz değil, az tuzlu yenilmesi, aşırı alkol alımından kaçınılması ve düzenli kontrole gidilmesi gerektiğini vurguladı.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Hipertansiyon teşhisi konuldu ve hekim ilaç vermeyi uygun gördüyse hastaların, ''hipertansiyon tedavisinin ömür boyu süreceğini unutmaması'' gerektiğine işaret eden Kabakçı, ''Hastalar tansiyon düşünce ilacı bırakır ya da sadece yükseldiğinde ilacı içer. En büyük yanlışlardan biri bu. İlaçların düzenli ve ömür boyu kullanılması gerekir. Bir de (ilacı kullanırsam vücudum alışır) diye yanlış bir inanç var. Böyle bir şey söz konusu değil'' dedi.
Kabakçı, dünyadaki en önemli ölüm nedeni sayılan kardiyovasküler hastalıklarda, hipertansiyonun yanı sıra sigara, kolesterol, şişmanlık gibi risk faktörlerinin bulunduğunu anımsattı.
Ailesinde kolesterol hikayesi olan 2 yaşından büyük çocukların kolesterolüne bakılması gerektiğini kaydeden Kabakçı, aile hikayesi olmayan 18 yaşını geçmiş herkesin risk faktörleri açısından 1 kere, daha sonra 5 yılda 1 kontrolden geçmesini önerdi.
GENÇLERDE DİKKAT ÇEKİCİ ARTIŞ...
Öte yandan İngiliz bilim adamları, son 10 yılda çocuk ve gençlerde de yüksek tansiyon vakalarının dikkat çekici biçimde arttığı uyarısında bulunuyorlar.
Aşırı şişman çocukların sayısının arttığına işaret eden bilim adamları, buna bağlı olarak yüksek tansiyon vakalarının da arttığına dikkat çekiyor.
Yüksek tansiyonunun beraberinde kalp krizi ve felçleri getirdiği uyarısını yineleyen bilim adamları, halen ABD'de nüfusun yarısının obez olduğunu, 2010 itibariyle aynı durumun İngiltere için de geçerli olacağını kaydetti.
Araştırmayı yürüten Dr. Jeffrey Cutler, gelecek yıllarda çocuk ve gençlerde yüksek tansiyon vakalarında yüzde 10'luk artış beklendiğini belirterek, yapılan ölçümlerde görülen az da olsa artışların, kötü sonuçların ilk işareti sayılabileceğini bildirdi.
Aileleri, çocuklarının beslenme düzenleri ve kiloları konusunda dikkatli olmaya çağıran Dr. Cutler, özellikle çocukların sağlıklı beslenmesine özen gösterilmesi gerektiğini kaydetti.Türkiye'nin tansiyonu yüksek!
Dünyanın en önemli sağlık sorunları arasında ilk sırayı alan hipertansiyon (yüksek tansiyon), Türkiye'de erişkinlerin 3'te 1'inin sağlık sorunu... İşte doğru bilinen yanlışlar...
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Giray Kabakçı, Türkiye'de hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 33 olduğunu, 18-75 yaş arası erişkin nüfustaki her 3 kişiden 1'inde hipertansiyon görüldüğünü söyledi. Kabakçı, 60 yaşından sonra hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 70'lere çıktığını belirtti.
Prof. Dr. Kabakçı, ABD'de geçen yıl yayınlanan bir raporda, 55 yaşında, kan basıncı normal, hipertansiyonu olmayan kişilerin yüzde 90'ında hayatlarının geri kalan kısmında hipertansiyon ortaya çıkacağının belirtildiğini kaydetti.
Kalp ve damar hastalıklarında en önemli risk faktörünün hipertansiyon olduğunu vurgulayan Kabakçı, ABD'de hipertansiyonun kontrol oranının yüzde 27, Türkiye'de ise yüzde 13-14 civarında kaldığını bildirdi.
''Hastalığı biliyoruz ama kontrol altına almakta zorluk çekiyoruz'' diyen Kabakçı, hastaların tedaviye uyumsuzluğu, hekimlerin tedavide eksik kalması, tek ilaçla yetinilmesi gibi nedenlerle hastalığın kontrol altına alınamadığını anlattı.
Prof. Dr. Kabakçı, ''Halbuki biz bugün biliyoruz ki, hipertansiyonu kontrol altına almak için 2-3-4 ilaç kullanmak gerekebilir. Hasta uyumunun, sağlık örgütlenmesinin iyi olmaması nedeniyle kontrol zor'' dedi.
Kabakçı, amacın sadece tansiyonu düşürmek değil, bunun yanı sıra hipertansiyonun hedef seçtiği organlardaki tahribatı önlemek olduğunu kaydetti.
''OBEZİTE SALGIN HALDE YAYILIYOR''
Hipertansiyondan korunmak için öncelikle yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Kabakçı, ''Kilo en önemli problem, hareketsiz yaşam ve fast food alışkanlıklardan dolayı obezite salgın halde yayılıyor. Türkiye'de obezite oranı yüzde 35-40'lara yükseldi'' diye konuştu.
Obezite ile hipertansiyonun bire bir ilişkisi bulunduğunu ifade eden Kabakçı, düzenli yürüyüş, hareket ve egzersizle kilo verilmesi, doymuş yağ ve ürünlerinin azaltılması, sebze meyve alımının artırılması, orta derecede protein tüketilmesi, tuzsuz değil, az tuzlu yenilmesi, aşırı alkol alımından kaçınılması ve düzenli kontrole gidilmesi gerektiğini vurguladı.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Hipertansiyon teşhisi konuldu ve hekim ilaç vermeyi uygun gördüyse hastaların, ''hipertansiyon tedavisinin ömür boyu süreceğini unutmaması'' gerektiğine işaret eden Kabakçı, ''Hastalar tansiyon düşünce ilacı bırakır ya da sadece yükseldiğinde ilacı içer. En büyük yanlışlardan biri bu. İlaçların düzenli ve ömür boyu kullanılması gerekir. Bir de (ilacı kullanırsam vücudum alışır) diye yanlış bir inanç var. Böyle bir şey söz konusu değil'' dedi.
Kabakçı, dünyadaki en önemli ölüm nedeni sayılan kardiyovasküler hastalıklarda, hipertansiyonun yanı sıra sigara, kolesterol, şişmanlık gibi risk faktörlerinin bulunduğunu anımsattı.
Ailesinde kolesterol hikayesi olan 2 yaşından büyük çocukların kolesterolüne bakılması gerektiğini kaydeden Kabakçı, aile hikayesi olmayan 18 yaşını geçmiş herkesin risk faktörleri açısından 1 kere, daha sonra 5 yılda 1 kontrolden geçmesini önerdi.
GENÇLERDE DİKKAT ÇEKİCİ ARTIŞ...
Öte yandan İngiliz bilim adamları, son 10 yılda çocuk ve gençlerde de yüksek tansiyon vakalarının dikkat çekici biçimde arttığı uyarısında bulunuyorlar.
Aşırı şişman çocukların sayısının arttığına işaret eden bilim adamları, buna bağlı olarak yüksek tansiyon vakalarının da arttığına dikkat çekiyor.
Yüksek tansiyonunun beraberinde kalp krizi ve felçleri getirdiği uyarısını yineleyen bilim adamları, halen ABD'de nüfusun yarısının obez olduğunu, 2010 itibariyle aynı durumun İngiltere için de geçerli olacağını kaydetti.
Araştırmayı yürüten Dr. Jeffrey Cutler, gelecek yıllarda çocuk ve gençlerde yüksek tansiyon vakalarında yüzde 10'luk artış beklendiğini belirterek, yapılan ölçümlerde görülen az da olsa artışların, kötü sonuçların ilk işareti sayılabileceğini bildirdi.
Aileleri, çocuklarının beslenme düzenleri ve kiloları konusunda dikkatli olmaya çağıran Dr. Cutler, özellikle çocukların sağlıklı beslenmesine özen gösterilmesi gerektiğini kaydetti.Türkiye'nin tansiyonu yüksek!
Dünyanın en önemli sağlık sorunları arasında ilk sırayı alan hipertansiyon (yüksek tansiyon), Türkiye'de erişkinlerin 3'te 1'inin sağlık sorunu... İşte doğru bilinen yanlışlar...
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Giray Kabakçı, Türkiye'de hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 33 olduğunu, 18-75 yaş arası erişkin nüfustaki her 3 kişiden 1'inde hipertansiyon görüldüğünü söyledi. Kabakçı, 60 yaşından sonra hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 70'lere çıktığını belirtti.
Prof. Dr. Kabakçı, ABD'de geçen yıl yayınlanan bir raporda, 55 yaşında, kan basıncı normal, hipertansiyonu olmayan kişilerin yüzde 90'ında hayatlarının geri kalan kısmında hipertansiyon ortaya çıkacağının belirtildiğini kaydetti.
Kalp ve damar hastalıklarında en önemli risk faktörünün hipertansiyon olduğunu vurgulayan Kabakçı, ABD'de hipertansiyonun kontrol oranının yüzde 27, Türkiye'de ise yüzde 13-14 civarında kaldığını bildirdi.
''Hastalığı biliyoruz ama kontrol altına almakta zorluk çekiyoruz'' diyen Kabakçı, hastaların tedaviye uyumsuzluğu, hekimlerin tedavide eksik kalması, tek ilaçla yetinilmesi gibi nedenlerle hastalığın kontrol altına alınamadığını anlattı.
Prof. Dr. Kabakçı, ''Halbuki biz bugün biliyoruz ki, hipertansiyonu kontrol altına almak için 2-3-4 ilaç kullanmak gerekebilir. Hasta uyumunun, sağlık örgütlenmesinin iyi olmaması nedeniyle kontrol zor'' dedi.
Kabakçı, amacın sadece tansiyonu düşürmek değil, bunun yanı sıra hipertansiyonun hedef seçtiği organlardaki tahribatı önlemek olduğunu kaydetti.
''OBEZİTE SALGIN HALDE YAYILIYOR''
Hipertansiyondan korunmak için öncelikle yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Kabakçı, ''Kilo en önemli problem, hareketsiz yaşam ve fast food alışkanlıklardan dolayı obezite salgın halde yayılıyor. Türkiye'de obezite oranı yüzde 35-40'lara yükseldi'' diye konuştu.
Obezite ile hipertansiyonun bire bir ilişkisi bulunduğunu ifade eden Kabakçı, düzenli yürüyüş, hareket ve egzersizle kilo verilmesi, doymuş yağ ve ürünlerinin azaltılması, sebze meyve alımının artırılması, orta derecede protein tüketilmesi, tuzsuz değil, az tuzlu yenilmesi, aşırı alkol alımından kaçınılması ve düzenli kontrole gidilmesi gerektiğini vurguladı.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Hipertansiyon teşhisi konuldu ve hekim ilaç vermeyi uygun gördüyse hastaların, ''hipertansiyon tedavisinin ömür boyu süreceğini unutmaması'' gerektiğine işaret eden Kabakçı, ''Hastalar tansiyon düşünce ilacı bırakır ya da sadece yükseldiğinde ilacı içer. En büyük yanlışlardan biri bu. İlaçların düzenli ve ömür boyu kullanılması gerekir. Bir de (ilacı kullanırsam vücudum alışır) diye yanlış bir inanç var. Böyle bir şey söz konusu değil'' dedi.
Kabakçı, dünyadaki en önemli ölüm nedeni sayılan kardiyovasküler hastalıklarda, hipertansiyonun yanı sıra sigara, kolesterol, şişmanlık gibi risk faktörlerinin bulunduğunu anımsattı.
Ailesinde kolesterol hikayesi olan 2 yaşından büyük çocukların kolesterolüne bakılması gerektiğini kaydeden Kabakçı, aile hikayesi olmayan 18 yaşını geçmiş herkesin risk faktörleri açısından 1 kere, daha sonra 5 yılda 1 kontrolden geçmesini önerdi.
GENÇLERDE DİKKAT ÇEKİCİ ARTIŞ...
Öte yandan İngiliz bilim adamları, son 10 yılda çocuk ve gençlerde de yüksek tansiyon vakalarının dikkat çekici biçimde arttığı uyarısında bulunuyorlar.
Aşırı şişman çocukların sayısının arttığına işaret eden bilim adamları, buna bağlı olarak yüksek tansiyon vakalarının da arttığına dikkat çekiyor.
Yüksek tansiyonunun beraberinde kalp krizi ve felçleri getirdiği uyarısını yineleyen bilim adamları, halen ABD'de nüfusun yarısının obez olduğunu, 2010 itibariyle aynı durumun İngiltere için de geçerli olacağını kaydetti.
Araştırmayı yürüten Dr. Jeffrey Cutler, gelecek yıllarda çocuk ve gençlerde yüksek tansiyon vakalarında yüzde 10'luk artış beklendiğini belirterek, yapılan ölçümlerde görülen az da olsa artışların, kötü sonuçların ilk işareti sayılabileceğini bildirdi.
Aileleri, çocuklarının beslenme düzenleri ve kiloları konusunda dikkatli olmaya çağıran Dr. Cutler, özellikle çocukların sağlıklı beslenmesine özen gösterilmesi gerektiğini kaydetti.Türkiye'nin tansiyonu yüksek!
Dünyanın en önemli sağlık sorunları arasında ilk sırayı alan hipertansiyon (yüksek tansiyon), Türkiye'de erişkinlerin 3'te 1'inin sağlık sorunu... İşte doğru bilinen yanlışlar...
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Giray Kabakçı, Türkiye'de hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 33 olduğunu, 18-75 yaş arası erişkin nüfustaki her 3 kişiden 1'inde hipertansiyon görüldüğünü söyledi. Kabakçı, 60 yaşından sonra hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 70'lere çıktığını belirtti.
Prof. Dr. Kabakçı, ABD'de geçen yıl yayınlanan bir raporda, 55 yaşında, kan basıncı normal, hipertansiyonu olmayan kişilerin yüzde 90'ında hayatlarının geri kalan kısmında hipertansiyon ortaya çıkacağının belirtildiğini kaydetti.
Kalp ve damar hastalıklarında en önemli risk faktörünün hipertansiyon olduğunu vurgulayan Kabakçı, ABD'de hipertansiyonun kontrol oranının yüzde 27, Türkiye'de ise yüzde 13-14 civarında kaldığını bildirdi.
''Hastalığı biliyoruz ama kontrol altına almakta zorluk çekiyoruz'' diyen Kabakçı, hastaların tedaviye uyumsuzluğu, hekimlerin tedavide eksik kalması, tek ilaçla yetinilmesi gibi nedenlerle hastalığın kontrol altına alınamadığını anlattı.
Prof. Dr. Kabakçı, ''Halbuki biz bugün biliyoruz ki, hipertansiyonu kontrol altına almak için 2-3-4 ilaç kullanmak gerekebilir. Hasta uyumunun, sağlık örgütlenmesinin iyi olmaması nedeniyle kontrol zor'' dedi.
Kabakçı, amacın sadece tansiyonu düşürmek değil, bunun yanı sıra hipertansiyonun hedef seçtiği organlardaki tahribatı önlemek olduğunu kaydetti.
''OBEZİTE SALGIN HALDE YAYILIYOR''
Hipertansiyondan korunmak için öncelikle yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Kabakçı, ''Kilo en önemli problem, hareketsiz yaşam ve fast food alışkanlıklardan dolayı obezite salgın halde yayılıyor. Türkiye'de obezite oranı yüzde 35-40'lara yükseldi'' diye konuştu.
Obezite ile hipertansiyonun bire bir ilişkisi bulunduğunu ifade eden Kabakçı, düzenli yürüyüş, hareket ve egzersizle kilo verilmesi, doymuş yağ ve ürünlerinin azaltılması, sebze meyve alımının artırılması, orta derecede protein tüketilmesi, tuzsuz değil, az tuzlu yenilmesi, aşırı alkol alımından kaçınılması ve düzenli kontrole gidilmesi gerektiğini vurguladı.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Hipertansiyon teşhisi konuldu ve hekim ilaç vermeyi uygun gördüyse hastaların, ''hipertansiyon tedavisinin ömür boyu süreceğini unutmaması'' gerektiğine işaret eden Kabakçı, ''Hastalar tansiyon düşünce ilacı bırakır ya da sadece yükseldiğinde ilacı içer. En büyük yanlışlardan biri bu. İlaçların düzenli ve ömür boyu kullanılması gerekir. Bir de (ilacı kullanırsam vücudum alışır) diye yanlış bir inanç var. Böyle bir şey söz konusu değil'' dedi.
Kabakçı, dünyadaki en önemli ölüm nedeni sayılan kardiyovasküler hastalıklarda, hipertansiyonun yanı sıra sigara, kolesterol, şişmanlık gibi risk faktörlerinin bulunduğunu anımsattı.
Ailesinde kolesterol hikayesi olan 2 yaşından büyük çocukların kolesterolüne bakılması gerektiğini kaydeden Kabakçı, aile hikayesi olmayan 18 yaşını geçmiş herkesin risk faktörleri açısından 1 kere, daha sonra 5 yılda 1 kontrolden geçmesini önerdi.
GENÇLERDE DİKKAT ÇEKİCİ ARTIŞ...
Öte yandan İngiliz bilim adamları, son 10 yılda çocuk ve gençlerde de yüksek tansiyon vakalarının dikkat çekici biçimde arttığı uyarısında bulunuyorlar.
Aşırı şişman çocukların sayısının arttığına işaret eden bilim adamları, buna bağlı olarak yüksek tansiyon vakalarının da arttığına dikkat çekiyor.
Yüksek tansiyonunun beraberinde kalp krizi ve felçleri getirdiği uyarısını yineleyen bilim adamları, halen ABD'de nüfusun yarısının obez olduğunu, 2010 itibariyle aynı durumun İngiltere için de geçerli olacağını kaydetti.
Araştırmayı yürüten Dr. Jeffrey Cutler, gelecek yıllarda çocuk ve gençlerde yüksek tansiyon vakalarında yüzde 10'luk artış beklendiğini belirterek, yapılan ölçümlerde görülen az da olsa artışların, kötü sonuçların ilk işareti sayılabileceğini bildirdi.
Aileleri, çocuklarının beslenme düzenleri ve kiloları konusunda dikkatli olmaya çağıran Dr. Cutler, özellikle çocukların sağlıklı beslenmesine özen gösterilmesi gerektiğini kaydetti.
Yer imleri