‘Ah o eski Ramazanlar’ gitti; bir Ramazan var, o da simdi!
Yil 1921. Istanbul isgal altinda oruc acti... Yil 1933. O yil ve takip eden 17 yil boyunca, ‘Tanri Uludur’ nidalari esliginde iftar sofralarina oturuldu… Cocukluk yillarini o donemde yasamis kimilerinin, icini kulaktan dolma ‘Direklerarasi eglenceleri’yle doldurdugu ‘Nerede o eski Ramazanlar’ hayiflanmasina verilecek en guzel cevap, ‘Simdiki Ramazanlarda’ olmali belki de. Cunku o yillarin Ramazanlari, bu kutsal ayin toplumsal bir hayata donusturulmesi ve ruhaniyetinin teneffus edilmesi bakimindan, ne daha oncesiyle ne de bugunku Ramazanlarla kiyaslanmayacak kadar sonuktu. Sozun ozu bugun ‘eski Ramazanlar!’ nostaljisi yapanlarin cogunun yasi tutmuyor. Peki bugunkuleri, o yillarin Ramazanlarindan daha sahici kilan sey ne? Bir daha ele gecmeyecekmis gibi davrandigimiz 70-80 yil oncesinin Ramazanlarinin gercekte ne kadar huzunlu ve kirilgan gectigini biliyor muydunuz? Iste bugunun Ramazanlarinin daha iyi anlasilmasina katki saglayacak, yakin tarihten bu yana kucuk bir Ramazan seyri…
Her Ramazan’da TV programlarina cikan konuklarin diline pelesenk olan, gazetelerin Ramazan sayfalarindaki basliklarina yansiyan bir hayiflanma cumlesi vardir: “Nerede o eski Ramazanlar!”. Sonra anlatilmaya baslanir: ‘Eski Ramazanlar’... Ancak, daha ilk cumlede, ‘eski Ramazanlar’ ‘Direklerarasi’nin direklerine carpar ve orada kalir. 19’uncu yuzyilin sonunda, Istanbul’da Bati tarzi eglence kulturunun ‘Surici’ne girmesiyle birlikte Sehzadebasi’nda ortaya cikan ve buyuk bir kismi gayrimuslimlerce isletilen ‘Direklerarasi’ eglencelerindeki cadir tiyatrolari kulaktan dolma bilgilerle anlatilir. Eski Ramazan sofralari ile ilgili birkac genel gecer bilgiyi bir kenarda birakirsak, aslinda burada biter ‘eski Ramazanlar’ dedikleri…
Bu cumleyi kuran ve yaslari 70’in uzerinde olanlar aslinda, sehirde Ramazan nesesinin hissedilmesi, bu mubarek ayin toplumsal bir yasanti haline donusturulmesi bakimindan, ne daha oncesiyle, ne de bugunlerle kiyaslanmayacak kadar farkli bir doneme denk gelmislerdi. Cunku 1930’lu ve 40’li yillar, Ramazan sevincinin ve bilincinin en sonuk gectigi zamanlardir. Ezanlarin minarelerden ‘Tanri uludur’ seklinde okundugu, radyoda birakin Ramazan ve dinî hayat ile ilgili programlari ve ilahileri, din disi Turk muziginin bile yasak oldugu, minareler arasinda kurulan mahyalarda, Ramazan ve oruc ile ilgili yazilarin degil, devletin ilan panosu gibi kullanilarak, ‘Vergi odemek kutsaldir’ ve ‘Para biriktir’ cumlelerinin arzi endam ettigi yillardir.
Bugunun Ramazanlarinda ne var?
O yuzden bugunun Ramazan sevincini azaltan ve ‘guzel Ramazanlar yasayamiyoruz, guzel olan her sey eskide kalmis’ duygusuna iten ‘Nerede o eski Ramazanlar!’ hayiflanmasina verilecek en guzel cevap, ‘Burada, simdiki Ramazanlarda!’dir. Bu cevabi hakli cikaran ve Ramazan’in toplumsal yasantidaki yerinin 60-70 yil oncesine gore ne denli genisledigini gosteren pek cok madde siralanabilir. Iste bunlardan sadece birkaci: Ozel kamu kurum ve kuruluslarin iftar saatini dikkate alan mesai uygulamalari, calisanlarin teravih namazina rahatca yetismelerini saglayan yatsi ezaninin gec okunmasi, ihtiyac sahiplerinin, iftarda yolda olanlarin ve yalniz kalanlarin karin doyurdugu ve artik neredeyse her semtte ve ilcede bulunan iftar cadirlari, vakiflarin ve sivil toplum orgutlerinin gerceklestirdigi buyuk kampanyalarla ihtiyac sahiplerinin evlerine ve ellerine birakilan ‘Ramazan yardim kumanyalari’ ve alisveris cekleri, Musluman halklari olan baska ulkelere ulastirilan Ramazan yardimlari, Ramazanlarda acilan kitap fuarlari, yetiskinlere ve cocuklara yonelik, Ramazan bilincini artirma amacina matuf sesli, yazili ve goruntulu materyallerin yayini…
‘Eski Ramazanlar’da aslinda ne vardi?
Eski guzel Ramazanlarin sadece Direklerarasi eglencelerinden ibaretmis gibi anlatilmasinin ve yanlis algisinin bir neticesi belki, son yillarda buyuk tarihi camilerin civarinda ve sehir merkezlerinde, bir ‘Ramazan eglencesi’ ve ‘Ramazan senlikleri’dir gidiyor.
Kesif sucuk ve kokorec kokularinin sardigi, zevkten ve estetikten yoksun baraka ve cadirlarin kuruldugu, sekizinci sinif muzisyen ve komikcilere ozan ve meddah muamelesi yapildigi bu zoraki ‘Ramazan eglenceleri’, ‘Direklerarasi’ eglencelerine hic mi hic benzemedigi gibi eskiyi yasatma, gelenegi ikame etme gayretini de bosa cikariyor. Cunku Bati tarzi eglence kulturunun girisini de temsil eden, kisa bir zaman diliminde var olabilen ve ‘Direklerarasi eglenceleri’ adiyla sosyal tarihimizde yer alan bu donem oncesine baktigimizda, Istanbul’da ve Anadolu sehirlerinde yasanan Ramazan’in merkezinde, eglencenin degil, namaz, oruc, Kur’an tilaveti ve yardimlasmanin, yani ibadetin oldugunu goruyoruz. Cami onlerindeki sadaka taslarinin Ramazan gunlerinde dolup tasmasi, konaklarin Ramazan boyunca iftarda kapilarinin yoksullara sonuna kadar acilmasi, iftara davet edilen zengin ya da fakir her misafirin ‘dis kirasi’ adi altinda bir hediye ile ugurlanmasi, camilerde ve neredeyse her evde mukabelelerin okunmasi ve bunlara cami cemaati ve mahalle halkinin kadin-erkek istirak etmesi, cocuklarin ilk oruclarinin buyuk odullerle odullendirilmesi, butun tekke ve dergahlarda zikirlerin, sohbetlerin olmasi, tek minareli camilerde minarelerin kandillere orulu kiyafetlerle giydirilmesi, sehirleri isiga bogan sehrayinlerle aydinlatilmasi… Bunlar, bugune ulasmamis, yasanan sosyal degisimle birlikte, ‘eski Ramazanlar’da kalmis âdetlerden akla ilk gelenler… Bu Ramazan âdetlerine bakildiginda, toplum fertlerinin ve ozellikle cocuklarin dini egitimi bakimindan buyuk bir imkan tasiyan Ramazan ayinda, bu imkanin en guzel sekliyle kullanildigini, bunun zengin bir kulture donusturuldugunu goruyoruz.
Onca kirilmaya ve resmi mudahaleye ragmen toplumun, Ramazan’i en guzel sekliyle idrak etme talebini bir kulture donusturdugunu, eski kadim Ramazan adetlerini yenilemeye calistigini soylemek de mumkun. Eskiden konaklarin kapilarinin yoksullara acilmasi ile kendini gosteren yardimlasma, bugun semtteki hali vakti yerinde olanlarin ve yerel yonetimlerin masraflarini ustlendigi iftar cadirlarina ve artik yoksul Musluman ulkelere kadar uzanan Ramazan yardimlari ve kumanyalari ile kendini yeniledi belki de. Yine ayni sekilde eski Istanbul’da cami bahcelerinde acilan Ramazan sergilerinin, bugunku dini yayin fuarlari ile kendini ikame etmedigini kim soyleyebilir? ‘Ramazan eglenceleri’nin degil, daha eskide oldugu gibi namazin, Kur’an’in ve orucun merkezde oldugu bir Ramazan algisi ve yasantisi, yayginlasip yeserdikce yeni Ramazan âdetleri eklenecek gelecek Ramazanlara… O yuzden yapacagimiz ilk sey, medyanin kerametleri kendinden menkul Ramazan uzmanlarinin beyaz camdaki tartismalarina ve bu ayin ruhuna ters dusen her seye uzak durup yukarida saydigimiz guzel Ramazan fotograflarini seyretmek icin gokten binlerce, yuz binlerce inen melegin kanat seslerine kulak kesilmek olacak belki de…
Yer imleri