Biz bir vadide, Kur’an bir vadide olmamalı!



Kur’an-ı Kerim ayda, hiç olmazsa yılda en az bir defa hatmedilmelidir. Eğer yılda bir defa olsun hatmedilemiyorsa, büyüğüklerimizin ifadesiyle Kur’an “metruk/terk edilmiş” sayılabilir. Kur’an’ı anlamak için bir o kadar da Efendimiz’in sünnetinin, hayat düsturlarının bilinmesi lazımdır. Yoksa Muhammed İkbal’in ifadesiyle, çok defa “kalpler mü’min, kafalar da gayri mü’min” olur. Sünnet, Kurân’ın tertibi ve hayata geçirilişini ifade eder. Bu yüzden o bilinmezse, Kur’an kültürü anlaşılmaz. Anlaşılmadığı için de hayata geçirilemez.



Efendimiz, “Onlar bir vadide, Kur’an ayrı bir vadidedir.” buyurarak, ümmetine âit olumsuz görüntülerden birini tablolaştırır. Bu hadisten bizim anladığımız, ümmetin Kur’an kültüründen uzaklaşacağı şeklindedir ki; en az beş asırdır Müslümanlar böyle bir mahrumiyetin cenderesi içindedirler. Bu meyanda kimse “O kadar yoğun işin arasında vakit bulamıyoruz, gece geç vakitlerde eve yorgun olarak geliyoruz” vs. türünden mazeretler uydurmamalıdır. Böyle mazeretlerin arkasına sığınanlar, dönüp günlük hayatlarına baksalar, bir hiç uğruna ne kıymetli zamanlarını harcadıklarını göreceklerdir. Bazen bir bardak çay için saatler harcanır, bazen de en hayatî işler için vakit bulunamaz.



Evet, günlük hayatımızı gözden geçirdiğimizde buna benzer bir hayli örnekle karşılaşabiliriz. Boş ve abes şeylerle zayi ettiğimiz dünya kadar zamanımız olduğunu söylemeye gerek yok. Mısır’a giden dostlarımız orada taksicisinden, esnafına kadar herkesin fırsat bulduğu her zaman diliminde Kur’an okuduğunu, küçük mushafını cebinde sürekli taşıdıklarını hayretle anlatırlar. Bizler niçin Mısırlı kardeşlerimiz gibi olmayalım? Netice itibarıyla; mutlaka herkesin Kur’an-ı Kerim’e ve Allah’ı anmaya ayıracağı bir zamanı olmalı ve bu konuda hiçbir mazeret ileri sürülmemelidir. Kur’an, Rabbimiz’le irtibat noktamızdır. İrtibatı koparmayalım.