Tefekkür ve sağlam bir inançO gençler her şeyden önce engin bir tecessüs, arama-anlamaya çalışma ve kavrama ruhuyla kainatı okumuş; harf harf, satır satır bütün yaratıkların kendilerinden ziyade Allah’a delalet ettiğini görmüşlerdi. Kendilerini keşifle işe başlamış, mahiyetlerinde saklı alemlere seyahatler yapmış, varlık kitabını okuyup anlamış, ilim gemisiyle iman denizinde yol almış, irfan sahiline varmış, nihayet ruhânî zevkleriyle cennetleri daha dünyadayken yaşamışlardı. Allah (c.c.) da onları şöyle tebcil etmişti: “Gerçekten onlar, Rabbilerine tam iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini ve yakînlerini artırdık. Kalblerine kuvvet ve ****net verdik de o yiğitler ayağa kalkıp: ‘Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasına ilah deyip yönelmeyiz’ dediler.”(Kehf 13-14) Kısaca mealini verdiğimiz bu ayet her ne kadar fütüvvet ruhlu herkese bir şeyler anlatsa da aslında Ashab-ı Kehf’in örnek imanına işaret etmektedir. Zamanın Rum melikinin insanları putperestliğe çağırdığı ve davetine icabet etmeyenleri öldürdüğü bir devirde Rum asilzadelerinden ve krala yakın hür gençlerden bir kaçı bu durumdan çok müteessir olmuş; bir eve gizlenerek bu beladan kurtulmak için gözyaşlarıyla tazarruya durmuşlardı. Bir ihbar neticesinde kral onları huzuruna çağırmış; putları kabul ve onlara ibadet ya da ölüm arasında tercih yapmalarını istemişti. O vakit yiğitler ayağa kalkmış ve bir gönül erinin nefis ifadelerle anlattığı şekliyle adeta: “Matematik ‘Allah’ diyor, fizik ‘Allah’ diyor, kimya ‘Allah’ diyor; kainattaki her zerre binlerce dille ‘Allah’ derken biz nasıl başkasına ‘Rabb’ deriz.” demişlerdi.Aynen öyle de; her devirde gençliğin yüz akı babayiğitler, kendilerine içirilmeye çalışılan safsata ve doktrinlerin ruhu felç eden yanını görmüş; ilim ve bilimi O’na iman etmeye götüren bir vesile bilerek tefekkür deryasından kana kana içmiş ve kalblerindeki iman u irfanın rehberliğinde sağlam bir inanca ulaşmışlardır.
Yer imleri