İnsanlığın İftihar Tablosu
RESULULLAH EFENDİMİZ
AHMED-İ MAHMUD-U MUHAMMED MUSTAFA (Aleyhissalatü Vesselam)[/i][/b]
Evet, yeryüzü, omuzlarında Onun kadar aziz, şerif, muhteşem ve mükemmel bir varlığı taşımamıştır ve taşımayacaktır. ALLAH Teala bir kere yaratmıştır böylesini... bir daha yaratmayacaktır. Zira O, her şeyiyle zirvedeydi. Bütün yönleriyle zirve bir insandı.
MADDİ ve MANEVİ CAZİBE... Hz. Aişe (r.a.) validemize, “Mısır’ın kadınları Yusuf’un (a.s.) güzelliğinden dolayı ellerini kestiler. Eğer benim Efendimi görselerdi, o bıçakları kalplerine saplarlardı” dedirtecek, kendisini ilk defa görenleri cemal ve kemalinden şaşkına çevirecek, kadar...
AHLAK... ALLAH Teala’ya, “ŞÜPHESİZ Kİ SEN BÜYÜK BİR AHLAK ÜZERİNESİN”(Kalem-4) dedirtecek, tevazu ve haşmet gibi zıt karakter özelliklerini dahi zatında en yüce şekilde temsil edecek, 14 asırdır en yüce şahsiyetlere, fiilleriyle, halleriyle, tavırlarıyla kendisini taklit ettirecek ve “ahlak” denince insanların akıllarında beliren ilk şahsiyet olacak derecede güzel ahlakla bütünleşecek kadar...
FAZİLET... Bir Arap atasözünde ifade edildiği gibi, “Fazilet odur ki, düşman dahi onu takdir etsin” sırrıyla, Fransız tarihçi Lamartine’e, “İnsan büyüklüğünün ölçüldüğü bütün ölçülerde, hangi insan Hz. Muhammed’den (s.a.v.) daha büyük olmuştur.”, Alman politikacı Prens Bismark’a, “Senin asrında bulunamadığından dolayı çok üzgünüm ey Muhammed! Öğretmeni ve yayıcısı olduğun bu kitap Senin değildir. O, İlahidir. Bu kitabın ALLAH’tan olduğunu inkar etmek, bütün fen bilimlerinin batıl olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür.”, 1927 Hukuk Konseyi Başkanı Shebol’e, “Hz. Muhammed’in (s.a.v.) insan olması itibariyle muhakkak bütün insanlık iftihar eder.”, Avrupa’nın büyük dahisi Geothe’ye, “Biz Avrupa milletleri medeni makamlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki hiç kimse bu yarışmada Onu geçemeyecektir.”, büyük mütefekkir Carlyle’a da, “Başında taç bulunan hiçbir imparator, kendi eliyle yamanmış bir hırka giyen Hz. Muhammed (s.a.v.) kadar saygı görmemiştir.” dedirtecek ve düşmanlarının dahi takdirkar bakışlarını kazanacak kadar...
İRADE, KULLUK ve TAKVA... İrade ve kulluğuyla insanlığın bir numarası, ferid-i kevn ü zamanı olacak,bütün günahları kesin olarak affedilmesine rağmen her oturduğu yerde en az yüz defa istiğfar edecek, her halinde, hatta def-i hacetten önce ve sonra bile duaya sarılıp ALLAH’a yönelecek, geceler boyu ayakları şişinceye kadar kıyamda duracak, “Bana, namaza karşı şehvet verilmiştir” buyuracak kadar...
MA’RİFETULLAH, MUHABBETULLAH ve MEHAFETULLAH... ALLAH Teala’yı kendisinden fazla tanıyan ve bilen olmadığı halde “Seni hakkıyla bilemedik ey Ma’ruf” diyecek, alemlerin Rabb’i olan ALLAH Teala’nın habibi olma mertebesine yükselecek ve buna rağmen bir bulut gördüğü zaman ALLAH korkusundan tir tir titreyip “Acaba kavmimi helak edecek bir alamet mi?” endişesiyle yerinde duramayacak kadar...
İHLAS ve ****NET... Kendisine davasından vazgeçmesi için zenginlik, Mekke reisliği ve Mekke’nin en güzel kızları teklif edildiğinde, “Sağ elime Güneşi, sol elime Ayı koysalar da, vallahi ben davamdan vazgeçmem.” diyecek ve dünya tarihinde hiçbir insanın maruz kalmadığı ölçüde eziyet, işkence ve çilelere göğüs gererek, davasından bir tek adım bile geri atmayacak kadar...
SADAKAT ve EMNİYET... Buluşmak için sözleştiği arkadaşını buluşma yerinde üç gün bekleyecek, ömrü boyunca şaka yollu bile olsa bir kere dahi yalan söylemeyecek ve “Muhammed’ül-Emin” lakabını alacak kadar...
TEVAZU ve MAHFİYET... Dünyaya meydan okuduğu sırada bile sokakta gördüğü çocuklara selam verecek, çölde gördüğü küçük bir çocukla oturup sohbet edecek, kendisini zenci bir köle dahi çağırsa davetine icabet edecek, meclisini her zaman fakirlere açık tutup sofraya hizmetçisiyle beraber oturacak, ev işlerini bile kendisi halledecek, ve heybetinden karşısında tir tir titreyen birine “Kendini bu kadar sıkma. Ben hükümdar değilim, Kureyş kabilesinden kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” diyecek kadar...
CÖMERTLİK... Kendinden geçmiş bir şekilde deve ve koyunlarla dolu bir vadiye bakan henüz iman etmemiş, hatta ALLAH Resulü’ne (s.a.v.) şiddetli düşmanlığı ile tanınan Safvan b. Ümeyye’ye, “Al, o vadi içindekilerle beraber senin olsun!” diyerek, Safvan b. Ümeyye’yi kendisine hayran bırakıp hidayetine vesile olacak, yeni sahip olduğu bir cüppeyi kendisinden isteyen bir sahabiye tereddüt etmeden cüppeyi verecek, üzerinde bulunan parayı dağıtamadığı zaman rengi kaçacak vehayatı boyunca kendisinden ne istenirse istensin hiçbir zaman “Hayır!” demeyecek kadar...
CESARET... İslam ordusu bozguna uğradığı bir sırada atıyla tek başına düşman saflarına dalacak, başı ucunda kılıcıyla duran ve kendisine “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” diyen bir müşriğe karşı tereddütsüz ve pervasızca “ALLAH!!!” diye kükreyecek ve Hz. Ali (r.a.) gibi bir cesaret abidesine, “Bedir savaşında biz, kendimizi müşriklerden Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile koruyorduk. İçimizde en hünerli ve düşmana en iyi karşı koyan O idi.” dedirtecek kadar...
HOŞGÖRÜ... On yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes’e (r.a.) değil kızmak, bir kere bile, “Bunu niye böyle yaptın?” demeyecek ve hayatının en çileli dönemlerinde dahi, ciğeri yandığı halde çevresindeki kişilere tebessümler saçacak kadar...
MÜSAMAHA, HİLM ve AFV U KEREM... Arkasından cübbesini tutup sertçe çeken ve “Ver, babanın malından mı veriyorsun?” diyen yeni Müslüman olmuş bir toy delikanlıya tebessüm ederek, “Verin buna (istediği şeyi)” diyecek ve kendisine etmediklerini bırakmamış olan Ebu Süfyan, Amr ibn’ül-As, Halid b. Velid...(r.a.) gibi baş düşmanlarını dahi affederek bağrına basacak kadar...
İHKAK-I HAK ve ADALET... Şahsına karşı işlenilen bir zulümden dolayı hiç kimseden intikam alma yoluna girmemesine rağmen, ALLAH Teala’nın haram kıldığı şeylerden her hangi birisi irtikap edildiği vakit müthiş hiddetlenecek, Müslümanların baş düşmanları olan Yahudilerin dahi, adaletine hayran kalıp davalarını kendisine gördürtecek ve “Hırsızlığı kızım Fatıma (r.a.) yapsaydı, onun da kollarını kesmekte tereddüt etmezdim” diyebilecek kadar...
ŞEFKAT ve MERHAMET… Namaza olan ciddi bağlılığına rağmen rikkatine dokunan bir çocuk ağlamasıyla namazını aceleye getirecek, yavrularına dokunulan bir kuşun feryadı karşısında müthiş bir tedirginlik duyarak sahabelerini şiddetli bir şekilde uyaracak, beşikte “Ümmeti!”, mağarada “Ümmeti!”, secdede “Ümmeti!”, bütün peygamberlerin “Nefsi, nefsi!” dediği mahşer meydanında “Ümmeti! Ümmeti!” diyecek, ALLAH’ın Kuran’ında kendisine “Sen Rauf (çokça şefkat eden) ve Rahim (çokça merhamet eden)sin” buyurmasına sebebiyet vererek, ALLAH’ın Zatına has isimlerle muttasıf olacak kadar…
SABIR, TAHAMMÜL ve ŞÜKÜR...
İFFET, EDEP ve HAYA... “Ben de, sizden her hangi birine verilmiş şehvetin 25 katı var!” demesine rağmen, 25 yaşına kadar evlenmeyerek iffetine toz kondurmayacak, çevresindeki insanlara, hiç çekinmeden hanımlarını ve kızlarını kendisine emanet etme güvenini verecek, “Beni Rabbim edeplendirdi!” diyecek,hakka olan başdöndürücü bağlılığına rağmen bazı hakikatleri ashabına açıklamaktan haya edecek vebir sahabiye “Perde arkasında erkek görmemiş bir kız kadar utangaçtı” tanımını yaptırtacak kadar…
VAKAR, CİDDİYET ve HEYBET... Bütün ömrü boyunca ağırbaşlı, ciddi, izzetli ve vakarlı bir şekilde yaşayacak, kesinlikle laubali bir davranışta bulunmayıp hiçbir zaman kahkaha ile gülmeyecek, kendisine dikkatlice bakanların gözlerini kamaştıracak, heybetli huzurunda oturanları mehabetten tir tir titretecek ve kendinden geçirecek, bir tek bakış ve sözle, karşısında aşkın, yüreğine ok gibi saplanıp öldürüverdiği insanlar dahi olacak ve sahabiye, “Hz. Peygamber (s.a.v.) konuşurken, meclisinde bulunan dinleyiciler (öyle derin bir sükut, dikkat, aşk ve edeple Onu dinlerdi ki,) başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamazlardı...” dedirtecek kadar...
FETANET, AKIL ve ZEKA... Bernard Shaw’ın ifadesiyle, “Bütün problemleri kahve içme rahatlığıyla çözecek” ve kendisine en müşkül meselelerle ve en çok kafa karıştıran sorularla gelen her sınıftan insanın (kütüphane içinde ömür tüketmiş rahipler olsun, siyasi dehalar olsun, tecrübeli kumandanlar olsun, cahil bedeviler olsun...) anlayış ve idrakine göre konuşarak ve herkesi tatmin edecek kadar...
İLİM ve İRFAN... Belirli kalıplar arasına sıkıştırılmış ve dar bir çerçeve içinde değerlendirilmiş olan ilmi, irfan ile izdivaç ettirecek, onun mahiyetini, özünü ve hakikatini gönüllere, ruhlara, akıllara ve vicdanlara duyuracak, felsefenin üç mühim suali olan “Ben kimim”, “Bu aleme nereden geldim”, “Ve kaçınılmaz olan ölüm ile birlikte nasıl bir yere gideceğim” gibi, insanlık tarihinin başından bu yana tamamen anlaşılmamış konulara son derece tatmin edici ve doyurucu cevaplar verecek, önceden cehaletin merkezi olan Arabistan’ı ilim merkezi, cahil bedevileri de allame haline getirecek ve 1400 yıldan beri şeker-şerbet gibi sözleriyle milyarlarca kişiyi irşad edecek kadar...
HİTABET, FESAHAT ve BELAĞAT... Hitap ettiği zaman, kimilerini aşktan, vecdden ve korkudan feryatlar içinde kendinden geçirtecek,Kuran’dan sonra yeryüzünde ortaya çıkmış en edebi ve fasih beyanın yegane sahibi olacak, söz sultanları tarafından “söz sultanlığı tahtı”na oturtulacak kadar…
TIP ve FEN... O dönemde çok canlar alan sıtma, verem, veba, vs. gibi hastalıkları teşhis edip çeşitli çözümler üretecek, temizlik denilen şeyden habersiz yaşayan bir toplumu hijyen uzmanı haline getirecek, bazı hayvansal ve bitkisel gıdaların tıbbi faydalarından bahsedecek, hatta mikropların varlığından bahsedip 20. asrın penisilin mucizesini tarif edecek ve 1400 yıl önce hiç kimse tarafından bilinmeyen, astronomi, biyoloji, jeoloji, vs... ile alakalı bilimsel mevzulardan bahsederek, aldanmaz ve aldatmaz bir insan olduğunu, yani hak peygamber olduğunu ispat edecek kadar...
ETKİLEYİCİLİK ve DEHA... İmkanların çok kısıtlı olmasına, düşmanların ise çok şiddetli olmasına rağmen, 23 sene gibi kısa bir devrede Roma ve Sasani İmparatorluğuna kafa tutarak, dünya tarihinin gidişatını değiştirip insanlığın beşte birini kendisine tabi edecek ve Ebu Hanife, İmam-ı Şafi, Hasan-ı Basri, Bişr-i Hafi, İbrahim b. Ethem, Cüneyd-i Bağdadi, Beyazıd-ı Bistami, Buhari, Müslim, Tirmizi, Abdülkadir-i Geylani, Ahmed Er-Rufai, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, Bediüzzaman, Yunus Emre, Mevlana, İbn-i Sina, Ömer b. Hayyan, Akşemseddin, Harun Reşid, Selahaddin Eyyubi, Alparslan, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl, Tabib’ül-Asr (Radıyallahu anhüm ecme’ın) gibi dahilerin ve dev şahsiyetlerin; ve daha bu sayılanlar gibi binlercesinin, Onun çırağı, kapı kulu ve mecnunu olmayı kendileri adına en büyük şeref sayacakları kadar...
EĞİTİM ve TERBİYE... Her insanı, içindeki cevhere göre değerlendirip her zaman olumlu sonuç alacak (Mesela Mus’ab b. Umeyr’i mürşid, Halid b. Velid’i kumandan, Bilal-i Habeşi’yi müezzin... (r.a.) yapması gibi), kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla insanlık tarihinde kendileri kadar mükemmeli görülmemiş bir toplum yetiştirecek ve çölün, cahiliyye adetlerine taasupla bağlı, cahil, inatçı ve vahşi bedevilerini medeni milletlere mürşid ve muallim yapacak kadar...
Efendimiz Aleyhissalatü Vesselama karşı yapılmış olan saygısızlığa, biz Müslümanlar olarak verebileceğimiz en büyük cevap, insanı ALLAH’a ulaştırmada en kısa ve selametli yol olan Resulullah’ın Zatını tanıyıp tanıtma ve Onun Sünnet-i Seniyyesine tabi olma şeklinde olacaktır. Resulullah Aleyhissalatü Vesselam, bu olayı, sokaklara dökülerek değil, bu şekilde protesto etmemizi isterdi. O yüzden siz de, bu karikatür hadisesini protesto için, bu broşürü çoğalttıkça çoğaltın, dağıttıkça dağıtın! ALLAH’ın rızası, Resulünün hatırı için...
Yer imleri