Ölüm ve Kıyamet
Ölüm, kimilerine göre meçhul bir aleme gidiş, kimilerine göre de gurbet diyarından asli vatana dönüş ve yine kimileri için mükafat diyarının bir davetiyesi ve kimileri için de hesap yerinden bir mahkeme bildirisi ve ölüm Kuran diliyle “düşünülmesi ertelenip durulan en büyük mesele ve bu dünya hayatının kaçınılmaz hatimesi.”
Ölümün nasıl sevilebileceğinin formülünü Bediüzzaman şöyle belirtir: “Ey nefis! Nazarını sadece dünyaya yöneltme, aziz bir lezzeti acı bir eleme nasıl dönüştürür, şu temsile bak, gör!
Meselâ, şu beldede, yani Barla'da, iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul'a gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız bir tek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için şu adam İstanbul'a müştaktır. Orayı düşünür, ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, "Oraya git"; sevinip gülerek gider. İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu biçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire dost olup teselli bulmak ister. Onunla o elîm ayrılık acılarını kapamak ister.
Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbabın, kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme.
Ey nefsim! Deme, "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, geçim derdiyle sarhoştur." Çünkü ölüm değişmiyor. Ayrılık yerini ebediliğe bırakıp başkalaşmıyor. İnsanın acizlik ve fakirliği değişmiyor, artıyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, hız kazanıyor.
Hem deme, "Ben de herkes gibiyim." Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Yer imleri