Gıybet, bir kimsenin arkasından, duyduğunda hoşlanmayacağı, dinine, dünyasına, bedenine, ahlakına, soyuna ait bir eksiklik veya kusurunu söylemektir. Toplum fertleri arasında sevgiyi zedeleyen, emniyeti yok eden, kin ve düşmanlık tohumları eken gıybet, her yönüyle sosyal hayat için bir zehirdir. Fakat ne gariptir ki, günümüzün Müslümanları gıybet mevzuunda hiç de hassas değildirler. Mesela; Pazartesi-Perşembe oruçlarını aralıksız tutan, teheccüt namazını devamlı kılan bir Müslüman görürsünüz ki, gıybet denilen pis işten paçasını kurtaramamıştır. Daha da kötüsü, böyle bir asırda ALLAH Teala’nın dinine hizmet etme şerefiyle şereflenmiş bir Müslüman’ın (istişare yaparken veya daha değişik yollarla) kardeşinin gıybetini yapmasıdır. Evet, ne yazıktır ki bu insan, bir yandan ALLAH’ın dinine hizmet ederken, diğer yandan da şeytana hizmet etmekte ve onu memnun etmektedir.

Halbuki bir kişinin hakkında konuştuğumuz zaman, “Aman, gıybete girerim!” endişesiyle tir tir titrememiz lazımdır. Zira gıybet küçük bir günah değil, bir çok İslam alimine göre zina gibi, adam öldürme gibi, hırsızlık yapma gibi büyük bir günahtır. Hatta bir hadis-i şerifte gıybetin faiz çeşitlerinden en kötüsü olduğu, diğer bir hadis-i şerifte de gıybetin zinadan daha büyük bir günah olduğu belirtilmiştir. Zina eden kişi sadece ALLAH’ın hakkına tecavüz etmiş olur. Fakat gıybet eden kişi, hem ALLAH’ın hakkına, hem de kulun hakkına tecavüz etmiş olur ki, gıybetini yaptığı kişiyle helalleşmeden kul hakkından kurtulamaz.

Gıybet sadece dille de yapılmaz. Pek çok çeşidi vardır. Birinin taklidini yapmak gıybet olduğu gibi, el, göz, yüz hareketleri ve değişik işaretlerle de gıybet yapılır. Hatta kalbin dahi gıybeti vardır. Buna su-i zan denir. Bir kimsenin noksanını, kusurunu bir başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemekte günahtır. Bu günahtan daha büyüğü ise “Şu adamın şu işi yaptığını zannediyorum” gibi düşüncelerle su-i zanna kapılmaktır ki, Kur’an bunu kesinlikle haram kılmıştır.

Gıybetin çok tehlikeli bir yanı vardır. O da şudur: Gıybet yapan birini uyarınca, eğer o kişi, “Yaptığım gıybet değildir, olanı söylüyorum” derse, ALLAH Teala’nın gıybet buyurduğuna gıybet değildir demiş ve gıybeti helal görmüş olur ki, bu suretle (ALLAH muhafaza) küfre girip ebedi cehennemi hakketmiş olur.

Birinin bizimle veya başka biriyle konuşurken gıybet ettiğini gördüğümüz zaman onu kesinlikle uyarmalıyız. Efendimiz (s.a.v.) gibi halim-selim bir insan, gıybet eden kişi kim olursa olsun onu sert bir dille uyarmıştır. Gıybet eden haram işlediği gibi, bunu dinleyen ve önlemeyen kimse de günaha ortak olmuş olur. Gıyabında din kardeşinin namus ve şerefini koruyan kimseyi ise (hadisin ifadesiyle) ALLAH Teala cehennemden azad edecektir.

Evet, gıybet öyle iğrenç bir iştir ki, her olaya hakikat gözlüğüyle bakan Kur’an-ı Kerim, bu işi, “ölü kardeşinin etini yeme” olarak nitelendirmektedir. İsterseniz şimdi sizi Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin gıybet hakkındaki açıklamalarıyla baş başa bırakalım:



RİSALE-İ NUR’DAN

İşte, “SİZDEN BİRİ, ÖLÜ KARDEŞİNİN ETİNİ YEMEKTEN HOŞLANIR MI?”(Hucurat-12) ayetinde, altı derece başkalarını çekiştirmeyi kötüler. Gıybetten altı mertebede şiddetle sakındırır. Şu ayet fiilen gıybet edenlere baktığı vakit, manası gelecek şekilde oluyor. Şöyle ki: Bilindiği gibi, ayetin başındaki hemze, sormak, “Hayret, bu işi nasıl yaparsın?” manasındadır. O soru manası, su gibi ayetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede kapalı bir hükmü var.

İşte, birincisi, hemze ile der: “Acaba, isteme ve cevap verme yeri olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?” İkincisi: “Sever” kelimesiyle der: “Acaba, sevme ve nefret etme yeri olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en nefret verici bir işi sever?” Üçüncüsü: “Sizden birisi” kelimesiyle der: “Canlılığını toplumdan alan sosyal hayatınıza ve medeniyetinize ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir işi kabul eder.” Dördüncüsü: “Etini yemek” sözüyle der: “İnsaniyetinize ne olmuş ki, böyle canavar gibi arkadaşınızı dişle parçalıyorsunuz?” Beşincisi: “Kardeşini” kelimesiyle der: “Hiç kendi cinsinize olan acımanız ve akrabalık bağlarınız yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan suçsuz birinin manevi şahsını insafsızca dişliyorsunuz?” Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi organlarınızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?” Altıncısı: “Ölü” kelimesiyle der: “Vicdanınız nerede? Yaratılışınız bozulmuş mu ki, en hürmete layık bir halde bulunan bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en tiksindirici bir işi yapıyorsunuz?”

Demek şu ayetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle: Başkalarını çekiştirmek ve gıybet, aklen, kalben, insaniyeten, vicdanen, fıtraten ve milliyeten kötülenmiştir. İşte bak, bu ayet nasıl özlü bir şekilde altı kademede başkalarını çekiştirmeyi ayıplamakla, eşsiz bir tarzda altı derece o zulümden sakındırır. Gıybet, düşmanlık besleyenlerin, haset edenlerin ve inatçıların en çok kullandıkları alçak bir silahtır. İzzet ve şeref sahibi, bu pis silaha tenezzül edip kullanmaz. Nitekim meşhur bir zat şöyle demiş: “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve buna tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet zayıf, zelil ve aşağılık kimselerin silahıdır.”

Gıybet odur ki, gıybet edilen adam orada olsaydı ve işitseydi, çirkin görüp darılacaktı. Eğer onda olan bir şeyi söylese, zaten gıybettir. Eğer onda olmayan bir şeyi söylese, hem gıybet, hem iftiradır; katmerli çirkin bir günahtır. Gıybet, özel birkaç yerde caiz olabilir:

1. Şikayet tarzında vazifeli bir adama söyler, ta ki yardım edip o kötü şeyi, o kabahati ondan gidersin ve hakkını ondan alsın.

2. Bir kimse biri ile ortaklık yapmak ister, seninle istişare eder. Sen de sırf maslahat için art niyetsiz olarak, meşveretin hakkını yerine getirmek için dersin: “Onunla ortaklık yapma, çünkü zarar görürsün.”

3. Maksat küçük düşürme ve kusurunu herkese gösterme değil, aksine tarif ve tanıtma için, “O topal ve serseri adam filan yere gitti” demek.

4. Gıybet edilen adam açıktan günah işleyen biri olduğunda. Yani fenalıktan sıkılmayan, aksine, işlediği günahla iftihar eden, yaptığı zulümle haz duyan, sıkılmayarak açık bir şekilde günah işleyen biri hakkında konuşmak gıybet sayılmaz.

İşte bu hususi maddelere, art niyetsiz olarak ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, nasıl ateş odunu yer bitirirse, gıybet de salih ameli öyle yer, bitirir. Eğer kişi gıybeti etti veya isteyerek dinledi ise, o zaman, “ALLAH’ım, bizi ve gıybetini yaptığımız şahsı bağışla” demeli ve gıybet ettiği adama rastladığında, “Hakkını helal et” demeli. El-Baki Hüvel-Baki



HADİS-İ ŞERİFLER

· Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatü vesselam buyurdular ki: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” “ALLAH (c.c.) ve Resulü daha iyi bilir.” dediler. Bunun üzerine: “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: “Ya benim söylediğim onda varsa, (bu da mı gıybettir)?” dedi. Aleyhissalatü vesselam: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir.”(Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

· Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Ey ALLAH’ın Resulü, sana Safiyye’deki şu şu hal yeter!” demiştim. (Bundan memnun olmadı ve): “Öyle bir kelime sarf ettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı bulandıracaktı.” buyurdu.”(Ebu Davud, Tirmizi)

· Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: “Gıybet, cinayet gibidir.”(Kenz’ul-Ummal)

· Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselam buyuruyorlar ki: “Kimin yanında bir mü’min (gıybeti yapılmakla) zillete düşürülür de ona yardıma gücü yettiği halde yardım etmez, onu zilletten kurtarmazsa; kıyamet günü mahlukat arasında ALLAH Teala onu zelil eder.”(Taberani)

· “Ateşin kuru odunu yakması, insanın sevaplarını mahvetmekte gıybetten daha süratli değildir.”

· “Kelamda ileri gidenler helak oldular! Kelamda ileri gidenler helak oldular! Kelamda ileri gidenler helak oldular!”(Müslim, Ebu Davud)

· Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. “Ey Cebrail! Bunlar da kim?” diye sordum. Dedi ki: “Bunlar, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını payimal edenlerdir.”(Ebu Davud)

· Hz. Aişe (r.a.)’den: “Sakın gıybet etmeyin, ben bir defa Resul-i Ekrem’in yanında bir kadın için, “Bu ne uzun etekli bir kadındır” dediğimde, Resul-i Ekrem bana, “Tükür!” dedi ve ben de bir et parçası tükürdüm.”(Ahmed)



DİĞER VAK’ALAR

· ALLAH Teala Musa (aleyhisselam)’a: “Cennete en son girecek olanlar gıybetten tevbe edenlerdir. Cehenneme ilk girecekler de gıybette devam edenlerdir.” diye vahyetmiştir.

· Hz. Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: “Dünyada din kardeşini gıybet eden kimseye kıyamet günü onun suretinde bir et takdim edilecek ve “Dünyada bu adamı çekiştirdiğin gibi şimdi de bu eti ye!” denecek; etin acılığından suratını ekşitir ve bağırır durur.”

· Hasan-ı Basri’nin (r.a.) kulağına, “Falan kişi seni gıybet etti” diye bir söz ulaşınca, hemen bir tabak üzerine koyduğu birkaç hurmayı o kişiye göndererek özür dileme sadedinde, “Haber aldığıma göre kazanmış olduğun sevapları benim amel defterime nakletmişsin. Bundan dolayı seni mükafatlandırmak istedim. Seni hakkıyla mükafatlandıramadığım için mazur gör” diye haber gönderdi.

AMAN DİKKAT! : Gıybet, birçok insanın cehenneme girmesine vesile olan pis bir hastalıktır. Gıybet yapan kişi, ne kadar adi bir şahsiyete ve zayıf bir karaktere sahip olduğunu ortaya koymuş olur. Bu hastalıktan özellikle ALLAH’ın dinine hizmet eden şahısların kaçınması gerekir. Cemaat içindeki bir insanın hakkında konuşulurken çok dikkatli olunmalıdır. Zira böyle bir asırda bu dini yaşayan ve başkalarının imanının kurtulması adına gayret gösteren bir insan, (Bediüzzaman Hazretlerinin de tasdikiyle) büyük ihtimalle evliyadır. Böyle bir insanın gıybetini yapmak, ALLAH Teala’nın, evliya kullarını arkadan çekiştirenlere savaş ilan edeceği şeklindeki kudsi hadisin tehlike çemberine girmek demektir ki, ALLAH Teala’nın kendisine düşman kabul ettiği birinin hali pek feci olur. Zira ALLAH Teala mutlak galiptir, AZİZ-İ CABBAR’dır.

Diğer dikkat edilecek mevzuda şudur ki; Kişinin cennete girebilmesi için hesap gününde kul haklarından temizlenmesi gereklidir. Bir İslam aliminin ifadesiyle, “Bir cemaatin gıybetini yapanın, o cemaatin her ferdinden tek tek helallik alması gerekir. Yoksa, Vallahi de, Billahi de, Tallahi de, o insanlar yakasını bırakmadığı müddetçe, yetmiş seneden kokusu duyulan cennetin kokusunu bile duyamaz.”

“ALLAH’a (c.c.) ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.” (Tirmizi)