Zekâtın mahiyeti:[/b]
Zekât lügatte, temizlik, bereket, çoğalma ve güzel övgü manalarına gelir. Dini terim olarak ise, “Bir malın belli bir miktarını, belli bir süre sonra, hak sahibi olan bir kısım Müslümanlara Allah rızası için temlik etmek, yani onun mülkiyetine geçirmektir.” Zekât vermek, verenin kulluktaki sadakatine delalet ettiği için buna sadaka da denir. Fakat sadakanın alanı daha geniş olup, vacib ve nafileleri de içine alır.
Zekâtın farz olmasının şartları:
Zekâtın farz olmasının bir takım şartları vardır. Bunlar:
1- Zekâtın farz olması için kişinin, Müslüman, hür, akıllı ve büluğ çağına erişmiş olması gerekir.
2- Zekât verecek olan kimse, temel ihtiyaçları ve varsa borçları dışında nisab miktarına ulaşmış veya daha fazla mala sahip bulunmalıdır. Nisab miktarları, zekâta tabi mallara göre değişir.
3- Zekâtı verilecek olan mallar, ya gerçekten veya hükmen artmaya müsait mallar olmalıdır. (Para ve hayvanlar gibi.) Artması söz konusu olmayanlar zekâta tabi değildir. (Demirbaşlar gibi.)
4- Zekât verecek kişinin, tam bir mülkiyete sahip bulunması gerekmektedir. Henüz mülkiyeti kendisine geçmeden zekât farz olmaz.
5- Zekât malına ve nisaba malik olduktan sonra bir senenin geçmiş olması gerekir. Sene dolmadan zekât farz olmaz fakat peşinen zekât ödenmiş olursa geçerlidir.
Zekâtın sıhhatinin şartları:
Zekâtın sahih olmasının şartı, onun zekât niyetiyle verilmesidir. Bu niyet olmaksızın yapılan yardımlar zekât yerine geçmez. Niyet konusunda akla gelebilecek bazı hususların açıklaması şöyledir:
1- Bir fakire zekât verirken veya vermek üzere ayırırken, buna zekât olarak niyetlenmek gerekir ve bu niyetin kalben olması lazımdır. Dil ile söylenmesi şart olmadığı gibi, diliyle bağış veya borç olarak verdiğini söylemesi onun zekât olmasına mani değildir.
2- Baştan böyle niyet etmeksizin bir fakire bir mal veya para verilmiş, sonra da zekâta niyetlenmişse bakılır; eğer o mal veya para hala fakirin elindeyse niyet geçerli, değilse geçerli değildir.
3- Zekât vermede vekilin değil, vekâlet verenin niyeti geçerlidir.
4- Bir insan zaman zaman fakirlere yardım ediyor ve bunu zekât niyetiyle yapıyorsa, bu niyet geçerlidir. Ancak verirken böyle bir niyet taşımıyorsa, sonradan zekâta mahsup edemez.
5- Bir kimse fakirlere bir gün sadaka verdikten sonra, şu süre içinde verdiğim sadakaların zekât sayılmasına niyet ettim demesi yeterli olmaz.
6- Bir kimse elindeki malın veya paranın tamamını zekâta niyet etmeksizin sadaka olarak verse, verdiği bu malın zekâtı da düşmüş olur. Fakat bu verdikleriyle bir adak veya vacibe niyet etmişse, verdiği miktara düşecek olan zekâtı ayrıca vermiş olur.
7- Bir kimse malının bir kısmını bir fakire bağışlasa, bağışladığı kısmın zekâtı kendisinden düşer.
Zekâta tabi mallar:
1-Nakit paralar ve nakit sayılan altın, gümüş gibi ziynet eşyaları.
2- Sâime denilen ve yılın çoğunu meralarda otlamakla geçiren davar, sığır ve develer.
3- Ticaret malları.
4-Toprak mahsulleri.
5- Madenler ve yeraltından çıkarılan defineler zekâta tabi olan mallardır.
Zekât nisabları ve oranları:
Zekâta tabi olan malların, hem nisab miktarları, hem de zekât oranları birbirinden farklıdır. Zekât, nakit ve nakit sayılan ziynet eşyaları, evlerde beslenmesi mutat olan ehli hayvanlar ile ticaret mallarından verilir. Bunları nisabları ve zekât oranları şöyledir:
a) Nakitlerin zekâtı ve nisabı:
Günümüz şartlarında para, altın, gümüş ve ziynet eşyaları nakit olarak değerlendirilir. Bunlarda nisab sınırı, 80.gr. altın tutarıdır. Bu nisaba ulaştıktan ve üzerinden bir yıl geçtikten sonra mevcudun kırkta birini vermek gerekir.
b) Urûzun (Ticaret mallarının) zekâtı ve nisabı:
Para ve hayvanların dışında, ticaret için edinilmiş bütün mallar da zekâta tabidir. Bunların nisabı, değer olarak altının nisabıdır. Bu nisaba ulaşıp üzerinden bir yıl geçtikten sonra, sene sonundaki mevcut esas alınarak kırkta bir oranında zekâtlandırılır.
c) Hayvanların Zekâtı ve nisabı:
Davar (koyun-keçi), sığır (manda dâhil) ve deve olarak sınıflandırabileceğimiz ehli hayvanların nisabları ve zekât oranları şöyledir:
Davarda: Koyun sayısı kırka ulaştığında bir koyun, yüz yirmi birden iki yüze kadar iki koyun, iki yüz birden dört yüz koyuna kadar üç koyun verilir. Dört yüz koyun için dört koyun, ondan sonraki her yüz koyun için bir koyun zekât verilir. Koyunlarla keçilerin ayrı ayrı kırka ulaşmaları şart değildir, toplamlarının kırk olması yeterlidir.
Sığırda: Otuz sığırdan kırk sığıra kadar iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı, kırk sığırdan altmış sığıra kadar üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir sığır, tam altmış olunca birer yaşını bitirmiş iki buzağı, sonra her otuzda bir buzağı ve her kırkta bir dana verilir.
Devede: Beş deveden on deveye kadar bir koyun, on deveden yirmi beş deveye kadar her beş deve için bir koyun, yirmi beş deve için iki yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Otuz altı deveden kırk beşe kadar üç yaşını bitirmiş üç yaşını bitirmiş dişi bir deve, kırk altıdan altmışa kadar dört yaşına girmiş dişi bir deve verilir. Altmış birden yetmiş beşe kadar beş yaşına girmiş bir deve, yetmiş altıdan doksana kadar da üçer yaşına girmiş iki dişi deve vermek gerekir. Doksan birden yüz yirmiye kadar dört yaşına girmiş iki dişi deve, yüz yirmiden yüz kırk beşe kadar dört yaşında iki deve ile beraber her beş devede bir koyun verilir.
d) Toprak mahsüllerinin nisabı ve zekâtı:
I- Toprak mahsullerinde, İmam-ı Âzam’a göre nisab aranmaz. İmameyne göre ise, bir vask’tan (Yaklaşık bir ton) aşağı olan ekinlerden ve insanların elinde bir sene kalmayacak sebzelerden zekât alınmaz.
II- Bir arazi, yağmur, ırmak veya çay sularıyla sulanıyorsa onda bir, masraf edip teşkilat kurarak sulanması sağlanıyorsa yirmide bir olarak zekâtı verilir ki buna “Öşür” denir.
III- Bir defa öşrü verilen mahsullerin ne satış bedellerinden, ne de bir sene bekletilmelerinden dolayı tekrar zekât vermek gerekmez.
e) Madenlerin zekâtı:
Yeraltında tabii olarak bulunan mallara “Rikaz”, insanlar tarafından gömülmüş ve saklanmış olanlara “Kenz” denir.
Madenler üç çeşittir:
I- Ateşte eriyip yumuşayanlar: Altın, gümüş, bakır, nikel, kalay, demir v.s. gibi madenlerden beşte bir oranında vergi alınır. Kalan kısmı ise sahibinin veya bulanın olur.
II- Ateşle yumaşamayan ve eritilmesi uygun olmayanlar: Kireç taşı, alçı taşı, yakut, elmas, firuze v.s. Bunlardan vergi alınmaz, tamamı bulanın veya sahibinin olur.
III- Sıvı halde bulunanlar: Petrol, su, tuz, zift gibi. Bunlardan da bir şey alınmaz.
Definelere gelince: Bunlar da üç çeşittir.
I- İslam definesi: Üzerinde İslam nişanı, tevhid kelimesi gibi bir alâmet bulunan para ve eşyalar. Bunlar yitik eşya hükmündedir, bunları bulanlar fakir ise kendileri harcar, değilseler fakirlere veya devlete verirler.
II- Cahiliyet definesi: Üzerinde put gibi cahiliye nişanları bulunan eşyalar: Bunların da beşte biri devlete, kalan kısmı arazi sahibine veya bulana verilir.
III- Şüpheli define: Üzerinde özel bir işaret ve alamet bulunmayanlar: Bunlar bir görüşe göre İslam, diğer görüşe göre cahiliyet definesi kabul edilir.
Zekât kimlere verilir:
Kur’an-ı Kerimde kendilerine zekât verilebilecek sekiz sınıf zikredilir. Bunlar şunlardır:
1- Fakirler: Kendileri zekât verecek nisaba sahip olmayanlar.
2- Miskinler: Hiçbir şeyi olmayan ve dilenmeye muhtaç bulunanlar.
3- Borçlular: Borcundan fazla nisab miktarı mala sahip olmayanlardır. Böyle fakirlere zekât vermek borcu olmayan fakirlere vermekten daha faziletlidir.
4- Yolcular: Memleketinde malı olsa bile yolculuk sırasında muhtaç duruma düşen kimseler. Bunlar yalnız ihtiyacı kadar zekât alabilirler.
5- Köleler: Belli bir bedel karşılığında hürriyetine kavuşmak için efendisiyle anlaşmış fakat bunu ödeme imkânı olmayan köleler.
6- Allah yolunda mücahede ve hizmetlerde bulunanlar.
7- Amiller: Zekât toplamak için görevlendirilmiş kişiler.
8- Müellefe-i kulûb: Kalpleri İslama ısındırılmak istenenler. Bunlar da üç kısma ayrılır:
a) Müslüman olması ümit edilen insanları dine ısındırıp hidayetlerine vesile olunması düşünenler.
b) Müslümanlığı kabullenmiş fakat tam içine sindirememiş olanların iman ve muhabbetlerinin pekiştirilmesi düşünenler.
c) İman etmeleri beklenmediği halde, şerlerinden emin olmak için yumuşatılması düşünenler.
Zekât Kimlere verilmez:
1- Bir kimse zekâtını fakir olan hanımına, kendi usulüne, ( Baba, anne, dede, nine…) fürûuna, (çocukları, torunları…) iddet beklemekte olan boşanmış hanımına veremez. Çünkü hala onun nafakası ona aittir. Zengin bir hanım ise, fakir olan kocasına, İmam-ı Âzama göre zekât veremez, İmameyn’e göre verebilir.
2- Nisab miktarı mala sahip olana da zekât verilmez, sadaka verilebilir.
3- Haşimoğullarına, yani Hz. Peygamberin amcaları Hz. Abbas ile Haris’in, Hz. Ali, kardeşleri Âkil ve Cafer’in soyundan gelenlere zekât verilmez.
4- Zekât alma zamanında fakir olup da, aldıktan sonra zengin olan kişiye verilen zekât, zekâtın batıl olmasını gerektirmez.
5- Bir kimse zekâtını, bir kişinin büluğa ermemiş fakir çocuğuna veremez. Fakat çocuk büluğa ermişse verebilir. Zengin birisinin fakir babasına ve hanımına ise zekât verilebilir.
6- Zekât vermede öncelik akraba ve yakınlardan başlar.
7- Fakir olduğu zannedilerek verilen zekâtın, bir zengine verildiği sonradan anlaşılırsa, yeniden vermek gerekmez. Fakat durumu belirsiz birisine, hiç araştırma yapmadan verilen zekât sonrasında, o kişinin zengin olduğu anlaşılsa, zekâtın yeniden verilmesi gerekir.
1- Fıtır veya fitre sadakası, Ramazan ayının sonuna yetişen ve temel ihtiyaçları ile borçlarından sonra nisab miktarı bir mala sahip bulunan herkese vacibtir.
2- Fitre sadakası, Ramazan bayramı birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacib olursa da, bundan önce de verilebilir. Bundan sonra verilmesi de üç imama göre caizdir.
3- Fitre sadakası, ister çocuk ister mecnun nisab miktarı mala sahip herkes için gereklidir. Onlar adına bunu, babaları verir.
4- Zekâtta malın üzerinden bir sene geçmesi gerektiği halde, fitre için bu sürenin geçmesi gerekmez. Sadece bayram günü buna sahip bulunmak yeterlidir.
5- Bir kimse, kendi hanımının ve büyük çocuğunun fitresini vermekle mükellef değildir. Fakat vermek ister ve verirse bu, onlar adına geçerli olur. Keza geçimleri kendi üstünde olsa bile, anne ve babasının fitrelerini vermek zorunda değildir.
6- Fitre, zekât gibi temlik suretiyle, yani verilen şeyin fakirin mülküne geçmesi şeklinde verilir. Yemek ikramı şeklinde verilemez.
7- Bir insan kendi hanımına, babasına ve oğluna da veremez.
8- Bir fitre bir fakire verilebileceği gibi, birkaç fakire de verilebilir. Bunun akside olabilir, yani birkaç fitre bir fakire verilebilir.


Teşekkur:
Beğeni: 


Alıntı

Yer imleri