Mehmet Özyurt'un Aziz Hatýrasýna



Hataylý Mehmet Özyurt Hoca, vefatýnýn 19'uncu yýl dönümünde memleketi Hatay'da dualarla anýldý. Vefat yýldönümü olan 18 Eylül bu sene Ramazan ayýna rastlamasý sebebiyle yemekli mevlit programý on gün önceye alýndý. Antakya'nýn Karlýsu Beldesinde, yakýnlarý ve sevenleri tarafýndan vefat yýldönümü münasebetiyle 33 hatim indirildi.[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]



Mehmet Özyurt [Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]] fgulen.com 18.09.2007 Bundan 19 yýl önce 18 Eylül 1988 Pazar günü Urfa’da geçirdikleri elim bir trafik kazasý sonucu Bayram Acar, Hasbi Þahin ve Halil Ýbrahim Çelik ile birlikte vefat eden Mehmet Özyurt hocamýza Allah’tan rahmet diliyoruz.

Hataylý Mehmet Özyurt Hoca, vefatýnýn 19'uncu yýl dönümünde memleketi Hatay'da dualarla anýldý. Vefat yýldönümü olan 18 Eylül bu sene Ramazan ayýna rastlamasý sebebiyle yemekli mevlit programý on gün önceye alýndý. Antakya'nýn Karlýsu Beldesinde, yakýnlarý ve sevenleri tarafýndan vefat yýldönümü münasebetiyle 33 hatim indirildi. Karlýsu Beldesi Merkez Camii’nde Kur'an-ý Kerim okunarak baþlanan anma programýnda, mevlit ve ilahiler okundu, yapýlan konuþmalarda hatýralarý dile getirildi. Öðle namazýný müteakip okutulan mevlid-i þerif'in ardýndan yaklaþýk 2 bin kiþiye pilav ve ayran ikram edildi. Yemeðin ardýndan mezarý baþýnda dualarla anýlan Mehmet Özyurt Hoca'nýn anma programýna çevre illerden de iþtirak edildi.

Mehmet Özyurt Hocaefendi’nin Hayatýndan Kesitler



1945

Mehmet Özyurt, 20 Mayýs 1945’te Antakya’nýn Kanaksý köyünde fakir bir ailenin çocuðu olarak dünyaya geldi. Nezih ve faziletli bir çevrede yetiþti. 1969 yýlýnda vefat eden babasý Bekir Özyurt, altý yaþýndayken hafýzlýk için onu hocaya teslim etti. Bir yýl sonra hýfzýný tamamladý. O dönemde ailesi, kömür satarak tek odalý evde barýnýyorlardý. Küçük yaþlardayken, ilme ve irfana âþýk biriydi. Hatta çýraklýk için verildiði akrabalarýnýn tuðla ocaðýndan sýk sýk köy camiinde okuyan talebelerin arasýna kaçardý. Kitaplara çok düþkündü. Annesi, onu çoðu kez okuduðu kitabýn yaný baþýnda uyurken bulurdu.

1956

On bir yaþýndan itibaren Ýskenderun Beberte köyünde bulunan Hasan Okuyucu hocanýn yanýnda Arapça öðrenmeye ve dinî ilimleri tahsile baþladý. Kýsa sürede büyük mesafe kat etti. Ayný zamanda da Ýskenderun Çay Mahallesi Camii'nde müezzinlik yapýyordu. Askere gidene kadar hiçbir okul okumadý. Daha sonra çevresinin teþvikiyle dýþarýdan ilk-orta ve liseyi bir iki yýl gibi kýsa sürede bitirdi.





1961

Müezzinlik yaptýðý Çay Mahallesi Camii’ne on altý yaþýndayken 1961 yýlýnda imam oldu.

1965

1965 yýlýnda askerlik vazifesini yapmak üzere Konya'ya gitti. Haftalýk çarþý izinlerinde tanýþtýðý bir imamýn camisinde sohbetler yaptý. Ýnsanlara hak ve hakikati anlattý. Burada halk tarafýndan çok sevildi. Yýllar sonra bile Konya'ya gittiðinde eski dostlarý onu büyük bir sevgiyle karþýladý.

1967

Askerlik dönüþü Ýskenderun'da Þükriye Haným'la 1967 yýlýnda evlendi. Bu evliliðinden üçü erkek, ikisi kýz toplam 5 evladý oldu. Ýskenderun'da imamlýk yaptýðý bu yýllarda anne babasý ile beraber kalýyordu. Evlerinin misafirsiz kaldýðý gün sayýsý çok azdý. Bu yaþlarda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz kasetlerinden bir iki tanesi eline geçti. Ýlk dinlediði bu kasetlerden sonra ona olan merak ve hayranlýðý artmaya baþladý. En büyük isteði bir an önce bu Hocaefendi’yi arayýp bulmak ve vaazlarýný yakýndan dinlemekti.





1973

Hayatýnýn dönüm noktasý Yüksek Ýslam Enstitüsü'ne gitmesidir. Sýnavlar için Ýzmir'e geldi. Amacý daha önce sesine aþina olduðu hocasýný görmektir. Ýskenderun’da vazifesine devam ederken 1973 yýlýnda Yüksek Ýslam Enstitüsü sýnavlarýna girdi ve birincilikle kazandý. Sýnav için geldiði günün akþamýnda Fethullah Gülen Hocaefendi’yi aradý buldu ve ilk defa sabaha kadar sohbet ettiler. O tanýþmadan sonra birliktelikleri hiç kesintiye uðramadý. Adana, Ýskenderun, Hatay ahalisinde nam salan Mehmet Hoca artýk 1973-74 döneminde Ýzmir Yüksek Ýslam Enstitüsü’nde henüz birinci sýnýfý okumaktaydý. Bu arada Gültepe Çobançeþme Camii'nde imamlýk vazifesi aldý.

1976

Üniversiteye devam ederken 1976 yýlýnda Bornova'daki Büyük Cami'ye imam olarak tayin edildi. O sýrada ayný camiye vaiz olarak atanan Fethullah Gülen Hocaefendi ile yollarý kesiþti. Mehmet Özyurt için büyük buluþma ve duasýnýn kabulü þimdi ziyadesiyle gerçekleþiyordu.

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hiçbir dersini kaçýrmadý; gittiði deðiþik yerlerdeki vaazlarýný hep takip etti. Kamilâne bir hâl ve edeple bir kere olsun bilgiçlik tavrý sergilememiþ ve varlýðýný hissettirme çabasýna asla girmemiþtir. Yüksek karakterinin gereði olarak kitabý elinden hiç düþürmemiþ ve senelerce Hocaefendi ile beraber satýr satýr ders takip etmiþtir.

Bornova Camii’nde vazifeye baþlayýnca caminin yakýnýnda bir ev tuttu. Tam bir buçuk yýl her cuma günü, Ýzmir dýþýndan vaaz dinlemeye gelen insanlara kendi evinde yemek verdi. Hayatý boyunca hep sýkýntý çeken Mehmet Hoca o sýralarda bir de kitapçýlýk iþine girdi. Belki de hayatýnda ilk defa ailesi bir parça olsun maddeten rahatlamýþtý. Evine ilk kanepeyi o zaman kazandýðý parayla almýþtý. Aslýnda o yine de kazandýðýný hizmete dönüþtürüyordu. Züht ve takvasýndan hiç taviz vermedi. Tevazu her halinden seziliyordu. Eþinin de, çocuklarýnýn da, kendisinin de aç kaldýðý günlerin ve gecelerin sayýsý hiç de az deðildi. Ama kimseye hissettirmedi bu durumu. Bu süreç 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar devam etti.

1983

12 Eylül 1980 ihtilalinden bir hafta önce Fethullah Gülen Hocaefendi vaazlarýný bu camide son verdi. Mehmet Özyurt imamlýk vazifesini 1983 yýlýna kadar devam ettirdi. Ancak sýkýyönetim dönemi yaþanmakta olduðundan her hareketi takip ediliyordu. 11 Þubat 1983'te bir arkadaþýnýn evinde bulunduklarý sýrada asýlsýz bir iddia ile tutuklanmalarý üzerine 28 gün arkadaþlarýyla birlikte cezaevinde kaldý.

Eþi Þükriye Haným, "Çýktýðýnda ayaklarýný kimseye göstermiyordu" derken ne kadar hýrpalandýðýný ve eziyet edildiðini özetliyordu. Hapishane arkadaþý Sami Çizginer, o günleri þöyle anlatýyor: "Medrese-i Yusufiye'de beraberdik. Orada bizden daha çok sýkýntý çekti. Ayrý ayrý hücrelerde kaldýk. Bir seferinde koridorda karþýlaþýnca, ona 'Burada bulunmamýzý nasýl deðerlendiriyorsunuz?' diye sordum. Bana, 'Burada çekilen ýstýraplar, ebedi âlemde gül bahçesine dönecek. Burada ne kadar sýkýntý çekersek, çekelim. Biz ebedi âlemde gül bahçelerine talibiz. Hiç merak etme.' dedi."

Kendisiyle beraber hapse giren arkadaþlarýndan Ahmet Ersöz ise þöyle anlatýyor: Mehmet Hoca'yla 1983 yýlýnda 28 gün hücrede kaldýk. Sonra birkaç arkadaþý ve Mehmet Hoca'yý suçsuz gördüklerinden býraktýlar. Beni daha sonra býraktýlar. Mehmet Hoca hep söylüyordu, seni orada, içeride býrakmayý bir türlü içime sindiremiyorum. Çýkmasaydým da içeride kalsaydým... Tevkif edildi, tahkir gördü, türlü ithamlara maruz kaldý. Bir þaki gibi takip edildiði günler oldu. Ama o "Ýman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imaný elde eden adam bütün kainata meydan okuyabilir" hakikatini kavramýþ olarak yaþadý ve geriye dönüþ, tökezleme, tereddüt manalarýna gelebilecek her türlü eylemden uzak durdu.

Serbest býrakýldýktan bir müddet sonra 11 Nisan 1983 günü memuriyetine son verildi. O, ''Bunda da bir hayýr var'' diyerek, iman hizmetlerini devam ettirmek amacýyla Diyarbakýr'a taþýndý. Kenar mahallelerin birinde hýrpani bir ev tuttu. Eþyalarý azdý. Eþi Þükriye Haným'ýn bileziklerini satarak geldikleri Diyarbakýr'da, kýt kanaat geçiniyorlardý. Sokak sokak dolaþtý. Neredeyse selam vermediði adam kalmadý. Talebeler için ev aradýðýnda bulamýyordu. Karar verdi, bir gece ansýzýn kendi evini birkaç mahalle ilerisinde bir gecekonduya taþýdý. Eþyalarýn yarýsýný da o eski evde býrakarak oraya öðrencileri yerleþtirdi. Ýlk ev böyle vücuda geldi. Ayný yöntemle ikincisi, üçüncüsü geldi.

Teklif edilen yardýmlarý da kabul etmedi. Eþi bu durumu þöyle açýklýyor: "Diyarbakýr'a gittikten sonra evimize bir yýl meyve girmedi. Bir tanýdýk evimize meyve getirince Mehmet Hoca ona, 'Neden getirdin. Bir yýldýr eve meyve almýyorduk. Alýþmýþlardý. Þimdi tekrar isteyecekler.' dedi."

1986

Dönem 12 Eylül askeri sýkýyönetim dönemidir. Hürriyet gazetesi, 14 Temmuz 1986 tarihli nüshasýnda, “Kara Tehlike-Ýrtica” baþlýðý altýnda kendilerini “kara tehlike”nin elinden kurtarabilen(!) iki itirafçý(!) ile yapýlan bir görüþmeyi resimli olarak yayýnladý. Söz konusu itirafçýlarýn “Birleþik Ýslam Cumhuriyeti” kurmak isteyenlerin var olduðu yönündeki söz ve itiraflarý ile gazetenin yayýnýný ihbar kabul eden Diyarbakýr DGM Savcýlýðý haberde, adý geçenlerden Mehmet Özyurt, Yahya Kaçmaz ve Ahmet Kuþ’u laikliðe aykýrý davranýþlarda bulunduðu gerekçesiyle 8 Aðustos 1986 günü tutukladý. Neticede Mehmet Özyurt, Ýzmir’den sonra Diyarbakýr'da da hapse girdi. Hapiste olsa da yine hizmetlerine devam etti. Mahkûmlardan gardiyanlara kadar herkese hak ve hakikati anlattý. Bulunduðu bölgede hizmetin hüsnü kabul görmesi için neredeyse mesaisinin tamamýný harcadý.

1987

Yapýlan duruþmalar sonunda, Aralýk 1987’de beklenen karar açýklandý. Adý geçen sanýklarýn suçsuz olduðu anlaþýlýnca serbest býrakýldýlar. Sanýklarýn her üçünün de avukatlýðýný yapan Recep Hakeri, bu konuda düzmece ve gerçek dýþý beyanlarla masum insanlarýn yasal haklarýnýn kýsýtlandýðýný belirterek, “Gerçekle en ufak alâkasý olmayan bu tür yayýnlar maksatlýdýr. DGM’de süren yargýlamalar sýrasýnda müvekkillerimin suçsuzluðu ortaya çýkmýþtýr” diyerek görüþlerini ifade etmiþti.[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]

1988

Bir sonbahar günü ayrýldý aramýzdan...

Yýllarý hizmet aþkýyla geçen bu insanýn vefatýna bir ay kala farklý þeyler yaþanýr. Hanýmý da bu durumu sezer. Bu dönemde gördüðü bir rüyayý eþine bile anlatmaz. Sadece "Hocama anlatýrým." diye konuþur. Eþi bir anlam çýkaramaz. Vefatý yaklaþtýkça ondaki düþünce daha da artar. Son hafta herkesle ayrý ayrý ilgilenir, eþ dost, akraba ziyaretleri yapar. Tekrar Diyarbakýr'a dönen Mehmet Hoca, dinlenmeden bu kez Van'a gider. Döndüðünde yorgun ve halsizdir.

Fazla vakit geçirmeden Urfa'ya gitmek için hazýrlanmaya baþlar. Evden çýkarken eþine þunlarý söyler: "Öleceðime hiç üzülmüyorum. Sana üzülüyorum. Arkanda bakanýnýz yok. Beþ çocukla, ne yaparsýn?" Eþi Þükriye Haným, bu konuþmalara bir anlam veremez o sýrada. Þöyle anlatýyor: “Çocuklarýný öptü, ayakkabýsýný giydi. Ýçeriye bakýyordu. 'Ne oldu' dedim, 'Bir þey yok' dedi. Bir basamak indi. Döndü, baktý. 'Ne oldu, bir þey mi unuttun' dedim. 'Hayýr' dedi. Gözleri ýslaktý. Ýnerken ben kapýyý kapattým, içimde büyük bir sýkýntý vardý. Geri açtým kapýyý, gitmemiþ. Orada duruyordu. 'Bir þey mi var' dedim. 'Yok' dedi. Yüzüme dikkatlice baktý. 'Allah'a ýsmarladýk' dedi, koþar adýmlarla indi. Kapýyý kapattým, hemen balkona koþtum. Balkonumuz müsaitti. Aþaðýya baktým gitmiþ, göremedim. Onu son görüþümdü."

Mehmet Özyurt Hoca ve arkadaþlarý Gaziantep ve Urfa’da bazý eðitim müesseselerinin açýlýþý dolayýsýyla bu illerimize giderler. 17 Eylül Cumartesi akþamý Urfa’da Bayram Acar, Hasbi Þahin ve Memduh Hoca'yla birliktedirler. Sohbette, günümüzde, günahlarýn insaný her taraftan sardýðýndan, ihlas ve takva üzere bir yaþayýþýn olmadýðýndan dert yanýlýr. Bayram Acar, "Bana kalýrsa þehit olmaktan baþka bir þey temizlemez bizi." der. "Savaþ yok, bir þey yok. Nasýl þehit olacaðýz ki!" denilince, Mehmet Hoca'nýn verdiði cevap þu olur: Ancak yanar kül olursak cennete gireriz.

Sabah üç arabayla Gaziantep’e doðru yola çýkýlýr. Urfa'yý 14 km geçildikten sonra Mehmet Hoca önde giden arabasýný durdurur. Yorgun olduðunu söyleyerek ortadaki araca geçer. Kýsa bir süre sonra içinde Mehmet Özyurt Hoca'nýn da olduðu araba bir tankerle çarpýþýr. Yanan araçta Mehmet Hoca ile birlikte Bayram Acar, Hasbi Þahin ve Halil Ýbrahim Çelik hayatýný kaybeder.

Hasbi Hoca’yý Kahramanmaraþ’a, Mehmet Özyurt ve Halil Ýbrahim Çelik’in naaþlarýný Diyarbakýr’a gönderirler. Bilahare memleketi Antakya’da babasýnýn yanýna defnedilir. Bayram Acar’ýn cenazesi de Ýstanbul’a getirilir. Cenaze namazýný Fatih Camii’nde Fethullah Gülen Hocaefendi kýldýrýr.

Mehmet Gündem O’nu anlattýðý yazýsýnda þöyle diyordu: "Mehmet Özyurt, insanýn tükeniþe karþý direnen, ölümü diriliþ hayatýna çeviren iradenin temsilcilerinden olarak yaþadý bu hayatta. 'Kutlular kervaný'nýn, son 'altýn halka'nýn, 'ikindi mimarlarý'nýn, 'þafak iþçileri'nin en göz doldurur, en yürekli, en sadýk, en saf, en pak, en cömert üyelerinden biri olarak yaþadý ve öylece aramýzdan ayrýldý.

Bu destan kahramaný zatý 1988 yýlýnda hizmetten hizmete koþarken bir trafik kazasýnda kaybettik. Belki pek çoklarýmýz böyle bir insanýn bu dünyadan gelip geçtiðinden bugün haberdar bile deðil. Ama o 'kahraman' gerçekti. Yaþadýðýmýz þu dünyadan, 'destanýmsý bir hayat' býrakarak geldi geçti. Emaneti yüklendi, bayraðý hayatý boyunca yere düþürmedi. Öyle bir yürek býraktý ki geride, görmek isteyenler için, görmeye istidadý olanlar için o yürek hâlâ atýyor.

Mehmet Özyurt Hocaya Dair



Fethullah Gülen Hocaefendi’nin özel olarak kaleme aldýðý bir yazýsýnda merhum Mehmet Özyurt Hoca hakkýnda þöyle diyordu:

“Mehmet Hoca'da çok farklý kemâlât emareleri gördüm. O, Antakya'dan gelip Ýzmir'de Ýlahiyat okurken fakirin hiçbir dersini kaçýrmamýþtý; hep halkada bulunmuþ, kamilâne bir hâl ve edeple dersi dinlemiþ, bir kere olsun bilgiçlik tavrý sergilememiþ ve varlýðýný hissettirme çabasýna asla girmemiþti. Oysaki ufku itibarýyla o derslere çok ihtiyacý yoktu ama merhum, yüksek karakterinin gereði olarak kitabý elinden hiç düþürmemiþ ve senelerce bizimle beraber satýr satýr ders takip etmiþti.

Merhum Mehmet Özyurt'un uçup gidiþinin ardýndan çok aðladým. Efendimizin Hazreti Hamza'ya veya Hazreti Cafer'e aðladýðý gibi aðladým. O kadar ki, aðlamaktan gözümde yaþ kalmadý, desem sezâdýr. Onun firkatinin aðýrlýðýndan belim kýrýldý zannettim, çok acý çektim. Yanýlmýyorsam, bir hafta sonraydý; rüyama misafir oldu. Rüyada, onun öbür âlemden geldiðinin farkýndaydým. “Seni çok özlüyorum; arasýra ziyaret etsen olmaz mý?” dedim. “Tamam, yine gelirim” deyip ayrýldý. Ayný gün, belki de ayný anda yakaza halinde kendi evine de gitmiþ, ailesini de ziyaret etmiþti. Kýsa bir süre sonra da, söz verdiði gibi yine rüyama misafir olmuþ, hasretime su serpmiþti. Belli ki, o büyük bir mertebenin insanýydý; Allah nezdinde bir hususiyeti vardý. O bizim bildiðimiz usullerle deðil, fakat baþka bir yolla “bekabillah maallah” ufkuna ulaþmýþtý.

Gelecek nesillerin Mehmet Özyurt Hoca gibi hasbî ruhlarý tanýmasý ve onlarýn izinden yürümesi gerektiðine inanýyorum. Çünkü onlar, ömürlerinin her anýna bir örnek hal, tavýr ve davranýþ sýðdýrmýþ insanlardýr. Onlarýn sergüzeþt-i hayatlarý yarýnýn hasbîlerine yol gösterecek iþaret taþlarýyla doludur. Dolayýsýyla, hem onlarý birer yâd-ý cemîl olarak anmak hem haklarýnda duaya vesile olmak ve hem de geleceðin fedakar ruhlarýna hüsn-ü misaller göstermek için Mehmet Hoca gibi kahramanlarýn hayat hikayelerinin yazýlmasý lazýmdýr.”

Mehmet Özyurt’la Ýlgili Yazýlar[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]
[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]
[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]
[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]
[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]
[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]] Zaman, 1 Þubat 1988

[Linkleri görebilmeniz için kayitli üye olmaniz gerekmektedir. [url=register.php">Üye olmak için lütfen tiklayiniz.[/url]]