Hz. Safiyye (r.anha)

Hz. Safiyye, Yahudi kabilelerinden olan Ben-î Nadir’in reisi Huyey bin Ahtab’ın kızıdır. Hz. Harun’un (as) neslinden gelmektedir. Hukayk’ın oğlu Kinane ile evliydi. Kocası Hayber’in fethi günü öldürülmüştü.

Müslümanlar Hayber’i fethedince esir alınanlar arasında Hz. Safiyye de bulunuyordu. Ganimetler ashab arasında taksim edilirken sahabe-i kiramdan olan Dıhye ibni Halife, Rasulullah’a gelerek kendine bir cariye lazım olduğunu söyledi. Efendimiz (sas), esir kadınlar arasından istediğini seçebileceğini söyleyince o da Hz. Safiyye’yi seçti. Sahabiler, Hz. Safiyye’nin Kureyza ve Nadir kabilesinin efendilerinden olup asil bir kadın olduğunu ve bu cariyenin ancak Rasulullah’a layık olduğunu söylediler. Efendimiz (sas), arkadaşlarının bu teklifine sıcak baktı ve Dıhye’ye başka bir cariye almasını söyledi. Efendimiz (sas), Hz. Safiyye’yi önce azat etti sonra nikahı altına alarak mümin hanımlarının arasına dahil etti. (Üsdü’l Gabe, 7/169)

Hz. Safiyye, bu savaştan kârlı çıkmıştı. Hem Müslüman olmuş hem de Allah Rasulü’nün pâk zevceleri arasına katılmıştı. Efendimiz, Medine’ye döndüklerinde Hz. Safiyye’yi Haris bin Numan’ın evine getirdi. Onun geldiğini duyan mümine hanımlar gelip “hoş geldin” diyor, evliliğini tebrik ediyorlardı. Efendimiz’in diğer hanımları da geldiler. Bir annemiz dışarı çıkınca Efendimiz ona; “Safiyye’yi nasıl buldun?” diye sordu. Annemiz, “Bir Yahudi olarak buldum!” dedi. Rasulullah (sas), “Böyle söyleme. O Müslüman oldu ve İslamiyet onu güzelleştirdi.” buyurdu. Hz. Safiyye, kök itibarıyla Yahudi olduğu için kendisine “Yahudi” denilmesinden hiç hoşlanmazdı.

Çünkü İslam kendinden önce yapılan hataları, kötülükleri ve yanlışlıkları temizlerdi. Artık o Müslüman’dı ve Efendimiz’in pâk hanımlarından biriydi. Nitekim bir gün Rasulullah (sas) eve geldiğinde Hz. Safiyye annemizi ağlar bir vaziyette buldu ve sebebini sordu. Bazı hanımların kendisine, “Biz Rasulullah’a senden daha hayırlı ve daha hoşnutuz. Çünkü ikimiz, Resulullah’ın sadece hanımı değil, aynı zamanda amcazâdesi ve hanımları oluyoruz.” dediklerini söyledi. “Bir daha sana böyle bir şey söyleyecek olurlarsa sen de onlara şu cevabı ver: “Nasıl benden daha hayırlı oluyorsunuz ki, babam Hz. Harun, amcam Hz. Musa, eşim de gördüğünüz gibi Hz. Muhammed Mustafa’dır. Siz bana neyinizle iftihar ediyorsunuz?” Ve Hz. Safiyye, Allah Rasulü’nün sözleri karşısında mum gibi erimiş ve üzüntüsü sona ermişti. Hz. Safiyye, akıllı bir kadındı. Müslüman olduktan sonra kendisini İslam’a adamış, Allah Rasulü’nün rahle-i tedrisinde bir öğrenci gibi ders görmüş ve ilme olan iştiyakından dolayı dinî meselelerin derinliklerini öğrenmişti. Diğer hanımlar kendisinden dinî meseleleri soruyor, o da onları cevaplıyordu. Hz. Safiyye, İslam’ın güzelliği ile şereflenince malının hepsini Allah yoluna harcadı. Mücevherlerini Hz. Fatıma’ya ve müminlerin hanımlarına hediye etti. Rasulullah’a sonsuz muhabbet besleyen Hz. Safiyye onun yanından hiç ayrılmak istemiyordu. Efendimiz’in itikafta olduğu bir gün onu ziyarete gelmişti. Biraz oturduktan sonra eve gitmek üzere izin istedi. Allah Rasulü de hanımını uğurlamak için onunla beraber dışarı çıkmıştı. Tam o esnada sahabeden iki kişi Rasulullah’a selam vererek hızlıca oradan uzaklaştılar. Olur ki kalplere bir şüphe gelir endişesiyle Efendimiz onları durdurdu ve “Acele etmeyin.” diyerek Hz. Safiyye annemizin yüzünü açtı ve, “Bu, benim hanımım Safiyye’dir.” dedi. Sahabiler, “Maazallah, Ya Rasulallah. Sizi tenzih ederiz. Senin hakkında nasıl kötü düşünülebilir ki?” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, onların şahsında bütün ümmetini ikaz ederek şöyle dedi: “Şeytan, sürekli insanın kan damarlarında dolaşır durur.” (Buhari, İ’tikaf 8) Hz. Safiyye (r.anha), Peygamberimiz’i çok sever, O’na hiçbir zararın gelmesini asla istemezdi. O’na gelecek acıları kendisinin çekmesini arzu ederdi. Ömrünün sonuna kadar hayatını müminlere örnek olacak davranışlarla geçirdi, Rabb’ine olan kulluk ve ibadetinde kusur etmedi. Bu mübarek hanım sahabi hicretin 52. senesinde vefat etti ve Cennetü’l-Baki Kabristanı’na defnedildi