Seyyid Muhammed Buhara'da dogar. Kendini bildi bileli ilim meclislerine kosar. Okur, okutur, ogrenir, ogretir, hasili iyi yetisir. Babasinin (Seyyid Emir Kulal hazretleri'nin) vefati uzerine Medine'ye yerlesmeye niyetlenir. Artik Alemlerin Efendisine komsu olmali ve omrunun sonuna kadar kalmalidir orada. Nitekim once hacceder, sonra Munevver Belde'ye gecer. Ama bakin su ise ki, o yil gorulmedik bir kalabalik vardir. Yine de misafirhanelerden birinde kivrilip uyuyacak kadar olsun bir yer bulur, dosegini serer. Ancak binaya bakanlar alelacele gelir, basina dikilirler. 'Ama efendim' derler, 'orasi Seyyidlere ayrildi' Seyyid Muhammed guler. 'Iyi ya' der, 'Ben de Seyyidim zaten.' Gorevliler 'Hadi canim sen de' demezler belki, lakin delil isterler. Seyyid Muhammed ellerini caresizlikle acar, boynunu buker, 'Buralarin yabancisiyim, soyleyin kim sahit olsun bana?' der.



-Peki ama, biz nasil inanalim sana?

-Durun. Bir sahit buldum galiba.

-Kimi?

-Dedemi!



Seyyid Muhammed 'Buyrun!' der, onlerine duser. Mescid-i Nebi'ye gelirler. Genc Seyyid kabre doner, 'Esselamu aleykum ya ceddi!' der. Kabirden cok tatli bir ses duyulur 'Ve aleykum selam ya veledi!'



ISTIKAMET ANADOLU

Seyyid Muhammed Medine'de yerlesmeye niyetlidir, ancak bir gece ruyasinda Resulullah Efendimiz'le, Hazret-i Ali'yi gorur. Ona, Anadolu'ya gitmesi emredilir. Uc nurdan kandili takip edecek, kandillerin sondugu yerde yerlesecektir.



Seyyid Muhammed uyandiginda kandilleri karsisinda bulur. Hemen o gun hazirlanir, cikar yola. Seyahat haftalar surer ve bir gun kandiller soner. Uludag eteklerinde yemyesil bir beldededir simdi... Bursa'da!



Yore halki onu kesfetmekte gecikmez. Etrafinda halka olur sohbetine katilirlar. Hatta Sultan derler ona. Emir Sultan!



O gunlerde Yildirim Bayezid Macarlar'la savasmaktadir. Iki tarafta guclu, haliyle kayiplar buyuktur. Yaralilar oylesine coktur ki cadirlardan tasar. Ustelik cerrah sikintilari vardir. Ancak, revirde o gune kadar tanimadiklari bir genc peydahlanir. Gorunuse bakilirsa son derece mahir bir hekimdir. Hatta gunun birinde sultanin kolundaki yarayi sarar. Kesik derindir, ama tutkalla yapistirilmiscasina iyilesir. Izi bile kalmaz. Yildirim Bayezid sargiyi cozerken hayretten dilini yutar. Zira bu haniminin nisanliyken kendisine verdigi mendilin yarisidir. Sirri bilmek ister. Ama esrarengiz genc yoktur ortalikta.



Nigbolu mustahkem bir kaledir. Osmanli ordusu buyuk kayiplar vermesine ragmen tek tas sokemez. Gorunen o ki, bu gidisle kaleye girmeleri ham hayaldir. Ama Yildirim kolay pes etmez. Buyuk bir azimle yurur surlarin ustune. Tam umidini yitirmek uzeredir ki, kale kapisi acilir. Osmanli ordusunu adeta iceri buyur eden genc kolundaki yarayi saran hekimin ta kendisidir.



FATIMA SULTAN'IN RUYASI



Yildirim o yil Edirne'de konaklar. Ailesi Bursa'dadir. Bayezid'in Hundi Fatima adinda haya ve takva sahibi bir kerimesi vardir. Bu kizcagiz bir gece ruyasinda Efendimiz'i gorur. Ondan Muhammed Buhari ile evlenmesi istenir. Ama kizcagiz edebinden kimseye bir sey soyleyemez. Ertesi gun Server-i Kainat yine ruyasini sereflendirir ve 'Eger' buyururlar, 'Ahirette sefaatime kavusmak istiyorsan dinle beni!'



Hundi Fatima Sultan'in talibi coktur. Adi buyuk pasalarla, namli beyler siradadir. Gorunuste Emir Sultan gibi fakir ve garip biri onlarla asik atamaz. Ancak Hundi Sultan kararlidir. Bedeli ne olursa olsun Emir Sultan'la evlenecektir. Ama sirrini kimselere acamaz. Hem Emir Sultan'in Efendimizin emrinden haberi var midir acaba?



Cok gecmez. Bir gun Emir Sultan dunur yollar saraya. Valide sultan dudak buker. Aciktan aciga 'olmaz!' demez; ama oyle demeye getirir. 'Soyleyin ona' der, 'kirk deve yuku altin getirsin, alsin kizimi!'



Emir Sultan sakindir, 'Oyleyse!' der, 'gondersin develeri!'

Mubarek, devecibasini karanlikta karsilar, onlari hic dolandirmadan Nilufer cayina goturur. Su yatagindaki cakillari gostererek 'Doldurun!' der, 'Hatta kendi keselerinizi de.'

Devecilerden bazilari 'bunda bir hikmet olmali' der, bazisi guler gecer. Hele iclerinden biri 'n'olacak bunlar' deyip aldigi cakillari geri doker.

Muhammed Buhari Hazretleri Valide Sultan'in huzuruna cikar. Heybeler ters yuz edilir. Zemini kipkizil altin kaplar. Valide sultan sasirmanin otesinde korkar. Simdi diyecek tek sozu vardir: 'Nasil istiyorsan oyle olsun!'



YILDIRIM'IN TEPKISI



Nikah haberi Edirne'ye ulastiginda Yildirim cok bozulur. 'Benim kizim, benden habersiz nasil evlenir?' der ve kizini cezalandirmak uzere Suleyman Pasa'yi Bursa'ya yollar. Valide Sultan kizina ve damadina siper olur. Dahasi buyuk alim Molla Fenari araya girer, askeri ikna eder. Hatta sarilir kaleme, padisaha bir mektup yazar. Yildirim Bayezid'in Molla Fenari hazretlerine olan hurmetini bilen Suleyman pasa boyun buker, doner geri.

Aradan aylar gecer. Bayezid Bursa'ya avdet eder. Halk yollara cikar, sultani karsilar. Yildirim bir an kalabaligin icinde esrarengiz hekimi gorur. Derhal atindan iner. Ellerinden tutup sorar: 'Soyle yigidim o maharet neydi oyle?' Emir Sultan hazretleri Feth suresinden bir ayet okur. 'Allah'in kuvvet ve yardimi, biat edenlerin vefa ve sadakatlerinin ustundedir' Bayezid tekrar sorar: 'Ya mendilin obur yarisi?' Emir Sultan cebinden cikarip uzatir. Sultan meraklidir: -Adini bagislar misiniz?



-Muhammed!

-Yaninda Buharisi'de var mi?

-Var!

-Yoksa?

-Elinizi opebilir miyim baba.

-Hayir. Opulecek el seninki.

Ve kucaklasirlar.



BURSA ULU CAMII



Yildirim Bayezid Nigbolu zaferinde kazanilan ganimetlerle muhtesem bir mescid yaptirmak ister. Mimarlar bugun Ulucami'nin bulundugu mevkide karar kilarlar. Soz konusu arsa uzerinde evi, bahcesi olanlara baska yerden muadil yer verilir. Hatta ceplerine birkac kese altin sikistirilir gonulleri hos edilir. Ancak yasli bir kadincagiz bir "Evim de evim" feryadi tutturur ki sormayin. Degerinin fevkinde ucretlere omuz silker, butun tekliflere "olmaz" der. Once vezirler, sonra bizzat Sultan, kadinin ayagina gider, iknaya calisirlar. Ama o direnir.



Sultan Bayezid caminin yerini sevmistir. Hic hesapta olmayan puruz canini sikar. Hatta divani toplar, cozum yolu arar. Kadilar "mal onun degil mi" derler, "satarsa satar, satmazsa satmaz!" Meclis caresizlik icinde dagilirken Bayezid'in aklina damadi gelir. Emir Sultan'i bulur meseleyi anlatir. Mubarek sadece tebessum eder. "Acele etme!" der, "Bir gecede neler degismez?"



Ihtiyar kadin o gece ruyasinda mahser meydanini gorur. Annenin cocugundan kactigi bir dehset anidir. Kalabalikta korkunc bir azab endisesi vardir. O arada bir dalgalanma olur. Insanlar alemlere rahmet olarak yaratilan Efendimiz'in yanina kosarlar. Sefaate kavusan kavusana. Kadincagiz da niyetlenir, ama birakin yurumeye, kipirdamaya mecali yoktur. Ayaklari vucudunu tasiyamaz, istirapla yerleri tirmalar. Elinden kacan buyuk firsat cigerini daglar. Feryad figan aglamaya baslar. Iste tam o sirada Emir Sultan'i gorur, "Herkes cennete gitti" der, "Ben bir basima kaldim burada!" Mubarek o gonul ferahlatan tatli sesiyle sorar, "Kurtulmak istiyor musun?" Kadin nefes nefese cevap verir:



-Hic istemez miyim?

-Oyleyse Sultanimizi uzme!

Ertesi gun kadin ayagi ile gelir, evini verir. Ustelik onune konulan ucreti bagislar camiye.



ANKARA SAVASI

Emir Sultan, Yildirim'in Timur Han'la savasmasina razi degildir. Ama ne kadar ugrasirsa ugrassin bu kardes kavgasina mani olamaz. Cekilir bir taraflara. Hatta bu kayitsizliga mana veremeyen Hundi hatun sorar:



-Babami yalniz mi birakiyorsun?

-Bak hatun! Ne bu savasin bir manasi var, ne de babanin kazanma sansi. Eger elinden birsey geliyorsa hic durma, gec olmadan cevir onu.

-Niye oyle soyluyorsun. Babam maglubiyet tatmamis bir sultandir.

-Evet Timur da maglubiyet tatmayan bir hakandir. Sen onun kac devleti yiktigini biliyor musun? Ustelik ulkesi daha buyuk, askeri daha fazla. Dahasi Maveraunnehr illeri ilimde de, sanatta da cok onumuzde.

-Sen babamin manevi zirhi degil misin?

-Peki sen Timur'u koruyucusuz mu saniyorsun. O, zamanin kutbundan dua aldi. Ancak Hace Hazretlerinin dahi boylesi bir savasa rizasi yok.

-Ne yapmaliyiz peki?

-Baban aklini orten ofkenin farkina varmadikca ne yapabiliriz ki?

-Diyelim ki ofkesi galip geldi.

-Zor gunlere hazirlansaniz iyi edersiniz.

Ankara savasinda yasanilan aci maglubiyetin ardindan Timurogullari Bursa'yi muhasara altina alirlar. Sehir halki zor durumdadir, hatta ac kalir. Ahali gelip Emir Sultan'i bulur ve cok yalvarirlar. Mubarek bir kagida birseyler karalar, ordugaha yollar. O kagitta ne yazilidir bilemiyoruz, ancak hemen o gun cadirlar sokulur. Asya yollarina goc duzulur.



EMIR SULTAN KIME GOLGE?



Ne hikmetse Anadolu halki hep Emir Sultan Hazretleri ile Yildirim Bayezid arasindaki menkibeleri anlatir. Halbuki bu buyuk veli Bayezid'den ziyade Celebi Mehmed'in yanindadir. Ankara savasinin ardindan Anadolu cok karisir. Sehzedelerden Musa Celebi, Isa Celebi'nin uzerine yuruyup Bursa'yi ele gecirir. Suleyman Celebi ise Edirne'yi elinde tutar. Ancak bunlar devleti muhtesem gunlerine dondurebilecek kiratta degildirler. Sehzade Mehmed iyi bir asker ve dirayetli bir liderdir. Ancak fitne cikarmaktan cekinir. Cekilir kosesine isaret bekler. Allah dostlari ne derse onu yapacak. Icabinda kardeslerinin emrinde ceri olacaktir. Bir gece ruyasinda Murad-i Hudavendigar'i gorur, yaninda Emir Sultan Hazretleri vardir. Dedesi once bir kilic verir, sonra yerinde duramayan kar renkli kuheylani gosterir "Haydi!" der, "Vazife sende!" Celebi Mehmet hala mutereddittir. Emir sultan bakislari ile cesaret verir ona. "Korkma!" der, "yaninda biz variz!" Iste Celebi Mehmed bu isaret uzerine yola cikar ve tabiri caizse Osmanli Devletini silbastan kurar. Tarihcilere sorarsaniz Celebi Mehmed'in basardigi is Osman Gazi'ninkinden asagi degildir. Emir Sultan vefatindan sonra da buyuk hurmet gorur. Mesela Yavuz Selim, Misir seferine cikarken buyuk velinin nurlu turbesini ziyaret eder, imdat diler. Kabirden cok net bir ses isitilir:

-Ya Selim! Udhulu Misra Insallahu aminin. (Ey Selim. Insallah Misir'a emniyet icinde girersin!)

...Ve oyle de olur!



Kaynak: Huzura Dogru