Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 27/41 İlkİlk ... 2171819202122232425262728293031323334353637 ... SonSon
404 sonuçtan 261 ile 270 arası

Konu: Nutuk

  1. #261

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ANADOLU'NUN ORTASINDA YENİDEN ÇIKAN BİRAKIM İÇİSYANLAR
    Efendiler, Sıvas'ın kuzeyinde ve Yozgat'ta çıkan ve Sizlerce de bilinen iç isyan olaylarından başka,1920 yılı sonlarında, yeniden Anadolu'nun ortasında, Ziletaraflarında, Küçük Ağa, Deli Hacı Aynacı oğulları,Erbaa yakınlarında Kara Nâzım, Çopur Yusuf; başka yerlerdeDeli Hasan, Küçük Hasan gibi birtakım serserilerle YozgatÇayözü Çerkezlerinden kurulu çeteler;1921 yılı başlarında da Koçkiri aşiretinin beylerinden Haydar Bey; İstanbul'da Seyit Abdülkadir'den aldığı talimat üzerine Alişan ve akrabasından Naki, Alişir ve daha başkaları ile birlikte isyan hareketlerine başladılar. Birçokkuvvetimiz bir taraftan Pontusçuları diğer taraftan da bu âsîleri izleyiportadan kaldırmakla uğraşıyorlardı.

  2. #262

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    MERKEZ ORDUSUNUN KURULMASI VE NURETTİN PAŞANIN KOMUTANLIĞA GEÇMESİ
    Efendiler, hatırlarsınız ki, Nurettin Paşa, Yunan ordusunun ilk defa taarruz eder gibi görünmesi karşısında, birtakım boş ve ıaıantıksız düşünceler ileri sürdüğü için, kendisine görev verilmemiş olduğundan, bir mektupla, bizimle çalışamayacağını bildirerek ve izin alarâk Taşköprü'ye gitmişti. O tarihten beş ay sonra, bazıkimseler,Nurettin Paşa adına gerek Fevzi Paşa Hazretleri'ne gerek bana, kendisine bir görev verilirse, bunu ciddiyet ve samimiyetle yapacağını söyleyerek aracılık ettiler. Biz de Anadolu'nun orta kesiminde güvenliği sağIamakla görevli bulunan kuvvetlerimizi büyücek bir komuta altında birleştirmekte yarar gördüğümüzden, 9 Aralık 1920'de, Sıvas'taki .3' üncü Kolordu'vu kaldırarak, onun görevirıi yeni kurdugumuz Merkez Ordusu'na verdik. Bu ordunun komııtanlığına da Nurettin Paşa'yıgetirdik.
    Nurettin Paşa, merkez bölgesinde bir yıla yakın görev yaptı. Fakat milletvekillerinin, kendi yetkisi dışına taşarak bazı yurttaşların haklarına el uzattığı yolundaki şikâyetleri ve İçişleri Bakanlığı'na soru önergeleri vermeleri, Bakanlığın da şikâyetleri haklı bulması üzerine Meclis'in isteği ile Kasım 1921 başlarında görevden alındı. Meclis, Nurettin Paşa'nın yargılanmasına karar verdi. Bu durum benimle Bakanlar Kurulu arasında da bir anlaşmazlığın çıkmasına yol açtı. Fen, Nurettin Paşa için uygulanması istenen işleme katılmadım. Fevzi Paşa Hazretleri de benim görüşüme katıldı. İkimizle Bakanlar Kurulu arasında doğan anlaşmazlık Meclis'çe çözüldü. Meclis'te Nurettin Paşa'yı savundum. Kendisi için ağır bir işlem uygulanmasını önledim.

    Nurettin Paşa'yı bundan sekiz ay kadar sonra, 1' inci Ordu Komutanlığı'nda göreceğiz

  3. #263

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    MALTA'DAN YENİ DÖNEN BAYINDIRLIK BAKANI RAUF BEY'LE KARA VASIF BEY GÜDÜLEN ASKERİ SİYASETİ ÖĞRENMEK İSTİYORLARDI
    Rauf Bey, 15 Kasım 1921'de Ankara'ya gelmişti. Rauf Bey'i, 17 Kasım 1921'de, boşalan Bayındırlık Bakanlığı na seçtirdik.

    Rauf Bey 'den sonra Ankara'ya gelen Kara Vasıf Bey'i de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun Yönetim Kurulu üyeliğine seçtirdim. Bu iki zatın birinden hükûmette diğerinden grupta yararlanmayı düşünmüştüm. Çok geçmedi, bir gün RaufBey'in Bakanlar Kurulu'nda bir konunun açıklanrrıasını istediği haberverildi. lıynı günde, Kara Vasıf Bey'in de grup hey'etinde aynı konuyu öğrenmek istediği bildirildi. Bu iki zatın aralarında önceden kararlaştırdıkları anlaşılan konu şuydu : "Güdülen askerî politika nedir?" Busorudan nasıl bir anlam çıkarılabilirdi? Neyi anlamak istiyorlardı? Bizimyürütmekte olduğumuz siyasî ve askerî politika belli olmuştu. İstiklâlimiz tam olarak sağlanıncaya kadar, düşmanlarla vuruşmak ve onları yeneceğimize olan kesin bir inançla savaşa devam etmek... İşte ortaya atılan soru ile demek isteniliyordu ki, ne olursa olsun muharebeye devametmekle sonuç almak mümkün müdür? Mümkün olmadığı ihtimalini hesaba katarak daha şimdiden daha başka tedbir ve çarelere anlatmakistediklerine göre siyasî çarelerdir başvurarak içinde bulunduğumuztehlikeli duruma son vermek yerinde olmaz mı?

    Elbette, ne Bakanlar Kurulu'nda ne de Grup Yönetim Kurulu'ndaböyle bir konunun görüşme ve tartışma konusu edilmesine müsaade etmedim. Bunun üzerine Rauf Bey Bakanlıktan, Kara Vasıf Beyde Grup Yönetim Kurulu'ndan çekildiler. 13 Ocak 1921 tarihınde Meclis'te Rauf Bey'in Istifası okunurken, aynı tarihli bir istifa yazısı daha okunmuştu. Bu istifa yazısı, Milli Savunma Bakanı olan Refet Paşa'nındı.

    Efendiler, Refet Paşa'nın istifa sebebini birkaç kelime ile açıklayayım : 4 Ocak 1922 günü, Meclis'in bu gizli oturumunda şöyle bir konunun tartışması yapılmıştı. Başkomutanlık ve Genelkurmay BaşkanlığıAnkara'da oturuyormuş. Cepheden uzak bulunuyormuş. Bundan şu sonuççıkarılmış ki, benim hem Başkomutan hem de Meclis Başkanı olmam sakıncalı imiş. Ordu işleri iyi gitmiyormuş. Meclis bir savaş komisyonu kurarak, ardunun durumunu incelemeliymiş. Genelkurmay Başkanı, aynızamanda Bakanlar Kurulu Başkanı olduğundan, Genelkurmay işleri deiyi gitmiyormuş. Fevzi Paşa Hazretleri yalnız Bakanlar Kurulu Başkanlığı'nda kalsın, Genelkurmay Başkanlığı iIe Millî Savunma Bakanlığıbirleştirilsinmiş.

    Millî Savunma Bakanı olan Refet Paşa, bu tezi kürsüden bizzat savunuyordu. Bu görüşlere şu yolda cevap verdim :

  4. #264

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BENİM ŞAHSEN ANKARA'DAN UZAKLAŞMAM İSTENİYORDU
    Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı pek yerinde olarak Ankara'yı karargâh edinmiştir. Görevini en iyi bir şekilde buradan yürütmektedir. Gerektiğinde ne vakit nereye gideceğine kendisi karar verir. Cephe ile bizzat uğraşan cephe komutanı vardır. Gereksiz yere, benim şahsen Ankara'danuzaklaşmamı istemenin anlamı yoktur. Genelkurmay Başkanlığı ile MillîSavunma Bakanlığı, Başkomutanın emri altında, Başkomutanlık Karargâhı'nı oluşturur. Ayn avrı değildir. Genelkurmay Başkanı olan FevziPaşa Hazretleri'nin, Ankara'da bulundukça Bakanlar Kurulu Başkanlığını da yapması, bugün için bir zarurettir. Çünkü, onun yokluğunda,Refet Paşa ona vekâleten, Bakanlar Kurulu Başkanlığı görevini deyapmıştı. Başaramamıştı. Bakanlar Kurulu'nda karışıklık başladı. Bakanlar toplanmaz oldular. Fevzi Paşa Hazretleri'nin dönüşü, bakanların şikâyeti üzerine oldu. Ordu ile ilgili olarak yaptığımız işlerin denetlenmesi için, Meclis'in bir komisyon kurmasını sakıncalı görmem. Ancakbu komisyon benim başkanlığım altında olur.
    Gerçekten, bu komisyon, dediğim şekilde kuruldu. Eski HarbiyeNâzın Cemal Paşa da komisyona üye olarak seçildi. Öteki hususlarda Refet Paşa ve diğerlerinin görüşleri benimsenmişti. İşte bundan dolayı istifaya hazırlanan Refet Paşa istifasını Rauf Bey'inistifasıyla aynı günde vermiş oluyor.

  5. #265

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İKİNCİ GRUP KURULUYOR
    Efendiler, yeri düşünce bilginize sunmuştum ki, Meclis'te kurduğumuz Müdafaa-i Hukuk Grubu,Meclis görüşmelerinin iyi gitmesini ve Bakanlar Kurulu çalışmalarınınaksamadan yol almasını sağlama bakımından sonuna kadar yardımcı oIdu. Fakat bir taraftan da muhalif duygu ve düşüncede olanlar, her günbiraz daha taraftar buldukça, Grup'un çalışmasını güçleştirmeye başladılar. Muhalefet düşüncesinin ana kaynağı, Müdafa-i Hukuk Grubu tüzüğünün temel maddesindeki ikinci noktaydı. Yani hükumet kuruluşununTeşkilât-ı Esasiye Kanunu'na uygun olarak yapılması meselesi...
    Programın ilk maddesinin son fıkrası, duygu ve düşüncelerde tambir uvuşma sağlanmasına sürekli bir engel olarak kaldı. Bu sebeple grupiçinde de görüŞ aynlıkları ve disiplinsizlik başgösterdi. Birtakım kimseler gruptan ayrıldı. Aynlanlar dışarıdakilerle birleşerek grubu yıkmayaçok çalıştılar. Alınarı tedbirler buna engel oldu. Sonunda İkinci Grupadıyla yeni bir grup oluştu. Bu grubu oluşturanlar, memleketteki Anadoluve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden ayrılmadıklarını, onun kongrelerde tespit edilen gayelerinin takipçisi bulunduklarını iddia ediyorlardı.İkinci Gruba önayak olanlar görünüşte Salâhattin ve HüseyinAvni Bey'lerdi. Birinci derecede faaliyet gösteren ve kışkırtanların iseRauf ve Kara Vasıf Bey'ler olduğu anlaşılıyordu.

    Bu grubun faal ve inatçı üyelerinden olan Samsun milletvekiliEmin Bey, son zamanlarda bir vesileyle Ankara'ya gelmişti. Bütüngerçekleri anlamıştı; kışkırtıcı ve bozguncuları lânetliyordu. Bu zat banaşunu anlattı : Rauf Bey, İkinci Grubu kışkırtıyor ve aşırı davranışlarasürüklüyormuş... Emin Bey, Rauf Bey'e demiş ki : Rauf Bey, şu cevabı vermiş :

    Efendiler, bildiğiniz üzere, o zaman yürürlükte olan kanuna göre,Bakanlıklar için, ben Meclis'e aday gösterirdim. Milletvekilleri gösterdiğim adaya olumlu veya olumsuz oy verirler yahut da çekimser kalırlardı.İkinci Grup, benim adaylarımı dikkate almadan, kendi grupları adına ortaya attıkları adaylara, kanuna aykırı olarak oy vermek suretiyle, hükûmetin kurulmasını engellemeye başladılar.

    Efendiler, Meclis'te ordu aleyhine de bir hareket yaratılmıştı. Diyorlardı ki, Sakarya Muharebesi'nden sonra aylar geçtiği halde, ordu niçintaarruza geçmiyor? Mutlaka taarruz etmelidir. Hiç olmazsa sınırlı, belirlibir cephede taar ruz yapılmalıdır ki, ordumuzun taarruz kabiliyeti olupolmadığı anlaşılsın' Bu harekete karşı direndik. Maksadımız, bütün hazırlıklarımızı tamamlayarak genel ve kesin sonuca götürücü bir taarruzyapmak olduğu için, sınırlı bir cephede taarruz görüşünü benimseyemezdik; bunda bir yarar yoktu.

    Muhaliflerde uyanan kanaat, ordumuzun taarruz gücünü kazanamayacağı noktasında toplandı. Bunun üzerine, ordunun taarruza geçirilmesiyolundaki hücumlarını durdurdular. Hücum sistemini değiştirer ek başka bir görüş ortaya attılar. Bu defa dediler ki, bizim asıl düşmanımız Yunanlılar, Yunan ordusu değildir. Zaten Yunan ordusunu tamamen yenmişolsak da iş bununla bitmez. İtilâf Devletleri'ni, özellikle İngilizleri savaşla yenmek gerekir. Bunun için Yunan ordusuna karşı bir perde hattı bırakmak, asıl orduyu Irak'ın kuzey sınırına yığıp, İngilizlere taarruz etmek gerekir. Davamızın savaşla halledilmesi görüşü benimseniyorsa yapılacak iş budur.

  6. #266

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ORDU SAFLARINA KADAR YAYILAN BOZGUNCULUK TELKİNLERİ
    Efendiler, bu kadar anlamsız ve mantıksız olan dü şüncelere iltifat etmedik. Bunun üzerine muhaliflerin elebaşıları yeni bir propaganda çıkardılar : Nereye gidiyoruz? Bizi kim nereye sürüklüyor? Meçhullere?.. Koskoca bir millet, belirsiz, karanlık hedeflere akılsızca sürüklenir mi? Bu propaganda, Meclis binasından, Ankara çevrelerinden ordusaflarına kadar yaydırıldı. Orduya her vasıta ile bu bozguncu telkinleryapılmaya çalışılıyordu.
    Rauf Bey, sık sık gizlice diyordu ki : "Hiç olmazsa gerçek durumu bana söyle, ordu ne durumdadır? Gerçekten taarruz edemeyecek mi?"

    4 Mart 1922 günü akşamı, cepheyi teftiş etmek üzere, Ankara'danayrılmaya karar vermiştim. Dolayısıvla, o gün Meclis'teki gizli oturumda,bazı açıklamalarda ve ricalarda bulundum. Kendilerine anlattım ki, Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra, düşman ordusunu Eskişehir - Seyitgazi - Afyonkarahisar kesimine kadar kovalayan kuwetlerimiz, bütün ordu olmayıp yalnız süvarilerimiz ve süvari birliklerimize destek olmak üzere ileri sürülen bazı tümenlerimizdi.

  7. #267

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ORDUMUZUN KARARI TAARRUZDUR
    Ordumuzun karan taarruzdur. Ama bu taarruzu erteliyoruz. Sebebi, hazırlığımızı iyice tamamlamakiçin biraz daha zaman gerekmektedir. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür. Bekleyişimizi,taarruz karanndan vazgeçtiğimiz veya bunu başarmaktan ümidimizi kestiğimiz şeklinde anlamak ve yorumlamak yersizdir.
    Bundan sonra Şu görüşleri dile getirdim : Osmanlılar, yapacaklarıaskerî harekâtın genişliği ölçüsünde hazırlıklı ve tedbirli davranmadıklanve daha çok duygu ve hırslannın etkisi altında hareket ettikleri için, Viyana'ya kadar gittikleri halde, geri çekilmeye mecbur olmuşlardır. Ondan sonra Budapeşte'de de duramadılar, geri çekildiler. Belgrat'ta da yenilerek geri çekilmeye mecbur edildiler. Balkanlan terk ettiler. Rumeli'den çıkardılar. Bize, içinde daha düşman bulunan bu vatanı miras bıraktılar. Bu son vatan parçasını kurtarırken olsun, hırslarımızı, hislerimizibir yana bırakarak ihtiyatlı olalım. Kurtuluş için... istiklâl için, enindesonunda düşmanla bütün varlığımızla vuruşarak onu yeıımekten başkakarar ve çare yoktur ve olamaz.

    Sinir gevşetici sözlere, telkinlere önem verilmemeli ve güvenilmemelidir. Osmanlı yönetim ve siyasetinin yarattığı bu türlü zihniyetler reddedilmelidir. "Ordu ile, savaşla, inatla bu işin içinden çıkılmaz" şeklindeki dış kaynaklı öğütlere uymakla, bir vatan, bir millet istiklâli kurtulamaz. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. Bunun aksini düşünerek hareket edeceklerin çok acı sonuçlarla karşılaşacaklarına şüphe yoktur.Türkiye işte bu yoldaki yanlış yoktur. düşüncelere... yanlış zihniyetlere sahip olanlar yuzunden her saat biraz daha gerilemiş, biraz daha çökmüştür. Ne yazık ki, çöküş yalnız maddı alanda olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Hiç şüphe yok ki ahlâki ve manevı değerleri de içine almış görünüyor. Hiç şüphe yok ki bu büyük memleketi bu koca milleti dağılıp yok olmanın uçurumuna sürükleyen başlıca sebep bu olmuştur.

    Efendiler, bilirsiniz ki, Meclis'te bu anlattığım dönemde en çok olumsuz ve karamsar rol oynayanlar, vaktiyle, Türk milletinin kendi kendinebağımsızlığını elde edemeyeceği görüşünü ileri sürmüş olan kimselerdı.Şunun bunun mandasını istemekte direnenlerdi. Onun için görüşlerimeşunları da ekledim ve dedim ki : "Efendiler, maddı ve özellikle manevîçöküş korku ile... güçsüzlükle başlar."

    Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir felâket karşısında millletin de uyuşukluğa düşmesine ve çekingen bir duruma gelmesine yol açarlar.Güçsüzlük ve kararsızlıkta o kadar ileri giderler ki, âdeta kendi kendilerine hakaret ederler. Derler ki, biz adam degiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olmamıza imkân oktur. Biz kayıtsız ve şartsız olarak varlığımızı bir yabancıya teslim edelim. Balkan Savaşı'ndan sonra milletin ve ozellikle ordunun başında bulunanlarda baska turlu , fakat yine aynı zihniyeti beninimsemişlerdi.

    Türkiye'yi, böyle yanlış yollarda çökme ve yok olma uçurumuna sürükleyenlerin elinden kurtarmak lâzımdır. Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır. O gerçek şudur: Türkiye'nin düşünen kafalarını yepyeni bir imanla doııatmak. . . Bütün millete taptaze bir manevi güç vermek.

  8. #268

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    YETERİNCE HAZIRLANMIŞ OLMASI GEREKEN ÜÇ VASITA, İÇ VE DIŞ CEPHELERİMİZ
    Şimdi Efendiler, düşmana taarruz için verilmiş olan kesin kararımızı uygulamaya başlamadan önce, hazırlamak ve tamamlamak zorunda bulunduğumuz savaş vasıtalarının ne olduğunu arz edeyim : Tam üç vasıtanın hazırlığının yeterli olduğunu görmek gereğini duyuyorum. Birincisi, en önemlisi ve asıl olanı doğrudan doğruya milletin kendisidir. Milletin varlığı ve istiklâli için gönlünde, vicdanında belirmiş, gelişmiş olan istek ve emelleriıı sağlamlığıdır. Millet, içindeki bu isteği ne kadar güçlü bir şekilde ortaya koyarsa, bu istek ve emelinin gerçekleşmesi için ne kadar çok azim ve iman gösterirse, düşmanlara kar şı başarı sağlamak için o kadar güçlü bir vasıtaya sahip olduğumuza ina nırım. İkinci vasıta, milleti temsil eden Meclis'in millî isteği ortaya koy makta ve bunun gereklerini inanarak uygulamakta göstereceği kararlılık ve yiğitliktir. Meclis, millî isteği ne kadar büyük bir dayanışma ve birlik içinde aksettirebilirse, düşmana karşı o kadar güçlü bir üstünlük vasıta sına sahip oluruz :
    Üçüncü vasıta, milletin silâhlı evlâtlarından ibaret olup düşman kar şısında toplanmış bulunan ordumuzdur.

    Efendiler, dedim, bu üç vasıta veya gücün düşmana karşı oluştur duğu cepheler iki şekilde düşünülebilir. Kolay anlaşılması için şöyle di yeyim : İç ve görünürdeki cephe. . . Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği bir cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephe sidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir. Fakat bu durum hiç bir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memle keti temelinden yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin çöküşüdür. Bu ger çeği bizden çok daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüz yıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar başarı da sağla mışlardır. Gerçekten, kaleyi içinden almakp dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksadı gerçekleştirmek için içimize kadar sokulahilen boz guncu mikropların ve ajanların varlığını iddia etmek yerindedir.

    Meclis'in zihniyeti, çalışmaları ve dunımu düşmana ümit verici ol madıkça iç ve dış cephelerimizin yerinden oynamasına imkân ve ihtimal yoktur. Meclis'te bir veya birkaç üyenin karamsarlık telkin eden sözlerin den bile aleyhimizde yararlanma çareleri aranmakta olduğuna şüphe edil ınemelidir. Dışişleri Bakanlığı'nın dosyaları bununla ilgili belgelerle dolu dur. Kesinlikle arz ederim ki, istemeyerek de olsa, düşmanlara ümit ve recek en ııfak belirtilerden kaçınılmadıkça, millî dâvânın sonuçlanması gecikir.

    Efendiler, bu sözlerden sonra, cephede bulunacağım sıralarda, or dunun duygu ve düşünceleri üzerinde ümitsizlik yaratacak açık tartışma lardan vazgeçilmesini Meclis'ten özellikle rica ettim. Bu konuşmamdan sonra, muhaliflerin de sözlerini dinledim. Muhaliflerden biri, düşünce ve ricalarımı, emir veriyorum şeklinde yorumladı. Diğer biri, Meclis'in duy gularındaki temizlikten şüphe ettiğimi ileri sürdü. Bir başkası uygulama ımkanı olmayan bir şey yapılamaz; orduyu bozguna uğratırsın efendim, dedi.

  9. #269

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    DOĞU CEPHESİ KOMUTANI'NIN BİR GÖRÜŞÜ
    Saygıdeğer Efendiler, yüce hey'etinizi muhaliflerin sözleriyte işgal etmek istemem. Çünkü, bu sözler bir kaç kişinin şaşkın ve cahil kafalarının akislerindenbaşka bir şey değildi. Genel Kurul, sunduğum görüşleri anlayıŞla karşılamıştı. Yalnız, Doğu Cephesi Komutanı'nın bir görüşüne, beş on gündenberi veremediğim cevabı, cepheye gitmeden önce, o nün yani 4 Mart 1922'de yazmıştım. Onu bilginize sunacağım. Cevabın anlaşılması için, müsaade buyurursanız, önce gelen görüşü okuyalım :
    Kişiye özel
    Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
    Y&#246;netim işlerimizin y&#252;r&#252;t&#252;lmesi ile ilgili tartışmalar bize daha yeni ulaşmaktadır. Barışın sağlanmasından sonraki se&#231;imlerde bir&#231;ok değerli kimselerinyerine birtakım muhafazak&#226;rların toplanmasına karşı şimdiden alınacak tedbiripek &#246;nemli sayarım. Mill&#238; Meclis, değerli şahsiyetlerden kurulmazsa, iki b&#252;y&#252;ksakınca memleketi bug&#252;nk&#252; perişanlığından kurtaramayacaktır. Birincisi, d&#252;ş&#252;ncede yenilikler olmayacak. İkincisi, en &#246;nemli tasarılar herhangi bir duyguya kapılarak tartışmaya dahi l&#252;zum g&#246;r&#252;lmeden reddediverilecektir. B&#246;yle bir meclisekarşı, &#252;yelerini b&#252;y&#252;k uzmanların oluşturduğu ikinci bir meclisin bulunmasınıyararlı g&#246;r&#252;yorum. Bu ikinci meclis, Mill&#238; Meclis'e y&#246;n vereceği ve onu ileriye g&#246;t&#252;receği gibi, memleketin varlığı ile ilgili kararlar Millet Meclisi'nde heyecanla redveya kabul edilse bile, bu meclisin uyarması ve yol g&#246;stermesiyle kararır: değiştirilmesi ve zararın &#246;nlenmesi m&#252;mk&#252;n olur. Bu meclise "&#194;yan" diyerek eskidevrin k&#246;hne hayatını hatırlamamak i&#231;in "B&#252;y&#252;k Uzmanlar Meclisi" denebilir veya daha uygun bir ad verilebilir. &#220;yelerini birtakım kayıt ve şartlar altında,tıpkı milletvekilleri se&#231;iminde olduğu gibi millet se&#231;ebilir. Bu &#252;yeler i&#231;in, herhangibir mesleğin en y&#252;ksek &#246;ğrenimini g&#246;rmek, T&#252;rkiye H&#252;k&#252;meti'nin bakanhğını, valiliğini veya ordu komutanlığını yapmış olmak gibi &#246;nemli şartlar ayrıntılı olaraktespit edilebilir. Konunun ayrıntıları, mevcut h&#252;kiımet şekillerinin de incelenmesiyle her t&#252;rl&#252; sakıncadan uzak olarak ortaya konabilir. <> kabul edilirse, her bakanlığın ş&#251;r&#226;sı da bunlar arasından se&#231;ilir. &#214;rnek olarak, Asker&#238; Ş&#251;ra, Bayındırlık Ş&#252;rası v.b. gibi. İki meclisin onayından ge&#231;erekbir s&#252;re i&#231;in uygulannıası kabul edilecek olan herhangi bir programa sonuna kadar bağlı kalmak ve bunun y&#252;r&#252;t&#252;lmesinde, g&#252;d&#252;len hedef ve gayeden ayrılmamak i&#231;in, bu ş&#251;ralann varlığını pek gerekli sayıyorum. Aksi halde, bakanlıklardaşahıslar değiştik&#231;e, program ve bunu y&#252;r&#252;tecek kimseler de az&#231;ok değişmekten kurtulamayacaktır. Bundan başka, kabul edilen herhangi bir şey, uzmanlarıncakabul edilmezse tenkide yol a&#231;ar. Millet buna gerektiği gibi sarılınalıdır. MilletMeclisi'nin, millet adına bir şeyi red veya kabul ve kontrol hakkıdır. Fakat, bubaşka, uzmanlaşmış kişilerin yapacağı ve bundan sonra kabul edilecek şey debaşka olur. Olağan şartlara d&#246;n&#252;lmesinden sonraki dıtrumlarla ilgili endişe veg&#246;r&#252;şlerimi arz ediyorum. Y&#252;ksek d&#252;ş&#252;ncelerinizin bildirilmesini istirham ederim.

    l9/19.2.1922, sayısızdır.
    K&#226;zım Karabekir
    Doğu Cephesi Komutanı
    &#214;zel 4.3.1922
    Doğu Cephesi Komutanı K&#226;zım Karabekir
    Paşa Hazretleri'ne
    İlgi : 18/19.2.1922 tarihli sayısız şifre.
    Memleketin genel idaresini eline almış tek y&#252;ce kııvvet olan B&#252;ylik MilletMeclisi'nin alacağı kararların, uzmanlardan kurulu başka bir meclis tarafındanincelenmemesinden doğacak sakıncalarla ilgili y&#252;ksek g&#246;r&#252;ş&#252;n&#252;z aslında pek yerindedir.

    Ancak, adı ve &#252;nvanı "&#194;yan" olmasa bile, Milletin b&#252;t&#252;n hak ve yetkilerinikullanmak &#252;zere se&#231;ilmiş ve se&#231;ilecek olan B&#252;y&#252;k Millet Meclisi'nin temel kararlarını diğer bir meclisin kararlarıyla bağlamak, genel y&#246;netimde takip ettiğimiz ilkelerin ruhuyla bağdaşamayacaktır. Y&#252;ksek d&#252;ş&#252;ncelerinize g&#246;re, bu Uzmanlar Meclisi de milletvekilleri gibi millet&#231;e se&#231;ilirse, o zaman, aynı kaynaktanaynı yetkiyi almış iki b&#252;y&#252;k kuvvet, milletin genel y&#246;netiminde s&#246;z sahibi olacakdemektir. Bu da hukuk bakımından olduğu kadar uygulama bakımından da karışıklığa yol a&#231;an bir ikilik yaratacaktır. B&#246;yle bir durumun doğuracağı dengesizliği gidermek i&#231;in de milletin hayat ve hakları &#252;zerinde etkili &#252;&#231;&#252;nc&#252; bir kuvvetin varlığını kabul etmek gerekecektir.

    Benim d&#252;ş&#252;nceme g&#246;re, aklınıza gelen sakıncaları giderecek tek &#231;ıkar yol,Millet Meclisi &#252;yelerinin değerli ve uzman kişilerden se&#231;ilmesini sağiamak; Meclis'in i&#231; teşkilatında, komisyonların kurulmasında, Bakanlar Kurulu'nun se&#231;ilmesinde ilim ve ihtisasa son derece &#246;nem vermek hususlarından ibarettir. Ge&#231;irdiğimiz &#231;ok acı tecr&#252;belerin sonu&#231;larından doğmuş bulunan ve milletlerin idaresinileen doğru bir yol, temel haklar bakımından da en beğenilen bir şekil demek olanşimdiki idaremizin daha da g&#252;&#231;lendirilmesi ve se&#231;im işlerinde uyanık davranılmasısayesinde bug&#252;n i&#231;in de gelecekteki gelişmeler i&#231;in de başarılı bir idare makinesikurulmuş olacağını bilgilerinize sunarım.

    T&#252;rkiye B&#252;y&#252;k Millet Meclisi Başkanı
    Mustafa Kemal

  10. #270

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    &#199;EŞİTLİ DEVLETLERLE YAPILAN RESMİ VE &#214;ZEL TEMASLAR
    Saygıdeğer Efendiler, 1921 yılı i&#231;inde, &#231;eşitli devletlerle resm&#238; ve &#246;zel bir takım temaslar kuruluyordu. T&#252;rk - Rus temas ve ilişkileri olumlu bir y&#246;nde gelişiyordu. Fransızlardan başka, İtalyanlar ve İngilizlerle de temaslar kurulmuştu.1921 yılı Haziranında yanlış anlaşılmaya yol a&#231;mış bulunan birkonuyu a&#231;ıklayacağım.13 Haziran 1921'de İtil&#226;f Kuvvetleri BaşkomutanıGeneral H a r r i n g t o n'un yakınlarından olduğunu s&#246;yleyen BinbaşıH e n r y ( Henri ) ve S t u r t o n ( Şt&#246;rton ) adlarındaki iki subay motorla İnebolu'ya geldiler. Bu subaylar, G e n e r a l H a r r i n g t o n (Harington) adına şunları bildirdiler : Ben, bir torpido ile İnebolu'dan İstanbul'a H a r r i n g t o n 'un Boğazi&#231;i'ndeki yalısına gideyim. Orada generallebarış esasları &#252;zerinde anlaşayım. Ayrıca, İngiltere'nin bağımsızlığımızıtam olarak kabul ettiğini, Yunalıların topraklarımızdan &#231;ıkarılacaklarınıve daha başka konular &#252;zerinde de tartışmanın m&#252;mk&#252;n olduğunu s&#246;ylemişler. Bu subaylara verilen cevapta, benim İstanbul'a gitmeyeceğimve General H a r r i n g t o n 'un İnebolu'ya gelip o sırada orada bulunan R e f e t P a ş a ile g&#246;r&#252;şmesinin uygun olacağı bildirilmiştir. 18 Haziran 1921 tarihli bir telgrafta İstanbul'da H a m i t B e y'dengeldi. Bu telgrafta bildirilenler aşağı yukarı ş&#246;yleydi : Burada resm&#238; g&#246;reviolan bir İngiliz, İngiltere'nin İstanbul'daki en b&#252;y&#252;k makamı adına bug&#252;n bana başvurarak hemen bir barış anlaşması i&#231;in g&#246;r&#252;şmeye hazır bulunduklarını, M u s t a f a K e m a l P a ş a H a z r e t l e r i 'yle derhalilişki kurmak istediklerini ve acele cevap beklediklerini size bildirmek&#252;zere aracı olmamı rica etti.
    H a m i t B e y'e verilen cevapta, g&#246;r&#252;şmelere hazır olduğumuz bildirilmişti. 5 Temmuz 1921'de Zongııldak'a gelen bir İngiliz torpidosu G e n e r a l H a r r i n g t o n 'dan bana bir mektup getirmişti. Terc&#252;mesi Ankara'ya telgrafla bildirilen bu mektup şuydu : Komutan H e n r y vasıtasıyla aldığım habere g&#246;re; siz, bana, bir askerin bir askerle g&#246;r&#252;şmesi tarzında bazı d&#252;ş&#252;nceler bildirmek isteğinde bulunuyorsunuz. B&#246;yle olduğu takdirde, sizce uygun g&#246;r&#252;lecek bir g&#252;nde İnebolu'da veya İzmit'te sizinle buluşmak &#252;zere Ajax zırhlısıyla gelmeme Britanya H&#252;k&#252;meti'nce izin verilmiştir. Arzu buyurulduğu takdirde, durum &#252;zerinde son derece a&#231;ık ve serbest olarak g&#246;r&#252;şmelere hazırım. D&#252;ş&#252;ncelerinizi dinlemek vebunları İngiliz H&#252;k&#252;meti'ne bildirmekle g&#246;revliyim. İngiliz H&#252;k&#252;meti adına ne g&#246;r&#252;şmeler yapmak ne de konuşmak i&#231;in hi&#231; bir resmi yetkim yoktur. G&#246;r&#252;şmenin İngiliz zırhlısında yapılması gerekir. Zırhlıda, y&#252;ksek şahsınız kendilerine layık bir bi&#231;imde kabul edilecektir. Karaya d&#246;n&#252;şlerine kadar tam bir h&#252;rriyeti&#231;inde bulunacaklardır. B&#246;yle bir buluşma kabul edildiği takdirde, size uygun d&#252;şen tarih ve saatlerin bildirilmesini rica ederim.

    Bu mektupta yazılanlara g&#246;re, G e n e r a l H a r r i n g t o n iletemasa ge&#231;mek ve g&#246;r&#252;şmek isteyenin ben olduğum anlaşılıyor. Halbuki,ger&#231;ek b&#246;yle değildir. Onun i&#231;in G e n e r a 1 H a r r i n g t o n 'a şu cevabıverdim :

    Zonguldak'a g&#246;ndermiş olduğunuz mektubun terc&#252;mesini, bug&#252;n Ankara'yabildirdiler. Aramızda yapılacak g&#246;r&#252;şmelerin bir yanlış anlama temeline dayandırılmaması i&#231;in aşağıdaki noktalara dikkatinizi &#231;ekmeye mecburum. 13 Hazirantarihinde Binbaşı H e n r y ve arkadaşlan İnebolu'ya gelerek, z&#226;tı&#226;l&#238;lerinin, Binbaşı H e n r y aracılığı ile R e f e t P a ş a ' ya teklif edilmiş olan esaslar &#252;zerinde benimle g&#246;r&#252;şmek istediğinizi bildirmişlerdir. Nitekim, bu noktalar BinbaşıH e n r y tarafından size yazılan ve imzalı bir sureti de bize bırakılmış olan mektupta bildirilmiştir. Aramızda doğrudan doğruya yapılan haberleşmenin başlangıcı bundan ibarettir. Mill&#238; isteklerimiz sizce bilinmektedir. Mill&#238; topraklarımızın d&#252;şmanlardan tamamıyla kurtarılması mill&#238; sıııırlarımız i&#231;inde siyas&#238;, mal&#238;, iktisad&#238;,asker&#238; ve k&#252;lt&#252;rel alanlarda tam istikl&#226;l ilkesi kabul edildiği takdirde, g&#246;r&#252;şmelere başlamaya hazır olduğumuzu bildiririm. Size, Binbaşı H e n r y tarafından a&#231;ıklanan sebepler dolayısıyla, g&#246;r&#252;şmelerin, sizin &#231;ok iyi karşılanacağınız İnebolu kasabasında ve karada yapılması bizce uygun g&#246;r&#252;lm&#252;şt&#252;r. Bu noktalardaaramızda g&#246;r&#252;ş birliği olup olmadığını belirtecek cevabınızı bekliyorum. Y&#252;ksekmaksadınız, sadece durum hakkında bilgi almak ise, bunun i&#231;in arkadaşlarımızdanbirini g&#246;revlendirebiliriz.

    Bu mektuba bir karşılık gelmedi. Ancak, Temmuzun yedinci g&#252;n&#252;İstanbul'da H &#226; m i t B e y'i g&#246;ren İngiliz maslahatg&#252;zarı M &#246; s y &#246; R a t t i g a n (Retigın), bir t&#252;ccar olarak Anadolu'ya gelen Binbaşı H e n r y'ye, G e n e r a l H a r r i n g t o n 'un, oradaki İngiliz esirlerinin yerlerini ve sağlık durumlarını &#246;ğrenmeye &#231;alışmasını ve m&#252;mk&#252;nse, mill&#238;orduların İstanbul'a doğru ilerlemeye devam edip etmeyeceklerini M u s t a f a K e m a l P a ş a ' dan sormasını istediğini, B i n b a ş ı H e n r y'nin bundan başka teşebb&#252;slere girişmek i&#231;in bir yetkisinin bulunmadığını bildirmiş.

    Efendiler,1922 yılının Ağustosuna kadar da Batı devletleriyle olumluanlamda ciddi ilişkiler kurulamadı. Memleketimizde bulunan d&#252;şmanlarısil&#226;h g&#252;c&#252;yle &#231;ıkarmadık&#231;a, g&#246;sterebileceğimiz mill&#238; varlık ve kudretimizifiilen ispat etmedik&#231;e, diplomasi alanında &#252;mide kapılmanın doğru olmadığı yolundaki inancımız kesin ve s&#252;rekli idi. En doğru g&#246;r&#252;ş&#252;n bu olduğunu, bu olacağını tabi&#238; olarak kabul etmek gerekir. Ger&#231;ekten de bug&#252;n&#252;n hayat şartları i&#231;inde bir tek fert i&#231;in olduğu gibi, bir millet i&#231;in de kudret ve kabiliyetini fiil&#238; eserlerle g&#246;sterip ispatlamadık&#231;a kendisine değer verilmesini ve saygı g&#246;sterilmesini beklemek boşunadır. Kudret vekabiliyetten yoksun olanlara değer verilmez. İnsanlık, adalet ve c&#246;mertliğingereklerinin yerine getirilmesini, b&#252;t&#252;n bu vasıflara sahip olduğunu g&#246;sterenler isteyebilir.

Sayfa 27/41 İlkİlk ... 2171819202122232425262728293031323334353637 ... SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •