REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
9 sonuçtan 1 ile 9 arası

Konu: Sevr'i yeniden tartişmaya açalim

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Sevr'i yeniden tartişmaya açalim

    19.07.2010 00:00
    Karakter boyutu :

    Cemaatin yayın organı Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Armağan dün "Sevr'i tartışmaya açma zamanı geldi mi?" başlıklı bir yazı yazdı. Armağan yazısında herkesi kızdıracak ifadeler kullandı.

    Atatürk'ü Samsun'a çıkaran Bandırma Gemisi'ne "hain" diyen Armağan, Sevr'i de bir "barış projesi" olarak tanımladı. Armağan Sevr'i Türkiye'nin değil İngilizler'in yırttığımı söylerken, Sevr'i imzalayan Vahdettin'i Türkiye'ye zaman kazandırdığı için övdü.

    Mustafa Armağan Lozan ile Sevr arasında büyük bir farkın olmadığını iddia ettiği yazısında şu ifadeleri de kullandı: "İnsanı söyletecekler: Sanki Lozan'da hareket noktası olarak Sevr'i almamışız, sanki Sevr'in bir çok maddesi Lozan'da güle oynaya kabul edilmemiş gibi..."

    Mustafa Armağan "yurtta sulh cihanda sulh" sözünü söyleyen Mustafa Kemal'in aslında bu sözlerle İngilizler'İn projelerini kabul ettiğini söylerken, Sevr'in AKP döneminde Ortadoğu ile yeniden ilişki kurularak 90 yıl sonra yırtıldığını iddia etti.

    Mustafa Armağan'ın yazısı nedeniyle Zaman Gazetesi tüm gün boyunca protesto edildi. Cemaatin yazarının Türkiye'yi parçalayan Sevr Anlaşması'nı Türkiye'nin kuruluşunu sağlayan Lozan ile eşdeğer tutması, Milli Mücadele'yi küçümsemesi okuyucular tarafından protesto edildi.

    İşte cemaat yazarı Mustafa Armağan'ın Sevr'i tartışmaya açmayı öneren yazısı:

    "Bandırma vapuru" denilince aklınıza ne gelir? Tabii ki, şu dümeni kırık, pusulası bozuk, Atatürk'ü Samsun'a çıkaran "gazi" gemi.

    İyi ama, aynı Bandırma'nın Samsun'dan dönünce işgal İstanbul'unda çeşitli hizmetlerde kullanıldığını, 9 ay sonra bu defa Milli Mücadele'nin öncülerinden Yahya Kaptan ve çetesini yakalayıp öldürecek olan birlikleri Hereke limanına çıkaran "hain" gemi olduğu neden eklenmez? "Gazi" olunca iyi de, "hain" olunca kötü mü oldu Bandırma?

    Tarih bizde olduğu gibi "seçmece" usulünde yazılınca, olgular da ister istemez iyi ve kötü diye ikiye ayrılır. "İyiler" çekmecesine girenler, öbürlerinden atılır, sonradan "ihanet" edenler de "kahramanlık" zirvesinden tepe takla yuvarlanırlar.

    Bunları yaşadık yakın tarihte. Rauf Orbay gibi bir kahraman bile 10 yıl 'kürek' cezası almamış mıydı anlı şanlı İstiklal Mahkemesinden? Neyse, şimdilik bunları bırakalım da, şu günlerde 90. yıldönümü vesilesiyle yeniden gündeme getirilen Sevr'i neden hala tartışamadığımızı soralım.

    Sevr Barış Projesi'nin tamamını okuyan var mıdır aramızda? (Bu arada Ankara Ticaret Odası Sevr'in tamamını Lozan'la beraber yayınladı, meraklılar kaçırmasın.)

    'Barış projesi mi?' dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, yanlış okumadınız, Sevr bir 'barış projesi'ydi? Nereden mi çıkartıyorum? Hani şu hepinizin elinin altında olan ama bir türlü sonuna kadar okuyamadığınız "Nutuk"tan (ya da şimdilerde kesilip biçilerek iyice sulandırılan 'Söylev'den). Üzerinde yazdığı adıyla Gazi Mustafa Kemal "Nutuk"un sonlarında hem de 4-5 yerde Sevr'den 'proje' ("Söylev"de 'tasarı') olarak söz eder. Neden acaba?

    Bunun sebebini Prof. Sina Akşin, 1983'te "Yaba" dergisine şöyle açıklamış:

    "ABD 1919 sonunda Avrupa siyasetinden elini eteğini çekmek kararını aldı. İngiltere, Müslüman sömürgelerine ibret olsun diye Yunanistan'ı kendi uydusu yapıp Türkiye'yi ezmek kararındaydı. Fransa ve İtalya, onun müttefiki olarak bu karara katılıyor görünüyorlardı. Nitekim Sevres Antlaşması'nı birlikte yaptılar. Fakat anlaşılan kimse Sevres'i ciddiye almıyordu ki hiçbir devlet bu antlaşmayı onaylamadı. Sevres'i, garip bir şekilde, bile bile ölü doğurdular."

    Kafanız mı karıştı? Olabilir. "Türkiye'nin Önünde Üç Model" adıyla 1997'de çıkan kitabının 42. sayfasında aynen böyle yazıyor Kemalist tarihçi Akşin.

    Demek Sevr'i kimse, yani ne İngiltere, ne Fransa, ne de İtalya ciddiye almamış ve "garip bir şekilde bile bile ölü doğur"muşlar öyle mi? 'Öyleyse şimdiye kadar okuduklarımız masal mıydı?' diye sormayacak mıyız? Peki ya şu can sıkıcı gerçeklere ne diyeceksiniz?

    1- Paris'e giden Osmanlı barış heyeti başkanı Tevfik Paşa bu 'antlaşma (muahede) projesi'nin 'bağımsızlık' ve hatta 'devlet' kavramlarıyla bağdaşmasının mümkün olmadığını söylemiştir.

    2- Sevr şartlarının Türkiye'ye bildirilmesinin üzerinden sadece 10 gün geçmiştir ki, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Sultanahmet meydanında düzenlenen mitingde kürsüye çıkıp ateşli bir konuşma yapmış ve projedeki şartların asla kabul edilemeyeceğini haykırmıştır.

    3- Sonradan adı haine çıkartılacak olan Ali Kemal "Peyam-ı Sabah"ta Sevr şartlarını lanetlemiş, Veliahd Abdülmecid Sevr'in Türkiye'yi köleleştireceğini iddia ederek karşı çıkmış, Sultan Vahdettin ise ondan "mecelle-i mesâib", yani 'musibetler belgesi' diye söz etmiştir. Gördüğünüz gibi içeride de Sevr'den memnun olan yok, dışarıda da. Öyleyse neden zorla imzalatıldı Sevr? Demek ki, Sevr'i Sevr'in içinde kalarak anlayamayız. Sevr'in dışında bir "Arşimed noktası" yakalamak zorundayız onu hakkıyla değerlendirebilmek için.

    Şimdi gelelim Vahdettin'in Sevr'i imzalayıp imzalamadığı meselesine. İsterseniz bu konuyu ben değil, yukarıdaki bilgileri aktardığım Kemalist tarihçi Sina Akşin açıklasın ("İç Savaş ve Sevr'de Ölüm", T. İş Bankası Yayınları, 2010, s. 220 vd.):

    "Vahdettin imzalattığı Sevr Antlaşması'nı hiçbir zaman onaylamadı (...) İlginç olan başka bir şey, sonbaharda Vahdettin'in kendisi de feragat "silahını" kullanmaya başladı. (...) De Robeck bu olasılık karşısında hayli heyecanlandı, çünkü [eğer Vahdettin tahttan çekilirse] Abdülmecit'e bu antlaşmayı onaylatmak çok zor olacaktı. (...) Vahdettin San Remo'da dikte ettiği anılarında Sevr'i zorunluluktan ve zaman kazanmak amacıyla imzalattığını, ama onaylamaya hiç niyeti olmadığını söylemiştir."

    Gerçi Akşin hoca Vahdettin'in onaylamayışını son tahlilde Milli Mücadele'nin başarısına bağlamak istemişse de (ki bunda haklılık payı var), Sevr'in neden bir 'antlaşma' değil de, bir 'proje' olduğunu açıklamaktan kaçınmamıştır (s. 219). Akşin haklı olarak uluslararası antlaşmaların onay süreci tamamlanmadan yürürlüğe girmediğini, dolayısıyla Sevr projesinin Osmanlı heyetince imzalanmış bile olsa 'antlaşma' kimliğini kazanabilmesi için meclis ve padişahın onayından geçmesi gerektiğini yazıyor. Ne var ki, o sırada meclis kapalıydı ve üstelik padişah İngilizlere ayak diriyordu.

    Nitekim İngiltere Parlamentosu tutanaklarında yapılan bir araştırmada üyelerden birinin Sevr'i "insanlık kibrinin ve ahmaklığının anıtı" saydığını görüyoruz. Bir şeyi daha: Lozan görüşmelerini kabul etmek suretiyle Sevr'i "yırtan taraf" olarak İngiliz hükümetini tebrik ettiğini görüyoruz. (M. Çufalı, "Lozan konferansı ve...", ATAM, Temmuz 2000, s. 564.) Biliyorsunuz, Sevr'i bizim yırttığımızı söyler dururuz. Öğreniyoruz ki, İngilizler de ondan şikayetçiymiş.

    Atatürk Sevr'e 'proje' (tasarı) diyor, uyanmıyorlar. Akşin 'kimse ciddiye almadı' diyor, fark etmiyorlar. Bizzat İngilizler 'Hangi ahmak yaptı bu antlaşmayı?' diyorlar, duymuyoruz. Şeyhülislamından Padişahına kadar kimsenin kabul etmediğini yazıyorsunuz, yine tutturuyorlar 'Sevr'de bizi parçalamak istediler'.

    İnsanı söyletecekler: Sanki Lozan'da hareket noktası olarak Sevr'i almamışız, sanki Sevr'in bir çok maddesi Lozan'da güle oynaya kabul edilmemiş gibi...

    Elbette Osmanlı Devleti'ni parçalamak istediler ama neden? Devletleri parçalama sadizmi mi kaplamıştı İngilizleri, yoksa bir gaye için miydi bu? "Yurtta sulh, cihanda sulh"un bu gayeyle bir ilgisi var mıydı? İşgal altındaki Müslümanlarla bütün ilişkinizi keseceksiniz emrini veren Sevr'in 139. maddesinin 90 yıl sonra yırtılmaya başladığını söylemek neden cesaret ister?

    1928 yılında Genelkurmay Harp Tarihi Encümeni'nin hazırladığı bu ilginç harita, Mondros, Sevr ve Lozan'da çizilen sınırların mukayese edilebilmesi amacıyla hazırlanmıştır.

  2. #2
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sözkonusu gazetenin yazarı bu yazısıyla cemaatinin ve kendisinin işbirlikçi düşüncesini sıkılmadan,utanmadan kaleme dökebiliyorsa,vatana bariz bir şekilde ihanet eden vahdettin ve damat feritten ne farkı kalıyor.Bu antlaşmanın kapsamını bilmiyor zannedersem.Bölünmüş,parçalanmış,kapitülasyona maruz kalmış bir vatanın özlemini mi çekiyor yoksa? Bugünkü pkk bölücü örgüt yol çizgisini sevr'den almadı mı?Sen kimden yanasın armağan efendi.Hiçbir Türk vatandaşı sevr antlaşmasını kabul edemez.Ancak sen ve senin gibi kalemi ihanet kokanlar,bunun tartışmaya açılmasını hayal eder.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    tarih bilgisi herkes tarafından kabul edilmiş bir yazardır. şimdiye kadar bize çarpıdılarak yalan yanlış anlatılan tarihimizin kanıtlar gösterek ismet inönu ve ekibi trafından yok edilmemiş belgeleri bularak açıklamıştır. yani bu adam bi konuya değindiğse muhakkak gerceklik payı vardır ben takip ettiğim kadarıyla yazılarında kanıtsız desteksiz bi yazısını görmedim. zaman gazetesinin sayfasına girip geçmiş yazılarınızıda okumanızda fayda var.
    cemaatcilikle suclamışsınız adamı adamın yazdığı tarih varsa bildiğiniz aksini ispat edecek bilginiz belgeniz gösterin ha bizde diğelim adam yalan sölemiş kafa bulandırıyo bu sekilde bilmeden akıl satmakta uygun olmuyo bunuda bilmemizde fayda var..

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sevr'i tartışmaya açma zamanı geldi mi?

    "Bandırma vapuru" denilince aklınıza ne gelir? Tabii ki, şu dümeni kırık, pusulası bozuk, Atatürk'ü Samsun'a çıkaran "gazi" gemi.

    İyi ama, aynı Bandırma'nın Samsun'dan dönünce işgal İstanbul'unda çeşitli hizmetlerde kullanıldığını, 9 ay sonra bu defa Milli Mücadele'nin öncülerinden Yahya Kaptan ve çetesini yakalayıp öldürecek olan birlikleri Hereke limanına çıkaran "hain" gemi olduğu neden eklenmez? "Gazi" olunca iyi de, "hain" olunca kötü mü oldu Bandırma?

    Tarih bizde olduğu gibi "seçmece" usulünde yazılınca, olgular da ister istemez iyi ve kötü diye ikiye ayrılır. "İyiler" çekmecesine girenler, öbürlerinden atılır, sonradan "ihanet" edenler de "kahramanlık" zirvesinden tepe takla yuvarlanırlar.

    Bunları yaşadık yakın tarihte. Rauf Orbay gibi bir kahraman bile 10 yıl 'kürek' cezası almamış mıydı anlı şanlı İstiklal Mahkemesinden? Neyse, şimdilik bunları bırakalım da, şu günlerde 90. yıldönümü vesilesiyle yeniden gündeme getirilen Sevr'i neden hala tartışamadığımızı soralım.

    Sevr Barış Projesi'nin tamamını okuyan var mıdır aramızda? (Bu arada Ankara Ticaret Odası Sevr'in tamamını Lozan'la beraber yayınladı, meraklılar kaçırmasın.)

    'Barış projesi mi?' dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, yanlış okumadınız, Sevr bir 'barış projesi'ydi? Nereden mi çıkartıyorum? Hani şu hepinizin elinin altında olan ama bir türlü sonuna kadar okuyamadığınız "Nutuk"tan (ya da şimdilerde kesilip biçilerek iyice sulandırılan 'Söylev'den). Üzerinde yazdığı adıyla Gazi Mustafa Kemal "Nutuk"un sonlarında hem de 4-5 yerde Sevr'den 'proje' ("Söylev"de 'tasarı') olarak söz eder. Neden acaba?

    Bunun sebebini Prof. Sina Akşin, 1983'te "Yaba" dergisine şöyle açıklamış:

    "ABD 1919 sonunda Avrupa siyasetinden elini eteğini çekmek kararını aldı. İngiltere, Müslüman sömürgelerine ibret olsun diye Yunanistan'ı kendi uydusu yapıp Türkiye'yi ezmek kararındaydı. Fransa ve İtalya, onun müttefiki olarak bu karara katılıyor görünüyorlardı. Nitekim Sevres Antlaşması'nı birlikte yaptılar. Fakat anlaşılan kimse Sevres'i ciddiye almıyordu ki hiçbir devlet bu antlaşmayı onaylamadı. Sevres'i, garip bir şekilde, bile bile ölü doğurdular."

    Kafanız mı karıştı? Olabilir. "Türkiye'nin Önünde Üç Model" adıyla 1997'de çıkan kitabının 42. sayfasında aynen böyle yazıyor Kemalist tarihçi Akşin.

    Demek Sevr'i kimse, yani ne İngiltere, ne Fransa, ne de İtalya ciddiye almamış ve "garip bir şekilde bile bile ölü doğur"muşlar öyle mi? 'Öyleyse şimdiye kadar okuduklarımız masal mıydı?' diye sormayacak mıyız? Peki ya şu can sıkıcı gerçeklere ne diyeceksiniz?

    1- Paris'e giden Osmanlı barış heyeti başkanı Tevfik Paşa bu 'antlaşma (muahede) projesi'nin 'bağımsızlık' ve hatta 'devlet' kavramlarıyla bağdaşmasının mümkün olmadığını söylemiştir.

    2- Sevr şartlarının Türkiye'ye bildirilmesinin üzerinden sadece 10 gün geçmiştir ki, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Sultanahmet meydanında düzenlenen mitingde kürsüye çıkıp ateşli bir konuşma yapmış ve projedeki şartların asla kabul edilemeyeceğini haykırmıştır.

    3- Sonradan adı haine çıkartılacak olan Ali Kemal "Peyam-ı Sabah"ta Sevr şartlarını lanetlemiş, Veliahd Abdülmecid Sevr'in Türkiye'yi köleleştireceğini iddia ederek karşı çıkmış, Sultan Vahdettin ise ondan "mecelle-i mesâib", yani 'musibetler belgesi' diye söz etmiştir. Gördüğünüz gibi içeride de Sevr'den memnun olan yok, dışarıda da. Öyleyse neden zorla imzalatıldı Sevr? Demek ki, Sevr'i Sevr'in içinde kalarak anlayamayız. Sevr'in dışında bir "Arşimed noktası" yakalamak zorundayız onu hakkıyla değerlendirebilmek için.

    Şimdi gelelim Vahdettin'in Sevr'i imzalayıp imzalamadığı meselesine. İsterseniz bu konuyu ben değil, yukarıdaki bilgileri aktardığım Kemalist tarihçi Sina Akşin açıklasın ("İç Savaş ve Sevr'de Ölüm", T. İş Bankası Yayınları, 2010, s. 220 vd.):

    "Vahdettin imzalattığı Sevr Antlaşması'nı hiçbir zaman onaylamadı (...) İlginç olan başka bir şey, sonbaharda Vahdettin'in kendisi de feragat "silahını" kullanmaya başladı. (...) De Robeck bu olasılık karşısında hayli heyecanlandı, çünkü [eğer Vahdettin tahttan çekilirse] Abdülmecit'e bu antlaşmayı onaylatmak çok zor olacaktı. (...) Vahdettin San Remo'da dikte ettiği anılarında Sevr'i zorunluluktan ve zaman kazanmak amacıyla imzalattığını, ama onaylamaya hiç niyeti olmadığını söylemiştir."

    Gerçi Akşin hoca Vahdettin'in onaylamayışını son tahlilde Milli Mücadele'nin başarısına bağlamak istemişse de (ki bunda haklılık payı var), Sevr'in neden bir 'antlaşma' değil de, bir 'proje' olduğunu açıklamaktan kaçınmamıştır (s. 219). Akşin haklı olarak uluslararası antlaşmaların onay süreci tamamlanmadan yürürlüğe girmediğini, dolayısıyla Sevr projesinin Osmanlı heyetince imzalanmış bile olsa 'antlaşma' kimliğini kazanabilmesi için meclis ve padişahın onayından geçmesi gerektiğini yazıyor. Ne var ki, o sırada meclis kapalıydı ve üstelik padişah İngilizlere ayak diriyordu.

    Nitekim İngiltere Parlamentosu tutanaklarında yapılan bir araştırmada üyelerden birinin Sevr'i "insanlık kibrinin ve ahmaklığının anıtı" saydığını görüyoruz. Bir şeyi daha: Lozan görüşmelerini kabul etmek suretiyle Sevr'i "yırtan taraf" olarak İngiliz hükümetini tebrik ettiğini görüyoruz. (M. Çufalı, "Lozan konferansı ve...", ATAM, Temmuz 2000, s. 564.) Biliyorsunuz, Sevr'i bizim yırttığımızı söyler dururuz. Öğreniyoruz ki, İngilizler de ondan şikayetçiymiş.

    Atatürk Sevr'e 'proje' (tasarı) diyor, uyanmıyorlar. Akşin 'kimse ciddiye almadı' diyor, fark etmiyorlar. Bizzat İngilizler 'Hangi ahmak yaptı bu antlaşmayı?' diyorlar, duymuyoruz. Şeyhülislamından Padişahına kadar kimsenin kabul etmediğini yazıyorsunuz, yine tutturuyorlar 'Sevr'de bizi parçalamak istediler'.

    İnsanı söyletecekler: Sanki Lozan'da hareket noktası olarak Sevr'i almamışız, sanki Sevr'in bir çok maddesi Lozan'da güle oynaya kabul edilmemiş gibi...

    Elbette Osmanlı Devleti'ni parçalamak istediler ama neden? Devletleri parçalama sadizmi mi kaplamıştı İngilizleri, yoksa bir gaye için miydi bu? "Yurtta sulh, cihanda sulh"un bu gayeyle bir ilgisi var mıydı? İşgal altındaki Müslümanlarla bütün ilişkinizi keseceksiniz emrini veren Sevr'in 139. maddesinin 90 yıl sonra yırtılmaya başladığını söylemek neden cesaret ister?

    MUSTAFA ARMAĞAN

  5. #5
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı zfr_pal Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    tarih bilgisi herkes tarafından kabul edilmiş bir yazardır. şimdiye kadar bize çarpıdılarak yalan yanlış anlatılan tarihimizin kanıtlar gösterek ismet inönu ve ekibi trafından yok edilmemiş belgeleri bularak açıklamıştır. yani bu adam bi konuya değindiğse muhakkak gerceklik payı vardır ben takip ettiğim kadarıyla yazılarında kanıtsız desteksiz bi yazısını görmedim. zaman gazetesinin sayfasına girip geçmiş yazılarınızıda okumanızda fayda var.
    cemaatcilikle suclamışsınız adamı adamın yazdığı tarih varsa bildiğiniz aksini ispat edecek bilginiz belgeniz gösterin ha bizde diğelim adam yalan sölemiş kafa bulandırıyo bu sekilde bilmeden akıl satmakta uygun olmuyo bunuda bilmemizde fayda var..
    Arkadaşım bilgi ve belge istiyorsan açacaksın tarih kitaplarını okuyacaksın.Tarihi yeniden mi yazmamı bekliyorsun.Tarihi ancak yaşayanlar yazar.Bazıları gibi kendi uydurma fikirlerimi tarihten alıntı gibi göstererek ukalalık yapmıyorum.Birşeyin uygunluğu konusunda senden çok daha tecrübeliyim.Merak etme.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı aliihsan48 Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Arkadaşım bilgi ve belge istiyorsan açacaksın tarih kitaplarını okuyacaksın.Tarihi yeniden mi yazmamı bekliyorsun.Tarihi ancak yaşayanlar yazar.Bazıları gibi kendi uydurma fikirlerimi tarihten alıntı gibi göstererek ukalalık yapmıyorum.Birşeyin uygunluğu konusunda senden çok daha tecrübeliyim.Merak etme.
    işte sorun orda acıp okuyacağımız guvenilir bi tarih kitabı varmı. yazının satır aralarında nutuktan bahsetmiş ve daha sonra malum kişiler tarafından söyleve dönuşmesine dikkat cekmiş yazar..ayrıca yazar kendi fikirlerinide anlatsa hepsinin sayfasına varıncaya kadar nerden alıntı yaptığını aktarmış..tarihi ancak yasayanlar yazar demişin..haklısın..o gunleri en iyi anlatan nutuk bile ismet inönu sayesinde toplatılmış taki 1950 demokrat parti dönemine kadar basımına izin verilmemiş verilsede kimi kısımları kesilmiştir.ve diğer paşaların hatıratları (refet bele, kazım karabekir olsun...) bunlarda aynı sekilde ismet paşa tarafından sansurlenmiştir.. hadi şimdi biz neye hangi kitaba inanacagız söyle bi kitapta ordan öğrenelim..tarih o okul kitaplarında anlatılanlardan cok farklı....

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı zfr_pal Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    işte sorun orda acıp okuyacağımız guvenilir bi tarih kitabı varmı. yazının satır aralarında nutuktan bahsetmiş ve daha sonra malum kişiler tarafından söyleve dönuşmesine dikkat cekmiş yazar..ayrıca yazar kendi fikirlerinide anlatsa hepsinin sayfasına varıncaya kadar nerden alıntı yaptığını aktarmış..tarihi ancak yasayanlar yazar demişin..haklısın..o gunleri en iyi anlatan nutuk bile ismet inönu sayesinde toplatılmış taki 1950 demokrat parti dönemine kadar basımına izin verilmemiş verilsede kimi kısımları kesilmiştir.ve diğer paşaların hatıratları (refet bele, kazım karabekir olsun...) bunlarda aynı sekilde ismet paşa tarafından sansurlenmiştir.. hadi şimdi biz neye hangi kitaba inanacagız söyle bi kitapta ordan öğrenelim..tarih o okul kitaplarında anlatılanlardan cok farklı....
    sana hak veriyorum bizim yakın tarihimiz çok karısık bu konuda canlı şatıhler daha iyi ben kadir misirlioglunu dinliyorum yakın tarihimizi çok iyi anlatıyor resmi tarih ile gerçek tarih çok farklı

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı wtwt99 Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    sana hak veriyorum bizim yakın tarihimiz çok karısık bu konuda canlı şatıhler daha iyi ben kadir misirlioglunu dinliyorum yakın tarihimizi çok iyi anlatıyor resmi tarih ile gerçek tarih çok farklı
    bencede hepimiz ermeniyiz aslında biz gavur dönmesiyiz diyeceğiz TÜRKlük de ne yarımız arap ama peygamber soyundan gerside ne olduğu belli değil diyeceksin yazar haklı ATATÜRK kim ne savaşı adam çoluğunu çocuğunu zengin etmiş satılmışın biri olay bundan ibaret yazar herşeyi o günlerde yaşadığı için doğrusunu o bilir siz bakmayın cemal kutaya o tarihden anlamaz hepimiz ermeniyiz diyebilenler nekadar doğru söylemiş aziz nesinde TÜRK milletinin bilmem nekadarı böyle diştide çok kızmıştım adam seneler sonra haklı çıktı

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı wtwt99 Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    sana hak veriyorum bizim yakın tarihimiz çok karısık bu konuda canlı şatıhler daha iyi ben kadir misirlioglunu dinliyorum yakın tarihimizi çok iyi anlatıyor resmi tarih ile gerçek tarih çok farklı
    :45: :45:Kadir Mısıroğlu Hocayı Bende Dinliyorum.Tarih Adına Hep Gerçekleri Konuşuyor. :45:

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •