Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/4 1234 SonSon
32 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Başbakan 12 Eylül’ü dört genç ölümle andı

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Başbakan 12 Eylül’ü dört genç ölümle andı

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.


    Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren, Hüseyin Kurumahmutoğlu kimdi?

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti grubunda yaptığı konuşmada, referandumda neden evet denmesi gerektiğini anlatırken 12 Eylül döneminde genç yaşta öldürülen dört ismi andı. Sağcı, solcu ve İslamcı olarak adlandırılan gruplara mensup bu dört isim Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren ve Hüseyin Kurumahmutoğlu’ydu.

    Konuşmasında Necdet Adalı için şair Nevzat Çelik’in yazdığı, Ahmet Kaya’nın şarkı yaptığı ve “Beni burada arama anne” dizesiyle başlayan “Şafak Türküsü”nü okuyan Başbakan Erdoğan, bu dört gencin hikâyelerini anlatıp, hapisten ailelerine yazdıkları mektuplardan örnekler okurken gözyaşlarını tutamadı.

    Başbakan, bu örnekleri verdikten sonra “Bir daha 12 Eylüller yaşanmasın diye onunla hesaplaşmamız lazım. Geçmişin yanlışlarıyla yüzleşmeden daha aydınlık bir gelecek kuramayız” dedi.

    12 EYLÜL’ÜN İLK İDAMI
    Peki Başbakan Erdoğan’ın 12 Eylül Anayasası’nın ve anlayışının sona ermesi için 12 Eylül’deki referanduma evet demenin önemini anlatırken andığı bu isimler kim?

    Başbakan Erdoğan konuşmasında ilk olarak, 12 Eylül rejimi tarafından idam edilen ilk isim olan Necdet Adalı’yı andı. Adalı (1958 – 8 Ekim 1980), dönemin Kurtuluş Hareketi’nin lise kanadı Dev-Lis’e mensup bir devrimci militandı.

    Adalı 1977’de Ankara’da Yıldırım Beyazıt Lisesi’nde öğrenciyken bir kahvehanenin taranması olayıyla ilgili olarak tutuklanarak Ulucanlar Cezaevi’ne kondu. Bu sırada gerçekleştirilen bir firar eylemine “nasıl olsa suçsuzluğunun anlaşılacağını” ileri sürerek katılmadı.

    Kendisini yargılayan mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç’in Adalı’nın suçsuz olduğunu ileri sürmesine karşın, mahkeme heyeti tarafından suçlu bulundu. Karara şerh koyan mahkeme başkanı Sevinç bu tutumu nedeniyle ceza aldı ve sonradan ordudan istifa etti.

    Adalı 8 Ekim 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde asılarak idam edildi. Şair Nevzat Çelik’in yazdığı ve daha sonra Ahmet Kaya tarafından bestelenen “Şafak Türküsü” şiiri onun için yazıldı. Başbakan Erdoğan’ın bir bölümünü okuduğu şiir şöyle başlıyor:

    Beni burada arama
    Arama anne
    Kapıda adımı, adımı sorma
    Saçlarına yıldız düşmüş
    Koparma anne ağlama.

    Kaç zamandır yüzüm traşlı
    Gözlerim şafak bekledim
    Uzarken ellerim kulağım kirişte
    Ölümü özledim anne…

    BALGAT KATLİAMI’NDAN SONRA…
    Daha sonra, dönemin bir sıkıyönetim mahkemesi hakimi tarafından “solcu Necdet Adalı’nın ardından denge sağlamak için idamına karar verildiği” açıklanan sağcı Mustafa Pehlivanoğlu, Başbakan Erdoğan’ın andığı ikinci isimdi. Erdoğan, Pehlivanoğlu’nun ailesine yazdığı mektubu okurken gözyaşlarını tutamadı.

    Necdet Adalı’dan birkaç saat sonra idam edilen Pehlivanoğlu, 12 Eylül darbesinden sonra idam edilen ilk ülkücüydü.

    Ankara Balgat’ta, 10 Ağustos 1978 gecesi teravih vakti, beş kahvehane kimliği belirsiz kişilerce tarandı, beş kişi yaşamını yitirdi. Bu olay “Balgat katliamı” olarak anılır. Olaydan sonra polis, 3 kilometre uzakta, Ülkücüler’in yoğun olarak yaşadığı Karapınar Mahallesi’ne baskın düzenledi ve bir grup genci gözaltına aldı. Bu gençlerden biri de 22 yaşındaki Mustafa Pehlivanoğlu’ydu.

    Pehlivanoğlu, 12 Eylül 1980 darbesinden önce yapılan yargılama sonunda idam cezasına çarptırıldı. İki yıl kadar hapis yatan Mustafa Pehlivanoğlu ile aynı davadan yargılanan İsa Armağan, yatmakta oldukları Mamak Askeri Cezaevi’nden kaçtılar. Yurtdışına kaçma planları yaparlarken 12 Eylül darbesi gerçekleşti ve sıkıyönetim ilan edildi.

    Mustafa Pehlivanoğlu ile İsa Armağan, 18 Ağustos 1980’de Kütahya’da saklandıkları bağ evinde yakalanarak tekrar cezaevine kondular. 7 Ekim 1980 tarihinde idamı onaylanan Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan gece yarısından sonra, solcu Necdet Adalı’dan birkaç saat sonra, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi.

    Mustafa Pehlivanoğlu mahkemesi boyunca polisin ifadesini işkence zoruyla aldığını ve masum olduğunu iddia etmişti. Ailesi idamı, infazdan üç gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.

    18 YAŞINDAN KÜÇÜKTÜ…
    Başbakan Erdoğan’ın ismini andığı üçüncü genç, Erdal Eren (25 Eylül 1964 – 13 Aralık 1980) oldu.

    Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Giresunlu Erdal Eren, 12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giydi ve asılarak idam edildi. Onu idama götüren süreç şöyle gelişti:

    Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve ODTÜ öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980’de Milliyetçi Hareket Parti’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü. Suner’in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat’ta düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasında Erdal Eren de vardı. Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde infaz edildi.

    Erdal Eren, idam edilmeden 16 saat önce ziyarete gelen gazeteci Savaş Ay ve Emin Çölaşan’a, “avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını” söylemişti.

    Eren’in idam kararını iki kez bozan Yargıtay 3'üncü Dairesi üyesi emekli Hakim Albay Ahmet Turan, idamdan 28 yıl sonra şöyle konuşmuştu: “Eren’in er Zekeriya Önge’yi kasten öldürdüğüne dair vicdani kanaatim yoktu. Eren önden ateş etmiş, asker sırtından vurulmuştu. Kurşunun da o tabancadan çıktığına dair kanıt yoktu.”

    SABAH NAMAZINDA DİPÇİKLE
    Başbakan Erdoğan’ın ismini zikrettiği dördüncü genç ise 14 Temmuz 1987’de, Mamak Cezaevinde sabah namazını kılarken bir askerin arkadan kafasına dipçik vurmasıyla öldürülen Bafralı Hüseyin Kurumahmutoğlu oldu.

    Kurumahmutoğlu, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın Bafra sanıklarındandı ve ölümünden sonra hem Ülkücü – sağcı, hem de İslamcı örgütler tarafından kahramanlaştırıldı.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    , Hüseyin Kurumahmutoğlu ...kimdir?





    14 Temmuz 1987 günü Mamak zindanlarında sabah namazını eda ederken bir askerin arkadan kafasına dipçik vurması suretiyle şehit olmuştur. Kimi onları yiğid mert diye tanır, kimi onlar deli divane diye tanır, kimi düşman bilir onları kendine kimi dost bilir onları ve ona göre tavır alır,

    kimi onları boş bir hayale kapılmış zamane çocukları diye tanır... dedik ya işte kimi yavuz diye tanır, kimi yunus diye tanır ve tarih onları Türk milletinin son fidelerini iyi tanır ve irdeler...

    Üstad Necip Fazıl ne güzel anlatmış onları... ALLAH'sızın nefret, namussuzun dehşet, yüreksizin heybet, başı boşun mihnet, devrim bazın zulmet, eyyamcının şirret, inmelinin sıklet, anarşistin devlet , komünistin illet sandığı ve tanıdığı sen... Anlayana çok söz anlatır bunlar...

    Bu millet ve devlet o ak alınlı kara yazgılı çocukların mertliğini yiğitliğini, bileklerinin bükülmezliğini, sözünden dönmezliği gördü ve tanıdı onlarda...

    Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz misali sokaklarında, mahallelerinde, semtlerinde ve çevrelerinde komünistlere peşkeş çekmediler, onların karşısında başlarını eğip susmadılar, her zaman haykırdılar...

    ne dünyalık istediler nede aferin umdular, ne kavgadan vazgeçtiler, ne gücenip küstüler , vatan millet din ve devlet alsancaklar hakkına dar günlerin bozkurt sesi olarak haykırdılar.Tanıdığı bildiği abileri yakın bildiği arkadaşları onlara hep öğüt dolu sözler verdiler.

    Etme oğlum, yapma oğlum kendini heder etme vatanı sen mi kurtaracaksın derler. Yerine göre liderlerinin, başbuğlarının hakkında atıp tuttular, ocaklarda işin ne, ne yapacan vatanı seviyorsan içinde sev vs. buna benzer şeyleri söylerler. Büyüklük taslarlar. Yüreğinde ülkü meşalesi yanan genç, söz kendine gelince ülkücülerin yüreğinden geleni dilleriyle değil de gözleriyle anlatırlaki önce anlayacağını anlar.

    Ülkücü genç, eğer söylenen sözler kendine ise, teşkilatı hedefi anlatır kutlu sevdasını anlatır. Anlatır anlatır çok şey anlatırda karşısındaki hiçbir şey anlamaz ama başbuğun ve davanın hakkında eleştiri yaptıysa bu sefer ülkücü genç yüreğinden geleni bilekleriyle ve bütün gücüyle vurunca yeri de öptürür.

    Onlar dudaklarında sevda şiirleri, sevgiliye aşk-ı ilan edemediler. Sevgilileriyle oturup da mehtaba bakıp yıldızları sayarak kendilerine yıldız seçemediler, sevgililerinin kulaklarına aşk sözcükleri fısıldayamadılar. Bir türlü kırmızı, beyaz ve sarı gülün ne anlam ifade ettiğini bilemediler.

    Onlarda insandı onlarda gençti, onlarda delikanlıydı. Daha hayatının baharında taze fidandılar sevdiler ise de bir türlü sevdiklerini belli edemediler, sevdiğini görünce zamane bebeleri gibi boyunlarına atlamak ellerini bellerinden tutmak yerine yüzleri kızarıp bir an önce oralardan uzaklaşmanın yoluna baktılar... işte onlar yirminci asrın bahadır melekleri...

    Hayattan nasiplenemediler. Bir türlü parayı malı mülkü de sevemediler. Ellerine de pek para geçmedi zaten.Onların yürekleri zengindi oda onlara yeterdi zaten.

    Orta okul, lise talebesi iken adı "reis"; diye bilinenler kendilerini okudukları okulun tahta sıralarının yerine hücrelere zindanlara atıldılar. Küçücük elleriyle kalem tutanların ellerinde defalarca joplar patladı. Söyle dediler, anlat dediler. Ne biliyorlardı ki neyi anlatsınlar.

    Vatan mı sattılar, bayrak mı yırttılar, neyi anlatacaklardı ki...Yıktılar üzerlerine suçları ben kalırım tek arkadaşım kurtulsun diyerek kendilerini feda ettiler. Bir şeyler yazılıp önlerine konuldu. Hep alakası olmayan faili meçhulleri verdiler bunlara...

    vatanımın ha ekmeğini yemişim ha kurşununu yemişim diyen şehit abilerinin yolundan gittiler hep vur abalının sırtına misali oldular. Abileri canlarını verdi karatoprağa düşerek kara toprağı gül bahçesine çevirdiler, onlar sırtlarında dünya yükü o kara zindanları yusufiye bildiler, taş medrese yaptılar...

    onlara taşmedreseli yusufiyeli dediler öyle anıldılar kimisi Bursa'ya, kimi Eskişehir adana Yozgat il il cezaevlerine dağıldılar... ama hiçbir zaman davasına teşkilatına küsmediler yılgınlık göstermediler.

    Onlar çağımızın alperenleri, Hoca Ahmet Yesevi' nin Horasandaki velilerin hem manevi hemde öz torunlarıydılar. Türk e sevdalıydılar. Kendilerini arabesk konserlerinde jiletlemediler, sanatçıların ellerini sıkmak için ağlayarak sanatçı ismi bağırmadılar.

    Onlar zamane çocuklarından çok farklıydılar çok... onlar gözyaşlarını uzak diyarlarındaki Türk illerindeki soydaşlarının garipliğine hüzün kalışına ağladılar onlar haykırdılarsa da yamyam bile hür bu dünyada Türk niye esir diye haykırdılar.

    Onlar ak alınlı kara yazgılı çocuklardılar. Onların kavgası varoluş kavgası idi. Onların zamane çocuklarıyla değil, vatana bayrağa dine ve devlete kastı olanaydı kavgaları...

    O günlerden bir yiğidi anlatacağız. Hüseyin Kurumahmutoğlu adı. Yüreğinde ülkü sevdası İlayi Kelimetullaha adanan bir ömürdür Kurumahmutoğlu. Zindanlarda yeşeren ülkü gülüdür Kurumahmutoğlu.

    Onun hikayesi apayrıdır. Bafranın yiğit ülkücülerinden, çevresinde herkesin sevdiği bir isimdir. İmanlı ihlaslı bir Türk yiğididir. Gönül ateşini yakan ülkü ateşi Hüseyin KURUMAHMUTOĞLU’nun da yüreğine kor gibi düşmüştür.

    Bafranın namlı ülkücülerindendir. Denge adına insanları asan zihniyet Hüseyini de almıştır zindanlara MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının Bafra sanıklarındandır.

    Tarihler 14 Temmuz 1987’yi gösterirken akranları hayatın suyuna dalmış giderler, dün kendini Ülkü Devi diye gösteren bazıları ikbal ve istikbal arayarak kendilerine arının altında yer ararlar. Ya Hüseyin O zindanlardadır. Sevdasından idamla yargılanmış 36 yıla mahkum edilmiştir.

    Dünyalıktan geçmiştir artık O. Esselatu hayrunminennevm derken ezanlar başında takkesi namaza durmuştu Hüseyin. Bir asker belirdi başında takke yasak dedi. Takke yasak. Haykırdı Hüseyin “ Takkemi çıkarmam” dedi.

    Dipçik darbesiyle seccadesinin başına yığıldı Hüseyin. Seccadesi kana boyanmıştı. Şehit olmuştu Hüseyin. Kaldırıldığı hastanede yaşamını kaybetmiş. Mertebelerin en yücesine şehitlik mertebesine ulaşmıştı Hüseyin. Ülküdaşlarının omuzlarında 17 Temmuz 1987 günü Bafra’da toprağa verildi.

    Yazıma 21.12.1987 tarihinde Rahmetlinin kardeşi Hasan Kurumahmutoğlu ve babası ile yapılan söyleşiyi sizlere sunmak ve onların ağzından da Hüseyin Kurumahmutoğlu’nu dinlemenizi istiyorum.

    “Soru: Hasan bey, rahmetli Hüseyin’i ağabey olarak nasıl tanıyordunuz, biraz anlatabilir misiniz ?

    Hasan KURUMAHMUTOĞLU : Hüseyin “Allah Rahmet eylesin” ağabeyim, 1980 senesinde cezaevine düştüğü zaman yaşı on yedi idi. Hayatının gençlik çağında bu davaya gönül verdi. Bu davaya canıyla, malıyla hizmet edenler arasındaydı ve cezaevinde şahadet mertebesine erişti. Ben onun kardeşi olarak, böyle bir ağabeyim olduğu için gurur duyuyorum. Çünkü her şekilde kendini yetiştirmiş maddi, manevi yönden bilgi bakımından kendisini Allah’a adamış, kendini yetiştirmiş, Kuran-ı Kerim’i hıfzetmiş, hafızlık derecesine kadar yükselmiş ve cezaevinde arkadaşlarına da Kuran-ı Kerim öğretmiş, onları da yetiştirmek için mücadele vermiş üstün bir insandı. Ben onun için ne desem az, yani onun gibi bir insanı Bafra’da tanımıyorum desem yeridir. Her bakımdan alçak gönüllü, mütevazi bir insandı.

    Soru: Hüseyin cezaevine düştüğü zaman toplum tarafından belli bir tavır takınıldı mı, ailenizin Hüseyin’e bakış açısı değişti mi?

    H.K. : Hayır, kesinlikle böyle bir durum olmadı. Biz Ankara’da cezaevinde yattığı zaman her hafta ziyaretine giderdik. Gidemediğimiz haftalar çok müstesnadır. Kesinlikle yalnız bırakma gibi bir durum söz konusu olmamıştır. En iyi şekilde de yardım etmeye çalıştık. Şehit olana kadar da bu böyleydi. Fikir olarak biz, bu davaya bu fikre gönül verdik. Şimdi ağabeyimiz öldü diye yanız o şehit olmadı. Beş bin tane değerli gönüldaşımız şehit oldu. Hüseyin ağabeyim bu şehitlerin ne ilki ne den sonuncusu olacak. Biz var olduğumuz müddetçe çalışacağız. Millet ne derse desin ama iyi ama kötü biz ancak Allah rıza için iş yapar, O’nu düşünürüz.

    Soru: Hüseyin tanıdığımız kadarıyla nasıl biriydi ve kısaca hayat hikayesini anlatır mısınız, kökeniniz nereye dayanır?

    H.K.: Köken olarak Trabzon ili Of ilçesindeniz. Orada hala yerlerimiz, eşimiz, dostumuz, akrabalarımız var. Doğumumuz orada. Hüseyin, yani rahmetli ağabeyim 1962 doğumludur. İlkokulu ortaokulu ve liseyi burada Bafra’da bitirdi. Okuduğu okullarda sınıflarını hep teşekkür, takdir alarak bitirdi. Üstün bir başarısı vardı. Huy olarak sakin, elindeki ekmeğin yarısını arkadaşı ile bölüşen, gayet alçak gönüllü, arkadaşları için canını verebilecek bir kişiydi. Karıncayı bile incitmeyecek karakterdeydi.

    Soru: Efendim Hüseyin’i evlat olarak nasıl bilirsiniz. Sakin miydi, söz dinler miydi?

    Babası: İyi bir çocuktu, Allah’a kul, Peygambere ümmet, cemiyete hayırlı olmaktan başka bir niyeti yoktu. Kimseye karşı bir zarar, kötülük düşünmezdi. Hiçbir şekilde ayrılık kabul etmezdi. Ayrılığı sevmezdi. Zaten bizde ayrılık olmaz, bütün insanlar kardeştir ve o muameleye layıktır. Maalesef bazıları böyle düşünmemiş, yıkanla yapanı bir tutmuşlar ve milletini seven devletinin tarafını tutan daha şiddetli ceza görmüş.

    Soru: Hüseyin için keşke yaşasaydı da bu yola gitmeseydi diye düşündüğünüz oldu mu?

    Babası: Yok. Kesinlikle benim görüşümce o, Allah yolunda şehit olmuştur ve şehit olmakta kolay bir şey değildir. O, vatan için mücadele etmiş, çile çekmiş, azimle Allaha’a kulluk ederek şehitlik mertebesine erişmiştir. Onun kötü bir şeyine şahit değilim ama buna şahidim.

    Soru: Hüseyin’in tahsil durumu neydi?

    Babası: Okulunda birincilikle, takdirle sınıfını geçerdi. En son liseyi bitirdi diplomasını almak için müracaat ettiğinde, siz bayrağa sahip çıktınız, siz vatana sahip çıktınız bahanesine burada vermediler ve Ankara’dan aldık.

    Soru: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

    Babası: Efendim, biz vatan için Allah (c.c.) için seve seve can veren, mücadele eden bir milletin evladıyız. Benim bir değil bin evladım feda olsun…

    Canım, malım her şeyim Allah’tan geldi ve Allah’ın hizmetindedir.”

    Onlar yolumuza ışık oldular. Nasıl ki yıldızları kendimize hedef seçmişsek canıyla kanıyla bu dava için kendilerini feda eden ülkü gülleri ülkü yiğitleri bize örnektir. Bize hedeftir. Tüm ülkücü şehitlerimiz ve Hüseyin Kurumahmutoğlu seni unutmadık. Unutmayacağız. Unutturmayacağız.

    Sezer Yozgat

    Hüseyinler Ölmez

    -Mamak Zindanlarında namaz kılarken şehit edilen Hüseyin Kurumahmutoğlu'nun ardından-

    Nasıl öldü dedim nasıl ben ona
    Hüseyinler ölmez, Şehitler ölmez.
    Öldü denilmezmiş şehit olana
    Hüseyinler ölmez, Şehitler ölmez.

    Onlar yaşar amma zordur görmesi,
    O kanlı seccade, o kanlı fesi,
    İşte işareti işte belgesi
    Hüseyinler ölmez, Şehitler ölmez.

    Esas ölü onun kanına giren,
    Kıldığı namazı ona çok gören,
    Esas ölü onlar onlar geberen
    Hüseyinler ölmez, Şehitler ölmez.

    Ve siz.Ey vicdanı katı olanalar,
    Vatanın kan emen biti olanlar
    Her devrin köpeği iti olanlar
    Hüseyinler ölmez, Şehitler ölmez.

    Ozan Arif

    Mamak cezavinde öldürülen HÜSEYİN KURUMAHMUTOĞLU ANISINA....

    Çekildik mavzersiz siperlere,

    Tahta tabutlara sığmamıştı kocaman adamlar
    Tıpkı öldürülmek le bitirilemeyenler,

    Ağızlarında geveleyip durdukları
    Altı üstü bir ölüm fermanıydı korkularına
    Korktukları için milat düşemediler,
    Ve bilinmez zemheri soğuklarına astılar yalnızlıklarını
    Biçare ellerinden kara kazanlar yakıldı,
    Ay tam dokuz parça cam kırığı
    kesti gecenin en mahrem yerinde
    Yüreğimize çizdiğimiz kocaman adam resimlerini,
    Mezarlar dardı
    nasıl sığardı bu kocaman adamlar bu mezara
    Ayaklarını bükerek koydular,
    tahta tabutun içine,
    Yüreklerini binlerce yıl öpmeye kıyamadığımız..yiğitleri…
    Ve o kahrolası pislik elleriyle üzerlerine attıkları toprak
    Bile şikayetçiydi onlardan.
    toprak hastı,
    toprak temizdi,
    Toprak özdü, toprak asıldı
    Ve iki gözdü,
    hücreden dışarıya süzülen sigara dumanında
    Ve bir hücum borusu çaldı,
    yada biz öyle anladık,,
    Tavşan uykularımızı da battaniye altına saklayıp fırladık ranzalardan
    Kafasına aldığı bir dipçik darbesiyle hastaneye kaldırıldı Hüseyin,
    Bir Ulubatlı hasan daha vuruldu yüreğimizin HAYBER kalesinde
    14 Temmuz 1987. Bir yiğit, bir şehit gömdük toprağa.
    Çekildik mavzersiz siperlere,
    gözyaşı dondu bir temmuz öncesinde
    Kalakaldık,
    bir Nuh tufanı öncesini yaşarken çağdaş nemrutlar
    Yine soframıza döküldü kıblesiz ellerden aş…
    evlere naaş…………..
    Dört gün sonra geldi Hüseyin’in elbisesi içi boş,
    Alıp götürmüşler;
    incecik fidanı toprağa dikmişler,
    Vay benim anam, vay benim babam,
    vay ipe sapa gelmez sevdam….
    Deprem görmüş kentler gibi yıkılıyoruz,
    gelin taşıyın enkazımızı……
    Sonra öğrendik,
    Bir sabah namazı
    Başında takkesi,Takke yasak,
    Namaz kılıyormuş Hüseyin,
    o gönül iklimlerinde
    Yön kıble, gönlünü kaptırmış Mevla’ya
    Hiçbir şey den habersiz, dünyadan uzak
    Kafasını aldığı bir hain dipçik darbesi
    Hazreti ALİ ‘yi vuran el vurmuş Hüseyin’i
    Yer kahrolası Mamak, cezaevi
    Dünya işkence tarihinin tek canlı adresi
    Ülkücü düşmanı katil, nü resimleri çizedursun
    Korkularına park yeri sahillerde
    Dokuzları kim anar, Hüseyin’imi kim anar
    ………………………………………………………………………………..
    Bu gün benim doğum günüm,
    Hey be koca dünya,
    Al basmalı dostları aldın yanına,
    İki koca düş gördüm,
    İki serçe havalandı yerden,
    Birileri çıkıp geldi gecenin bir yarısında,
    Bir şehidin yarasına bin tabip getirdiler,
    Bizim bildiğimiz tabiplere benzemiyorlardı
    O şehidi tutup incitmeden
    Aslolan memleketine götürdüler,

    Sahi sen bizim oralara hiç geldin mi?
    Yaylalara çıkıp serin sularından içtin mi?
    Eski yollar var bilir misin,
    ıssız, sessiz, kuş uçmaz,
    kervan geçmez
    bir orman kenarında yıkık taşları
    bir mezarlık var inler cinler cirit atar,
    hele bir yaklaş o mezarlıklara
    biraz otur, bir mezarın başına,
    Bir kutlu haber gelir kulağına,
    Burası Çanakkale, burası Dumlupınar,
    Hasretliğin büklüm, büklüm açılan perdesi,
    Ölümsüzlük şerbetinin içildiği yer burası
    Burada hesap yok, burada mizan yok,
    Önde hazreti HAMZA ardında yiğitleri
    Ne ölmesi be, ölmek de ne gam
    Bak hala dimdik, hala hepsi ayaktalar,
    Hala kan sızıyor yaralarından,
    Hepsi orda toplanmış,
    bir müjdeli haber dolaşır
    Ve onlara her gün yüzlerce yiğit karışır,.
    …………..tepemde bir ses var..beynimi kurcalar
    haydi arkadaşlar sayım var………….
    Çekip yüzümüze öfkenin aradığı adresini,
    Yürüyoruz upuzun maltasına cezaevinin…

    Aradan yıllar geçiyor içimizdeki batmış gemiler vuruyor
    Kimsesizliğin adı adresi olmayan sahillere,
    Hani benim kimliğim, hani sessizliğimizin
    Kalem kıran elleri,
    Bir çift turna gördüm,, bizim ellerde
    Daldım bir banliyö treninde, gidiyorum
    Mamak ta inecek vardı……….!
    Eyvah geçirdik durağı geç kaldık……
    Sabah ola hayrola,,,,,

    Lütfi Kireçci

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    hüseyin kurumahmutoğlu bafralı oldugu için ve o gunleri yaşadığımdan çok iyi biliyorum..ülkücü hareketin sembol isimlerinde biri olmuştur huseyin kurumahmutoğlu..cezaevinde işkence görmüştür kum torbalarıyla...

    o zamanlar kasetleri dinliyorduk ve gerçekten iyi bir insandı ALLLAH rahmet eylesin..

    not:ben ülkücü veya baska bir gruba uye değilim.

    sadece gerçekleri yazdım

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    S.A.UMUT55 Kardeşim ALLAH razı olsun bizlerle paylaştığın için.AEO.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Geçmişi hatırlattın yüreğim cız dedi allah rahmet eylesin

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    hepsine allah rahmet eylesin....sayın başbakan ,12 eylül öncesi öldürülen (yargılanmadan )o gencecik insanları unutup , bahsettiği bu 4 genci demokrasiye evetmi-hayırmı sorgulaması yapılırken hatırlatma gereği duyması ayıp....öbür dünyaya göç etmiş insanlar üzerinden siyaset yapmak hiç hoş değil...

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Milleti göz yaşı dökerek aldatmasınlar Referanduma kesinlikle hayır Anayasayı kendi ilkelerine göre değişterecekler Türk halkı sakın kanıp ta evet oyu vermeyiniz bundan önceki hükümetler bilememişler mi anayasa değiştirmeyi de sayın başbakan değişterecekmiş?Yargı değişsin infaz gelsin

  8. #8
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ben evet oyu kullanacağım ama oy için partilerin o zaman ki öldürülen gençleri kullanması biraz garip demezler mi şimdimi hatırladın

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    o zamanları herkes biliyor sorun sağ sol davası değildi kardeşi kardeşe öldürttüler..sorun turkyenn karıstırılmasıydı

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun babasından başbakana cevap:

    12 Eylül'de idam edilen Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun babası Necmi Pehlivanoğlu(Fırtına), kendisine ulaşan gazetecilere, "Biz MHP'liyiz. 12 Eylül'de oyumuz ‘Hayır' olacak" dedi. Son dönemde medyanın kendilerine ilgi göstermesini eleştiren Pehlivanoğlu, "Oğlum ve onun gibi suçsuz gençler idam edileli tam 30 yıl oldu. Medya bugüne kadar neredeydi. O cuntanın karşısına niçin dikilmediler" diye konuştu.
    Erdoğan'ın, "12 Eylül'de anayasa değişikliğine evet" kampanyasına destek vermeyeceğini söyleyen Necmi Pehlivanoğlu, "İyi güzel de şimdiye kadar neredeydiler. O dönemde Başbakan Erdoğan'ın mensubu olduğu parti, sağa sola kaçtı. Cuntaya tepki göstermediler" ifadesini kullandı

Sayfa 1/4 1234 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •