Yarým yüzyýlý aþkýn bir süredir bazý ideolojik çevreler tarafýndan Türk halkýna son derece çarpýk bir mantýk aþýlanmaya çalýþýldý. Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, dine karþý, materyalist düþünceyi savunan bir kiþiydi. Dahasý, dindar olmakla Atatürkçü olmak adeta zýt kavramlardý.
Ancak bu çarpýk telkin günümüzde etkisini kaybetmiþtir. Artýk herkes bilmektedir ki bu, kendileri din karþýtý olup, bunu haksýz yere Atatürk'e ma lederek, çarpýk fikir ve düþüncelerini meþrulaþtýrmaya çalýþan kiþi ve çevrelerin baþvurduðu Yasaqkelime bir yöntemdir. Oysa, Atatürk'ün hayatý ve düþünceleri araþtýrýlýp incelendiðinde, materyalist kesimlerin öne sürdükleri bu tür iddialarýn bütünüyle gerçek dýþý olduðu ortaya çýkar.

Gerek Atatürk'ü yakýndan tanýyan kiþilerin aktardýklarý bilgiler, gerekse Atatürk'ün hayatýný anlatan güvenilir kaynaklar incelendiðinde, Atatürk'ün materyalist, din karþýtý olmak bir yana, aksine sarsýlmaz bir Allah inancýna sahip, Kuran'ý Kerim'i kendisine rehber edinmiþ samimi bir Müslüman olduðu görülecektir.

Atatürk'ün saðlam bir Ýslam inancýna sahip olduðu, çeþitli vesilelerle yaptýðý konuþmalarda da açýkça kendini göstermektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz'in yaptýðý uygulamalarý incelediðimizde de, bunlarýn dinimizin özüne ve Kuran'ý Kerim'de tarif edilenlere uygun olduklarýný görürüz.
Pek çok kereler hayatýný tehlikelere atarak sürdürdüðü mücadelesi sonucunda milyonlarca Müslümaný düþmanýn zulüm ve esaretinden kurtarmasý, camilerin kiliseye dönüþtürülme giriþimlerine engel olmasý, düþman ordularýna karþý Müslümanlarýn tek cephesini kurmasý, onlara sahip çýkmasý, Atatürk'ün dinine, milletine ve tarihine gönülden baðlý bir insan olduðunun en açýk göstergelerindendir.

Atatürk'ü dinden uzak ve materyalist bir kiþi olarak göstermek isteyenler þunu iyi bilmelidirler ki, Atatürk hayatý boyunca, temelini materyalizmden alan komünizme karþý büyük bir mücadele vermiþtir. Bu konuyla ilgili olarak da, 'Þurasý unutulmamalýdýr ki; Türk aleminin en büyük düþmaný komünistliktir. Her görüldüðü yerde ezilmelidir.'1 talimatýný vermiþtir. Ayrýca Atatürk, Türk Ulusu'nun güçlü milli ve dini duygularýnýn, kültürel ve sosyal yapýsýnýn, komünizmin ülkemizde yerleþmesine izin vermeyeceðini bildirmiþtir:
Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai þeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadýðý kanaatini teyit eder bir mahiyettedir. 2
Bizlere yani Türk Ulusu'na düþen vazife ise Atamýzý, onun ilkelerini, fikir ve düþüncelerini en doðru bilgilerle tanýmak, halkýmýza tanýtmak ve gelecek nesillere aktarmaktýr.

Atatürk'ün Ýslamiyete Bakýþý


Atatürk'e göre, Osmanlý Ýmparatorluðu'nun çöküþünü hazýrlayan önemli sebeplerden birisi Ýslamiyet'ten uzaklaþmaktý:
'Türkler' diyor Atatürk, 'Ýslam olduklarý halde, bozulmaya, yoksulluða, gerilemeye maruz kaldýlar; geçmiþin batýl alýþkanlýk ve inançlarýyla Ýslamiyet'i karýþtýrdýklarý ve bu suretle gerçek Ýslamiyet'ten uzaklaþtýklarý için, kendilerini düþmanlarýnýn esiri yaptýlar. Gerçek Ýslam'ýn çok yüce, çok kýymetli gerçeklerini olduðu gibi almamakta inatçý bulundular. Ýþte gerilememizin belli baþlý sebeplerini bu nokta teþkil ediyor... 4

Evet, Türk insanýnýn yaþadýðý din gerçek Ýslam'dan uzak, hurafeler ve batýl inançlar üzerine kurulu bir dindi. Bu din, Türkiye'yi karanlýða götürüyordu. Bu gidiþi durdurmanýn tek çaresi vardý: Gerçek Ýslam'ýn halka anlatýlmasý... Yani hurafeleri, batýl inançlarý içinde barýndýrmayan, Atatürk'ün, 'akla, fenne, ilme uygun...'5 dediði, dinin özünü teþkil eden Kuran'ýn anlatýlmasý gerekiyordu. Atatürk bu amaçla þunlarý söylüyordu:
Türkler, dinlerinin ne olduðunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalýdýr. 6
Türk Kuran'ýn arkasýnda koþuyor; fakat onun ne dediðini anlamýyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapýnýyor. Benim maksadým; arkasýnda koþtuðu Kitap'ta neler olduðunu Türk anlasýn. 7

Atatürk, Kuran'a olan baðlýlýðýný onu 'Kitab-ý Ekmel' yani (En Mükemmel Kitap)8 diye tanýmlayarak dile getiriyordu. Dolmabahçe Sarayý ve Çankaya Köþkü'ne hafýzlarý çaðýrtarak sýk sýk Kuran okutmuþ, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuþ ve hafýzlarla meal ve tefsir konularýnda fikir alýþ veriþinde bulunmuþtu.
Atatürk özel sohbetlerinde pek çok kez dindar olmanýn gerekliliðinden, Peygamber Efendimiz'in hayatýndan, Asr-ý Saadet ve Hülefayý Raþidin (dört halife) dönemlerinden, dinimizin yüceliðinden, Allah'ýn kudretinden söz etmiþtir. Ýslam Dininin son ve mükemmel din, Peygamberimiz (sav)'in de son peygamber olduðunu her fýrsatta vurgulayan Atatürk, ulusuna da dindar olmayý, dinini öðrenmeyi öðütlemiþtir.

Din eðitiminin öneminin de farkýnda olan Atatürk, bu eðitimin okullarda verilmesi gerektiðini þu sözleriyle ifade etmiþtir:
Her fert din ve diyanetini, imanýný öðrenmek için bir yere muhtaçtýr. Orasý mekteptir. Fakat nasýl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiþtirmek lazýmsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiþtirecek yüksek müesseselere sahip olmalýyýz. 9

Atatürk, dinimizin akýl ve mantýða uygun olduðunu da aþaðýdaki sözleriyle belirtmiþtir:
Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardýr. Bu ölçü ile hangi þeyin bu dine uygun olup olmadýðýný kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi þey ki akla, mantýða halkýn menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir þey akýl ve mantýða, milletin menfaatine, Ýslam'ýn menfaatine uygunsa kimseye sormayýn. O þey dinidir. Eðer bizim dinimiz aklýn mantýðýn uyduðu bir din olmasaydý mükemmel olmazdý, son din olmazdý. 10
Ýslam Dini hakkýnda bu kadar güzel fikirlere sahip olan ve her ortamda bu düþüncelerini dile getiren Atatürk, açýktýr ki Allah'tan korkan, Allah'ýn emirlerini elinden geldiði kadar yerine getirmeye çalýþan bir Müslümandý.
Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanýmýþ, onun üstün özelliklerini çeþitli vesilelerle anlatmýþtýr:
O, Allah'ýn birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adýn silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür. 11
Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat deðil, belirten bir ilim olmalýdýr. Bu küçük harbte bile askerî dehâsý kadar siyasî görüþüyle de yükselen bir insaný, cezbeli bir derviþ gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalýþmamýza katýlamazlar. Hz. Muhammed (sav) bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralý olmasýna bakmayarak, galip düþmaný takibe kalkýþmamýþ olsaydý, bugün yeryüzünde Müslümanlýk diye bir varlýk görülemezdi. 12

'O'nun hak peygamber olduðundan þüphe edenler, þu haritaya baksýnlar ve Bedir destanýný okusunlar.
Hz. Muhammed (sav)'in bir avuç imanlý Müslümanla mahþer gibi kalabalýk ve alabildiðine zengin Kureyþ ordusuna karþý Bedir'de kazandýðý zafer, fani insanlarýn karý deðildir; O'nun peygamber olduðunun en kuvvetli iþareti iþte bu savaþtýr. 13

Atatürk'ün Hz. Muhammed (sav)'e duyulacak sevgiyi tarif ettiði sözleri ise þöyledir:
Büyük bir inkýlap yapan Hazreti Muhammed (sav)'e karþý beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduðu fikirleri, esaslarý korumakla tecelli edebilir.14

Atatürk'ün Dindar Kiþiliði


Vefatýndan bu yana Atatürk hakkýnda pek çok yazý ve eser kaleme alýnmýþ, konferanslar ve toplantýlar düzenlenmiþ, çeþitli yorum ve deðerlendirmeler yapýlmýþtýr. Þüphesiz Atatürk; tarihin þahit olduðu en büyük komutan ve devlet adamlarýndan biridir. Bunu tüm dünya kabul etmektedir.
Atatürk'ün saydýðýmýz bu özellikleri, aslýnda onu tanýmak için yeterli unsurlardýr. Ancak Atatürk'ün, bütün bu üstün özelliklerinin yaný sýra hayatýnda ve davranýþlarýnda önemli yer tutan, onun sosyal yönünü ve karakterini belirleyen Ýslam ahlakýndan kaynaklanan pek çok özelliði bulunmaktadýr. Tevazusu, hoþgörüsü, barýþçý ve uzlaþmacý kiþiliði, duygusallýktan uzak, akýlcý yapýsý, ahlak anlayýþý, dinine karþý olan hassasiyeti, kararlýlýðý, giyim ve kuþamýna, temizlik ve bakýmýna, sanat ve estetiðe verdiði önemi bunlar arasýnda sayabiliriz.
Sadece TBMM'nin açýlýþý için hazýrlattýðý bildiri ya da Balýkesir'de verdiði hutbe bile, tek baþýna Atatürk'ün dindar kiþiliðini gözler önüne sermek için yeterlidir.

TBMM'nin Açýlýþ Bildirisi

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açýlmýþtýr. Bu açýlýþýn 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlýðýný açýkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliðindedir:
1. Allah'ýn yardýmýyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazýndan sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açýlacaktýr.

2. Vatanýn baðýmsýzlýðý, yüksek halifelik ve saltanat makamýnýn kurtarýlmasý gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açýlýþ gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallýðýndan faydalanmak ve açýlmadan önce sayýn milletvekilleriyle Hacý Bayram Camii'nde Cuma namazý kýlmak, Kuran ve namazýn nurlarýndan faydalanmaktýr. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalý ve sancaðý el üstünde olduðu halde Meclis binasýna gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlýðý'nca özel olarak askeri tertibat alýnacaktýr.

3. O günün kutsallýðýný güçlendirmek için bugünden baþlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri þerif okunacaktýr. Hatmin son kýsýmlarý Cuma namazýndan sonra Meclis binasý önünde tamamlanacaktýr.

4. Kutsal ve yaralý vatanýmýzýn her köþesinde ayný biçimde bugünden baþlanarak muhari ve hatm-i þerif okutularak Cuma günü ezandan önce selavat verilecek ve hutbede halife padiþahýmýzýn adý söylenirken, padiþahýmýzýn ve topraklarýmýzýn bir an önce kurtuluþu ve mutluluða eriþmesi için dua edilecektir. Cuma namazý kýlýndýktan sonra hatim duasý yapýlarak yüce halifelik ve saltanat makamýnýn ve bütün yurdun kurtulmasý uðrundaki milli çalýþmalarýn kutsallýðý ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluþan Büyük Millet Meclisi'nin vereceði vatan görevlerini yerine getirmesine iliþkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padiþahýmýzýn, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluþu, mutluluðu ve baðýmsýzlýðý için dua edilecektir.

Bu dini ve vatani törenin arkasýndan camilerden çýkýldýktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarýna gelinerek Meclisin açýlmasýndan dolayý kutlama yapýlacaktýr. Her tarafta Cuma namazýndan önce Mevlid-i Þerif okunacaktýr.

5. Yüce Allah'tan tam baþarý dileriz."

Beþ maddeden oluþan bu bildirgenin her maddesi Atatürk'ün samimi, dindar kiþiliðinin açýk birer ifadesidir.

Balýkesir Hutbesi

Atatürk'ün din konusundaki samimiyetini ve dinine olan baðlýlýðýný ortaya koyan diðer bir tarihi delil de onun çýktýðý bir yurt gezisi sýrasýnda Balýkesir'de vermiþ olduðu hutbedir. Atatürk, bu hutbeyi, 7 Þubat 1923 tarihinde Zaðanos Paþa Camii'nde vermiþtir:
-Ey Millet! Allah birdir. Þaný büyüktür. Allah'ýn selameti, atýfeti ve hayrý üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ý Hak tarafýndan insanlara dini hakikatleri tebliðe, memur ve Resul olmuþtur. Koyduðu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ý Azimüþþan'daki ayetlerdir. Ýnsanlara feyz ruhunu vermiþ olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantýða, hakikate uymamýþ olsaydý, bununla diðer Ýlahi ve tabii kanunlar arasýnda aykýrýlýklar olmasý gerekirdi. Çünkü bütün Ýlahi kanunlarý yapan Cenab-ý Hak'týr.

-Arkadaþlar! Cenab-ý Peygamber mesaisinde iki dara yani iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diðeri Allah'ýn evi idi. Millet iþlerini Allah'ýn evinde yapardý.

-Efendiler... camiler; ibadet ve itaatle beraber din ve dünya için neler yapmak gerektiðini düþünmek, yani meþveret için yapýlmýþtýr. Millet iþlerinde her ferdin zihni, baþlý baþýna faaliyette bulunmak elzemdir.

-Ýþte bizim burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için neler düþündüðümüzü meydana koyalým. Ben yalnýz kendi düþüncemi söylemek istemiyorum. Milli emelleri, milli iradeyi yalnýz bir þahsýn düþüncesinden deðil, bütün millet fertlerinin arzularýnýn, emellerinin bilinmesi neticesinden çýkarmak gerekir. Binaenaleyh benden ne öðrenmek, ne sormak istiyorsanýz serbestçe sormanýzý rica ederim.

-... Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manasý budur. Hutbe denildiði zaman bundan birtakým manalar ve mefhumlar çýkarýlmamalýdýr. Hutbeyi irad eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zaman-ý saadetlerinde hutbeyi kendileri verirlerdi.

-Gerek Peygamber Efendimiz gerekse Hulefayý Raþidin'in hutbelerini okuyacak olursanýz görürsünüz ki, gerek peygamberin gerekse Hulefayý Raþidin'in söylediði þeyler, o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve içtimai konularýdýr.

-Ýslam ümmeti çoðalýp, Ýslam memleketleri geniþlemeye baþlayýnca, Cenab-ý Peygamber ve Hulefayý Raþidin'in hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irad etmelerine imkan olmadýðýndan halka söylemek istedikleri þeyleri bildirmeye birtakým zevatý memur etmiþlerdir. Bunlar herhalde ileri gelenlerin en büyüðü idi.

-Onlar cami-i þerifte ve meydanlarda ortaya çýkar, halký aydýnlatmak ve doðru yolu göstermek için ne söylemek gerekiyorsa söylerlerdi. Bu tarzýn devam edebilmesi için bir þart lazýmdý. O da milletin reisi olan zatýn halka doðrularý söylemesi ve halký aydýnlatmasý; halký, umumi ahvalden haberdar etmek son derece ehemmiyetlidir. Çünkü herþey açýk söylendiði zaman halkýn dimaðý faaliyet halinde bulunacak, iyi þeyleri yapacak ve milletin zararýna olan þeyleri reddederek, þunun veya bunun arkasýndan gitmeyecektir...

-Hutbeden maksat, halkýn aydýnlatýlmasý ve doðru yolun gösterilmesidir. Baþka þey deðildir. Yüz, iki yüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanlarý cehl ve gaflet içinde býrakmak demektir. Hutbeyi okuyanýn her halde halkýn kullandýðý dili kullanmasý lazýmdýr. Geçen sene BMM'de irad ettiðim bir nutukta demiþtim ki: 'Minberler halkýn dimaðlarý, vicdanlarý için bir feyz menbaý, bir nur menbaý olmuþtur.' Böyle olabilmesi için minberlerde aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaþýlmasý, fenni ve ilmi hakikatlere uygun olmasý lazýmdýr. Hatiplerin siyasi, içtimai ve medeni ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediði takdirde halka yanlýþ telkinler verilmiþ olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanýn icaplarýna uygun olacaktýr.15
Atatürk'ün dindarlýðýnýn önemli bir göstergesi de; elbette ki vatanýn müdaafasý için verdiði mücadelesidir.

Atatürk bütün yaþamýný cephelerde mücadele etmekle geçirmiþ, Kurtuluþ Savaþý'na tek baþýna yön vermiþ, Türk Ordusunun baþýna geçmiþ ve büyük bir zafere imza atmýþ büyük bir komutandýr.

Ýslam yurdu olan güzel vatanýmýzýn düþmanýn eline geçmemesi için herþeyi göze almýþ ve yýllarca mücadele etmiþtir. Atatürk'ün önderliðinde yürütülen Kurtuluþ Savaþý'ný büyük bir inançla gerçekleþtiren Türk Milleti'nin tavrý, aþaðýdaki Kuran ayetiyle büyük bir uyum içindedir:

Sizinle savaþanlara karþý Allah yolunda savaþýn, (ancak) aþýrý gitmeyin. Elbette Allah aþýrý gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)

Atatürk'ün Günlüðünden Bazý Notlar

Mücadelesinde destek ve yardýmý her zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fýrsatta Kuran okutup dua etmeye önem vermiþtir. Üstelik bu konuyla ilgili deliller Atatürk'ün kendi el yazýsýyladýr. Gençliðinden itibaren günlük tutma alýþkanlýðý olan ve bu alýþkanlýðýný Büyük Taarruz döneminde de sürdüren Atatürk'ün notlarý, bize onun samimi inancýný gösteren önemli delillerdendir. Aþaðýda Atatürk'ün günlüðünden konumuzla ilgili bazý bölümleri aktarýyoruz :

9 Mart 1922, Perþembe - Sivrihisar
Saat 8'e doðru (akþam) Ýsmet Paþa geldi. Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaþtýrýldý. Siyasi durum hakkýnda... bilgi verdim. Ondan sonra hafýza Kur'an okuttuk.

10 Mart 1922, Cuma - Aziziye
Saat 5 (akþam) Aziziye, yorgunluk hissettim... Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli istirahat etmiþtim. Ýsmet, Yakup Þevki ve Selahattin Paþalar gelmiþlerdi. Beraber yemek yedik. Bazý telgraflar gelmiþti, gördüm. Hafýza Kur'an okuttum. Saat 10'da gittiler. Benim notlarý yazýyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacaðým. Yarýnki planýmýz üç tümenin teftiþidir.

17 Mart Cuma - Akþehir
Tayyare bölüðünü teftiþ. Fazýl Bey ve diðer bir pilot uçtu. Fransýzlardan alýnan 14 tayyare Adana'ya gelmiþti... Ýki tayyare uçurmak istedik. Motorlarý iþletmek güç oldu. Biri uçabildi.

Karargaha dönüþ. Saat 8'e kadar yalnýz kaldým. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. Hafýza Kur'an okuttuk. Ýsmet Paþa da geldi. Yemekten sonra gittiler.

20 Mart Pazartesi-Akþehir
Müdafaa-i Hukuk heyeti, Ýhsan, Fahrettin Paþalar geldi.
Ýhsan Paþa (Ali Ýhsan Sabis) þikayet etti. Haksýzdýr. Açýk konuþtum. Otomobille gezdim. Ýsmet Paþa'ya gittim. Beraber bize geldik. Fahrettin (Altay) Paþa ve kurmayýný yemeðe davet etmiþtim. Hafýza Kur'an okuttuk.

24 Mart Cuma - Akþehir
Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. Cuma namazýnda hafýz Ulucami'de mevlüt okudu... Gece yarýsýndan sonra saat 5'e (sabah) kadar Ankara'da Bakanlar Kurulu ile görüþme yaptým..."16

Atatürk Çanakkale Savaþý'nýn baþarýya ulaþmasýnýn
nedeni olarak Allah'a ve dine olan baðlýlýðý göstermektedir

Çanakkale muharebelerinde Atatürk'ün emrinde çarpýþan, daha sonra Atatürk Anafartalar Grup Komutaný olunca onun yerine 19. Tümen Komutaný olan Albay Þefik Aker, tarihi bir anýsýný þöyle anlatýr:
8/9 Aðustos (1915) gecesi bana 19. Fýrka Komutanlýðý'ný teslim edip Anafartalar Grubu Komutanlýðý'na idareye giderken, Atatürk benim sol yanýmda idi. Aðzýndan çýkan bir fýsýltý dikkatimi çekti. O'nun selamet ve baþarý için Allah'a fýsýltý ile niyazda bulunduðunu görmüþ ve anlamýþtým. 17

Atatürk'ün bu güzel tavrý, 'Eðer Allah size yardým ederse, artýk sizi yenilgiye uðratacak yoktur ve eðer sizi 'yapayalnýz ve yardýmsýz' býrakacak olursa, ondan sonra size yardým edecek kimdir? Öyleyse müminler yalnýzca Allah'a tevekkül etsinler.' (Al-i Ýmran Suresi, 160) ayetinde tarif edilen mümin karakterinin güzel bir örneðidir.

Çanakkale Savaþý sýrasýnda kahraman ordumuzun da manevi gücüyle ayakta kaldýðýný gören Atatürk, askerlerimizin kararlýlýklarýný þöyle belirtmiþtir:
Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceðini biliyor, en ufak bir fütur (yýlgýnlýk) bile göstermiyor; sarsýlmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran'ý Kerim, cennete girmeye hazýrlanýyor. Bilmeyenler, kelime-i þahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, þaþýlacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalýsýnýz ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandýran bu yüksek ruhtur. 18

Bu iman vesilesiyledir ki, Türk Ordusu Çanakkale'de 250 bin þehit vermesine raðmen en ufak bir gerileme ve sarsýlma göstermeden kahramanca mücadele etmiþtir. Çanakkale'de þehit ve gazi olan askerlerimizin bu üstün ahlaký, aþaðýdaki Kuran ayetinin de bir tecellisidir:

Ey iman edenler, bir toplulukla karþý karþýya geldiðiniz zaman, dayanýklýk gösterin ve Allah'ý çokca zikredin. Ki kurtuluþ (felah) bulasýnýz. (Enfal Suresi, 45)

Atatürk de, þehadeti ve gaziliði en büyük onur ve en yüce makam bilen kahraman Türk Ordusuna þu sözlerle hitap etmiþtir:
Türk Ordusu! Dünyanýn hiçbir ordusunda yüreði seninkinden daha temiz, daha saðlam askere rast gelinmemiþtir. Her zaferin mayasý sendedir. Her zaferin en büyük payý senindir. Kanaatinle, imanýnla, itaatinle hiçbir korkunun yýldýrmadýðý demir gibi temiz kalbinle düþmaný sonunda alt eden büyük gayretin için gönül borcumu ve teþekkürümü söylemeyi kendime aziz bir borç bilirim. 19
Allah'tan baþkasýndan korkmayan ve þehit olmayý en yüksek mertebe kabul eden Atamýz, ayný duygularý ordumuza da aþýlamýþtýr. Bir Kuran ayetinde iman edenlerin bu güzel özelliklerine þöyle dikkat çekilir:

'Onlar, kendilerine insanlar: "Size karþý insanlar topla(n)dýlar, artýk onlardan korkun"dedikleri halde imanlarý artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"diyenlerdir.'(Al-i Ýmran Suresi, 173)

Atatürk'ün Ýslam'da Vicdan Özgürlüðü Konusundaki Yorumu

Ýslamiyet insanlarý din ahlakýna uymaya çaðýrýr. Kabul edenin mükafatý veya kabul etmeyenin cezasý Allah katýndadýr. Müslümanlara bu konuda düþen görev, sadece insanlarý Allah yoluna çaðýrmaktýr. Uyup uymamak kiþinin kendi seçimidir. Atatürk'ün bu konuyla ilgili olan þu sözleri, Kuran ahlakýna tamamen uymaktadýr:
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanýnýn emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygý gösteririz. Düþünce ve tefekküre muhalif deðiliz. Biz sadece din iþlerini millet ve devlet iþleriyle karýþtýrmamaya çalýþýyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakýnýyoruz. 20

Atatürk'ün söz konusu laiklik tarifi Ýslam'ýn ruhuna ve amacýna tamamen uygundur. Kuran-ý Kerim'de, bir kimsenin dini kabul etmesinin kendi kararý olacaðý, dini kabul etmezse bunun için kendisine zorlama yapýlamayacaðý þöyle bildirilir:

Dinde zorlama (ve baský) yoktur. Þüphesiz, doðruluk (rüþd) sapýklýktan apaçýk ayrýlmýþtýr. Artýk kim taðutu tanýmayýp Allah'a inanýrsa, o, sapasaðlam bir kulpa yapýþmýþtýr; bunun kopmasý yoktur. Allah, iþitendir, bilendir. Bakara Suresi, 256)

bu konu alýntýdýr.