Su içerken yılan bile dokunmaz derler. Bırakın su içmeyi, iftar saatinde tam da oruç açarken oruçlulara öyle bir iliştiler ki bu kadarını yılanlar bile yapmazdı dedirttiler. Kim olduklarına gelince
Yazının başlığına bakıp hayvanlar aleminden bir vaka bekleyenler kusura bakmasınlar. Baştan izah edelim de, kendilerini yanıltmış gibi olmayalım.
Nasıl ki, “yılan gibi adam” denildiğinde yılanın kendisi anlaşılmazsa, bu yazıda da anlatmak istediğimiz mevzu tamamen başka.
Gerçi vakayı görenler, “bu kadarını yılan bile yapmaz, hem de mübarek Ramazan’da” diyeceklerdir ama, bu konudaki takdiri tamamen okuyuculara bırakıyorum.
Kültürümüzde “Su içene yılan bile dokunmaz” şeklinde güzel bir atasözü vardır.
“Sakla samanı gelir zamanı” zamanı atasözünde olduğu gibi, tahsillisi ve tahsilsizi, şimdiki ifadesi ile okumuşu yada okumamışı ile geniş halk kesimleri tarafından en yaygın bilinen atasözlerimizden biridir.
Sözlüklerimizde“Su içene yılan bile dokunmaz” atasözü, “Su içen kimseye dokunulmamalıdır; düşman bile olsa...” şeklinde izah edilirken, su ihtiyacını gideren kimselere düşmanların bile kötülük etmeye çekindiği ve buna özen gösterdiğinin altı çizilir.
Nitekim su içerken birine ilişilse, hemen bu güzel atasözümüz dökülür dudaklardan ve “Senin yaptığını yılan bile yapmaz” mealinde göndermede bulunulur.
Sözü uzatmayalım, okuyucularımız bu girişle nereye varmak istediğimizi anlamışlardır.
Saadet Partisi (SP) İstanbul İl Başkanlığı’nın Cumartesi akşamı Yeşilköy Wow Otel’de düzenlediği geleneksel iftar yemeği protesto ve kavgalara sahne oldu. Tam da iftar saatinde salonun altını üstüne getiren kalabalık protestocu grup, “Hoca’yı satanı biz de satarız” “Hocaya sadakat şerefimizdir” sloganları eşliğinde, Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş’un bulunduğu protokol masasına çatal, bıçak, tabak ve tuzluk yağdırdılar. Masa ve sandalyeleri devirdiler, salona büyük zarar verdiler.
Olayların önüne geçilemeyince, davetliler üstlerine yağdırılan eşyalardan daha fazla zarar görmesinler diye, Sayın Kurtulmuş salondan ayrılmak zorunda kaldı. Olay değişik bir versiyonu ile dün akşam Bursa’da da tekrarlandı.
Bu yeni bir terör..
Bölücü terör örgütünün bile Ramazan nedeni ile eylemlerinde bir azalma olduğu dikkat çekiyor ama, bu defa Türkiye, mübarek ramazanda terör estiren, dini ve kültürel değerleri hiçe sayan yeni bir oyunla tanıştı.
Bu yazının amacı, bu olayın arkasında kim var meselesini sorgulamak değildir. Bu aşamadan sonra artık konunun bu yönü kamuoyunun ilgi alanına girmekten çıkmıştır.
Sorsanız, İslami hassasiyeti olduğunu iddia edecek olan protestocu grup, İslami değerlerin ve geleneklerin bir çırpıda canına okumuş, dinimizce kutsal kabul edilen iftar saatinde, oruçlu insanların dudaklarının su ile temas ettiği ve kendilerini Rab’lerine en yakın hissettiği o özel anlarını ve en hassas dua saatini, şiddet gösterisi ile cehenneme çevirmişlerdir.
Kültürümüze göre “yılanın bile yapmadığını” bu insanlar yapmışlardır.
Bırakın çeşme başında su içen insana yılanın dokunmasını, Allah için oruç açan insanların içtikleri bir yudum suyu kursaklarında bırakmışlardır. Bu ülkede yaşanan iftar saati ile ilgili en güzel değerlere, zehir sıkmışlardır.
Yaz mevsiminde 16 saat gibi uzun süren orucun ardından, sıcağın tüm hararetini ruhlarda ve bedenlerde hissettirdiği bir günün ardından dudaklar tam da su ile buluşurken, Müminlere karşı düşmanca bir tavır sergilemişlerdir. Atasözünde yerini bulan ifadesi ile, insanların en soğuk canlı olarak algıladıkları yılana bile rahmet okutmuşlardır.
Yazar Sibel Eraslan, "Ne oldu size?" diye sorduğu dünkü yazısında; “Bağdat işgalinde kötülüklerle iş gören işgalperesetleri hatırlattınız. Ezan vaktini dar ettiniz kardeşlerinize. İftar açacak dudaklara suyu çok gördünüz. Mü'min sofralarına ateş düşürdünüz. Yazıklar olsun. Yazıklar olsun. Yazıklar olsun...” cümleleri ile dile getirdi bu çirkin olaya tepkisini...
Hepsinden acı olan ne biliyor musunuz?
Buna bari yapmasaydınız...
İftar sofrasını basan eylemcilerin salonu yıktığı ve ellerine geçirdikleri malzemeleri kürsüye doğru fırlattıkları dakikalarda kürsüde, ülkesinde yaşanan sel felaketi hakkında bilgi vermek üzere gelen Pakistan konsolosu vardı. Konsolos, üzerine yağan tuzluk, kaşık, bıçak gibi malzemerlerden sakınmaya çalışırken konuşamadı. Ülkesinin yaşadığı acıyı salondakilerle paylaşmak isterken, kendi acısı ile başbaşa kaldı.
O Pakistan ki, Türk Kurtuluş Savaşı’nda bizlere öylesine yardım yapmıştı ki, Anadolu’ya gönderecek hiçbir şeyi olmayan bir ana, kendi evladını esir pazarında satarak, eline geçen parayı Anadolu’ya gönderilecek yardımları toplayan yetkililere teslim etmişti. Elleriniz kırılaydı da, Pakistanlı dosta bunu yapmasaydınız? O fedakar ananın da kemiklerini sızlattınız.
Bu topraklarda kötü bir adet başlattınız. Ramazan sofrasını, iftarı, orucu, dine- diyanete saygılı gönüllerin hissiyatını kirlettiniz. Bundan sonra yaşanacak benzer tür olayların vebali, sebep olan yapan gibidir kuralınca, sırtınıza vurulacaktır.
Hakikaten yazık oldu size...
Dilerim yetiştiğiniz seralar biran evvel kurur da, ardınız gelmez. Allah sizi ıslah etsin.
Yılan bile su içerken dokunmazmış. Yılana rahmet okuttunuz.
Yer imleri