Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
13 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: evlilik ve aile

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart evlilik ve aile

    Şunlara riayet eden erkek mutlu olur:

    1- Eşine karşı her zaman, güzel huylu olmalı. Allahü teâlâ iyi huylu olanları sever, huysuzları sevmez. Eşini incitmek haramdır. Ona karşı her zaman, yumuşak davranmalı. Eve gelince selam verip hâl ve hatırını sormalı, şakalaşmalı. Eşi ile oynamak sevaptır. Sıkıntısını, düşmanlarını, borçlarını söyleyerek onu üzmemeli. Üzüntülü ise, onu çok sevdiğini, söyleyip halini sormalı, tatlı şeyler söylemeli.

    Bir hadis-i şerif meali:
    (Müslümanların en iyisi, en faydalısı, eşine karşı iyi ve faydalı olandır.) [Nesai]

    2- Yapması zor olan şeyleri bile inşallah yaparım diye söz vererek gönlünü almalı. Çünkü o, kendisine alışmış olan dostu, dert ortağı, yemeklerini yapan, çocuklarını yetiştiren fedakâr eşidir.

    3- Çocuk terbiyesinde, ona yardımcı olmalı. Bebek, gece gündüz ağlayıp anasına hiç rahat vermeyen, onu insafsızca üzen bir alacaklıdır. O halde, ona yardım edene, Allahü teâlâ yardım eder.

    4- Ona, gücü yetiyorsa o şehirde âdet olan elbisenin, ziynetlerin en kıymetlisini almalı. Sokağa çıkarken, bunları da örtmeli, yabancıya göstermemeli. Helalinden en iyi gıdalar almalı. Yemeği yalnız yememeli. Çoluk çocukla yemek sevaptır. Eve nafaka alırken kısmamalı, israf da etmemeli. Çoluk çocuğa verilen paranın sevabı, sadaka sevabından daha çoktur. Nafaka temin edemeyenin evlenmesi haramdır.

    5- Eşi ile iyi geçinmeli. Onu azarlamamalı, yüksek sesle konuşmamalı. Mala ve namusa hıyanet etmeyen kadınları dövmek değil, onları hiçbir suretle üzmek caiz değildir. Dünya işlerindeki kusuru için, dövmek şöyle dursun, acı, sert bile söylememelidir. Kadınların kalbleri ince ve nazik olduğundan, birbirlerini çekemeyenleri çoktur. Bu bakımdan, bilhassa yeni evliler, uyanık olmalı, ana, kız kardeş ve başka kadınların, eşini çekiştirmelerine aldanmamalı, böyle şeyler söylenmesine fırsat vermemeli. Böyle sözlere uyarak eşini incitmekten sakınmalı. Anası ve kız kardeşleri için eşinin söylediklerine karşı da uyanık olmalı. Anaya eziyet edilmesine fırsat vermemeli. Anasına, kendisi, eşi ve çocukları, muhakkak saygı göstermeli. Ana babaya, kayın valide ve kayın pedere saygı, hizmet edilmesi birinci vazife olmalı. Büyüklerin rızasını, duasını almaya çalışmalı, hayır dualarını, büyük kazanç bilmeli.

    6- Huysuzluğunu yumuşak karşılamalı. Onunla iyi geçinmeye çalışmalı. Akıllı eşler, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, ahmaklık alametidir. Huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Böylece çeşitli hastalıklar meydana gelir. Eşi hasta olan kimse, perişan olmuş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerine çare aramakla geçer. Bütün bu sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapacağı huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı!

    7- Huyu değişirse, suçu kendinde bulup, ben iyi olsaydım, o da böyle olmazdı, demeli.

    8- O kızınca, susmalı. Böylece, pişman olup, özür dileyebilir. İyilikleri görülünce Allahü teâlâya şükretmeli ve ona dua etmeli. Öyle davranmalı ki, eşim beni çok seviyor intibaını vermeli.

    9- Günah olmayan kusurlarını görmemeli. Günahlardan vazgeçmesini, namaza, oruca ve gusle devam etmesini tatlı ve yumuşak sözlerle anlatmalı. Kıymetli şeyler alacağını söz vererek ibadetleri yaptırmalı, günahlarını önlemeli. Ayıplarını, sırlarını, herkesten gizlemeli. Kur'an okumasını ve ilmihalini öğretmeli. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumalı.

    10- Ona, hep hayır dua etmeli. Çünkü, o, evinin bekçisi, aşçısı, terzisi, yoldaşı ve hayat arkadaşıdır.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Çocuk terbiyesi nasıl olur?


    Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevher olup, mum gibi, her şekli alabilir. Küçük iken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsulü alınır. Onun için Ağaç yaşken eğilir demişlerdir. Bunun gibi çocuk da neye meylettirilirse, oraya yönelir. Eğer hayrı âdet eder, öğrenirse hayır üzerine büyür. Çocuklara iman, Kur'an ve Allahü teâlânın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saadete ana-baba ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her kötülüğün günahı, ana-baba ve hocasına da verilir.

    Müslüman, emri altında bulunanlardan mesuldür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.) [Müslim]

    (Çocuklarına Kur'an-ı kerim öğretenlere veya Kur'an-ı kerim hocasına gönderenlere, öğretilen Kur'anın her harfi için, on kere Kâbe-i muazzama ziyareti sevabı verilir ve kıyamette, başına devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir.) [S.Ebediyye]

    (Bir çocuk ibadet edince, kazandığı sevap kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna fısk, günah öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse babasına da, o kadar günah yazılır.) [S.Ebediyye]

    (Çok Müslüman evladı, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gidecektir. Çünkü bunların babaları, yalnız para kazanmak ve ***f sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri arkasında koşup, evlatlarına Müslümanlığı ve Kur'an-ı kerimi öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da benden uzaktır. Çocuklarına dinlerini öğretmeyenler Cehenneme gidecektir.)[S.Ebediyye]

    Kendinin yapması haram olan şeyi çocuğa yaptıran kimse, haram işlemiş olur. Çocuklarına içki içiren, kumara alıştıran, müstehcen neşriyatı okumasına sebep olan, yalancılık, hırsızlık gibi kötü huylara alıştıran, kıbleye karşı ayak uzatmasına sebep olan kimse, günah işlemiş olur. Dinimizin temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslamiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümanlara Emr-i maruf yapmayı emrediyor. Yani, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz buyuruyor. Nehy-i münker yapmayı da emrederek, yasak ettiğini bildirdiği haramların yapılmasına razı olmamamızı istiyor.

    Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Kendinizi ve aile efradınızı Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]

    Kur'an-ı kerimde, nefslerimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir. Elli-yüz senelik kısa bir hayat için evladımızı dünya felaketlerinden korumaya çalıştığımız gibi, ebedi felakete düçâr olmaması için ahiretini de korumamız lazımdır. Bir babanın, evladını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, imanı ve farzları ve haramları öğretmekle ve ibadete alıştırmakla ve kötü arkadaşlardan ve zararlı neşriyattan korumakla olur.

    Bütün fenalıkların başı, kötü arkadaştır. Kötü arkadaşları, onun, küstah, yalancı, hırsız ve saygısız olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz.

    Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükafatlandırmalıdır! İnsanların yanında bazen onu övmelidir. Amcası benim çocuğum böyle yaptı diyerek iyiye teşvik etmelidir. Bir kabahat işler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa görmemezlikten gelmeli, (onu yapma) dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk, cesaretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapmaya başlar. Yaptığı kötü işlerin zararı, kendisine tatlı dil ile anlatılmalı, ikaz edilmelidir! Yapılan iş, dine aykırı ise işin zararı, fenalığı ve neticesi anlatılarak, o kötü işe mani olmalıdır.

    Baba, baba olduğunu, büyük olduğunu hissettirmelidir! Anne, çocuğu babası ile korkutmalıdır!
    Her gün bir müddet oynamasına izin vermelidir ki, çocuk sıkılmasın. Sıkılmak ve üzülmekten kötü huy hasıl olur ve kalbi körleşir. Hiç kimseden para istemesine müsaade etmemeli, fazla konuşmamasını, büyüklere saygıyı öğretmelidir. İyi insanların güzel hallerini anlatıp, onlar gibi olmaya, kötü insanların kötülüklerini anlatıp, onlar gibi olmamaya dikkat etmesi öğretilmelidir.

    Çocuğa her istediğini almak ve lüks içinde yaşatmak uygun değildir. Büyüyünce de her istediğini ele geçirmeye çalışır; fakat bunda muvaffak olamayınca sükutu hayale uğrar, isyankâr olur. Kendimiz helal yediğimiz gibi çocuklarımıza da helal yedirmeliyiz. Haramla beslenen çocuğun bedeni, necasetle yoğrulmuş çamur gibi olur. Böyle çocuklar da pisliğe, kötülüğe meylederler.

    Çocuğa, israf etmemesini, kanaatkâr olmasını öğretmelidir. Bazen de yavan ekmek yemeye alıştırmalıdır. Kötü yerlere gitmesine mani olmalıdır! Çocuk kötülerin yanında ahlaksız, yalancı ve hayasız olur.

    Baba, ne devamlı asık suratlı durmalı, ne de çocukla fazla yüz göz olmalı, konuşmasının heybetini korumalıdır. Çocuğa babasının malı ile, rütbesi ile övünmemesi tembih edilmelidir! Tevazu sahibi ve kibar olması öğretilmelidir! Başkalarından bir şey almanın zillet olduğu, veren elin alan elden üstünlüğü bildirilmelidir! Cimriliğin çirkinliği öğretilmelidir!

    Başkalarının yanında edepli oturması, ayak ayak üstüne atmaması, lâubâli hareketlerden uzak durması telkin edilmelidir!

    Fazla konuşmaktan çocuğu men etmelidir! Fazla konuşmanın hayasızlığa yol açtığı, çenesi düşüklüğün kötülüğü belirtilmelidir! Çocuk nasıl olsa konuşmasını öğrenecektir. Maksat, ona icap edince susmasını ve büyüklerin sözünü dinlemesini öğretmektir.

    Doğru da olsa, çokça yemin etmesine izin vermemelidir! Vara yoğa yemin, kötü bir alışkanlıktır. Büyüklere hürmetin, yerini onlara vermenin ve herkesle iyi geçinmenin önemi anlatılmalıdır.
    Çocuğu daha küçükken namaza alıştırmalıdır. Büyüyünce namaz kılması zor gelebilir. Başkasının malını çalmayı, haram yemeyi, yalan söylemeyi gözünde çirkin gösterecek şekilde anlatmalıdır! Böyle yetiştirip büluğa erince, bu edeplerin inceliklerini ona söylemelidir.

    Her işi âdet olarak yapmaması, niyetle, şuurla yapmasının lüzumu anlatılmalıdır. Mesela, yemekten maksat, kulun Rabbine ibadet etmesi, insanlara, vatanına, milletine faydalı hizmetlerde bulunması, insanların saadeti için çalışması olduğu öğretilmelidir. Dünyadan maksadın, ahiret için azık toplamak olduğu, zira dünyanın kimseye kalmadığı, ölümün çabuk ve ansızın gelebileceği anlatılmalı, (Ne mutlu o kimseye ki, dünyada iken ahiret azığı elde eder, Cennete ve Allahü teâlâya kavuşur) demelidir. Küçük yaşında böyle terbiye edilirse, taş üzerine yazılan yazı gibi olur ve kolay kolay silinmez.

    Peygamber efendimiz buyurdu ki:
    (Bütün çocuklar, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Daha sonra bunları, ana-babaları hıristiyan, yahudi ve dinsiz yapar.) [Taberani]

    Hadis-i şerifte Müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, çocuklukta ve gençlikte olduğu bildirilmektedir. O halde, her Müslümanın birinci vazifesi, evladına İslamiyet’i ve Kur'an-ı kerimi öğretmektir. Evlat nimetinin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için (Pedagogie), yani çocuk terbiyesi, çok kıymetli bir ilimdir.

    Müslümanlar din cahillerinin hilelerine, yalanlarına aldanmamalı, çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dinimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur. Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için Peygamber efendimiz, (Ahlakınızı güzelleştirin) buyurdu. Zaten din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur.

    En vahşi hayvan bile terbiye ile ehlileştiriliyor. Hiçbir zaman elma çekirdeğinden portakal olmaz. Fakat elma fidanını büyüterek, lüzumlu aşı ve kültürel tedbirlerle kaliteli elma veren bir ağaç olarak yetiştirmek mümkündür. Bunun gibi insan tabiatında bulunan bazı arzular yok edilemez, fakat terbiye edilebilir.

    Terbiyede dayak atılmaz
    1- Çocuğu dövmek ahlakının bozulmasına, hırçınlaşmasına sebep olur.

    2- Dayakla büyüyen çocuk esnek olmaz.

    3- Dövülmek, çocukta ana-babaya karşı kızgınlığa yol açar. Çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünmez, kendini suçlu görmez, kendini döveni suçlar.

    4- Dövülen çocuk, kızdığı zaman, o da şiddete baş vurur, bir başkasını döver. Böylece dayak, saldırganlığa sebep olur.

    5- Sözden anlayacak yaştaki çocuğa dayak atılmaz. Sözden anlamayan çocuğuna hafifçe vurmak yeter. Başa, yüze tokat atmak, sopa ile dövmek çok zararlıdır. Bu ancak işkenceciye yaraşır.
    Çoluk çocuğu terbiye etmek için dövmek doğru değildir. Ancak yanlış bir iş yapınca, cezalanabileceği hissini vermek gerekir. Peygamber efendimiz, ev halkının dövülmemesini emrettiği halde, terbiye edilmeleri için cezalanacakları, dövülecekleri hissini taşımaları gerektiğini bildirmiştir. Bu husustaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
    (Ev halkınızı terbiye için bastonunuzu onların göreceği yere asın!) [Taberani]

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sual: Düğünde davul ve def çalmak günah mıdır?
    CEVAP
    Davul çalarak düğünü tanıdıklara duyurmak sünnettir. Kadınların düğünde kendi aralarında def çalıp oynamaları caizdir. (Menahic-ül-ibad, K. Saadet)




    Sual: Düğünde çalgı çalmak eğlenmek günah mıdır?

    CEVAP
    Düğünde kadınların def çalıp oynaması caizdir. Düğünü duyurmak için davul çalmak da caizdir. Diğer müzik aletlerini çalmak caiz değildir. Haram işlemeden eğlenmek günah değildir.



    Sual: Bir düğünde eğer çalgı çalınıyorsa oraya gidilmez mi?
    CEVAP
    Mecburiyet yoksa gidilmez.



    Sual: Düğüne kimleri davet etmeli?
    CEVAP
    Düğünde, fakir-zengin ayrımı yapmadan davet edilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Yemeklerin en fenası, zenginlerin davet edilip de fakirlerin çağrılmadığı düğün yemekleridir.) [Buhari]



    Sual: Düğünde davul çalmak caiz midir?
    CEVAP
    Evet, düğünde davul caizdir.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Eşini kıskanmak



    Bazıları eşini kıskanmayı ayıp gibi, çağ dışı gibi göstermeye çalışıyorlar. Gayur olmak, yani namusunu korumak için, meşru hudutlar içinde kıskançlık göstermek dinimizin emridir.

    Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Allahü teâlâdan daha gayuru yoktur ve bunun için fuhşu yasaklamıştır.) [Buhari]

    (Namus gayreti imandan, kadın-erkek bir arada eğlenmek de nifaktandır.) [Deylemi]

    Namusunu kıskanmayana deyyus denir. Deyyuslar için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Allahü teâlâ, Cenneti yaratınca, “Cimri, sana giremez, deyyus senin kokunu bile duyamaz” buyurdu.) [Deylemi]

    (İçki içene, ana-babasına âsi olan kimseye ve deyyusa, Cennete girmek haramdır.) [İ.Ahmed]

    Bu büyük günahları işleyen kimsenin zerre kadar da olsa imanı varsa, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete gider. Fakat günahlar insanı küfre sürüklediği için, bu günahlara devam etmek büyük felakete yol açar. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Bir an önce tevbe edip günahlardan sıyrılmalıdır. Tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur.

    Kadının, kocasını da kıskanması normaldir. Fakat kıskançlığıyla meşru sınırı aşmamalıdır. (Allahü teâlâ, kıskançlığı kadınlara ve cihadı erkeklere yükledi. Hangi kadın, bu emre iman ederek sabrederse, şehid olan mücahid kadar sevap kazanır) hadis-i şerifinde de, kadınların sabır göstermelerine işaret buyurulmaktadır.Kadın, hem kıskanacak, hem de buna katlanacaktır. İşte bu büyük fedakârlık, erkeklerin cihadı gibi tutulmuştur.


    Sual: Gayur olmakla, kıskanmakla haset etmek arasında ne fark vardır?
    CEVAP
    Haset, kıskanmak, çekememek demektir. Yani, Allahü teâlânın birisine vermiş olduğu nimetin ondan gitmesini istemek demektir. Ondan gitmesini istemeyip de, kendisinde de olmasını istemek, haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Gıpta güzel bir huydur. İslamiyet’in ahkamına, yani farzları yapmaya ve haramlardan sakınmaya riayet eden, gözeten salih kimseye gıpta edilmesi vaciptir. Dünya nimetleri için gıpta etmek tenzihen mekruh olur. Birisinde bulunan kötü, zararlı şeyin gitmesini istemek, gayret olur. Gayret gösterene de gayur denir. Gayret, bir kimsede olan hakkına, onun başkasını ortak etmesini istememektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Mümin gayur olur. Allahü teâlâ ise daha gayurdur.) [Müslim]
    (Namus gayreti imandandır.) [Deylemi]

    Allahü teâlânın gayret etmesi, kulunun kötü, çirkin şey yapmasına razı olmamasıdır.
    İnsanın Allahü teâlâya gayret etmesi, haram işlenmesini istememekle olur.

    Yusuf aleyhisselamın, (Sultanın yanında benim ismimi söyle!) demesi gayret-i ilahiyyeye dokunarak, senelerce zindanda kalmasına sebep oldu. İbrahim aleyhisselamın, oğlu İsmail’in dünyaya gelmesine sevinmesi, gayret-i ilahiyyeye dokunarak, bunu kurban etmesi emrolundu. Allahü teâlânın çok sevdiklerine, bazı evliyaya böyle gayret etmesi çok vâki olmuştur.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evladın ölümüne sabır

    Sual: Küçük çocuğumuz öldü. Ana-baba olarak çok ağladık. Bize günah oldu mu?
    CEVAP
    Ağlamak merhametten ileri gelir. Ağlamak günah olmaz. Bağırıp çağırıp isyan etmek günahtır. Çocuğun ölmesi, malın elden çıkması, gözün kör, kulağın sağır olması, bir uzvun telef olması gibi, insanın isteği ile ilgisi olmayan musibetlere sabretmekten daha faziletli sabır yoktur. Sabredenlere verilen sevabın miktarını Allahü teâlâdan başkası bilmez.

    Musibetlere sabır, sıddıkların derecesidir. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi:
    (Ya Rabbi, bana öyle yakîn ver ki, musibetler bana kolay gelsin!) [Tirmizi]

    Oğlu İbrahim ölünce de, (Ya İbrahim, ölümüne çok üzüldük. Gözlerimiz ağlıyor, kalbimiz sızlıyor. Fakat, Rabbimizi gücendirecek bir şey söylemeyiz) buyurmuştu.

    (Bir çocuk ölünce, Allahü teâlâ, bildiği halde, meleklerine sorar:
    - Kulumun çocuğunu aldınız, kalbinin meyvesini kopardınız. Peki kulum buna ne dedi?
    - Ya Rabbi, hamd edip teslimiyet gösterdi.
    - O kuluma Cennette bir ev yapıp, adını da, “Hamd evi” koyun!) [Tirmizi]



    Bunları Cennete götürün

    Kıyamette Allahü teâlâ, müminlerin çocukları için, (Bunları Cennete götürün) buyurur. Melekler, çocukların Cennete girmesini söylerler. Çocuklar, (Ana-babamız hani?) derler. Melekler, (Onlar sizin gibi günahsız değildir. Görülecek hesapları var) derler. Çocuklar ağlaşır, (Ana-babamızı almadan girmeyiz) derler. Cenab-ı Hak, çocuklara buyurur ki:
    (Ey yavrular, haydi gidin, ana-babanızı da alıp Cennete girin!) [Nesai]

    Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Küçükken ölen çocuklar, ana-babaları ile karşılaşınca, ellerinden tutup, ana-babaları Cennete girinceye kadar, onlardan ayrılmazlar.) [Müslim]

    (Hiçbir Müslüman yoktur ki, büluğa ermemiş bir çocuğu ölsün de, Allahü teâlâ, bol rahmeti sebebiyle, onu Cennete koymasın.) [Buhari, Nesai]

    (Üç evladı ölmüş olan bir Müslüman ateşe girmez.) [Buhari, Müslim]

    (Kimin bâlig olmamış üç evladı ölmüşse, bu çocuklar, onu ateşten koruyan bir kale olur, ölen evlat iki, hatta bir olsa da...) [Tirmizi]

    Peygamber efendimiz, (Üç çocuğu ölen, Cennete girer) buyurdu. Oradakiler, (İki çocuğu ölen de mi?) diye sual edince, (İki çocuğu ölen de Cennete girer) buyurdu. (Ya bir çocuğu ölen?) diye tekrar sual edilince, buyurdu ki: (Allah’a yemin ederim ki, bir çocuk doğup hemen ölse, annesi sabredip sevabını Allahü teâlâdan beklerse, annesini Cennete götürür.) [Taberani]

    Yine buyurdu ki:
    (Alan da, veren de Allahü teâlâdır. Çocuğu ölen o kadına taziyede bulunun. Sabretsin, ecrini görecektir.) [Müslim]

    Musibete uğrayanı teselli etmelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Çocuğu ölen kimseyi teselli edene Cennet hırkası verilir. Musibete uğrayanı teselli eden, onun sevabı kadar sevap kazanır.) [Tirmizi]



    Sual: Çocuğum yok veya öldü diye fazla üzülmek uygun mu?
    CEVAP
    Hayır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Allahü teâlâ sevdiği kulu kendisine bağlar. Çoluk çocuğu ile meşgul etmez.) [Deylemi]



    Belanın geliş sebepleri

    Sual: Bazı hadis-i şeriflerde, Peygamberi sevenin, çeşitli musibetlere maruz kalacağı ve Ona düşmanlık edenin ise, mal ve evladının çok olacağı bildiriliyor. Bunların açıklaması nasıldır?
    CEVAP
    İnsanlara dert, bela, musibet birkaç bakımdan gelir:
    1- Bunlardan birisi işlediğimiz günahlar sebebiyledir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Size gelen musibet, işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30]

    (Sana gelen kötülük, kendindendir, [günahların yüzündendir.]) [Nisa 79]

    (Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hallerini değiştirmez.) [Rad 11]

    2- Bela, hastalık ve musibetler, günahların kefareti [affolması] için gelir. Dünyada musibetlere maruz kalıp da güzelce sabreden kimse, ahirete günahsız gider.
    Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym]

    (Mümine gelen her sıkıntı, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]

    (Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.) [Hakim]

    İnsan kendisine gelen beladan hoşlanmaz. Halbuki günahları affolacak ve güzel sabrederse ahirette büyük nimetlere kavuşacaktır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
    (Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]

    3- Cennette yüksek derecelere kavuşması için mümine musibet gelir. Bunun için Peygamberlere çok bela gelmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Nimete kavuşması için insana musibet gelir.) [Buhari]

    (Musibet, kavuşulacak bir derece için gelir.) [Ebu Nuaym]

    (Allahü teâlânın hayrını murad ettiği kul, belaya maruz kalır.) [Taberani]

    (Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helakı için kâfi gelirdi.) [İ.Asakir]

    (Mümin, keler deliğine saklansa, ona, eza edecek biri musallat olur.) [Beyheki]

    (Dünya, [Cennetteki nimetlerin yanında] mümine zindandır.) [Müslim]

    (Allah’ı ve Resulünü seven, belaya [hazırlıklı olsun] zırh giysin!) [Beyheki]

    (En şiddetli bela, Peygamberlere, velilere ve benzerlerine gelir.) [Tirmizi]

    Demek ki belanın en şiddetlisi, Allahü teâlânın çok sevdiği kimselere geliyor. Belalara sabır, sıddıkların derecesidir. Peygamber efendimiz, kendisine gelecek musibetlere karşı dayanma gücü vermesi için Allahü teâlâya dua ederdi.

    4- Bela, imtihan için de gelir. Bakalım kul, Allahü teâlânın gönderdiği belaya razı olacak mı, olmayacak mı? Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Şüphe edilen altın, ateşle muayene edildiği gibi, insan da bela ile imtihan olur.) [Taberani]

    (Ya Rabbi, beni sevene, hayırlı mal ver! Bana düşmanlık edene de çok mal, çok evlat ver!) [İbni Asakir]



    Mal ve evlat fitne mi?

    Mal ve evlat kötü mü de böyle buyuruluyor? Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:

    (Mallarınız ve çocuklarınız sizin için elbette bir fitnedir.) [Tegabün 15]

    Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela, düşman ve daha başka manalara da gelir. Mal ve çocuklar hayırlı olmazsa bela olur, fitne olur.

    İnsan, genel olarak malını iyi yolda kullanmaz. Bu bakımdan malı kendisi için düşman olmuş olur. Aslında mal, kılıç gibi bir nimettir. İyi kullanılmazsa sahibini keser. Evlat da, bir nimet iken, iyi terbiye edilmezse, ana-babaları ile birlikte Cehenneme gider. Nimet, düşman olmuş olur. Çoğunluk bu imtihanı kazanmadığı için, mala ve evlada fitne denilmiştir. Mesela, İskoçyalılar, genelde cimri oldukları için, her İskoçyalıya cimri gözü ile bakılır. Belki de içlerinde çok cömert olanları da vardır. Kayserililer, gözü açık olarak bilinir. (Okur-yazar değilim ama Kayseriliyim) denir. Kayseri’de gözü açık olmayan da vardır. Hüküm ekseriyete göre verilir. Peygamber efendimiz, (Zenginlerin ve kadınların çoğunu Cehennemde gördüm) buyurdu. Halbuki Cennete gidecek zenginler ve kadınlar da çoktur. (Ramuz)

    (Sizin çokluğunuzla, diğer ümmetlere karşı iftihar ederim) ve (Velud [doğurgan] kadınla evlenin) hadis-i şerifleri, evlenmeyi teşvik etmektedir. Gerekli İslami terbiye verilemediğinden gençler, namaz kılmamakta, dinden uzaklaşmakta, hatta bir kısmı dinsiz ve anarşist olmaktadır. Peygamber efendimiz elbette, böyle gençlikle övünmez. İbni Asakir’in bildirdiği (İki yüz yılından sonra en iyiniz, hanımı ve çocuğu olmayandır) hadis-i şerifi, ortam müsait olmayınca, çoluk çocuk sahibi olmamanın daha iyi olduğunu göstermektedir.



    Sual: Küçük çocuklar da ölürken sıkıntı çeker mi?
    CEVAP
    Bir Müslümanın çocuğu, ölüm döşeğinde iken, 360 melek gelir, o masumun karşısında durup, (Ya masum, müjdeler olsun sana, bugün, ölmüş olan, âbâ ve ecdadını ve bütün komşularını, Hak teâlâdan dile) derler.

    Melekler, başına bir şefaat tacı ile gayret ve kuvvet gömleğini giydirip, gözünün perdesini kaldırırlar. Perdeler kalkınca, tâ Hazret-i Âdem aleyhisselamdan beri, geçmiş ecdatlarını görür. Onların bazısı için hazırlanan azabı görünce, haykırıp titrer. Bunu bilmeyenler can çekişiyor zanneder.

    Can alıcı melekler gelirler, (Ya masum, âlemlerin yaratıcısı sana selam söyleyip, “Ben onu yarattım, yine bana gelsin. O ruh emanetini ben verdim, yine bana versin. Onun karşılığında ona Cennet ve didar vereyim” buyurdu. Haydi yüzünü çevir, bak) dediklerinde, o masum da, bakar, melekleri görür. Sevinçten coşup titrer ve döşeğinde can vermeye atılır.

    Yine o azap içindeki ecdatları gözüne erişince, yine canını vermek istemeyip, (Ey melekler! Allahü teâlâ, akraba ve ecdadımı bana bağışlasın) der. Allahü teâlâ da, (İzzim hakkı için bağışladım) buyurur.

    Melekler, (Ya masum, sana müjdeler olsun, Hak teâlâ, imanı olanların günahlarını bağışladı ve bütün dileklerini kabul eyledi) dediklerinde, masum sevinçli iken, masumun anası ve babası suretinde iki huri gelip, kollarını açarak, (Ey evladımız, bizimle gel, biz Cennette sensiz olamayız) derler.

    Masumun eline bir Cennet meyvesi verirler. Masum, meyveyi koklarken Azrail aleyhisselam, kendi gibi, bir güzel masum olup, habersizce canını alır ve Cennete götürür.

    Orada, yeşil bir sahra vardır. Masum, (Beni buraya niçin getirdiniz) diye sorar.

    Melekler şöyle cevap verirler:
    Kıyamet yeri vardır. Çok sıcaktır. Bu sahrada, 70 bin rahmet pınarı vardır. Resul-i ekremin havzının başında durup, nurdan bardakları görürsün.

    Anan, baban kıyamet yerine geldiklerinde, bu bardakları su ile doldurup, onlara verirsin ve onları bırakma ki, Cehennem yoluna gitmesinler. Çünkü, senin duan, Hak katında makbuldür. Cuma geceleri, yeryüzüne inersin. O vakit Allahü teâlânın selamını, Müslümanlara ulaştırırsın.

    Ne mutlu, çocuğu ölüp de, sabreden ana-babaya...

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evlat edinmek

    Sual: Yeni doğan çocuğu evlatlık olarak almak caiz mi?
    CEVAP
    Evet.



    Sual: Çocuğu olmayan bir bayanım. Evlatlık almak istiyorum. Nasıl yapayım?
    CEVAP
    Alınan evlatlık, büyüyünce erkek ise size, kız ise beyinize yabancı olur. Yabancı bir kimse ile beraber kalmak ise caiz değildir. Bu bakımdan evlatlık alırken, kardeşlerinizden birinin oğlunu veya beyinizin kardeşlerinden birinin kızını alırsanız mesele kalmaz.

    Yahut, aldığınız erkek bebek, kız kardeşlerinizden birisini veya erkek kardeşlerinizden birinin hanımını emerse, sizin yeğeniniz olacağı için yabancı olmaz.

    Kız bebek alınca da, beyinizin kız kardeşlerinden birisi veya kardeşlerinin hanımlarından birisi emzirirse, beyinizin yeğeni olacağı için ona yabancı olmaz.




    Sual: Evlatlığa miras düşer mi?
    CEVAP
    Evlatlık alınan çocuk, dinen mirasçı olamaz. Ancak sağlığınızda, malınızın bir kısmını veya tamamını hediye etmenizde hiçbir mahzur yoktur.
    Mal kaçırmak niyetiyle evlatlık olmak doğru değildir. Sağlığında, evlatlığa mal vermek caizdir.




    Sual: Evlatlık alınan çocuğa oğlum veya kızım demek caiz midir?
    CEVAP
    Bu benim oğlumdur veya bu benim kızımdır demek haram olur. Fakat çağırırken, yahut onlardan bahsederken oğlum, kızım demekte mahzur yoktur.

    Evlatlığa (Biz senin öz anan-baban oluruz) demek günah olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Allah, evlatlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı.) [Ahzab 4]

    Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
    (Babası olmadığını bildiği halde, kasten birine “Bu benim babam” diyene Cennet haram olur.) [Buhari]




    Sual: Birine evlatlık verince, o çocuğumun hakkı üzerimden kalkar mı, kalkmaz ise nelere dikkat etmeliyim?
    CEVAP
    Kızınızı veya oğlunuzu birine evlatlık verince, o çocuğun hakkı üzerinizden kalkmaz, devam eder. Ahirette o çocuk sizden hak talep eder. Çocuğu evlatlık verirken Müslüman bir aileye ve dinimizi öğretecek birine vermek lazım. İstenildiği zaman geri alınabilir. Çocuğu iyi terbiye edip etmediği kontrol edilmelidir. Evlatlık verince onların çocuğu olmuş olmaz.




    Sual: Evlatlık öz evlat gibi olur mu? Yani yanında başı açık gezebilir mi, nikah düşer mi?
    CEVAP
    Evlatlık edinmenin dini bir yönü yoktur. Yani o çocuk yabancı olur. Nikah düşer, evlenilir, yanında açık durulamaz.




    Sual: Kızımın aldığı evlatlığa zekat verebilir miyim?
    CEVAP
    Kızınızın aldığı evlatlık, onun çocuğu olmadığı gibi, sizin de torununuz olmaz. Ona zekat verebilirsiniz. Hatta kızınız da ona zekat verebilir.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evlilik görüşmesi

    Sual: Müslüman bir erkekle kız evlenmeden önce, aralarındaki görüşmeler nasıl olmalı, neler konuşulmalı ve neler sorulmalı? Bunların yanında, başka bir kimsenin olması gerekir mi?
    CEVAP
    Kızla erkeğin oturup pazarlığa girişmeleri doğru değildir. Yani sünnet olan o görüşme, pazarlık yeri ve zamanı değildir. Birbirine uygun olup olmadıkları, zaten aileler arasında konuşulur, sorulup araştırılır. Her bakımdan evlenmeleri uygun görülürse, kızla oğlanın görüşmesi ondan sonra olmalıdır. Namaz kılıyor mu, yeterli geliri var mı, hangi okulu bitirdi, mizacı, huyu nasıldır, ehliyeti var mı, oğlan annesiyle mi oturacak gibi öğrenilmesi istenen şeyler, daha önce aileler arasında konuşulup halledilir. Yani aileler, akrabalar araştırıp, evlenmeye mani halleri olmadıkları meydana çıktıktan sonra, gençlerin, fiziki olarak birbirini görmeleri sağlanır. Bu da kısa olabilir.

    Görüşme, halvete mani olacak şekilde olmalıdır. Mesela, odanın kapısı, hafif aralıklı olmalı veya kızın mahrem bir erkek akrabası bulunmalı yahut erkeğin mahrem bir kadın akrabası olmalı. Mesela annesi, bacısı, halası, teyzesi, ninesi olabilir. Kızın veya oğlanın babası da, içeride durabilir.

    Oğlanla kız birbirlerinin dengiyse, buna büyüklerin tavsiye ve tecrübeleri de eklenince, artık ince eleyip sık dokumak uygun olmaz.

    Eskiden, çocuklarını evlendirecek olanlar, büyük bir zata sorarlar, o da, uygun dedikten sonra evlendirirlermiş. Zamanla, sormadan iş yapıyor denilmesin diye sormalar başlamış. Uygun denmesine rağmen, (Kız istemiyor, oğlan beğenmiyor) diyerek o zatın sözüne uymuyorlarmış. Bu aileler, tekrar, (Başka bir talip var mı) diye sordurunca, o zat da, (Bizim bulduğumuzu beğenmiyorlar, kendileri at pazarından baksınlar) dermiş.

    Şu hâlde, kime danışıyorsak, söz dinleyeceksek danışmalıyız, dinlemeyeceksek hiç danışmamalıyız.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hanım Hakkı

    Hanımının güzel huylu olmasını isteyen, önce kendisi güzel huylu olmalıdır! Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildirilmektedir. O halde, dinimizin emir ve yasaklarına riayet eden, hanımı ile iyi geçinir.

    Fudayl bin Iyad hazretleri buyuruyor ki:
    (Dine uygun olmayan bir iş yaptığımı, hanımımın huysuzluğundan anlardım. Hemen o işime tevbe ettiğim zaman, hanımımın huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım.)

    Aliyy-ül Havas hazretlerine hanımı küsmüştü. Hanımı, kocasına muhalefet etmek için ayrı testi, ayrı bardak kullanıyordu. Aliyy-ül Havas hazretleri, bir gün yanlışlıkla hanımının testisinden su içince, hanımı hemen testiyi kırmıştı. Hazret, "Testiyi niçin kırdın?" bile dememiş, hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı.

    Osman el-Hattab hazretlerinin komşusu, Nureddin Şuni efendi anlatır: Bir gece dışarı çıktım eski bir hasıra sarılı birinin dışarıda yattığını görüp (Sen kimsin, burada niçin yatıyorsun?) dedim. (Komşu ben Osman el-Hattabım. Oğlumun annesi, beni evden kovduğu için sokağa çıktım, onun kızgınlığı gidinceye kadar burada yatmaya karar verdim) dedi.

    Huysuz hanım


    İbni Ebil Hamayil-i Sevri hazretlerinin hanımı huysuzdu. Kocasına ağzına geleni söyler, onu rahat bırakmazdı. O mübarek zat da hep sabrederdi. Yine bir gün hanımının yaptığı huzursuzluktan kurtulmak için uçarak kaçmıştı. Hanımı arkasından bakıp, (Hele şuna bak, uçup kaçmakla elimden kurtulacağını sanıyor) diye söylenmişti. Bizim gibilerin uçması mümkün olmayacağına göre, kaçmak suretiyle kavgadan, münakaşadan uzak durmaya çalışmalıyız. Haklı olduğumuzu ispata kalkışmamalıyız!

    Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Bir mümin, hanımına kızmasın! Kötü huyu varsa, iyi huyu da olur.)[Müslim]

    (Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]

    (Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlakı en güzel olanı, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranandır.) [Tirmizi]

    (Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.) [Nesai]

    (Hanımının ve çocuklarının haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

    (Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.)[Taberani]

    (Namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir. Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez. Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (İyi kadınlar, Allah’a itaat eder ve kocalarının haklarını gözetir. Kocaları yokken, onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımı ile korurlar.) [Nisa 34]

    Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak olmalıdır. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan dostu, dert ortağı, kendini neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Haksız olarak hanımını dövenin, Kıyamette hasmı ben olurum. Hanımını döven, Allah ve Resulüne asi olur.) [R.Nasıhin]

    (Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

    (Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]
    (Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl]


    Huzurun anahtarı tebessümdür

    Sual: Akşama kadar yemek, çamaşır, dikiş gibi ev işleriyle uğraşıyorum. Beyim gelince yorgunluğumu dinlendirmesini arzularım. Kapıdan asık suratla girer. Gülümsediği yok. Selam vermez. Bir gün kazara yemek tuzlu olsa, küser yemek yemez. Hiç takdir ettiği bir şey yok. Hep kusur araştırır. Bu adam nasıl düzelir?
    CEVAP
    Kocasından şikayet eden hanımlar, hanımından şikayet eden erkekler, sanki dertlerine deva olacakmışız gibi bizden tavsiye bekliyorlar. Biz zaten devamlı yazıyoruz. Biraz da kendilerinin uyması, dikkat etmesi lazım. Genelde kavga, iki taraftan oluyor. Biri susar, özür dilerse kavga büyümez. Her iki taraf da ben haklıyım dediği sürece kavga bitmez. Suç genelde erkeklerde oluyor. Hanımını idare edemeyen erkek aciz demektir. Hanımını kötü yola düşüren de erkeklerdir. Hanımını kötü yerlere götürüyor, hanımı kötülük işleyince de, suçu hanıma yüklüyor. Hanım suçsuz demek istemiyoruz. Fakat asıl suçlu kocasıdır. Ona iyi bir ortam sağlamalıdır. Sağlamaktan aciz olan da evlilik sorumluğunu yüklenmemelidir.

    Her iki taraf da ben haklıyım diyor. O evde hiç kavga biter mi? Bir erkek de şöyle yazmış:
    (Evimiz düzensiz. Hanım, doğru dürüst yemek pişirmez. İçeride pasaklı, dışarı giderken süslüdür. Çok konuşur, dinlemesini bilmez ve müsriftir.)

    Birkaç tavsiyemiz var. Fakat tavsiyeden, nasihatten ne çıkar dememelidir! Uyana, dinleyene çok şey çıkar. Yeter ki uyulsun, dinlenilsin. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]

    Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
    (Ahlakınızı güzelleştirin.) [İbni Lâl]

    Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için böyle buyurulmuştur. Zaten din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur. Şimdi esas konuya geçelim!

    Kusursuz kul olmaz. Kusursuz arkadaş arayan, arkadaşsız kalır, kusursuz eş arayan bulamaz. Yiğitlik, kusurlu insanla iyi geçinmektedir.

    Evde hiçbir şeyi kusurlu bulmamalıdır! Tenkit, münakaşa, bir yuvanın yıkılmasına veya huzursuz hale gelmesine sebep olur. Şunu iyi bilmeli ki, yalnız karı-koca değil, hiç kimse tenkitten hoşlanmaz. Herkes takdir bekler. Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış) dersek, bir şey kaybetmeyiz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi bile caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.

    Bir kadın için en büyük mutluluk, kocasının kendisini takdir etmesidir. Bilhassa kadınlar, basit şeylere dikkat ederler. Bayramlarda, mübarek gecelerde, evlenme yıldönümlerinde ufak da olsa bir hediye vermeyi ihmal etmemelidir!

    Kadının biri, senelerce güzel yemekler yapar. Buna rağmen, beyinden en ufak bir takdir, bir teşekkür görmez. Bir gün kapalı bir sahan içinde saman koyup yemeklerle birlikte sofraya koyar. Beyi kabı açıp samanı görünce, şaşırır, kızarak;
    - "Bu ne, saman yenir mi? Ben hayvan mıyım?" diye çıkışır. Hanımı der ki:
    - Yıllardır nefis yemekler yapıyorum. "Beyim galiba iyiyi, kötüyü ayıramıyor. Önüne ne konsa yer" diye düşünmüştüm. Şimdi, yalnız kötüyü anladığın, iyiyi hiç anlamadığın meydana çıktı.

    Kötüyü tenkit etmesini bilen, iyiyi de takdir etmekten aciz olmamalıdır! Takdirden aciz olan da, tenkitten vazgeçmelidir! Beğendiği yemekler ve hizmetler için teşekkür etmek gerektiği gibi, beğenmedikleri için de teşekkür etmek gerekir. Çünkü, beğenilmeyen yemekler için de aynı hizmeti yapmış, aynı gayreti göstermiştir. Onun için atalarımız, "An beni bir kozla da, varsın çürük çıksın!" derler. Biri, bize bir ceviz ikram etse, o da çürük çıksa, arkadaşa kızmak mı gerekir?

    Yabancıya gösterilen nezaketin hiç değilse onda birini, evde karı-koca birbirine göstermelidir! Kabalık, sevgiyi köreltir, huzursuzluğa yol açar. Mesela yabancı birine (Hep aynı şeyi anlatıyorsun) diyemediğimiz halde, evimizde de hiç duymamış gibi dinleyemiyorsak, mesela (Yine aynı şeyleri mi anlatıyorsun) diyorsak, nezaketten ne kadar uzak olduğumuz anlaşılmış olur.

    Evdeki mutluluk, iş yerindeki nezaketten daha mühimdir. Huzur, milyarları kazanmaktan daha önemlidir. O halde, takdir edici, nazik ve güler yüzlü olanın evinde geçimsizlik olmaz.

    Peygamber efendimiz, eve gülümseyerek girer, selam verirdi. Üzüntülü de olunsa, tebessüm ihmal edilmemelidir! Çünkü "Lisan-i hal, lisan-ı kalden entaktır", yani, hareketlerimiz, sözlerimizden daha fazla tesir eder.

    Evet, tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz. Kalblerin fethi gülümsemekten geçer. Bir tebessüme esir olan genç, bir kızın hiçbir meziyetini dikkate almadan onunla evlenmek hatasına kurban gidebilir.

    Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur. Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez. Bazen bir tebessümün hatırası ömür boyu unutulmaz. Huzurun anahtarı tebessümdür. Tebessüm edemeyen zavallıdır. Gülümsemesini bilmek, dünya ve ahiret saadetine sebep olur.




    Hanımla iyi geçinmek gerekir

    Sual: Ev işlerinde çok gevşek olan, saliha bir hanımım var. Ütüyü geç yapar, çamaşırları geç yıkar. Yemekleri tatsız tuzsuzdur. Bunu bırakıp da, dört dörtlük birisiyle evlenmem uygun mudur?
    CEVAP
    Din kitaplarında yazıyor ki, kadın çamaşır yıkamaya, yemek pişirmeye ve hatta çocuğuna bakmaya mecbur değildir. Mecbur olmadığı işlerde onu, çamaşırcı, aşçı, hizmetçi gibi kullanmaya kimsenin hakkı yoktur.

    Yeryüzünde dört dörtlük kadın olmaz. Hepsinin iyi yönü olduğu gibi, kötü yönü de olabilir. Bir atasözü var. (Elin karısı ele kız, elin tavuğu ele kaz görünür) derler. Kadından çok şey beklemek, dini bilmemenin alametidir. Bir hadis-i şerif meali:
    (Kadın doğrultmaya çalışılırken, kırılabilir. Kırılması boşanması demektir.) [Buhari]

    Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildiriliyor. Fudayl bin İyad hazretleri, (Eşim huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o şeye tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece, tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde Müslüman erkek, eşiyle iyi geçinir. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
    (Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Allah'ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

    Şu halde kimin emaneti olduğunu düşünmeli, Allah'ın emanetine hıyanet etmemeli.

    Erkek hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini, Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü uygun bir kadın, büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükâfatlara kavuşur) [İ. Gazali]

    İyi Müslüman olmak için hanımla iyi geçinmek şarttır. Çünkü Allahü teâlâ, (Onlarla iyi, güzel geçinin) buyuruyor. (Nisa 19)

    İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek, eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi birisi olduğunu iddia edemez, buna hakkı da yoktur.

    Mürşid-i kâmil olan büyük zatlar, talebelerine, (Hanımını üzeni sevmeyiz. Allahü teâlâ evin içini hanıma verdi. Bir erkek evin içine ne kadar çok karışırsa, dünya ve ahirette çok sıkıntı çeker) buyururdu. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
    (İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.) [Tirmizi]

    (Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

    Erkek, eşinin yemeğine karışmaz, temizliğine karışmaz, ütüsüne, eşyaları düzenlemesine karışmaz. Onun dünyası evidir. İstediğini yapar. Yemek yapmamışsa, olsun peynir ekmek yeriz demesi gerekir. Tuzlu tuzsuz yapmışsa ses çıkarmaz. Yemek yanmışsa hiç görmemesi gerekir. Eğer erkek bunları yaparsa, kadın kocasına hayran olur, kendisi utanır, düzeltmeye çalışır. Aksine niye böyle yapıyorsun denirse, iş çığırından çıkar. Kadın zayıftır, tez üzülür, tez sevinir, çok şeyi bir anda silip atar. Bütün iyiliklerini unutur. Bunun için boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Erkekten daha dirayetli, kadın olmaz mı; elbette olur, ama istisnalar kaideyi bozmaz.

    Yine büyük zatlar buyuruyor ki:
    (Hanım, evde hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzmek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Bir Müslüman hanımını nasıl üzer, akıl almıyor. Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!)

    Bir kadına kaşın böyle gözün şöyle demek, yani çirkinsin demek, öldürmekten beterdir. Bir arkadaş anlattı:
    Yakın akrabamız bir bayan, (Kocam bana esmersin, pasaklısın dedi, hiçbir zaman “Güzelsin, seni seviyorum” demedi, hep kötü yönlerimi söyledi, elin adamlarından güzel söz duyunca, ister istemez gönlüm o adamlara düştü, kocamdan soğudum) dedi. Bu durumu iyi bilen bir arkadaş, oğlunu evlendirirken (Aman oğlum, eşinle kavga etsen, kötü söz söylesen bile, ona sen çirkinsin deme, her zaman güzel olduğunu söyle) derdi. Kızımla annesi tartışınca, kız bana, (Baba bu köylüyü nereden buldun da aldın) der. Ben de, (Ama annen güzeldi onun için) derim. Kavga biter hemen.

    Bir de, daha önce başından bir evlilik geçmişse, hanım sorsa bile, eski eşten kesinlikle bahsetmemelidir. Eski eşin adını sakın evde anmamalı. Bir gün Peygamber efendimiz, vefat eden Hazret-i Hatice validemizi anınca, kadınların en üstünü olan Âişe validemiz bile üzüldü. O üzülünce kim üzülmez ki?

    Kadın, erkek iyi geçinmek için yalan söyleyebilir. Bir hadis-i şerif meali:
    (Erkek, eşini, eşi de, beyini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]

    İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim, beni sevmediğini söyledi. Beni sevmeyen bir kadınla birlikte yaşayamam, ayrılmak istiyorum) dedi. Hazret-i Ömer, kadına sordu:
    - Kocana, seni sevmiyorum dedin mi?
    - Evet dedim.
    - Niçin?
    - Bana sordu. Ben de yalan söyleyemedim. Yoksa burada yalana izin var mıdır?
    - Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz.

    Hanımı idare etmek, onu haramdan korumak, neşelendirmek birinci vazife olmalıdır.

    Evliya zatlar buyuruyor ki:
    (Talebeye ne yapılırsa, hocasına gider. Evlada yapılan bir şey, babaya yapılmış gibidir. İyilik de kötülük de.)

    O halde büyükleri üzmemek için saliha hanımla iyi geçinmek zorundayız.

    Saliha hanım, bulunmaz nimettir, Cennet nimetidir. Cennet nimetinin kıymetini bilmek, muhafaza etmek her Müslümanın vazifesi olmalı.

    Çocukları kavgalı, stresli bir ortamda yetiştirmemeli. Yarının büyüğü olarak yetiştirmeli. Ivır zıvır şeylerle bu hayatı kendimize, çoluk çocuğumuza zehir etmemeliyiz. Problemli ailelerin çocuklarıyla kimse oğlunu kızını evlendirmek istemez. Bu da ayrı bir konu.

    Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten yani dine uymamaktan ileri gelir. Bir zat anlatır:
    (Bir gün bana bir arkadaş geldi. Hanımı ile hiç geçinemiyormuş. Evde her gün basit şeyler yüzünden tartışma oluyormuş, bıkmış bu tartışmalardan, artık ondan ayrılmak istiyordu. Bunların münakaşaları yüzünden iki taraf aileleri de birbirine girmiş. Hanımı bunun tarafına, bu da hanımının tarafına düşman vaziyette. Kanlı bıçaklı deniyor ya aynen öyle imişler. Yine bir gün perişan bir vaziyette geldi, hiçbir nasihat dinleyecek halde değildi. Ya Rabbi, ben buna ne diyeyim diye düşündüm. Sonra ona, “Ayrılsan da fark eden bir şey olmayacak, bir ay kadar ömrün kaldı, ne istiyorsan git yap” dedim. Bu sözü duyan arkadaş şok oldu, rengi attı, yine perişan bir durumda çıkıp gitti.

    Sonra arkadaşlardan ve kendisinden dinlediğim için ne yaptığını anlatayım. Kapıdan çıkar çıkmaz özel kalemdeki arkadaşlarla helalleşmeye başlamış. Rastladığı herkesle helalleşiyormuş. Eve gidince kavgalı hanımına, (Hatun gel demiş, bunca zamandır seni üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini alamadım, hakkına riayet edemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et) demiş. Tabii bunu ağlamaklı diyor, gerçekten diyor.

    Hanımı bakmış, Allah Allah, bu adama ne oldu da böyle şeyler yapıyor, acımış ona, bey demiş, sen hakkını helal et, ben hep edepsizlik yaptım, seni çok üzdüm demiş. Başlamışlar ağlamaya, sarılıp ağlaşmışlar. Sonra adam, kavgalı olduğu kayınpederlerine gitmiş. Aynı şekilde onlardan ağlamaklı olarak özür dilemiş, size iyi evlatlık yapamadım, hizmet edemedim, ne olur beni affedin, hakkınızı helal edin demiş. Onlar da şaşırmışlar, yavrum demişler, sen hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi hoş göremedik, sizin aranızı çok zaman biz bozduk. Sen bizi affet, hakkını helal et diyerek ağlaşmışlar. Sonra hanımı da bunun kavgalı olduğu annesine babasına gitmiş. Aynı şekilde o da onlardan özür dilemiş, size iyi gelinlik yapamadım, çok edepsizlik ettim, sizi çok üzdüm demiş, helallik istemiş. Onlar da aynı şekilde mahcup olup, asıl sen bizi affet hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi çok üzdük demişler, sarılıp ağlaşmışlar. Evde ise her gün sanki Cennet hayatı yaşıyorlar. Karı koca birbirlerine hizmet ediyor, terlik vesaire getiriyorlarmış. Bir dedikleri iki olmuyormuş.

    Ama arkadaş, benim sözümü hiç söylememiş. Bir ayın dolması için günleri sayıyormuş. Günler yaklaştıkça bunun iyiliği artıyormuş, geceleri ibadeti artıyormuş. Bunun iyiliği artınca hanımının da ve ailelerin de iyiliği artıyormuş. Derken bir ay dolmuş. Ha bugün öleceğim derken, nedense ölmemiş. Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var diye düşünmüş. Birkaç gün daha beklemiş, yine ölmemiş. Sonra yanıma geldi, odadan içeri girince, (Efendim ben ölmedim) dedi. Ne ölmesi dedim. Efendim siz bana demiştiniz ki bir ay kadar ömrün kaldı, o bir ay doldu ama ben ölmedim. Kardeşim, ben senin ne zaman öleceğini bilemem, ama şunu biliyorum, ölüm var, bir gün elbette öleceksin. Ölecek adam kavga niza ile hayatını zehir etmez. Şu andaki hayatından memnun musun dedim. Evet hiç tartışmamız olmuyor dedi. Haydi böyle devam edin dedim. İki çocukları oldu, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bütün mesele ölümü unutmamak. Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor bu açık bir örnek.)




    Çeşitli sual ve cevaplar

    Sual: Hanımdan ayrılınca da mehrini vermek gerekir mi?
    CEVAP
    Hanımından ayrılan erkeğin, hanımının mehrini vermesi gerekir. Mehr kul hakkıdır. Peygamber efendimiz, günahları, haramları sayarken buyuruyor ki:
    (Hevesi geçince hanımını bırakıp mehrini vermemek. Çalıştırdığı işçiye ücretini vermemek. Zararsız hayvanı sebepsiz öldürmek.) [Hakim]
    Erkek hanımını ahlaksızlığı sebebiyle de boşasa, yine mehrini verir. Çocuk erkeğe verilmişse, kadına ayrıca nafaka verilmez.




    Sual: Evleneli yedi sene oldu. Kocamla beraber olamadık. Yani kusur kocamdadır. Artık ayrılmaya karar verdim. Dinen ayrılmak istemem günah olur mu? Kocam ayrılmamı istemiyor, ayrılmak istiyorum dediğim zaman ağlıyor. Doktora da gitmiyor. Psikolojik bir rahatsızlığı var.
    CEVAP
    Seadet-i Ebediyye’de diyor ki:
    (Kendinde engel bulunmayan kadın, zevcinin innin yani hadım, iktidarsız olduğunu anlarsa, nikahın feshi için, çok zaman sonra bile, dava açabilir. Erkek inkâr ederse, kadı yani hakim bir ebeye muayene ettirir. Zevceyi bakire bulursa, bir yıl sonra tekrar muayene ettirir. Yine bakire bulunursa aralarını tefrik eder [ayırır]. Tam mehrini verir ve kadının da iddet beklemesi lazım olur. Bir kere cima yapınca kadının dava açma hakkı kalmaz ise de, birden fazlasını terk etmesi günah olur. İnnin, ihtiyarlık, tenasül hastalığı veya büyü sebebi ile cima yapamayandır.)





    Sual: Beyimin borcu var. Ben de bu borcumuzu daha çabuk ödeyip, sıkıntıdan kurtulmak için gayrimüslim hanımların yanında çalışıyorum. Uygun mudur?
    CEVAP
    Bayan çalışmaya mecbur değildir. Kendi arzunuzla erkeklerin olmadığı bir yer varsa, yani günah işlemeden çalışma imkanı varsa çalışabilirsiniz. Beyinizin borcu sizi ilgilendirmez.




    Sual: Kocam zengin. Ne kendi güzel giyiniyor, ne de bize alıyor. Doğru mu yapıyor?
    CEVAP
    Zengin bir kimsenin, durumuna uygun giymemesi ve ev halkına da aynı şeyi yapması doğru değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Allahü teâlâ, sana bir mal verdiği zaman, bu nimet ve ikramın eseri, senin üzerinde görülsün.) [Ebu Davud]

    (Allahü teâlâ, birinize mal ihsan ettiğinde, ikrama, önce kendisinden ve ev halkından başlasın!) [Müslim]




    Sual: Erkeğin hanımına nafakayı temlik etmesi, eline vermesi farz olduğuna göre, hanım "Ben nafaka istemem. Sana helal ettim" dese sahih olur mu? Yoksa nafakayı aldıktan sonra mı hediye etmesi gerekir?
    CEVAP
    Nafakayı almadan hediye etmesi sahih olur. Bir kimse, birinde olan alacağını, hakkını ona hediye edebilir. (Redd-ül Muhtar)





    Sual: Beyim beni, Avustralya’ya götürmek istiyor. Burada çok tanıdıklarımız var. Durumumuz da iyidir. Ben de tanımadığım gayrimüslim ül***e beni götürme diye itiraz ediyorum. Yakınlarım beyine itiraz etmek günahtır diyorlar. Burada itiraz hakkım yok mu, yani götürme beni demem günah mıdır?
    CEVAP
    Bu konuda itiraz etmeniz günah olmaz. Hindiyye'de (Zamanımızda, erkek, hanımı istemezse, onu başka memlekete götüremez) diyor. Bu bakımdan bir zaruret yoksa götürmemeli, huzursuzluğa sebep olmamalıdır. Orada rahat edecekseniz zaten siz de itiraz etmezsiniz. Böyle işlerde anlaşarak karar vermelidir.




    Sual: Hanımı başka memlekete götürmek uygun değil deniyor. Ben hanımımı İstanbul’dan Erzurum’a, Konya’ya götüremez miyim?
    CEVAP
    Gezdirmeye her yere götürürsünüz elbette. Onu Konya’ya, Erzurum’a yerleştirip kendiniz zaruretsiz İstanbul’da ikamet etmeniz uygun olmaz. Onu kendi ikamet ettiğiniz yerde, akrabalarının ikamet ettiği yerde bulundurmalısınız. Bir de kadın razı olmadıkça, onu memleketindeki akrabalarının yanından alıp başka memlekette ikamete zorlamak da uygun değildir.




    Sual: Erkek, hanımı razı olmadığı halde, çocuk olmaması için tedbir alabilir mi veya hanımını tedbir almaya zorlayabilir mi?
    CEVAP
    Hayır.




    Sual: Cehenneme müstahak olan kadın, kocası, babası, kardeşi ve oğlu olmak üzere, dört erkeği de, beraberinde götürecekmiş. Bu dört erkek, bu kadının hangi hallerinden sorumludur?
    CEVAP
    Engel olabildikleri bütün günahlarından sorumludur. Babası, kardeşi daha çocukken ona ehl-i sünnet itikadını öğretmeli, namaz kıldırmalı, tesettüre riayet ettirmeli, haramlardan ve ileride haram işlemesine sebep olacak işlerden, uzak tutmalıdır. Evlenecek çağa gelince de, dinini bilen salih birisiyle evlendirmelidir. Evlendikten sonra kocasının sorumluğu da başlar. Oğlu olur ve çocuğu akıl baliğ olunca, onun sorumluluğu da başlar.




    Nafaka parası

    Sual: Beyim, bana harçlık vermiyor. Evin ihtiyaçları için bıraktığı paraların bir kısmını, yakınlarıma alacağım hediyeye vermem caiz midir? Bir de, kayınvalidemin kocası olmayıp, fakir olduğu için yanımızda kalıyor. Kayınvalidem, oğlunun cebinden para alıp harcayabilir mi?
    CEVAP
    Erkek, hanımının veya annesinin parasını onlardan izinsiz harcayamadığı gibi, siz de, kayınvalideniz de, beyinizin parasını ondan izinsiz harcayamazsınız. Nafakaya dâhil olan yiyecek ve giyeceği almıyorsa, aç ve açıkta bırakıyorsa, o zaman sadece, nafaka kadarını almak caiz olur; çünkü erkek, hanımının da, annesinin de, nafakasını vermeye mecburdur.




    İzinsiz hacca gitmek

    Sual: S. Ebediyye’de (Zevcesinden izinsiz sefere, hatta nafile hacca gitmemeli) deniyor. Bu, gitmesi haram mı demek, yoksa hanımıyla iyi geçinmek için izin almalı anlamında mıdır?
    CEVAP
    İyi geçinmek için, izinli gitmeli anlamındadır. Eğer, erkek nafaka bırakmadıysa, hanımından izinsiz hacca gitmesi de haram olur. Nafaka bırakmışsa, izin vermese de gidebilir.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Koca Hakkı

    Erkeğin de hanımı üzerinde hakkı çoktur. Kadın kocası ile iyi geçinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.)[Taberani]

    Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz aleyhisselam, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:
    (Hanımına selam söyle, yarı şehid sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]

    Kadınların Cennete girmeleri erkeklere göre daha kolaydır. Bir hadis-i şerif meali:
    (Kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına muti olursa, Cennete girer.) [İbni Hibban]

    Erkeğini razı eden kadın için korku yoktur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.)[Tirmizi]

    (Kocasına muhabbet gösteren, çocuk doğuran, öfkelendiği an veya kocası kendine kızdığı zaman, kocasını razı edinceye kadar uyumayan kadın Cennetliktir.) [Taberani]

    Kadına ziynet eşyası mubahtır. Ziynet almak için kocasını müşkül duruma düşürmemeli, yabancılara ziynetlerini göstermemelidir! Böyle olunca ziynetleri Cennete girmelerine mani olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
    (Cennette kadınların az olduğunu gördüm. Sebebini sordum. "Onları altın ve ziynet eşyası meşgul etti" dediler.) [İ. Ahmed]

    Kocasına, elinden geldiği kadar güler yüzlü davranıp, sevgi göstermeli, dili ile de onu incitmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
    (Kıyamette Allahü teâlâ, kocasına dili ile eziyet eden kadının dilini 70 arşın uzun yapıp, boynuna dolar. Kocasına kötü gözle bakan kadını da başı kesik ve bedeni parçalanmış hale çevirir.) [Şir’a]

    (Senden ne gördüm) diyerek küfran-ı nimette bulunmamalıdır! İki hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Eğer kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunmasalar, namaz kılanlar hemen Cennete girerdi.) [Şir’a]

    (Cehennem halkının ekseriyetini kadınların teşkil ettiğini gördüm. Sebebi de, çok lanet ederler ve kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunurlar.) [Buhari]

    Kocasına bir iyilik yapmışsa, başına kakmamalıdır. Yeme ve giyme gibi hususlarda kocasını üzmemeli, yapamayacağı şeyi ondan istememelidir! Kocasının şerefini korumalı, her işte onun rızasını kazanıp gönlünü hoş etmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
    (Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O halde kocasının hakkını gözetmeyen, Allahü teâlânın hakkını gözetmemiş olur.) [Şir’a]

    Kadın, kocasını üzmemelidir.
    Bir gün Hazret-i Fatıma, ağlayarak babasının huzuruna geldi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
    - Ya Fatıma, niçin ağlıyorsun?

    - Kasıtsız söylediğim bir sözden Ali bana kızdı. Özür diledim. Fakat onu üzdüğüm için ağlıyorum.

    - Kızım, bilmez misin, Allahü teâlânın rızası kocanın rızasına bağlıdır. Ne mutlu o kadına ki daima kocasının rızasını arar, kocası ondan razı olur. Kadınlar için en üstün ibadet, kocasına itaattir. Erkek, hanımından razı olunca, o kadın istediği kapıdan Cennete girmeye hak kazanır. Kocasını üzen kadın, onu razı edinceye kadar, Allahü teâlânın lanetinde olur.) [R. Nasıhin]

    Koca hakkına riayet, kadına cihad etmiş gibi sevap kazandırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]

    (Kadın, kocasından izinsiz olarak nafile oruç tutamaz. Eğer tutarsa, aç ve susuz kalmış olur, sevap kazanamaz. Kocasından izinsiz evinden dışarı çıkamaz. Çıkarsa, gökteki melekler, geri evine dönünceye kadar ona lanet eder.) [Taberani]

    (Bir erkek, ihtiyacı için hanımını çağırsa, kadın tandır başında olsa da, hemen ihtiyacına cevap versin!) [Tirmizi]

    (Kocası çağırdığı halde yatağa gelmeyen kadına melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]

    (İzinsiz evden çıkan kadına, kocası razı oluncaya kadar, güneşin ve ayın doğduğu her şey lanet eder.) [Deylemi]

    (Kadın, kocasından izinsiz [ana, baba, kardeşleri dahil] hiç kimseyi evine alamaz, nafile namaz kılamaz.) [Taberani]

    (Kadınlarınızı süslü giyinmekten men ediniz! Beni İsrail kadınları süslü giyinip camiye gururlanarak yürüdükleri için lanetlenmişlerdir.) [İbni Mace]

    (Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]

    (Kadının namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir.

    Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez. Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer. Karı koca iyi geçinip, birbirlerinin rızalarını almaya çalışmalıdır.



    Sual: Beyimden habersiz, mevlit için, vaaz dinlemek için, namaz kılmak için camiye, komşuların evlerine gitmem doğru mudur?
    CEVAP
    Zaruri gereken din ilimlerini beyi öğretmeyen kadın, münasip bir kadın hocadan bunları öğrenebilmek için izinsiz gidebilir. Beyiniz izin verse bile, komşularda uygunsuz şeyler konuşulan toplantılara gitmenizi tavsiye etmeyiz. Kadınların camilere de gitmeleri uygun değildir. Birkaç kadının toplanıp uygun bir ilmihal kitabı okumaları çok iyi olur.




    Sual: Dışarı çıkarken her defasında eşimden izin almak durumunda mıyım?
    CEVAP
    Bir defa izin alınır. Yani ben istediğim zaman dışarı çıkabilir miyim dersiniz. Tamam derse her zaman çıkabilirsiniz. Çıkamazsın derse işe de gidemezsiniz. Evde ona ait malları da dilenciye veya misafirlere izinsiz veremezsiniz. Yani misafirinize bir bardak çay veremezsiniz. Ama (İstediğin şeyi istediğin yere harcayabilirsin ve istediğin zaman istediğin yere gidersin) gibi izin alırsanız, istediğinizi istediğiniz gibi harcarsınız ve istediğiniz yere gidersiniz. İzinsiz yapmamak gerekir.




    Sual: Kadın, gittiği yerde, gıybet ediyor, yalan söylüyorsa işlediği günahlar kocasına da yazılır mı?
    CEVAP
    Bilmezse yazılmaz. Günah işleyeceğini bilerek gönderirse yazılır.




    Sual: Mukim bir bayan başka şehirdeki kocasının veya mahrem bir akrabasının yanına mahremsiz gidebilir mi?
    CEVAP
    Mukim iken gidemez. Seferde ise gidebilir. Mesela kocası ile İstanbul’da oturuyor. Kocası ile Ankara’ya gitmiştir. Sonra kocası İstanbul’a gelmiştir. Kadın bir hafta sonra yanında mahremi olmadan da İstanbul’a kocasının yanına gelebilir.




    Kadının cihadı

    Sual: Kadının cihadı nasıl olur?
    CEVAP
    Riyad-un Nasıhinde buyuruluyor ki:
    Resulullah efendimiz, ev işlerini Hazret-i Fatıma’ya, dış işlerini Hazret-i Ali’ye vermiş, bu hususta şöyle buyurmuştur:
    (Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)

    (Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehid sevabı yazılır.)

    (Beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, Ramazan-ı şerif orucunu tutan, kocasının günah olmayan işlerinde ona itaat eden ve tesettüre uyan kadın, Cennete istediği kapıdan girer.) (Karı-koca Hakları bahsi)

    Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehid sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir) buyuruldu. (Şir’a)




    Geçimsiz kocanın hakkı

    Sual: Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
    CEVAP
    Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik eden, hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Kadın huysuz olursa, kocası sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu imtihanda sabreden çok sevap alır. Kötülük eden, kendine eder.

    Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Allah’tır. Allahü teâlâ, kimsenin hakkını kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.

    Karı-koca birbirinin kötü huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hazret-i Asiye gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (İ.Gazali)

    Kur'an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle beraber olacağı ve sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal 46, Zümer 10)

    İyi insan, yalnız başkalarına kötülük etmeyen kimse demek değildir. Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.




    Sual: Kocanın dine aykırı emirlerine uyulur mu?
    CEVAP
    Hiçbir koca, hanımına dine aykırı emir veremez. (İçki içeceksin, namaz kılmayacaksın, açık gezeceksin) diyemez. Derse, yapılmaz. Peygamber efendimiz, (Halıka isyan olan işte, kula itaat edilmez) buyuruyor. (Hakim)

    Ana-baba da dese, âmir de dese, yapılmaz. Fakat yine de güzellikle yapmamaya çalışmalıdır.




    Erkeğin hakkı çoktur

    Sual: Kadınların haklarından bahsettiniz. Erkeklerin hakkı yok mu?
    CEVAP
    Erkeğin hanımı üzerinde hakkı daha çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]

    (Kocasının yatağından kaçan kadına, melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]

    (Kadının üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin de anasıdır.) [Hâkim]

    (Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allahü teâlânın hakkını ödemiş olmaz.) [Taberani]

    Günümüzün çalışma şartları ağır, para kazanma çok zordur. İş ahlakı, güzel ahlak, yok gibidir. Erkek çoğu zaman bu şartlar karşısında bunalır, çok sıkıntı çeker. Evine, pestil olmuş şekilde gelir. Yorgundur, sinir sistemi bozuktur. Bunu düzeltmek, sıkıntılarını unutturmak, onu neşelendirmek, ona destek olmak, yardımcı olmak kadına düşer. Bu halde eve gelen koca, haklı olarak hanımından en azından tatlı dil, güler yüz ve ilgi bekler. Bunu da göremezse dengesi iyice bozulur. Sözleri ve hareketleri normal olmaz. Hanıma düşen vazife, bu sayılanları yapamıyorsa hiç olmazsa susup, onu daha fazla üzmemelidir. (Evinde huzuru olmayan, zindandadır) buyuruluyor.

    Bu kadar sıkıntıda olandan her türlü dengesizlik beklenir. Kadın, bardağı taşıran son damla olmamalı. Aksine, hemen devreye girmeli, onu hoş görmeli, idare etmeli, teselli etmeli. Onun evde olduğu zamanlar ev işiyle meşgul olmayıp, onu neşelendirmeli. O olmadığı zamanlar işini gücünü yapmalı. Kadınlara tavsiyemiz hep şu oluyor: Dışarısı ateş, ahlak namus yok gibidir, kocanıza sahip çıkın, güzel ahlakla, tatlı dille, güzel yemeklerle, evinizin temizliği intizamıyla veya hoşlandığı neyse, o usulle kocanızı evinize bağlayın. O, eve adımını atmak için can atsın. (Yuvayı dişi kuş yapar) derler.

    (Şeytanlar kâfirlerle değil, Müslümanlarla uğraşıyor) buyuruluyor. Nefsimiz keza, kuduruyor. Neye kuduruyor, tesettüre, namaza niyaza, doğru itikada kudurup duruyor. Şeytan adamlarını sabah salarmış, gece rapor alırmış. Birisi, namazını bozdurdum dermiş, birisi orucunu bozdurdum dermiş, dermiş. Diğeri haram yedirdim dermiş, hepsine tamam dermiş. Bir başkası da, karı ile kocanın arasını bozdum dermiş. Şeytan çok sevinir, aferin der, onu alnından öpermiş, en büyük işi başardın, bu olunca hepsi zamanla bozulur dermiş. Onun için hep tetikte olmalı, şeytana nefse bu fırsatı vermemelidir.

    İslamiyet, sadece kadına veya erkeğe gelmedi. Sadece anneye, babaya, evlada da gelmedi, herkese geldi. Herkes uymak zorundadır. Kim uyarsa dünyada ve ahirette rahat eder, faydasını görür. Nasıl ki, arabanın bir lastiği patlayınca araba gitmiyorsa, nasıl ki saatin dişlilerinden biri kırılırsa saat çalışmıyorsa, aileden birisinin de yanlışı, eksiği, bütün ailenin huzurunu, düzenini bozabilir.

    Buna göre herkes dikkat etmeli, haddini ve vazifesini bilmeli, kusurları için özür dileyip, yeni bir sayfa açıp, yeni bir başlangıçla hayata neşeyle devam etmeli. Dinimizde üzmek yasak olduğu gibi, üzülmek de yasaktır. Müslümanı hep hoş görmeli, kusurunu örtmeli, görmezden gelmeli. Bilmediğim bir mazereti vardır diyerek onu affetmeli. Affeden affedilir, seven sevilir.




    Eşinden izin almak

    Sual: Erkeğin bir yere giderken hanımından izin alması gerekmiyor da, kadının niye kocasından izin alması gerekiyor?
    CEVAP
    Dinimiz, en ağır sorumluluğu erkeğe yüklemiştir. Erkeğin görevi, çalışıp evin geçimini sağlamak, hanımını günahlardan ve her türlü tehlikeden korumaktır. Kadın çalışmaya mecbur olmadığı gibi, ev işlerini de yapmaya mecbur değildir. Kocasının işlediği günahlardan da sorumlu olmaz. Fakat erkek, kadının işlediği günahlardan da sorumludur. Onun için, kocası onun günah işlenen yere gitmesine rıza gösteremez; gösterirse kendisi de günaha girer. Bunun için kadın, bir yere giderken kocasından izin almaya mecburdur.




    Terbiyesizlik

    Sual: Bir hanım, beyinin yanında terbiyesizce oturabilir mi?
    CEVAP
    Uygun olmaz. Resulullah efendimiz, kızının yanında bile ayaklarını uzatıp oturmazdı.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Tüp bebek

    CEVAP
    Çocuğu olmayan karı-kocanın, Silsile-i aliyyeyi [büyük İslam âlimlerini] vasıta yaparak, dua etmeleri ve meşru sebeplere sarılmaları gerekir. Materyaller, evli karı kocadan alınır ve haram işlemeden yapılırsa, tüp bebek de caiz olur. (İ. Ahlakı)

    Bu işi erkek doktora yaptırmak caiz olmaz; çünkü hem çocuk sahibi olmak zaruret değil, hem de kadın doktor bulma imkânı vardır.



    Taşıyıcı annelik

    Sual: Taşıyıcı annelik yapmak, yani başkasına ait embriyoyu taşımak caiz olur mu?
    CEVAP
    Hayır, caiz olmaz. Sadece, nikâhlı kocasından olanı taşıması caizdir.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •