Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 5/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
92 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: islamda evlilik ve cinsel hayat

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evlenmeyi Teşvik Eden Hükümler
    Cenab-ı Hak buyuruyor: "Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir." (Nur suresi: 32)

    Evliliğe teşvik hususunda Peygamber Efendimiz buyuruyor:
    1.Ey gençler topluluğu! İçinizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü bu gözü, daha fazla sakındıran, ırzı korumaya yegane çaredir. Kim bu evlenmeye güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü o kendisi için şehveti kesen bir çaredir.
    2.Evli kimsenin iki rekat namazı, bekarın 82 rekat namazından hayırlıdır.
    3.Evleniniz, çoğalınız. Çünkü ben kıyamet günü diğer ümmetler karşı, sizin çokluğunuz ile iftihar ederim.
    4.Allah kim iyi bir aile nasip ederse, ona dininin yarısını tamamlamaya yardım etmiştir.
    5.Doğuran siyah kadın, doğurmayan güzel beyaz tenli kadından daha iyidir.
    6.Kim ki gözünü yabancıdan çekmek, kendini namahremden korumak ve akrabalık hakkını gözetmek üzere evlenirse, Allahü Teala o erkeği o kadınla ve o kadını da o erkekle mesut eder.
    Evlenmeyi teşvik hususunda büyüklerin sözleri:
    1.Abdullah b. Abbas (R.A.) "Kulun ibadeti ancak evlenmekle kemal bulur."
    2.İbn Mesud (R.A.) "Allah'ın huzuruna bekar olarak varmamak için, ömrümden on gün kaldığını bilsem dahi, evlenmeyi tercih ederim."
    İslam'da evliliğin en başta gelen gayesi: imanlı bir neslin yetiştirilmesi ve İslam ümmetinin çoğalmasıdır. Sadece cinsi arzusunu tatmin için evlenmek, İslami açıdan hoş karşılanmamıştır. İslami bir evlilikte bu ana gayelerle birlikte şu sebep ve faydalarda düşünebilinir.

    1.Yakınlarını, akraba ve dostlarını çoğaltmak.
    2.Bilhassa kadın için maddeten ve manen himaye
    3.Çocuk sevgisinin tatmini
    4.Erkek ve kadının her birinin maddi zaaflarını karşılıklı olarak tamamlaması
    5.Birbirlerinde ruhi, manevi, hissi ve şehevi sükunu bulmaları
    6.Karı kocanın birbirlerinin iffet ve namuslarını tekmil etmeler ve bunun neticesinde namus kavramının toplum çapında emniyete kavuşması.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evliliğini Canlı Tutmak İsteyen İlgiyi Eksik Etmemeli
    Gülay Atasoy
    Birbirlerini severek evlenenler, sevgilerini ömür boyu sürdüreceklerine dair söz verir, yemin ederler. Fakat romantizm devri bittikten sonra yavaş yavaş taşlar yerinden oynar. Muhabbet gülleri solmaya, aşk masalı bitmeye yüz tutar. "Bize neler oluyor? Acaba evlilik sevgi büyüsünü bozuyor mu?" sızlanmaları başlar.

    Halbuki sevginin büyüsünü bozan evlilik değildir. Sevdiklerini elde edenler, evlendikten sonra birbirlerine yeterli ilgiyi göstermiyorlar. Daha önce sevdiği için uykusuz kalan gözler, onu görmüyor. Sahip olmak için plan yapanlar, sevdiğinin yanında olduğunun farkına bile varmıyor. Narin sevgi çiçeğinin ilgisizlikten sararıp solacağı unutuluyor. "Ben zaten onu seviyorum" düşüncesiyle ilgisiz davranmanın sevgi büyüsünü bozacağı dikkate alınmıyor. Erkek, işten gelir gelmez, "Off! Çok yoruldum." diyerek hemen TV'nin düğmesine dokunuyor. Oysa önce eşinin günün nasıl geçtiğini, ayaküstü de olsa sormalıdır. Bu davranış kadında "eşimin ilk ilgi alanı ben olduğuma göre demek ki, beni çok seviyor" duygusu uyandırır.

    Eşi tarafından ilgi görmeyip ihmal edilen kadın kendisini ev işine verir. Gözü sadece işini görür. Bazı erkek de kadının maddi ihtiyacını karşılamakla onunla ilgilendiğini sanır. Elbette her dakika aşk destanı yazılmaz. Ama sevgi dolu bir bakış, bazen hoş bir gülüş, bir çiçeği sunuş, ya da şefkatle yaklaşıp sıkıntısını paylaşmak, gün ortasında sadece "seni seviyorum" mesajını atmak... Veya tek kelimeyle "sesini duymak istedim" sözcüğü iletmek ilgiyi canlı tutan küçük davranışlardır. İlgi, evliliğin bakımını yapan, onu onaran ve eşleri birbirine bağlayan gönül bağıdır.

    Kadının da eşini kapıda karşılaması eşine "seni çok seviyor ve özlüyorum" mesajını verir. Şayet eşler, çalışıyor ve eve birlikte dönüyorlarsa erkek, "ben erkeğim" düşüncesiyle TV'nin karşısına geçip ayaklarını uzatmamalıdır. İş yapmasa bile mutfağa seğirten eşinin yanına uğraması kadının tüm yorgunluğunu giderir. Çünkü sevgi ışık gibidir. Sevgi ışığının sürekli yanması için ilgi düğmesini açmak gerek. İcabında eskiyen ampullerle ilgilenerek ışığın artması sağlanmalıdır. Yoksa ilgisizlik o sevgi ışığını zamanla sürdürebilir.





    --------------------------------------------------------------------------------

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evlilikte Sevgiyi Neler Öldürür
    Gülay Atasoy
    "Bitti, seninle aramızdaki sevgi öldü. Sanırım boşanmaktan başka çaremiz yok." Eveeet!.. Şimdilerde pek sık duyar olduk böyle cümleleri. Peki ama neden? İşte nedenlerden birkaçı:

    Saygısızlık
    Kimi eşler, evlenir evlenmez "Karı-koca arasında resmiyet mi olur?" düşüncesiyle saygıyı rafa kaldırıyorlar. Halbuki saygı sevgiyi besler. Her kaba söz ve davranış, sevgi duvarından koparılan tuğladır.

    Sevgisizlik
    Kimileriyse evlendikten sonra "seni seviyorum" demeyi angarya görerek, "Ona devamlı sevdiğimi hatırlatmama ne gerek var?" diyorlar. Sevgiyi açığa vurmamak odun atılmayan ateş gibi, sevgi ateşini söndürmektir.

    İlgisizlik
    Saksıdaki menekşenizin gelişip çiçek açması için su neyse, sevgi çiçeğinizin büyüyüp gelişmesi için ilgi de odur. İlgi sevgi çeşmesinin musluğu, ilgisizlik kör tapasıdır.

    İletişimsizlik
    "İnsanın ihtiyacını en fazla tatmin eden kalbine karşı bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini karşılıklı değiştirsinler. Lezzetlerde ortak, kederli şeylerde birbirine yardımcı olsunlar. Evet bir işte hayrette kalan bir adam, birinin gelip kendisiyle o hayreti paylaşmasını ister." Bu paylaşım olmadığı zaman eşler, kendilerini yalnız hisseder. Çünkü iletişim, sevginin dilidir. İletişimsizlik sevgi dilinin katilidir.

    Bencillik
    Şefkat, merhamet ve fedakârlık duygusundan yoksun olarak erkeğin "yuvayı dişi kuş yapar" mantığıyla her şeyi kadından beklemesi; kadının da aşırı beklenti içinde olması sevginin ölümüdür. Çünkü, bencillik sevgiyi öğüten değirmendir.

    Negatif düşünce
    Bazı eşler, sürekli "Neden bana öyle söyledin?" diye her şeyi yanlış değerlendirerek eşinin kendisini sevmediğini düşünür. Sürekli yanlış anlaşılan eş, kendisini savcı karşısında yargılanan suçlu gibi hissetmeye başlar. Negatif düşünce, sevginin ölüm fermanına atılan imzadır.

    Alkol, kumar gibi alışkanlıklar
    Alkol, sevgi çeşmesine atılan zehir, kumar sevgi yumağını mahveden bomba, kötü alışkanlıklar sevgiyi yutan canavardır.

    Kin, nefret, öfke...
    Kin sevginin buzdolabı, öfke sevginin barut fıçısı, nefret sevginin celladıdır.

    Kültür boşluğu
    Kitap okuma hastası olan birisiyle kitaptan nefret eden birisinin arasında uçurumdan başka ne olur?

    Huy ve mizaç uyumsuzluğu
    Birbirlerini sevseler de farklı huy ve mizaçta olan zıtlaşmalar, pişmiş sevgi aşına katılan soğuk sudur.

    Aile yakınlarının araya girmesi
    Kayınvalide, görümce, hala, teyze vb. yakınların eşlerin arasına girmesi, eşler arası sevginin idam kararını veren aile mahkemesidir.

    Eşini değiştirmeye çalışmak
    Sürekli "şöyle hareket et, şöyle davran, şöyle konuş" diyerek eşi çocuk eğitir gibi eğitmeye kalkışmak, sevginin ölüm tuzağıdır.

    Şiddet
    Eşe atılan her tokat, sevgi bağını kesen bir makastır.

    Dinî inançlar
    Birisi namaz kılarken diğerinin namazla alay etmesi. ... Ve sevgi dış güzelliğe kalır ve dünyevi ve nefsani olursa o sevgi çabuk bozulur

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Evlilikte Sıra Şartı Var mı?
    Ahmed Şahin
    Dinimizde böyle bir sıra mecburiyeti yoktur. Denebilir ki: Allah küçüğün kısmetini önce göndermiş, büyüğünki ise ondan sonraya tehir edilmiş!. Bu sebeple kısmeti çıkanın, (şayet çok denk ve münasip bulunuyorsa) evlenmesinde sakınca söz konusu olmaz. Böyle bir denklik ve uygunluk söz konusu olunca büyükler bunu bir saygısızlık manasına almazlar. Kısmeti çıkan evlenir, kısmeti yolda olan da gelinceye kadar bekler!. deyip yardımcı olurlar.[1]

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Fuhuş
    Fuhuş, bir meslek ya da alışkanlık olarak para ya da başka değerler karşılığında genellikle eş ya da arkadaş dışındaki kişilerle ve hemen hiç ayrım gözetmeksizin cinsel ilişkide bulunmadır. Fuhuş kelimesi, gayri meşru cinsel ilişkiyi, gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği, edepsizliği, hayasızlığı, söz ve davranışlarda sınırı aşmayı kapsayan bir tabirdir.

    Her türlü ahlaksızlık, homo****üellik, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce konuşma, bu ahlaksızlıkları toplum içinde yaymaya çalışmak, karşı cinslerin birbiriyle diledikleri gibi eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş terimini kapsar.

    Çevremizde zina eden kadınlar, bu adla adlandırmak yaygın ise de, kelimenin kapsamı bundan çok daha geniştir. Allah'ın, yapılmasını yasakladığı her şey bu kelimenin şümulüne girer. Ancak biz burada konuyu zina anlamında ele alacağız.

    Fahişeler, çoğunlukla ekonomik durumları kötü, geçimlerini sağlayacak becerilerden yoksun ve evli olmayan kadınlar arasından çıkar. Çoğu kadın fuhuş ve bağlantılı suçlar ortamına erken yaşta çekilir. Fahişeler çoğunlukla bir kadın simsarı, genelev ya da randevu evine bağlı olarak çalışırlar. Kazançlarının büyük bölümünü de kalacak yer, randevu sağlanması ve korunma karşılığında paylaşmak zorunda kalır. Sağlık sorunları arasında gelişigüzel cinsel ilişki yoluyla kapılan zührevi hastalık, uyuşturucu alışkanlığı ve ruhsal problemler sayılabilinir.

    Erkek fuhşu çoğu toplumda kamuoyunun dikkatini daha az çeker. Hetero****üel erkek fuhşu (erkeklerin kadınlara satılması) çok enderdir. Buna karşılık son yıllarda özellikle büyük kentlerde homo****üel erkek fuhşu yaygınlaşmaktadır.

    Cenab-ı Hak buyuruyor: "Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur." (İsra Suresi /32)

    Resûlullah buyuruyor: "Bir milletin içinde zina (fahişe) ortaya çıkıp nihayet o millet, bu suçu aleni olarak işlediğinde, mutlaka bulaşıcı ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır." (Ibn-i Mace, Fiten, 22)

    Hz. Lut (a.s.)'un kavmi arasında yaygın olduğu bilinen "homo****üellik" fahiş günahlardan sayılmış ve bu suçu işleyenlere çok büyük cezalar verilmiştir.

    Cenab-ı Hak buyuruyor: "Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik.) Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hâla o hayâsızlığı yapacak mısınız? Siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz! Kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu. Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride kalmasını takdir ettik. Onların üzerlerine müthiş bir yağmur indirdik. Bu sebeple, uyarılan (fakat aldırmayan)ların yağmuru ne kötü olmuştur!" (Neml Suresi 54-58)

    İslam'da fuhuş kınanmış, bunu yapanlara dünya ve ahirette büyük cezalar verilmiş, zina yapanlar erkek ve kadın ancak bir müşrik veya kendisi gibi zinakara layık görülmüş toplum da bu gibileri dışlamış, kınamış ve aşağılamıştır.

    Cenab-ı Hak buyuruyor: "Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır." (Nur Suresi 3)
    Diğer Din ve Kültürlerde Fuhuş
    Bazı eski kültürlerde fuhuş genç kızlar için bir ergenlik ayini ya da çeyiz edinme aracı olarak zorunluydu. Budizm'de fuhuş yasaklanmıştı. Eski Yunanlılar ve Romalılar arasında fahişeler ayırt edici giysiler giymek ve ağır vergiler ödemekle yükümlü tutulurdu. Ortaçağ Avrupa'sında kilise yöneticileri tövbekar fahişeleri topluma kazandırmak ve onları evlendirmek için yaptığı girişimler farklı bir sonuca ulaştı. Fuhuş hoş görülmeye başlandı, yasalarla korundu, ruhsata bağlandı ve vergi gelirlerinin önemli bir kaynağı oldu. Bütün Avrupa'da genelevler açıldı. İngiltere'de başlangıçta ruhsatları da Winchester piskoposlarının vermesi de çabası. Asya'da, kadın ticareti belirgin bir yayılma eğilimi göstermektedir.

    Çoğu doğu ülkesinde fuhuş daha çok kentlerde görülmesine karşın, Hindistan'da fahişelerin çoğunluğu kırsal kesimdedir. Yahudilerin ve Hıristiyanların Mukaddes Kitabı'nın Çıkış bölümünde (20/13-15) Hz. Musa'nın Allah'tan getirdiği emirler sayılırken ikinci sırada fuhuş zikredilmiş ve "zina etmeyeceksin" denilmiştir.

    Hıristiyanların Mukaddes Kitabı Matta'ya göre (5/27-30) Hz. İsa "Ben Musa'nın getirdiklerini yıkmaya değil tamamlamaya geldim" diyerek meşhur on emri teyid etmiş ve arkasından şunları söylemiştir: "Zina etmeyeceksin.... Bir kadına şehvetle bakan, gönlünde ona zina etmiştir. Sağ gözün sürçmene sebep olursa onu çıkar ve at; çünkü bu, vücudunun bütünün cehenneme girmesinden daha hayırlıdır. Sağ elin sürçmene sebep oluyorsa onu kes ve at; çünkü vücudunun bütününün cehenneme girmesinden bu daha hafiftir

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gayr-i Müslim'le Evlenmek
    Müslüman bir erkeğin Ehl-i Kitap olan Yahudi ve Hıristiyan bir kadınla evlenmesi kerahetle birlikte caiz olup mekruhtur. Çünkü, doğacak çocuk, baba ve annesinin ayı ayrı istikamette gelişmiş inançlar arasında sarsıntılara maruz kalmaktadır. Müslüman kadınların Kitap ehlinin erkekleriyle evlenmelerinin caiz olacağına dair ne âyet, ne hadis hiçbir mubahlık delili gelmemiştir.

    Ehl-i kitabın dışında kalan ve inanç itibariyle küfür içinde bulunan bulunan ve evlenmesi caiz olmayan kadınlar şunlardır:
    1.Budist veya Brehmen gibi isimlerle adlandırılan ve ineğin tenasül uzvuna tapan Mecusi hindiler
    2.Puta tapan kadınlar
    3.İsmaili ve Karmati gibi sapık zındıklar
    4.Din ve ahlak bağlarını kırmış bir görüşün zebunu olan kadınlar
    5.Dinsiz ve ateist kadınlar
    Bu konuya Elmalı Tefsirin de özetle şöyle değinilmektedir:

    "Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar." (Bakara Suresi / 221)

    Müşrik, Kur'ân dilinde iki anlama gelir ki biri zahirî, diğeri hakikîdir.

    Zahirî müşrik, açıktan açığa Allah'a ortak koşan, birden fazla ilâh olduğu kanaatinde olanlardır. Bu anlama göre, Kitap ehline müşrik denmez.

    Hakikî müşrik, gerçekten tevhidi ve İslâm dinini inkar edenler, yani mümin olmayan gayr-i müslimlerdir. Ey iman ehli, gerek dıştan dışa ve gerekse gerçek müşrik olan yani mümin olmayan kadınlardan hiç birini nikâhınıza almayınız. Onlarla evlenmeyiniz. Nihayet iman etsinler, o zaman evlenebilirsiniz. İmansız kadınlarla evlenip de aile kurmaya kalkışmayınız. Burada müşrik kadından mümin kadın karşılığı söz edilmesi, müşrik kadınlardan maksadın iman etmeyen tüm kâfir kadınlar olduğunu ayrıca gösteren bir delildir.

    Gerek zahirî, ve gerekse hakikî müşrik olsun ve gerek Kitap ehli olsun, gerekse olmasın mümin olmayan kâfir erkeklerin hiç birine de nikâh etmeyiniz. Onları sizden hiç bir kız ve kadınla evlendirmeyiniz. Nihayet o imansızlar, iman etsinler o zaman verebilirsiniz. Ve hiç kuşkusuz mümin olan köle herhangi bir müşrikten, imansız kâfirden hayırlıdır. İsterse o kâfir sizi büyülemiş, kendisine hayran etmiş olsun, hürriyeti, güzelliği veya serveti veya makam, mevki ve dünya talihi veya öteki halleri ve davranışı ile pek fazla gözünüze girmiş bulunsun. Böyle bile olsa mümin olmayan kimseye hiçbir mümin ve Müslüman kadını nikâhlamayınız. O imansızlar erkek olsun, kadın olsun çıraları insan ve taş olan o belalı ateşe davet ederler, durumları ve sözleriyle ona çağırırlar. Ve mümin olmayanların mutlaka müşrik olduklarını ve bunlarla nikâhlanma ve onları nikâhlamanın zina ve şirk ile sonuçlanacağını anlasınlar, bu nokta derinden derine düşünmeye muhtaç değildir, bunu hatırlayıp zihinde canlandırmak yeterlidir. O halde ey iman edenler! Allah'ın emrini, çağrısını bırakıp da o erkek veya kadın kâfirlerle evlenmek veya onları evlendirmek suretiyle kendinizi ateşe atmayınız.

    "Sizden önce kitap verilen ümmetlerin hür ve iffetli kadınları da iffetlerinizi koruyarak, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, kendilerine mehirlerini verip nikâhladığınız takdirde size helâldir" (Maide,5)

    Ancak Maide Suresinde, uyarınca bu âyetin birinci fıkrasından Kitap ehlinin kadınları istisna olunarak, Kitap ehlinden kız almaya mekruh olarak ruhsat verilmiş; fakat ikinci fıkra muhkem olarak kalmış ve kız vermeye hiçbir şekilde izin verilmemiştir.

    "Erkekler, kadınları yönetmeye yetkilidirler." (Nisa, 34)

    İlâhi kânunu gereğince kadınlar kocalarının yönetimi altında bulunurlar. Dolayısı ile, bir mümin kadını, bir kâfir ile evlendirmek onu, o kâfirin yönetimi altına bırakmak ve onun davasına mahkûm etmek olacağından, o mümin kadını kesinlikle ateşe atmaktır.

    Ancak bu ilâhî kânunu bilen ve kendini ona göre idare edebilecek olan erkekler hakkında bu yönetim altına giriş ve çağrıya mahkûm oluş zorunlu ve kesin değildir. Bu şartlar altında, Müslüman erkekler için ihtiyaç hâlinde bir ruhsata imkân vardır. Bunun için bu âyetle yol gösterme ve hatırlatmadan sonra, "Kitap verilen ümmetlerin hür ve iffetli kadınları" (Maide, 5/5) âyetiyle gereğinde yalnız Kitap ehlinden kız almaya ruhsat verilmiş ve zururetler kendi miktarlarınca takdir olunacağından, bunun dışındakiler yine haramlıkta bırakılmıştır.

    Şunu da hatırlayalım ki, "O yerde ne varsa hepsini sizin için yaratandır. Sonra semaya doğrulmuş iradesini göklere yöneltmiştir." (Bakara, 2/29) âyeti gereğince mallarda ve eşyada asıl kural, onların mübah olduğu ve haramlığına dair delil bulunmadıkça mubahlık ile amel olunacağı; fakat "sizin için" buyrulduğundan dolayı bu mubahlıkta insanların canlarının ve ırzlarının dahil olmadığı ve aksine mallardaki asıl kural olan mubahlık insanların canlarını, ırzlarını, haklarını ve yararlarını korumak için bulunduğudur. Kısacası can ve ırzda haramlık asıl kural olunca bir mubahlık ve izin delili bulunmadıkça can gibi ırzda da tasarrufta bulunmak haram olacağından nikâh kıyma izni, mutlaka bir delile dayalı olacaktır. Mubahlığına delil bulunmayan yerlerde nikâh kıymak haramdır. Yani o nikâh, nikâh değil zinadır.

    Bu nokta üzerinde iyi düşünülünce anlaşılır ki bu âyetteki kadın ve erkek müşrikler, kadın ve erkek müminlerin karşılığı olmasaydı da, zahirî müşrik anlamında olabilseydi, o zaman da Müslüman kadınlarının diğer kâfirlere nikâh edilmeleri aslî haramlıkla haram olacaktı. Çünkü "hür ve iffetli kadınlar" ifadesiyle Müslüman erkeklerin Kitap ehlinin kadınlarıyla evlenmelerine izin verilmiş olduğu halde;

    Müslüman kadınların Kitap ehlinin erkekleriyle evlenmelerinin caiz olacağına dair ne âyet, ne hadis hiçbir mubahlık delili gelmemiştir. Müslümanların kadınları, İslâm tohumları için şerefli bir tarladır. Ve Müslümanlar genellikle tarlalarından ve ekin ektikleri yerlerden hiçbirini yabancılara çiğnetmemek, cinsel birleşmelerine izin vermemekle yükümlüdürler. Mal tarlası olan vatan toprağını yabancılara çiğnetmek büyük bir felaket olduğu gibi, can ve din tarlası olan İslâm kadınlarını başkalarına çiğnetmek de felaketlerin felaketidir.

    Yahudiler ve Hıristiyanlar müşrik midirler?
    Bunlar, dıştan tevhide inandıklarını ileri sürmelerine rağmen, gerçekte Allah'ın çocuğu olduğu kanaatindedirler. Hıristiyanlar, teslise (Allah'ın baba, oğul ve Rûhu'l-Kudüs olmak üzere üç olduğuna) inanırlar. Ve "Mesih, Allah'ın oğludur." derler. Yahudiler de "Üzeyir Allah'ın oğludur." demişlerdir. Böyle demekle birlikte onlar tevhide inandıklarını da iddia ederler. Her ikisi de dıştan dışa müşrik değillerse de, gerçekte müşriktirler. Bunun için mutlak olarak müşrik denildiği ve özellikle iman karşılığında söylendiği zaman, mutlak anlamı üzere kullanılmış demektir ve genel olarak kâfirleri kapsar.

    Son zamanlarda “aramızda amentü ittifakı” bulunduğu söylense de, Kuran'ın “şirk”e nisbet ettiği kitleler arasında Ehl-i Kitab'ın da bulunduğunu (Tevbe, 31) burada mutlaka dikkate almak durumundayız. Burada ister istemez “Ehl-i Kitap–şirk ilişkisi” gündeme geliyor. “Kur'an onları kategorik olarak “müşrikler” arasında zikretmemiş, hatta pek çok ayetinde onlardan ayrı tutmuştur” denerek işin içinden sıyrılmak o kadar kolay değil. Kuran'da –haşa– çelişki ve tutarsızlık bulunmayacağına göre evbe ayeti –ve daha birçok benzeri– ile diğerleri arasındaki bu işkâli çözmek durumundayız.

    Kuran tarafından bir yandan şirke nisbet edilirken, diğer yandan “müşrikler”den ayrı bir kategori olarak anıldıklarına göre Ehl-i Kitab'ın şirkinin diğerlerinden farkı nedir?

    Ehl-i Kitab'ın şirkinin, “Tevhid iddialı” bir şirk olduğu malumdur. Yani diğer müşrikler –söz gelimi putperestler, ya da mecusiler– başında da sonunda da doğrudan ve açık bir şekilde birden fazla “müstakil ilah”ın mevcudiyetine inanır ve bunu herhangi bir şekilde tevil de etmez. Ancak Ehl-i Kitap –elbette burada söz konusu olan Hıristiyanlardır– kendi ilah telakkileri çerçevesinde ortak koştukları varlıkların, aslında –haşa– “Baba”dan sudur ve zuhur ettiğini söyler. Buna göre mesela İsa Mesih, aslında tanrının bir parçası, insan boyutuna geçmiş bir yansıması, bir insana ilka ettiği kelimesidir. Bu çerçevede Ruhulkudüs de “zatı ile kaim” değildir. Şu kadar ki, onun sadece “baba”dan mı, yoksa hem “baba” hem de “oğul”dan mı sudur ettiği konusu Katoliklerle Ortodokslar arasındaki kadim ihtilaflı meselelerdendir…

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gelin
    Sait Kızılırmak
    Gelin, Türkçe "gelmek"ten gelir; evlenmeye hazırlanmış veya yeni evli kadın.

    Evlenmek üzere hazırlanan ve süslenen kız, yeni evlenen kadın, kaynata ve kaynananın oğlunun (damadın) hanımı anlamlarına gelen "gelin" kelimesi, ilk defa kocaya giden bakire kız manasına geldiği gibi; koca evine gelen kadına da yaşı ve durumu ne olursa olsun gelin adı verilir.

    Gelinin baba evinden alınarak kalabalıkla damadın evine götürülmesine "gelin alayı" denilir.

    Bir kız nişanlandığı andan itibaren oğlan evi tarafının gelinidir. Gelin ve düğün muamelelerini İslâm'ın kesin haram ve helâl hükümlerini dışlamamak üzere her yörenin kendine has kültürü, örf ve âdetleri çerçevesinde uygulamak mümkündür. Hemen bütün kültürlerde gelinin baba evinden damat evine giderken telli duvaklı bir elbise giydiği görülür. Buna gelinlik denir. İslâmî bir düğünde gelinin oynaması düşünülemez. Gelinin kocasının ana-babasına saygı göstermesi esas olmakla beraber, İslâmî kültürde gelinin kaynanasıyla birlikte oturması mecburiyeti yoktur; onlara hizmet etmek zorunda değildir. Gelinin, yeni evinin kurallarına uyup uymamasında ortaya çıkan bazı işaretlere göre uğurlu-uğursuz sayılması tamamen câhilî bir düşüncedir. Gerçekte, Hz. Peygamber'in üç şey uğursuzluktur: "Ev, kadın, binek atı" dediği rivayet edilirse de bunun aslı yoktur. Buhârî'de yer alan bu hadiste Hz. Âişe'nin bunun câhiliyedeki üç uğursuzluk şeklinde dediği ve bazı âlimlerin bu üç konunun genel hükümden müstesna tutulduğunu ve bunların isabetsiz seçilmesinin uğursuzluk olduğunu söyler. İslâm'dan önceki çağa câhiliye çağı, bu çağın İslâm'a aykırı bulunan âdet ve inançlarına da câhiliye âdetleri denilmiştir.[1] İslâm'a giren bir kişi veya zümre, câhilî âdetleri terk etmek zorundadır. Hayatını bütünüyle İslâm'a göre düzenlemesi gerekir. Bu yüzden gelinin ve damadın çağdaş düğün töreni yaparak, kadınlı erkekli şekilde dine aykırı gruplarla bir arada bulunmaları, gelinin koca evinde dünürlerce seyredilmesi vb. âdetler İslâmî değildir.

    İslâm dini çok çeşitli milletlerin âdet, gelenek ve görenekleriyle karşılaşmış ve bu geleneklerin bazıları varlığını sürdürmüştür. Bunların bir kısmı, tamamen İslâmî ahkâma uygun ve mübah olan örf ve âdetlerini de ihmal etmeyerek düğün yaparken, bir kısmının İslâmî ahkâmı bir kenara iterek câhilî dönemden kalma âdetleri veya yeni bid'atleri yahut çağdaş törenleri öne çıkardıkları görülmektedir.

    İslâm'ın bu alandaki emir ve yasakları şöyledir:

    Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın çünkü üçüncüleri şeytandır." [2] Bu ve benzer hadislerden, genelde kadınların ve bu konuda gelinin kocasının kardeşleri, yeğenleri, amca ve dayı oğulları gibi hısımların yanına açık saçık (tesettürsüz) çıkmaması, onlarla yalnız kalmaması şarttır; çünkü bunlar ona nâmahremdir. Resûlullah'ın şu hadisi açıktır: "Gözler de zina eder; onların zinası bakıştır." [3] Gelin, kocasından başkasının avret yerine bakamaz; süslerini kocaları, babası, kayınpederi, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin çocukları, büluğa ermemiş çocuklardan başkasına gösteremez.[4]

    Damadın gelinin yüzüne şehvetle de olsa bakması caizdir.[5]

    Gelinliğin sadece çarşaf veya sadece hımar olması şartı yoktur. Önemli olan gelinin Allah'ın emrettiği şekilde örtünmesidir.[6] Gelinliğin adı, cinsi ve rengi kişilerin maddî durumuna, kültür ve örfe göre değişebilir. Gelinin, kocasından başkasına dokunması yasaktır. Ancak ayette zikredilen baba, kayınpeder vs.'lerin elini öpebilir, nikâhı haram olmayanların gelini tebrik etmek için elini sıkması haramdır.

    Gelinin koca evinde geçirdiği ilk birkaç ay evde hapis tutulur gibi dışarı çıkarılmaması da doğru değildir'. Resûlullah kadınların düğün, alışveriş, ibadet, ilim vb. sebeplerle evden çıkmalarına izin vermiştir.[7]

    Diğer önemli bir nokta halvet meselesidir. Gelinin, ziyaretçilerin yanına çıkıp çıkmayacağı, eve gelen akrabalara ikramda bulunup bulunmayacağı hakkında ihtilâf olmasına rağmen, ashab-ı kirâmdan Ebû Useyd'in düğününde zifaf gecesi Hz. Peygamber ve dostlarını davet ettiği, eşinin (gelinin) onlara ikramda bulunduğu nakledilir.[8] İbn Hacer, Aynî gibi Buhârî şârihleri kadının kocasının arkadaşlarına hizmet edebileceği görüşünü savunmuşlar ancak kadının tesettürlü olması, tarafların kötü duygulara kapılmaktan emin olmaları ve kocanın hizmet etme imkânının olmaması şartlarını koşmuşlardır. Fakat çoğunluğun görüşüne göre tesettürlü de olsa gelinin kocasının arkadaşlarına hizmet etmek zorunda olmadığı ve bundan kaçınmasının daha doğru olduğu kabul edilmiştir. Aynı odada kadınların ve erkeklerin bir arada oturup yemek yemeleri, sohbet etmeleri İslâm ahkâmına ve ahlâkına aykırıdır.

    İslâmî gelenekte gelin olacak kız geciktirilmez. Çünkü Resûlullah şöyle buyurur: "Üç şey geciktirilmez: Vakti giren namaz" hazırlanmış cenaze, dengi bulunmuş kız ve kadın." [9] Babanın kızını zorla başkasına gelin vermesi İslâm dışıdır (Buhârî, Nikâh, 41; İkrâh, 3). İstemediği halde babası tarafından biriyle evlendirilen kızın nikâhını Hz. Peygamber iptal etmiştir.[10] Ehli kitabın kızlarıyla Müslüman erkekler evlenebilir; ancak Müslümanlar dinsiz ve ehli kitaba gelin veremezler.

    Müslüman bir toplumda yoksul da olsalar bekarlarına evlendirilmesi gerekir.[11] Hz. Peygamber'in fakir Müslümanların evlenmesini kolaylaştırdığı, ezberlenmiş birkaç Kuran suresini, bir çift pabucu bile mehir olarak geline verdirdiği görülür.[12] Bunun anlamı, damadın gelinin babasına yüklüce bir başlık parası vermesinin İslâmî olmadığıdır. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'yı burada örnek olarak vermek bu konuda İslâm'ın tavrını açıklar.

    Hz. Fâtıma'nın mehri 500 dirhemdi. Onun çeyizi de hurma yaprağından örülmüş bir sedir, içi hurma lifi olan yüz yastığı, meşinden yapılmış bir su tulumu, bir kırba, bir elek, bir havlu ve bir su bardağından ibaretti.[13]

    İslâmî düğün töreni çok sadedir. Damadın velisi gelin ve damat tarafına bir konuşma yapar, sonra gelin babası konuşur ve yemek yenir. Buna velime denilir. Daha sonra kadınlar kendi aralarında eğlenir, erkekler de kendi aralarında at yarışı, kılıç kalkan oyunu, folklar gösterisi yaparlar. Zilsiz def, davul çalınır, şarkı söylenebilir. Fakat Kuran-ı Kerîm okunarak eğlenceye son verilir; bu, aşırılığı önlemek içindir.

    Damadın, gelin için şer'i bir mesken hazırlaması gereklidir. Gelini ana-babasıyla birlikte oturmaya zorlayamaz. Karı-koca sırlarının ancak ikisi arasında geçerliliği vardır.[

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Gençlere Haya Yakışır
    Allah Resulü (sav) Ensar'dan bir kişinin yanından geçerken, onun kardeşini utanmaktan vazgeçirmeye çalıştığını gördü. “Onu kendi haline bırak; çünkü haya imandandır!” buyurdu.

    Haya, mümin ahlâkıdır. Edep, kulluk ve tüm güzellikler haya ile gelir. Şimdilerde anne-babasının, öğretmeninin yanında bacak bacak üstüne atabilen, uzanabilen, kendinden büyüklerin huzurunda hiç çekinmeden sigara içebilen gençlik, haya duygusundan yoksun olduğu için bu halde.

    Eskiden bir şarkıyı güftesindeki bazı uygunsuz cümlelerden ötürü reddederken şimdi güftesi bir uçtan bir uca ahlâksız, klipi tamamıyla müstehcen şarkıları çocuğumuzun dilinde duyduğumuzda "Ne güzel de sesi varmış benim yavrumun!" demekle yetiniyoruz.

    Genç kızımız ve oğlumuzla beraber izlediğimiz dizilerde hoşumuza gitmeyen bir bölüm olursa zaplayıp, bir müddet sonra aynı kanala dönerek eğlencemizden ödün vermiyoruz. Eğlence, espri, popüler kültür derken çoğalan eksilerimizin arasında çocuklarımıza “haya”dan bahsetmek aklımıza çoğu kez gelmeyebiliyor.

    “Resulullah, perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi”

    Gençlere haya duygusunu aşılayabilmenin en güzel yolu yaşayarak göstermektir. Onlara bu konuda öncelikle büyükler örnek olmaya çalışmalı. Eğer kendimiz örnek olmada yetersiz kalıyorsak, onları örnek alabilecekleri şahsiyetlerle tanıştırmayı ihmal etmemeliyiz. Bu şahsiyetlerin ilki Efendimiz (sav) olmalı. Gençleri, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz'deki (sav) zirve ahlâkın izlerini sürmeye teşvik etmeliyiz. Ebu Said el-Hudri'nin (r.a) ifade ettiğine göre Allah Resulu (sav), perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi. O'nun gençlik çağında, Arap yarımadası hayasızlıklarla dolu bir görüntü arzetse de Efendimiz (sav) cahiliye âdetlerinden uzak kalmış ve ömrünü, hususiyetle gençlik dönemini, eşine az rastlanır haya örnekleriyle süslemiştir. O'nun gençliğinde halk Kâbe'yi çıplak bir şekilde tavaf etmeyi âdet edinmişken Efendimiz (sav), gerek tavafta gerek sair vakitlerde hiçbir zaman böyle bir tutuma yeltenmedi. Kötülüklerin yer aldığı meclislere gitmekten haya etmiş, çirkinliklerden bahsetmemeye özen göstermişti. Efendimiz (sav), haya hakkında en güzel öğüdü ashabına şöyle ifade buyurmuştur: "Haya insan için zinettir…"

    Haya duygusu, yanlıştan uzaklaştırır

    Gençlere haya duygusunu anlatırken Allah'tan (c.c) utanmanın önemine değinmeyi ihmal etmemeliyiz. Çünkü Allah'tan utanmak, hayanın hem kökü ve hem de meyvesi mesabesindedir. Allah'tan utanan bir kul, o utancı sayesinde insanlardan da haya eder. Allah'a karşı duyduğu haya hissiyle dini müeyyidelere tâbi olur.

    Bir gün İbn-i Ömer koyun otlatmakta olan bir çocuğun yanına giderek koyunlardan birini kendisine satmasını ister. Çocuk, satamayacağını çünkü koyunların kendisine ait olmadığını söyler. İbn-i Ömer, “Sahibine, ‘Koyunu kurt yedi!' dersin. Böylece para da cebinde kalır” der. Çocuğun cevabı kendisindeki güzel ahlakı yansıtır: “Sahibime ‘kurt yedi!' diyeceğim. Peki söyle bana, Allah (c.c) bunu görmeyecek mi!...”

    Haya duygusu kişiyi yanlış işlerden alıkoyar. Efendimiz (sav), "Utanmıyorsan dilediğini yap!" buyururken, insanın fıtratında bulunan haya hissinin nasıl kuvvetli bir otokontrol sistemi olduğuna dikkat çeker. Hayanın sembolleştiği Peygamberlerden biri olan Yusuf Aleyhisselam, ona yaklaşmayı arzu ettiğinde odadaki putun üzerini örten Züleyha'ya neden böyle yaptığını sormuştu. “Puttan utandığım için” demişti Züleyha. Yusuf Peygamber'in sözleri manidardı: “Sen sahte olan ilahından haya ediyorsun, ya ben Rabbim'den nasıl utanmam!”

    Utanma duygusuna sahip gençlerimize her zamankinden daha çok muhtaç durumdayız. Çünkü haya eden bir genç, ne ebeveyninin ne de kanunların ikazına ihtiyaç duyar. Hayası onu kötülüklerden uzak durmaya sevk eder.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gerdek Gecesi
    Evlenmiş karı ve kocanın ilk defa bir araya geldikleri gece. Bu buluşmanın özelliği, kadın ve erkek için daha önce bilinmesi mümkün olmayan maddî ve manevî mahremiyetin ortadan kalkmasıdır. Çünkü o geceden önce, ayrı dünyalarda yaşayan iki insan, birbirlerine yaklaşarak aynı hayatı paylaşma durumuna gelmişlerdir. Bunun da ötesinde, aile olarak belirli hak ve görevleri "fiilen yaşama" olayını başlatmışladır.

    Gerdek gecesini, sadece cinsî yönden iki farklı cinsin birbirlerini tanıması olarak görmemek gerekir. Bu beraberlik aynı zamanda, manevî ve hissî bir bütünleşmenin de başlangıcı olmaktadır. Olgunluk seviyesine gelen iki gencin, ondan sonraki hayatları belirli bir ölçü ve plan dâhilinde sürecektir. Bu bakımdan gerdek gecesi; son derece ciddî ve ağır sorumluluklarla dolu bir hayatın başlangıç anıdır. Tek kelime ile bir planlama kararının verileceği zamandır. İki çift, paylaşacakları hayatta birbirleri için düşündüklerini açıkça anlatacak ve karşılıklı olarak yekdiğerinden beklediği tavır ve davranışları konuşacaklardır.

    Gerdek, İslâmî bir olaydır.

    Çünkü gerdek olayında gözümüze çarpan olağanüstü durum, kadın ve erkeğin meşrû ölçüler içerisinde bir araya gelmesi ve evlilik gibi büyük bir hadisenin düşünülüp, tartışılarak gerçekleştirilmesidir.

    Gerdek olayında, birbirlerini uzaktan tanıyan iki çiftin yakın bir temas ile ve ciddî bir ortamda karşısındakini ölçülü bir şekilde değerlendirmesi söz konusudur. Çünkü evlilik ile yeni bir hayata başlangıçta, karşıdaki insan, bütün özellikleri ile tanınmak durumundadır. İslâmî mahremiyetin olmadığı durumlarda ve günümüz gibi kadın-erkeğin birbiriyle ölçüsüz ve gayrî ciddî bir biçimde bir araya gelmesi hâli, gerdek olayına gerek duyurmamaktadır. Çünkü olayda ne bir mahremiyet, ne de geleceğe dönük ciddî bir hesap bulunmaktadır. Taraflar; ya kendilerini bekleyecek akıbetlerden habersizdirler veya bir araya gelişlerinde sadece "cinsel tatmin" ağır basmaktadır.

    Dolayısıyla bazen bu tür gayrî meşrû ilişkilerde "evlilik" gibi bir müesseseye bile ihtiyaç duymayan insanlar görülmektedir. Tabii ki bu tür ilişkilerin sonu, büyük acılar ve felâketlerle bitmektedir.

    İslâm'daki evlilik, cinsî duyguların dinî bir program çerçevesinde ve beşerî aşkın en temiz özellikleri ile biçim kazanmasıdır. Elbette ki bu temiz ve saf beraberlik, gerdek gecesi gibi başkalarının malûmu olmayan ruhî ve bedenî birlikteliğe ihtiyaç duyacaktır.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Görgü Kuralları, Adab-ı Muaşeret
    Görgü kuralları; toplumların inanç, eğitim, ekonomik güç, teknolojik seviye, örf ve âdetlerine göre farklılıklar gösterir. Dünyadaki toplumların görgü kuralları, değişik olabildiği gibi, zamanın geçmesi ve teknolojik ilerlemeler de bazı görgü kurallarını kaldırıp, yerlerine yenilerinin konulmasına sebep olur.

    Görgüden maksat; bir toplumdaki insanların birbiriyle münasebetlerinde olgun, medenî davranışlar içinde bulunarak, fert ve toplumun huzurunu, rahatını temin eder. Ayrıca bunlar, çok sık karşılaşılan günlük işlerde bir nizam ve intizamın hâkim olmasını sağlar. Böylece toplum, belli bir rahatlığa kavuşur.

    Türkler, Müslüman olmadan önceki hayatlarında görgüye çok önem vermişlerdir. Obalardan meydana gelen göçebe Türk boyları, beşeri münasebetlerini organize eden seviyeli ve ciddi görgü kuralları geliştirmişlerdir. Diğer bir adı töre olan bu davranışlar, örf ve âdetler olarak toplumda uyulan kurallardır. Uymayanlar çeşitli cezalara çarptırılırdı. Müslüman olduktan sonra, eski inanışlarının yanı sıra, görgülerinden dinimize uygun olmayan tarafları da bırakarak uygun olan davranış şekilleri almışlar, uygun olanlarını ise dinin verdiği aşk ve şevkle iyice pekiştirmişlerdir. Bu bakımdan milletimiz arasında yakın zamana kadar bu kurallar, âdeta yazılı olmayan birer kanun hüviyetini muhafaza etmiştir. Böylece seviyeli, huzurlu ve sistemli bir toplum hayatı yaşanmıştır. Bugün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kurallarının çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir. Bunlar kısaca şöyledir:

    Türk âilesinde evin reisi babadır. Âile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, âilenin en saygıya lâyık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur. Çocuklar, her zaman şefkat ile bakılır, iyi yetişmeleri için itina edilir. Dede ve ninelerin de beraber olduğu âilelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir. Görgünün esasını büyüklere saygı ve itâat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kuralı bu temele göre şekillenmiştir.

    Evde küçükler büyüklerin yanında daima edepli bulunur. Yanlarına izin alarak girer ve çıkarlar, kendilerine söyleneni dikkatle dinlerler. Büyüklerin sözüne izin almadan karışmazlar ve sözü lüzumsuz yere uzatmazlar. Kendilerine hitap edildiğinde, “Buyurun efendim” diye karşılık verirler.

    Ana babanın yatak odalarına, kapıyı vurup izin almadan girmezler. Kardeşler, birbirine bağlı ve saygılıdır. Abi, abla şefkatle doludur, kendilerini küçükler karşısında mesul hissederler. Küçükler de büyük kardeşlerine hürmet gösterir, onların isteklerini yerine getirirler. onların sözlerini dikkatle dinleyip peki efendim, baş üstüne diyerek cevap verirler. Birbirinin eşya ve oyuncaklarını izinsiz kullanmazlar. Kendilerinde olanlardan birbirine ikram ederler. Kimseyi rahatsız etmez, gürültü çıkarmazlar.

    Misafirliğe gitmeden önce ev sahibine haber verilir. Kararlaştırılan gün ve saatte gidilir. Evine girerken, kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istenir! İzin üç defa olur. İlkinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, 4 rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. Evde ev sahibinin gösterdiği yere oturulur. Eşyâlar, tablolar, kütüphanedeki kitaplar izinsiz kullanılmaz. Ne ikram ederse, severek kabul edilir. Ev sahibinin o günkü hâline göre, üzüntü veya sevincine ortak olunur. Onun hoşlandığı konulardan konuşulur. Çok fazla oturulmaz. Evin içinin döşenişi, eşyaların yeri ve durumu tenkit edilmez. Giderken izin istenir, teşekkür edilir, duâ etmesi istenir ve bize de buyurun denilir.



    --------------------------------------------------------------------------------

Sayfa 5/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •