Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 9/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
92 sonuçtan 81 ile 90 arası

Konu: islamda evlilik ve cinsel hayat

  1. #81

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Nikah, Nasıl Kıyılır?
    Mehmet Ali Demirbaş
    Nikah şöyle kıyılır:

    Nikah yapacak efendi, önce zevcenin adını, Mesela Fatıma bint-i Ahmed yazar.

    Sonra zevcenin vekilini, Mesela Ali bin Zeyd yazar.

    Sonra iki erkek şahidin adını yazar. Sonra zevcin adını, Mesela Ömer bin Hüseyin diye yazar.

    Sonra, zevc yoksa zevcin vekilinin adını yazar.

    Sonra, iki tarafa sorarak, uyuştukları mehr-i müecceli ve mehr-i muacceli yazar.

    Sonra, istigfar okur. Euzü Besmele okur.

    (Elhamdü lillahillezi zevvecel ervaha bil eşbah ve ehallennikaha ve harremessifah. Vessalatü vesselamü ala resulina Muhammedinillezi beyyene-l-harame ve-l-mubah ve ala Alihi ve Eshabi-hillezine hüm ehlüssalahi velfelah) der.

    Euzü Besmele çekip, Nur suresinin otuzikinci âyetini okur. (Sadakallahülazim) deyip, kale Resulullah, (En-nikahü sünneti femen ragibe an sünneti feleyse minni) sadaka Resulullah. (Bismillahi ve ala sünnet-i resulillah).

    Sonra zevcenin vekiline dönüp:

    (Allahü teâlânın emri ve Peygamber efendimizin sünneti ile ve amelde mezhebimizin imamı, imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerinin ictihadı ile ve hazır olan Müslümanların şehadetleri ile, vekili olduğun Fatıma bint-i Ahmedi, şu kadar altın mehr-i müeccel ve şu kadar altın muaccel ile, talibi olan Ömer bin Hüseyine tezvice, vekaletin hasebi ile, verdin mi?) der.

    Sonra zevcin vekiline dönüp, yine (Bismillahi ve ala)dan başlayıp okur. Sen dahi, Fatıma bint-i Ahmedi, şu kadar altın mehr-i müeccel ve aralarında malum olan mehr-i muaccel ile, vekili olduğun Ömer bin Hüseyine, vekaletin hasebi ile, aldın mı?) der.

    [Zevcin kendisi varsa, bunları kendisine sorar.]

    Her ikisine üçer kere sorar ve cevap alır. Ben dahi akd-i nikah ettim der. Sonra, şu duayı okur:

    (Allahümmecal hazel akte meymunen mubareken vecal beyne-hüma ülfeten ve mehabbeten ve karara ve la tecal beyne-hüma nefreten ve fitneten ve firara. Allahümme ellif beynehüma kema ellefte beyne Ademe ve Havva. Ve kema ellefte beyne Muhammedin ve Hadice-tel-kübra ve Aişe-te ümm-il müminine . Ve beyne Aliyyin ve Fatıma-tez-zehra. Allahümme ati le-hüma evladen salihan ve ömren tavilen ve rızkan vasian. Rabbena heb lena min ezvacina ve zürriyatina kurrete ayünin vecalna lil müttekine imama. Rabbena atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına azabennar. Sübhane rabbike rabbilızzeti amma yesıfun ve selamün alel mürselin velhamdülillahi rabbilalemin el fatiha

  2. #82

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Nikah Sözü
    İki veli, kendi aralarında, çocuklarımıza evlendirelim, diye sözleştiklerinde bu söz geçerli midir?

    Söz verme, vaatleşme ayrı bir şey, evlendirme akdi ayrı bir şeydir. Velinin, küçük çocuğunu ona sormadan evlendirme yetkisi vardır. Böyle küçük bir çocuğu evlendiren veli, eğer çocuğun Babası, ya da dedesi ise, artık o çocuğun büyüyünce o nikâhı kabul etmemesi kısaca muhayyerliği de söz konusu değildir. Evlendirenler başkaları ise, çocuklar büyüyünce muhayyer olurlar, istemezlerse bu evliliği kabul etmezler. (Mavsilî NI/134)

    Ama dediğimiz gibi, söz vermek, evlendirmek, demek değildir. Nikâhın kendisine has şartları ve söz kalıpları vardır. "Kızımı oğluna vereceğim... Tamam, ben de alacağım" demek nikâh değil, vaatleşmedir. Sözünden dönmek her ne kadar çirkin bir davranış ise de, hukuken bu bağlayıcı değildir. Yani o zaman öyle demiştim ama, şu anda o fikrimden caydım, derse, hiçbir şey gerekmez ve o ana kadar da çocuklar nikâhlı olmuş olmazlar. Ancak özellikle günümüz şartlarında bu kabil bir davranış, İslâmca övülecek ve hoş görülecek bir davranış olmaz. Evlenme yaşının beklenmesi ve tarafların rızalarının alınması tavsiye olunur. Aksi halde büyük mağduriyetler söz konusu olabilir.

  3. #83

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Oral ****
    Kategori: İslam'da Evlilik ve Cinsel Hayat
    Oral ilişkinin olabileceği ya da olamayacağı konusunda Kurân-ı Kerim'de ve sünnette açık bir delil yoktur.

    Buradan hareketle bazı fıkıhçılar ve tefsirciler; madem ki karı kocanın her yerleri birbirlerine helaldir ve madem ki, eşyada aslolan mubah/helal olmaklıktır, çünkü her şey insan için yaratılmıştır, öyleyse karı kocanın oral ilişkileri de helal olmalıdır, diye bir sonuç çıkarmışlardır.

    Bunu çeşitli tefsir ve fıkıh kitaplarında bulmak mümkündür. Bunun yanlış olduğunu söyleyecek değiliz, ancak bunun hem dinen hem tıbben bir takım çekincelerini olduğunu da bilmeliyiz.

    Öncelikle böyle bir davranış onurlu ve kişilikli olmaya aykırı bir davranıştır, tiksindiricidir. İkinci olarak, cinsel organlardan sürekli olarak bir takım maddeler çıkmaktadır ve bunlar pis olan akıntılardır. Böyle bir durumda kişi, Hz. Peygamber'in (S.A.V.): «Ağızlarınızı tertemiz yapın. Çünkü onlar Kuran yoludur.» diye nitelendirdiği ağzına pis maddeler almış olacaktır. Üçüncü olarak, İslam'ın insan sağlığına ne kadar değer verdiğini herkes bilmektedir. Oysa bu yolla insan bir sürü mikrobu ağzına almış ve kendisini tehli***e atmış olacaktır. (Prof. Dr. Faruk Beşer)

    Ağız da cinsel temas için değil, başka işler için var edilmiştir; oradan cinsel temas yaratılış amacına da, fıtrata da ters düşer, fıtratları bozulmamış olanlar bundan nefret ederler. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)

    Tabi bir sevişme tarzı olmadığı için, oral ilişkinin bir süre sonra nefretimsi duygulara sebep olabileceği ve dolaylı olarak cinsel mutluluğu olumsuz yönde etkileyebileceği gerçeğini de hatırlatarak, kaçınılmasını öğütleriz.[1]

    Soru ve Cevaplar
    Sual: Bazıları, «Oral *** (****) caizdir. Çünkü oral ****i yasaklayan âyet ve hadis yoktur. Hatta, Bekara suresinde, "Tarlanız olan kadınlara istediğiniz gibi yaklaşın" deniliyor. Sonra hadis-i şerife göre, meni temizdir. Kadının erkeğin menisini yutmasında mahzur olmaz» diyorlar. Bunlar caiz midir?

    CEVAP: Bir şeyin haram olması için edille-i erbaada bir delilinin bulunması lazımdır. Ancak, meşhur olan şeyler için hüküm böyle değildir. Mesela Kur'an-ı kerimde tuvaletteki necaset yenmez, idrar içilmez diye yazmıyor, (Tayyib olanı, temiz olanı, helal olanı yiyip için) buyruluyor. (Bekara 168)

    Ana babanızı dövmeyin denmiyor, «Öf demeyin» deniyor. (İsra 23) Öf demek yasaklanınca, dövmek elbette günah olur. (Kur'anda ana babayı dövmeyin diye bir âyet yok, öf demeden dövmenin mahzuru olmaz) demek elbette yanlıştır.

    Peygamber efendimiz buyuruyor ki: «Cima esnasında ferce (avret yerine) bakmayın, körlüğe sebep olur.» (Deylemi, İ. Adiy) Bakmak men edilince, ağza almak, yalamak elbette caiz olmaz.

    Kadınla her türlü ilişki caiz değildir. Bildirilen âyetin meali şöyledir:

    «Kadınlarınız (çocuk yetiştiren) tarlanızdır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.» (Bakara 223)

    Buradan livatanın da caiz olduğunu çıkaranlar vardır. Halbuki önceki âyetin meali şöyledir:

    «Kadınlar hayzdan temizlendikten sonra, Allah'ın size emrettiği (izin verdiği) yerden onlara yaklaşın.» (Bakara 222)

    Emredilmeyen yerden, dübürden, yani arkadan yanaşmak, livatadır, büyük günahtır. Çünkü İslam âlimleri buyuruyor ki:

    «Livata, zinadan daha şiddetli haramdır.» (Bahr-ür raık, Redd-ül Muhtar)

    Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:

    «Hanımı ile livata eden melundur.» (Şir'a) (Livata = homo****üellik)

    «Hanımına dübüründen yaklaşan Allah'ın rahmetinden kovulur.» (Sünen sahipleri)

    «Hanımına dübüründen yaklaşana Allah rahmetle nazar etmez.» (Tirmizi)

    İslam âlimleri bir Müslümanın ağzına sövenin, bilmem ne yaparım diyenin imanı gider buyuruyorlar. Çünkü ağız, Kur'an okuma yoludur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

    «Ağzınızı temizleyin, çünkü ağzınız Kur'an yoludur.» (Ebu Nuaym)

    Ağza sövmek günah olunca, yani senin ağzına pislik koyarım demek, imanı götüren, insanı kâfir eden bir günah olunca, bizzat ağza meni akıtmak, idrar çıkan yeri Müslümanın ağzına sokmak caiz olur mu? Erkeğin de idrar ve kan çıkan yeri yalaması asla caiz olmaz. Gayri Müslimlerin çirkin bir âdeti olan oral ****e özenmekten uzak durmalıdır.

    Meni, Hanefi mezhebine göre necistir. İdrar kanalından çıkmaktadır. Şafii'de ise temizdir. Temiz olması yenir, içilir anlamında değildir. Çamaşıra bulaşırsa namaza mani olmaz demektir. Başkasının sümüğünü bile, necis olmadığı halde, yani namaza mani olmadığı halde alıp yutmak uygun olur mu?

    Sual: Fetavayı Hindiyye kitabının Türkçe tercümesinin 12. cildinin 177. sayfasında oral ****in cevazı bildirilmektedir. Buna rağmen nasıl olur da, oral ****e caiz değil denebilir?

    CEVAP: Ne Hindiyye'de, ne de başka kitapta oral ****in caiz olduğu bildirilmiyor. Önce oral **** nedir? Birincisi erkeğin menisini hanımının ağzına akıtması, ikincisi de erkeğin kan ve idrar çıkan yeri yalayarak orgazma ulaşmak demektir. Hiçbir din kitabında böyle bir ****e dinimiz cevaz vermemektedir. Kur'an okuyan müslüman, ağzına pis meniyi alabilir mi hiç? Müslümanın ağzına sövmek küfür iken, bizzat pisliği, meniyi ağza akıtmak nasıl caiz olabilir?

    Hindiyye'de deniyor ki: (Nevazil kitabında bildiriliyor ki: Bir erkek, zekerini hanımının ağzına koysa, bu mekruh olur; bunun hilafını söyleyenler de olmuştur. Zahire'de de böyledir.)

    Burada oral ****ten hiç bahsedilmiyor. Üstelik “ağza zekeri koymak bile mekruh” buyuruluyor. Mekruh denince, tahrimen mekruh anlaşılır, harama yakın bir iştir. Bu sadece ağza almaktır, yoksa oral ****e asla cevaz yoktur.[3]

    Oral **** (cinsel organın ağza alınması, öpülmesi vs,) konusuna gelince, bu konuda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda hareket edilmesi, ayrıca cinsel organlar necaset mahalli olduğundan bu tür ilişkilerden kaçınılması gerekir. Çünkü her Müslüman'ın kesin olarak haram olan hususlardan kaçındığı gibi haram şüphesi olan konulardan da uzak durması gerekir.

    Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır. Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah'ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.»

    (Buhârî, Îmân 39, Büyû' 2; Müslim, Müsâkat 107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû' 3; Tirmizî, Büyû' 1; Nesâî, Büyû' 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14).[2]

    Oral **** ve Ağız Kanseri
    Oral ****, ağız tümörlerine yol açabiliyor. Son yapılan bir araştırmaya göre insan papilom (meme başı gibi çıkıntılar yapan selim tümörler) virüsü ağız kanserine yol açabiliyor. Bilim adamları uzun süredir papilom virüsünün ağız kanserine neden olduğundan kuşkulanıyordu. İyi haber bu riskin çok küçük olması. Ağız tümörü her yıl 10.000 kişiden birinde görülüyor. Ve bu vakaların pek çoğu sigara ve içkiye bağlı olarak ortaya çıkıyor.

    İnsan papilom virüsü (HPV) cinsel yolla geçen virüslerin en yaygını. Bu virüsün servikal kansere (rahim boynu kanseri) yol açtığı biliniyor. Bazı araştırmalar bu virüsün ayrıca ağız ve anal kanserlerine de neden olabileceğine işaret ediyor.

    Fransa, Lyon'daki Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu'nda çalışan bilim adamları ağız kanserine yakalanmış l670 deneği, l732 sağlıklı denekle karşılaştırdı. Hastalar Avrupa, Kanada, Avustralya, Küba ve Sudan'da yaşıyordu. Servikal kanserlerde görülen HPV-l6 olarak bilinen virüs, ağız kanserlerinde de tespit edildi.

    HPV-16 virüsü taşıyan ağız kanserli hastaların arasında oral **** yaptığını açıklayanların sayısı, tümörlerinde HPV-16 virüsü bulunmayan hastalara oranla 3 misliydi. Virüsün kanserlere nasıl yol açtığı konusunda kadın ve erkekler arasında bir fark saptanmadı.

    Söz konusu araştırmanın sonuçları "Journal of the National Cancer Institute" isimli bilim dergisinin aralık sayısında yayınlandı.. Bu sonuçlar HPV ile ağız kanseri arasındaki ilişkiyi kesinleştirdi.

    Jenital (cinsel organ) HPV enfeksiyonu çok yaygındır. ABD'deki 25 yaşındaki kadınların yaklaşık üçte birinde bu virüs mevcuttur. Bu enfeksiyonların yalnızca yüzde 10'u kansere yol açan türdendir. Bu virüsü taşıyan kadınların yüzde 95'i bu enfeksiyondan bir yıl içinde kurtulur. Ancak bu bile niçin bu kadar az sayıda insanda kanserin geliştiğini açıklayamıyor.

    Bu son bulgular ağız kanseri tedavisini de kolaylaştıracak. Dolayısıyla virüs kaynaklı ağız kanserli hastalara antiviral ilaçlar vermek iyileşme olasılığını artırabilir. Bu arada önlem olarak aşı üzerinde çalışmalar yapılıyor. Aşıların ağız enfeksiyonunun yanı sıra jenital enfeksiyonlara da iyi geleceği umut ediliyor.[1]

  4. #84

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Sanal ****…(!)Teknolojinin gelişmesi ve birçok açıdan hayatımız için bulunmaz bir nimet olduğu bu dönemde, ne kadar acı ki, saçma sapan olaylar da yaşamamıza girmeye başladı…!

    …”çağın hastalığı” demeyi çok isterdim ama kusura bakmayın söylemeyeceğim. Çünkü bence “çağın sapıklığı”…

    …evet cidden bir sapık eğilim…

    …tamamen fantezilerden oluşan… tamamen gerçekle bağlantısı olmayan… tamamen içi boş… tamamen tetikleyici… tamamen kandırıcı… tamamen kendini sıfırlayıcı… tamamen kendini, karşısındaki kişiyi tatmin edecek bir “obje” haline getirici son derece çirkin bir durum.

    Gerekçeleri herkese göre farklı:

    … utangaçlıktan… sıkıntıdan… son dönemde yaşanan ruhsal sorunlardan… eşiyle işlerin yolunda gitmemesinden… aradığı gerçek mutluluğu bulamadığı için ne yaptığını bilememekten… başkalarına sorarsa ayıp olur diye düşünüp, merak ettiği soruların cevabını bulmak için yapılmış masum hata olmasından… önce merak edip başlayıp, sonra kendine hakim olamayarak devam ettiklerinden… kendi tipini beğenmeyip aşağılık kompleksi yaşadığı için, sanal ortamda birliktelik yaşarsa, kendisini daha iyi hissedeceğinden…vs…vs…vs…

    HİÇ KUSURA BAKMAYIN…!

    RUHUNUZDA GELİŞMİŞ SAPIK EĞİLİMİ, BU VE BENZERİ BAHANELERLE MASKELEYEMEZSİNİZ…!



    Sevgili okurlar… psikolojik süreçler açısından bakıldığında normal sınırlar dışına taşmış cinsel eğilimler, sapıklık olarak adlandırılır. Burada normalin ve normal olmayanın ne olduğu tartışacak değilim.

    …ama psikoloji açısından kolaylaştırıcı formül şu:

    Yaptığınız/seçtiğiniz yöntem (konu ne olursa olsun) işinize yarıyorsa ve uzun vadede size ve içinde bulunduğunuz topluma zarar vermiyorsa, sizin için ortalama doğruyu temsil eder. Fakat yaptıklarınız/seçtikleriniz, başta size, sonra çevrenize ve çevrenizle kurduğunuz ilişkiye zarar veriyorsa, iyi seçilmiş bir tavır değildir.

    Sanal ****, ilk etapta kişiyi (güya)doruklara çıkardığı ve karşılıklı kimseden kimseye zarar vermediği(!) için tercih ediliyor. Kadınlar ve erkekler, birbirlerini hiç tanımadan sanal ortamda rastgele buluyorlar ve bir süre sohbetten sonra başlıyorlar…

    Eğitimli… eğitimsiz… evli… bekar… yaşlı… genç… fark etmiyor. Bir çoğu farklı bir kimliğe bürünüp kendi gerçek kişiliğini sakladığı için, ekran başında rahat rahat bir şeyler yaşıyorlar.

    …saçmalık dediğim şey tam da burada başlıyor aslında… çünkü başlangıçta çok fazlasıyla işlerine gelen bu durum, zaman içinde psikolojilerinin bozulmasına neden oluyor. Yapılan davranış, kendi içinde düzenli ve dengeli bir formda olmadığı için, ilerleyen zamanla birlikte en hafifinden “suçluluk psikolojisi”ne neden oluyor.

    Neden dersiniz…? Neden suçluluk psikolojisi…?

    Çünkü ne kadar sanal olursa olsun, herkes bal gibi biliyor ki yaptığı şey yasak ilişki, zina veya adına ne derseniz deyin, illegal bir ilişkiden ötesi değil. Günlük yaşamında “namus timsali” edalarıyla dolaşan bu kişiler, kendi sanal alemlerinde ağızlarına bile almak istemedikleri kelimeleri kendilerine yakıştırdıklarının farkında. Bu nedenle bilinçaltı vicdan devreye giriyor ve “Sen ne yaptığının farkında mısın?” diyor. Üstelik muhatabının kim olduğunu bile bilmeden… Belki farkında olmadan en yakın arkadaşınızın eşiyle yapıyorsunuz bunu… belki kendi kızkardeşinizle…

    Baba-kız sanal alemde **** yapıp, bir otelde buluşmak için randevulaştıklarında, birbirlerini görünce ne yapacaklarını şaşırıp depresyona girenlerin sayısında artışlar var sevgili okurlar…!



    Oysa sağlıklı cinsel yaşamda, kişilerin muhataplarını görmesi ve onunla karşılıklı olması gerekir. Sanal ilişkiler, adı üzerine sanal olduğu için, doyum noktalarını da abartı yaşamanızı sağlıyor. Ve gerçek ilişkide, sanal alemde yaşanan tatmin yaşanmıyor. Böylece kişi, kendi elleriyle, kendi cinsel yaşamını tehli***e atıyor. Uzun vadede kadında ve erkekte bir çok cinsel içerikli fonksiyonel sorunların yaşanmasına vesile oluyor.

    Günlük yaşamı tehdit ediyor. Sanal alemde sanal ilişki yaşayan bekar gençler, evliliklerinde aradıkları potansiyeli yakalayamıyor. Evli olanlar, kendi eşlerini aldatmış olmanın verdiği huzursuzluğu, evlilik süreçlerine yansıtmaya başlıyorlar. Veya ekran karşısında tatmin olduktan sonra, eşiyle birlikte olmak istemiyor veya eşinin kendisi için yeterince çekici olmadığını düşünmeye başlıyor. Böylece evlilik yıkılma yönünde ilerliyor.



    Tüm bunları atalım bir kenara… yukarıda anlattım… sanal ilişkinin ilerdeki cinsel yaşamınız için olumsuz etkileri var…

    Diyelim ki YOK… diyelim ki sanal ilişkilerin hiçbir olumsuz etkisi yok…!

    …yapalım mı…?

    Kavram kargaşası yaşanan ülkemizde, tüm kavramların içi boşaltıldı maalesef sevgili okurlar…

    Edep… haya… ar… namus… gibi kavramlar sadece bacak arasına hapsedildiği için böyle sapık eğilimli durumlar yaşıyoruz bence. Diyelim ki kızımız birebir bir erkekle cinsel içerikli şeyler yapmıyor… ama sanal alemde yapmadığı şey kalmıyor… biz şimdi içi boşalmış bir namus duygusuyla hareket edersek “Amannn… olsun… hiç olmazsa bekareti zarar görmüyor… ne varmış bunda… genç yapıversin…” diyerek yerimizde oturmaya devam etmeliyiz.

    …ama namus denilen şeyin aslında insanın beyninde ve prensiplerinde olduğunu düşünürsek, kızımızın yaptığı işlerin son derece olumsuz olduğunu biliriz… ve yine biliriz ki ruhu bozulmuş… prensipleri oluşmamış… ar duygusu gelişmemiş… evet bekaret zarı yırtılmamış ama ar damarı kopmuş…!



    Şimdi…!... son günlerde bol bol mail gönderen ve bu işi yaptığı için pişman olduğunu söyleyen; ama bir türlü de vazgeçemediğini hatırlatan genç arkadaşlar…!

    Psikolojik bir bilgi olması açısından söylemeliyim ki; yaptığınız davranış cidden bir ruhsal bozukluk. En kısa zamanda tedavi olmalısınız. Gerçeğinden kaçarken ve gerçeğini bastırırken, içerde oluşmuş bir virüsle baş etmeyi öğrenmeniz gerekli. Kendi başınıza yapamıyorsanız bunu bir uzman aracılığıyla yapın. “-mış gibi” yaşamak, gerçekten koparak, sanalda varolmaya gayret etmek, psikolojik bir sorunun varlığına işaret eder. Ve yitirilen değerlerin…

    İnsani bir bilgi olması açısından da söylemeliyim ki:

    Allah (cc) yarattığı insanı gerçekten çok iyi tanıyor… bu ve benzeri durumlar için “haram” kavramını bizimle tanıştırıyor.

    Ve diyor ki: “Haram çukurunun etrafında dolaşmayın…”

    …dikkat edin… “Haram işlemeyin” DEMİYOR…!

    …harama yaklaşmayın…! DİYOR…

    Nasıl başlamıştı…! Meraktan değil mi…?

    O zaman meraklarınızı bile doğru düzgün meselelerden seçin…! “Sanal alemde **** nasıl oluyormuş?” diye bir merak aklınıza nerden geliyor, bir düşünün…! kendinizi bu gibi duygularınıza karşı koruyun… kendinizi kendinizden bile koruyun… kendinizi nefsinizin sizi harama götürecek meraklarından koruyun… kendi nefsine zulmeden zalimlerden olmamaya özen gösterin… kendi sınırlarınızı belirlemeye çalışın… sınırlarınızı zorlayacak veya sizi yanlışlık yaptığınız duygusuna götürecek faaliyetlerden uzak durmaya çalışın…

    Çünkü insan bir kez bulaşınca, kendisini oradan kurtarması zorlaşıyor. En baştan sapmamaya gayret edin. Oturup kendinizi suçlamak yerine, dürtülerinizin aksine kürek çevirin yeter…

    …dürtü bu… doyurulmak ister… ama siz onu neyle doyurursanız onunla doyar… cinsel dürtüleriniz geldiğinde, çalışarak, bilimle, sanatla, edebiyatla uğraşarak da onu doyurabilirsiniz. Oturup vücudunuzun sadece alt kısımlarına kafanızı takarsanız kurtulmanız elbette mümkün olmaz.

    Üstelik yaptığınızın sizi huzursuz ettiğini, sizi kendinizden nefret eder bir hale getirdiğini biliyorsunuz… tam da bu zor duygunun içinde yaşıyorsunuz… yapmanız gereken tek şey kendinize güvenmek… ve karar vermek… yapmayacağım diye kendinize söz vermek…

    Belki kısa bir süre, birkaç gün, birkaç hafta zorlanabilirsiniz… dürtüleriniz sizinle savaşabilir… ama prensip sahibi ve iç denetim mekanizması güçlü kişiler olmak için biraz da uğraşmanız gerekiyor…

    …lütfen unutmayın… o alemlere dalarken de uğraşmıştınız… o zaman da yüzünüz kızarıyordu… hık mık yapıyordunuz ama vazgeçmediniz… devam ettiniz…

    …neden düzeltmek ve kendinize kendinizi yeniden hediye etmek için de aynı şekilde uğraşmayasınız…??

  5. #85

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Sperm Bankasından Hamile Kalmak
    Mehmet Talü
    Soru: Evli olmayan bir kadının sperm bankasından satın aldığı spermle hamile kalması caiz midir?

    Cevap: Bismillahirrahmanirrahim

    Çocuk, Yüce Allah’ın kullarına bahşettiği bir nimettir. Evli bir erkek ve kadının çocuk sahibi olmaya çalışması hem vazgeçilmez bir hak, hem de bir zarurettir. Çünkü evliliğin en önemli gayelerinden birisi neslin devamıdır. Çocuk, Yüce ALLAH’ın kullarına bahşettiği bir nimettir. Bu hususta Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

    “Göklerin ve yerin mülkü, Hükümranlığı ALLAH’ındır. O, dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir. Dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.” (Şûrâ sûresi: 49-50)

    Yüce Allah her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Sebeplere sarılmak, kader inancına ters düşmez. Bu yüzden kendisinin veya kocasının kısırlığı sebebiyle normal cinsel ilişki yoluyla çocuk sahibi olamayan bir kadının, çeşitli meşrû tedavi yollarına başvurarak çocuk sahibi olması, en doğal hakkıdır.

    Birtakım rahatsızlıkları nedeniyle çocuk sahibi olamayan eşlerin, çocuk sahibi olabilmek için kullandıkları tekniklerden birisi de tüp bebek yöntemidir. Bu bir nevi sunî döllenme yöntemi olup, erkeğin spermi alınıp laboratuar ortamında kadının yumurtasıyla döllendirilmesi, sonra da kadının rahmine konularak hamileliğe ve doğuma imkan hazırlanması suretiyle olur.

    Sunî dölleme yöntemlerinden; kocanın spermi ile karısının yumurta hücresinin alınıp, laboratuar ortamında döllendirilmesiyle oluşan embriyonun, yine karısının rahmine konulması veya kocanın spermi alınarak karısının rahim kanalına veya rahmine yerleştirilerek, dahilde bir döllenmenin gerçekleştirilmesi şeklinde yapılan tüp bebek uygulaması câizdir.

    Buna karşılık; kocanın sperminin, nikahlısı olmayan bir kadının yumurtasıyla döllendirilmesi neticesinde oluşan embriyonun, karısının rahmine konulması veya yabancı bir erkeğin spermi kullanılarak yapılan döllendirme sonucu oluşan embriyonun, kadının rahmine konulması veya eşlerden alınan yumurta ve spermin laboratuar ortamında döllenmesiyle oluşan embriyonun, hamile kalmaya gönüllü bir başka kadının rahmine konulması veya aralarında nikah bağı bulunmayan bir erkeğin spermi ile bir kadının yumurtasının laboratuar ortamında döllendirilmesi ve embriyonun kadının rahmine konulması şeklindeki uygulamalar ise, neseplerin karışması, anneliğin zayi olması ve benzeri hukukî sakıncalara yol açmasına sebep olacağından kesinlikle câiz değildir.

    Bu bakımdan: İster evli olsun, ister evli olmasın bir kadının sperm bankasından satın aldığı spermle hamile kalması kesinlikle caiz değildir, haramdır. Çünkü İslam dininin 5 temel prensibi var: “Dini muhafaza, nefsi muhafaza, nesli muhafaza, malı muhafaza ve aklı muhafaza.” İslam’ın nefsi ve nesli muhafaza temel prensibinde birtakım zaruri unsurlar var. Onlardan biri de nesep ve neslin devamı.

    Neslin devamı aile birliğine bağlı. Hem nesebin hem de neslin sağlıklı olarak devam edebilmesi aile çekirdeğine bağlı. Çocuksa, çocuk sahibi olmak ailenin gayesidir. Bu da İslam dininin nesli muhafaza prensibine bağlıdır. Eğer çocuk sahibi olamayan eşlerin durumu hastalık kabul ediliyorsa ki Dünya Sağlık Teşkilatı sağlığı ‘insanın bedenen, ruhen ve sosyal bir varlık olarak tam iyilik halidir’ diye tarif eder; zıddı hastalık halidir. Çocuk sahibi olmak, neslin devamı için önemli bir unsur olduğuna göre, olamamak bir hastalık. O zaman İslam dini nefsi muhafaza kaidesine göre de hastalığın tedavi edilmesini emreder. Eğer tıp dünyası çocuk sahibi olamamayı bir hastalık kabul ediyor ve bunun da tıbbî imkânlarla karşılanmasını mümkün görüyorsa İslam dini olarak bu imkânı kullanmak gereği ortaya çıkıyor. İslam’ın temel prensiplerinden birine uygun olan diğeriyle çatışıyorsa müşterek noktaları bulmak söz konusu. Fert olarak canın muhafazası, nefsin muhafazası, hastalığın tedavisi sağlanırken, diğer yandan neslin muhafazası prensibi de ihmal edilmemeli.

  6. #86

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Süt Kardeşliği
    Süt emme çağındaki bir çocuğun bir kadın memesinden süt ammesiyle o kadının çocukları ile süt kardeşliği tahakkuk eder. Bir Damla dahi olsa, sütün azından ve çoğundan kardeşlik hükmü meydana gelir.

    Süt hısımlığı miras hakkı doğurmazsa da bir evlenme engeli teşkil eder.

    Hanımların zaruret olmadan kendi çocuğundan başkasını emzirmemesi gerekir. Emzirilen çocuk ihtiyaten bir yere kaydedilmelidir.

    Kadını kocasının izni olmadan başkasının çocuğunu emzirmesi mekruhtur.

    Süt emme çağı İmam-ı Azam'a göre iki buçuk yıl, İmameyn'e göre iki yıldır. Bu müddetten sonra çocuk ne kadar süt emse, artık süt kardeşliği olmaz.

    Süt kardeşliği meydana gelince, neseben yakınlık gibi mahremiyet olur. Kendileriyle evlenmek neseben haram olanlar, sütle de haram olur. Bunları şöyle sayabiliriz.
    1.Süt kız kardeşi ile de evlenemez
    2.Süt anne, baba
    3.Süt nine, dede
    4.Süt çocuklar ve torunlar
    5.Eşin süt annesi ve ninesi
    6.Süt hala ve teyzesi ile de evlenemez
    7.Süt oğlunun karısı
    8.Süt babasının karısı
    9.Bir kadının memesinden süt emen her çocuk
    Bir kadının çocuklarından hiç biri, kadının çocuklarının çocuğu ile de evlenemez, çünkü kardeşinin çocukları ile evlenme durumu ortaya çıkar ki, haramdır.

    Yemeğe karıştırılarak verilen süt bu konuya girmez. Ancak su, ilaç veya koyun sütü ile karıştırılıp verilirse ekseriyete bakılır. Yarıdan çokluk hangisinde ise hüküm ona göre verilir.

    İki kadının sütü karıştırılıp verilirse kimin sütü fazla ise, onu içen çocuğa süt anne olur

  7. #87

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Tüp Bebek
    Hamdi Döndüren
    Kadının çeşitli sebeplerle gebe kalamaması halinde, doktorların erkek ve kadından alınan eşey hücreleri (sperm ve yumurta) laboratuarda dölleyerek oluşturdukları cenini, kadının döl yatağına (rahim) zerk etmeleri işlemine halk arasında tüp bebek denir. Bu işlem tıpta yapay dölleme ya da tüpte dölleme olarak anılmaktadır.

    Nikâhlı eşler arasında sunî tohumlama yoluyla çocuk sahibi olmak mümkün ve caizdir. Nitekim eş-Şirbînî, bu konuda şöyle der: "Bir kadın ihtilam olmuş kocasının menisini cinsel organına yerleştirmek suretiyle gebe kalsa, doğan çocuk meşrûdur ve kadın bu işlemden dolayı günahkâr olmaz." (eş-Şirbînî, Muğnî'I-Muhtâc, III, 384). Aşılama ve ceninin gelişmesi aşamalarında tıbbî usullerden yararlanarak çocuk sahibi olmak da bu niteliktedir. Ancak spermin evli olmayan kimselerden alınıp aşılama yapılması veya doğumu gerçekleştirmede aracı bir kadın kullanılması, bir çeşit zina olur. Bu durumda çocuğun annesi doğuran kadın, nesebini reddetmediği sürece bu kadının nikâhlı kocası da babası olur.

    Kısaca sunî âşılama veya tüp bebek uygulaması tıbbî bir tedavi yöntemi olup, yalnız karı-koca arasında olmak şartıyla caizdir. Çünkü vücuttaki organların normal fonksiyonlarını yerine getirememesi halinde, tedavi olma hakkı ve görevi vardır. Hz. Peygamber, "Tedavi olunuz." buyurmuştur. Bir erkek veya kadının çocuk sahibi olmaya çalışması hem vazgeçilmez bir hak, hem de bir zarurettir. Çünkü evliliğin en önemli amaçlarından birisi neslin devamıdır.

  8. #88

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yakın Akraba Evliliğinin Dinen Sakıncası Var mıdır?
    Mehmet Paksu
    Yüce Kitabımız Kur'ân-ı Kerim yakınlık cihetiyle evlenilmesi haram olan kadınları açıklamıştır. Bunlar, kız kardeş, hala, teyze gibi yakın akrabalardır. Bunların dışında kalan amca, dayı, hala ve teyze kızlarıyla evlenmeye ruhsat vermiştir. Peygamber Efendimiz de bu ruhsatı kendisi ve yakınları üzerinde de kullanmıştır. Bilindiği gibi, Peygamberimizin hanımlarından Zeyneb binti Cahş,h alasının kızıydı. Ayrıca kendi kızı Hz. Fâtıma'yı amcası oğlu Hz. Ali'ye nikahlamıştı.

    Dinimizde her ne kadar böyle bir ruhsat mevcutsa da, birtakım irsî ve sıhhî mahzurlarından dolayı bazı hadislerde yakın akraba ile evliliğin tavsiye edilmediğini görmekteyiz.

    Imam-ı Gazali Hazretleri,sünnet ölçüleri içinde evlenecek eşlerde aranan vasıfları
    sayarken, cinsî duygunun zayıf olacağından dolayı kızın yakın akrabalardan olmamasını da zikreder. "Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyin; çünkü çocuk zayıf, çelimsiz olur" (1) hadis-i şerifine yer verir.

    İşte bu mahzur göz önüne alınarak, çok yakın akraba ile evlenilmesi tavsiye edilmemektedir.Yine bu hususta, "Yabancılarla evlenin, yakınlarınızla evlenmeyin" (2) mealindeki hadis de bu hikmetleri nazara vermektedir.

    Bu meselede ehemmiyetli bir mahzur da, zamanla eşler arasında bir geçimsizlik olduğu takdirde, akrabalar arasında devam etmesi gereken manevî bağların zayıflamaya yüz tutmasıdır. Hadis îmamlarından Deylemî'nin bir rivayetinde, akraba ile evliliğin sıla-i rahim
    bağlarının kopmasına sebep olacağı bildirilmektedir.

    Bütün evliliklerde olduğu gibi bilhassa akraba ile olan bir evlilikte kan uyuşmazlığının tespit edilmesinin sıhhî bir tedbir olarak düşünülmesinde büyük fayda vardır.

    Başta da söylediğimiz gibi yakın akraba ile evlilikte esas itibariyle dinî bir yasaklama yoktur. Sözü edilen sıhhî mahzurlar da muhakkak surette olacak diye bir durum da mevcut değildir. Ancak, çocukta görülebilecek sakatlık ve benzeri hususlar, yabancı kadınla olan evliliğe nispetle akraba evliliklerinde belli bir ölçüde daha fazla müşahede edilmektedir

  9. #89

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Yeni Doğan Çocuğa İsim Koyarken...
    İsim vermek. Yeni doğan çocuğuna güzel bir isim koymak, öncelikle babanın sonra annenin görevlerindendir. Konulan ismin, güzel bir mânâsının olması, İslâm inancına ve hükümlerine uygun olması gerekir. İslâm'da çocuğa genellikle doğduğu gece isim verildiği gibi, doğumunun üçüncü veya yedinci gününde ad konulmaktadır. Resûlullah (s.a.s.), oğlu İbrâhim dünyaya gelince: "Bu gece bir oğlum doğdu; ona atam İbrâhim'in adını verdim." buyurmuşlardır. Bu hadis, ismin ne zaman konacağı hususunda önemli bir delildir. (Ebû Dâvud, Cenâiz, 24) Ayrıca bir kimseye birden fazla isim verilebileceği de yine Rasûlullah (s.a.s.) belirtilmiştir. (Buharî, Menâkıb, 17; Müslim, Fezâil, 124).

    Anlamı İslâmî akîdeye uygun olmayan, dinin yasakladığı bir anlam taşıyan isimlerin çocuklara verilmesi uygun değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.) yeni Müslüman olanların şirk dönemindeki isimlerini değiştirmez, genellikle aynen bırakırdı. Ancak bu isimler arasında, mânâsı çirkin veya Allah'tan başkasına kulluğu ifâde edenler varsa, meselâ müşriklerin taptığı putlardan biri olan Uzzâ'nın kulu anlamındaki Abdüluzzâ, Kâ'be'nin kulu anlamındaki Abdülka'be ve benzeri isimleri genellikle, Allah'ın kulu mânâsında Abdullah veya Rahman'ın kulu mânâsında Abdurrahman gibi isimlerle değiştirirdi. Kesmek anlamına gelen Sarim ismindeki bir sahâbinin ismini de, mutlu anlamına gelen Saîd; Berrâ olan bir kadının adını Zeyneb olarak değiştirmiştir. (Buhârî, Edeb, 108; Ebû Dâvud, Edeb, 62; İbn Mâce, Edeb, 32) Ayrıca, Firavun ve Kârun gibi zulüm ve küfür önder ve sembolleri olan isimlerin verilmesi de İslâm'da yasaktır.

    "Allah katında isimlerin en güzeli Abdullah ve Abdurrahman'dır." hadisi (Buhârî, Edeb, 105-106; Müslim, Âdab, 2; İbn Mâce, Edeb, 2; Tirmizî, Edeb, 64; İbn Hanbel, II, 24, 128) isim koyma hususunda İslâm'ın genel prensibini belirlemektedir. Çocuklarımıza vereceğimiz isimler, Allah'a kulluk ifâde eden, İslâmî gayelere ve insan haysiyetine uygun, çevremizdeki insanların genellikle hoşlanacakları, kulağa hoş gelen, İslâm büyüklerinden hâtıra kalan mânâsı güzel olan isimlerden herhangi biri olabilir. Daha önceden pek duyulmamış diye, yapmacık ifâdeler taşıyan, İslâm toplumunda hiç kullanılmayan uydurma ve müslüman olmayanlara ait isimlerin çocuklarımıza ad olarak verilmesi doğru değildir. Çünkü, Rasûlullah (s.a.s.) "Kıyâmet gününde babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Bu bakımdan çocuklarınızın isimlerini güzel koyunuz." (Ebû Dâvud, Edeb, 61; İbn Hanbel, V, 194) buyurmuştur.

  10. #90

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yüzük
    Nişan yüzüğü bir zaruret değildir. Gümüş yüzüğü takınmak caizdir. Ancak 4,8 gramı aşmamalıdır.

    Peygamberimiz gümüş yüzük takmıştır. Bu yüzden gümüş yüzük takmak sadece cevaz hükmü taşımamakta aynı zamanda sünnet de olmaktadır. Fahri Kainat efendimiz vefat ettiği gün parmağında gümüş bir yüzük vardı ve üzerinde "Muhammedün Resûlullah" yazılı bulunuyordu. Daha sonra bu yüzük Hz. Ebubekir r.a. ve Hz. Ömer'e intikal etti. Hz. Osman ise, Eris kuyusunun başında iken, yüzük kuyuya düştü ve bütün aramalara rağmen bulunamadı.

    Demir, bakır ve tunç gibi madenlerden yapılan yüzüğü takmak gerek kadınlar gerekse erkekler için mekruhtur. Ancak üzerine tel dolanacak veya gümüş ile nikelaj yapılacaksa takmak caiz olur.

    İki taneden fazla yüzük takılması mekruhtur. Her iki yüzüğün aynı parmağa takılmaması gerekir.

    Yüzüğün sol ele takılmasında bir sakınca yoktur. Ancak sağ ele takmak daha evladır.

    Peygamberimiz şahadet parmağı ile orta parmağa yüzük takılmasına müsaade etmemiştir. Yüzük küçük parmakla onun yanındaki parmağa takılmalıdır.

Sayfa 9/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •