Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/3 123 SonSon
24 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Batıl İnançlar

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Batıl İnançlar

    Ay ve Güneş Tutulması
    Ay ve güneş tutulmasını hurafeye karıştıranlar çıkmıştır. Nitekim bazı yörelerimizde; Ay ve Güneşin şeytanlar tarafından tutulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle tutulma olayı başlayınca teneke ve davul çalınmakta, bazı yerlerde de silah atılmaktadır. Sebebi ise; şeytan gürültü ve silah sesinden korkarmış. Böylece Ay ve Güneş tutulmaktan kurtulurmuş.
    Bir başka inanışa göre de "Ay ve Güneşi melekler götürüp bir danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay ve güneşi de balıklar yutarmış."

    Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili olarak şu inançlar da yaygın olarak söylenmektedir.

    —Ay ve güneş tutulması kıyamet alametidir.

    —Ay ve güneş tutulursa o yıl kıtlık olur.

    —Ay ve güneş tutulursa savaş ve karışıklıklar çıkar.

    —Ay ve güneş tutulması büyük ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.

    Hz. Muhammed (S.A.S)'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü. İbrahim'in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bunu gören halktan bazı kimseler, "Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu" demişlerdi. İşte bu inanç, bu olaya dayanarak ileri sürülmüştür. Oysa ay ve güneş tutulmasının yukarıda iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.

    Muğire İbn Şu'be (R.A.)'den gelen bir rivayette şöyle denilmiştir.

    «Resulullah (S.A.V) zamanında (Peygamberimizin oğlu) Hz. İbrahim vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: «Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu» dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V): "Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayatından dolayı tutulmuştur. Bunu görünce hemen namaza durup Allah'a duaya koyulun" buyurmuştur.»

    Yine konuyla ilgili olarak bir başka hadislerinde de şöyle söylemiştir: "Şüphesiz ki güneş ile ay insanlardan kimsenin ölümü için tutulacak değildir. Lakin bunlar Allah'ın âyetlerinden (kudretinin delillerinden) iki ayettir. Binaenaleyh bu olayı gördüğünüzde (hemen) kalkıp namaz kılınız."

    Bu hadislerden açıkça anlaşılmaktadır ki, ay ve güneş tutulmasının ölüm olayı ile hiçbir ilgisi yoktur. Hadisin sonundaki "Bu olayı görünce namaz kılınız" buyruğu ise, Cenab-ı Hakk'ın bilinir, bilinmez afet ve belâlara karşı bizlerin koruması, esirgemesi ve yardımını eksik etmemesi, dileğimizi kendisine arz etmek içindir. O, yardım etmezse hiçbir şey yapamayacağımız idrak içindir. Çünkü her şeye kadir olan ancak Yüce Yaratandır. Böyle durumlarda Sevgili Peygamberimiz Allah'a karşı dua ve niyazda bulunmuş. O'nun huzurunda secde ve rüku yaparak namaz kılmıştır. Bizlere de aynı şeyi yapmamızı tavsiye etmişlerdir.

    Bilindiği gibi ay ve güneş kainat düzeni içerisinde Allah'ın irade buyurduğu ilâhi kanuna tabi olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Nitekim Kurân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır.

    "Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir, İşte bu, güçlü ve bilgin olan Allah 'ın kanunudur. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Bunlardan her biri belli bir yörüngede yüzmeye (akıp gitmeye) devam ederler."

    Ay ve Güneş tutulması ne şeytanın karartması, ne de dananın onu denize atması ile ilgilidir. Ay ve Güneş tutulması, Ay ve Dünyanın güneş etrafındaki hareketlerine bağlı bir oluş biçimidir. Günümüzün astronomi bilginleri için, ay ve güneşin hangi tarihte tutulacağım, tutulma olayının kaç dakika süreceğini ve yeryüzünün nerelerinden görünebileceğini önceden hesap etmek artık bir oyuncak haline gelmiştir. Buna rağmen bu astronomi olayını idrak edemeyenler hâlâ bulunmaktadır.

    Ay ve güneş tutulduğu zaman bazı yörelerimizdeki silah atma, teneke çalma adeti, kanaatimizce hadislerde zikredilen, "Namaz kılınız, Allah'a dua ediniz" tavsiyesini, Müslümanlara haber vermek için olsa gerektir. Fakat bu uyarı zamanla, "Şeytanları kovalama" şeklinde yanlış bir inanışa dönüşmüştür. Giderek "kıtlık alameti", "savaş işareti", "ünlülerin ölümü" gibi batıl inanışlara kaymıştır



    --------------------------------------------------------------------------------

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Aynaların Kırılması Niçin Uğursuzluk Getirir?Ayna kırılmasının uğursuzluk getireceğine olan inanış, en eski batıl inançlardan biridir. Kökeni ilk aynanın yapılışından yüzyıllar öncesine, hatta ilk çağ insanına kadar gider. Göllerde veya su birikintilerinde, kendi aksini gören ilkel insan şaşırmış, bunun kendisinin ruhu olduğunu sanmış, suyu bulandırıp görüntüsünün kaybolmasına neden olanları da düşman bilmiştir.

    İlk aynaların kullanılışı eski Mısır devirlerine rastlar. Bunlar pirinç, bronz, gümüş hatta altın gibi metallerden yapılmış ve çok iyi parlatılmış yüzeylerdi ve de tabii ki kırılmaları mümkün değildi. Bu devirde de bu parlak yüzeylerden yansıyan görüntünün o insanın ruhunun bir yansıması olduğuna inanılıyordu. Sonraları buna vampirlerin ruhları olmadığından bu parlak yüzeylerde görüntülerinin de yansımadığı inancı ilave edildi.

    Cam kapların yapılmaya başlanılmasından sonra da, içindeki sudan yansıyan görüntünün ruhun bir yansıması olduğu inancı devam etti ama camlar kırılabiliyordu ve o zaman da içinde bulunan ruhun bir parçası vücudu terk ediyordu. Birinci yüzyılda Romalılar bu uğursuzluğun süresini 7 yıla çıkardılar. Romalılar, hayatın her yedi senede bir kendini yenilediğine inanıyorlardı. Camın kırılması sonucu ruh ve dolayısıyla insanın sağlığı tahrip olduğundan, vücudun kendini yenileyerek, sağlığına kavuşması için yedi yıl geçmesi gerekiyordu.

    Bu batıl inanç, 15. yüzyılda İtalya'da, Venedik şehrinde, arkası gümüş kaplı, çok kolay kırılabilir ve pahalı ilk aynaların yapılması ile birlikte iyice gelişti. İnanç biraz da ekonomik boyut kazanmıştı. Aynayı taşıyanlar, evlerde aynaları temizleyen hizmetkarlar, aynaları kırmaları halinde, yedi yıl boyunca, ölümden daha beter felaketlerle karşılaşabilecekleri hususunda uyarılıyorlardı.

    Bu inançla beraber geliştirilen bazı önlemler de oldu tabii. Örneğin: aynanın kınlan parçaları toplanır ve güneye doğru akan bir ırmakta yıkanırsa veya toprağa gömülürse kötü şans yok edilmiş olur. Ancak kırılan parçaları alıp evden çıkarken içlerine bakmamak gerekir. Yatak odalarındaki aynaların üzerleri kullanılmadığı zamanlarda örtülmelidir ki ruh içinde kalmasın. Ölen bir insanın evindeki aynaların da üzerleri örtülmelidir ki ruh gökyüzüne doğru olan yolculuğunda bir engelle karşılaşmasın.

    17. yüzyılın ortalarında İngiltere ve Fransa'da ucuz maliyetli aynalar üretilmeye başlanıldı ama batıl inanç o kadar yerleşmişti ki, günümüzün modern dünyasında bile hala devam ediyor

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Batıl İnanç, Şirke Açılan Bir Kapıdır
    Batıl inançlar (bidat), halkımız tarafından birçok yerde uygulanan yanlış bir adet ve gelenektir.Günlük hayatın çoğu yeri için ülkemizin çoğu yerinde gelenekselleştirilip dîn¥ bir hareketmiş gibi göstermek, çok yanlıştır.

    Günümüzde pek çok batıl inanç, Müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilave mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kurân ve Sünnet'tir.

    Öncelikle belirtmek gerekir ki; Türk adet ve göreneklerinde olan her şeyi yapmak zorunluluğu yoktur. Bazı adet ve görenekler, çok yararlı olup; İslam'a aykırı değildir. Düğünden önce nişan ve söz yapılması, bu güzel adet ve göreneklerimizin en güzel örneklerindendir.

    Allah, insanın dilemesi için uygun yollarını Kurân'a çok açık bir biçimde bildirmiş, Peygamber Efendimiz de (S.A.V.) hayatında bunu görülür biçimde uygulamıştır.

    Dilemek için en uygun yol duadır. "Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" (Furkan-77) ayetiyle bu açıkça belirtilmiştir. Dua; mübarek gün ve geceler ile mübarek yerlerde daha makbul olur. Kurân-ı Kerimde ve sünnette söylenildiği üzere Kabe'de, Kadir gecesinde, seher vaktinde ve Cuma gecesinde yapılan dualar diğer zamanlara göre daha makbul olur. Bunun yanında bazen düşünmenin bile dua olduğu söylenmiştir. Namaz kılmak, Kurân okumak, Allah'ın isim ve sıfatlarını anmak, onu tevekkül edip dua etmek dilemenin en faydalı yollarındandır. Halkımız ise bazen inançları gereği dua etmek için türbelere akın eder; dilek ağaçlarına dilekler asar.

    Halkımız tarafından benimsenen ve geleneklerimize de karışan; ama İslam dinine ve tevhide inancına ters düşen bazı alışkanlıklar vardır. Dileklerini bir kağıt parçasına yazıp dilek ağaçlarına asmak, türbelere gidip mum yakıp ölüden medet ummak, İslam dışıdır. Sirktir. Türbeleri ziyaret etmek, sünnettir; ama ziyaretin amacı, ölüden medet ummak, türbede yapılan duanın daha makbul olacağına inanmak, Allah'ın birliğine ve kudretine ters bir harekettir.Türbe ziyareti; ölümü hatırlamak, ölen kişinin yeryüzündeyken çok büyük bir insan olduğu halde onun da olduğunu düşünerek tefekkür etmek ve ölen kişinin ruhuna dua okuyarak Allah'a sığınıldığı taktirde uygun olur.

    Bu konudaki Hadis-i Şerifler:

    "Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez." (Aişe radiyallahu anha)

    "Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir." (Müslim)

    "Allah, bidat sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kilin yağdan çıktığı gibi İslam'dan çıkar." (Huzeyfe b. el-Yaman)

    "Allah, bidat sahibinin amelini, bidatinden vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mace, Mukaddime, 7/50)

    Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek, sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek, İslam'ın hangi hükmüne dayanır?

    Allah için sadaka vermek, zekat ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani olunun ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir?

    Kurân ve Sünnet'te yer alan herhangi bir ilke ile çatışma halinde olan her türlü dini uygulama ve anlayış, çirkin bir batıl inançtır.

    Batıl inançlara su örnekleri verebiliriz:
    1.Bazı şeylerin şans ve uğur getirdiğine inanmak, veya aksine inanmak
    2.Türbelere ve kabirlere mum dikmek, ağaçlara ve türbe pencerelerine bez bağlamak, tuz serpmek.
    3.Kötü bir olaydan söz eden kişinin, o olay kendi başına gelmesin diye kulağını çekmesi, öpücük sesi çıkarması ve ahşaba, duvara vurması.
    4.Bazı camilerin bahçelerinde bulunan şadırvanlara para atarak niyet tutmak.
    5.Türbelerin bahçesinde veya eşiğinde, önem verilen birisinin gelişini kutlamak için ya da yeni alınan ev, araba vs. gibi şeyler için "kan akıtmak" adı altında kurban kesmek, kanını kendi alnına veya yeni alınan şeylere sürmek.
    6.Haftanın bazı günlerinde yolculuğa çıkmanın, siyah kedi görmenin, baykuş ötmesinin, merdiven altından geçmenin uğursuzluk getireceğine inanmak.
    7.At nalı, nazar boncuğu gibi şeylerin, kötülük ve uğursuzluk savdığına inanmak, bu inançla bu gibi şeyleri evine, arabasına, işyerine asmak.
    8.Yolculuğa çıkan kimsenin arkasından su serpmek.
    9.Ruh çağırmak, büyü yapmak ve yaptırmak, fal bakmak, yıldızların durum ve hareketlerinden hüküm çıkarmak, burçlara inanmak, kursun döktürmek. (Nazar ve büyünün varlığını inkar etmek doğru değildir. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, varlığını Kurân ve Sünnet'ten öğrendiğimiz bu iki
    hususun tedavisinde başvurulan yolların asılsızlığıdır. Nazar ve büyünün tedavisi için başvurulması gereken yöntemler daha önce belirtilmiştir.)
    10.Ölülere bağışlanmak üzere önceden Yasin okuyup şişelere doldurduğunu söyleyen bazı istismarcılara aldanarak bu şekilde "hazır Yasin" satın almak ve bunu ölülere bağışlamak.
    11.Gece tırnak kesmenin kısmet eksilmesine veya ömür kısalmasına sebep olacağına inanmak.
    12.Gece ev süpürmenin fakirliğe sebep olacağına inanmak.
    13.Ay ve Güneş tutulması esnasında (Ay'ı ve Güneş'i tuttuğuna inanılan şeytanları kovmak için!) teneke veya davul çalmak, silah atmak.
    14.Kırkını doldurmamış çocuğun tırnaklarını kesmenin, o çocuğun arsız ya da hırsız olmasına yol açacağına inanmak.
    15.Boyu ölçülen çocuğun kısa kalacağına inanmak.
    16.İki bayram arasında düğün yapılmasının uğursuzluğuna inanmak
    17.13 sayısı uğursuzdur, karakeçi görenin günü kötü geçer, merdiven altından geçmek uğursuzluktur gibi inanca sahip olmak
    18.Çocuğun ensesinden öpüldüğü zaman tembel olacağına inanmak
    19.Gece köpek uluyan veya damında karga yahut baykuş öten ya da kapısında çıkarılan ayakkabılardan birisinin ters donduğu evden cenaze çıkacağına inanmak.
    20.Dilek ağacına dilek asmak, şans çubukları dikmek, renkli mumları yakarak onların uğur getirdiğine inanmak
    Görüldüğü üzere halkımızda yaygın olarak inanılan batıl inançların ninelerimiz, annelerimiz ve babalarımız dediler ve uyguladılar diye inanmak, İslam'a ve Allah'ın birliğine ters bir davranıştır. Tevhid inancı (İslam dini), insanların istekleri için açıkça yollar belirtmiş, mübarek gün ve geceler varken farklı bir şekilde (türbelerden medet ummak, dilek ağaçlarına dilek asmak) İslam inancına zarar veren toplumsal ve geleneksel tüm inançları reddetmiştir. Bu şekilde düşünen ve davranan yakınlarımızı (annelerimiz, ninelerimiz veya arkadaşlarımız bile olsa) uyaralım, gerçekleri İslam ışığı altında tevhide inancına uygun şekilde açıklayalım. İslam dışı olan, gelenekselleşmiş olan batıl inançların tümünü reddedelim.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Batıl İnanç ve Hurafeler Nasıl Ayırt Edilir

    Elim kaşınıyor para gelecek. Burnum kaşınıyor, kavga edeceğiz. Gözüm dalıyor, biri gelecek. Gece tırnak kesmek şeytanı çağırır. Tahtaya üç kez vurmak nazarı engellemektir. Üç kez kulak memesini çekmek, başa gelmesin, nazardan saklasın demektir.

    Bir çırpıda akla gelen birkaç batıl inanç. Bunlar masum ve zararsız gibi görülenleri, temelde imana zarar vermeyenleri. Bir de öyle batıl inançlar ve itikatlar var ki, bütünüyle imana aykırı, dine ters.

    'Öbür dünyaya kim gitmiş gelmiş? Her şeyi doğa yaratıyor. Seni, elimden Allah bile kurtaramaz. Azrail bu adamın canını yanlışlıkla aldı.' gibi sözler de ve imana zarar veren sözlerdir.

    Fakat son yüzyıl içinde ilim, fen ve modernlik adına Batı'dan öyle sapkın ve batıl inançlar İslam toplumunun içine girdi ki, bunların bir kısmı ders kitaplarında yer aldı, bir kısmı sinema ve dizi filmlerde sıkça kullanıldı, bir bölümü de medya tarafından bazen kasten, bazen düşünülmeden kullanıldı.

    Her şeyi doğaya, sebeplere ve tesadüfe bağlamadan tutun da, taş, tunç, bakır ve demir devri gibi saçmalıklara, insanlığın ilk hayatının vahşet ortamında başladığı, özellikle insanın maymundan geldiği inancına varıncaya kadar hurafe ve batıl düşünceler özellikle genç neslin imanına musallat olmuş durumda.

    Batıl ve hurafelere bağlananlar, bir tek Yaratıcıyı kabul edip huzur bulmak gibi kolay ve rahat bir yol varken, her sevdiği ve her korktuğu şeyi tanrılaştıran bir inanç açmazına tıkanıp kaldılar.

    Şairin dediği gibi, 'Beşerin böyle dalaletleri (sapkınlıkları) var/Putunu kendi yapar, kendi tapar.' durumuna düştü.

    'Hak geldi, bâtıl yok olup gitti'
    Tarih boyunca batıl itikatlar ve hurafe inançlar şekil ve renk değiştirerek, temelde aynı olmakla birlikte toplumlara göre farklı görüntülerde ve uygulamalarda yaşama alanı bulabiliyor. Bugün sadece İslam toplumunda değil, 'modern' batıda öyle saçma sapan inançlar, öyle ilme, fenne ve akla aykırı hurafeler var ki, bunlara bir din gibi inanılıyor ve uygulanıyor. Bu çeşit âdet ve alışkanlıklar medya aracılığıyla ülkemize de sızıyor ve insanlarımız 'modernlik/moda' adına doğrusunu araştırıp sormadan hayatına geçiriyor.

    İslam dini ise, ilk geldiği günden itibaren bu zamana kadar ve hatta kıyamete kadar hep bu batıl ve hurafe inançlarla mücadele etti, ediyor ve edecek. Batıla ve içinde küfür kokan bütün inançlara esaslı ve en kalıcı darbeyi Resul-i Ekrem Efendimiz vurdu.

    Mekke'nin Fethi günü Allah Resulü Kâbe'nin içine girdiğinde, içerisi putlarla doluydu. Sıra sıra diziliydiler. Elindeki asâ ile putlara birer birer dokundu. 'Hak geldi, bâtıl yok olup gitti.' buyurdu. Dokunduğu her put yere düştü ve yıkıldı. Kâbe'nin içi putlardan bütünüyle temizlendi. Daha sonra Bilal-i Habeşi Kâbe'nin damına çıktı, ezan okuyarak Tevhid'i (Allah'ın birliğini) ilan etti. Putların devrilip gitmesiyle birlikte diğer ne kadar batıl ve hurafeler varsa, hepsi birden yer ile yeksân oldu.

    Böylece cahiliye toplumunun inanç temelleri yerle bir oldu. Bâtıl, hurafe ve bidat kokan her şey temelden sökülüp atıldı. İnsan eliyle kutsallaştırılan hiçbir şeyin değerinin olmadığı anlaşıldı.

    Çünkü İslam öncesi Arap toplumunda batılın her türlüsü, hurafenin her çeşidi, bağnazlığın ve taassubun her biçimi, ahlâk düşüklüğünün her şekli fazlasıyla mevcuttu, üstelik yaygın bir uygulama alanı da bulmuştu. Yüzyıllar boyunca atalarından, ecdatlarından nasıl görmüşlerse dozunu daha da arttırarak yaşatıyorlardı.

    Öyle ki, insan haysiyet ve şerefinin ayaklar altında çiğnendiği, kadınların ve kız çocuklarının insandan sayılmadığı, faizciliğin ve tefeciliğin ekonomik hayatı batağa sürüklediği, içkinin sular gibi tüketildiği, zinanın en pespaye haliyle toplumu dejenere ettiği, cinayetin ve zulmün acımasızca işlendiği, bunların yanında ne kadar hurafe ve bâtıl âdetler varsa kutsallaştırıldığı bir toplumsal çöküş hâkimdi.

    Böyle çürümüş, pörsümüş, kokuşmuş ve o nispette de paçavraya dönüşmüş bu yapıyı, İki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v.) kökünden yıkıp attı, mazi mezarına gömdü; yerlerine de yepyeni, berrak ve parlak bir medeniyet sarayı inşa etti.

    Çözüm Kur'ân ve Sünnet çizgisi
    Bediüzzaman'ın işaret ettiği gibi, Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam, büyük Arap yarımadasında vahşî, âdetlerinde bağnaz ve inatçı çeşitli kavimlerin her tür kötü ahlâklarını kökünden söküp attı. Onları güzel ahlâkın her türlüsüyle bezeyip süsledi, dünyaya ve medeni topluma rehber eyledi. Bunları yaparken de bir zorlama ve baskı kullanmadı. Öncelikle akılları, ruhları, kalpleri ve nefisleri fethetti, kendine bağladı. Sonunda da, kalplerin sevgilisi, akılların üstadı, nefislerin eğiticisi ve ruhların sultanı oldu.

    Fakat, gerçek sütü annesinin memesinden emmeyen çocuk, plastik emzikle oyalandığı gibi, Kurân'dan, vahiyden, İlahi kaynaktan ve sünnetten beslenmeyen insan da, ne yazık ki, önüne kurulan batıl inançların, hurafe ve bidatlerin tuzaklarından kurtulamaz, kendini çekip çıkaramaz.

    Bunun için bidatin farkına varmak, nelerin batıl inanç olduğunu anlamak, hurafe ve uydurma şeylerin neler olduğunu bilmek için, her şeyden önce Kurân çizgisinde, sünnet ölçüsünde ve itikat dairesinde mevcut olan bilgilere ulaşmak gerekiyor.

    Ulaşmak gerekiyor, çünkü hakiki ve sağlam bir iman kalbe yerleşir, sünnet-i seniyye bir pusula gibi yol göstericiliği yaparsa, batıl inancın ve hurafelerin neler olduğunu ayıklamak kolay olacak, insan uydurması âdet ve alışkanlıklar yol bulup hayatımıza sızmayacaktır.

    Yoksa bugün batıl inançları, hurafe ve bidatları teker teker sayıp dökmeye, belirleyip ortaya çıkarmaya gerek de yoktur, ihtiyaç da değildir. Çünkü nasıl güneş çıkar da, karanlıkta ne olduğu belli olmayan şeylerin mahiyeti anlaşılırsa, toplumda var olan âdet, alışkanlık ve inançlar da hak mı/batıl mı olduğu İslam güneşi, Kurân ve sünnet ölçüsüyle anlaşılır ve ayırt edilir.

    Rahman Suresinde Yüce Allah, adaletten ve dinin emirlerinden ayrılarak ölçüde sınırı aşmayalım diye, ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirmemizi istiyor.

    Bunun için Kurân'ın ve sünnetin ölçüleri şaşmaz, eskimez, zaman aşımına uğramaz, gündemden düşmez, insandan insana, toplumdan topluma değişmez. Zira dünyanın neresinde olursa olsun, insanlar oksijene ve temiz havaya muhtaç, susuz ve gıdasız yaşayamazsa; imanın yeri yurdu ve merkezi olan kalp ve bedeni ayakta tutan ruh da iman nurundan nasipsiz olarak ayakta ve hayatta kalamaz

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Batıl İnanç Yüzünden Uzay Seferi Kaldırıldı

    (HaberAlemi) Roskosmos direktörü Anatilo Perminov, “Rusya'da pek çok kişinin batıl itikadı vardır, siyah kedi veya 13 numarayı uğursuz kabul ederler. Bu nedenle uzay gemisin bir sonraki sefer numarasının değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Soyuz TMA-13 değil, Soyuz TMA-14 olmalı” diye konuştu.
    Rusya'nın Kazakistan'daki Baykonur uzay üssünden yıllardır düzenlediği uçuşlar, kozmonotlara şans getirmesi için batıl inançlar beraberinde yapılıyor.

    Uçuştan önce Sovyet dönemine ait “Çölün beyaz güneşi” adlı film gösteriliyor. Kozmonotları füzeye götüren otobüse at nalı bağlanıyor ve kozmonotlara aracın üzerine idrarlarını yapmaları tavsiye ediliyor.

    Amerikalıların 1970′de Ay'a gönderdiği Apollo 13 seferinin mürettebatı, oksijen tankının patlamasının ardından ciddi sorunlar yaşamış, görevi yarıda keserek Dünya'ya dönmek zorunda kalmışlardı.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Batıl İnanışlardan Kaçınmak
    Dinin aslında bulunmayan, birtakım yollarla sincice dine ilave edilen ve dini inançmış gibi telakki olunan söz ve fiillerin tümü hurafe ve batıl inanç kapsamı içine girmektedir.

    Zihinlerde oluşan her yanlış ve inanış, insanları çarpık mantık ve ilişkiler ağı içine sokar. Bu ilişkiler sadece ferdin zihnini bulandırmakla kalmaz, topluma zarar veren bir yapıya dönüşür.

    Batıl inanç ve hurafelerin ortak karakteri, aşırı tutuculuktur. Bu hastalığa müptela olmuş toplumlar, her türlü değişim ve gelişme karşısında tavır alırlar. En tutucu insanlar ve toplumlar, batıl inanışlara ve hurafelere en çok bağlı olanlardır.

    Dinler tarihi incelendiği zaman görülecektir ki; her devirde bidat, hurafe ve batıl inanışlar, toplumların ortak problemi olmuş, daima gündemdeki yerini ve önemini korumuştur. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir. İslam diniyle bağdaşmayan, akla ve mantığa uymayan, farkına varmadan insanları yüce dinin özünden uzaklaştıran bidat ve hurafeleri bazı farklılıklarla hemen her kesimde ve coğrafyada görmek mümkündür.

    Dinimizin temel inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla bağdaştırılması asla mümkün olmayan, halkımızı yanlışlıklara sevk eden öyle hurafeler ve saçmalıklar var ki, birçok insan bunu din adına samimi bir şekilde savunmakta ve hatta bu davranışını hakiki dindarlık, bunlara karşı çıkmayı ise dinden uzaklaşma, itikatsızlık ve inançsızlık olarak kabul etmektedir. Halbuki dinin kabul etmediği anlayış, inanış ve uygulamalarla dindarlık olmaz. Tam tersine hurafe ve batıl inanışlar, farkına varmadan kişileri inandıkları, söyledikleri dinin gerçeklerinden ve özünden uzaklaştırır.

    Gerçek dindarlık ancak dinimizin ana kaynaklarında bulunan inanç, ibadet ve ahlak esaslarını kabul etmek ve hayatımızı bu prensipler çerçevesinde düzenlemekle mümkündür. Sağlıklı ve gerçek bir dini hayat, hurafe ve batıl inanışlardan uzak olan bir hayattır. Kur'an, tevhit inancının dışındaki bütün inanç sistemlerinin batıl olduğunu belirtmekte, bu sebeple insanlara hakla batılı ayırt etmeleri uyarısında bulunmaktadır.

    Batıl inanış ve hurafeler, Peygamberimizin vefatını müteakip geçen zaman içinde gerek eski Arap inanç ve geleneklerinin yeniden şu veya bu vesilelerle su yüzüne çıkması, gerekse fethedilen ülkelerin kültür ortamlarıyla temasa geçilmesi, İsrailiyat denilen ehli kitap kaynaklı rivayetlerin bünyeye sızmaları sonucu ortaya çıkmıştır.

    Aslında İslam, ilk günden itibaren batıl inanış ve hurafeleri ortadan kaldırmak için gelmiştir. O günkü Arap toplumu içindeki tepkileri de o nedenle üzerine çekmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu hususta birçok ayetler mevcuttur. Ashab ve din alimleri batıl inançlarla asırlar boyu yılmadan mücadele etmiş ve İslam'ın saf ve berrak akidesini günümüze kadar taşımışlardır. Bu mücadele günümüzde de devam etmektedir. Ama insanları saplantılarından vazgeçirmek pek de kolay değildir. Batıl inançların kökü bir türlü kurutulamamıştır.

    Toplumların ortak kültürel ve sosyal derdi olan bu sakat inanışların gelişmesine, kök salmasına zemin hazırlayan birçok sebep vardır. Cehalet, gelenek-görenek, menfi propaganda, çıkar hesapları, kişisel zaaflar, insanların saf ve temiz inançlarını istismar gibi sebepler, hurafe ve batıl inanışların ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden olan faktörlerden bazılarıdır.

    Batıl inanış ve hurafeleri yayanların zararları sadece kendi şahısları veya muhatapları ile de sınırlı değildir. Bunlar, din dışı uygulamalarını din kılıfı altında sergiledikleri için insanların saf inançlarını bozmakta ve böylece hem yüce dinimize, hem de halkımıza pek büyük zararlar vermektedirler. Öyle ise İslam'ın ulviyetini ve kutsiyetini gölgeleyen, onun dinamizmini ve hamleci ruhunu olumsuz yönde etkileyen bu asılsız inanç ve uygulamalara karşı mücadele etmek, yüce dinimizi bu saçma inançlardan arındırmaya çalışmak her olgun müminin vazifesi olmalıdır. Bunun için yılmadan, usanmadan mücadele etmek gerekir. Bidat ve batıl inançlardan korunabilmenin en güvenilir yolu Kur'an ve sünnete sığınmaktır. İlk emri "Oku" ile başlayan yüce kitabımız Kur'an'ı bir kere bile okuyup anlamayan insanların bu batıl kıskacın pençesinden kurtulmaları pek kolay değildir.

    Kur'an'ın ifadesiyle batıl inanış köpük gibidir; Hak karşısında yok olmaya mahkûmdur.

    SORALIM ÖĞRENELİM

    Erkeklerin altın yüzük takmaları haram mıdır?

    Veli TOK/ZONGULDAK

    Kur'an'da, erkeklerin altın yüzük kullanmalarını yasaklayan bir ayet yoktur. Ancak Hz. Peygamber, erkeklerin altın yüzük takmalarını israf, debdebe ve gösterişi çağrıştırdığı için yasaklamıştır. Sadece altın nişan yüzüğü bir akdin belirtisi olduğundan buna izin verilmiştir.

    Birisi "ahdım olsun" dediği halde ahdını yerine getirmedi. Bunun hükmü nedir?

    Osman TİRİTOĞLU/BALIKESİR

    Meşru bir işte söz verip de yerine getirmemek ahlaki bir davranış değildir. Hz. Peygamber, sözünde durmayanları nifak alameti olarak saymıştır. Kur'an-ı Kerim de "Gerek Allah'a ve gerekse insanlara verdiğiniz sözü yerine getiriniz, ahde vefa gösteriniz" buyurmuş ve ahdinde duranları müjdelemiştir. Ahde vefanın dinimizde çok önemli bir yeri vardır.

    Bir vaiz, bayramda elinize kolonya sürmeyin, dedi. Bunun dini açıdan ne mahzuru var?

    Fevzi TAN/ERZURUM

    Kolonya her ne kadar alkol ihtiva etse de temizlik maksadıyla kullanıldığından ele sürülmesinde hiçbir sakınca yoktur. Aslında alkol ihtiva eden maddelerin içilmesi yasaktır.

    Kur'an ayetleri olaylar üzerine mi inmiştir?

    Adem KAYA/BİLECİK

    Kur'an'ın bütün ayetleri olaylara dayalı olarak inmemiştir. Ancak bazı ayetlerin belli olaylar üzerine indirildiği bilinmektedir. Mesela Hz. Peygamberimize birçok konuda sorular sorulmuş, olaylara bir çözüm getirmesi istenmiş, bunun üzerine vahiy gönderilmiştir. "Yetimler sorarlar, de ki...", "Senden fetva isterler, de ki..." gibi. Bazen de bir olay meydana gelmiş, soru da sorulmamış, ancak onun üzerine ayet inmiştir. İçkiyle ilgili ayetler gibi

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Binbir Batıl İnanç


    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, birlikte yaşayan insanlar arasında kimi zaman korkudan, kimi zaman çaresizlikten, kimi zaman da rastlantılardan doğan bir takım inanışlar olduğunu belirtti.

    Prof. Dr. Güler, bu tür inanışların, ilk insanın var oluşundan günümüze kadar sürüp geldiğini ifade ederek, 'Bu tür inanışların çoğunun bilimsellikle, akılla, çağdaşlıkla bir ilgisi yoktur. İnanışlar kişiden kişiye değişmekle birlikte ortak yanları vardır. Bu tür inanışların insan üzerinde negatif etkisi de bulunmaktadır' dedi.
    Batıl inançlar
    -Ziyaret yerlerindeki ağaçları kesenler çarpılır.
    - Türbeden dışarıya bir şey, bir nesne götüren kişiler çarpılır.
    -Mezarlığı parmağı ile işaret etmek iyi değildir. Parmakları ile işaret eden kişilerin parmakları kurur.
    -Kurban kesilirken hayvan dilini dışarı çıkarırsa kurban sahibi o yıl içerisinde ölür.
    -Bir çocuk sürekli ağlarsa o evde mutlaka ölüm meydana gelir.
    -Ayakkabı çıkarıldığında ters dönerse, ayakkabı sahibinin tez vakitte öleceği düşünülür.
    -Yatarken çorapları baş tarafa koymak iyi değildir, insan çabuk ölür.
    -Ölünün elbiseleri ölü yıkayıcılarına verilir.
    -Mezarlıktan ağaç kesilmez. Ağaçta cin olduğuna inanılır.
    -Gece ölen kişinin üzerine sabaha kadar bıçak konulur.
    -Yoğurdun güzel olması için mezardan çırpı toplanarak, kaynayan sütün altına atılır.
    -Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar.
    -Baş sağlığına gelen kişilerin ayakkabıları ters çevrilmez.
    -Mezar kazıcısına para verilmezse ölünün rahatsız olacağına inanılır.

    Hayvanlarla ilgili batıl inançlar
    -Yılan öldürülüp, suya atılırsa ve yılan suda kaybolursa yağmur yağar ve durmaz, seller olur.
    -Kurt uluyunca ya ayaz olur ya kar yağar.
    -Bir evin başında baykuş öterse, o evde biri ölür ya da bir yıkım olur.
    -İnek doğurunca eve ağır bir şey alınırsa ya da ağır bir şey kaldırılırsa ineğin sütü kesilir.
    -İneğin sütünü yere sağmak iyi değildir, hayvan hastalanır.
    -İlk yaylaya çıkışta sığırların ortasından bir yabancı geçerse sığırlar hamile kalmaz, doğum yapmazlar.
    -Bir kişinin önüne tavşan çıkması uğursuzluktur, mümkünse gidilen yoldan geri dönülür.
    -Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir.
    -Çakal ulumaya başlayınca hava açacak, günlük güneşlik olacak demektir.

    Ocak ve ateşle ilgili batıl inançlar
    -Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir.
    -Sabah evinden başkasına ateş verenin ocağı söner.
    -Ocağın üstünü boş bırakmak uğursuzluk getirir.
    -Sacayağının birdenbire devrilmesi evin başına bir yıkım geleceğini gösterir.
    -Tencerede su boşu boşuna kaynarsa düşmanlar çoğalır.
    -Lamba yakılmayan evin ocağı her vakit kararır. Aynı zamanda ev sahibinin öldükten sonra mezarı da karanlık olur.
    -Hastalanan hayvanları ateşten geçirmek iyidir.
    -Ateşi söndürmek için su dökülmez, ateş toprakla örtülür.
    -Ateş çok önceden sönmüş olsa dahi külün yanında yatılmaz. Külde cin ve şeytanın oynak yaptığına inanılır.
    -Ateşin çıkardığı ses ateşi yakan kişi hakkında dedikodu yapıldığına işarettir.

    Tarım ve bitkilerle ilgili batıl inançlar
    -Kara ağaçtan düşen yaşamaz.
    -Kara ağaçtan beşik, sandık yapılmaz.
    -İncir ağacının altında uyuyanları şeytan alır götürür.
    -Ceviz ağacının altında yaşayanları şeytan alır götürür.
    -Tarlada zina yapılırsa bereket olmaz.
    -Üzümün tanesini, karpuzun sap kısmındaki kabuğunun içini yiyenler yetim kalır.
    -Çocuğun bezleri yabani ağaca asılırsa çocuk yabani olur.
    -Nar tanelerini yere dökmek günahtır, nar cennet meyvesidir.

    İnsan vücuduyla ilgili batıl inanışlar
    -Diş düşürülünce o diş kimsenin göremeyeceği bir yere saklanmalı ya da gömülmelidir.
    -Elleri diz üzerinde kavuşturmak, parmakları birbirine geçirip el bağlamak iyi değildir, insanın kısmeti kapanır.
    -Parmakların çatırdaması iyidir, insanın sağlıklı olduğunu gösterir.
    -El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir.
    -Tokalaşırken ya da birisine bir şey verirken sağ el kullanılmalıdır, sol el uğursuzluktur.
    Baş taranırken dökülen saçları dökmek doğru değildir, bunlar toplanır, ölünce o kişinin kabrine konur. Çünkü bu saçlar kıyamet gününde tekrar bitecektir.
    -Hamile kadın aş eridiği sırada neye bakarsa doğacak çocuk ona benzeyecektir.

    Karanlık ve ışıkla ilgili inanışlar
    -Akşam soğan yenen yere melekler gelmez.
    -Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur.
    -Gece acı (biber, soğan, sarımsak) evden dışarıya verilmez.
    -Yoğurt, süt, peynir gece dışarıya verilmez. Vermek gerektiğinde üzerine kömür, üzerlik veya yeşil bir dal konularak verilir.
    -Gece ıslık çalmak günahtır.
    -Gece evden eve tuz verilmez.
    -Akşam kapının önü süpürülmez.
    -Ekmek aktaracağı evden eve verilmez.
    -Çocuklar gece beş taş oynarsa düşman gelecek denir.

    Bereketle ilgili halk inançları
    -Değirmenden ilk gelen unla yapılan ilk ekmeği yiyen kişinin karısı ölür.
    -Ekmek kırıntılarını yere atmak, ayakla çiğnemek evin bereketini götürür.
    -Gurbete giden kişinin azığından bir parça ekmek çalınır.
    -Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır.

    Evle ilgili batıl inançlar
    -Evin temeline kara taş koymak iyi değildir.
    -Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar.
    -Duvar dibinde uyumak iyi değildir, insan çarpılır.
    -Evin içerisi temiz olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir. Böylece o evde mutluluk değil geçimsizlik olur.
    -Evden bir kişi gurbete gittiği zaman o gün ev süpürülmez, dışarıdan misafir alınmaz.
    -Eşya taşımak için kullanılan ala iple komşunun evine girilmez. Komşunun başına bir uğursuzluk geleceğine inanılır.
    -Kapı eşiğinde oturulmaz, insan fakir olur.
    -Kapı eşiğinde oturulmaz, insan bekar kalır.
    -Urganla komşunun evine girilmez. Aksi halde komşunun evinde kıtlık olur.
    -Kapı eşiğinde oturulmaz, kapı eşiğinde şeytan bulunur.
    -Yağmur yağarken kapı eşiğinde oturmak günahtır.

    Cinsiyetle ilgili batıl inanışlar
    -Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içinde ve bereketli olur.
    -Kadının yolda erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur.
    -Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz.
    -Bir adam iki kadının arasından geçerse sözü geçmez.
    -Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur.
    -Yarım çay içen kadın dul kalır.
    -Ava gidecek kişinin önünden kadın geçerse avlanamaz. Bundan dolayı o kişi ava gitmekten vazgeçer.
    -Kız çocuğunun ilk kez kesilecek saçını dayısı keserse saçı gür olur.
    -Oğlan çocuğunun saçını ilk kez amcası veya dayısı keser.
    -Kız baba evinden perşembe veya pazar günü çıkar.
    -Koç katımında koçun üzerine kız çocuğu bindirilirse doğacak kuzu dişi, oğlan çocuk bindirilirse erkek olur





    --------------------------------------------------------------------------------

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bir Garip Batıl İnanç


    Konya'da bazı kişiler, ziyarete geldikleri mezarlıklara, dileklerinin yerine gelmesi için asma kilit bırakıyor.

    Konya'daki Hz. Mevlana gibi birçok büyük düşünür ve İslam aliminin kabirlerinin bulunduğu mezarlıkları her gün yüzlerce vatandaş ziyaret ederek, dualar okuyor. Kent merkezinde bulunan Üçler Mezarlığı yetkilileri, ölen akrabaları ya da büyük alimlerin mezarlarını ziyarete gelen birçok vatandaşın, ziyaret sonrasında mezarların üstlerine dileklerinin kabul olması için çeşitli eşyalar bıraktığını belirtti.

    Bunlar arasında asma kilitlerin ön plana çıktığını ifade eden yetkililer, çeşitli boylardaki asma kilitlerin çocuk sahibi olmak isteyen, hayalindeki üniversiteye girmeyi hedefleyen ya da benzeri dilekleri olan kişiler tarafından bırakıldığını kaydetti.

    Mezarların bakım ve temizliği sırasında mezarların üzerlerinden her gün onlarca asma kilit topladıklarını belirten yetkililer, bazı vatandaşların bu kilitlerin iç kısmına fotoğraflarını ya da dileklerinin yazılı olduğu kağıt bile bıraktığını söyledi.

    Bazı vatandaşların da dileklerinin gerçekleşeceği düşüncesiyle mezarlardan taş ve kum alarak evlerine götürdüğünü bildiren yetkililer, kendilerinin böyle olaylara müdahale ettiklerini, ancak her şeye rağmen bu tür olaylarla karşılaştıklarını belirtti.

    Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdülkerim Bahadır ise Allah'a dua etmenin insanların en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu belirtti. Bu anlamda her yerde dua etmenin doğal olduğunu, ancak dua ederken dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Bahadır, şunları kaydetti:

    "Özellikle bir ölü odaklanarak ya da ön plana çıkarılarak birşey istemek doğru değildir. Bunlar tamamen batıl inanıştır. Çocuk veya hedeflediği üniversiteyi kazanmayı isteme, yaygın olarak ülkenin her yerinde var. Ancak bunları mezarlıklarda aramak çok yanlış. Bunlardan uzaklaşmak gerekiyor. Ölüler için sadece dua edilir, onlardan birşey beklenmemeli

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Boyunlarında Cevşen, Muska vb Şeyler Takanlara Uyarı



    Ukkabe bin Âmir el- Cuheni'den (R.A.) şöyle rivayet etmiştir: Resulullah'a (S.A.V.) bir topluluk geldi dokuzu ile bey'atleşti ve birinden el çekti. Dediler ki; "Ya Resulallah, dokuzu ile bey'at ettin bunu neden terk ettin?" Resulullah (S.A.V.); "Şüphesiz ki onun üzerinde temime (muska) var." dedi ve buna mütakiben elini soktu ve onu koparttı ve onunla bey'atleşti, müteakiben şöyle buyurdu: "Kim temime (muska) takarsa, kuşkusuz ki şirk koşmuştur." Bu tür takılarla fayda celbetmek, Rasulullah'ın (S.A.V.) sünneti değildir.

    Muskalar için sünnette meşrû yönde bir delil olmadığı gibi, muskacıların bu işi para için yaptığı herkesin mâlumudur. İlk zamanlar kurnazca reklam için parasız muska yazanların veya dinini bilmeyen akılsızların bile âkıbeti, şeytanın oyuncağı olmak ve cahil halkın müracaatlarını istismar edip toplumu ifsad etmek olmuştur.

    Hazır satılan cevşen de bir ticaret metaı olmuştur. Bunun dışında tavsiye edilmesini gerektirecek sahih bir delile dayanmamaktadır.

    Peygamber (S.A.V.) savaşa giderken, Cebrail'in gelip; "Zırhını çıkar bunu tak!" demesi, reklam için uydurulmuş apaçık iftiradır. Üstelik bu reklam, tevhide aykırı birçok yön içermektedir.

    Sahabe de Kurânı okur; fakat, onu boyunlarında gezdirmekle fayda ummazlardı.

    Bu takılar, gerçekten Allah'a tevekküle mânidir. Düşünün ki bunları takan bir kimse; bir sabah cevşen veya muskasını takmayı unutup evden çıkıp gitse, dışarıda onun yokluğunu hissettiğinde aniden korkuverir. İşte bu anlık his, onun kalbini muskaya bağladığını ve Allah ile olan bağını zayıflattığını gösterir. Dolayısıyla bu takılar, tevekküle manidir.

    Cevşeni okumanın da özel bir sevabı yoktur, çünkü onun tertibinden efdal olan, Kurân'dır, sevap kazanmak isteyen Kur'an okumakla ve kendisine faydası olacak ilmi öğrenmekle kazansın ve sahih kaynaklarda bulunmayan uydurma işlerle uğraşmasın.

    Ümmetin kurtuluşu, dünyada ve ahirette saadeti, dinini saf membaından almasına bağlıdır. Şifa için içilmesi gereken suları şişelere doldurup boynumuza astığımızda veya evimizin bir köşesine koyduğumuzda nasıl ki şifa olmazsa; okunup amel edilmesi gereken Kurân-ı Kerim veya ondan bazı ayetleri boynunda gezdirmek de kula fayda vermez. Bu tür uygulamalar, zaten tevhid peygamberlerinden hiçbirinin öğretmediği şeylerdir.

    Hurafe, boncuk ve takılarla saadet arayanları ise Yüce Allah taktıkları şeylere havale eder ve asla felah bulmazlar.

    Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak o yeter.[1]

    Benzer Yazılar
    1.Cevşen, Bir Şia Bidati Midir?
    2.İslamiyette Muskanın Hükmü Nedir?
    3.Kalabalıklar Dininin Sevap Kaynaklarına Reddiye
    4.Muskacıların Dayanağı
    5.Muskacıların Sonu

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Cindâr (Cinci), Üfürükçü, Astrolog ve Medyumlar Üzerine


    İnsanoğlunun gelecek hakkında bilgi sahibi olma isteği, arzusu, bu yoldaki çabaları ve gelecekten haber verdiğini sandığı kişilere başvuru tarihi, insanlık tarihi ile beraberdir. insanı en çok rahatsız eden durumlardan birisi de gelecek endişesidir. Bu endişe, gelecekte ne olacağını bilme arzusu o kadar yoğun ve rahatsız edici boyutlara ulaşabilmektedir ki; insanoğlu, bu endişeden kurtulmak için her türlü çabayı ve yöntemi kullanmaktadır. Elbette her talep karşısında bir de arz bulacaktır. Ve insanların bu taleplerini karşılamak için bir takım insanlar ortaya çıkacaktır.[1]

    Öğretim düzeyi nispeten yüksek bir grup oluşturmalarına rağmen, çoğu vakanın tıp dışı yöntemlere (cinci, falcı, medyum, üfürükçü gibi) tevessül etmiş olmaları da ilgi çekici sosyokültürel bir bulgudur.[2]

    Manevi inançlar, Obsesif - Kompulsif Bozukluk (OKB)'ta hastalık ile başa çıkmada yardımcı olabilmekle birlikte, bazen hastalığa karşı yanlış tutumlar alınmasına yol açabilir (Insel 1990). Ülkemizde OKB olan hastaların %33'ü SYAD öncesinde doktor dışı (hoca, cinci ya da üfürükçü gibi) başvurusu olduğunu ifade etmiştir (Kıran 2004). Çoğu toplumda sosyokültürel ortamın etkisiyle hastalar bu tip davranışlara yönelmektedirler (Okasha 2004). OKB'li hastaların diğer psikopatolojilere oranla bu tür davranış eğilimlerinin daha fazla olduğu değerlendirilmiştir. Tüm ruhsal hastalıklar göz önüne alındığında ise Ankara'da hastaların % -1'i, Erzurum'da %14'ü ilk başvurularını bu yolla gerçekleştirmiştir.[3][4]

    Ruhsal sıkıntısı olanlar bu cincilere gitti mi, kişi hakkında bedenindeki cinler aracılığı ile yaşantıları hakkında bilgi verirler, hayrete düşürüp, kendilerine inandırırlar. Geçmişi veya o andaki hayatı ile ilgili bilgiyi alan şahıs, "ilim sahibi, önemli bir şahsiyete başvurduğunu zanneder." Böyle düşünüldü mü, artık tuzağa düşülmüştür. Size bilgileri veren cincinin bedenindeki cinlerdir. Sizin bedeninizdeki cinlerde aynı bilgileri verebilir. Burada hayret edilecek bir şey yoktur. Bilgiyi verir ama sizi asla kurtaramaz. İnsanları avuçlarının içine aldıkları zamanda, akıl almaz ve dinimize tamamen aykırı olan haram yöntemleri uygularlar. Cinin veya büyünün ortadan kalkması için; muska yazmak, hastanın belinde süpürge sopası kırmak (vurarak değil) dört yol ortasına besmelesiz hayvan kestirip koydurmak. Pis ve kirli sular içirmek, yedi çeşmeden su aldırıp içirmek, Karanlık bir odada oturtmak, belli bir süre banyo yaptırmamak, kaplumbağa kanı içirmek, vefk, tılsım veya ne olduğu belli olmayan yazılar yazmak vb. daha yüzlerce şeytani işler uygularlar.

    Ne yazık ki, ruhsal rahatsızlığa yakalanan vatandaşlarımız, kendisi cinli olan bir kişiden şifa ve medet ummaktadırlar. Cincinin ilmi olsa önce kendini tedavi eder. O sıkıntıları yaşamaz. Halkımız hala cin ve büyü tedavisinin cinci tarafından yapıldığına inanır. Bana gelen bazı kişiler, "Hocam cinleri neden çağırıp onlara sormuyorsunuz? ” gibi sözler ediyorlar. Ben de onlara diyorum ki: "Şimdiye kadar kaç cinciye gittin?" İçlerinde üç beş taneden tutun da elli altmış cinciye gittiğini söyleyenler var. On, on beş, yirmi yıl cinci kapılarında gezenleri de gördük, sonuç sıfır. Onlara o zaman soruyorum; ”Sen, bu kadar cinciye, bu kadar yıl devam ettin, onlar cinlerini toplayıp seni neden iyi edemediler ki bana geldin?" Bu sorumada cevap veremiyorlar. Ben, onları Allah-u Teala'nın izniyle iyi edince şimdiye kadar yanıldıklarını ifade ediyorlar. "Cinci hocayım." diye geçinen, her gün kapısına en az elli kişi gelen bir cincinin soyadı aynı en yakın akrabasını ben tedavi ettim. Onu, bedenindeki sekiz tane şeytandan kurtardım. En yakınına şifa veremeyen cinci başkasını mı iyi edecek?

    Cincinin bedenindeki cinlerle, hastanın bedenindeki cinler aralarında anlaşırlar, hastayı rahat bırakırlar. Siz bunun farkında olmazsınız. Rahatsız olan oradan ayrıldıktan bir süre sonra hastalığı daha da artar. Bazıları ise okuma yaparlar, fakat kısa bir süre sonra uzun uzun esnerler, gözlerinden yaşlar akar ve sıkıntıdan bayılanlar bile olur. Bu durum cincinin cinlere gücünün yetmediği anlamındadır. İslami yönden geçerli olmayan bir yöntemdir ve asla tedavi edemezler.

    Hastaları iyi edici beceri ve bilgileri olmadığı için; bu kişiler, yıldızname, rüya tabiri, çeşitli türlerde fal bakma, numaraloji, bilmem ne loji gibi şeylerle ilgilenirler, halkımızda ne yazık ki böyle şeylere inanır.[5]

    Eskiden "sihirbaz", "büyücü", "cinci" ve "üfürükçü" denilen bu kişiler, artık günümüzde bu kelimelerin aşağılayıcı, toplum dışına itici anlamlarından kurtulmak için halk tarafından daha kolay kabul edilir ve masum ilmi bir terim olan "medyum" kelimesini kullanmaya çalışmaktadırlar. "Astrolog" da bu anlamda kullanılmaktadır.

    Oysa bütün semâvî dinler ve en son din olan İslâm'ın kitabı Kurân-ı Kerîm'de Cin Sûresinin 26. âyetinde; "Bütün gaybı bilen Allah, gaybe dair olan ilmini hiç kimseye açmaz." buyurarak geleceğe ait bilginin ancak kendisinde olduğunu, hiç kimsenin gelecek hakkında bilgisinin olamayacağını kesin hükme bağlamıştır. Sadece Müslümanlar değil; diğer semâvî dinlere mensup kişiler de gelecek hakkında bilgi sahibi olmak için yanıp tutuşmaktadırlar. En masumları, toplumumuzda çok yaygın olan kahve ve iskambil fallarıdır. Ayrıca her gün hemen hemen bütün başında burçlara göre günlük, haftalık hattâ yıllık fallar yer almaktadır. Oysa bilim adamları, "yıldızların ne birbirleri ile iletişimlerinin, ne de konumlarının insanların geleceği hakkında bilgi veremeyeceğini, teleskopla bir kez gökyüzüne bakma ile bile ortada ne fal ne de astroloji ile uğraşanların iddia ettiklerinin doğru olmadığının görüleceğini" bildirmelerine rağmen insanlar, yine de gelecek hakkında bilgi sahibi olma istek ve arzularından vazgeçememektedir. Bu haliyle astroloji, hem birilerini zengin etmekte, hem de birbirleriyle çeliştiği için insanların aklını karıştırmaktadır.[1]

    Cinci, Cinci Hoca ve Cindârlar
    Cindâr (جندار)'ın lügât anlamı, cinci, afsuncu demektir. Cindârlık ise; cincilik, afsunculuk, muskacılık anlamına gelir.[12] "Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü"nde ise "cindâr", "Cinleri toplayıp konuşan, geleceğe dair bilgiler ortaya atan adam" anlamlarına gelir.[13]

    Cinlerle arkadaşlık kurmak, belki de son zamanlarda hepimizin sıkça rastladığımız, hatta bazen ise kıskanarak bakılan bir olay halime gelmeye başlamıştır. Fakat, bazı insanların "Benim iki tane cinim var, benim üç tane cinim var." gibi birtakım dengesiz laflar ortaya koyması, konunun aydınlanmadığının bir yanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Oysa ki insanın yaradılışındaki üstünlüğünü kabullenemeyen Şeytân ve yandaşları, insanları alt etmek için ellerinden gelen gayreti göstererek insanlardan üstün olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Şeytân, Allah'tan, insanoğlundan üstünlüğünü kanıtlamak için izin almıştır.

    Toplumda kendilerine "cinci hoca" diyen insanların bir çoğu, sadece ve sadece cinlerle diyalog kurduklarını ve onları gördüklerini savururlar. Oysa ki, günümüz cinci hocaların sadece ve sadece kötü niyetli işlerle uğraştıklarını, çok azının ise iyilik yönünde bir takım işlemler yaptığı bilinen bir gerçektir.. Cinler, hocalara ilk başta birtakım olaylar için doğru bilgi verirler. İleriki zamanlarda da duygu ve algılama ile ilgili birtakım his vererek, kişinin her konuyu bilmek istemesi, her şeyi ben bilirim sevdasına kapılmalarına yol açar.

    Daha sonraki zamanlarda kişi, kendine verilen en büyük nimet olan akıl ve mantığını çalıştırmadan sadece kalbine gelen hisle ve cinlerin yönlendirmelerine bakarak konu ve hayat akışını sağlamaya çalışırlar. Bazı ileriki boyutlarda ise durumlar daha da artarak verilen bilgiler doğrultusunda güven sağlayan cinler kişinin evliyalık mertebelerine ulaştıklarını anlatır ve o kişin evliyalık makamının üst düzeylerine kadar gideceğini söyleyerek, kişinin kendini üstün bir varlıkmış gibi hissederek kibirlenmesini sağlarlar. İşte bu andan itibaren, bakan kişi, sorunlarla karşılaşma zamanı gelmiş olacaktır. Bir başkasının sözü doğru bile olsa kabullenmeyerek tek doğru olarak kendini göstermeye çalışır.

    Buradaki en önemli olan olay; cinlerle dostluk kuran kişiler, belli bir aşamadan sonra, cinlerin verdikleri bilgilerin tutarsız ve yalan çıkması üzerine psikolojik bunalımlara düştükleri, kabullenemedikleri ve onların yanlış bilgilerini doğru sayarak kendilerini aldattıkları görülmektedir. [6]

    Her şeyden önce iyice bilmemiz geren bir şey var ki: cinci, büyücü, falcı, medyum, yıldıznameci bunların hepsi isimleri ayrı isleri ayni olan isimleri değiştirilerek sanki ayrı ayrı çalışan sektör gibi gösterilerek bu sektör isim zenginliğine boğulmuştur. İnsanlarımızın kafası karıştırılarak. Hepsi ayni olan cinciden büyücüye büyücüden medyuma medyumdan yıldıznameciye sanki havale edilerek bir güzel soygun planları yapılmıştır. Simdi gelelim konumuza.

    Bu tür kişiler gerçekte karşısındakinin sorunlarını bilmek, çözmek yerine onları aldatmaktan başka bir şey yapmıyorlar. İşte benim amacım, cinci, medyum, falcı, yıldıznamecilerin çalışmalarının bu şekilde çalışmanın dışına çıkmadığını ve zaten inanmaya hazır önüne gelen kişileri aldatarak soyduklarını anlatmak ve uyarmaktır.

    Gayet sağlıklı olduğunuzu biliyorsunuz üç tane medyum seçin. Mesela ip ucu vereyim. Büyülü insanda sebepsiz ağlama, basta hapın kesmediği ağrı, uykusuzluk iştahsızlık, göğüs kafesinde daralma olur. Cin çarpmasında ağlama olmaz fakat ilave olarak hırçınlık saldırganlık aşırı sinirli haller olur. Ve hiçbiri namaz kılamaz. Bunlar, tespitte anahtar kelimeler. Ve doğru kişi, bu anahtar kelimelerle kendini de test edebilir. Diyelim ki siz de bunların hiç birisi yok.

    Birinci medyuma ya da cinciye gidiyorsunuz. O, sizi çözmek için sizden bilgi almak isteyecek. "Şikayetiniz ne?" dediğinizde büyü belirtilerini sayın. "Durup dururken içim doluyor, ağlıyorum." deyin. O, biliyor ya verdiğiniz cevabın büyü belirtisi olduğunu, devamını sayacak: "Az uyuyorsunuz, iştah yok, namaz kılamıyorsunuz." vs. Size tastiklettire tastiklettire devam edecek. Hemen büyü teşhisini usta ve emin bir şekilde koyacak.

    İkinci medyuma gidiyoruz ona da cin çarpması ile ilgili belirtileri anlatıyoruz. "Size cin çarpmış." diyor. İnandırıcı olması için de yine klasik laflar: "Ya cini çiğnemişsin, üstüne su dökmüşsün, sana cin aşık olmuş, üzerine tuvalet yapmışsın." vs. vs. Emin adımlarla anlatıyor da anlatıyor. Siz, onu hangi şekilde yönlendirirseniz, o yönde anlatıyor da anlatıyor. Bir de "Doğru söylüyorsun, haklısın..." gibi kelimelerle önünü çekersen, işte o zaman mangalda kül bırakmıyor.

    Üçüncü cinci ya da medyuma gidiyoruz. Cin, genelde ayak parmaklarından ya da ellerden girer ya.... Önüne geldiğinizde bağırıyor, çağırıyor, nara atıyorsunuz. Elleri ya da ayakları titreterek bayılıyormuş numarası yapıyorsunuz. Onun ilk diyeceği; "Bunda cin var, bedenine cin girdi."

    Bunlar, aynen bu şekilde gelişecek aksini iddia eden denesin.

    Peki siz, hasta değilsiniz. Cin de yok bedeninizde. Peki ne bu adamlar. Bilgileri fos çıkmış olmaz mı? Bu iğrençlik, hâlen ülkemizde "Şifacıyız!!!" diye bağıran, utanmadan televizyona çıkıp; "Ben, bunu yaparım. Ben, sunu yaparım." diyen sahtekârlarla dolup taşıyor. Tabiî ki gerçekten Allah için şifa dağıtmaya çalışanlar da var. Bizim onlarla bir alıp veremediğimiz yok. Bizim hesabımız, yukarıda anlattığımız kalıba giren iğrenç dolandırıcılarla...

    Şu da bir gerçektir ki; bu kişiler, genelde kendileri cin hastalarıdır. Bütün bu çalışmalarında onların da yönlendirmeleri ile çalışırlar ve asıl kendileri ki cinlerin uşaklarıdırlar.[7]

    Cindârlığın Tarihçesi
    Antik kültürlerde iyi ilahlar sağlık bilgileriyle mücehhez ve sağlığı korumakla görevliyken, habis şeytanlar, hastalık ve sağlıksız yaşamdan sorumluydular. Tarihte ilk olarak Sümerler hastalık şeytanlarını tanımlamışlardı. Bu tanımlama daha sonra Mezopotamya, Mısır, Yunan, Roma ve Kuzey kavimleri tarafından da benimsendi. Şeytanların gücünün hastalık yaptığı inancı Hıristiyan egzorsizm ayinlerinin de temelini teşkil eder. Ülkemizde bazı hastalıklar için cinci hocalardan medet umulması da bu inancın bir uzantısıdır.[8]

    Cinci Ya da Falcıya Gitmenin İslam'daki Hükmü
    Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum.” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah-u teâlâ, bir de onun vahiy ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez.

    Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru cıksa bile, Allah'tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte; "Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir." buyruldu. (Bezzâr)

    Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan ayni karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Ayni burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.[9]

    Bazıları için çok ilginç olup gece ve gündüzünü bunlara adayan hatta meslek haline getirip bundan maddi menfaat sağlayanların sayısı çok fazladır.

    Peki, bu işte Allah'ın rızası var mıdır? İsterseniz biz cevaplayalım; "Hayır bu işlerle uğraşmakta ve geçimini temin etmekte Allahın rızası yoktur." Aksine bu tarz olaylara dalınması halinde yaradan Rabbini bırakıp başka mahluklardan fayda beklendiği için sıkıntılar doğar ve iman tehli***e girer.

    Kul, o dur ki; şifayı Allah'tan dileyip neticesini ve tahakkuk edeceği zamanı sabırla bekler. Birtakım çıkar ve menfaatler uğruna insanların imanlarını tehli***e atan cinci-falcı hocalara gitmek ve onlardan medet ummak çok yakışıksız bir davranıştır.

    Bir evlat sahibi olduğunuzu hayal edin. Evladınızın maddi veya manevi bir takım sıkıntıları var ve sizinle paylaşmak yerine falanca mahalledeki adamın birine derdini anlatıp ondan yardım istiyor ve size hiçbir şey söylemiyor. O adam da aslında bu işin ehli değil yani sizin evladınıza yanlış tavsiyelerde bulunup hayatını karartacak..
    Oysa siz onun harçlığını çok fazla şeker yediği için dişleri çürümesin ve daha az şeker alabilsin diye kısmıştınız.. O ise gidip sizin verdiğiniz terbiyeyi bir başkasına şikayet etti. Babaya bu durumda evladına sert çıkma hakkı doğabilir.

    Bu maddi çalkantıları "acaba bende veya evde büyü mü var" diye gidip cinci hocalardan sormak yukarıda örneğini verdiğimiz baba evlat misaline benzer.

    Her aile içinde zaman zaman geçimsizlikler görülür. Bu tip hadiseler eşlerden bir tanesinin haklı da olsa alttan alması ve susması ile çözülebilir. Bu gibi durumlarda aslında kavgayı susan kazanmıştır. Çünkü nefsini yenen o dur..

    Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki Hazretleri birgün şöyle buyurdular;

    "Eşiniz size karşı hata yaparsa, onu affediniz. Allah-u Teala affedenleri çok sever"

    Eşler arasında hoşgörüyü ilk gösteren o maçın galibidir. Bir tebessüm ve "özür dilerim" ile bitmeyecek münakaşa yok gibidir.

    Nice aileler biliriz ki eşler arasındaki geçimsizlikleri "büyü ve cinlerden" bilmişler ve nefslerinden olduğunu anlamamışlardır. Gidilen her hocadan dolayı evlerine ve kendilerine daha da büyük sıkıntılar isabet ederek kurtulacakları yerde bulundukları bataklık onları içine çeker olmuştur. Kul isteyeceğini mürşidini vesile ederek Allah dan istediği takdirde o iş onun için hayırlı olacak vakte eriştiğinde kendisine verilir. Aksi yapıldığı takdirde yani cinlerden ve hocalardan medet umulduğu zaman başını sıkıntıdan kurtaramaz. Elindekini avucundakini de kaybeder ve evinde huzur kalmaz.

    Cinler de insanlar gibi aciz mahluklardır. Tek farkları latif olarak yaratılmış olmalarıdır. Dolayısıyla onlar bir fayda sağlayamayacağı gibi Allah'ı bırakıp aciz bir mahluktan fayda beklemek imana zarar verir.

    Eğer bir insana cinler musallat olmuşlarsa bunun sebebini insan "Ben nasıl bir günah işledim de Allah'ın gücüne gitti ve bana bu sıkıntıyı verdi" diye kendinden sormalıdır. Allah'ın izni olmadan hiç bir mahluk insana zarar veya fayda veremez. Bu gibi durumlarda samimi bir nasuh tevbesi ile geçmeyecek sıkıntı yoktur.[10]

    Büyü Yaptırmanın İslam'da Hükmü
    İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır. Bu mesleğe "büyücülük", yapılan işe de "büyü" denir. Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır...

    Büyü, özü Allah'a dayanan bütün dinleri tebliğ eden Nebi ve Resûllerce yasaklanmıştır. Bütün dinler büyüyü insana haram kılmışlardır. Keza İslâm dini de büyüyü "haram" kılmış ve büyü yapan ve yaptıranların İslam dininden çıkmış olacaklarını açıklamıştır.

    Büyünün yasaklanmasındaki özellik, insanların iradelerinin başkası tarafından zoraki bir şekilde kaldırılması veya kısıtlanmasının önüne geçmek; onlara serbestçe hareket, seçme hakkı tanımaktır... Tâ ki böylelikle insan yaptığından sorumlu tutulabilsin.[11]

    İlgili Hadisler
    «Falcının, buyucunun söylediklerine inanan, Kurân-ı Kerîm'e inanmamış olur.» (Taberânî)

    «Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.» (Müslim)

Sayfa 1/3 123 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •