Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
9 sonuçtan 1 ile 9 arası

Konu: Aşk ile ilgili her şey

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Aşk ile ilgili her şey

    Aşk...
    Kayıp Gül (Bircan M.)
    Aşk… Bir hayal… Ayaklarının yerden kesilip hiç ulaşamayacağın yüksekliğin zirvesini keşfetmek. Ulaşabildiğin en yüksek yerden kuşbakışı bakmak âleme, en ufak ayrıntıya takılmadan… Sonra uzanmak, erişemediğin gizli kalmış köşelerden tek tek toplamak zamanı en ince ayrıntısına kadar…

    Aşk… Sessizlik bazen… Sana söylenmemiş saklı kalmış kelimelerin canlanışı… Hayat bulması hislerinin… Dinlemek, güzeldir en derinden sana seslenen sesin en ince nâğmelerini… Tanımadığın, yabancı gelen sözcüklerin saf saf dizilişidir sessizliğin melek kanatlarına… Ve yalnız olmadığını anlamandır en büyük sessizlikte bile…

    Aşk… Duygudur… Katı kurallarımızın,göstermediğimiz en zayıf noktalarımızın taşa dönüşmüş hayat belirtilerimizin tek dokunuşta bir ipeğe dönüşmesidir… Zordur ipeğe dönüşmek, içinde canlı kalmış kısımların yanarken ve bir ölümden bir başka yaşam doğarken o mûcizeyi izlemektir… Ve sonra sarılmaktır yumuşak dokunuşuna beyazın…

    Aşk… Kelimedir bazen… Sihirli kalem olur ellerinizde, yazar benliğinize şiir olmuş hislerinizi… Ve bir gezintiye çıkarsınız hiç bilmediğiniz yanınızda. Kelimeler, yoldaşınız olmuştur. Sakin bir nehirde sal… Kaleminizde ses… Yüreğiniz lâl… En bilmediğiniz yanınızı dinlersiniz keşfettiğiniz her hücrenizde… Ve bir Evliyâ Çelebi'sinizdir… Seyahatnâmenizde…

    Aşk… Bir bebektir… Saf… Ne zaman doğacağını bilmeden karanlık; ama huzurlu yerde doğuşu beklemektir gün ışığına… İlk sancısıdır… Bilmeden acı vermelerin… Ve sonra doğması, şekillenmesi ve büyümesidir güvenli ellerde… Mâsumiyettir… Mâsumiyeti bilene…

    Aşk… Kitaptır… Hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkan… Okumayı sevdirir önce size. Hikâyesinde kendinizi bulduğunuz bir geçmiş taşır… Belki de geleceğinizi gördüğünüz ve sizi sürükleyen bir mâcerâ olur bitmesini istemediğiniz… Tek tek okuduğunuz bir yapraktır. Acaba dersiniz… Acaba… Sonu nasıl biter?Bu sorularla okursunuz en başta şekillenmiş kaderinizi… Çok sevdiyseniz, özenle saklarsınız gönül kitaplığınızda… Son yaprağı okumadan bitmesini istemezseniz…

    Aşk… Tebessümdür aslında… Gözlerde ışık olur saklayamadığınız… Yalnız odanızda aklınıza gelen, tek kelimesinde tebessümü dudaklarınıza yerleştiren bir büyüdür; en sert ifâdenizde yüzünüze şekil veren… Duygularınızın kelebeğe dönüşüp etrafınızı saran bir çiçek bahçesinde o tebessümü verene koşmaktır yalın ayak… Hiç düşünmeden yarın öleceğinizi…

    Aşk… Bir yıldızdır… En karanlık gecelerinizde sizi aynı noktada buluşturan ışıktır gökyüzünde. Bir çift göz olursunuz tek bir yıldızın hedefinde… En parlak yıldızdan izlersiniz size anlatılmak isteneni… Yüreğinize akan ışık huzmesinde…

    Aşk… Keşiftir aslında… Ne güzeldir bilinmezin keşfi ilerlediğiniz yolda nelerin sizi beklediğini bilmeden… Bir "Burak" atı olur yüreğiniz; alır sizi üzerine... Hiç tanımadığınız beldelerde başlamıştır gizemli keşfiniz… Rüzgâr olur, bulut olur, bâzen fırtınalardan geçersiniz… Ne güzeldir başladığınız yere dönmemeleriniz…

    Aşk… Güneştir… Sıcacık… Soğuktan titreyişlerinde ısındığınız...Bâzen de eritmesinden korktuğunuz kış yanınızı… Bir çift gözdedir bâzen güneş… Bakmaktan korktuğunuz… En uzak noktada da olsa dünyanızın her taraftan sıcaklığını duyduğunuz… Ve bir kez girdi mi gönül pencerenizden, yavaş yavaş aralamanızdır perdelerinizi… Sonsuza dek…

    Aşk… Mucizedir… Yalın… İlahi kattan gelen hediyedir hayatımıza değerini biliyorsak… Bu yüzden kalpte değilmidir aşk… Yaradandan başkasının görmediği... Aşk korkmak değil aslında… Sana sunulanı sahiplenmek inandığının peşinden gitmek… İki kaderin kesiştiği en zor yol olsa bile inanmaktır en inanılmaza bile… İşte mucize…

    Aşk… Sabırdır deneyen… En ağır sınavdır aşk… Size bir soru sorar hayat… Gerçekten seviyor musun? Evet dersen, başlar kısır döngü içinde siz ve düşünceleriniz bocalamaya… Bilmediğiniz her şeyi öğreten hayat okuludur aşk… Öğrendikçe büyür, büyüdükçe gelişir ve anlarsınız üç harflik bir kelimede sonsuz bir yaşam gizlendiğini…

    «AŞK, TÜM ANLAMSIZLIĞIN İÇİNDE ANLAMI YAKALAMAKTIR!»

    Kayipgül < Bircan M. >,
    16.45, 19 Mayıs 2010, Çarşamba

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Aşk / Love
    «Aşk cesaret ister, kocaman bir yürek ister. Aşk hayata karşı işlenilen en doğru suç ortaklığıdır, Aşk hayatın tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz ve elbette Aşkı suçlamak, yargılamak, karalamak inkar etmek de asla yakışık olmaz...»

    Aşk Nedir?
    Aşk, Üç harften oluşan, kısacık bir sözcük dilimizde... Bu denli kısa olup da, söylendiğinde, okunduğunda ya da duyulduğunda insanın dikkatini çeken, içinde bir şeyleri kıpırdatan... Bu denli kısa olup da, uğrunda ölünen, öldürülen, kişiyi yemeden içmeden kesen ya da deli olunan bir durumu anlatan kaç sözcük vardır ki... Eğer aşk, salt bir sözcük olsaydı; yaşanan bir gerçekliğe delalet etmeseydi, bu kadar bizi ilgilendiren ve etkili bir kavram olabilir miydi ki...

    Aşk? Yanıtına sığındığımız bir soru daha.

    Aşk her toplumda vardır ama yaşanış renkleri farklıdır. Bunların renklerini birbirinden ayıran ise, bireylerin içerisinde yaşadığı toplumsal, kültürel koşullar, bireylerin yetişme tarzları ve çocukluk yaşantıları, kişilik özellikleri, değerleri ve tercihleridir.

    Tarihsel ve güncel anlamda, aşkın yüzlerce, binlerce tanımı yapılmıştır ve gelecekte de yenileri eklenecektir bunlara. Keza yine aşkı konu alan binlerle ifade edilecek şiirler, öyküler, romanlar yazılmış; oyunlar sahnelenmiş, türküler yakılmış, şarkılar söylenmiştir. Ressamlar, ellerinde fırçaları ve paletlerindeki renklerle, tuvale aksettirmeye yeltenmişlerdir onu.

    Aşk, yalnızca sanatın ve edebiyatın farklı alanlarında değil, felsefede de işlenmiştir. Filozofların bazıları aşk'ı bir varlık olarak ele alıp, "Aşk, nedir?" sorusunu yanıtlamaya, onun neliğini ortaya koymaya ve belirlemeye girişmişlerdir. Bunlardan bazıları makaleler yazmış, bazıları daha kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Schopenhauer'in "Aşkın Metafiziği", Afşar Timuçin'in "Aşkın Diyalektiği", yine yaklaşık olarak aynı kapsamda değerlendirilebilecek olan Alain Finkielkraut'un "Sevginin Bilgeliği", Herbert Marcuse'un "Eros ve Uygarlık", Erich From'un "Sevme Sanatı", bu çalışmalardan bazı örnekler olarak sayılabilir.

    Bunların yanı sıra, bilim alanından da, özellikle psikolog ve psikiyatrisiler aşk üzerine çalışmalar yapıp eserler ortaya koymuştur.

    İster bilimsel, ister sanatsal, isterse felsefi anlamda ele alınsın, aşkı bir varlık, bir olgu olarak gören ve belirlemeye yönelen her girişimin temelinde, buna girişen bireyin, kendi öznel, deneyimleri ya da deneyimsizlikleri; anlamlandırmaları, yanılsamaları, hayalleri; içerisinde yaşadığı koşullardaki tercihlerini hem kendisi hem de diğerleri nezdinde meşrulaştırma çabaları vardır. Bu çaba, kendilerinin, yani öznelliklerinin paranteze alındığı, hatta, sanki hiç yokmuş gibi algılanmasına olanak veren genelleşen belirleme ve önermelerde bulur ifadesini... Yapılan tanımlarda daha da belirgindir bu özellik... Bundan dolayı yapılan her genelleme öznelliği aşma yada gizleme çabasıdır. Çünkü bilinmesini, sorgulanmasını, alenileşmesini istemez kendi yaşantısının...

    Örneğin;

    "Aşk, şiddettir."
    "Aşk, tutkudur."
    "Aşk, iradedir."
    "Aşk, iradesizliktir."
    "Aşk, uysallıktır."
    "Aşk, sahibine yaltaklanmaktır."
    "Aşk, kediliktir."
    "Aşk, ihanettir."
    "Aşk, köpekliktir."
    "Aşk, sadakattir."

    Tanımlarının her birinde gizlenen bireysel yaşantılar ve bunlara dayanan öznel anlamlandırmalar vardır. Ancak tanımın genelliğinden dolayı, bunları okuyanlar, bu tanımları verenlerin/yapanların bireyselliğini düşünmez bile... Oysa bu tanımlar, gerçekliğini esas olarak, tanımı yapanın, adına "aşk" dediği ilişkide bulur. Daha ötesinde değil... Acaba yaşanan gerçek bir aşk mıydı? Okuyan bilebilir mi ki bunu...

    Aşk'ı varolana aşkın kılmaya çalışmanın anlamı da gereği de yoktur. Aşk metafizik bir şey olmadığı gibi, herhangi, sıradan denilebilecek bir şey de değildir.

    Aşk, İlişki midir?
    Ne var ki her aşk, karşılıklı yaşanan gerçek bir ilişkiye dayanmadığı gibi, her ilişki de aşk değildir. Adına aşk denilen ilişki, diğer tüm insan ilişkilerinden farklıdır. Hem öznesi ve özne/nesnesi hem de yaşanışı açısından...

    Aşk ilişkidir önermesi, "nedir" sorusuna genel bir yanıt olsa da, kendi başına açıklayıcı değil elbette. Bundan dolayı sorular sormak gerek yükleme. Aşk nasıl bir ilişkidir? Aşk neden bir ilişkidir? Bu ilişkiyi diğer insan ilişkilerinden ayırıcı ve ayrıcalıklı kılan nedir? Soruları çoğaltmak mümkün ama, gerek yok şimdilik...

    Aşk, düşünsel, duygusal, bedensel boyutuyla, öznenin özne/nesnesini bütünsel anlamda fethetme ve onun tarafından fethedilme isteğine dayanan bir ilişkidir. Öznenin, özne/nesnesiyle buluşamadığı ya da özne/nesnenin idealleştirildiği yerde, gerçek, yaşanan bir aşk yoktur. Ki "platonik aşk" denilen ve giderek hastalıklı bir hal alan bu durumda gerçek bir aşktan değil, saplantılı bir bilinç halinden söz edilebilir yalnızca... Çünkü ortada ilişki yoktur. İlişkinin olmadığı yerde de aşk...

    İnsanın hem en güçlü, hem de en zayıf olduğu ilişkidir aşk... Çünkü çırılçıplak yaşanır; düşünsel, duygusal ve bedensel boyutuyla... Teklifsiz, beklentisiz, çıkarsız ve ikircimsiz yaşanır -ki orada, ne bir gonca gülün gölgesine yer vardır ne de bir kuş kanadının- ...

    Eğer bunlar, "acaba", "ama", "ancak" gibi sözcüklerle peydâh olursa bir ilişkide, biline ki aşk sırra kadem basmıştır çoktan... Ve onun adı artık aşktan başka her şey olabilir... Ama asla aşk olamaz.[1]

    Aşk, Bir Hastalıktır mıdır?
    Bir anlamda evet! Ama bu, 'aşık olmayın' anlamına da gelmiyor elbette. Psikolog Helen Fisher'e göre aşk bir 'takıntılı olma' hali. Olayın temel ekseninde bu var. Kontrol edilmesi veya önüne geçilmesi çok zor. Aşık olanların partnerlerine karşı hissettikleri bu takıntılı durumun nedenini İtalya Pisa Üniversitesi'nden Psikiyatrist Donatella Marazziti de araştırmış. Marazziti, ruhsal dengeyi sağlayan serotonin hormonunun kandaki miktarını incelemiş. Çünkü serotonin miktarı düştüğünde vücutta baş aşağı gidiyor. Psikiyatristin vardığı sonuca göre aşık olanlarda serotonin miktarı normal değerin yüzde 40 altında. Zaten dengede olmayan ruh hali, bir de sevdiğinden yoksun kalırsa, iyice altüst oluyor. Depresyon, korku ve anksiyete ortaya çıkıyor... Marazziti bu durumu 'mikroparanoya' olarak yorumluyor! [2]

    Niçin Aşk?
    Niçin aşk? Nedir bu aşk denilen şey, elle tutulmaz gözle görülmez bir şeyse nedir bu yaşanan somut acılar,güzellikler? Tek başına aşkı tanımlamak her şeyden soyutlamak mümkün mü? Hayır ! Aşk bugünlerde bazılarına göre plastikten bile yeniden yapıldı.Dünyada yaşanan suniliğe doğru gidiş aşkın etrafını sardı.

    Nedir şu aşk...? Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir. Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsiniz. Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur, "Aşık oldum" dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir.

    Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden aşık olduğumuzu anlayabilseydik,aşkın sırrını da çözerdik herhalde. Ama o zaman da aşkın insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu.

    Aşk hayata karşı işlenen en güzel ve en doğru suç ortaklığıdır, aşk hayatın bütün tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbette yaşanılan aşkı suçlamak ,yargılamak, karalamak, inkar etmek de aşka yakışık kalmaz. Bu önce haksızlık, kendinize saygısızlık olur. İnsan sonuna kadar savunmalı aşkını, karşılık görmese de, acı çekeceğini hissetse de, yarın terk edileceğini bilse de, ailesini karşısına alacağını bilse de taviz vermemeli aşkından, "Seni Seviyorum" diyebilmeli göğsünü gere gere. Aşk iste o zaman aşktır. Ve bunun doğrusu yanlışı yoktur, zaten aşkın kendisi doğrudur, kime karşı duyuluyorsa bu aşk, doğru insanda işte odur.
    Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı. Evli olmanız, sevgilinizin olması, bir ayrılığın taze yaralarını kurutmaya çalışmanız,bağlılıktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, hatta sevilenin hapse girmesi bile onun hiç mi hiç umurunda değildir. İşte aşk bütün bunlara tek başınıza karşı gelebilme yürekliliğidir, belki de yeni hayata geçebilme yolu...[3]

    Aşkın Farklı Tanımları
    1.Aşk, iyi geceler öpücüğünü uzun tutmaktır. Beklentidir.
    2.Aşk, delicesine flört ederken yanındakinin hiçbir şey yapmama hakkini teslim etmektir. Saygıdır.
    3.Aşk, zaaflarınız olduğunu ortaya çıkarır. Kabullenmektir.
    4.Aşk, simdi zamanı değil diye beklemeyi bilmektir. Sabırdır.
    5.Aşk, saçlarda başlayıp topuklarda biten bir gezintidir. Kesiftir
    6.Aşk, Seviselim demeden sevişmek, yanındakinin ne istediğini bilmektir.Anlaşmaktır.
    7.Aşk, bağlandığını sandığında, karşındakine hayır deme şansını tanımaktır. İnceliktir.
    8.Aşk, korumaktır. Sorumluluktur.
    9.Aşk, ciddi bir tokalaşmayı kıkırdamaya dönüştürmektir. Mizahtır.
    10.Aşk, durma yoksa seni öldürürüm lafını duymaktır. Şehvettir.
    11.Aşk, evinizdeki her şeyin yerinin değiştirilmesini kabullenmektir. Teslimiyettir.
    12.Aşk, sevgilinizin ne olduğunu bütün çıplaklığıyla görmektir. Gerçektir.
    13.Aşk, saatin kaç olduğunu bilip aldırmamaktır. Neşedir.
    14.Aşk, sizi kucaklayan kolların, gittikçe daha çok sarılmasıdır.Mutluluktur.
    15.Aşk, gecenin bir vaktinde sen uyu, benim gitmem gerek dediğinizde,uyanık kalıp seni biraz daha görmeyi tercih ederim cevabini almaktır.
    16.Aşk, Sıcaklıktır.
    17.Aşk, tanıdığınızı zannettiğiniz insanin yeni yanlarını keşfetmektir. Tazeliktir.
    18.Aşk, uyandığınızda rüyanızı yanınızda bulmanızdır. Düşlerin gerçek olmasıdır.
    19.Aşk, kocaman yatağın üçte birine sıkışmaktır. Yakınlıktır.
    20.Aşk, evin anahtarından bir kopya daha yaptırmaktır. Güvendir.yatağın üçte birine sıkışmaktır. Yakınlıktır.
    21.Aşk, evin anahtarından bir kopya daha yaptırmaktır. Güvendir.
    22.Aşk, hosçakal dedikten sonra tekrar karsılaşacağını bilmektir.Kaderdir.
    23.Aşk, gerindiğinde sızlayan vücut lafının anlamını bilmektir. Derstir.
    24.Aşk, ecza dolabını açtığında, diş macunu kapağını kapatılmamış bulmaktır. Uyumdur.
    25.Aşk, hosçakal dedikten sonra tekrar karsılaşacağını bilmektir.Kaderdir.
    26.Aşk, gerindiğinde sızlayan vücut lafının anlamını bilmektir. Derstir.
    27.Aşk, ecza dolabını açtığında, diş macunu kapağını kapatılmamış bulmaktır. Uyumdur.
    28.Aşk, pencereden dışarıya baktığında kiminle olduğunu hatırlamaktır. Düşüncedir.
    29.Aşk, rüzgârın ağaçların arasında dolaşırken çıkardığı sesi dinleyip sevgilisinin yanında olmadığına hayıflanmaktır.Yalnızlıktır.
    30.Aşk, asla anlatılmayacak hikayelerdir. [4]
    Aşkın Türleri
    Bu sözcük tüm dillerde ortak olmak üzere bir erkeğin bir kadını , bir kadının bir erkeği tutkuyla sevmesine gönderme yapmaktadır. Ancak, gene başka dillerde olduğu gibi, Türkçe`de de sevi sözcüğü bilimi, tanrıyı, şiiri vb. tutkuyla sevmeye de gönderme yapabilmektedir. Bu bağlamda bilim aşkı, tanrı aşkı, şiir aşkı denebilmektedir. Sözcüğün bu tür kullanımları onun zaman içinde anlam genişlemesine uğramış olduğu konusunda bir belirti olarak değerlendirilebilir.

    Bu sözcük ileride belki de taşımakta zorluk çekeceği ölçüde çok anlamla yüklü olacaktır. Belki de şimdiden böylesine anlam yüklü bir duruma gelmiştir. Kavramın ulaşılabilir bir tanımının bir türlü yapılamaması, aslında böyle bir duruma ulaşmış olma konusunda en güçlü işarettir.

    Ancak insanlık ölçüsünde eski olan bu tür sözcüklerin anlamca genişlemeleri kaçınılmazdır. Sigmund Freud da sevgi sözcüğü için benzer bir sav ileri sürmektedir. O, sevginin cinsellikten şefkate dek uzanan pek çok sözcüğün işini tek başına gördüğünü söylemektedir. Bunlar arasında doğallıkla sevi sözcüğü de bulunmaktadır. Sevgi sözcüğünün tanımlanmasındaki güçlükler de buradan kaynaklanmaktadır.

    Yukarıda değinilen cinsler üstü örnekleri de olabilmekle birlikte sevi denildiğinde daha çok Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, İnanna ile Dumuzi, Romeo ile Juliet gibi kişilerin birbirlerine kavuşma çabaları anlatılmak istenmektedir. Bu yaklaşımın nedeni belki de halk deyişleri arasında "Kavuşamayınca aşk olur" gibi ünlü bir sözün bulunmasıdır. Ne var ki, bu yaklaşım çok hoş görünmekle birlikte doğruya yaklaşmamaktadır. Aslında kavuşamayınca sevi olmamaktadır, çünkü birbirlerini seven kişilerin geçmişlerinde bakışmayla sınırlı kalsa da en az bir kez kavuşma vardır. Bu da demektir ki, sevinin başlama anı aslında bir çeşit kavuşma anıdır. Bu kavuşmanın şu ya da bu nedenle bir ayrılığa dönüşmesi ise sevgiyi acılı bir duruma getirir ve onun toplumsal bir ilgi konusu olmasını sağlar. Dolayısıyla bir topluluğun bir sevgiyi fark edebilmesi için onun bu acılı aşamaya varması gerekir. Ancak bir noktayı belirtmek gerekir ki, topluluğun bir seviyi fark etmesini sağlayan acılı ayrılık sona erip de bakışmanın ötesindeki kavuşma yaşantısı gerçekleşince sevinin sona ermesi gerekmez (Kavuşamayınca aşk olur sözü aşkı değil, aşkın toplulukça fak edilmesini anlatan bir söz olarak değerlendirilebilir).

    Bu bağlamda denebilir ki, sevinin işlevi karşıt cinsler arasındaki birlikteliği kurmak ve onu öylece varlık alanında tutup bozulmasını önlemektir. Dolayısıyla yukarıda değinilen bu işlev, birlikteliğin oluşturulması ölçüsünde sürdürülmesini de içerir. Öyleyse sevi varlığını kavuşamama borçlu olan bir tutku değildir; yalnızca kavuşmama durumunda varlığını en çok duyuran bir itici güçtür. Nitekim kavuşamamanın sonuçları dramatik olabilmektedir. Sevdiğine kavuşamamış oldukları için intihar eden kişiler bu dramatik sonuçların nerelere dek uzanabileceği konusunda her yıl bir ipucu sunmaktadır. Sevdiğine kavuşamamış olduğu için intihar eden yüzlerce kişinin varlığına işaret eden istatistikler bu konuda yadsınamaz kanıtlar sunmaktadır.[5]

    Sonuç
    Aşkın ne zaman gelebileceği belli olmadığı gibi, ne zaman gideceği de hiç belli değildir. Fazla vakti yoktur onun, uzun süre beklemeye ve bekletilmeye tahammülü de yoktur. Bir başka göze bakmaya, bir başka tene dokunmaya başlaması o kadar da zor değildir...Aşktan değil, onun kaçmasından korkun ve doğruluğuna yanlışlığına bakmadan sonuna kadar savunun aşkınızı.

    Biliyor musunuz, hayat zaten kocaman bir yalan, bu kadar sahteliğin içinde gerçek ve doğru olan tek güzellik AŞK.!!. Lütfen ona haksızlık etmeyelim.[3]

    What Is Love (English Language)
    «Love all, trust a few, do wrong to none.» William Shakespeare.

    What is love? It is one of the most difficult questions for the mankind. Centuries have passed by, relationships have bloomed and so has love. But no one can give the proper definition of love. To some Love is friendship set on fire for others Maybe love is like luck. You have to go all the way to find it. No matter how you define it or feel it, love is the eternal truth in the history of mankind.

    Love is patient, love is kind. It has no envy, nor it boasts itself and it is never proud. It rejoices over the evil and is the truth seeker. Love protects; preserves and hopes for the positive aspect of life. Always stand steadfast in love, not fall into it. It is like the dream of your matter of affection coming true. heart: what is loveLove can occur between two or more individuals. It bonds them and connects them in a unified link of trust, intimacy and interdependence. It enhances the relationship and comforts the soul. Love should be experienced and not just felt. The depth of love can not be measured. Look at the relationship between a mother and a child. The mother loves the child unconditionally and it can not be measured at all. A different dimension can be attained between any relationships with the magic of love. Love can be created. You just need to focus on the goodness of the other person. If this can be done easily, then you can also love easily. And remember we all have some positive aspect in us, no matter how bad our deeds maybe. And as God said �Love all�

    Depending on context, love can be of different varieties. Romantic love is a deep, intense and unending. It shared on a very intimate and interpersonal and ***ual relationship. The term Platonic love, familial love and religious love are also matter of great affection. It is more of desire, preference and feelings. The meaning of love will change with each different relationship and depends more on its concept of depth, versatility, and complexity. But at times the very existence of love is questioned. Some say it is false and meaningless. It says that it never exist, because there has been many instances of hatred and brutality in relationships. The history of our world has witnessed many such events. There has been hatred between brothers, parents and children, sibling rivalry and spouses have failed each other. Friends have betrayed each other; the son has killed his parents for the throne, the count is endless. Even the modern generation is also facing with such dilemmas everyday. But "love" is not responsible for that. It is us, the people, who have forgotten the meaning of love and have undertaken such gruesome apathy.

    In the past the study of philosophy and religion has done many speculations on the phenomenon of love. But love has always ruled, in music, poetry, paintings, sculptor and literature. Psychology has also done lot of dissection to the essence of love, just like what biology, anthropology and neuroscience has also done to it.

    Psychology portrays love as a cognitive phenomenon with a social cause. It is said to have three components in the book of psychology: Intimacy, Commitment, and Passion. Also, in an ancient proverb love is defined as a high form of tolerance. And this view has been accepted and advocated by both philosophers and scholars. Love also includes compatibility. But it is more of journey to the unknown when the concept of compatibility comes into picture. Maybe the person whom we see in front of us, may be least compatible than the person who is miles away. We might talk to each other and portray that we love each other, but practically we do not end up into any relationship. Also in compatibility, the *** is to think about the long term successful relationship, not a short journey. We need to understand each other and must always remember that no body is perfect.

    Be together, share your joy and sorrow, understand each other, provide space to each other, but always be there for each others need. And surely love will blossom to strengthen your relationship with your matter of affection

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Aşk, Kapıyı Çalmış
    Selma D.
    AŞK, kapıyı çalmış. Gören, hemen aşık olmuş. Kalpten kalbe gezmiş sevgiler. Kalbe girmeyi başarmış da AŞK, kalpte kalmayı bir türlü başaramamış.

    Kimi güle, kimi bülbüle, kimi de sevdiğine aşık olmuş ya da aşık olduğunu sanmış. Anlayacağınız AŞK, hangi kalbe girse bir türlü huzur bulamamış. AŞK, bu ya; ne yapacağını şaşırmış.

    AŞK, eşini arıyormuş. Aşık olmak istiyormuş.Sevmekten çok korkuyormuş. AŞK, o kadar güzel olduğu halde herkes onu yanlış anlıyormuş. AŞK, ne zaman birini sevse; insanlar onu acı çektirmek için kullanıyormuş.

    AŞK, birgün dayanamamış ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış: "Yeter artık, dayanamıyorum! Sığdıramayacaksanız beni yüreğinize, bırakın öleyim. Ya da adam gibi sevecekseniz sevin beni, ben de sizi seveyim!" demiş. Ve gitmiş...

    Selma.D,

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Aşk, Kör Olmak Mıdır?
    Ayşegül Osmanoğlu
    "Aşkın gözü kördür." derler... Hep merak etmişimdir; peki aşkın tek gözü mü vardır? Hadi biri hayâli görüyor, öteki neden gerçeğe kapalıdır? Sıkça duyduğumuz sözdür;

    "Sen artık benim sevdiğim kişi değilsin. Çok değiştin. Başlarda böyle miydin? Her şey, ne kadar güzeldi..."

    Yooo, aslında o hep aynı kişiydi; ama sen, görmek istemedin.

    Karşımızdaki insan, ne kadar kendini kamufle ederse etsin, asıl kişiliğine dair işaretler verir yine de... Ama sevdiğimizi kaybetme korkusu, bizi bu işaretlere karşı körleştirir. Çünkü gerçekleri görmek, ondan vazgeçme noktasına getirebilir ve bunu görmek istemediğimiz için atarız. Bu sevimsiz ayrıntıları karanlıkların içine ve erteleriz

    "Ben, nasıl olsa onu değiştiririm."

    gibi safça düşüncelerle kendimizi kandırırız. Her bir yanlış hareketini kendimizce bulduğumuz mâsum bahanelerin içerisine saklarız.

    "Aslında o, çok iyi bir insan; ama bunu gösteremiyor..."

    Nasıl yani? Peki sana göstermediği sevgiyi nereden bileceksin ki? Ne yazık ki bâzen, asılsız dayanaklarla sadece çevremize değil sevdiğimiz kişiyi kendisine karşı bile savunduğumuz olur ve gerçekleri görüp kabullenmeye başladığımızda iş işten geçmiştir artık. O zaman da zannederiz ki değişti. Hayır! Sen, sadece kendinden bile sakladığın gerçekler su yüzüne çıkınca, ne büyük bir aldanma yaşadığını anladın...

    Bir de ne olduğunu bilerek, sevdiğiniz insanları kimi zaman toplumsal, kimi zaman da aile baskısı sebebi ile farklı görmeye başlarsınız. Artık senin sevdiğin değil, toplumun ve ailenin onaylamadığı bir insandır ve sırf bu yüzden çok korkakça bir davranış sergilersin. Sahip çıkmak yerine sen de arkanı dönersin. Neden peki? Kalbine buyur ederken nasıl bir insan olduğunu göremeyecek kadar kör müydün? Ya da kimin gözü ile görüyordun?

    En akıl almazı ve hakikaten anlamakta zorlandığım ve günümüz gençlerinde sıkça gördüğüm, hakarete hatta şiddete varan ve aralarında bağlayıcı hiçbir unsur olmadığı halde bunları sevgi adına aşk adına sineye çekenler... Bu nasıl bir körlük! Görmüyor musun? Kaza, geliyorum diyor... Neymiş, eğer yeterli sabrı gösterirse zamanla düzelirmiş... Halbuki zaman, bunun böyle olmayacağını derin izler bırakarak sana öğretiyor... Etrafını kuşatan sis perdesi kalktığında, seni saran sıcaklığın aslında yakıcı bir cehennem ateşi olduğunu fark ediyorsun. Ya çekip gidecek kadar vazgeçiyorsun veya verilen emeğe hürmeten sonsuz bir suskunluğa bürünüyorsun. Sessiz sessiz yanıyorsun gıkın çıkmadan. Zamanında gözünü kapadığın gerçekler, artık hayatının vazgeçilmez acılarına dönüştüğünde elini kolunu bağlayan görünmez bağlar, çözülmez kördüğümler haline geliyor. Bu sebepten de, çevremizde zamanından önce yıpranmış çökmüş insanlar az mıdır...

    Ne kadar eleştirirsek eleştirelim, çoğumuzun gözü kör olur sevince. Yapılan hiçbir uyarıyı dikkate almayız. Zannederiz ki bütün dünya, bize karşı... Sonrasında ise kendi kedimizi yargılarız "Nasıl bu kadar kör oldum, nasıl gerçek yüzünü göremedim." diye...

    Aşk, kör olmak mıdır? Elbette ki hayır... Ama kesinlikle görmeyi engelleyen ya da bir çeşit illüzyon yaşatan bir duygu olduğu da su götürmez bir gerçektir. Belki de onu vazgeçilemeyecek kadar çekici yapan kısmı, sevgiyi etrafımızdaki olanı biteni gerçek şekilde algılamamızı engelleyen çok kuvvetli bir uyuşturucu haline getirmesidir... Kim bilir? Yaşayan bilir...

    Ayşegül Osmanoğlu,

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Aşk ve Sevgi Mesajları
    AŞK, BAĞLANDIĞINI SANDIĞINDA, KARŞINDAKİNE “HAYIR” DEME ŞANSINI TANIMAKTIR.

    AŞK, BİR ELMA ŞEKERİDİR. YERSİN YERSİN, ELİNDE KAZIĞI KALIR.

    Aşk, çoraba benzer; çifttir ve birbirine uymalıdır

    AŞK, GÜNAH OLMAYACAK KADAR MASUM, KÖLE OLMAYACAK KADAR ÖZGÜR, UNUTULMAYACAK KADAR DERİN, UMULMAYACAK KADAR YAKIN, TEK BAŞINA YAŞANMAYACAK KADAR TAKIMDIR...

    ASKIMIZ KARABULUTLARLA KAPLIYSA EĞER..YAĞMURUN YAĞMASINI BEKLE ÇÜNKÜ HER YAĞMURDAN SONRA GÖKKUŞAĞI ÇIKAR...

    BAŞINI GÖĞSÜME YASLADIĞIN ZAMAN, TEK DÜŞMANIM AKIP GİDEN ZAMANDIR.

    BEN, SENİ SEÇTİM. SEN, BENİM İÇİN YALAN DÜNYADAKİ TEK GERÇEKSİN...

    Ben seni unutmak için sevseydim, sana olan tutkunluğumu kalbime değil güneşin çıktığı zaman kaybolan buğulu camlara yazardım

    Benim incimdin. Parıldayan mâsum güzelliğinle seni sarp kayalıklardan tırnaklarımla kazıdığım bir istiridyede bulmuştum. Ve bir daha kaybetmeyeyim diye kalbimin derinliklerine gömdüm.

    Bir bakış, bir bakışa neler anlatır. O bir bakış aşığı ömür boyu ağlatır.

    BİR BAKISIN MANASI, HİÇ BİR LİSANDA YOKTUR, BİR BAKIŞ BAZEN ŞİFA, BAZEN ZEHİRLİ BİR OKTUR, BİR BAKIŞ BİR AŞIĞA NELER NELER ANLATIR, BİR BAKIŞ BİR ASIĞI SENELERCE AĞLATIR...

    BİR CAN DEDİM SENİ TARİF ETTİLER.BİR YUDUM SEVDA DEDİM ONDA VAR DEDİLER.DOST DEDİM ÖMÜR BOYU DEDİLER YÜREĞİ YANIK SEVDAYA SADIK SEVGİYE LAYIK SENİ GÖSTERDİLER.

    BİR ÇİFT ELA GÖZ YÜZÜNDEN İÇİMDE BİR SONBAHAR ACIYOR ÖYLE ACIYOR Kİ, ACILAR ACISIZ KALIYOR, MEVSİMLER ÜSTÜME DEVRİLİYOR, KISLAR KIŞSIZ KALIYOR...

    Bir delinin seni öpmesine izin ver, ama bir öpücüğün seni delirtmesine izin verme

    BİR İNSAN ÖLÜNCE UNUTULMAZ, UNUTULUNCA OLUR!

    BU GECE RÜYAMA GİR GİZLİCE BENİ SIMSIKI SAR ÖP KOKLA İYİCE SON KEZ İSYANLAR SAVUR KÜFRET GÜZELCE VE SONRA ÇEK GİT KAHROLASI HAYATIMDAN SİNSİCE!!...

    Bir insanın ideâlleri olmalı, sonsuzluk gibi... Bir insanın özlemi olmalı, özlemle açan çiçekler gibi... Bir insanın birtanesi olmalı, o da senin gibi...

    BİR KALABALIK SENİN ÖNÜNDEN, BENİMSE ARDIMDAN YÜRÜYOR. SENİN SICAK ELLERİNDEN TUTACAKLAR, BENİYSE KEFENE KOYACAKLAR. SENİN ARDINDAN MUTLULUKLAR, BENİMSE DUALAR.OKUYACAKLAR

    Bir yürek nelere yeterse, bir can bir canı ne kadar severse bir damardan ne kadar çok kan geçerse, yaşam ölüme ne kadar değerse, sen de benim için o kadar değerlisin.

    BİRGÜN DUDAKLARIN KURURSA OKYANUSU GETİRİRİM SANA AKŞAM AYAZINDA TİTRERSEN GÜNEŞİ GETİRİRİM SANA EĞER GÖNLÜN BİR SEVGİ ARARSA KALBİMİ SÖKÜP GETİRİRİM SANA

    BİRGÜN GÜNEŞ DOGMAYI AY BATMAYI UNUTURSA BEN DE SENİ UNUTACAĞIM...

    Bugün mavi bulutları avucunuza mutluluğu baş ucunuza sevgimi de usulca kalbinize koyuyorum. Güneş yalnızca sizin için doğsun sizi seviyorum! Sevgililer gününüz kutlu olsun.

    DENİZ YA KUDURMALI YA DURULMALI, HANÇER YA SONUNA KADAR SAPLANMALI YA KININDA DURMALI.SEVECEKSE İNSAN YA ÖLÜMÜNE SEVMELİ, YADA HİÇ.

    Duanla doğmadım ki bedduanla öleyim.

    Dün de, bugün de, yarın da, yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde, elini kalbine koy; hep ordayım.

    DÜNYADA HER ŞEY KENDİNE BİR ES ARAR, TASIN KALBİ YOKTUR AMA ONU DA YOSUN SARAR...

    Dünyadaki en güzel şeyi sana vermek isterdim ama seni sana veremem ki ?

    FIRLATMIŞTIM KALBİMİ UZAĞA, EN UZAĞA.DENK GELİR DE RASTLAR DİYE BİR YILDIZA...YANILIP SUSTURDUM, AĞRIMIN ÇAĞRISINI, ÇAĞRIMIN KÖHNEMİŞ AĞRISINI...

    FİZİK İLE BULDUM, KİMYA İLE ÇÖZDÜM, EDEBİYAT İLE SOYLUYORUM, SENİ ÇOK SEVİYORUM

    Gökyüzündeki bütün yıldızları toplasan bir tek sen etmez, fakat bir tek sen hepsine bedelsin.

    GULU ÖYLESİNE SEVMELİSİN Kİ SORANLARA DİKENİ YOK DİYEBİLMELİSİN.

    Gülüşüne ömrümü böldüğüm bebişim. Gülümse ki kalksın efkarı kalbimin. Yüreğime can gelsin ömrüme bahar. Haydi can dediğim birtanem. Gülümse ben göremesem de hissedeyim.

    Gündüzlerimin gün ışığı, gecelerimin ay ışığı, gönlümün tek aşığı, bir tanecik AŞKIM

    GÜNEŞİ SEVİYORUM DİYORSUN GÜNEŞ AÇINCA GÖLGEYE KAÇIYORSUN. YAĞMURU SEVİYORUM DİYORSUN YAĞMUR YAĞINCA ŞEMSİYENİ AÇIYORSUN. KORKUYORUM SEVGİLİM ÇÜNKÜ BENİ SEVDİĞİNİ SÖYLÜYORSUN.

    GÜNEŞİN BUZ TUTTUĞU YERDE BİR ALEV GÖRÜRSEN O BİL Kİ YALNIZ VE YALNIZ SENİN İÇİN YANAN KALBİMDİR.

    HADİ GEL TUT ELLERİMİ! BENİMLE YAN! BENİMLE MEYDAN OKU HER ÇARESİZLİĞE BENİMLE UYU BENİMLE UYAN. BİRLİKTE VARALIM ONUNCU AYLARA BEN BİR EYLÜL SEN BİR HAZİRAN

    HANİ O GÜN BENİ ANLAYAN SEN GİTMİŞTİN YA SENİ BAŞKALARINDA ARADIM AMA YOKTU BENİ SENİN KADAR ANLAYAN, YİNEDE ÜZÜLME ÇÜNKÜ BEN SENİ SENSİZDE SEVEBİLİYORUM....

    HASRET KAPIMDA NÖBETLER TUTUYOR SEVGİLİM UZAK BİR ŞEHİRDE GÖZLERİM ONU ARIYOR BİR KUŞ OLUP GİTSEM AŞSAM ŞU ENGİNLERİ VARSAM SENİN YANINA ÖPSEM DOYASIYA KOKLASAM

    HAYATINDAKİ ÜZÜNTÜLER KUMSALDAKİ AYAK İZLERİ KADAR GEÇİCİ MUTLULUKLARSA MERMERE KAZINAN YAZILAR KADAR KALICI OLSUN...

    Hayatta iki kör tanıyorum ; 1.'si senden başkasını görmeyen ben, 2.'si beni göremeyen sen...

    HEP KALANLARA GİDENLERİ KATTIM! BİRGÜN YERİNE GEÇEMEDİLER. O KALANLARA GİDENLERİ KATTIM YİNE BİR TANE SEN EDEMEDİLER.

    Issız çölde bir yudum suyu dünyalara değişmeyen biri gibi ya da yağmuru unutmuş toprağın bulutlara yalvarışı gibi sessizce ama YÜREKTEN ÖZLEDİM SENİ.

    İÇTİĞİM SİGARAM GİBİYDİN ARAMIZDA TEK BİR FARK VARDI SİGARAMI BEN BİTİRDİM BENİ DE SEN...

    İNSANIN İNSANA VEREBİLECEĞİ EN ÖLÜMSÜZ HEDİYEDİR SEVGİ

    İnsanlar hep birilerinin peşinden koşarlar, ama dönüp de kendi peşlerinden koşanlara hiç bakmazlar

    İNSANLAR TANIDIM YILDIZLAR GİBİYDİLER. HEPSİDE GÖKYÜZÜNDEYDİ. AMA BEN GÜNEŞİ YANİ SENİ SEÇTİM SENİN İÇİN BİN YILDIZDAN VAZGEÇTİM.

    İNSANLARIN UMUDUNU KIRMA..BELKİ DE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY O’DUR.

    KALBİN 3 ODA BİR SALON DEĞİLSE SÖZÜN MERT YÜREĞİN CESURSA, SEVGİ SAYGIYI HAKKIYLA VEREBİLİYORSAN SEVDİĞİNE İŞTE O ZAMAN SEVİLMEYE DEĞERSİN!

    KANMADIM AYNALARA SANA KANDIĞIM KADAR...İÇİMDE BİR BOŞLUK SANA YANDIĞIM KADAR..

    KENARDAN BEN GEÇEYİM YOL SENİN OLSUN BEN ZEHİR İÇEYİM SU SENİN OLSUN BİR SEVGİLİ BULMUŞSUN HAYIRLI OLSUN BİR TANE DE BENİM VAR HABERİN OLSUN.

    Korkum, sevmek değil; sevip de ayrılmak. Korkum, kurşun yemek değil; kalleşçe vurulmak. Korkum, ölüm değil; sevdiğim tarafından unutulmak...

    NE OLURDU BİR YAPRAĞIN DAHA OLSA! BAK, SEVMİYOR İŞTE BENİ HAİN PAPATYA!

    NE ZAMAN AYRILIK SAATİ GELSE İÇİMDEKİ GÜLLERİN BOYNU BÜKÜK BİR ZAMAN KALIRIM ÖYLECE NEDEN SONRA GİTTİĞİNİ ANLARIM İÇİMDE GÜLLER AĞLAR BEN AĞLARIM.

    Nice insanlar gördüm kalpleri bomboş ama mutlu, çok az insanlar gördüm kalpleri sevgiyle dolu ama aşk ateşiyle yanıp kavrulan, hüzünlü ve mutsuz!

    OYSA KİM BİLİR Kİ, YANAĞIMDA YANGINLARDAN ÇOK ÖNCE O YARIN BIRAKTIĞI OPUS İZİ VAR... YÜREĞİMDE ANILARDAN KALAN BİN DÜŞ İZİ VAR...

    Ölümü yalnızlıktan daha çok sevmişim meğerse... Mezarım beni o gün terk ettiğin yerde!

    Paketimdeki son sigarayla silahımdaki son kurşunu senin için ayırdım. Seni düşündüğüm zaman son sigarayı yakarım. Seni unuttuğum zaman son kurşunu kafama sıkarım.

    PASLI BİR YALNIZLIKTI AVUÇLARIMDA...ARDIMDA BİR YÜREK YÜKÜ RÜZGAR...NE ZAMAN SEVMEYE KOYULSAM, DOĞRULUP ÇOĞALDI AYRILIKLAR...

    Ruhu ve bedeni bu dünyaya ait olmayanlara tanrının bir lütfudur bir ikramıdır aşk.

    Sabah seni izlemesi için bir melek yolladım peşinden ama düşündüğümden de erken döndü. Ne oldu dedim? "Bir melek asla başka bir meleği izleyemez" dedi Canım...

    SABIR SUSKUNLUK DEĞİL İŞİTİLMEYEN FERYATTIR.SEVGİDE ÖZGÜRLÜK SAYGIDA MECBURİYET VARDIR.SEVMEK BELKİ BİR ŞEYDİR.AMA SEVİLDİĞİNİ BİLMEK ÇOK ŞEYDİR.

    Sanma ki aşkınla delirdim. Şimdi nefretin bağrımda hançer misali gezerim. Bu satırları okursan çok iyi anlarsın beni. Nefretimsin artık sevdiğim değil!

    SAYIN ABONEMİZ SİZİ SEVEN SİZSİZ YAPAMAYAN SİZİ ÇOK ÖZLEYEN BİRİNDEN SEVGİ ÖPÜCÜĞÜ GELDİ KABUL ETMEK İÇİN 2 ÇAĞRI, REDDETMEK İÇİN SIKIYORSA 1 ÇAĞRI BIRAKIN.

    Sen Allah'a dilenen bir dilek, gözlere uzanan ellerimsin. Sen gözlerimden süzülen yaş, tek düşüncem hasretimsin. Sen yaşadığım ömür, sen her gece rüyama giren biricik sevgilimsin.

    Sen beni benim seni sevdiğim kadar sev ki, ben senin beni benim seni sevdiğim kadar sevdiğini bileyim.

    Sen benim hayatımda olduğun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakipti..Çünkü sen benim için daima tektin

    Seni ben değil; gözlerim seçti, onlar sevdi onlar beğendi. Sen, benim değil; onlarınsın. Gittiysen bana ne, onlar ağlasın...

    Seni ne kadar sevdiğimi öğrenmek istersen yere düşen her yağmur damlasını tutmaya çalış;tutabildiklerin senin sevgin, tutamadıklarınsa; benim sana olan sevgimdir.

    SENİ SEVDİĞİM KADAR YASASAYDIM, ÖLÜMSÜZ OLURDUM.... SEN HALA SONSUZLUĞUN YÜZÜNDE BİR DAMLA GÖZYAŞISIN..

    “SENİ SEVİYORUM!” DİYEN DİLLERE DEĞİL...SENİN İÇİN AĞLAYAN GÖZLERE İNAN...

    Seni seviyorum; elini kalbimin üzerinde hissettiğim zaman, üzüntülerimi alıp onların yerine şimdiye kadar kimsenin başaramadığı o sıcaklığı koymayı başardığın için...

    SENİ SİLDİĞİMDE, ANILAR DEFTERİNDEN, BİLİYORDUM SOKUP ATTIĞIMI HAYATIMIN YARISINI...

    Seni yıldızlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici, çekici ve güzelsin ama aranızda tek fark var onlar milyonlarca sen bir tanesin...

    SENİN İÇİN UZAKTAN SEVMEYİ, BAKMADAN GÖRMEYİ, DOKUNMADAN HİSSETMEYİ, DUYMADAN DİNLEMEYİ, GÖZ YASLARIMLA GÜLMEYİ VE KAVUŞMAK İÇİN SABRETMEYİ ÖĞRENDİM AMA SENSİZLİĞE ASLA...

    SENİN OLAN HER ŞEYİ SENSİZLİĞİ BİLE SENİ HATIRLATTIĞI İÇİN SEVİYORUM...

    Sesini duysam da her an, yüzünü görmek gibi değil… Özlediğimi bil her an, çünkü hiçbir şey, seni sevmek gibi değil!

    Seven çeker acısını sevmeyen ne bilsin. Bana aşktan söz etme sevmek kim sen kimsin !

    Sil gözünün yalnızlıklarını o an fısılda duvarlara adımı bin bıçak var sırtımda biniyle de adaşsın her biri hayran sana....

    Sönmesin gönlümün ümit çırası, nasılsa cehennem senden sonrası, bendeyse sevip de yanma sırası, küllere dönsem de ateşim sen ol.

    Tebessümün gibiyse ölüm, razıyım gülüm. Al beni, kalbin canıma kabir olsun.

    UNUTMA BAL YAPAN HER ARININ KUYRUĞUNDA BİR İĞNESİ VARDIR.

    UNUTMA! NASIL SENSİZLİĞİ BEN YARATMADIMSA TADACAĞIN BENSİZLİKTE BENİM ESERİM OLMAYACAK...

    UNUTMA Kİ İNSAN SEVEBİLDİĞİ KADAR İNSANDIR.

    UZAKLIKLAR KÜÇÜK SEVGİLERİ YOK EDER BÜYÜKLERİ İSE YÜCELTİR TIPKI RÜZGARIN MUMU SÖNDÜRÜP ATEŞİ YÜKSELTTİĞİ GİBİ...

    YATAĞINI GÜL YAPRAKLARIYLA RÜYALARINI PAPATYALARLA SÜSLEDİM ÜZERİNİ SEVGİMLE ÖRTTÜM TÜM KABUSLARINI DA BEN ALDIM Kİ SEN RAHAT UYU BİRTANEM!

    YERYÜZÜNDE BİTEN HER AŞK İÇİN GÖKYÜZÜNDE BİR MELEK AĞLAR.

    YIKILMIŞ BAHTIMIN EN GÜZEL DALI, 'AH!' ÇEKİP AĞLIYOR KARA SEVDALI. YOK OLMUŞ ÜMİDİ KIRILMIŞ, ÖLÜMÜ BEKLİYOR KARA SEVDALI.

    YÜREĞİM HAFİF ISLAKTIR BENİM KUYTU KÖŞELERDE AĞLAMAKTAN VE RENGİ HAFİF UÇUKTUR KURUSUN DİYE KAÇ KEZ GÜNEŞE ASMAKTAN.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Aşkın Belirtileri
    Aşık Olduğunuzu Anlamanın Yolları
    1- "Seni seviyorum" demeye doymuyorsanız.
    2- En bakımsız halinizi bile görmesine aldırmıyorsanız.
    3- En bakımsız halinize bile bayılıyorsa.
    4- En sarhoş olduğu zamanlarda bile, asla size eski sevgilisinin adıyla hitap etmiyorsa.
    5- Eski sevgilinizi gördüğünüzde içiniz kıpır kıpır olmuyorsa.
    6- İş seyahatine çıktığında ondan haber alamadığınızda, sinirlenmek yerine, başına bir şey gelmesinden endişe ediyorsanız.
    7- Gazetenin 3. sayfasını okurken gördüğünüz kötü haberler sizi çok etkiliyorsa ve "ya o da böyle bir kaza geçirirse" diye düşünüp telaşa kapılıyorsanız.
    8- Başınız çok ağrıdığında, uyumanıza yardım etmek için, bütün gece size Sindrella'yı ve Robin Hood'u anlatıyorsa
    9- Birlikte tatlı yaparken çok eğleniyorsanız.
    10- Alışverişten sonra sizinle ilgileniyorsa. Ama sadece kredi kartı borcunuzu öğrenmek için değil, aldığınız şeyleri görmek için.
    11- Yedekte adam tutmak huyunuz, esrarengiz bir şekilde sizi huzursuz etmeye başladıysa.
    12- Sizin için çok önemli bir toplantıda, yüzünüzde bir gülümsemeyle hayallere dalıyorsanız.
    13- En aptal aşk şarkıları bile size son derece anlamlı geliyorsa.
    14- Eski Türk filmleri sizi ağlatmaya başladıysa.
    15- Çevrenizdekiler, sizin çok daha anlayışlı ve pozitif biri haline geldiğinizi söylemeye başladılarsa.
    16- Daha telefon çalarken, onun aradığını anlıyorsanız.
    17- Siz seyahatteyken, her gün çiçeklerinizi sulamak için size uğruyorsa.
    18- Size araba kullanmayı öğretirken, sabrını sonuna kadar muhafaza edebiliyorsa.
    19- Saçınızın rengini bir ton bile değiştirseniz, loş ışıkta dahi farkı anlıyorsa.
    20- Birbirinizin kredi kartı şifresini biliyorsanız.
    21- Annenizle sevgi dolu bir ses tonuyla konuşuyorsa.
    22- Annesiyle sevgi dolu bir ses tonuyla konuşuyorsanız.
    23- Henüz evlenmeden çocuk isimlerinden bahsetmeye başladıysanız.
    24- Onsuz tatile çıktınız ve bütün vaktinizi telefon başında onu ne kadar çok özlediğinizi anlatarak geçirdiniz.
    25- Canınız işe gitmek istemediğinde sizin için patronunuzu arayıp hasta olduğunuzu söylüyorsa.
    26- Siz kilo aldıkça, tombul kadınları sevdiğinden bahsediyorsa.
    27- Üzerinde son derece eski moda giysiler olsa bile, onunla en yakın arkadaşlarınızın uğrak mekanı olan bara gitmekten rahatsız olmuyorsanız.
    28- Size durup dururken çiçek alıyorsa.
    29- Size hala oyuncak ayılar ve tüylü köpekler alıyorsa.
    30- Ne kadar saklamaya çalışsanız da, bugün sizin için kötü giden bir şeyler olduğunu fark ediyorsa.
    31- Yorgun olduğunda bile size seve seve masaj yapıyorsa.
    32- Onun yüzünden eğitiminizi yarım bırakmanın veya kariyerinize zarar verecek bir adım atmanın "fedakarlık" olduğunun farkındaysa.
    33- Başınız sıkıştığında ilk aklınıza gelen onun koruyucu omuzlarına ihtiyacınız olduğuysa.
    34- Sizin için yemek, temizlik hatta ütü yapıyorsa.
    35- Arkadaşlarınızla vakit geçirmeniz ve onun dışında da bir hayatınız olması konusunda sizi>destekliyorsa.
    36- Özel günleri asla unutmuyor ve ufakta olsa mutlaka bir hediye alıyorsa.
    37- Sizin için ağlamaktan utanmıyor hatta bunun için gurur duyuyorsa.
    38- Çok paraya ihtiyacınız olduğu bir dönemde hiç düşünmeden bilgisayarını satabilecek kadar düşünceliyse.
    39- Bir sorunu olduğunda ima yoluna gitmek yerine açık açık konuşmayı tercih ediyorsa.
    40- Aynı bir şarj makinesi gibi enerjinizi tazeliyorsa.
    41- Gecenin bir yarısı, sadece sizi sevdiğini söylemek için telefon ediyorsa.
    42- Nasıl olsa birlikte yaşıyorsunuz diye kendini boş vermiyorsa. İlişkinizi taze tutmak için çaba sarf ediyorsa. Mesela en sevdiğiniz restoranda rezervasyon yaptırıp size sürpriz ve romantik bir gece hazırlıyorsa.
    43- Size ayak uydurmak için tenis dersleri alıyorsa.
    44- Birlikte dans dersleri almayı teklif ediyorsa.
    45- Gece kulüplerinde piyasa yapmaktansa, sizinle evde video seyretmeyi tercih ediyorsa.
    46- Pijamalı halinizi gece kulüplerindeki çarpıcı kadınlara tercih ediyorsa.
    47- Kendisi acılı sevdiği halde, sizin için yemeği acısız ısmarlıyorsa.
    48- Sizin için dünyanın öbür ucuna giderse.
    49- Size gözü gibi bakıyorsa ve gözleri 6 numara bozuk değilse.
    50- Size her gün "Sevgililer Günü"yse.[1]

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Aşkın Kimyası (Nasıl Aşık Oluruz)
    Aşk, tutku düzeyinde sevme olayı. Olağan sevmeden kişinin duygularını yönetememesi durumu ile ayırt edilebilir.

    Aşkın ve sevginin hormonlarla da ilgili olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin, annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız, sonsuz sevginin kaynağı doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Bu hormonlar yalnız kadınlarda(ve memeli hayvanların dişilerinde) bulunur ve yalnız doğum sonrası salgılanmaya başlar. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. "Aşk hormonu" olarak tanımlanabilen tek bir hormon henüz bulunamasa da yapılan çalışmalarda bir deneğe aşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir. Aşk olgusunda birden çok hormonun rol oynadığı ve bu hormonların görsel, işitsel veya psikolojik etkilerle salgılandığı öne sürülmüştür.

    Bazı deneysel çalışmalarda PET (Position Emission Tomography) ve MRI (Magnetic Resistant Imaging) yardımıyla beyindeki aktif bölgeler gösterilerek Aşkın beyindeki merkezi gösterilmeye çalışılmıştır. bulunan bazı verilerin olmasına karşılık hala tam olarak bir fikir bütünlüğüne varılamamıştır.

    Beynin belli bölümleri, aşkın başlatılması, ilerletilip, doyuma ulaştırılmasında farklı derecelerde rol almaktadır. Beyin korteksi ( dış yüzeyi) kişinin duygusal ve cinsel anlamda yaşadıklarından öğrendiklerini daha sonra kullanılmak üzere depolama işlevini görmektedir. Beynin frontal korteksi ( beynin ön bölgesini örten beyin dış yüzeyi) kişiler arası ilişkiler, duygusal ve cinsel seçimlerde ve kişisel eğilimlerde görev alacak öğrenme işini üstlenmiştir. Bazal ganglion olarak adlandırılan “accumbens çekirdeği” bir ilişkiyi ya da cinsel işlevi başlatmada ve zevk alma işlevinde uyarıcı görev üstlenmektedir. Gene buraya komşu “striatum” bölgesi karşı cinse olan duygusal ya da cinsel çekimi izleyen dönemde yapılacak hareketleri kolaylaştırma, ilgiyi aktif eyleme dönüştürme konusunda ön plandadır. Duygusal yaşantılamada en büyük rolü üstlenen limbik sistem görerek, işiterek, koklayarak ve dokunarak bir takım hislerin edinilmesinde ve duygusal çekim hissetmede önemlidir. Daha önce öğrenilen bilgiler ve yeni edinilen izlenimlerin birleştirilmesi gene bu alanda gerçekleştirilmektedir. Hipotalamus ön çekirdeklerinde erkeklerden beklenen duygusal ve cinsel davranışlar yönetilir.erkeklik hormonu “testesteron” ve dopamin adlı bir başka hormon bu sistemi aktive etmektedir. Hipotalamusun arka çekirdeklerinden kadına özgü cinsel ve duygusal yaşantılar yönlendirilmektedir.bu sistem de kadınlık hormonu olan “östrojen” ve serotonin dediğimiz başka bir hormonca aktive edilir. Son olarak hipofiz bezi de beyinden çıkan yapılması uygun bulunan davranışların, hissedişlerin vücudun gerekli organlarına iletilmesini sağlar.

    Testesteron, östrojen, melatonini uyaran hormon, tiroid bezi hormonları, progesteron ve prolaktin düzeylerinin artışı cinsel çekim ve eylemleri kuvvetlendirirken; serotonin, dopamin ve GABA denilen hormonların düzeylerindeki artışlar bu durumu azaltmaktadır.

    İçinde büyüdüğümüz ailenin bize etkileri ve oluşan alışkanlıklarımız yanında toplum içinde karşılaştığımız bazı olumsuz, örseleyici durumlar da aşkın hissedilişi ve yaşantılanmasına yön vermektedir. Bunlar arasında ailenin aşırı baskıcı ve kısıtlayıcı yapısı, ailede kişinin kendi cinsiyetinden olan ebeveyni ile ilişkileri, onu örnek alabilme durumu, karşıt cinsiyetteki ebeveynin kişiye ve aynı cinsiyetteki ebeveyne olan yaklaşımı, daha önceleri yaşanılan çeşitli boyutlardaki fiziksel, duygusal ve en çok cinsel tacizler sayılabilir. Bu durumlarda kişilerde travma sonrası stres bozuklukları, dissosiyatif bozukluklar, depresyonlar ve kaygı bozuklukları oluşturup, sinir sistemimize ait hormonel dengeleri bozarak insanlarla etkileşimi dolayısı ile aşkın kimyasını olumsuz etkilemektedirler.

    Yaşanılan bazı vücutsal sorunlar ve hastalıklar da kişilerle ilişkileri ve karşı cinsle ilişkileri olumsuz etkilemektedir. Kişide yaşın ilerlemesi eğer yetersizlik, pişmanlık ve değersizlik duygularını oluşturursa, kişi zamanında sağlam dostluklar, doyum sağlayıcı işler yapmışsa, kendisiyle barışık olduğundan ileri yaşlarda bile aşkı gençlik yıllarındaki kadar kuvvetli yaşayabilir.

    Mevsimlerin etkisi de aşkın yaşanmasında önemlidir. Özellikle bahar ve yaz aylarında güneş ışınlarının insan hormonel sistemine etkileri aşkın daha yoğun hissedilmesine yol açar. Bahar ve yaz ayları tüm doğanın canlanıp, uyanmasına yol açtığı gibi duygusal bakış açımızı da zenginleştirip, cesaretlendirir. Melanosit denen vücuda renk veren hücreler, bu aylarda artar, bu da daha çok bu aylarda gerçekleşmektedir.[1]

    ABD'li doktorların son araştırmaları gösteriyor ki aşk kimyasal bir durum ve dopamin, feniletilamin, oxytosin ve norepinephrine içeren bir hapla aşk hali yaratılması mümkün. 1999'dan beri aşkın kimyasını çözmek için uğraşan Emory Üniversitesi, aşkın kimyasını şöyle açıklıyor: "Dopamin, amfetaminin kimyasal bir kuzeni ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlıyor".

    Norepinephrine, adrenalin üretimini arttırarak ayaklarımızı yerden kesip kalp çarpıntısına neden oluyor. Beynin hipotalamus bölgesinde üretilen oxytosin ise bir insana şefkat duymamızı, onunla ilgilenmemizi sağlıyor. Bütün bunların sonunda da aşk hali ortaya çıkıyor.

    Monash Üniversitesi uzmanları ise aşk ilacını ilk kez ortaya atanlardan. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Bölümü'nden Dr. Ali Yağız Üresin ise, "Dopamin coşku durumunda artar ama en çok da şizofrenide yükselir. Aşk ilacı yaratırken şizofreniye de neden olabilirsiniz" diyor.

    Dopamin, vücutta doğal olarak üretilen bir kimyasaldır. Beyinde, dopamin reseptörlerini aktive ederek nörotransmiter olarak görev yapar. Dopamin, ayrıca, hipotalamustan da salgılanır ve kana karışarak nörohormon görevi yapar. Nörohormon olarak görevi hipofizin ön lobundan prolaktin salgılanmasını baskılamaktır.

    Sempatik sinir sistemindeki etkileri dolayısıyla ilaç olarak; kalp atışlarını hızlandırmak ve kan basıncını yükseltmek için kullanılır. Kan-beyin omurilik sıvısı bariyerini geçemediği için merkezi sinir sitemini doğrudan etkileyemez. Parkinson hastalarında ve Dopa-Duyarlı distoni hastalarında, beyindeki dopamin miktarını artırmak için, dopamin sentezinde öncü molekül görevi üstlenebilen L-DOPA molekülü kullanılır, zira L-DOPA kan-beyin bariyerini aşabililir.[2]

    Aşık olduğumuzda Vücudumuzda Neler Oluyor?
    Çiçeği burnunda aşıkların çoğu zamanlarının yüzde 90'ını sevdikleri insanı düşünmekle geçiriyor. Bu onların kişisel beyanı. Beyinlerindeki milyarlarca sinir hücresinde kalp çarpıntıları uçuşuyor. Bu durumu Amerikalı antropolog Helen Fisher yaptığı bir klinik çalışmayla kanıtladı. Deneklerinin beyinlerindeki kan akışını gözlemleyen Fisher'in vardığı sonuç şu: Tutku ne kadar artarsa, beyinde heyecan ve ***if duygusunu salgılamaya yarayan hormonlar daha çok uyarılıyor ve aktif hale geliyor. Dopamin, noradrenalin ve phenylethylamin maddelerinin daha çok salgılanmasıyla ellerimiz daha çok terliyor, nefes alış-verişimiz hızlanıyor, tansiyonumuz ve nabzımız yükseliyor! Aşık olanların genellikle yemeden içmeden kesilmesi, uykusuzluk çekmesi gözden kaçmaz. İşte bütün bunların nedeni de aslında bu çok çalışan hormonlar. Onlar yüzünden hem hiperaktif hale geliyoruz, hem yemiyoruz içmiyoruz hem de uyku düzenimiz bozuluyor. İşte bu yüzden de ilişkimize daha bağımlı hale geliyoruz. Eğer söz konusu olan karşılıksız bir aşksa o zaman deyim yerindeyse 'junky'lere dönüyoruz. "Buna hiç de şaşırmamak gerek" diyor doktorlar. Çünkü halüsinasyona neden olan ilaçlar, beynimizde salgılanan 'phenylethylamin' maddesini de içeriyor! [3]

    Fizyolojik belirtiler
    Sevginin bir başka belirtisi ise meydana getirdiği fizyolojik değişmelerdir. Aslında bu fizyolojik değişmeler sevginin varlığı konusunda en temel göstergelerdir. Bunların fark edilmesi sevginin fark edilmesinden, tanılanmasından başka bir anlama gelmez. Nitekim İbni Sina'nın bu fizyolojik hareketleri saptayarak Horasan yöresindeki bir gencin kara sevdasını tanıladığı bilinmektedir. Ünlü hekim bu tanılamadan sonra hastanın iyileşmesi için sevdiği kızla evlenmesi gerektiğini öğütlemiştir.[4]

    Aşkın Bilimsel Yönü
    Bir kadını erkeğe ya da bir erkeği kadına çeken nedir? Erkek kadının güzel gözlerinden, gülüşünden, kadın ise sempatik davranışlarından ya da kültüründen etkilenmiş olabilir. Tüm bu etkenler geçerli olmasına rağmen, erkekle kadın arasındaki çekimde DNA'nın rolünü unutmamak gerekiyor.

    Bern Üniversitesi'nden Claus Wedekind'in araştırmasının sonuçlarına göre kadın ya da erkek olsun karşı cinsin DNA'sının kokusundan etkilendiğinde bir çekim hissediyor.

    Wedekind araştırması sırasında, altı kişiden, her tür kokudan olabildiğince arınmış bir ortamda, üst üste iki gün aynı tişörtü giymelerini istedi. Daha sonra erkek ve kadınlardan oluşan 100 denek bu tişörtleri koklayarak tercihlerine göre sıraladı.

    Deneme sonunda, giysiyi taşıyanların bağışıklık sisteminden sorumlu bir grup geni (CMH) koklayanlarınkinden ne kadar farklı olursa, kokunun da o derece hoş bir etki yarattığı belirlendi. Kısacası, DNA kokusu, aşkı oluşturan "faktör kokteyli" içerisinde önemli bir yere sahip. Aşk ise evrimin, cinselliğimizin "bir işe yaramasını" sağlaması için yarattığı araçtan başka bir şey değil.

    Peki, **** neye yarıyor? Bebek yapmak için niçin bir kişi gerekiyor? Biyologlar bu soruya yanıt olarak, "**** genetik çeşitliliğin kaynağı olduğu için doğa tarafından yeğleniyor" diyorlar. Doğadaki türlerin %5'inden çoğunun üremek için ****i yeğlemesi, bu yöntemin önemli bir avantaj sunmasından kaynaklanıyor.

    Bu üretim mekanizması gerçekte, evrimin yaşamın ortaya çıkışından beri uygulamaya koyduğu "olasılıkların oyunu"nun temel ilkesine dayanıyor.

    Cinsellik, genetik kombinezonları sürekli yenileyerek, insanların değişen koşullara uyum sağlamasına katkıda bulunuyor. Kadın ya da erkek kendisinden yeterince farklı birisiyle çiftleşerek, daha çok çeşitliliğe dolayısıyla soyunun çevre koşullarında gelecekte meydana gelebilecek değişikliklere daha iyi uyum sağlamasına neden oluyor.

    Öte yandan, üreme sürecinde en büyük sorumluluk kadına düşüyor. Erkek yapı gereği, aile kurduktan sonra da "başka eşler" aramaya yatkın olduğu için kadın eşini ararken yalnızca iyi gen bulmak değil aynı zamanda kalıcı bir birlikteliği sağlamak için de çabalıyor.[5]

    Aşk, Bir Akıl Hastalığı mı?
    Uzmanlar, beyinde aşk kıvılcımını tutuşturan kimyasal maddeler kokteylinin uzun süreli bağlılıkları besleyen karışımdan tamamen farklı olduğunu keşfediyor. Peki aşk denilen şey gerçekte nedir? Bilimsel tanımıyla aşk... National Geographic Türkiye, Şubat sayısında insanlık tarihiyle yaşıt “Aşk delilik mi?” sorusuna cevap arıyor... Derginin kapak konusu olan aşk dosyasında, aşık olan kişilerin beynindeki kimyasal hareketliliğin, obsesif-kompülsif davranış bozukluğuyla benzerlik gösterdiğine dikkat çekiliyor ve önemli varsayımlar sıralanıyor.

    NG Türkiye Şubat sayısı alışılmışın dışında iddialı bir kapak konusuyla çıktı: “Aşk delilik mi?”... Lauren Slater imzalı dosyada, aşkın beyindeki belirli merkezleri harekete geçirerek hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu ve aşırı heyecan gibi birtakım patolojik sonuçlara yol açtığı anlatılıyor.

    Aşıkların beyinlerindeki aktivite, obsesif-kompülsif davranış bozukluğu olan kişilerinkiyle benzeşiyor. Ayrıca beyinde aşk kıvılcımını tutuşturan kimyasal maddeler kokteyli, sadakate dayalı uzun süreli birliktelikleri besleyen karışımdan da tamamen farklı. National Geographic Türkiye, kapak konusunda aşkı bilimsel açıdan tanımlamaya çalışıyor.[6]

    Aşkın, beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümü etkisiz hale getirdiği, beyindeki kimyasallardan serotoninin aşıklarda ve saplantılı kişilik bozukluğu olanlarda aynı seviyede olduğu belirlendi.

    İnsanoğlunun en güçlü ve coşkulu ruh hallerinden olan aşkın nörolojik temellerini araştıran nörologlar, bu sevgi ve arzunun yoğunluğunu ölçtüler. Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki, fonksiyonel MRI kullanarak yaptığı araştırmada, 17 kişiye önce sevdiği kişinin, ardından da arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek, serebral kan akışları izlendi. Araştırmada insana müthiş mutluluk ve haz veren aşkın, kişilerdeki "muhakeme yeteneğini yitirdiği" ve "saplantılı kişilik bozukluğuna" neden olduğu ortaya çıktı.

    BEYİN KİMYASI DEĞİŞİYOR
    Araştırmaya göre, aşk, beyinde güven, inanç, haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonlarını etkinleştiriyor. Aşık olanlarda oksitosin ve vazopressin maddeleri fazla salgılanıyor ve bu da karşıdaki kişiye olan bağlılığı artırıyor. Tek eşli kadın ya da erkeklerde daha çok oksitoksin salgılanıyor. Aşıkken depomin ve norepinefrin artıyor. Depomin motivasyon artışına, mutluluk, heyecan, uykusuzluk, kalp çarpıntısı ve nefes darlığına neden oluyor. Norepinefrin de heyecan ve enerji düzeyini artırırken, uyku ve iştahı kaçırıyor.

    ZİHİN YANILMASI
    Aşk, insan beyninde muhakeme ve yargılama yapan bölümleri de etkisiz hale getiriyor. Aşık olan kişiler, sevdiklerine karşı muhakeme yeteneğini kaybediyor. "Aşıkken tamamen kör oluyor" ve aşık olunan kişinin olumsuzlukları beynin bu bölgelerinin çalışmaması nedeniyle görülemiyor.

    Beynin 'zihin teorisi' olarak adlandırılan ve başkalarıyla farklılıklarını ortaya koyan mekanizması da aşık olunca devreden çıkıyor. Bu nedenle kişiler aşık olduklarıyla aralarında bir ayrım yapmıyor ve onu kendisi gibi görüyor.

    TAKINTILI SEVGİ
    Araştırma, aşkın, insanları nasıl saplantılı hale getirdiğini de açık şekilde ortaya koyuyor. İnsanların beynindeki kimyasallardan serotonin seviyesi aşık olanlar da, saplantılı (obsesif kompülsif bozukluğu) kişilerinkiyle aynı seviyede bulunuyor.

    Aşk bir yandan kişiye huzur ve güven verirken, diğer yandan ayaklarını yerden kesiyor. Beyindeki 'medial insula' bölümü aşkla aktive oluyor.

    Agresif davranışlarla ilgili bu bölüm aşık kişilerde çalışıyor ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye yarıyor. Aşk, duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını aktif hale getiriyor. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azalmasına neden oluyor.

    AŞKIN ÖMRÜ 3 YIL MI?
    Sinir hücreleri arasında hedeflere uygun bağlantıları etkileyen uyarı maddelerinden sinir büyüme faktörü de (NGF) aşkın süresini biçiyor. Ellerin terlemesine ve heyecanın yükselmesine de neden olan NGF değeri tutkulu aşkın ilk zamanlarında yükseliyor. Araştırmada insanın doğası itibarıyla bu tutkuyu sürdüremediği ortaya çıkıyor ve arzunun şiddetiyle doğru orantılı artan NGF değeri en fazla 3 yıl sonra azalıyor.

    ZENGİN KIZ İLE FAKİR GENCİN AŞKI
    Araştırmayı yapan Prof. Dr. Semir Zeki, AA muhabirine "nöropotik aşkı" anlattı. Aşkın, beynin ortaya çıkardığı bir ürün olduğunu belirten Zeki, "Aşık olan kişinin beyninin depomin içinde yüzdüğünü" ve bunun beyindeki motivasyon ve hedefe yönelik konsantrasyonu artırdığını söyledi. Aynı belirtileri bağımlıların da gösterdiğini dile getiren Zeki, "Beyindeki bazı kısımların aktivasyonunu yitirmesine neden olan aşkın rasyonel olmadığını" vurguladı. Zeki, "Bu kadar rasyonellik dışı bir şeyi rasyonel şekilde izah etmeye çalışmaktan ziyade neden bu kadar rasyonellik dışı olduğunu anlamaya çalışmak lazım" dedi.

    Aşık olan kişilerde 'özgür iradenin' yok olduğunu vurgulayan Zeki, zengin kızın fakir gence aşık olabildiğini belirterek, "Böylesi durumlarda anne-babalar, arkadaşlar olarak biz rasyonel şekilde muamele etmeye çalışıyoruz. Bu durumda nasihat vermek çok saçma ve vakit kaybı. Bu duruma tahammül etmek gerek. Aşk rasyonel olmadığı için böylesi bir durumda bizim tepkimiz de rasyonellik dışı oluyor" diye konuştu.

    Zeki, "Aşk bir hastalık ama tedavi etmeye gerek yok. Hayatınız boyu devam etmesini istediğiniz bir hastalık. Arzu edilen bir felaket" dedi.

    Kadınların, aşkta erkeklere göre daha itinalı ve çok daha verici olduğunu belirten Zeki, erkeklerin 'karşılıksız alma ve sürekli tüketme' derdinde olduğunu savundu.

    Kadınların psikolojik açıdan erkeklere oranla çok güçlü olduğunu ifade eden Zeki, kadınların aşkının daha uzun sürdüğünü, ancak vazgeçtikten
    sonra da daha kolay unuttuklarını söyledi.[7]

    Zıt Kutuplar Çeker
    Vücut kokusunun insanlardaki çekicilikle ve aşkla ne ilgisi var? Belki de çok. Bilimsel bir çalışma sonunda araştırmacılar Manfred Milinski ve Claus Wedekind, bağışıklık sistemindeki bir genin, kadınları erkek vücudu kokularına çekmede etkili olduğunu saptadı. Yazar Lauren Slater'ın makalesinde açıkladığı gibi, çalışma kapsamındaki kadınların, genleri kendilerininkinden çok farklı erkeklere karşı çekim duyduğu gözlendi.

    Milinski ve Wedekind, deneyin kapsamını genişletti ve aynı genotipi paylaşan insanların benzer parfüm tercihleri olduğunu gördü. Ayrıca, bu tercihlerin, eşlerinde bulunmasını istedikleri kokularla değil, aslında kendileri için seçtikleri kokularla ilgili olduğu saptandı. Milinski ve Wedekind insanın kendi kusursuz kokusunu, yani romantik bakımdan dayanılmaz hale gelmesini sağlayabilecek kokuyu bir büyük mağaza tezgâhında veya bir derginin reklam ekinde bulma çabasının büyük olasılıkla yararsız olacağını belirtiyor. Onlara göre, çözüm bir uzman parfümcünün “ideal parfümü kişiye göre hazırlaması”nda yatıyor.

    Parfümler her ne kadar insanları bir araya getiremezse de, bu uzmanların “insan uygarlığının pis kokulu şamatası” dediği şeyle başa çıkmak için doğal vücut kokularını güçlendirmede kullanılabilir. Roma'da Via del Corso'ya bakan bir kilisenin hemen dışında birbirine sarılmış çift için bu, bir amore belirtisi. "İtalyanlar sevgilerini göstermede çok pervasız, çok açık davranır, " diyor fotoğrafçı Jodi Cobb. "Her yaşta ve her yerde kol kola girer, birbirlerine dokunur, öpüşürler." [7]

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Bana Göre Aşk
    Ayşegül Osmanoğlu
    Genç adam, derenin diğer tarafından kendisine doğru yaklaşan kızlara bakıyordu. Hepsi pazar ayini için tek ve en güzel elbiselerini giymişti. Hepsi de beyazlar içindeydi... Derenin kenarına yaklaştıklarında karşıya nasıl geçeceklerini düşünürlerken; genç adam, onlara yaklaştı ve teker teker onları karşıya geçirmeye başladı... Genç kız, kendisini en sona bırakan adama içerlemişti. Kendisine ilgi duyduğunu düşünüyordu; ama yanılmıştı anlaşılan... Sonra genç adam, bilinçli olarak sona bıraktığı kıza gülümseyerek yaklaştı ve kulağına "Bir rachel için üç leah..." dedi...

    Yıllar öncesinden okuduğum, sonu ne yazık ki hazin biten bir aşk romanından unutamadığım bir alıntıdır bu bölüm. Ne zaman çok istediğim bir şey için karşılığında fedakârlık etmem gerekse, nedense hep bu bölüm aklıma gelir: "Bir rachel için üç leah..."

    Bir insanın karşısındakinden aşkın tarifini istemesi kadar saçma bir şey olamaz. Çünkü kişiye göre değişkenlik gösteren ve sadece muhatabıyla örtüşebilen bir duygudur bu... Benim için aşk; kimi zaman okuduğum kitaplarda veya seyrettiğim filmlerde bana iç çektiren ve "Zaten böylesi, ya filmlerde olur ya da kitaplarda..." dedirten, bu dünyada gerçek manada yaşayanların ya böyle filmlere ya da kitaplara konu olacak kadar az olduğuna inandığım birşeydir... Yoksa günümüz aşkları, bana sadece "Pehh!!!" dedirten cinstendir, hazır-servis zamane aşkları... Çoğunlukla okuduğum kitaplardaki aşklar, beni mest eder. Okuduğum her bir kelime, gözlerimden içime sızar ve kalbime işler...

    Aşkın kolay olmadığını ve bir kere olduğunu düşünürüm... Bir dünya dolusu kalabalığın içinde nasılsa kalbin radarına takılır gerçek aşkın ve ona kilitlenirsin. Bazen kısacık dar zamanlarda yaşanmış aşkların etkisi, bir ömür boyu etkisini kaybetmez. Hayatınızdan çıkıp gitse bile aynı şekilde yerini alacak bir kişi daha çıkmaz karşınıza... Çünkü bir ömrü dolduracak kadar yoğun yaşanmıştır.

    Aşk, sabır ister, emek ister, fedâkârlık ister. Bir keresinde kendisine olabilecek her şekilde gösterişli bir biçimde aşkını ilan eden bir adamın ilgisine karşın, genç kızın bu durumdan gözlerinin kamaşıp aklının karışması üzerine, teyzesinin ona söylediği sözü şimdi de ben kızlarıma söylüyorum. Ona demişti ki:

    "Görünüş, seni aldatmasın kızım. Bunlar, bir yanılgı olabilir. Bir genç kızın kalbi, büyük zorluklardan sonra kazanılmalıdır... Kolay olan, zor kazanılandan daha az değerli olmuştur..."

    Genç kız, neticesinde kulak ardı ettiği bu uyarılara aldırmamanın karşılığını üzücü olaylarla ödedi. Ama hayat, her zaman ona olduğu gibi ikinci bir şans vermiyor... İnsanı mekanik olmaktan çıkartan duyguların başında geliyor aşk.

    Sevdiğimiz insanı her gördüğümüzde, ritmimimiz değişir, kalbimiz hızla çarpar, kan akışımız hızlanır, yanaklarınızı ateş basar, al al oluruz... Nutkumuz tutulur, konuşamayız. Elimiz ayağımız, birbirine dolaşır. İnanılmaz bir heyecan sağanağına yakalanırız... Geceleri başımıza yastığa koyduğumuzda, bizi uyutmayan son derece canlı bir rüyadır... Geçeceği her yola çıkarız bir kere görebilmek için ve bu inanılmaz tesadüf (!) için uydurduğumuz bahaneler de çok daha inanılmazdır... Artık tek başına taşıyamayız. İlla ki bunu onunla paylaşmalıyız. Bilmeli gözlerimiz, neden her onu gördüğünde farklı parlıyor, neden sadece sanki dünyada bir o kalmış gibi yalnızız...

    Ne yazık ki aşk, her zaman adil olmuyor. Bazen bir ömür boyu susman gerekir. Sadece kendi başına yaşayıp içinde saklamak zorundasındır. Yasak kentin sınırlarından uzak durabilmek, onurlu bir davranışın çilesidir... Bazen, o anda söyledin söyledin. Sonrasında bir bakmışsın, zamanı olmayan rüzgârlar, sizi ayrı ayrı diyarlara savurmuş... Bazen de; sabırla beklemen gerekir. Belki de yıllarca, ama vazgeçmeden, inançla... Bazen de belki de karşı tarafında paylaştığı duyguları hiç itiraf edememek, derin pişmanlıklar büyütür sol yanınızda...

    Aşk; insanın aklını başından almamalı, tam aksine insanın aklını başına getirmeli. İnsanın hayatını olumlu yönde değiştirmeli, güzelleştirmeli. Çünkü aşk, güzeldir, güzelleştirir.

    Bir de, aşkın rengini kırmızı olarak kim belirledi acaba? Çünkü kırmızı, gözalıcı, tehlikeli ve baştan çıkarıcıdır. Tutkulu, yakıcı ve cüretkârdır. Oysa ki aşk, bir renkler cümbüşüdür. İçinde yaşama dair her rengi barındırır. Aşk, sonsuzdur... Bitmez!

    Ayşegül Osmanoğlu,

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Beyaz Gülün Bile Gölgesi Siyahtır
    Kayıp Gül
    HAYATTA HİÇBİR ŞEYE GÜVENME… BEYAZ GÜLÜN BİLE GÖLGESİ SİYAH'TIR…

    Doğrumudur gerçekten? İnsan, hayatta hiç kimseye güvenmeden yaşayabilir mi? Yaşayamaz elbet… Eğer bu dünyada yaşıyorsak, ilk önce kendimizden başlayarak güvenmeyi öğreneceğiz… En güvendiklerimizden darbeler alsak da… Kendimizde aramak şartıyla eksiklerimizi gözden geçireceğiz defalarca…Güveni elden bırakmadan…

    Kime sorsanız bir BEYAZ GÜL'DÜR… Gölgesinden habersiz… Olmasa gölgelerimiz, ne öğrenebilirdik? Bize sunulan hayatın içinde hep güven içinde yaşasak, güvensizliği; hep huzur içinde yaşasak, huzursuzluğu ve mutlu yaşasak mutsuzluğu nereden bilebileceğiz… Eh, en ekşisinden de olsa kimse, benim yoğurdum ekşi demiyor...

    Düşünsenize, dışarı çıkıyorsunuz, esnafa güvenmiyorsunuz… İşe gidiyorsunuz, arkadaşlarınıza güvenmiyorsunuz… Komşularınıza güvenmiyorsunuz… Yeri geliyor, ailenize güvenmiyorsunuz… Sevgilinize güvenmiyorsunuz… Çok sıkıcı değil mi? Yani güven olmadan nasıl yaşıyorsunuz? Diyeceksiniz ki belki sen de güvenmiyorsun... Evet, ama ben, her şeye rağmen güvenmeye çalışıyorum… İçinde tek bir umut tanesi olmamaktansa denemek en iyisi diye düşünüyorum… Sonuçta deneyimlerimiz, bize dönmüyor mu? Bu şekilde var olmuyor muyuz?

    Birilerinin bana güvenmesini beklerken ben güvenmesem; bu, haksızlık değil mi? Güvenmediğim halde yüzlerine evet, sana güveniyorum dersem?

    Aynaya baktığımızda da şeffaf bir görüntü görmüyor muyuz? Bizi bize yansıtan ayna bile arka yüzünde bir karanlıktan yansımıyor mu? Her şey, yansıma... Biz de yansıttıklarımızı alacağız elbet…

    İstisnâlar hariç… Yapmamız gereken istisnâlar yüzünden güvene küsmemeliyiz…

    Şimdi belki garip gelecek; ama güvensizliğe bir isim bulsam, ben ona "devekuşu" derdim… Göm kafanı kumların içine, ne kolay olur hayat. Ama burada dikkat edilmesi gereken tek şey, kafasını gömse de beden dışarıda… Eee, ne anlamı kaldı saklanmanın? Güvenden kaçılmaz, üzerine gidilir… Kumun altında gelişim olmaz, öyle değil mi?

    Bakış açılarımızı değiştirsek, kim bilebilir, belki de zamanla tekrar kazanırız toplum olarak kaybedilmeye yüz tutmuş güvenlerimizi… Bu arada çok sevdiğim bir hikâye geldi aklıma… Belki de bir çoğunuz biliyorsunuz; ama ben, yine de sizinle paylaşmak istedim...

    Aşk, Dostluk ve Güven
    Bir zamanlar, üç arkadaş varmış. Üçü bir arada oldu mu, harikaymış her şey. Gün gelmiş, AŞK'ın işi çıkmış. Eh, meslek bu, kolay mı? Ama dostlarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara. "Beni özlediğinizde gelin," demiş. "Uzaklarda olmayacağım... Nerde birbirlerine bakan bir çift göz görürseniz, ben ordayım." demiş ve ayrılmış yanlarından....

    "Peki," demiş DOSTLUK ve o da GÜVEN'e. "Madem öyle, ben de yoluma düşeyim. Görev çağırır, ama merak etme. Nerde birlikte ağlayan iki insan görürsen bil ki ben ordayım." GÜVEN, ağzını açamamış veda etmek için. Ama DOSTLUK, ayrılmış arkadaşının yanından. Onun sözünü dinlemeden ve sessizce gitmiş uzaklara.

    GÜVEN, sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan: "BENİ kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız....."

    HİÇ BİR zaman GÜVENİNİZİ YİTİRMEMENİZ DİLEĞİMLE, SEVGİLER...

    Bircan M (Kayipgül)…

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •