Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: O savaşı Kur’an’ın gücü kazandı!

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Icon2 O savaşı Kur’an’ın gücü kazandı!

    Kaç yaşındasın nine?
    -71…
    -Demek İstiklal Savaşı’nda 20-21 yaşlarındaydın…
    -Öyle zahir…
    -O günden beri çıkmadın mı köyünden?
    -Çıkmadım.
    -50 yıldır çıkmadın ha?
    -50 yıldır…
    -O gün, bu gün, dünya çok değişti…
    -Öyleymiş…
    -Bir daha da evlenmedin, öyle mi?
    -Öyle…

    -Seni, ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum değil mi?
    -Estağfurullah…
    -Ne yapayım, sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim… Niçin anlatmayı sevmiyorsun?...
    -Sevmem!
    -Ne seversin?
    -Okumayı…
    -Ne okursun?..
    -Kur’an okurum.
    -Okuman yazman var mı?
    -Yok! Yalnız Kur’an okurum.
    -Kim öğretti sana Kur’an okumayı?
    -Babam…
    -Peki, Kur’an okuyan, eski harflerle başka şeyleri okuyamaz mı?

    -Ben okuyamam. Allah’ın Kelâmı bana kolay gelir. Öbürleri çetin kargacık-burgacıklar…

    -Baban da kocan gibi zeybek miydi?
    -Babam köy imamıydı. Hem zeybek diye ayrı bir cins yoktu ki… Burada her mert delikanlı bir zeybekti zamanında…
    -Ya şimdi…
    -Şimdi herkes bebek…

    -Ne oldu, nerede öldü baban?
    -Seferberlikte (I.Dünya Savaşı) Hicaz taraflarına gitti, bir daha dönmedi.
    -Ne kaldı babandan sana?..
    -Şu köşede gördüğün yeşil ipek kaplı Kur’an kaldı. Bir de söz…
    -Nasıl söz?..
    -“Kur’an’dan ayrılma!...”

    -Sen o zaman 14-15 yaşlarında bir kızdın…
    -Öyleydim…
    -Sonra evlendin…
    -Beni 19 yaşımda, dayımın oğluna verdiler. Evlendim.

    -Tam da Yunanlıların İzmir’e çıktığı yıl…
    -Çok geçmeden Yunanlı bu tarafa geldi, bir taburuyla bizim köye yerleşti.
    -Anlat, anlat!
    -Ne anlatayım?.. Sen sor, ben söyleyeyim!.. Zaten her şeyi öğrenmişsin dışardan…
    -Evet ama senin ağzından dinlemek istiyorum. Halk bir şeyi renkten renge sokar, gerçek diye bir şey kalmaz ortada…
    -Doğru!.. Kimbilir benim için de neler uydurmuşlardır!

    -Sen, tek başına, bir tabur Yunan askerini köyden kaçırmışsın!..
    -Yok canım, o benim kuvvetim değil, Kur’an’ın gücü…
    -Kur’an’ın gücü mü?
    -Ne sandın ya; koynumda Kur’an olmasaydı, hiç o işi becerebilir miydim ben?
    -Kur’an’ın, tüfek gibi, top gibi bir gücü olabilir mi?
    -Yüzbin top, O’nun tek harfine denk olamaz!..

    -Kuzum nine, söyle nasıl oldu?
    -Üç aylık kocamı cami avlusunda kurşuna dizdiler.
    -Sebep?
    -Kızlara saldıran bir Yunanlıyı bıçaklayıp öldürdü diye…
    -Sonra?..
    -Kalktım, Yunan kumandanına gittim. Sırtıma örtümü çektim, koynuma Kur’anımı aldım gittim.
    -Eeee?

    -Yunan kumandanı, meydan yerindeki eski jandarma karakolunda bir masa başında, çizmeli ayaklarını masanın üzerine uzatmış, oturuyordu. Yanında da İzmir’in yerlisi bir Rum… Tercüman…
    -Nasıl cesaret edebildin aralarına girmeye?

    -Cesaret Kur’an’ın emri… Kumandan “ne istiyorsun?” diye sordu. “Kocamın kanını dava ediyorum!” dedim.
    -“Kime karşı?” dedi.
    -“Sana karşı!” dedim.
    Kahkahayla güldü. Ayaklarını masadan çekerek doğruldu. Alaycı bir yılışıklıkla “ne yapmamızı emir buyuruyorsunuz?” dedi. Ellerimle, koynumdaki Kur’an’ı sımsıkı kucaklayarak…

    -Ne cevap verdin?
    -“Hemen taburunuzu alıp, buradan çıkmanızı istiyorum!” dedim.
    -Hayret!..
    -Evet, kumandan hayretinden ne diyeceğini bilemedi.

    -“Nedir, o koynundaki sımsıkı kavradığın şey?” diye bağırdı. Ben de bağırdım:
    -“Dünyanın en güçlü silahı! Hepinizi tuz-buz etmeye yeter!..”

    -Müthiş!..
    -Tam o anda tercüman avaz avaz “bomba!” diye bastı çığlığı…
    -Akıl alabilecek gibi değil…
    -Daha neler var bu dünyada aklın alabileceği gibi olmayan…
    -Devam et!

    -Kumandan dehşetle irkildi, yan yana yürümeye başladı; gözleri bende ve koynumdaki gizli silahta, arkasıyla çıktı, meydan yerindeki askerlerine doğru yürüdü. Tercüman da iki büklüm, ardında…
    -Nasıl oldu da üzerine atlayıp, bomba sandıkları şeyi koynundan almadılar?..
    -Sıkı mı, ya onu yere bırakıp da karakolu havaya uçuracak olursam?..

    -Sonrası?..
    -Sonrası, kumandan askerlerine Rumca bir takım emirler verir ve onları toplarken, birdenbire müezzinin gür sesi işitildi. Öğle ezanı… Kocamın tabutu da musalla taşında… O anda bir yaylım ateş… Olanları haber alan çeteler, bir tepeciğin üstünden kuru-sıkı ateş ediyor. Yunalı askerler kaynaştı. Ne yapacaklarını bilemediler.

    Ben, tam o an, kollarım sımsıkı koynumdaki silahı kavramış, kapıdan çıktım, medyam yerinde göründüm. Kumandan haykırdı. Rumca bir kumanda… Yunanlılar köy dışına doğru kaçmaya başladılar. Gidiş o gidiş…
    -Demek Kur’an silahtan üstün geldi İstiklal Savaşı’nda…
    -O savaşı Kur’an’ın gücü kazandı!...

    (Necip Fazıl - Mart 1971)
    __________________

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    çok güzeldi...paylaşım için teşekkürler...
    selametle...

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •