RAD SURESİ


Rahman ve Rahim Allah'ın Adı İle
(Mekke'de mi Medine'de mi indiği hususu ihtilaflıdır. Kırküç âyettir)
el-Hasen, İkrime, Ata ve Câbir'in görüşüne göre Mekke'de İnmiştir. el-Kelbî ve Mu katil'in görüşüne göre Medine'de inmiştir.
îbn Abbas ve Katâde derler ki: Mekke'de inmiş iki âyeti dışında, Medine'de inmiştir. Bu iki âyet-i kerîme ise yüce Allah'ın: "Eğer kendisiyle dağların yü*rütüldüğü... birKur'ân olsaydı" (31. âyet) âyetinden itibaren İki âyetin (32. âyetin) sonuna kadar ki buyruklardır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

1. Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitabın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır. Fakat insanların çoğu İnanmazlar.
Yüce Allah'ın: "Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitabın âyetleridir» buyru ğuna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
"Sana Rabbinden İndirilen" yani bu Kur'ân "haktır." Müşriklerin: Sen bu*nu kendiliğinden uydurmaktasın, dedikleri gibi değildir. O halde bu Kitaba sımsskı sarıl ve ondaki hükümler gereğince amel et. Mukatil der ki: Bu âyet-i kerîme müşrikler; Muhammed Kur'ân'ı kendiliğinden uydurmaktadır, demeleri üzerine inmiştir.
"...en" " Âyetler" üzerine atf ile ref mahallinde veya müb-tedâ olarak merfu'dur. "Haktır" de onun haberidir. Bununla birlikte ism-i mevsulun şu takdirde cer mahallinde olması mümkündür: " Sana indirilenin âyetleri..." Buna göre "haktır" kelimesinin merfu olması ise mübteda takdiri iledir. Bu da; "İşte hakkın kendisi odur" şeklindedir. Yüce Allah'ın (el-Bakara, 2/146-147) buyruğunun: " Onlar bilip, durdukları halde... (bunun) hak olduğunu"şeklindeki okuyu*şuna benzemektedir.
el-Ferrâ der ki: " ...en" başına "vav” harfi gelmiş olsa dahi "Kitab"ın sıfatı olarak cer mahallinde de kabul edilebilir. Şöyle denilmesi gibidir: "Bu nıektub bize Ebu Hafs el-Faruk'dan gelmiştir." (Burada el-Faruk kelimesinin başına "vav" gelmiş olmakla birlik*te Ebu Hafs'ın sıfatıdır). Şairin şu beyiti de bu kabildendir:.
“O efendi himmet ve gayretler sahibi ve savaşın kızıştığı Yerlerde ordunun arslanı olan o hükümdara."
Bununla "efendi, himmet ve gayretler sahibi, ordunun arslanı hükümda*ra" demek istemektedir. "Fakat insanların çoğu inanmazlar." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

2. Allah, O'dur ki gökleri gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiş*tir. Sonra Arş üzerinde istiva etmiştir. Güneşe de, aya da emri*ne boyun eğdirmiştir. Herbiri belirli bir süreye kadar akıp gi*der. Her işi yerli yerince düzenler, âyetleri uzun uzadtya açık*lar. Rabbİnize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız diye.
"Allah, O'dur ki gökleri gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiştir..." âye*ti ile yüce Allah, bu Kur'ân'ın hak olduğunu beyan ettikten sonra onu indire*nin de kudretinin kemal derecesinde olduğunu beyan etmektedir. O halde siz O'nun kudretinin kemalini tanıyabilmek için, O'nun yarattıklarına ibretle ba*kınız. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
Beyit, sıfatlar arasına "vav' getirilmesine tanık olduğundan, tercümede de buna dikkat edilmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Gördüğünüz şekilde direksiz" anlamındaki buyruk ile il*gili iki görüş vardır. Birincisine göre; bu gökler sizin de onu gördüğünüz şe*kilde direksiz olarak yükseltilmiştir. Bu açıklamayı Katâde, İyas b. Muaviye ve başkaları yapmıştır. İkinci görüşe göre ise; bu göklerin direkleri olmak*la birlikte, biz bu direkleri göremiyoruz.
İbn Abbas der ki: Bu göklerin Kaf dağı üzerinde direkleri vardır. Bu gö*rüşe binaen şöyle demek de mümkündür: Direklerden kasıt gökleri ve yeri kendisiyle tuttuğu kudretidir ve biz O'nun kudretini göremeyiz. Bu açıkla*mayı da ez-Zeccâc nakletmiştir. Yine İbn Abbas, bu direk rnü'minin tevhidi*dir demektedir. Göğe kâfirin küfründen dolayı parçalanmaya yüz tutması üze*rine direkler konulmuştur. Bu açıklamayı da el-Gaznevî nakletmektedir.Direkler, kelimesi; ın çoğuludur. Şair Nâbiğa der ki:
"(Ve Allah Hz. Süleyman'a şöyle de demişti Ve cinleri emrine müsahhar kıl,
çünkü Ben onlara izin verdim; Tedmür'ü oldukça enli, ince taşlarla ve direklerle bina etmelerine,"
"Sonra Arş üzerinde istiva etmiştir." Buna dair açıklamalar daha önce*den (el-A'raf, 7/54. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Güneşe de, aya da emrine boyun eğdirmiştir." Yani yarattıklarının fay*dalarına ve kullarının maslahatına olmak üzere her ikisine de boyun eğdir-miştir. Esasen herbir yaratığa yaratıcının emrine boyun eğdirilmiştir.
"Herbiri belirli bir süreye kadar akıp gider." Sözü geçen "belirli süre" dünyanın yok olması ve Kıyametin kopması vaktidir. Orada güneş tortop edi*lecek, ay söndürülecek, yıldızlar karartılacak ve gezegenler darmadağın olacak,
İbn Abbas der ki: Yüce Allah burada "belirli bir süre" ile bunların ulaş*tıkları ve aşmaları söz konusu olmayan derece ve menzillerini kastetmekte*dir. "Belirli bir süre"nin ayın yörüngesini bir ayda, güneşin de yörüngesi*ni bir senede dolaşması anlamında olduğu da söylenmiştir.
"Her İşi yerli yerince düzenler." Yani dilediği şekilde onu yapar. "Âyet*leri uzun uzadıya açıklar." Bu şu demektir; Bütün bunları yapmaya kadir olan öldükten sonra tekrar diriltmeye de kadir olandır. İşte bundan dolayı: "Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız diye" diye buyur*maktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

3. Yeri uzatıp döşeyen, orada sabit dağlar ve ırmaklar var eden O'dur ve O, meyvelerin hepsinden yine kendilerinin içinde ikişer ikişer yaratandır. Geceyi, gündüze O buruyor. Muhakkak bunlarda iyi düşünenler için âyetler vardır.
Yüce Allah göklerdeki âyetleri (belgeleri) beyan ettikten sonra "yeri uzatıp döşeyen... O'dur" buyruğu İle yeryüzündeki âyetleri beyan etmekte*dir. Yani yeri enine, boyuna yayıp döşeyen O'dur.
"Orada sabit dağlar... var eden" buyruğundaki; " Sabit..ler" ke*limesinin tekili (v.b )dir. Çünkü yeryüzü dağlar vasıtası ile sebat bulmakta*dır. da sebat bulmak anlamındadır. Antere der ki:
"Ben bunu kesinlikle bilerek (nefsimi) buna sabrettirdim,
o da sebat bulmaktadır. Korkağın canı (kaçacak yer bulmak için) bakınıp durduğunda."
Şair Cemil de der ki:
"Temellerini sapasağlam yerleştiren hakkı için yemin ederim, seviyorum onu, Öyle bir sevgiyle ki, alametleri ortaya çıktığında o (sevgi) gizlenir."
İbn Abbas ve Atâ derler ki: Yeryüzünde var edilen ilk dağ, Ebu Kubeys dağıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Dünyanın Küreselliği ve Dönmesi:


Bu âyet-i kerîme yeryüzünün küre gibi olduğunu iddia edenlerin kana*atleri ile yeryüzünün kapılarının yukarıdan aşağıya doğru üzerine düştüğü*nü İddia edenlerin kanaatlerini reddetmektedir. İbnu'r-Râvendî'nİn iddiası*na göre yer aşağı doğru yuvarlanır gibi olmakla birlikte; yerin altında yuka*rı doğru yükselen rüzgarı andıran, yukarı doğru çıkan bir cisim de vardır. O bakımdan yukardan aşağı düşen ile aşağıdan yukarı doğru çıkan hacim ve güç itibariyle mutedil hale gelerek birbirleriyle uyum sağlamaktadırlar.
Başkaları ise; yerin birisi yukardan aşağı doğru düşen, diğeri ise aşağıdan yukarı doğru çıkan iki cisimden meydana geldiğini iddia etmişlerdir. Böyle*likle bu İki cisim arasında denge kurulmaktadır. İşte yeryüzünün durmasının sebebi budur. Müslümanların ve Kitap ehlinin kabul eniği görüş, yeryüzü*nün durduğu, sakin olduğu ve uzanıp döşenmiş olduğudur. Yeryüzünün ha*reketinin adeten meydana gelen zelzeleler ile ortaya çıktığı şeklindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
"Ve ırmaklar" yeryüzü üzerinde akan ve yaratıklar için pek çok faydalar taşıyan sular "var eden O'dur ve O; meyvelerin hepsinden yine kendileri*nin içinde ikişer ikişer yaratandır." Burada "ikişer"den kasıt iki çeşit sınıf demektir. el-Ferrâ der ki: Burada "ikişer ikişer"den kasıt erkek ve dişidir. An*cak bu açıklama nassın hilafınadır. Bir diğer görüşe göre "ikişer ikişer"den kasıt iki çeşit demektir. Tatlı-ekşi, yaş-kuru, siyah-beyaz, küçük-büyük gibi.
"Muhakkak bunlarda İyi düşünenler için âyetler" delil olacak belgeler ve alametler "vardır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

4. Yeryüzünde birbirine komşu bir çok parçalar, üzüm bağları, ekinler ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki; hepsi aynı su ile sulanır. Yine de onlardan bir kısmını lezzetlerinde, bir kıs*mından üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunlarda da aklını kulla*nanlar için âyetler vardır.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

1- Yeryüzündeki Komşu Araziler:


Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde birbirine komşu bir çok kıtalar... vardır"
buyruğunda bir hazf vardır ki anlamı: Yeryüzünde birbirine komşu olan ve olmayan bir çok arazi parçaları vardır. Nitekim yüce Allah'ın: "Ve sizi sıcak*tan koruyan elbiseler" (en-Nahl, 16/81) buyruğunda da böyledir. Bunun da anlamı: ... Ve soğuktan koruyan elbiseler... şeklindedir. İşitenin bilmesi do*layısıyla bu, hazfedilmiştir.
"Birbirine komşu yerler" şehirler ve bayındır yerler demektir. Komşu ol*mayan yerler ise çöller ve bayındır olmayan yerler anlamındadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

2- Komşu Yerlerden Farklı Mahsuller:


Yüce Allah'ın: "Birbirine komşu" buyruğu birbirine yakın köyler, kasa*balar demekrir. Bunların toprakları bir, suları birdir. Bu köy ve kasabalarda ekinler ve bahçeler vardır. Ancak bunların mahsulleri, meyveleri, hurmala*rı birbirinden Farklıdır. Kimisi tatlı, kimisi ekşi olmaktadır. Aynı ağacın, ay*nı dalında bile mahsul küçüklük, büyüklük, renk ve tadı itibariyle farklı ola*bilmektedir. İsterse ay ve güneş bunların hepsine aynı şekilde ışık saçsın.
Bu, şanı yüce Allah'ın vahdaniyetine ve samediyetinin azametine en açık bir delildir. O'nu tanı yamayıp yoldan sapanların yol göstericisidir.
Şanı yüce Allah: "Hepsi aynı su ile sulanır" buyruğu ile bütün bunların, ancak O'nun meşiet ve iradesi ile olduğuna, O'nun kudretiyle meydana geldiğine dikkat çekmektedir. İşte bu da bütün bunların tabiat kanunları so*nucu meydana geldiğini söyleyenlerin görüşünün batıl olduğuna en açık bir delildir. Zira bu eğer su ve topraktan dolayı böyle olsaydı ve bütün bunla*rı yapan tabiat olsaydı, hiçbir şekilde böyle bir farklılık meydana gelmezdi.
Şöyle de denilmiştir: Bu buyrukla getirilen delilin açıklaması şöyledir: Bu buyrukta toprak parçaları arasındaki farklılıklar dile getirilmektedir. Kimi top*rak iyi ve güzeldir, kimisi kıraçtır. Halbuki bu iki toprak da birbirine yakın ve komşudur. Bu da aynı şekilde yüce Allah'ın kudretinin kemaline delil olan hususlar arasındadır. Şanı yüce Allah, zalim ve inkarcıların söylediklerinden alabildiğine ulu, yüce ve büyüktür. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

3- İnkarcıların İddiaları:


İnkarcı kâfirler -Allah'ın İaneti üzerlerine olsun- herbir olayın yaratıcının yaratması ile değil de kendiliğinden meydana geldiğini kabul etmişler ve ağaçlardan çıkan meyvelerde bunun böyle olduğunu iddia etmişlerdir. Halbuki bunların sonradan yaratılmış olduğunu kabul etmekle birlikte, bunları yara*tanı inkâr etmektedirler. Ayrıca arazı da kabul etmeyip, İnkâr ederler.
Bir başka kesim de mahsullerin yaratıcı olmaksızın meydana geldikleri*ni kabul eder, ancak arazı meydana getiren birisinin olduğunu kabul etmiş*lerdir. Meydana gelen bir şeyin (hadisin) mutlaka bir meydana getiricisi (nıuh-disi) gerektiğinin delili ise; bir şey belli bir zamanda meydana gelirken, onun cinsinden olan bir başka şey, bir başka zamanda meydana gelmektedir. Eğer o şeyin kendine ait zamanda meydana gelmesi, o zamanın kendisine tah*sis edilmesinden dolayı ise, o takdirde onun cinsinden olan herbir şeyin de onunla aynı zamanda meydana gelmesi gerekirdi.
Şayet meydana geldiği zamanın özellikle tahsisi söz konusu değifse, bel*li ve özel bir zamanda onun meydana gelmesi, ancak o özel zamanı ona tah*sis eden bir kimsenin varlığından dolayı olabilir. Şayet bu tahsisi yapan za*tın tahsisi söz konusu olmasaydı, meydana gelen o olayın tahsis edilen o za*mandan Önce veya sonra olması arasında herhangi bir fark da bulunmazdı... Bu hususa dair yeterli ve geniş açıklamalar Kelâm İlmi bahislerindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

4- Bağlar Ve Ekinler:


“Üzüm bağları" buyruğundaki; "Bağlar" keli*mesini el-Hasen "te" harfini esreli olarak; "Orada üzüm bağ*ları yaratandır" takdiri ile okumuştur. O takdirde bu, yüce Allah'ın "orada sa*bit dağlar... varedendir" buyruğuna atfedilmiş olur. Bununla birlikte -üçün*cü âyet-i kerîmedeki-: "Hepsi" kelimesine atf ile cer olması da mümkün*dür ve ifadenin takdiri: "Meyvelerin hepsinden ve ... üzüm bağlarından,.." an*lamında olur. Diğerleri ref ile; şeklinde okumuşlardır. Bu da: Ve aralarında... bağlan vardır" takdirinde olur.
"Ekinler ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar..." buyruğunu İbn Kesir, Ebu Amr ve Hafs "bağlar" anlamındaki kelimeye atf ile merfu olarak, yani şu takdire göre okumuşlardır: "Yeryüzünde ekinler ve hur*malıklar da vardır." Diğerleri ise; Üzüm bağları, kelimesine atf-ı ne-sak ile esreli okumuşlardır. Bu durumda ekinler de, hurmalıklar da "bağlar ve bahçeler" kabilinden olur. Bununla birlikte -az önce geçtiği üzere üçün*cü âyet-i kerîmedeki-; "Hepsi" kelimesine daha önce; " Ve... bağlar" kelimesinde geçtiği üzere atf ile okunması da mümkündür.
Mücahid, es-Sülemî ve diğerleri "sad" harfini ötreli olarak; " Ça*tallı" şeklinde okumuşlardır, diğerleri ise "sad" harfini esreli okumuşlardır. İki ayrı söyleyiştir. Bu iki şekliyle de bu kelime;ın çoğuludur. Bu da aynı gövdede birleşen bir ya da iki hurma ağacı demektir. Bundan da baş kı*sımları dallanır ve böylelikle hurma ağacı olur.
Bunun bir benzeri de; kelimesi olup bunun tekili; " Taze hur*ma salkımı" lafzıdır.
Ebu İshak, el-Bera'dan şöyle dediğini rivayet eder: "Çatallı hur*malık" tabiri bir arada bulunan demektir. "Çatalstz hurmalık" ise birbirinden ayrı hurmalıklar demektir. en-Nehhâs derki: Bu sözlükte de böyledir. Eğer bir tek hurma ağacının içinde (kökünden) bir başka hurma ağa*cı veya ağaçları çıkıyorsa buna "çatallı" denilir. "Misli ve benzeri" de*mektir. Peygamber (sav)ın: "" Kişinin amcası babası gîbidir" Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. buyruğu da buradan gelmektedir. Bu kelimenin tesniye ile çoğulu arasında da fark yoktur, i'rabında da fark yoktur. Eğer çoğul olursa "nun"u i'rab edi*lir, tesniye olursa "nun"u esreli gelir. Şair der ki:
"İlim ve bilim (tahammülkârhk, cahillikleri bağışlamak) iki şeref hasletidir, Kişi için; güzelliktirler, ikisi bir arada olduğunda. Bunlar birbirinin mislidir, ikisinin de güzelliğinin tamamlanması, Ancak bunun da, berikinin de bir arada olmasına bağlıdır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

5- Aynı Sudan Sulanan Farklı Lezzette Yiyecekler:


"Hepsi aynı sn ile sulanır." Âdemoğulları gibi, onların kimisi salihtir, ki*misi kötüdür. Babaları ise birdir. Bu açıklamayı en-Nehhâs ve Buhârî yapmış*tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Âsim ve İbn Âmir; şeklinde "ya" ile yani bütün bunlar aynı su ile sulanır anlamında okumuştur. Diğerleri ise; " Bağlar" kelimesi dola*yısıyla "te" ile okumuşlardır. Ebu Hatim ve Ebu Ubeyde de bu okuyuşu ter*cih etmişlerdir. Ebu Amr da der ki; "Te" ile okumak -Yüce Allah'ın: "Onlar*dan bir kısmını lezzetlerinde, bir kısmından üstün kılıyoruz" buyruğu do*layısıyla "te" ile okumak daha güzeldir. Çünkü burada görüldüğü gibi; "Onlardan bir kısmı" derken müennes zamir kullanmış, di*ye müzekker zamir kullanmamıştır.
Hamza, el-Kisaî ve diğerleri ise; "Üstün kılar" anlamında ve da*ha önce geçen: "Her işi yerli yerince düzenler, uzun uzadiya açıklar... O
Çürüyor." fiillerine uygun olarak "ya" ile okumuşlardır. Diğerleri İse "Biz üs*tün kılıyoruz" anlamında "nun" ile okumuşlardır.
Cabir b. Abdullah rivayetle der ki: Peygamber (sav)ı, Ali (r.a)a şöyle derken dinledim: "İnsanlar değişik ağaçlardandır. Ben ve sen ise aynı ağaç*tan yaratıldık." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Daha sonra Peygamber (sav) "Yeryüzünde birbirine kom*şu bir çok kıtalar..." buyruğunu "hepsi aynı su İle sulanır" buyruğuna ka*dar okudu.
"lezzetler" meyvelerCin tatları lezzetleri) demektir. İbn Abbas der ki--Tat*lı, ekşi, kimisi Fârisî (kaliteli) hurmadır, kimisi de bayağı ve adi hurmadır.
Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet edilen bir hadise göre Rasûlullah (sav) yüce Allah'ın: "Yine de onlardan bir kısmını lezzetlerinde, bir kıs*mından üstün kılıyoruz" buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmek*tedir; "Kimisi Fârisî türüdür, kimisi bayağıdır, kimisi tatil, kimisi de ekşidir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bunu da es-Sa'lebî nakletmektedir.
el-Hasen der ki: Bu âyet-i kerîmeden maksat misal vermektir. Şam yüce Allah bunu Âdemoğullarına misal göstertmektedtr. Onlar asılları itibariyle bir*dirler, fakat hayır, şer, iman ve küfür bakımından aynı sudan sulanmış mah*sullerin çeşitliliği gibi farklı farklıdırlar. Şairin şu mısraları da bu kabilden*dir:
"İnsanlar da yetişen bitkiler gibidirler, bitkiler de çeşit çeşittir, Kimisi sandal ağacıdır, kimisi kâfur, kimisi de sorgun (ban) ağacıdır, Kimi ağaçtan da ömür boyu katran sızar."
"Şüphesiz bunlarda da aklını kullananlar için âyetler", yüce Allah'ın buy*ruklarını anlayıp kavrayacak kalbe sahip olan kimseler için "alâmetler "var*dır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

5. Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak olan onların: "Acaba biz toprak olduktan sonra mı, biz mi yeniden yaratılacağız?" demeleri*dir. İşte Rabblerini İnkâr edenler bunlardır. Boyunlarında de*mir halkalar olacak olanlar da bunlardır. İşte cehennemlikler de bunlardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.
"Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak olan onların... demeleridir." Yani ey Mu*hammedi Sen onlar tarafından doğru sözlü ve güvenilir bir kimse olarak bi*liniyor iken sonradan seni yalanlamalarına hayret edip şaşırıyor isen şunu bil ki; onların Öldükten sonra dirilmeyi yalanlamaları, bundan daha çok hayret edilecek bir şeydir.
Şanı yüce Allah hayret edip şaşırmaz. O'nun hakkında öyle bir şey düşü*nülemez, çünkü hayret, sebepleri gizli ve saklı olan şeyler dolayısıyla nefis*teki değişiklikler demektir. Bunu bu şekilde söz konusu etmesi, onların bu tutumlarına peygamberinin ve mü'minlerin hayret etmeleri içindir.
Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Ey Muhammedi Eğer sen onların gökleri, yeri ve aynı yerden yetişen çeşitli mahsulleri yaratanın Ben olduğu*mu kabul etmelerine rağmen, öldükten sonra dirilişi ve tekrar yaratmayı in*kâr edişlerine hayret ediyorsan, şunu bil ki; onların bu sözleri bütün mahlukatı hayrete düşüren, şaşırtıcı bir sözdür. Çünkü yeniden yaratmak ilkin ya*ratmak anlamındadır.
Âyeti kerîmenin yaratıcıyı inkâr edenler hakkında olduğu da söylenmiş*tir. Yani eğer sen değişip duran bir şeyin mutlaka bir değiştiricisi olması ge*rektiğine dair apaçık delillere rağmen, onların yaratıcıyı inkâr edişlerine hay*ret ediyorsan, bil ki, asıl hayret konusu onların bu inkâr edişleridir.
Âyet-i kerîmenin ifadeleri ve bu ifadelerin sıralanışı, birinci ve ikinci açıklamaya delil teşkil etmektedir. Çünkü yüce Allah onların: 'Acaba biz top*rak olduktan sonra mı?" diriltileceğiz; "biz mi yeniden yaratılacağız?" dediklerini nakletmektedir.
"Biz nü?" buyruğu; " Biz" şeklinde de okunmuştur. (Yani: Sonra mı biz yeniden yaratılacağız? demek olur.)
"Demir halkalar" kelimesi ın çoğuludur. Bu da, etin ken*disiyle boyna bağlandığı bir halkadır. Yani Kıyamet gününde onların boyun*larına böyle bir halka geçirilecektir. Yüce Allah'ın: "O zaman boyunlarında tasmalar ve zincirler bulunacak... sonra ateşte yakılacaklar." (el-Mu'min, 40/71-72) buyruğu buna delildir.
Buradaki "demir halkalar"in onların işleyegeldikleri kötü amelleri oldu*ğu da söylenmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

6. Bir de senden iyilikten önce çarçabuk kötülük getirmeni ister*ler. Halbuki onlardan önce nice örnekler gelip geçmiştir. Doğ*rusu Rabbin zulümlerine rağmen İnsanlara yine de mağfiret edendir ve şüphesiz Rabbin azabı cidden çetin olandır.
7- O küfre sapanlar: "Ona Rabbinden bir âyet indirilmeli değil miy*di?" derler. Sen ancak bir uyarıcısın. Esasen herbir topluluğun bir yol göstericisi olmuştur.
"Bir de senden" aşırı inkârları ve yalanlamaları dolayısıyla "iyilikten ön*ce çarçabuk kötülük" azabı "getirmeni isterler." Bunun, onların: "Ey Allah! Eğer bü Senin katından hakkın kendisi ise durma, bizim üzerimize gökten taş yağdır" (el-Enfal, 8/32) sözlerine işaret olduğu da söylenmiştir.
Katâde der ki: Bunlar afiyetten önce cezayı İstediler. Şanı yüce Allah ise bu ümmetin cezasını Kıyamet gününe kadar tehir etmeyi hükme bağlamış*tır.
"İyilikten önce" buyruğu kendisi sebebiyle imanın ve iyiliklerin umuldu*ğu imandan önce, diye de açıklanmıştır.
Nice örnekler" ilahi azab ve cezalar... demektir. Tekili; şeklindedir. el-A'meş'ten onun bu kelimeyi,( akilli ) şeklinde "mim" har-tini ötreli "se" harfini de sakin olarak okuduğu rivayet edilmiştir, ki bu da; Müsle'nin çoğuludur. Bununla birlikte; şeklinde "mim" harfi*nin ötresinin ağırlığı dolayısıyla üstün ile değiştirilmesi de mümkündür. (Tekilinin sonundaki) "he" (yuvarlak te)nin yerine fetha getirilir de söylen*miştir.
el-A'meş'ten bu kelimeyi; şeklinde "mim" harfini üstün, "se" har*fini sakin okuduğu da rivayet edilmiştir. Bu da "müsle" kelimesinin çoğulu*dur. Daha sonra "mim" harfinin ötresini ağırlığı dolayısıyla hazfetmiştir. Bü*tün bu açıklamaları en-Nehhâs -Allah'ın rahmeti üzerine oisun- zikretmek*tedir.
Ancak cemaatin kıraatine göre bu kelimenin tekili dır. Temimliler ise bu kelimenin hem "se" harfini, hem "mim" harfini ötreli okurlar. Onla*rın bu kullanışlarına göre kelimenin tekili; şeklinde "mim" harfi ötreli, "se" harfi de sakindir.
"Yüksek köşk, odaüar)" demektir. Bunun (müslenin) fiili ise; şeklinde gelir, mastarında ise "mim" üstün, "se" harfi de sa*kindir.
"Doğrusu Rabbİn... mağfiret edendir." Yani iman etmeleri halinde müş*rikleri, tcvbe etmeleri halinde günahkârları affedendir. İbn Abbas der ki: Yü*ce Allah'ın Kitabındaki en umut verici buyruk: "Doğrusu Rabbin zulümle*rine rağmen insanlara yine de mağfiret edendir" buyruğudur.
"Ve" küfür üzere ısrar ettikieri takdirde, "şüphesiz Rabbin azabı cidden çetin olandır."
Hammâd b. Seleme, Ali b. Zeyd'den, o Said b. el-Müseyyeb'den şöyle de*diğini rivayet etmektedir: Yüce Alfah'ın: "Doğrusu Rabbİn zulümlerine rağmen insanlara yine de mağfiret edendir ve şüphesiz Rabbin azabı cidden çetin olandır" âyeti nazil olunca Rasûluilah (sav) şöyle buyurdu: "Al*lah'ın affetmesi, rahmeti ve bağışlaması olmasaydı, hiçbir kimse rahat bir ha*yat yaşayamazdı ve eğer O'nun cezası, tehdidi ve azabı olmasaydı, herkes de hiçbir şey yapmaksızın dururdu," Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
"O küfre sapanlar, ona Rabbinden bir âyet indirilmeli değil miydi? der*ler." Yani onlar bir takım mucizelerin gösterilmesini istediklerinde yüce Al*lah da peygamberine -Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun-: "Sen ancak bir uyarıcısın" yani bildirip, haber verensin "esasen herbir topluluğun bir yol göstericisi olmuştur;" onları Allah'a davet eden bir peygamberi olmuştur, diye buyurdu.
Yol gösterici (el-Hâdî)nİn Allah olduğu da söylenmiştir. Yani sana düşen uyarıp korkutmaktır. Kendilerini hidayete iletmeyi dilediği herbir kavmi hi*dayete ileten de Allah'tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.