Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/43 123456789101126 ... SonSon
423 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Günün Şiiri

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Phone 43 Günün Şiiri

    Arkadaşlar Günün Şiiri" Olmasını istediğiniz şiirleri bu başlık altında paylaşalım..
    YA SİYAH YA BEYAZ

    Bir çizgi çekeceksiniz
    Nefesiniz kesilecek..!
    Cayır cayır yanacak ciğeriniz
    Hiç bir şey
    ya da hiç kimse,
    bu yangını söndüremeyecek!
    Kırık gönlünüze
    çekmeden önce ayrı
    çektikten sonra ayrı bir sızı
    yerleşecek
    Bir daha eskisi gibi
    olmayacağınızı düşünecek
    Hatta kendinize belki de tutamayacağınız
    sözler bile verecek
    Ve artık kimseye güvenmeyeceğinize
    dair ant içeceksiniz...
    Bir çizgi çekeceksiniz
    Nefesiniz kesilecek..!
    Öyle derin ve öyle kalın
    çizeceksiniz ki
    geriye dönülmeyecek
    Bir yanında siz olacaksınız
    Diğer yanında acıtanlar
    İkiye bölüneceksiniz
    Herkes haddini
    Herkes yerini
    ve herkes kendini
    Öğrenecek!
    Sonra kendi ülkenizin sınırlarında
    Yine griye itibar etmeyecek
    Sonsuza dek
    Ya siyah
    ya da beyaz deyip
    Yaşamaya devam edeceksiniz...!

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yol İşareti

    Sevdinse...
    Aşkında yitip yok oldun,
    Karıştıracaksın günü, ayları.
    Sevgi yollarında ne kaide, kanun
    Kendin aşmalısın bu dolayları.

    Eriyip kendini yok sanacaksın
    Bu derdin olmayıp özge çaresi
    Sen hız hız "kazaya" uğrayacaksın
    Yoktur bu yollarda yol işareti.

    Bahtiyar Vahapzade

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bilmem siz de özlüyor musunuz,
    insanların o eski samimiyetlerini...
    Tadı damaklarınızda kalan o bahçe sohbetlerini...
    Menfaatler daha henüz geçmemişken paylaşımdaki bereketin önüne ve mütevazilik iyi insan olmanın mayasıyken henüz...
    Şimdilerde insanlar, huzur dışında her şeye sahip, çok şeyleri var. Ama içlerinde bir fırtına, bakışlarda güvensizlik ve yürekleri dört duvar...

    -Uğur Gökbulut-

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gül Muştusu XIII

    Sen beni gönderdin
    Gülün muştusunu vermek için
    İsanın doğumunu yaz gibi
    Yahyanın sesini kış gibi
    Zekeriyanın ürpertisini
    İnsanlara
    Bir bahar aşısı gibi
    Taşımak için
    Gülün muştusunu vermek için
    Sen beni gönderdin

    Kur’an meş’alesini
    Dikmek için karanlık dağlara
    Işık saçmak için dört yana
    Zeytine yağ
    İncire bal vermek için
    Gülün muştusunu vermek için
    Dağlara taşlara
    Kuşlara balıklara mercana
    İnsana
    Beni sen gönderdin

    O ki gecesi
    Arkamda sönen
    Anne baba feneri
    At arabasında
    Balyaların üstüne
    O çocuğu sen çıkardın
    Büyük yolculuk için
    Gülün muştusunu vermek için
    Okullara
    Kitaplara
    Laboratuvarlara
    Zindanlara
    Yeraltına
    Dikitlere ve sarkıtlara

    Hey altın hey altın
    Yerin insana yılan bakışı
    Firavun büyüsü
    Samirinin bir bağ örümceği gibi
    Gönül yemişlerini paslandıran salgısı
    Hey kokudan mahrum
    Candan mahrum altın
    Tanrım altına karşı
    Altının ufukları tutmuş
    görünmez yüzlü kanatlarına karşı
    Bir gülü kılıç gibi kullanarak
    Kalp yararak
    Ruh sarsarak
    Akıl kırarak
    Büyük savaşı vermeğe sen gönderdin

    Sen gönderdin Rabbim sen gönderdin
    İnsanı meleği şeytanı
    Gül tanesindeki zamanı
    Zeytindeki zekeriya ışığını
    İsadaki acımanın zafer takını
    İnsanı insandaki düşüş makamını
    Ve kitapların var
    Yaprakları melek kanatları
    Ve iskit roma
    Kudüste yıkılan tapınak
    Omuzlarda taşınan cüzzam çarmıhı
    Ve romada gerilen köle kası
    Ben
    Milattan önceki ben
    Milat yıllarının beni
    Hicret yıllarının
    En muştulu kölesi
    Ben
    Evet Tanrım
    Sen gönderdin
    Tüm sen gönderdin
    Kendi ışığında tutarak
    Kendi gölgenden sayarak saymayarak
    Sen gönderdin
    Dağlara buyurucu kıldın
    Demiri yumuşattın avuçlarımda
    Deveyi önüme çökerttin
    Samanyolunu bir nar ağacı gibi donattın bize
    Bütün bu muştuyu sen verdin bize Tanrım
    Suda kendimi gördüm Tanrım
    Bu muştuyu sen verdin bize sen verdin Tanrım
    Geceleri bütün yıldızlarını saydım
    En çok gece yarılarından sonra
    Ülker yıldızında konakladım
    Sabah yıldızını bekledim
    İçime doğacak bir ilham gibi
    Dağuçlarından çıkan güneşinde döndüm
    Döndüm Tanrım döndüm
    Sonra geceleri
    Meşe ağaçları arasından
    Bir su şırıltısı
    bir keçi melemesi mi
    Hiç biri değil bu hışırtı
    Doğan aydır bu
    Bu ayı sen gönderdin Tanrım
    İşaret saydın senden onu yıllarca
    Aramızda ne gizli sözleşme bu
    Ne arzu ne ateş bu
    Her şeyiyle dünya
    Gece ay ışığında
    Senin tükenmez sözünden bir sağlık
    Bir yoğurma bu

    Ayın muştusunu vermek için
    Beni sen gönderdin Rabbim
    Ayağıma sen taktın
    Aya doğru akan hız türküsünü
    Hey Odisseus nerdesin
    Ksenofon
    İbn-i batuta
    Evliya çelebi
    Yazın yeniden insanın macerasını
    İnsan kasının çılgın kahkahasını
    Duy yeraltındaki yerin ta kendisi olan adam

    Sezai Karakoç

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    her şey yapılabilir
    bir beyaz kağıtla
    uçak örneğin uçurtma mesela
    altına konulabilir
    bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
    sallanan bir masanın
    veya şiir yazılabilir
    süresi ötekilerden kısa
    bir ömür üzerine.

    bir beyaz kağıda
    her şey yazılabilir
    senin dışında
    güzelliğine benzetme bulmak zor
    sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
    her şeyden
    bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
    belki tabiattadır çaresi
    senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
    ve benim
    bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
    anlarım bitkiden filan
    ama anlatamam
    toprağın güneşle konuşmasını
    sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

    sen bana ışık ver yeter
    bende filiz çok
    köklerim içimde gizlidir
    gelen giden açan soran bere budak yok
    bir şiir istersin
    “içinde benzetmeler olan”
    kusura bakma sevgilim
    heybemde sana benzeyecek kadar
    güzel bir şey yok

    uzun bir yoldan gelen
    tedariksiz katıksız bir yolcuyum
    yaralı yarasız sevdalardan geçtim
    koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
    her şeyi anlattım
    olan olmayan acıtan sancıtan
    bilsem ki sana varmak içindi
    bütün mola sancıları
    bütün stabilize arkadaşlıklar
    daha hızlı koşardım
    severadım gelirdim
    gözlerinin mercan maviliğine

    sana bakmak
    suya bakmaktır
    sana bakmak
    bir mucizeyi anlamaktır

    sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
    aşk sorgusunda şahanem
    yalnız kelepçeler sanıktır
    ne yazsam olmuyor
    çünkü bilenler hatırlar
    hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
    bahçıvanlar değil tüccarlardır
    sen öyle göz
    sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
    sen teninde cennet kayganlığı iken
    sana şiir yazmak ahmaklıktır

    bir tek söz kalır
    dişlerimin arasından
    ben sana gülüm derim
    gülün ömrü uzamaya başlar

    verdiğim bütün sözler
    sende kalsın isterim
    ben sana gülüm derim
    gül sana benzediği için ölümsüz
    yazdığım bütün şiirler
    sana başlayan bir kitap için önsöz

    sana bakmak
    bir beyaz kağıda bakmaktır
    her şey olmaya hazır
    sana bakmak
    suya bakmaktır
    gördüğün suretten utanmak
    sana bakmak
    bütün rastlantıları reddedip
    bir mucizeyi anlamaktır
    sana bakmak
    Allah’a inanmaktır
    .

    Yılmaz Erdoğan

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yalnız sanıyorlar beni;
    Değilim,
    Kimsenin kalabalığı olmadım
    ve kimseyi de kalabalık edemem ..
    Bundan sonra dünyamda,
    Bu da benim tercihim.
    Güvensiz sanıyorlar beni;
    Değilim,
    Sadece kendi içimde
    kendime göre bir dengem var,
    ve bir daha kırılırsam
    toparlanamama endişesi taşıyor yüreğim.
    Bu yüzden şimdilik sadece
    kendime güveniyorum.
    Anlamakta zorlandığım bir dünyada,
    anlaşılmayı zaten beklemiyorum ..
    Ben böyle iyiyim ...
    Uğur GÖKBULUT

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bak şimdi bana "hayat" !
    Yıllar geçti aramızdan,
    Belki ben seni üzdüm,
    Belki sen beni kahrettin.
    Gel bir anlaşma yapalım seninle !
    Ben senin yaptıklarına göz yumayım,
    Sende geriye kalan ömrüme dokunma.
    Karışma olup bitene
    Gelme üstüme
    Çek bir tabure otur ve sadece izle.
    Söz sana ilişmeyeceğim,
    Kapatacağım gözlerimi
    Yürüyeceğim sonsuz karanlığa
    Yürüdükçe biliyorum ki üşüyeceğim
    Ve
    Üşüdükçe seziyorum ki öleceğim.
    Sana söz veriyorum aklına bile gelmeyeceğim…


    Bülent Gürakar

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Adsız Bir Çiçek

    Rengini dünyaya ilk defa sunan
    Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
    Sevgilim
    Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman.

    Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
    İstersen bir şiir gibi okuma
    Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
    Soğuklar başlayınca havalanıp
    Millerce yol katettikten sonra
    Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.

    Ve yazmış olacağım bir de
    Her dönemde her çağda
    Sevdanın kendine özgü diliyle.

    Edip Cansever

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sen kokar..


    Bir tek yaprak düşmüyor yeşil gibi
    Ve tek bir gül dönmüyor kırmızıya
    Ne eskisi gibi gülüyorum sana
    Ne de şimdiki kadar seviyorum

    Sabırdı geleceği yazan geçmişe
    Ortada kalan düşleri için bir sığınak aradı hep
    Bir de gerçekleri kovmak için
    Bir korkuluk öylesine

    Yoldan geçenler heyecan vermiyor
    Sardunya kokusu sarmıyor artık balkonları
    Yağmur ıslatamıyor
    Kendini bile…

    Sende kalmaktan kaçtım ya yıllarca
    Şimdi de “nerde kaldın?” diye çıktım pencerelere
    Meğer sen mağrur
    Çaresiz
    Ve sebepsizce
    Bekliyormuşsun yolun köşesinde

    Seneler önce “kal” diyemediğim gibi
    “gel” de diyemem şimdi sana
    Ama sen gelirsen eğer…

    Saçlarının her köşesine diktiğim hasretimi koparır
    Balkondaki sardunya saksılarına dikerim

    İşte o zaman balkonlar
    Hep “sen sen” kokar…

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yürüyelim Seninle İstanbul'da

    Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
    hayallerim kıpkırmızı olurdu

    İstanbul hala güneşin ardında
    ufuklarında birkaç kara leke
    birkaç kan pıhtısı dudaklarında
    İstanbul hala sevimli mi sevimli
    ve hala bir tomurcuk tadında
    yürüyelim seninle İstanbul'da

    korkusuz bir rüyadır
    bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
    birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
    yenilgisiz bir muamma gibidir
    arar buluşmayan ellerimizi
    deli rüzgâr yine sarhoş, hovarda

    tam orada, Çamlıca yokuşunda
    birkaç bulut çekelim gökyüzünden
    damarlarımızdan geçirelim ve birden
    bırakalım suların üzerine
    sen bir defa konuş, sen bir defa gül
    kumlu ebrular yapalım seninle
    serpmeli ebrular, bülbülyuvası
    hercaimenekşe, gonca ve sümbül

    yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
    yürüyelim seninle İstanbul'da
    boğaziçi mağrur türkülerini
    gözlerine baka baka söyleyin
    martılar üşüyünce
    denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi

    anlayabilir misin
    neden çıban gibi büyür bağrımda
    büyürde kelebek olur bu sızı
    kırmızıyı sevdiğini söyledin
    bu yüzden mi günlerdir
    İstanbul'da gül kokusu yayılan
    tepeler kırmızı, sular kırmızı

    İstanbul bilmeli ki, sahillerine
    mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
    İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
    önce senin yüreğine açılır
    uzaklarda bir yerde
    toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
    parmaklarında hüzün
    sana doğru akan nehrin
    ağlayan suretidir

    bir elimizde umut
    bir elimizde sevda
    yürüyelim seninle İstanbul'da
    musiki kesilsin, tükensin yazı
    çaresiz kalınca mızrap ve şiir
    ozan bir kenara bıraksın sazı
    ressam fırçasına neden mi kızgın
    tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
    kırmızıyı sevdiğini bilince
    çekilir mi artık güllerin nazı

    Anadolukavağı'nda her akşam
    burcu burcu bir rüyadır hayalin
    karanlık, hüznünü düşürür dağa
    kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
    endamın her sabah iner toprağa

    hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
    ayrılık acıyla süzülür kandan
    nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
    dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
    öylesine yorgun, mahzun ve candan

    İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
    uykusundan uyanınca fırtına
    dalgalar türkümüze aşina olur
    yüzümüze bakınca deniz fenerleri
    sahibini arayan gemilerin
    çığlığıyla vurulur

    tarih heyelandır hainlerin ardında
    İstanbul tarihin soylu anası
    biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
    sevdayı kız kulesi'nden
    yalıların burukluğu altında
    geçiyoruz sokaklardan delice

    anlayabilir misin
    beyoğlu'nda gezinen
    hayal kırıklığının benden türediğini
    anlayabilir misin
    kırmızı neden böyle
    doldurur aynalara inleyen yüreğimi

    sana giden yolların kavşağında
    bir adam direniyor izini bulmak için
    siliyor tanyerine akan alın terini
    ufkunda sapsarı umudun rengi
    mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
    arıyor sessizce kaybolan günlerini

    Gülhane'de simit satan çocuklar
    nasıl anlasınlar ellerimizin
    neden böyle çekingen olduğunu
    Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
    gökyüzüne dokunurken bu acı
    kimdir diye sorsunlar içlerinden
    birlikte yürüyen iki yabancı

    biz gitsek de, İstanbul'da yine de
    yıllar yılı gezinmeli bu sızı
    benden bir yaralı şiir kalmalı
    senden bir tebessüm, bir de kırmızı

    Nurullah Genç

Sayfa 1/43 123456789101126 ... SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •