Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/5 12345 SonSon
45 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Evcil Hayvan Hastalıkları ile İlgili Bilmediklerimiz

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Icon12 Evcil Hayvan Hastalıkları ile İlgili Bilmediklerimiz

    KEDİLERDE ÜREME DAVRANIŞLARI Kedilerin anöstrusları gün ışığının mevsimsel değişimi ile ilgilidir. Bu olaya “fotoperiyodizm” denmektedir. Çiftleşme olmadığı taktirde dişi kediler reprodüktif mevsim müddedince her 2-3 haftada bir östrus göstermektedirler.

    Kuzey yarım kürede bu üreme mevsimi genellikle Ocak’ta dünlerin uzaması ile başlayarak Eylül ayına kadar devam etmektedir. Bu mevsim süresince östrusun süresi ve uzunluğu fertlere göre değişiklik göstermektedir. Çiftleşmesine izin verilen kedilerde her üreme mevsiminde sadece iki östrus periyodu ve bunun sonucu olarak iki yavrulama görülmektedir.

    Puberta be ****üel olgunluk Dişi kediler yaklaşık 8 ile 13 aylık iken ****üel olgunluğa ulaşmalarına rağmen, ırklar arasında bu süre oldukça değişkendir. Bazı kedi ırklarında östrus görülme yaşı 3 aylığa kadar görülebilmektedir. Ayrıca uzun tüylü kedi ırklarında 11 aylık iken ( İran kedileri 12-18 aylık yaşa kadar) gözlenen puberta yaşı, kısa tüylü bazı kedi ırklarında ile 9 ayda (siyam kedilerinde ortalama 9 aylık iken) gözenebilir. Dişi kediler en erken 5 aylık, en geç ise 18 aylık yaşta cinsel olgunluğa ulaşmış olmaları gereklidir.

    Çevresel faktörler evcil kedilerde puberta yaşına etki etmektedir. Serbest yaşayan kediler saf ırk kedilerden daha erken cinsel olgunluğa ulaşırlar. Kedi yavruları büyük çoğunluğu ilk östruslarını 2.3-2.5 kg vücut ağırlığına ulaştıklarında (ort. 7 aylık) gösterirler. Puberta’nın başlangıcı yavrunun yaşından çok, çiftleşme sezonu ve yavru kedilerin doğdukları zaman ile yakından ilişkilidir. Ekim ile Aralık aylarında doğan yavru kediler birkaç ay sonra başlayacak çiftleşme mevsiminde ****üel olgunluğa ulaşamamış olabilirler.

    Erkek kedilerde yaklaşık dişi kediler ile aynı yaşta puberta’ye ulaşırlar. Erkek kedilerde dişilere ilgi, atlama, pelvik itme hareketleri gibi cinsel davranışlar 4 aylıkta başlar iken, spermatogenezis 5 aylığa kadar başlamaz. ****üel olgunluk yaşı, erkek kedilerde 9 aylık iken (yaklaşık 3.5 kg vücut ağırlığı) gerçekleşir reprodüktif aktivite 14 yaşın üzerinde de devam eder, fakat yetiştirmede kullanılan erkek kediler yanlızca 4-6 yaşa değin kullanılmalıdırlar.

    Çiftleşme mevsimi Kuzey yarım kürede, evcil kediler yılda iki kez üreme mevsimi gösterirler. Bunlardan ilki bahar (Ocak ile Mart ayları) diperi ise geç yaz yada erken sonbahar (ağustos ile Ekim) mevsimleridir. Östrusların en yoğun olduğu dönem, kuzey yarım kürede Şubat Mart aylarıdır. Uygun iklim şartlarında yıl boyunca çiftleşmeler gözlenebilir.

    Gün ışığının azalmaya başlaması ile beraber gelecek östrusun başlangıcına kadar anöstrus periyoduna girerler. Bazı durumlarda özellikle evde ve sun’i ışık altında bulundurulan kedilerde yıl boyu süren poliöstrik bir aktivite söz konusudur. Bu durum özellikle kısa tüylü kedi ırklarında (özellikle siyam), uzun tüylü kedi ırklarına nazaran daha sık gözlenir. Östrus siklusu Dişi kediler mevsime bağlı poliöstrik ve uyarılmış ovulasyon yapan hayvanlardır. Bunun sonucu olarak reprodüktif sikluslarını büyük ölçüde çiftleşme etkilenmektedir.

    Çiftleşmemiş kediler her biri ortalama 7 gün süren, bir seri ovulasyonsuz siklus gösterirler. Kedilerde östrus siklusunun dönemleri genellikle; proöstrus, östrus, metaöstrus ve anöstrus olarak bildirilmektedir.

    Metaöstrus, çiftleşme olmadığı taktirde iki östrus periyodu arasındaki “interöstrus” dönemdir. Çiftleşmemiş dişi kediler kontrollü ışık ve ısı altında bir yılda ortalama 13 östrus (4-25 östrus) gösterebilimektedir.

    Klink bulgular Proöstrus döneminde; Kedilerde proöstrüs erkek kedi olmazsa anlaşılamaz. Bu dönem klink olarak, dişinin erkeğe cazip geldiği fakat erkeği kabul etmediği bir dönemdir. Dişi kedi başını veya boynunu herşey sürmek eğilimi gösterir ve bu hareketi ilgi artması olarak yorumlanabilir. Bu hareket dişi kedilerin ****üel olarak kabul edici döneme girmesinden önce, 1-3 gün devam eder. Bununla beraber proöstrus çoğu zaman östrus öncesinde fark edilemeyebilir. Bu dönemde idrar yapma sıklığında artış ve erkek kedilerde görülen idrar püskürtme hareketine benzer davranışlar gözenebilir.

    Sürekli ses çıkartan dişi kedi lordoz pozisyonundadır. Vulvada ödem yoktur ve köpeklerde gözlenen viginal akıntı görülmez. Östrus döneminde; Kedilerde östrus, çiftleşe dönemi olarak tanımlanır. Dişinin erkeği kabul etmesi ile başlar, çiftleşmeyi reddi ile biter.

    Kedilerde östrüs davranışları aniden başlar. Dişinin bağırmaları çok sıklaşır (vokalizasyon) ve sık sık pelvisini yukarıya kaldırarak çiftleşme pozisyonu alır. Bu erkek kedi varlığında daha belirgin görülür. Devamlı gerilme, anorexi gözlenir. Dişi kedi lordoz pozisyonu aldığı zaman kuyruğunu yana atıp arka bacaklar üzerinde durur. Bu durumda erkek kedi dişinin üzerine çıkar ve dişleri ile ensesinden yakalayarak pelvik ileri geri hareketlerle vulvayı arar.

    Aşımın başlamasından ortalama ½-7 dakika sonra pelvisinvaginaya girmesi ve ejakulasyon meydana gelir. Ejakulasyon anında dişi kedi yüksek bir sesle bağırmaktadır. Bu bağırmanın vagina duvarı ile serviksin penis üzerindeki çıkıntılar tarafından uyarılması sonucu meydana gelmektedir. Daha sonra dişi erkeği hemen uzaklaştırır ve vulvasını yalayarak kendi çevresinde yuvarlanır. Ortalama 5-20 dakika sonra dişi tekrar çiftleşme pozisyonu alır ve erkeğin aşmasına izin verir. Eğer çift rahatsız edilmez ise 1-2 saat içerisinde 5-7 kez çiftleşme olur.

    Bu devrede dişi kedinin perineal bölgesi yavaşça ovulur ve boyun bölgesinden kuyruk köüne kadar sıvazlanırsa kedi sternum üzerine oturur, pelvis yukarı kalkık pozisyonda kuyruğunu yana ve yukarı yönlendirir. Arka ayaklarını uzatır ve pelvik bölge üzerine elle bastırıldığında arka ayaklarını geriye doğru hareket ettirir.

    Metaöstrus döneminde; ovulasyon şekillenmeyen (çiftleşme olmamış) bir östrus dönemi sonrası follikuler regresyon periyodudur. Ortalama 21 gğn (14-28 gün) sürer. ****üel davranışlar kaybolmuştur. Ovulasyonun olduğu fakat gebeliğin oluşmadığı durumlarda yalanı gebelik gözlemlenir ve korpus luteum şekillenir.

    Gebe olmayan kedilerde luteal dönem gebelik süresinin ortalama yarısı kadar sürer ve yaklaşık 7-10 gün içerisinde ovaryumlar aktif hale geçebilir. Bu sebeple dişi kedilerde bir çiftleşme sezonu boyunca 4-5 defa hayali gebelik (pseudoregnacy) görülebilir. Anöstrus dönemi; ****üel dinlenme dönemidir. Dişi kediler erkek kedileri yanlarına yaklaştırmazlar ve ****üel istekleri kaybolmuştur. Ovaryumlar küçüktür ve folleküller ortalama 0.5 mm büyüklüktedir.

    Anöstrus Eylül ayında başlayığ Aralık ayında sona erer (kışın sonunda günlerin uzamasınabağlı olarak son bulur.) Anöstrusun başlamasında gün ışığının kısalması ve yaz ısısının yükselmesi önemli ise de bireysel farklılıklar oldukça fazladır. Günde 10 saatten fazla sun’i ışık alan dişi kedilerde anöstrus dönemi gecikebilir ve hatta yılar boyu bu dişiler kızgınlık gösterebilirler.

    Anöstrus dönemindeki dişi kedilerde serum östrojen ve progesteron değerleri bazal düzeydedir. Çiftleşme Çiftleşme sırasında erkek kedi dişinin boyun bölgesinden kuvvetli şekilde ısırır. Erkek kedide penis arka tarafa dönük pozisyondadır ve bu aşamada kısmen erektil halde alt kısma horizontal 20-30 derecelik bir açıdadır.

    Penis itme hareketlerini takiben ejakulasyon gerçekleşir. Erkek kedi penisi geri çekerken dişi çiftleşme çığlığı çıkararak (erkek kedinin penisindeki kornifiye papillalardan dolayı) ileri yönde hareket eder. Erkek kedi dişinin sinirli davranışlarından kaçmaya çalışır. dişi kedi kendi etrafında döner ve vulva bölgesini yalarken erkek kedi güvenli mesafeden bunu seyreder.çiftleşme birkaç dakika ie bir saat arasında sürer ve tekrarlanır.

    Yaklaşık 7 kez ejakülasyonlu çiftleşme gerçekleşir. Çiftleşme sıklığı ve aralıkları bireyler arasında farklılıklar gösterir. Çiftleşme öncesi dönem 10 saniye ile 5 dakika arasında, çiftleşme 1-3 dakika, çiftleşme sonrası dönem ise 1 dakikadan azdır.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KOALA'NIN FİZYOLOJİSİBir koala gören kişilerin (daha doğrusu bir koala resmi gören kişilerin; çünkü bu hayvanlar Avustralya dışında yalnızca San Diego Hayvanat Bahçesi’nde yaşıyorlar) ortak tepkisi bu hayvanı canlı bir oyuncak ayıymış gibi düşünmek oluyor ve evlerinde besleyip besleyemeyeceklerini soruyorlar. Koala elbette ki bir ayı değil ve evde beslenemez. Koala keseli bir hayvan; yavrular henüz cenin aşamasındayken doğuyorlar ve yaşamlarının ilk aylarını annenin memelerini örten kesesi içinde geçiriyorlar. Önceleri koalaları evde besleyebilmek mümkündü, fakat sonraları Avustralya’da katı koruyucu yasalar yürürlüğe kondu, çünkü hayvanı postu için avlamaya başlamışlardı.
    Koalanın bilimsel ismi Phascolarctos cinereus; Yunanca’da keseli ayı ve kül grisi anlamına gelen sözcüklerden türetilmiş. Bu hayvan bilimsel olarak bir “arboreal folivore”; yani, ağaçlarda yaşar ve yaprak yer. Avustralyada yetişen Eucalyptus cinsinin 600’den fazla türü içinden özellikle 35 kadarı koalanın ağacıdır. Yetişkin bir koala hemen hemen yalnızca okaliptus yaprakları yiyerek beslenir. Bu yaprakların yağları diğer memelilerin çoğu için zehirleyicidir. Koalanın okaliptüs yapraklarıyla beslenebilmesini sağlayan uyum biçimlerinin neler olduklarını merak etmemek mümkün değil. Gelişmiş bir koala ortalama dokuz kilogram ağırlığında ve en fazla 62 santimetre boyundadır. Postu kalın ve yünsüdür; bacakları uzundur ve parmakları iyice pençeleşmiştir. Ön ayaklarında içteki iki parmak ve arka ayaklarında içteki bir parmak diğerleriyle, tıpkı bizim elimizdeki başparmaklar gibi, belirli bir açı yapar. İşte koalanın iyi bir tırmanıcı olmasını sağlayan da bu yapıdır. Yalnızca bir ağaçtan diğerine gitmek için aşağıya inen koala, yerde dört ayak üstünde yürür. Zamanının çoğunu, ağacın üstünde, gece ve gündüz ya uyuyarak ya da yaprak yiyerek geçirir. Koalalar genellikle iki senede bir çiftleşirler. Çiftleşme mevsimi ilkbaharın başlarından yazın ortalarına kadar uzanır; gebelik süresi ise 35 gün kadardır. Yeni doğmuş bir koala (genelde her batında bir tane yavrular) yaklaşık 19 milimetre boyunda ve 5,5 gram ağırlığındadır. Bu minik yaratık hiç yardımsız keseye tırmanır -koalanın kesesinin olağandışı bir özelliği var; arkaya açılıyor- ve memelerden birine yapışır. Aradan yaklaşık altı ay geçip de boyu 20 santimetreye ulaştıktan ve kürkü iyice geliştikten sonra genç koala keseden çıkar. Ancak, bir altı ay daha ana sırtında taşınacaktır. Altı aylık koala memeden kesilmiştir; artık okaliptüs yapraklarından oluşan beslenme biçimi için hazırdır. Memeli hayvanlar için yapraklardan oluşan bir beslenme biçimi birçok besin çeşidine kıyasla çok zayıf bir enerji kaynağı sağlar. Bunun da ötesinde, yaprakların sindirilmesi konusunda, memeliler diğer hayvanlardan daha beceriksizdirler. Bu yüzden de, ağaçlarda yaşayıp yaprak yiyen birçok memeli enerji bütçelerinin sınırlarında yaşar. Böylece, biyolojik açıdan başarılı olmasına karşın, koalanın bu başarısı oldukça güvenilmez temeller üzerine kurulmuştur. Okaliptüs yapraklarındaki uçucu yağların, koalanın beslenme davranışındaki rolünün ne olduğu sorusunu yanıtlayabilmek için çok çaba ve zaman harcanmıştır. Hayvanın tercihinin bir okaliptüs türünden diğerine ve hatta aynı tür içinde bir ağaçtan diğerine değiştiğinin gözlenmesi, koalanın yaprakları yağ içeriklerine göre seçtiği ve böyle yapmak için belirli bir nedeni olduğu yolunda yaygın bir kanıya yol açmıştır. Bu seçim için öne sürülen nedenler, yağların koalanın körbağırsağında (voluminous cecum) gösterdiği mikrop öldürücü etki ve yağların vücut sıcaklığının korunması için ısı üretme işlevi olmuştur.
    Sydney'de Uygulamalı Bilimler Müzesi’nden Ian Southwell yakın zamanda koala üzerine yaptığı bir araştırmada okaliptüs yapraklarındaki uçucu yağların bileşimini araştırdı. Southwell bu yağların yaprak içindeki miktarı ile koalanın beslenme düzeyi arasında bir bağlantı bulamadı. Bu sonuç, koalanın yaşam ortamındaki başarısının başka hayvanlar için zararlı olan yağların zehirini etkinsizleştirme yeteneğine bağlı olduğuna işaret ediyor. Diğer bir deyişle, koala, okaliptüs ağaçlarının kimyasal savunma mekanizmasını yenebilmiş bir keselidir. Koala bu yolla bol bulunan bir kaynağa ulaşabilmiştir. Peki, bu kaynağı nasıl kullanıyor? Okaliptüs nasıl besin, su ve sığınak sağlayabiliyor? Bu soruları yanıtlarken atacağımız ilk adım koalanın sindirim sisteminin anatomisini ve fizyolojisini göz önüne almak olmalıdır. Tıpkı diğer otçul memliler gibi koala da selülozu sindiremez ve bu yüzden de selülozu sindirebilen mikroorganizmalara bağımlıdır. Mikrooraganizmaların sindirim sistemindeki yerleşim yerleri, otçul memelilerin mide öncesi ve mide sonrası sindiriciler olarak sınıflandırılabilmeleri için bir temel sağlar. Mide öncesi kategoride sığır benzeri döleşli (plasentalı) memeliler ile kanguru ve vallabi gibi keseliler vardır. Mide sonrası grup ise at ve tavşan gibi döleşli memeliler ile fırça kuyruklu kuskus ve koala gibi keselileri içerir. Mide sonrası sindiricilerde mikroorganizmaların en sık görüldüğü yer, ince ve kalın bağırsakların birleştiği yerde bağırsak sisteminin arka uzantısı olan körbağırsaktır. Körbağırsak koalanın sindirim sisteminin en ilginç parçasıdır; yapılan son gözlemler mide sonrasındaki bağırsağın toplam uzunluğunun yaklaşık %20’sini oluşturduğunu göstermiştir. Bu bölme yaprakların geçişi geciktirilerek mikropların selülozu sindirmesinin sağlandığı bir fermentasyon odacığı işlevini görür. Böylesine büyük bir körbağırsağa sahip olmak, koalanın karbonhidrat gereksiniminin tümüyle mikropların selülozu sindirmesiyle karşılandığı anlamına gelir. Hayvanın azot –yani protein- karşısındaki durumu daha da güvencesizdir. Koalanın pozitif azot dengesini koruyabilme yeteneğini ölçmek için, Avustralya, Yeni Güney Galler Üniversitesi’nde, çalışma arkadaşlarımla birlikte kafeslerde tuttuğumuz bir grup koalayı yalnızca taze Eucalyptus punctata yaprakları ile besledik (Bu bitki koalaların yapraklarını yedikleri bir ağaç olarak biliniyor). Hem yaz hem de kış boyunca azot alımını ve salımını ölçtük. Bekleneceği gibi, böyle bir beslenmeyle koalanın tüm yıl boyunca pozitif azot dengesini koruyabildiğini bulduk. Ancak bu dengeye ulaşma yolu pek tahmin ediebilir değildi. Sindirilebilir azot girdisi her zaman aynı olduğu halde, besin alımı kışın çok daha fazlaydı. Başka bir deyişle, koalalar kışın azot dengelerini koruyabilmek için daha fazla yaprak tüketiyolardı. Bunun açıklaması muhtemelen yaprakların kalitesindeki mevsimsel değişimlerde yatıyor. Eucalyptus punctata benzeri okaliptüsler ilkbaharda ve yaz başlarında hızla büyürler, fakat çiçeklendikten sonra büyümeleri yavaşlar. Bu yüzden de, kışın yapraklar daha yaşlı ve daha lifli olur; sindirilebilir azot içerikleri de daha azdır. İşte bu, ağaçlarda yaşayıp yaprak yiyen memeli hayvanların enerji bütçelerinin sınırlarında yaşadıklarına ilişkin bir kanıt. “Harcama hastalığı” olarak bilinen bir olgu koalanın enerji bütçesinin kuşkulu doğasını daha da vurguluyor. Kıtlık zamanlarında koalaların komaya girdikleri ve dolu midelerle öldükleri olmuştur. Ben, azot azlığının ana unsur olduğunu düşünüyorum, çünkü kıtlık sırasında okaliptüslerde pek az yaprak oluyor ya da hiç olmuyor. Var olan yapraklarsa yaşlı oluyor ve çok az sindirilebilir azot içeriyorlar. Yaprakların niteliğindeki bir değişim karşısında koalanın tepkisi büyük olasılıkla daha fazla yaprak yemek olacaktır. Yaprakların niteliği iyice bozulduğunda, gereken yaprak miktarı ve hatta koalanın sindirim sisteminin kapasitesi sınırlayıcı unsurlar haline gelebilir. Bu koşullarda, koalanın beslenme gereksinimlerini karşılayabilmesi fiziksel olarak imkansız olabilir. Koalanın çok ender su içme ya da hiç içmeme gibi bir özelliği de var. Bu, Avustralya yerlileri arasında koala hakkında anlatılan çeşitli söylencelerin ortak temasıdır. Bu hayvan için kullanılan yerel isimlerin bazıları –koobor gibi- “su içmez” anlamına gelir. Ancak, Sydney yakınındaki Hawkesbury Irmağı bölgesindeki yerel isimden türemiş koala ismi böyle bir anlam içermemektedir. Eldeki kanıtlar koalanın normal koşullar altında gereksinimi olan suyu çiğden ve okaliptüs yapraklarından elde ettiğini gösteriyor. Genel olarak canlılarda su kaybı idrarla, dışkıyla (ya serbest su olarak ya da besin parçalanmasıyla elde edilebilecek metabolik su olarak) ve buharlaşma yoluyla gerçekleşir. İdrarla su kaybı böbrekler tarafından kontrol edilir. Dışkıdaki serbest su içeriği ise kalın bağırsaklar tarafından ayarlanır; metabolik su içeriği ise sindirimin verimliliğine bağlıdır. Buharlaşma yoluyla su kaybı hayvanın vücut sıcaklığını düzenleme mekanizmaları ile yakından ilişkilidir. Koalada su dengesine nasıl ulaşılırsa ulaşılsın, devir hızı suyun hem bulunabilirliğinin hem de kullanımının bir göstergesi olarak yararlı olacaktır. Bu hız (ve aynı zamanda vücuttaki toplam su içeriği), hidrojenin radyoaktif bir izotopu olan trityumla işaretlenmiş suyun yok olma hızı ve seyrelmesi gözlenerek saptanabilir. Birbirinden oldukça uzak üç koala popülasyonundaki hayvanların su metabolizmalarını inceledik: Biri koalaların yaşadığı bölgenin kuzey sınırlarına yakın Mıknatıs Adası’nda; biri bu bölgenin merkezine yakın Sydney’de; ve biri de koala bölgesinin güney sınırındaki Phillip Adası’nda. Vücut suyu toplam miktarında ve devir hızında kayda değer bir fark görülmedi. Bu bulgu koalanın mikro düzeydeki yaşam ortamının su gereksinimi ve su girişi açılarından hayvan nerede yaşarsa yaşasın, bir örnek sayılabileceğini gösteriyor. E. punctata yapraklarının serbest su içeriği %40 (yaşlı ve lifli yapraklar) ile %65 (genç yapraklar) arasında değişir. Diğer okaliptüs türlerinin yaprakları da en az bu kadar su içerecektir, çünkü su içeriği %40’ın altına düşen yapraklar kuruyarak ölür. Böylece, normal koşullar altında, okaliptüs ağacının yapraklarının koalaya yeterli miktarda besin ve su sağladığı sonucuna varabiliriz. Koalanın vücut suyu içeriği görece yüksektir (hayvan ağırlığının %77,4’ü). Bu rakam herhangi bir memeli gövdesinin yağ dışındaki bileşeninin su içeriğine yakındır; incelediğim tüm koala gövdelerinde yağ birikimleri olmamasının koalaya özgü olduğuna işaret eden bir ilinti bu. Vücutta yağ olmaması koalanın kararsız beslenme dengesinin bir sonucu olabilir. Ayrıca, hayvanın bu denli yüksek bir vücut suyu oranına sahip olmasını sağlayan da budur (suyun çoğu, büyük miktarda ıslak yiyecek taşıyabilen körbağırsaktadır). Koalanın su devir hızını yakından incelediğimizde, dikkat çekici miktarlarda su taşımanın yararı açıkça görülebilir. Bu hızı vücut ağırlığının 4/5’i cinsinden ifade edersek, değişen vücut ağırlığının etkisi giderilmiş olur ve bir tür içerisinde ya da türler arasında kıyaslamalar yapabiliriz. Koala ile omurgasızlarla beslenen , toprak üstünde yaşayan, sıçan büyüklüğünde keseli bir hayvan olan kısa burunlu keseli porsuğu (Isodon macrourus) kıyasladık. İçme suyu olmayan bir adada yaşayan kısa burunlu keseli porsuğun su devir hızı koalanınkine yakındır (0.8 kilogram vücut ağırlığı başına günlük 179 gram). Bol su bulunan anakarada yaşayan keseli porsuklarda bu oran çok daha yüksektir (243,8 gram). Bu kıyaslama, koalanın yiyeceğinin su gereksinimini de karşıladığı ve bu hayvanın normalde su içemediği düşüncesini destekliyor. Koalanın basit bir böbreği olması ve bu böbreğin yüksek oranda su tutabilme yeteneğinin olmayışı, fikrimizi daha da güçlendiriyor. Vücuda az miktrada su alarak yaşayabilecek biçimde evrimleşmiş hayvanlarda, yüksek derişimli idrar üreten tipik böbrekler vardır; öyle ki, vücuda giren suyun büyük bir bölümü vücut içinde tutulur. Koalanın su dengesini nasıl sağladığını inceleme amacıyla, ayrı ayrı kafeslerde tutulan koalalar üzerinde ölçümler yaptık. Koalalara her gün yeni kesilmiş E. punctata yaprakları verdik. İçme sularını yazın hep bol tuttuk, fakat kışın zaman zaman kısıtladık. Hayvanın ağırlığındaki değişimlerin yanı sıra, su giriş ve çıkışlarını da ölçtük. Kafesteki koalaların su devir hızı, özgür yaşayan koalalardaki hızın yarısından fazla değildi. Bu farkın en olası nedeni kafeste olmanın sonucu olarak etkinliklerinin kısıtlanmasıydı. Ağaçlarda yaşayan bir memelide bekleneceği gibi, yapraklar ana su kaynaklarıydı. Koalaların kışın daha fazla yiyecek ve su tüketmelerine karşın, hem yaz hem de kış mevsiminde içtikleri su, toplam alımın yalnızca dörtte birine karşılık geliyordu. Öyleyse, kışın su alınımının artmasının nedeni besin değeri düşük yapraklardan daha fazla su tüketme gereksinimi duymaları olabilir. Diğer bir deyişle, su alımı seviyesini beslenme gereksinimleri belirleyecektir. Herşeye karşın, yiyeceğe ilişkin su alımı, bir kilogram başına günlük 40 ile 50 gram arasında sabit kalır. Sonuç olarak, yediği yapraklar beslenme açısından yeterli olduğu sürece, koala aldığı besinden gereksinimi olan suyu da sağlamış olur. Koalanın başlıca su kaybı, solunum yüzeylerinden buharlaşma yoluyla olur. İdrarla su kaybı en önemsiz bileşendir. Buharlaşma yoluyla kaybedilen su ve idrar üretimi bir mevsimden diğerine ve hatta içme suyu bulunmadığı zamanlarda bile oldukça az değişim gösterir. İçme suyu olmadığı zamanlarda idrar çıkışında görülen hafif bir azalma, koalanın böbreğinin domuzda ve kunduzda bulunan böbrek cinsine benzediğini akla getiriyor. Domuz ve kunduzun böbrekleri, içme suyu kısıtlı olduğunda idrarı geri soğurur. Ancak koalada idrar miktarının azalması o denli düşüktür ki, ürenin geri emilmesinin asıl nedeninin su tutabilme değil de beslenme ile ilgili olduğundan kuşkulanıyorum. Dışkı yoluyla su kaybı büyük olasılıkla koalanın su dengesini ayaralamak için kullandığı en etkin yöntem. Koalanın dışkısı her zaman kuruduur. İçme suyu bulunamadığı zamanlarda, dışkıdaki su miktarı %52’den %43’e düşer. Bu da susuz kalmış bir devenin dışkısındaki su içeriği ile aynıdır. Koalanın, çok bol olmayan fakat düzenli olarak bulunabilen bir su kaynağı ile gayet iyi idare edebileceği çok açık. Solunum yüzeylerinden buharlaşma yoluyla kaybedilen su oranının fazla olması, su dengesi ile ısıl denge arasındaki ilişkinin önemine işaret eden bir göstergedir. Koalanın vücut sıcaklığını nasıl ayarladığını incelediğimizde bu ilişki daha da belirginleşecek. Koalanın ağaçlarda yaşayan keseliler arasında olağan olmayan bir özelliği vardır: Herhangi bir barınak aramaz. Bu davranış biçiminde (ya da barınak arama davranışının olmamasına) yalnızca tek bir ağaçta yaşayan keseli grubunda daha rastlıyoruz: Ağaç kanguruları (Sığınak arama davranışı, ağaç üzerinde yaşayan döleşli memelilerde çok yaygındır). Bu, insanı koalanın kürkünün uç çevre koşulları karşısında ne gibi bir koruma sağladığını düşünmeye yöneltiyor. Yoğunluğu en fazla mm2 başına 54,4 kıl olabilen sırt kürkü, hayvanın vücut yüzeyinin %77’sini kaplar. Karın kılları ise sırt kürkünün ancak yarısı kadar yoğundur ve vücut yüzeyinin %13’ünü kaplar. Bu yoğunluk değişiklikleri kıl uzunluğundaki farklılıklar ile paralellik göstermez; uzun koruyucu kıllar da, daha kısa olan post da tüm vücutta benzerdir. Bununla birlikte kıl uzunluğunda mevsimlere bağlı farklılıklar oluşur. Yaz aylarında uzun kıllarla kısalar arasındaki fark daha fazladır. Kalın sırt kürkü seyrek karın bölgesi kıllarından daha koyudur; bu yüzden de, güneş ısısını soğurmaya ve yalıtım sağlamaya daha yatkındır. Seyrek karın kılları dikleştirilebilir; böylece de karın kıllarının yalıtım derecesi ayarlanabilir. Bu türden bir örtü, koalaya, guanakonun çevresel denetimini anımsatan bir denetim olanağı veriyor (Guanako, lama benzeri bir Güney Amerika hayvanı, toplam alanının %40’ına karşılık gelen yoğun kıllı bir sırt yüzeyinde ve karın yüzeyinde kesin çizgilerle belirlenmiş hemen hemen çıplak alanlara sahiptir). Guanako, duruşunu değiştirerek ısı yalıtımını durgun havada beş misli, rüzgarlı hava da ise on misli artırabilir. Rüzgarlı günlerde ağaç üzerindeki koalalar gözlendiğinde, rüzgar hızı arttıkça hayvanın yalnızca orta-sırt bölgesini rüzgara karşı verebilmek için gittikçe daha fazla büzülerek yusyuvarlak bir top halini aldığı görülüyor. Koalalar bunu hava sıcaklığı yüksek olduğunda bile yapıyorlar. Rüzgarın hızı daha da arttığında, kulaklarını da öne doğru kıvırıyorlar ve hava akımına açık hemen hiçbir yerleri kalmıyor. Koalaların portatif bir barınakları olması düşüncesi, koala postunun yalıtım özelliklerine ilişkin yaptığımız ölçümlerce de desteklendi (örneğimiz küçüktü ve raslantısal seçildiği için yaz kıllarından daha fazla içeriyordu ancak yaz ve kış postları arasında pek bir fark da yoktu). Bugüne kadar incelenen 12 keseli hayvan arasında koalanın sırt kürkünün en yüksek yalıtım değerine sahip olduğu saptanmıştır. Bu değer kuzey kutbu hayvanları için bulgulanan değerlerin alt sınırındadır. Rüzgarın bu yoğun, şilte benzeri sırt kürkü üzerindeki etkisi azdır. Bunun da ötesinde, çok sayıda başka hayvanla karşılaştırıldığında, artan rüzgar hızı karşısında –en azından 15 kilometreye kadar- koala kürkünün yalıtım değerindeki azalmanın en alt düzeyde olduğu görülür. Yalıtım değerindeki ortalama azalma %14, minimum ise %3 gibi şaşırtıcı bir değerdir. Bu veriler, kürkün çok daha yüksek rüzgar hızlarında bile önemli bir yalıtım düzeyi sergileyeceğine ve ormanda ağaç tepelerinde yaşayan bir hayvan için mükemmel bir ısıl korunma sağlayacağına işaret ediyor. Metabolik etkinlik de koala kürkünün ısı düzenleme etkisini tamamlar. Koalanın ana metabolizma hızı, genelde keseli hayvanlar için öngörülen hızın %74’ü kadardır (Döleşli memeliler arasında yakalı tembel hayvan ve potto gibi yaprak yiyenlerde de, öngörülen hızdan benzer düzeyde bir sapma olduğu görülür). Koalanın yüksek çevre sıcaklıklarına tepkisi hızlı solumaktır. Düşük çevre sıcaklıklarında, düşük metabolizma hızı ve yüksek vücut yalıtım düzeyi eşit etki de bulunurlar –yani, kürk için %50; bu oldukça yüksek bir oran. Öyle görünüyor ki, koalanın metabolizma yalıtım mekanizması ağaçta yaşayan birçok tropik memelinin sergilediği bir özellik; belki de ağaçta yaşayan memelilerde yerde yaşayan memelileri ayıran genel özellik budur. Su dengesiyle ısı dengesi arasındaki ilişkiyi incelerken, işe kürkle başladım ve ısıl-düzenleme mekanizmalarına geçtim. Şimdi buharlaşmayla su kaybı (bir ısıl-düzenleme özelliği) ve metabolizmanın su üretimi (su dengesinin bir yönü) arasındaki ilişkiyi ele alarak bu döngüyü tamamlamak istiyorum. Yaprakların ve dışkının besin bileşimleri temel alınarak, tüketilen bir gram oksijen için metabolizmanın ürettiği ısı miktarı hesaplanabilir. Sonra da, bu süreçlerle oksijen tüketimi arasındaki ilişkiden metabolizmanın ürettiği suyun buharlaşmayla kaybedilen suya oranı türetilebilir. Bu türden hesaplamalar, 30ºC’lik (86ºF) bir çevre sıcaklığına kadar koalanın buharlaşmayla soğuma gereksiniminin yeterince karşılanabildiğini gösterir; koalanın çevresindeki sıcaklık ise bu değeri ancak kısa sürelerle aşacaktır.
    Özet olarak, koala, ekolojik nişi Eucalyptus cinsine ait ağaçların bulunduğu çevre olan bir hayvan olarak tanımlanabilir (en genel anlamda). Bu ağaçlar hayvana yiyecek, su ve yaşayabileceği bir yer sağlar. Özelleşmiş sindirim sistemiyle, koala, okaliptüs yağlarının zehirleyici etkilerini yenebilir ve okaliptüs yapraklarından yeterince besin ve su özütleyebilir. Koalanın ısıl-düzenleme mekanizması su alımı ile uyumlu olarak çalışır. Diğer unsurlar bir tarafa bırakılırsa bu hayvan potansiyel olarak Avustralya ormanlarının çoğunda yaşayıp çoğalabilecek kapasitededir.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KÖPEKLERİN KALITSAL İMMUN SİSTEM HASTALIKLARI1. ATOPİ (ATOPY) : Atopi, saman nezlesi ile eşdeğer bir hastalıktır. Oldukça yaygındır ve köpeklerin onda birinde görülür. Hayvanlar solunum veya deri ile aldıkları çevresel allerjenlere karşı duyarlıdırlar. Allerjik reaksiyon sonucu pruritis gibi belirtiler gözlemlenir. Reaksiyon oluşturan ana allerjenler ev maytları, toz, cilt döküntüleri, tüy, küf, ağaç ve ot polenleridir. Atopik hayvanlar seboreye, bakteriyel deri hastalıklarına ve mantar/maya (malassezia) infeksiyonlarına yatkındırlar. Hastalık genellikle 1-3 yaş arası gözlenmesine rağmen geç gelişip gösterip 6-7 yaşlarında da görülebilmektedir. Atopi, mevsimsel olmasına karşın çoğu hasta hayvanda tüm yıl boyunca oluşabilmektedir. Hasta hayvanlarda yüz, ayak, eklemler, kasık ve daha az olarak da kulak ve gözlerde aşırı kaşıntı vardır. Ayaklarıyla, ağzıyla ve sağa sola sürtünerek kendini kaşımaya çalışır. Genellikle kaşınan bölgede kızarıklık dışında bir lezyon gözlenmez. Ancak kaşıma, sekonder infeksiyon (staphylococcal pyoderma, Malassezia dermatitis, allerjik otitis eksterna) ve sebore ile lezyonlar gelişelerek spesifik bir koku ortaya çıkar. Lezyonlar ilerledikçe kızarıklık artar, deride hiperpigmentasyon, erozyon, kalınlaşma, kıvrılma, tüy dökülmesi ve salivasyondan kaynaklanan koyulaşma oluşur. Atopik hayvanlarda genellikle birden fazla allerjene karşı duyarlılık vardır.
    Predispoze Irklar : BOSTON TERRIER, BOXER, CAIRN TERRIER, CHINESE SHAR-PEI, DALMATIAN, ENGLISH SETTER, GOLDEN RETRIEVER, IRISH SETTER, LABRADOR RETRIEVER, LHASA APSO, MINIATURE POODLE, MINIATURE SCHNAUZER, PUG, SCOTTISH TERRIER, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER, WIRE-HAIRED FOX TERRIER, SHIH TZU

    2. OTOİMMUN HEMOLİTİK ANEMİ (AUTOIMMUNE HEMOLYTIC ANEMIA) : Bu hastalıkta immun sistem, eritrositleri olgunlaşmasından ve yeni hücrelerin oluşumundan daha hızlı bir şekilde parçalar. Bu durum, hayvanın kendi immun sistemi tarafından oluşturulan ve hemolizin neden olduğu bir anemi şeklidir. İlaç, toksin, kan parazitleri, neoplazi veya viruslar eritrositlere bağlanarak immun sistemin yabancı hücre gibi algılamasına yol açabilirler. Hemoliz, intra veya ekstravasküler gözlenir ki ekstravasküler (dalak, karaciğer, kemikiliği) şekli daha çok görülmektedir. Dişilerde erkeklerden daha sık gözlemlenir. Her yaşta oluşabilmesine rağmen daha çok orta yaşlarda ortaya çıkan bir hastalıktır. Klinik belirti olarak iştah kaybı, düşkünlük, isteksizlik gözlenir. Ekstremitelerde, kuyrukda, kulaklarda soğukluk ve siyanotik görünüm, solunum ve kalp atımında artış meydana gelir. Kusma ve abdominal ağrı görülebilir. Daha ileri ki aşamalarda böbrek, karaciğer, kalp yetmezliği ve kanama problemleri ortaya çıkar.
    Predispoze Irklar : OLD ENGLISH SHEEP DOG, COCKER SPANIEL, POODLE, BASENJI, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER, ALASKAN MALAMUTE

    3. BULLÖZ PEMFİGOİD (BULLOUS PEMPHIGOID) : Vücudun kendi yapılarına karşı oluşturduğu immun yanıt sonucunda bu hastalık oluşur. Deride yaygın bir şekilde görülmesine rağmen özellikle kasık bölgesi derisinde ve ağız mukozasında vezikül, bulla ve ülserasyon odaklarının gelişimi vardır. Pati ve tırnak çevrelerinde ülseratif odaklar mevcuttur. Lezyonlar yanık ile karışabilir. Bullalar subepidermal yerleşim göstermektedir ve içleri eozinofiller ile doludur. Klinik belirti olarak kaşıntı, ağrı, iştah kaybı, ateş, depresyon gözlenmekte ve sekonder bakteriyel infeksiyon (pyoderma) gelişimi sık gözlenmektedir. İnsanlardaki bullous pemphigoid ile benzerlik göstermektedir.
    Predispoze Irklar : COLLIE, DOBERMAN PINSCHER

    4. KOMPLEMENT EKSİKLİĞİ (COMPLEMENT DEFICIENCY) : Komplementler immun sistemin önemli bir parçasını oluşturan enzimatik proteinlerdir. Bunlardan C3 komplementinin eksikliği köpekler için önemlidir. Tipik belirtiler immun sistem yetmezliği ile beraber gelişen ve sürekli tekrarlayan bakteriyel infeksiyonlardır. Bu infeksiyonlar sonucu genellikle deri hastalıkları ve pnömoni oluşur. Tedavi edilmezse septisemi ve ölüm gerçekleşir. Klostridiyal ve gram negatif bakteri infeksiyonları sıklıkla gözlemlenmektedir. C3 eksikliği bakteriyel infeksiyonlara olan duyarlılığı artırdığı gibi immun sistem ilişkili böbrek hastalıklarına olan duyarlılığı da artırmaktadır.
    Predispoze Irklar : BRITTANY SPANIEL

    5. SİKLİK HEMATOPOİEZİS (CYCLIC HEMATOPOIESIS) : Hastalık kemik iliğindeki kök hücrelerin abnormalitesi ile oluşmaktadır. Kan hücre sayılarında periyodik bir dalgalanma meydana gelir ve her 10-12 günde bir nötrofil sayısında ciddi bir düşüş olur. Nötrofil sayısının azalmasıyla birlikte infeksiyonlara duyarlılık artar. Sayının azalmasıyla, nötrofil fonksiyonlarında da aksamalar gözlenir. Yavrular doğumdan hemen sonra, bir hafta sonra veya genellikle yaşını doldurmadan ölür. Hayatta kalan yavrular ise yaşıtlarından daha küçük ve daha zayıftırlar. Çoğunlukla 8-12 haftalık yaşta ateş, ishal, eklem ağrısı, göz, solunum, sindirim, böbrek ve deri infeksiyonlarıyla ilişkili belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Hasta hayvanlarda tüy rengindeki değişiklik dikkat çekicidir. Koyu renkli tüy yapısına sahip olması gereken hayvanların tüyleri bej ile karışık açık gümüştür ve burunları da açık renklidir. Trombosit sayılarının da düşmesiyle hayvanlar kanamalara karşı duyarlı hale gelir. Böbrek hastalıkları ve koagulopatiler sonucu, karaciğer ve böbrek gibi organlarda amiloidozis gelişir.
    Predispoze ırklar : GRAY COLLIE

    6. GERMAN SHEPHERD PYODERMA : Spesifik sellüler immunite (özellikle T lenfosit) yetersizliği German Shepherd ırkı köpeklerde pyodermanın 3 formundan biri olan derin pyodermanın ortaya çıkmasına neden olur. Derin pyoderma, furunkulozis, sellülitis, follikülitis, interdigital pyoderma kompleksi gibi alt formlarda belirti gösterir. Hastalık infeksiyöz veya infeksiyöz olmayan bir gelişim gösterebilir ki ektoparazitler, allerji, hipotiroidizm gibi sekonder faktörler de zaten yatkın olan hayvanlarda hastalığa zemin hazırlar. Klinik belirti olarak, özellikle arka bacaklarda kaşıntı, ağrı ve lezyonlarla kendini gösterir. Püstül, erozyon ve çapaklanma sık ve uzun tüy yapısından dolayı gizli kalsa da bir süre sonra tüy dökülmesi ve ülseratif odakların oluşumuyla hastalık belirgin hale gelir. Orta yaşlı köpeklerde sık görülen pyoderma, tekrarlayan tarzdadır ve lezyonların dışında hayvan sağlıklıdır.
    Predispoze Irklar : GERMAN SHEPHERD

    7. İMMUN SİSTEM İLİŞKİLİ TROMBOSİTOPENİ (IMMUNE-MEDIATED THROMBOCYTOPENIA) : Trombosit sayısındaki azalmaya trombositopeni denilir. Trombositopeni, kanamaların artmasına ve kanamanın durdurulmasının zorlaşmasına neden olur. Bu hastalıkta kemik iliği tarafından üretilen trombositlerin immun sistem hücreleri tarafından yıkımı, yapımından hızlı şekillenmektedir. Trombositopeni, primer olarak meydana gelebildiği gibi infeksiyon, tümör veya ilaç kullanımı sonucunda da oluşabilir. Hastalık tek başına veya sistemik lupus eritematozus ve otoimmun hemolitik anemilerle beraber oluşabilir. Dişilerde daha sık gözlemlenir. Klinik belirti olarak burun kanaması, diş eti ve/veya deride morarma, dışkı ve/veya idrar renginde koyulaşma gözlemlenir. Hasta hayvanlar düşkün veya letarjiktir.
    Predispoze Irklar : ENGLISH SHEEP DOG, COCKER SPANIEL, POODLE

    8. LUPUS ERİTEMATOZUS (LUPUS ERYTHEMATOSUS) : İnsanlarda birçok formu olan lupus eritematozusun köpeklerde sistemik ve kutanöz (diskoid) olmak üzere iki formu görülmektedir. Sistemik lupus eritematozus az görülmesine rağmen ciddi ve organizmada yaygın olarak seyreden bir hastalıktır. Artrit, böbrek hastalıkları, anemi ve deri hastalıklarına neden olabilmektedir. Kutanöz (diskoid) eritematozus ise deride gözlenen, sistemikden daha sık görülen ancak hafif seyreden bir formdur. Sistemik form daha çok eklem, kas, deri, kan ve/veya böbreklerde gözlenir. Belirtiler aniden başlar ve söner. Değişen derecelerde topallık, düşkünlük, diş etlerinde solgunluk (anemiye bağlı), böbrek hastalıklarına bağlı polidipsi, poliüri meydana gelir. Yüz ve ayaklarda da hastalık görülür ki burunda ülseratif odaklarla ile birlikte pigment kaybı, ayaklarda ise ülserasyonlar ve renkte koyulaşma gözlemlenir. Bunlar dışında trombositopeni, ateş, lenfadenopati, myokardit, perikardit, nörolojik olarak nöbet, psikoz ve polinöropati, oral ülserler, pnömoni veya plörit, tiroidit, splenomegali de klinik belirtileri oluşturmaktadır. Kutanöz (diskoid) formda ise yüzde kırmızı yangısal alanlar, burunda pigment kaybı, kulaklarda lezyonlar ve patilerde renk koyulaşması, alopesi, sellülit, furunkulozis, pannikulitis, sebore gibi belirtiler gözlemlenir ki bunlar dışında köpek sağlıklıdır. Burundaki lezyonlar hem sistemik hem de kutanöz formda görülmektedir. Yazın ve güneş ışınlarına daha fazla maruz kalan bölgelerdeki hayvanlarda kutanöz form daha yaygındır ve ultraviyole ışınlar hastalığı tetiklemektedir.
    Predispoze Irklar : ROUGH COLLIE, SHETLAND SHEEP DOG, GERMAN SHEPHERD, AFGHAN HOUND, BEAGLE, IRISH SETTER, OLD ENGLİSH SHEEP DOG, POODLE

    9. PEMFİGUS (PEMPHIGUS) : İmmunolojik bir deri hastalığı olan ve insanlarda da görülen pemfigusun p. foliaceus, p. erythematosus, p. vulgaris ve p. vegetans olmak üzere 4 formu vardır. Köpeklerde bunlardan yalnızca pemphigus foliaceus ve pemphigus erythematosus’a karşı predispozisyonluk söz konusudur. Hastalıkta vücudun kendi deri ve mukoz membran hücreleri antijen olarak algılanarak immun sistem bunlara karşı otoantikor üretir ve özellikle bu hücreleri bir arada tutan yapıları hedef alır. Bunun sonucu olarak da akantolizis denilen epidermal hücrelerde ayrılma ile birlikte püstül/vezikül/eroziv yapılar meydana gelir. Hastalık spontan, ilaç uygulamalarına ve kronik deri hastalıklarına bağlı gelişim gösterebilir. Pemphigus foliaceus ve Pemphigus erythematosus ortalama 4 yaş civarında yüz ve kulaklarda lezyonların belirmesiyle ortaya çıkar. Nikolsky belirtisi (hafif bası veya sürtme ile epidermisin kolaylıkla ayrılması) mevcuttur. Pemphigus erythematosus, pemphigus foliaceus’un daha hafif formudur ve sadece yüz bölgesinde görülür. Pemphigus foliaceus ise yüz ve kulaklarda başladıktan sonra ayak ve kasık gibi geniş bir bölgeye yayılır. İlk lezyonlar göz, burun, kulakda depigmentasyon ve çapaklanma şeklinde ortaya çıkar. Sonrasında aniden oluşan ve sönen püstüller meydana gelir. Kaşıntı, ağrı, ateş, iştah kaybı, letarji, ayaklarda hiperkeratozis diğer belirtilerdir.
    Predispoze Irklar : Pemphigus foliaceus: BEARDED COLLIE, AKITA, DOBERMAN PINSCHER, NEWFOUNDLAND, SCHIPPERKE Pemphigus erythematosus: COLLIE, GERMAN SHEPHERD, GERMAN SHEPHERD MELEZLERİ

    10. SELEKTİF IgA EKSİKLİĞİ (SELECTIVE IgA DEFICIENCY) : IgA, cilt, solunum, sindirim ve üreme sistemlerinin dahil olduğu vücut yüzeylerinin korunmasında görevli olan bir immunoproteindir ve gözyaşında da bulunmaktadır. İmmun sistemden kaynaklanan sorunlar nedeniyle yeterince IgA üretilmemesi, vücudun antijenlere ve toksinlere karşı savunmasız kalmasına neden olur. IgA eksikliği görülen köpekler, kronik, tekrarlayan solunum sistemi infeksiyonlarına, sindirim sistem hastalıklarına, dermatitlere ve allerjilere duyarlı hale gelir. Alman kurtlarında IgA eksikliği aspergillosis, otitis eksterna ve follikülitis’e neden olur. Hastalık genç yaşlarda ortaya çıkar ve etkilenen hayvanlar genellikle yaşıtlarından küçük kalırlar. Klinik belirtiler, püstüller ile birlikte kaşıntı, hapşırık, burun akıntısı, uzun süreli ve tekrarlayan ishal, sık ve/veya ağrılı ürinasyondur.
    Predispoze Irklar : CHINESE SHAR-PEI, BEAGLE, GERMAN SHEPHERD, IRISH SETTER

    11. KOMBİNE İMMUN YETERSİZLİK (SEVERE COMBINED IMMUNODEFICIENCY SCID) : SCID, immun sisteme ait yapıların gelişimsel bozukluğuna (dysplastic thymus, lymphoid hypoplasia) ait bir hastalıktır. Savunmada görevli olan T ve B lenfositlerin eksikliği ya da görevlerini yapamamaları söz konusudur. Yavrular 3 haftalık yaştan itibaren etkilenmeye başlarlar. İshal, deri ve kulak infeksiyonları ve solunum yolu infeksiyonları görülür. Yaşıtlarına göre gelişim gerilemiştir ve her türlü etkene karşı duyarlıdırlar. Genellikle 3-4 aylığa kadar olanlarda ölüm oranı yüksektir. Rutinde yapılan aşılamalar (özellikle distemper) bile hayvanın ölümüne neden olabilir.
    Predispoze Irklar : BASSET HOUND, PEMBROKE WELSH CORGI, DASCHUND

    12. WEİMARANER İMMUN SİSTEM YETERSİZLİĞİ (WEIMARANER IMMUNODEFICIENCY) : İmmun sistemce yeteri kadar IgG üretilememesi sonucu oluşan bir hastalıktır. IgG ile birlikte IgA ve IgM’nin eksikliği de görülebilir. Sistemik yangısal reaksiyonlarla tekrarlayan ateş söz konusudur. Genç hayvanlarda, özellikle 15 haftalık yaş öncesinde gözlemlenir. Klinik belirtiler sindirim sistemi, eklemler, lenf nodları, merkezi sinir sistemi, deri ve gözlerin etkilenmesiyle ortaya çıkar. Kusma, yüksek ateş, ishal, hipertrofik osteodistrofi, aseptik menenjit, aşılama sonrası reaksiyonlar ve nodüler deri hastalıkları weimaraner immun sistem yetersizliğinde görülmektedir.
    Predispoze Irklar : WEIMARANER

    Kaynak : Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KÖPEKLERİN KALITSAL SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI1. BRAKİSEFALİK SENDROM (BRACHYCEPHALİC SYNDROME) : Brakisefalik ırk köpekler diğer ırklardan daha kısa bir kafatasına sahiptirler. Nazal pasajdaki abnormalite ve bası, solunum yolu direncinin artmasına neden olur. Burun deliklerindeki darlık, uzun yumuşak damak, larengeal kese dokularında abnormalite ve larengeal kollaps brakisefalik havayolu sendromunu oluşturmaktadır. Bu tip ırklarda hipoplastik trachea yatkınlığı da fazladır. Primer abnormalite burun deliklerinin darlığı ve uzun yumuşak damaktır. Sekonder abnormalite ise larengeal kese abnormalitesi ve larengeal kollapsdır. Burun deliklerinin darlığı inspirasyonda oluşan negatif basıncın artışına neden olur. Yumuşak dokularda yangı ve gerginlik şekillenir ki bunun sonucunda da sekonder abnormaliteler gerçekleşir. Aynı zamanda burun deliklerinin darlığı ve tıkanıklığı akciğer mekanizmasına etkir ve nazal mukoz membranlardaki dejeneratif değişikliği tetikler. Ciddi üst solunum yolu tıkanıklığı intratorasik basıncın azalmasına neden olarak pulmoner ödem gelişimine neden olur. Parsiyal bilateral nazal obstruksiyon ve yüksek nazal direnç solunumu önemli derecede etkiler. Yetersiz pulmoner ventilasyon arteriyel oksijen içeriğinin de azalmasına sebeptir. Gelişen hipoksi pulmoner vazokonstruksiyon ve pulmoner hipertansiyonla birlikte kor pulmonale ve kalp yetmezliğine neden olur. Hasta hayvanlarda gürültülü güç solunum, yutma-kusma hareketi (gag refleks), kusma, egzersiz intolerans mevcuttur. Yemek yeme sırasında aspirasyon pnömonisi oluşabilir ve fazla hava yutulmasından gastrointestinal problemler de şekillenebilir. Çevre sıcaklığının artışı ve egzersiz güç solunumun artmasına neden olur. Brakisefalik sendroma sahip English Bulldoglarda hiatal herni görülme olasılığı da fazladır.
    Predispoze Irklar : ENGLISH BULLDOG, PUG, BOSTON TERRIER, PEKINGESE, CAVALIER KING CHARLES SPANIEL, CHINESE SHAR-PEI, FRENCH BULLDOG, LHASA APSO, SHIH TZU

    2. HİPOPLASTİK TRACHEA (HYPOPLASTIC TRACHEA) : Tracheal hipoplazi, kollapsın kongenital formudur. Tracheal kıkırdaklar abnormal bir yapıya sahip ve küçüktürler. Kıkırdak halkalarının uçları C şeklinde bir yapıya sahip olması gerekirken sirküler biçimdedir ve uçlar birbirinin üzerine binmiştir. Bu yapıda solunum yolu darlığına neden olmaktadır. Dorsal tracheal membran ise ya dardır ya da mevcut değildir. Hasta hayvanlarda burun deliklerinde darlık, uzun yumuşak damak ve megaözafagus gibi diğer kongenital abnormaliteler de görülebilir. Klinik belirtiler olan respiratorik distress, öksürük, tracheitis sürekli ya da tekrarlayan şekilde gözlenebilir. Genellikle abnormalite varlığı 5-6 aylık yaşlarda ortaya çıkmakta ve bronkopnömoni ile de kendini gösterebilmektedir. Hastalık aynı zamanda kalp abnormaliteleri ile birlikte de görülebilir. Tracheal kollaps ile radyolojik olarak rahatlıkla ayırtedilebilir.
    Predispoze Irklar : ENGLISH BULLDOG, BOSTON TERRIER

    3. LARENGEAL PARALİZ (LARYNGEAL PARALYSIS) : Larengeal kasların fonksiyonlarını kaybetmesi sonucu oluşur. Tek veya çift taraflı oluşabilir. Solunumda görevli sinirlerin dejenerasyonu sözkonusudur. Kongenital paralizde, larengeal sinirlerde Wallerian dejenerasyonu (myelin kılıf dejenerasyonu) ve nucleus ambiguus abnormalitesi söz konusudur. Genellikle bir yaşından önce klinik belirtiler gözlemlenir. Sonradan gelişen (kazanılmış) larengeal paraliz ise hastalık ve travma gibi nedenlere bağlıdır. Belirtiler iki formda da aynı olmakla birlikte erken belirti olarak, seste değişiklik, yutma-kusma hareketi (gag refleks) mevcuttur. İlerleyen durumlarda solunum yolu tıkanıklığı ile birlikte dayanıklılıkta azalma ve inspirasyon sırasında horultu oluşur. Daha ciddi vakalarda dispne, siyanoz ve senkop meydana gelir. Erkek köpeklerde daha sık gözlenmektedir. Dalmaçyalılarda bu hastalık sinir sisteminde yaygın bir şekilde ortaya çıkar ve bu duruma larengeal paraliz-polinöropatik kompleks denilmektedir.
    Predispoze Irklar : Kongenital Laryngeal Paraliz: BOUVIER DES FLANDRES, BULL TERRIER, ROTTWEILER SIBERIAN HUSKY, DALMATIAN Kazanılmış Laryngeal Paraliz: LABRADOR RETRIEVER, ST BERNARD, IRISH SETTER

    4. TRACHEAL KOLLAPS (TRACHEAL COLLAPSE) : Hastalıkta, trachea çapının daralması söz konusudur ve solunum siklusu sırasında dalgalanmalar gözlemlenir. Genetik ve beslenme faktörleri, nörolojik abnormaliteler ve kıkırdak matriks dejenerasyonu gibi nedenler etiyolojide önem taşır. Bu hastalığa sahip hayvanlarda genellikle kıkırdak kollapsı dorsoventral doğrultuda gerçekleşir, servikal trachea inspirasyon sırasında kollabe olurken, torasik trachea ekspirasyon sırasında kollabe olur. Klinik belirtiler yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkar ve belirti olarak abnormal solunum sesleri, dispne, egzersiz intolerans, siyanoz ve senkop gözlemlenir. Obez hayvanlarda klinik belirtiler daha şiddetli seyreder. Bazı hayvanlarda abnormal solunum sesi görülmezken bazılarında hırıltılı, sürtünme sesi tarzında, kuru öksürüklü bir solunum görülür. Öksürürken kaz sesi gibi ses çıkar ki bu ya siklik şekilde gerçekleşir ya da ani şiddetli öksürük şeklinde ortaya çıkar. Bu hastalık, kronik öksürükden ve respiratorik distress’e neden olan brakisefalik sendrom, tonsillitis, laryngeal kollaps, laryngeal paraliz veya parezis, bronşitis, tracheobronşitis, allerji, heartworm, pulmoner hastalıklar, kronik mitral valvular hastalık, hipoplastik trachea, tracheal stenoz ve tracheal neoplazi gibi hastalıklardan ayırtedilmelidir. Tracheal kollaps 4 aşamada sınıflandırılırki aşamalar arttıkça lümenin darlığı, kasların gerginliği, kıkırdakların yayvanlaşması da artar. Tracheanın halkaları özellik ve yapılarını kaybetmiştir, nefes alırken kollabe olurlar ve yerini sert bir öksürük alır. Orta yaş toy ve miniature ırklarda gözlenir. Kronik solunum yolu hastalıkları, obesite, kalp hastalıkları durumun gelişimine neden olabilir.
    Predispoze Irklar : YORKSHIRE TERRIER, POMERANIAN, TOY POODLE, MALTESE, CHIHUAHUA


    Kaynak : Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KÖPEKLERİN KALITSAL ENDOKRİN SİSTEM HASTALIKLARI1. DİABETES MELLİTUS (DIABETES MELLITUS) : Normalde pankreastan salgılanan ve hücrelere şeker alınımını düzenleyen insülin hormonuna bağlı, karbonhidrat/şeker kullanımının bozulmasıyla karakterize bir hastalıktır. Hastalığın çeşitli formları olmakla birlikte bir kısmında insülin üretimi yokken, bir kısmında üretildiği halde yeterli cevap alınamamaktadır. Bunun yanısıra genetik olarak hastalık nedeni, immun sistemin insülin üreten hücreleri parçalaması veya hücrelerde genetik bazda obesite ve ilaçlarla ilişkili bazı değişikliklerin olmasıdır. Diabetik yavrularda hastalık 6 aylık yaştan itibaren ciddi bir şekilde ortaya çıkmakta ve polidipsi, poliüri, polifajiye (normalden fazla yeme) karşın kilo alamama ve yumuşak dışkı gibi klinik belirtiler görülmektedir. Orta yaşlardan sonra diabet gelişen hayvanlarda ise net diabet bulguları görülmekle birlikte ilerlemiş durumlarda katarakt, bakteriyel enfeksiyonlara duyarlılık, karaciğer ve pankreas hastalıkları gözlemlenir. Nörolojik belirtiler ketoasidozis ve nonketotik hiperozmolar hiperglisemi ile ilişkilidir. Bu iki hiperglisemi tablosu serebellar dehidrasyona ve bunun neticesinde depresyon, düşkünlük, kusma ve düzensiz solunuma neden olmaktadır.
    Predispoze Irklar : KEESHOND, ALASKAN MALAMUTE, CHOW CHOW, DOBERMAN PINSCHER, ENGLISH SPRINGER SPANIEL, FINNISH SPITZ, GOLDEN RETRIEVER, LABRADOR RETRIEVER, MINIATURE SCHNAUZER, OLD ENGLISH SHEEPDOG, POODLE, SCHIPPERKE, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER

    2. GROWTH HORMON YETMEZLİĞİNE BAĞLI DERMATOZİS (GROWTH-HORMONE RESPONSIVE & ADRENAL ***-HORMONE DERMATOSES) : Bu hastalıkta growth hormon (somatotropin) yetmezliğine bağlı olarak ciltte lezyonlar oluşur. Bu hormon pitüiter (hipofiz) bezden salgılanır ve tüylerin gelişimi ile cildin elastikiyeti için gereklidir. Etkilenen köpeklerde değişen derecelerde tüy dökülmesi (alopesi) ve ciltte siyahlaşma vardır ki bunun dışında hayvan sağlıklı görünür. Adrenal **** hormonuna bağlı dermatozis, adrenal bezlerde neoplazi veya adrenal hiperplazi benzeri sendrom (adrenal 21-hidroksilaz enzim yetersizliği) sonucu abnormal **** hormonu üretimine bağlı oluşur ve ikincil olarak da growth hormon seviyesinde değişiklik yapar. Hastalık 1-5 yaş arası erkek köpeklerde gözlemlenir ve pubertaya ulaşmasıyla birlikte alopesi başlar. Adrenal **** hormon dermatozu kısırlaştırılmış veya kısırlaştırılmamış dişi ve erkeklerde gözlemlenmektedir. Alopesi simetriktir ve hiperpigmentasyonla birlikte baş ve ayaklar dışında vücudun her yerinde görülür.
    Predispoze Irklar : POMERANIAN, CHOW CHOW, AMERICAN WATER SPANIEL, KEESHOND, MINIATURE & TOY POODLE, SAMOYED

    3. HİPERADRENOKORTİSİZM (HYPERADRENOCORTICISM CUSHING’S SYNDROME) : Yaygın bir endokrin hastalıktır ve klinik belirtiler kortizoldeki aşırı artış sonucu ortaya çıkar. Hastalık ya beyindeki pitüiter (hipofiz) bezin abnormalitesine cevap olarak kortizol sekresyonunda artış ile ya da adrenal glandların kendisinde tümör oluşumuyla meydana gelir. Orta yaştan sonra görülmektedir. Hiperadrenokortisizm glukokortikoid tedavisi gören köpeklerde de meydana gelebilmektedir. Yaygın görülen klinik belirti olarak polidipsi, poliüri, polifaji, abdomende genişleme ve sarkma, alopesi, piyoderma, yüzeysel solunum, kas güçsüzlüğüdür. Hiperpigmentasyon, testis atrofisi, hepatomegalide fiziksel muayenede tespit edilebilir. Ektopik kalsifikasyon (calcinosis cutis), klitoral hipertrofi, deride hassasiyet ve yaralarda geç iyileşme daha az görülen klinik belirtilerdir. Hastalarda belirtilerden bir tanesi baskın şekilde veya hepsi gözlenebilir.
    Predispoze Irklar : POODLE, DACHSHUND, GERMAN SHEPHERD, SMALL TERRIERS, BOXER, BOSTON TERRIER, LABRADOR RETRIEVER, AUSTRALIAN SHEPHERD, MALTESE, COCKER SPANIEL, BEAGLE

    4. HİPOADRENOKORTİSİZM (HYPOADRENOCORTICISM ADDISON’S DISEASE) : Seyrek görülen ancak ciddi bir endokrin hastalıktır. Genellikle vücut immun sisteminin adrenal bezin korteksinde yaptığı aşamalı yıkım sonucu oluşmaktadır. Bu yıkım kanser, hemoraji, ilaçlar nedeniyle de olabilmektedir. Adrenokortikal yıkım sonucu glukokortikoid ve mineralokortikoidlerin üretimi azalmaktadır. Özellikle hipokortizolemi oluşumu ve aldosteron seviyesindeki azalış ile birlikte gelişen hiponatremi ve hiperkalemi metabolizmayı ciddi şekilde aksatmaktadır. Klinik belirti olarak iştah kaybı, kilo kaybı, kusma, depresyon, kas güçsüzlüğü, letarji gözlenmektedir. Polidipsi ve poliüri daha seyrek gözlenen klinik belirtilerdendir. Hastalık en çok genç dişi köpeklerde görülmektedir.
    Predispoze Irklar : POODLE, LABRADOR RETRIEVER, NOVA SCOTIA DUCK TOLLING RETRIEVER, PORTUGUESE WATER SPANIEL, GREAT DANE, ROTTWEILER, SOFT-COATED WHEATEN TERRIER, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER

    5. HİPOTİROİDİZM (HYPOTHYROIDISM) : Lenfositik tiroiditis, idiopatik atrofi, neoplazi gibi birincil nedenlerden, TSH sekresyonunun azalması, kongenital malformasyon gibi ikincil nedenlerden, TRH sekresyonunun azalması gibi üçüncül nedenlerden ve iyodin yetersizliği, T4-T3 dönüşümünün aksaması gibi muhtelif nedenlerden kaynaklanabilir. Klinik belirtiler normal tiroid hormon aktivitesinin düşmesiyle ortaya çıkar. Hastalık genellikle 4-6 yaş arası ortaya çıkmakta ve büyük ırklarda risk daha fazla olmakla birlikte daha erken yaşlarda da görülmektedir. Klinik belirti olarak letarji, egzersiz intolerans, polifaji görülmeksizin kilo artışı, bilateral simetrik alopesi, donuk ve kuru tüy yapısı, hiperkeratoz, hiperpigmentasyon, dişilerde düzensiz siklus, bradikardi, aritmi, keratokonjuktivitis, korneal ülserasyon, düşkünlük, fasiyal sinir paralizi, periferal polinöropati görülmektedir. Kongenital hipotiroidizm nadir gözlenmekle birlikte dwarfizm, anoreksi, letarji, dental gelişim geriliği, alopesi, epifiziyal displazi gibi klinik belirtiler vermektedir.
    Predispoze Irklar : AFGHAN HOUND, AIREDALE TERRIER, BOXER, CHINESE SHAR PEI, CHOW CHOW, COCKER SPANIEL, DACHSHUND, DOBERMAN PINSCHER, ENGLISH BULLDOG, GOLDEN RETRIEVER, GREAT DANE, IRISH SETTER, MINIATURE SCHNAUZER, BOBTAIL, BEAGLE

    6. HİPERPARATİROİDİSM (HYPERPARATHYROIDISM) : Vücut kalsiyum ve fosfor metabolizmasında görev alan paratiroid bezlerinin aktivitesinin abnormal bir şekilde artmasıyla oluşmaktadır. Primer hiperparatiroidizm adenom, hiperplazi veya kanser nedeniyle oluşur. Osteoklastik aktivite ileri derecede artmıştır. Hücredışı sıvılarda kalsiyum konsantrasyonu yükselirken böbreklerden fosfat atılımı artar ve sonuçta hiperkalsemi ile hipofosfatemi görülür. Klinik belirti olarak osteoklastik aktivitenin artışına bağlı olarak kemiklerde incelme, kırılganlığın artması, vertebra gövdelerinin incelmesi sonucu sinir sisteminde hasarlar, topallık, dişlerde dökülme görülür. Sekonder hiperparatiroidizm beslenme ve kronik böbrek hastalıklarına bağlı olarak gelişebilir. Paratiroid bezinde primer bozukluk yerine hipokalseminin kompanzasyonu sonucu ortaya çıkar. Hiperfosfatemi sonucu önce hipokalsemi gelişir sonrasında kan kalsiyum düzeyi normale döner. Klinik belirti olarak kusma, gelişim geriliği, kaslarda güçsüzlük, polidipsi, poliüri, depresyon ile birlikte özellikle maksilla ve mandibulada demineralizasyon, dişlerde dökülme, iskelet deformiteleri ve yüzde şişkinlik gözlemlenir. Primer paratiroidizm yaşlılarda, sekonder paratiroidizm ise genellikle yavrularda görülür.
    Predispoze Irklar : GERMAN SHEPHERD

    7. HİPOPİTÜİTERİZM (PITUITARY DWARFISM/HYPOPITUITARISM) : Beynin tabanında yer alan pitüiter bezden (hipofiz) yetersiz growth hormon salgılanımı sonucu oluşan bir hastalıktır. Bezin doğmasal yetersizliği ile beraber sonradan kist, infeksiyöz hastalık ya da tümörler sonucunda da gelişebilmektedir. Hasta hayvanlar yaşıtlarından küçük yapılıdırlar, mental, fiziksel, diş ve tüy yapı gelişimleri yavaş meydana gelmektedir.
    Predispoze Irklar : GERMAN SHEPHERD, CARNELIAN/KARELIAN BEAR DOG, WEIMARANER, SPITZ


    Kaynak : Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KÖPEKLERİN KALITSAL GASTROİNTESTİNAL SİSTEM HASTALIKLARI1. KRONİK HEPATİT (CHRONIC HEPATITIS):
    Karaciğerin yangı ve doku ölümü ile karakterize bir hastalığıdır. Etkilenen hayvanlarda yavaş ilerleyen bir karaciğer hastalık tablosu vardır. Kronik hepatit’in virus, bakteri ve ilaç gibi birçok nedeni olmasına karşın bazı ırklarda bakır metabolizmasında genetik olarak varolan bir defekt kronik hepatite yol açar. Bu ırklardaki köpeklerin %25’i bu hastalığa yakalanırken %50’si taşıyıcı olarak kalmaktadır. Bu hayvanlarda hepatositlerdeki bakır birikimi sentrolobuler bölgelerde başlar ve hepatosellüler nekroz, bakır yüklü makrofaja bağlı yangı, kronik hepatit ve sonunda da siroz ile sonuçlanır. Bedlington terrier, West Highland white terrier, Skye terrier ve Dalmatian ırklarında bu hastalık primer olarak kalıtsal olmasına rağmen diğer belirtilen ırklarda mutlaka ikincil bir nedene bağlı olup olmadığı araştırılmalıdır.

    Predispoze Irklar: BEDLINGTON TERRIER, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER, SKYE TERRIER, DALMATIAN, DOBERMAN PINSCHER (özellikle dişiler), AMERICAN & ENGLISH COCKER SPANIEL, LABRADOR RETRIEVER



    2. DAMAK/DUDAK YARIĞI (CLEFT LIP/PALATE):
    Dudak veya üst damakta yarık tarzında, embriyonal gelişim sırasında oluşan bir gelişme eksikliğidir. Sadece dudak veya damakta olabildiği gibi ikisi beraberde gerçekleşebilir. Yine tek taraflı olabildiği gibi çift taraflı yarıklar da olabilmektedir. Dudak yarığı ilk zamanlardan itibaren dikkat çekici olabileceği gibi damak yarığının da en belirgin ilk bulgusu yavrunun annesini emerken süt baloncuklarının burnundan çıkmasıdır.

    Predispoze Irklar: ENGLISH & FRENCH BULLDOG, POINTER, SHIH TZU, BOSTON TERRIER, BRITTANY SPANIEL, COCKER SPANIEL, DACHSHUND, GERMAN SHEPHERD, LABRADOR RETRIEVER, MINIATURE SCHNAZUER, PEKINGESE



    3. EKZOKRİN PANREATİK YETMEZLİK (EXOCRINE PANCREATIC INSUFFICIENCY):
    Pankreasın ekzokrin kısmı asini hücrelerinden meydana gelmiştir ve incebağırsakta protein sindirimi için gerekli enzimlerin üretim ve sekresyonunu sağlarlar. Ekzokrin pankreatik yetmezlik, asini hücrelerinin kademeli atrofisi, pankreasın hipoplazisi veya kronik pankreatit sonucu oluşan bir hastalıktır ve genellikle bu hücrelerin tamamına yakını ortadan kalkmadan klinik belirtiler ortaya çıkmaz. Pankreas hipoplazisi 6 aylık yaştan önce ortaya çıkarken, asini atrofisi ise 6 ay ile 6 yaş arasında görülmektedir. Proteinlerin sindirilme yeteneği kaybedildiğinden dolayı iştahlı bir şekilde yemek yemesine rağmen kilo kaybı meydana gelir.

    Predispoze Irklar: GERMAN SHEPHERD ırkında daha çok rastlanmasına rağmen asiner atrofi ROUGH COLLIE, TERRIER, CAVALIER KING CHARLES SPANIEL, CHOW CHOW ırklarında da görülmektedir.


    4. GASTRİK DİLATASYON/VOLVULUS (GASTRIC DILATATION GDV):
    Bu hastalıkta mide hava ile gerginleşir, dilate olur ve torsiyon/volvulus gelişir. Bu gelişim köpeğin kusmasını ve geğirmesini de engeller. Mide ve diğer organların kan akımı bozulur, yiyecek pasajları engellenir ve gittikçe artan bir şişkinlik şekillenir. Mide torsiyonuyla beraber dalak ve ana damarlar da torsiyona uğrayabilir. Midedeki bu genişleme kanın kalbe geri dönüşünü de aksatarak, kardiyak output’un azalmasına ve kan basıncının düşmesine neden olur. Bunun sonucu oluşan oksijensizlik dokuların ölümüne yol açar, kandan toksinler atılamaz ve kardiyak aritmi gelişerek ani ölüme dahi neden olur. Basit gastrik dilatasyon ise volvulusa neden olmaz. Geniş, derin göğüslü köpekler GDV’a daha duyarlıdırlar ve yaş ilerledikçe risk artar. GDV gelişiminin önlenmesi amacıyla halen tartışmalı olmasına rağmen gastropexy operasyonları da yapılmaktadır. Bunların dışında GDV’yi tetikleyen nedenler, aşırı yemek yeme, hızlı yeme, tek öğün, fazla su tüketimi, stress ve yemek sonrası egzersizdir.

    Predispoze Irklar: GREAT DANE, ST.BERNARD, WEIMARANER, IRISH SETTER, IRISH WOLFHOUND, BORZOI, BLOODHOUND, GORDON SETTER, SCOTTISH DEERHOUND, STANDARD POODLE, GOLDEN RETRIEVER, GERMAN SHEPHERD, AKITA


    5. GLUTENE DUYARLI ENTEROPATİ (GLUTEN SENSITIVE ENTEROPATHY):
    İnce bağırsakların bu hastalığı buğdayda bulunan bir protein olan glutene karşı oluşan duyarlılık veya tolare edememe sonucu oluşmaktadır. Hastalık parsiyal villus atrofisi, intraepiteliyal lenfosit infiltrasyonu ve spesifik biyokimyasal abnormaliteler ile karakterizedir. Barsak hasarı ve klinik belirtiler daha hafif gözlemlensede insanlardaki celiac hastalığına benzemektedir. İştah kaybı, kilo kaybı veya ağırlık artışında azalış ve kronik intermittent ishal tablosu gözlenir. Glutensiz gıdalar verilerek bu hastalık kontrol altına alınabilir.

    Predispoze Irklar: IRISH SETTER


    6. HİSTİYOSİTİK ÜLSERATİF KOLİT (HISTIOCYTIC ULCERATIVE COLITIS):
    Kolit kalınbarsağın yangısıdır. Bu hastalık yangısal bowl hastalığının bir çeşitidir ki bağışıklık sistemindeki sorun nedeniyle yangı hücrelerinin (histiosit) barsak duvarına (lamina propria) infiltre olmasıyla ortaya çıkar. Sonuçta kronik kalın barsak ishali oluşmaktadır. Klinik belirti olarak ishal, tenesmus, kanlı ve mukuslu gaita görülmektedir. Hastalık insanlardaki Crohn’s hastalığı ile benzerlik göstermektedir. Deri lezyonları ve lenfadenopati ile de kombine olabilmektedir.

    Predispoze Irklar: BOXER, FRENCH BULLDOG


    7. HİPERLİPOPROTEİNEMİ (HYPERLIPOPROTEINEMIA):
    Lipoprotein metabolizmasındaki bozukluk sonucu yağ ve yağ benzeri maddelerin (lipoprotein) kanda artışı ile oluşmaktadır. Lipaz aktivitesinde bir defekt veya yüzey apoprotein CII yokluğu sonucu meydana gelmektedir. Özellikle 4 yaş üstü hayvanlarda gözlemlenir. Hiperşilomikronemi mevcuttur. İnsanlardaki ailesel hipertrigliseridemi ile benzerlik göstermektedir.

    Predispoze Irklar: MINIATURE SCHNAUZER


    8. İMMUNOPROLİFERATİF ENTEROPATİ/LENFOSİTİK-PLAZMASİTİK ENTERİT (IMMUNOPROLIFERATIVE ENTEROPATHY/LYMPHOCYTIC-PLASMACYTIC ENTERITIS):
    Kusma ve kronik ishale neden olan bir hastalıktır. Mide, kalınbarsak ve incebarsağın iç yüzeyine yangısal hücreler infiltre olur ve bu da normal sindirim ve absorbsiyon fonksiyonlarının engellenmesine yol açar. Bağışıklık sistemiyle ilişkili olarak da parazit, bakteriyel infeksiyon, besinsel duyarlılık veya barsak kanseri sonucunda da oluşabilmektedir. Basenjilerde identifiye edilen bu hastalık ciddi malabsorbsiyona ve protein kaybına neden olmaktadır. Klinik belirti olarak inatçı bir ishal ve aşırı zayıflık gözlemlenir. Ödem ve asites yaygın olmamasına rağmen hipoalbuminemi mevcuttur. Bu ırklarda ileriki dönemlerde lenfoma görülme olasılığı fazladır.

    Predispoze Irklar: BASENJI


    9. İNTESTİNAL LENFANJİEKTAZİ (INTESTINAL LYMPHANGIECTASIA):
    Lenf sıvısı normalde sirkulasyona karışması gerekirken bu hastalıkta drenajdaki engellenme sonucu barsak içerisine sızar. Bunun sonucu olarak proteinler, lenfositler, lipid veya yağlar dışkıyla kaybedilir. Hastalık kongenital veya diğer hastalıklar nedeniyle oluşabilir.

    Predispoze Irklar: BASENJI, SOFT-COATED WHEATEN TERRIER, NORWEGIAN LUNDEHUND, YORKSHIRE TERRIER, MALTESE, ROTTWEILER


    10. ÖZAFAGUS DİLATASYONU (MEGAESOPHAGUS):
    Normal peristaltiğini kaybetmesiyle dilate olur. Yemekten dakikalar veya saaatler sonra regurgitasyonla sindirilmemiş yiyecekler çıkarılır. Bu hastalığın görüldüğü köpekler ya bu özefagusla doğarlar veya yaşamlarında gelişir. Klinik belirti olarak regurgitasyon, malnutrisyon, aspirasyon pnömonisi, salivasyon artışı, kaşeksi, öksürük, pulmoner hırıltı gözlemlenebilir. Patogenez tam anlaşılamamasına karşın özafagusun vagal afferent innervasyonunda defekt oluşumuyla ilgili olabileceğine dikkat çekilmiştir. Myasthenia gravis ve peripheral neuropathies gibi hastalıklarla da ilişkili olabilir.

    Predispoze Irklar: NEWFOUNDLAND, LABRADOR RETRIEVER, CHINESE SHAR PEI, GERMAN SHEPHERD, GREAT DANE, GREYHOUND, IRISH SETTER, MINIATURE SCHNAUZER, WIRE-HAIRED FOX TERRIER


    11. PANKREATİT (PANCREATITIS):
    Pankreas hücrelerinden salgılanan enzimler daha hücre içindeyken aktive olurlar ve pankreas kendini sindirmeye başlar. Sonuçta da panreas dokusunun ve çevre dokuların ölümü gelişir. Doku hasarı toksik faktörlerin sirkulasyona salgılanması gibi kendiliğinden devam eder. Panreatiti başlatan spesifik neden bilinmemesine rağmen bununla ilgili kandaki yağ miktarının artması, ilaçlar, pankreastaki kan akımının aksaması, toksinler, diabetes mellitus ve hipotiroidizm gibi birçok faktör identifiye edilmiştir. Pankreatit genellikle 6 yaşından sonra gözlemlenir. Klinik belirti olarak önce iştah kaybı, kusma ve ishal oluşur daha sonra abdominal ağrı, şok ve kollaps gelişir.

    Predispoze Irklar: MINIATURE SCHNAUZER, MINIATURE POODLE.


    12. PERİANAL FİSTÜL (PERIANAL FISTULA):
    Anüs civarındaki dokularda oluşan, ağrı verici, kronik, tek veya çoklu ülseratif odaklardır. Geniş kuyruk tabanı, alçak kuyruk duruşu, anal bezlerin yoğunluğunun artması gibi bazı faktörler gelişimine zemin hazırlar. Anal bezlerin yangılanması ve infekte olması sinus yoluyla direne olmasına neden olur. Klinik belirti olarak ağrılı defekasyon, kanama, konstupasyon, bazen istemsiz dışkılama, bölgeyi yalama, kokulu anorektal akıntı gözlemlenir.

    Predispoze Irklar: GERMAN SHEPHERD, IRISH SETTER


    13. PORTOSİSTEMİK ŞANT (PORTOSYSTEMIC SHUNT PSS):
    Karaciğerdeki abnormal kan akımıdır. Kan sindirim sisteminden karaciğere portal damarlar sayesinde ulaşır ve caudal vena cava ile de kullanılmış kanı kalbe taşır. PSS da portal kan direkt olarak venaya bağlanır. Karaciğerin görevi toksinleri temizlemek ve sindirimle elde edilen proteinleri kana taşımakdır. PSS da toksinler kandan temizlenmez ve sirkulasyonda kalır. Klinik belirtiler nörolojik yöndedir. Hepatik ensefalopati olarak adlandırılan karaciğer yetmezliği nörolojik ve davranışsal belirtilere neden olmaktadır. Kongenital şant embriyonik dönem gelişiminde bir damarın kalıntısı olarak da meydana gelebilir. Kan damarının yerleşimine ve karaciğerle ilişkisine bağlı olarak intrahepatik veya ekstrahepatik olarak adlandırılmakta ve ekstrahepatik şant daha sık gözlemlenmektedir. Bir çok hayvan 6 aylık yaştan önce belirti göstermektedir.

    Predispoze Irklar: Ekstrahepatik PSS: Küçük ırklarda görülür.YORKSHIRE TERRIER, MINIATURE SCHNAUZER, CAIRN TERRIER, MALTESE. İntrahepatik PSS: Büyük ırklarda görülür. IRISH WOLFHOUND, AUSTRALIAN CATTLE DOG, GOLDEN RETRIEVER, LABRADOR RETRIEVER


    14. PROTEIN KAYIPLI ENTEROPATİ VE NEFROPATI (PROTEIN-LOSING ENTEROPATHY & NEPHROPATHY):
    Plazma ve proteinlerin gastrointestinal sistemden kaybına protein-losing enteropati denilmektedir. Gastrointestinal sistemin iç yüzeyindeki hasarlardan dolayı oluşan bir hastalıktır. Genetik olarak protein-losing enteropati ve nefropati birlikte Soft-coated wheaten terrierlerde, lymphangiectasia ve protein-losing enteropathy birlikte Norwegian lundehund da görülmektedir. Albumin ve globulin eşit derecede eksilir ve hypoproteinemi oluşur. Klinik belirti olarak kusma ve ishalle birlikte protein seviyesi belirli miktarın altına düşünce ödem, asites ve plöral efuzyona bağlı dispne görülmektedir. Sonuçta besin reaksiyonları ve böbreklerden protein kaybı ile ilişkili bir durum da ortaya çıkmaktadır.

    Predispoze Irklar: SOFT-COATED WHEATEN TERRIER, NORWEGIAN LUNDEHUND


    15. PİLORİK STENOZ (PYLORIC STENOSIS):
    Besin ve sıvıların incebarsağa geçtiği pilorik kanalda oluşan daralma bu hastalığı tarif etmektedir. Gastrointestinal kanalda sfinkter ve anti-reflü organ olarak rol oynayan pilorusun sirküler kas katmanında hipertrofi gözlemlenir. Etkilenen hayvanlar yemekten hemen sonra kusarlar. Brachycephalic ırklar bu hastalığa yatkındırlar.

    Predispoze Irklar: BOSTON TERRIER, BOXER


    16. İNCE BARSAK BAKTERİ ARTIŞI (SMALL INTESTINAL BACTERIAL OVERGROWTH SIBO):
    Bu hastalıkta incebarsaktaki bakterilerin sayısı aşırı ölçüde artmıştır ve besinlerin sindirimine zarar vermektedirler. Sayı artışı ile birlikte florada anaerobik bakterilerden birinin de oranı artış göstermektedir. Sonuçta kronik intermittent bir ishal, kilo kaybı ve ağırlık kazanımında sorun ortaya çıkmaktadır. German shepherdlarda incebarsakta immun savunmada birincil görevi olan IgA’nın eksikliği de bu hastalıkla ilişkilidir. SIBO, ekzokrin pankreatik yetmezlik ve yangısal barsak hastalığıyla ilişkili olarak da gelişebilir ancak hangisinin önce geliştiği saptanamayabilir.

    Pred ispoze Irklar: GERMAN SHEPHERD

    Kaynak:

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KÖPEKLERİN KALITSAL ÜRİNER VE ÜREME SİSTEMİ HASTALIKLARIKÖPEKLERİN KALITSAL ÜRİNER VE ÜREME SİSTEMİ HASTALIKLARI

    1. KRİPTORŞİZM (CRYPTORCHİDİSM) : Doğumdan sonra testislerin skrotuma inmesi yaklaşık 10 günde tamamlanır. Kriptorşizm teşhisinin konulabilmesi için ise 6 aylık yaşa kadar beklenilmesi uygundur. Kriptorşit görülen köpeklerde inguinal ve umblikal fıtık, patellar luksasyon, prepusyal ve penil problemler gibi kongenital defektlerin görülme olasılığı da fazladır. İnmeyen testiste neoplazik değişiklikler görülme olasılığı da daha fazla olmaktadır. Kriptorşizm tek veya çift taraflı olabilir. Tek taraflı olgularda sperm üretimi olabilmektedir. Küçük ırklarda daha sık gözlemlenmektedir.
    Predispoze ırklar : TOY & MINIATURE POODLE, POMERANIAN, YORKSHIRE & CAIRN TERRIER, DACHSHUND, CHIHUAHUA, MALTESE, BOXER, PEKINGESE, ENGLISH BULLDOG, MINIATURE SCHNAUZER ve SHETLAND SHEEPDOG

    2. ****ÜEL ZITLIK (***UAL REVERSAL) : ***ual reversal, kromozomal ve gonadal **** farklılığını tanımlar. Kromozomların farklılaşması, kromozomların doğru olup gonadlarda abnormalite oluşması veya ikisinin de normal olup genital kanallarda abnormalite olması bu duruma neden olmaktadır. Köpeklerde yalnızca XX kromozomuna sahip olanlarda meydana gelir. Dişi kromozomları ovaryum ve testislerle beraber olabilir (XX hermafrodit) veya dişi kromozomları testislerle beraber olabilir (XX erkek).
    Predispoze Irklar : AMERICAN COCKER SPANIEL, GERMAN SHORT-HAIRED POINTER, BEAGLE, BASSET HOUND, PUG, KERRY BLUE TERRIER, WEIMARANER

    3. AİLEVİ BÖBREK HASTALIKLARI (FAMILIAL RENAL DISEASE) : Genetik yatkınlık ile ailevi yatkınlık farklı şeylerdir ve ailevi olanlarda hastalığın oluşma şansı daha yüksektir. Bir çok böbrek hastalığı bir yaşından önce oluşabilmekte ve böbrek yetmezlikleri ise 5 yaşından itibaren görülebilmektedir. Genellikle böbrek hastalıkları membranöz glomerulopati, membranoproliferatif glomerulonefrit ve hızlı gelişen glomerulonefrit olarak üç ana gruba ayrılmakta ve bunlarda bölgesel, hücresel, akut, kronik ve eksudatif karakterli olmasına göre alt gruplara ayrılmaktadır.
    Predispoze Irklar ve Hastalıkları : BERNESE MOUNTAIN DOG: Ailevi glomerulonefritis, membranoproliferatif karakterli ve immun sistemle ilişkilidir. BULL TERRIER: Hereditary nefritis görülür ve glomeruler membranın yapısında defekt oluşur. CAIRN TERRIER: Polikistik böbrek hastalığı görülür ve böbrek dokusu kademeli olarak içi sıvı dolu kistlerle dolar. DOBERMAN PINSCHER: Ailevi glomerulonefropati görülür ve glomeruler membran yapısında düzensizlik oluşur. ENGLISH COCKER SPANIEL: Herediter nefritis görülür ve glomeruler membranda abnormalite vardır. NORWEGIAN ELKHOUND: Ailevi nefropati görülür ve tubulo-interstisyal nefropati mevcuttur. PEMBROKE WELSH CORGI: Renal telanjiektazi (dilatasyonla karakterize damarsal lezyon) görülür ve çok sayıda genişlemiş renal damar mevcuttur. SAMOYED: Herediter nefritis görülür ve glomeruler membranda abnormalite mevcuttur. CHINESE SHAR PEI: Renal amiloidozis görülür ve amiloid birikimi nedeniyle organlarda yapı bozukluğu oluşur. Klinik belirti olarak intermittent ateş ve eklem şişkinliği gözlenir. SOFT-COATED WHEATEN TERRIER: Renal displazi görülür ve böbrek dokusunda abnormal farklılaşma vardır. Protein kayıplı enteropati de görülür ve nefropati ile birlikte seyreder. LHASA APSO, SHIH TZU, ALASKAN MALAMUTE, CHOW CHOW, GOLDEN RETRIEVER, MINIATURE SCHNAUZER & STANDARD POODLE: Renal displazi görülür ve böbrek dokusunda abnormal farklılaşma vardır.

    4. FANCONİ SENDROM : Resorbsiyonun meydana geldiği böbrek tubulunde defekt oluşur. Emilim bozulduğundan dolayı elektrolit dengesizliği, dehidrasyon ve diğer problemler oluşur.
    Predispoze Irklar : BASENJI, NORWEGIAN ELKHOUND, SHETLAND SHEEPDOG, SCHNAUZER

    5. NODULER DERMATOFİBROZİS VE RENAL KİSTADENOKARSİNOM (NODULAR DERMATOFIBROSIS & CYSTADENOCARCINOMA) : Baş ve bacak derisinde noduller oluşumu ile karakterize bir hastalıktır. Bu noduller böbreklerdeki veya kısırlaştırılmamış dişilerin uterusunda (renal/uterus kistadenokarsinom) meydana gelen kanserlerle de ilişkilidir. Predispoze Irklar : GERMAN SHEPHERD

    6. ÜROLİTİYAZİS (UROLITHIASIS) : Üriner sistemin herhangi bir yerinde bulunabilen calculi, uroliths de denilen taş kıvamında ürin kristallerinin bulunması durumuna ürolitiyazis denilmektedir. İrritasyona ve sekonder infeksiyona neden olurlar. Bir çoğu sidik kesesi veya uretrada kalır. Strüvat taşları (magnezyum amonyum fosfat) Dalmaçyalılar dışında oldukça sık gözlemlenir ve oranı dişilerde erkeklerden daha fazladır. Her ırkta urolitler görülür ancak kristallerin taşa dönüşmesi tamamıyle genetik predispozisyona bağlıdır. Protein sindirimi sonucu oluşan ürat kristallerinin yıkımlanması olayında Dalmaçyalılar defekte predispozedirler. Bu da diğer ırklara oranla 4-8 kat daha fazla ürat ekskresyonuna ve sonuçta bu predispoziyonlukta taş oluşumuna neden olmaktadır. Diğer bazı ırklarda ise üriner sistemde oluşan ve sistein aminoasitinin ekskresyonu sonucu meydana gelen sistin kristallerini etkileyen defekt de taş oluşumuna neden olmaktadır.
    Predispoze Irklar : Strüvat (triple phosphate, MAP): COCKER SPANIEL, MINIATURE SCHNAUZER, BICHON FRISE Ürat: DALMATIAN, ENGLISH BULLDOG Kalsium oksalat: LHASA APSO, MINIATURE POODLE, MINIATURE SCHNAUZER, YORKSHIRE TERRIER Sistein: ENGLISH BULLDOG, DACHSHUND, NEWFOUNDLAND, IRISH, SCOTTISH TERRIER Ksantin: CAVALIER KING CHARLES SPANIEL

    Kaynaklar : Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KÖPEKLERİN KALITSAL KALP DAMAR HASTALIKLARIKÖPEKLERİN KALITSAL KALP DAMAR HASTALIKLARI


    1. AORTİK STENOZİS (AORTIC STENOSIS) : Aortun kısmi tıkanıklığına bağlı bir hastalıktır. Bu tıkanma küçük nodüllerden fibröz bantlara kadar varan değişik şekillerde olabilir. Stenotik lezyonlar subvalvular, valvular veya supravalvular pozisyonda gerçekleşebilir. En sık görülen şekli ise subvalvular aortik stenozdur. Tıkanıklığa bağlı olarak yeterli kan volümünü pompalamak için kalp daha fazla çalışmak zorundadır. Büyük ırklarda daha fazla görülmektedir.
    Predispoze Irklar : NEWFOUNDLAND, GOLDEN RETRIEVER, ROTTWEILER, BOXER, GERMAN SHEPHERD, GERMAN SHORT-HAIRED POINTER, GREAT DANE, SAMOYED, BULLDOG, BULL TERRIER, BOUVIER DE FLANDER, BERNESE MOUNTAIN DOG


    2. ATRİYAL SEPTAL DEFEKT (ATRIAL SEPTAL DEFECT ASD) : Atriyumları birbirinden ayıran ve doğumdan sonra kapanması gereken septumda delik veya defekt oluşumu ve buna bağlı abnormal kan akımı nedeniyle gelişen bir hastalıktır. Küçük defektler herhangi bir olumsuzluğa neden olmazken büyük defektler ani ölümlere varan etkilere yol açabilir.
    Predispoze Irklar : BOXER, DOBERMAN PINSCHER, SAMOYED, OLD ENGLISH SHEEP DOG


    3. KARDİYOMİYOPATİ (CARDIOMYOPATHY) : Kardiyomiyopati, kalpte veya kapakçıklarında herhangi bir malformasyon olmaksızın kalp kasında görülen bir hastalıktır. Toksinlerin alınması veya infeksiyonlar sonucunda da kardiyomiyopati gelişebilir. Köpeklerde bildirilen iki tipi vardır: a. Dilated kardiyomiyopati: en sık görülen tipidir. Kalp kas hacminde artışla birlikte ventriküller genişler (dilatasyon) ve normal kontraksiyonu yerine getiremezler. Sistolik disfonksiyon mevcuttur. b. Hipertrofik kardiyomiyopati: bu formda kalp kas hacmi aşırı derecede artmıştır. Özellikle erkeklerde gözlemlenmesine rağmen predispoze bir ırk bildirilmemiştir. Diyastolik disfonksiyon mevcuttur. Kardiyomiyopatili kalp kontraktilitesini kaybettiğinden daha zor çalışır ve konjestif kalp yetmezliğine zemin hazırlar. Kalp kası hücrelerinin bu abnormalitesi düzensiz kalp ritmine ve ani ölümlere neden olmaktadır. Erkek köpeklerde daha fazla gözlemlenmektedir.
    Predispoze Irklar : DOBERMAN PINSCHER, GREAT DANE, ST. BERNARD, IRISH WOLFHOUND, SCOTTISH TERRIER, BOXER, ENGLISH COCKER SPANIEL


    4. MİTRAL KAPAK DİSPLAZİSİ (MITRAL VALVE DISEASE) : Mitral kapaktaki (sol atrioventriküler kapak) defekt kanın sol atriuma geri kaçmasına veya mitral regurgitasyona neden olur. Daha az olarak da kapakta daralma ve stenoz görülebilir. Zayıf kapakta kalbin yetersiz kan pompalamasına neden olmaktadır. Mitral kapak yetmezliği yaşlı köpeklerde en sık rastlanan kalp hastalığıdır ki 10 yaşın üzerindeki 3 köpekten birinden gözlemlenmektedir. Bazı ırklarda ise genç yaşlarda gelişmeye başlamaktadır. Diğer bazı ırklarda ise kapak displazisi embriyo yaşamında da tanımlanmıştır. Küçük ırklar daha duyarlıdır ve erkeklerde daha çok gözlemlenmektedir.
    Predispoze Irklar : CAVALIER KING CHARLES SPANIEL, CAIRN TERRIER, MINIATURE POODLE, BULL TERRIER, MINIATURE PINSCHER, TOY & STANDARD POODLE, BOSTON TERRIER, WHIPPET, CHIHUAHUA, PEKINGESE, DACHSHUND, BEAGLE, PAPILLON, GREAT DANE, GERMAN SHEPHERD


    5. PATENT DUKTUS ARTERİOSUS (PATENT DUCTUS ARTERIOSUS PDA) : Doğumdan önce yavrular akciğerlerini kullanamadıklarından oksijen alışverişi duktus arteriozus yardımıyla olmaktadır. Pulmoner arter ve aort arasında bağlantıyı sağlayan bu küçük kan damarıdır. Doğumla birlikte yavru kendisi nefes almaya başlar ve duktus arteriozus geriler ve birkaç gün içerisinde tamamıyla kapanır. Eğer duktus arteriozus kapanmazsa PDA oluşur ki köpeği etkileme derecesi, patolojisine, açıklığına ve ductusa bağlı olarak değişir.Genellikle 6-12 haftalık yaşlarda ortaya çıkar. Klasik olan soldan sağa şantda aorta basıncı pulmoner arter basıncından daha yüksektir. Sağdan sola şant formunda ise pulmoner arter basıncı aort basıncından daha fazladır. Bu hastalık dişilerde daha sıklıkla gözlemlenmektedir.
    Predispoze Irklar : MALTESE, POMERANIAN, SHETLAND SHEEPDOG, KERRY BLUE TERRIER, KEESHOND, MINIATURE & TOY POODLE, BICHON FRISE, YORKSHIRE TERRIER, ENGLISH SPRINGER SPANIEL, COLLIE, COCKER SPANIEL, GERMAN SHEPHERD, IRISH SETTER, CHIHUAHUA


    6. VASKULER RİNG ANOMALİSİ (VASCULAR RING ANOMALY) : Vascular ring anomalisi, fötusdaki aortik kemerden köken alan kan damarlarındaki anormal gelişimdir. Normalde ana damarların kalpten çıkış yapabilmesi için kalıcı aorta olarak gelişenin sol aortik kemer olması gerekir. Bu hastalıkta ise en yaygın abnormalite kalıcı sağ aortik kemerdir. Bu anomalite köpeklerde çok sık görülmektedir. Kardiyovasküler problemlere neden olmazlar. Yalnız abnormal kan damarları yüzük şeklini alarak trachea ve özafagusu içlerine alabilirler ki bu da regurgitasyona, gelişim geriliğine ve aspirasyon pnömonisine yol açabilir.
    Predispoze Irklar : GREAT DANE, GERMAN SHEPHERD, IRISH SETTER


    7. PORTOSİSTEMİK ŞANT (PORTOSYSTEMIC SHUNT PSS) : Karaciğerdeki abnormal kan akımıdır. Kan sindirim sisteminden karaciğere portal damarlar sayesinde ulaşır ve caudal vena cava ile de kullanılmış kanı kalbe taşır. PSS da portal kan direkt olarak venaya bağlanır. Karaciğerin görevi toksinleri temizlemek ve sindirimle elde edilen proteinleri kana taşımakdır. PSS da toksinler kandan temizlenmez ve sirkulasyonda kalır. Klinik belirtiler nörolojik yöndedir. Hepatik ensefalopati olarak adlandırılan karaciğer yetmezliği nörolojik ve davranışsal belirtilere neden olmaktadır. Kongenital şant embriyonik dönem gelişiminde bir damarın kalıntısı olarak da meydana gelebilir. Kan damarının yerleşimine ve karaciğerle ilişkisine bağlı olarak intrahepatik veya ekstrahepatik olarak adlandırılmakta ve ekstrahepatik şant daha sık gözlemlenmektedir. Bir çok hayvan 6 aylık yaştan önce belirti gösterir.
    Predispoze Irklar : Ekstrahepatik PSS: Küçük ırklarda görülür.YORKSHIRE TERRIER, MINIATURE SCHNAUZER, CAIRN TERRIER, MALTESE. İntrahepatik PSS: Büyük ırklarda görülür. IRISH WOLFHOUND, AUSTRALIAN CATTLE DOG, GOLDEN RETRIEVER, LABRADOR RETRIEVER


    8. PULMONİK STENOZİS (PULMONIC STENOSIS) : Sağ ventrikülden çıkış yapan pulmoner arter içerisinde pulmonik kapak bulunur. Pulmonik stenozla kan akımında kısmi tıkanıklık oluşmakla birlite neden genellikle pulmonik kapak malformasyonudur. Bunun yanısıra abnormalite kapağın alt veya üst bölgesinde de gelişebilir. Kısmi tıkanıklık akciğerlere kan pompalamak için kalbin daha fazla çalışmasına neden olur. Canlının etkilenmesi daralmanın derecesine bağlı olarak değişir. Ciddi stenozlar konjestif kalp yetmezliği gelişimine dahi neden olabilmektedir.
    Predispoze Irklar : ENGLISH BULLDOG, MASTIFF riskin en fazla olduğu ırklardır. English bulldoglarda pulmonik stenoz genelde abnormal sol ana koroner arter gelişimiyle beraber gözlemlenir ve hastalığa daha yatkındır. Diğer ırklar, BEAGLE, WIRE-HAIRED FOX TERRIER, CHIHUAHUA, MINIATURE SCHNAUZER, SAMOYED, BOYKIN SPANIEL, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER, COCKER SPANIEL, AIREDALE TERRIER, SCOTTISH TERRIER


    9. HASTA SİNUS SENDROMU (SICK SINUS SYNDROME) : Bu sendrom kalpdeki sinoatrial düğümün abnormal fonksiyonu sonucu oluşan aritmilere verilen isimdir. Klinik olarak aritmiler düşkünlüğe neden olur. Özellikle dişilerde gözlemlenir.
    Predispoze Irklar : SCHNAUZER, POMERANIAN, DACHSHUND, PUG, BOXER, COCKER SPANIEL


    10. FALLOT TETRALOJİSİ (TETRALOGY OF FALLOT) : Çok sık görülmeyen, ancak ciddi defektler kombinasyonu olarak kalpte ve ana damarlarda embriyonal gelişimde ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hastalık 4 defektden meydana gelmektedir. Bunlar pulmonik stenoz, ventrikular septal defekt, aorta dispozisyonu ve pulmonik stenoz sonucu oluşan sağ ventrikular hipertrofisidir. Bu defektler beraber genetik olarak gelişebileceği gibi birinin genetik olarak oluşumu diğerlerinin de sonradan gelişimine neden olabilmektedir. Pulmonik stenozda, kan akımında, pulmonik kapaktan köken alan kısmi bir tıkanıklık vardır. Bunun sonucunda kalbin kas hacmi artar veya sağ ventriküler hipertrofi gelişebilir. Ventriküler septal defektte, ventriküller arasındaki kalp duvarında defekt veya delik oluşumu mevcuttur. Aorta dispozisyonunda ise aort kalbin sol tarafından çıkarken değişen derecelerde pozisyon farklılığı gösterebilir. Sonuç olarak Fallot tetralojisinde tüm bu defektler nedeniyle kan son derece az oksijenlenmiştir. Bunun sonucu olarak da siyanoz veya dokularda pembe yerine gri bir renk oluşur.
    Predispoze Irklar : KEESHOND, ENGLISH BULLDOG


    11. TRİKÜSPİT KAPAK DİSPLAZİSİ (TRICUSPID VALVE DYSPLASIA) : Sağ atrioventriküler (tricuspid) kapakta meydana gelen malformasyon (displazi) kanın sağ atriuma kaçmasına veya tricuspid regurgitasyona neden olur. Daha çok kapağın daralmasıyla meydana gelen bir durumdur. Displazi sonucu kapak daha az verimle çalışır. Erkeklerde dişilerden daha sık gözlemlenen bir hastalıktır.
    Predispoze Irklar : BORZOI, BOXER, GERMAN SHEPHERD, GREAT DANE, GREAT PYRENEES, IRISH SETTER, LABRADOR RETRIEVER, NEWFOUNDLAND, OLD ENGLISH SHEEP DOG, WEIMARANER


    12. VENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKT (VENTRICULAR SEPTAL DEFECT VSD) : İki ventrikül arası kalp duvarının defekte veya deliğe sahip olduğu bir hastalıktır. Defektin büyüklüğüne ve yerine göre abnormal kan akımı oluşmakta ve köpek değişen derecelerde etkilenmektedir.
    Predispoze Irklar : ENGLISH BULLDOG, KEESHOND


    Kaynak : Fox P.R.(1999). Textbook of Canine and Feline Cardiology. 2nd Ed.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    LERİN KALITSAL KAN HASTALIKLARIKÖPEKLERİN KALITSAL KAN HASTALIKLARI


    1. OTOİMMUN HEMOLİTİK ANEMİ (AUTOIMMUNE HEMOLYTIC ANEMİA-AIHA) : İmmun sistem olgunlaşmamış hücreler de dahil olmak üzere eritrositleri üretimden daha hızlı bir şekilde parçalar. Hemolize bağlı eritrosit sayısının azalmasıyla da hemolitik anemi meydana gelir. Dişilerde daha sık görülmektedir.
    Predispoze Irklar : OLD ENGLISH SHEEP DOG, COCKER SPANIEL, POODLE



    2. BASSET HOUND TROMBOPATİ (BASSET HOUND THROMBOPATHIA) : Trombositler kan damarı hasarında görev almaları gereken reaksiyonlara cevap vermezler. Trombosit agregasyonu gerçekleşmez ve canlı travmaya bağlı hemorajiye duyarlı hale gelir.
    Predispoze Irklar : BASSET HOUND



    3. PIHTILAŞMA BOZUKLUĞU (COAGULATION DISORDER) : Trombosit fonksiyonunda oluşan herhangi bir abnormalite veya pıhtılaşmada görev alan faktörlerden birinin veya birkaçının eksikliği pıhtılaşma prosedürünün aksamasına yol açar. Köpeklerde hemofili (faktör VII veya IX eksikliği) ve von Willebrand’s hastalığı (von Willebrand faktör eksikliği) gibi ciddi ve yaygın pıhtılaşma bozukluğu görülen hastalıklar vardır. Bunun yanısıra faktör I (fibrinojen), faktör II (protrombin), faktör VII (prokonvertin), faktör X (stuart faktör), faktör XI (PTA), ve faktör XII (hageman faktör) gibi pıhtılaşmada rol oynayan faktörlerin de eksikliği görülebilir. Saf ırklarda daha fazla görülmektedir.
    Predispoze Irklar : Faktör I: SAINT BERNARD Faktör II: BOXER Faktör VII: BEAGLE, ALASKAN MALAMUTE Faktör X: COCKER SPANIEL Faktör XI: KERRY BLUE TERRIER, SPRINGER SPANIEL Faktör XII: MINIATURE POODLE



    4. SİKLİK HEMATOPOEZİS (GRAY COLLIE SYNDROME, CANINE CYCLIC NEUTROPENIA) : Bu hastalık kemik iliğindeki kök hücre abnormalitesi nedeniyle meydana gelir ve dolaşımdaki kan hücresi sayısında iniş çıkışlar oluşur. Her 10-12 günde bir nötrofil sayısı ciddi derecede düşer ve yeniden yükselir. Nötrofil sayısındaki değişim infeksiyonlara karşı hassasiyet geliştirmekle birlikte nötrofillerin normal aktiviteleri de zayıflar. Trombosit sayısındaki azalmayla beraberde bu hayvanlar hemorajik olaylara duyarlı hale gelirler. Yavrular yaşıtlarından daha küçük ve zayıftırlar. 8-12 haftalık yaşta klinik belirtiler ateş, ishal veya eklem ağrılarıyla ortaya çıkmaya başlar. Diğer belirtiler göz, solunum ve deri infeksiyonlarıyla ilişkilenir. Predispoze Irklar: GRAY COLLIE 5. HEMOFİLİ (HEMOPHILIA): Pıhtılaşmada görev alan faktörlerden bir veya birkaçının yoksunluğuna bağlı olarak gelişen pıhtılaşma bozukluğu hastalığıdır. Hemofili A, faktör VIII eksikliğinde, Hemofili B ise faktör IX eksikliğinde oluşur. Hemofili A daha sık görülür ve derecesi faktör VIII’in aktivite seviyesine göre değişir. Hemofili B ise daha nadir ancak daha ciddi bir şekilde ortaya çıkan bir hastalıktır.
    Predispoze Irklar : GERMAN SHEPHERD



    6. HİSTİYOSİTOMA (HISTIOCYTOMA) : Histiyositomalar genç köpeklerde yaygın görülen invaziv ve nüks edici olmayan iyi huylu tümörlerdir.
    Predispoze Irklar : BOXER, DACHSHUND, GREAT DANE, COCKER SPANIEL



    7. HİSTİYOSİTOZİS (HISTIOCYTOSIS) : Abnormal histiositlerin (bir tip makrofaj) hızlı ve invaziv yayılımıyla karakterize kötü huylu ve sistemik bir kanser türüdür.
    Predispoze Irklar : BERNESE MOUNTAIN DOG



    8. İMMUN SİSTEM İLİŞKİLİ TROMBOSİTOPENİ (IMMUNE-MEDIATED THROMBOCYTOPENIA : Trombosit sayısındaki azalmaya trombositopeni denilir. Trombositopeni kanamaların artmasına ve durmasının zorlaşmasına neden olur. Bu hastalıkta kemik iliği tarafından üretilen trombositlerin immun sistem hücreleri tarafından yıkımı yapımından hızlı şekillenmektedir. Hastalık tek başına veya sistemik lupus eritematozus ve otoimmun hemolitik anemilerle beraber oluşabilir. Dişilerde daha sık gözlemlenir.
    Predispoze Irklar : OLD ENGLISH SHEEP DOG, COCKER SPANIEL, POODLE



    9. LENFÖDEM (LYMPHEDEMA) : Lenf akımında abnormalite vardır. Lenf sıvıları dokularda birikir ve şişkinliğe yol açar. Lenfödem birincil olarak lenf damar ve nodlarındaki abnormal gelişime bağlıdır. İkincil olaraksa tümör, yangı veya cerrahiye bağlı olarak lenf damarlarındaki tıkanıklığına bağlı oluşabilir.
    Predispoze Irklar : BELGIAN TERVUREN, BORZOI, ENGLISH BULLDOG, GERMAN SHEPHERD, GERMAN SHORT-HAIRED POINTER, GREAT DANE, LABRADOR RETRIEVER, OLD ENGLISH SHEEP DOG, POODLE, ROTTWEILER



    10. FOSFOFRUKTOKİNAZ EKSİKLİĞİ (PHOSPHOFRUCTOKINASE DEFICIENCY) : Fosfofruktokinaz enzimi eritrositlerdeki enerji metabolizmasında ve iskelet kaslarındaki kuvvetli egzersizde görev almaktadır. PFK eksikliği eritrositlerin erken hemolizine neden olur ve egzersiz toleransı da azalır. Hasta hayvanlarda orta şiddette anemi ile birlikte iniş çıkışlı bir hemoliz tablosu oluşturur ki bu durum aşırı egzersiz ve aktivasyonla ilişkilidir.
    Predispoze Irklar : ENGLISH SPRINGER SPANIEL, AMERICAN COCKER SPANIEL



    11. PİRÜVATKİNAZ EKSİKLİĞİ (PYRUVATE KINASE DEFICIENCY) : Pirüvatkinaz eritrositlerdeki enerji metabolizmasında rol oynayan önemli bir enzimdir. Eksikliği eritrositlerin kısa ömürlü olmasına ve hemolitik anemiye neden olur.
    Predispoze Irklar : BASENJI, WEST HIGHLAND WHITE TERRIER, CAIRN TERRIER, BEAGLE



    12. TROMBASTENİK TROMBOPATİ (THROMBASTHENIC THROMBOPATHIA) : Trombosit membran proteinlerinin azalmasına veya yokluğuna bağlı bir hastalıktır ki trombositler normal fonksiyonlarını yerine getiremezler.
    Predispoze Irklar : OTTERHOUND



    13. VON WİLLEBRAND HASTALIĞI (VON WILLEBRAND’S DISEASE) : İnsanlarda ve köpeklerde gözlemlenen bu hastalık, pıhtılaşmada rol oynayan von Willebrand (vWD) faktörünün eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu faktörün azlığı abnormal trombosit aktivitesine yol açar ve kanama süresinin uzamasına neden olur. Faktörün konsantrasyon ve fonksiyon değişimine göre hastalık 3 tipe ayrılır. Sık gözlemlenen 1. tip hafif derecede kanama abnormalitelerine neden olurken, 3. tip az görülür ancak daha ciddi kanamaya neden olmaktadır. 2. tip ise en nadir görülen çeşitidir.
    Predispoze Irklar : Tip I vWD: DOBERMAN PINSCHER, SCOTTISH TERRIER, SHETLAND SHEEP DOG, GOLDEN RETRIEVER, STANDARD & MINIATURE POODLE, WELSH PEMBROKE CORGI, MINIATURE SCHNAUZER, BASSET HOUND, GERMAN SHEPHERD, ROTTWEILER, MANCCHESTER TERRIER, KEESHOND TERRIER, STANDARD & MINIATURE DACHSHUND Tip II vWD: GERMAN SHORT-HAIRED POINTER Tip III vWD: SCOTTISH TERRIER, SHETLAND SHEEP DOG, CHASEPEAKE BAY RETRIEVER



    14. GLUKOZ-6-FOSFAT DEHİDROGENAZ EKSİKLİĞİ (GLUCOSE-6-PHOSPHATE DEHYDROGENASE DEFICIENCY) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. G6PD aktivitesi azalmıştır. Klinik belirti görülmez.
    Predispoze Irklar : WEİMARANER



    15. YÜKSEK POTASYUM ERİTROSİTLERİ (HIGH POTASSIUM ERYTHROCYTES) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Eritrosit miktarında ve serum potasyum düzeyinde artış vardır. Klinik belirti vermez veya pseudohiperkalemi olarak saptanabilir.
    Predispoze Irklar : AKITA



    16. AİLEVİ MİKROSİTOZİS (FAMİLİAL MICROCYTOSIS) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Mikrositozis görülür. Klinik belirti vermez.
    P redispoze Irklar : JAPANESE BREEDS



    17. AİLEVİ MAKROSİTOZİS VE DİSHEMATOPOEZİS (FAMILIAL MACROCYTOSIS & DYSHEMATOPOESIS) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Makrositozis görülür. Klinik belirti vermez veya nadir olarak gingivitis gözlemlenebilir.
    Predispoze Irklar : MINIATURE & TOY POODLE



    18. AİLEVİ NONSİFEROSİTİK HEMOLİTİK ANEMİ (FAMILIAL NONSPHEROCYTIC HEMOLYTIC ANEMIA) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Retikulositozis görülür. Klinik belirti vermez veya orta şiddette bir anemi gözlemlenebilir.
    Predispoze Irklar : BEAGLE



    19. KONGENİTAL METHEMOGLOBİNEMİ (CONGENITAL METHEMOGLOBİNEMIA) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Kanda methemoglobin tespit edilebilir. Klinik belirti vermez veya dil ve mukoz membranlarda siyanoz gözlemlenebilir.
    Predispoze Irklar : BİRÇOK IRK



    20. SELEKTİF KOBALAMİN MALABSORBSİYONU (SELECTIVE COBALAMIN MALABSORPTION) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Serum kobalamin (B12) seviyesinde düşüş gözlemlenir. Klinik belirti olarak anemi, kaşeksi, irritabl davranışlar ve B12 tedavisine olumlu yanıt görülür.
    Predispoze Irklar : POODLE, GIANT SCHNAUZER, BEAGLE, BORDER COLLIE, AUST. SHEPHERD



    21. STOMATOSİTOZİS (STOMATOCYTOSIS) : Eritrosit abnormalitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Stomatositlerin kırılganlığı artmıştır. Klinik belirti olarak yalnızca malamutlarda kondrodisplazi gözlemlenir.
    Predispoze Irklar : ALASKAN MALAMUTE, MINIATURE SCHNAUZER







    Kaynaklar : Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Dondurulmuş Boğa Sperması Nasıl Çözdürülür?Dondurulmuş boğa spermaları su banyosunda, +38 C'de, 25-30 saniye bekletilerek ve payet suyun içerisinde biraz hareket ettirilerek çözdürülür. Çözdürme süresi ile, suyun sıcaklığı arasında ters orantı vardır. Yani; suyun sıcaklığı arttıkça çözdürme süresi kısalır.

    Bu konuda birçok çalışma yapılmış, en az risk taşıyan sıcaklık ve süre saptanmıştır. Çalışmalara göre; yüksek sıcaklıkta kısa süreli tutmanın, düşük sıcaklıkta uzun süreli tutmaktan daha iyi sonuçlar verdiği görülmüştür. Yine çalışmalarda, toplu suni tohumlama yapılacağı durumlarda kullanılmak üzere 38 C’ de çözdürülen payetlerin 10 dakika kadar risksiz bir şekilde çözme kabında tutulabileceği ortaya konulmuştur. Boğalarda normal rektal ısı 38.5 C, dişilerde ise bu değer 38.8 C'dir.
    Bilimsel temeller ve sahadan alınan sonuçlar ışığında dondurulmuş boğa spermasının çözündürülmesinde kullanılan su banyosunun sıcaklığının 38 C ve süresinin 25-30 saniye olmasının en uygun yöntem olduğu kanaatine varılmıştır.

    Ancak; ana eksen bu değerler olacak şekilde aşağı ya da yukarı hafif sapmalar spermayı tehli***e atmaz.

    KAYNAK: EGEVET

Sayfa 1/5 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •