Giriş

Orijinalini görmek için tıklayınız : Matrix Felsefesi'nin Sırrı



hakk_memet
24-12-2008, 00:43
Matrix ReloadedOnly the registered members can see the link tıpkı birinci Matrix filmi gibi baştan sona kadar sembollerle donatılmış bir film. FilmOnly the registered members can see the link içinde saklanmış semboller fark edilmeden ve bunların tekabül ettiği şeyler düşünülmeden seyredilirseOnly the registered members can see the link ancak bir sürü saçmalıkla doldurulmuş Hong Kong malı kung-fu filmlerinden bir tanesi daha seyredilmiş olur. Öte yandan semboller tespit edilipOnly the registered members can see the link üzerlerinde kafa yorulmaya başlanırsaOnly the registered members can see the link filmin aslında anlatmaya çalıştığı pek çok şey olduğu fark edilecektir.

Filmi ikinci kez seyrettikten ve internetteki tartışma gruplarındaki yazışmaları biraz takip ettikten sonra tespit edebildiğimiz noktaları paylaşmak istiyoruz. FilmiOnly the registered members can see the link bu noktaların ışığında tartışmanınOnly the registered members can see the link bizi daha verimli neticelere ulaştıracağını düşünüyoruz.

Filmin daha ilk karelerindeOnly the registered members can see the link hemen logodan sonraOnly the registered members can see the link Matrix kodunun bir noktaya dönüştüğünü görüyoruz. Aklımıza “Big Bang” teorisi geliyor. Yani kainatın genişlemesine bakarakOnly the registered members can see the link her şeyin tek bir noktadan (ak delik?) başlayan bir patlama ile vücuda geldiğini ileri süren teori! Daha sonraOnly the registered members can see the link bu noktadan geri doğru çekilmeye başlayan kameranın bize gösterdiği “fraktal” grafikleri görüyoruz.


Fraktallar

Fraktal grafiklerOnly the registered members can see the link matematikçilerin son otuz senedir uğraştıkları bir alan. İnsanların yıllarca çalışsalar yapamayacakları kadar çok sayıda hesaplama gerektiren bu grafikleri görmek ancak bilgisayarların kullanılmaya başlamasıyla mümkün oldu. Bir tarafıyla kaos teorisinin matematiğe yansımalarından biri olan fraktal grafiklerin temel iki hususiyeti şöyle hülasa edilebilir:

1.Fraktal grafiklerOnly the registered members can see the link matematikte “kompleks” denilen sayılarla yapılan bir dizi hesaplamanın sonucunda üretilmişOnly the registered members can see the link hiçbir düzen takip etmeyen (kaotik) sayıların bir izdüşümü alınarak elde edilir.

2.Fraktal grafiklerin küçük bir bölümü seçilip büyütülürseOnly the registered members can see the link asıl resmin çok benzeri olan bir resim elde edilir.

Birinci maddenin filmdeki aksini “determinizm-kaos” ikilemi olarak belirleyebiliriz. Determinizm ilkesiOnly the registered members can see the link aynı sebep (etki) sağlanabilirse her zaman aynı netice (tepki) elde edileceğini söyler. Peki aynı sebebi oluşturmak mümkün müdür? Kaos teorisyenleri göre mümkün değildir. Zira kontrol edilmesi mümkün olmayan sayısız etkenOnly the registered members can see the link başlangıç şartlarında çok küçük farklılıklar meydana getireceklerdir. Bu farklar ise ilk başta olmasa bile belli bir noktadan sonraOnly the registered members can see the link önceki tecrübeden çok uzaklaşan gelişmeleri müteakipOnly the registered members can see the link tamamen alâkasız neticeler husule getireceklerdir. Filmde Merovingian karakteriOnly the registered members can see the link determinizmin müdafii olarak karşımıza çıkacak ama inkar ettiği kaos onu bulmakta gecikmeyecektir.

İkinci madde ise filmde cevabını bulamadığımızOnly the registered members can see the link “acaba Matrix içinde Matrix mi var?” sualinin cevabına dair ipuçları ihtiva ediyor.


Saat 00:00 – Aynı anda hem başlangıç hem de son…

Kamera geri çekilişini (zoom-out) sürdürüyor. Bir saatin iç aksamı içindeOnly the registered members can see the link çarklar ve miller arasında biraz dolaştıktan sonra nihayet Matrix’in içine çıkıyoruz. Matrix’de ilk gördüğümüz eşyaOnly the registered members can see the link az önce içinde dolaştığımız saat ve bu saat tam gece yarısınıOnly the registered members can see the link yani günün başladığı ve bittiği anı gösteriyor!. Bu sahnenin aslında filmin düğümünün de atıldığı sahne olduğunu düşününce taşlar yerine oturuyor. İlerideOnly the registered members can see the link her şeyin bittiği ve yeniden başlayacağı anın bu an olduğunu göreceğiz. Tıpkı bir gün gibi!


Rüya: Uyanışın uykuda gelen ipuçları…

Bu ana kadar seyrettiklerimizinOnly the registered members can see the link filmin kadın kahramanı Trinity vurulunca dehşetle uyanan Neo’nun gördüğü bir rüya olduğunu anlıyoruz. Neo aslında herhangi bir rüya görmüyor. Seçilmiş kişi (the one) rüyasında geleceği görüyor. Aslında uyumaOnly the registered members can see the link uyanma ve rüya argümanlarına ilk filmden de aşinayız. “Uyanan” Neo’nun kendini içinde bulduğu geminin adı “Nebukadnezar” idi. NebukadnezarOnly the registered members can see the link eski Babil krallarından biri. Hz. Danyal (Daniel) peygamberin kıssasında ismi geçiyor. HikayesininOnly the registered members can see the link Tevrat’ın Danyal bölümünde anlatıldığını okuduk. Rivayete göre Nebukadnezar bir rüya görür ve kahinlerini çağırıp rüyasını tabir ettirmek ister ancak rüyasını hatırlamamaktadır. Kahinler hem ne rüya gördüğünü bilip hem tabir edecekler veya öleceklerdir. Hz. Danyal bu imkansız görünen işi yapar ve kahinleri kurtarır. Bazı kaynaklarOnly the registered members can see the link Hz. Danyal’ın rüya yorumlarıOnly the registered members can see the link remil ve kehanetler üzerine “Kitab-ül Cifr” isimli bir kitabının olduğunu söylerler. “Cifir” kelimesinin etimolojik incelemesi de son derece heyecan vericidir. Bu kelimenin Arapça’dan batı dillerine cifreé – cipher diye geçtiğiniOnly the registered members can see the link oradan Türkçe’ye “şifre” olarak geri geldiğini biliyoruz. Hatta bununOnly the registered members can see the link İngilizce’deki “cyber” kelimesi ve bizdeki “sıfır” kelimesiyle akrabalığı bulunabileceğine dairOnly the registered members can see the link gayet akla yatkın iddialar mevcuttur. Birinci filmde mürettebata ihanet eden karakterin ismiOnly the registered members can see the link adeta bu iddialara bakarak konulmuştu: “Cypher”. Yani biraz “cyber” biraz “şifre”Only the registered members can see the link biraz “sıfır”…

Rüyalara dönelim… RüyalarOnly the registered members can see the link tarih boyunca filozofların zihinlerini meşgul etmişlerdir. Rüya ile gerçeği birbirinden ayıran nedir sualini biraz daha provakatif hale getirmek için hafifçe değiştiren filozofun dediklerini hatırlayalım: “Eğer her gün her uykuya yattığınızda aynı rüyayı görseydiniz ve her rüyanızda kelebek olsaydınız şöyle düşünmez miydiniz: ‘acaba ben rüyasında kelebek olduğunu gören bir insan mıOnly the registered members can see the link yoksa rüyasında insan olduğunu gören bir kelebek miyim!’” İşte bu sorunun bir benzerini ilk filmde soran Neo’nun ikinci filmde artık uyuyamadığını görüyoruz? Neo uyuduğunda hep aynı rüyayı görmektedir ve ilk filmde olduğu gibiOnly the registered members can see the link gördüğü rüyaların kendi gerçekliğinin üzerinde bulunan başka bir gerçeklikten “haberler” ihtiva ettiği fikrini aklından çıkaramamaktadır.

Matrix filmi batıda bizde olduğundan çok daha fazla tartışılıyor ve derinlemesine inceleniyor. “Büyük uyanıştan önce görülen rüyalar” argümanının Budizm ve Gnostisizm’den alındığı iddiasını internette okuduk. Farklı kiliselerin gösterdikleri farklı (ve taraflı) tepkileri karşılaştırarak bir neticeye ulaşmaya çalıştık. Gnostisizm kavramı birçok yerde karşımıza çıktı.


Gnostisizm – Bilinircilik

Matrix’im Gnostisizm ile bağı o kadar kuvvetli görünüyor kiOnly the registered members can see the link Gnostisizmin ne olduğunu bilmeden filmin tam olarak anlaşılmayacağı görülüyor. BilgilenmelerOnly the registered members can see the link edinilen bilgiyle aydınlanmaya yaklaşmalarOnly the registered members can see the link rüyaların ve sezginin ehemmiyetiOnly the registered members can see the link ışıklı kapılardan geçerek bilgi kaynağına ulaşmalar ve daha bir çok öğe Gnostik referanslar taşıyor. Bu yazı yazıldığı zamanOnly the registered members can see the link google arama motoru internette Matrix ve Gnostisizm kelimelerinin geçtiği iki bine yakın web sayfası buluyordu. Şimdi bu malumat deryasından süzebildiklerimizi kısaca sıralayalım:

1.Gnostisizm M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllardan itibaren ortaya çıktığı sanılan ve orta doğuda yayılan bir diniOnly the registered members can see the link felsefi akımdır. Bu akım İsa’dan sonra birinci asırda bazı Hıristiyan toplulukları içinde kendini göstermiş ve beşinci asra kadar etkinliğini devam ettirmiştir.

2.“Gnosis” kelimesinin etimolojisinden yola çıkılarak bu akımın bir “bilgi ile kurtuluş” akımı olduğu söylenmektedir. Ancak “gnosis” kelimesinin bugün İngilizce’de ki “know=bilmek” kelimesinin atası olduğu göz önüne alınarak varılan bu netice yanıltıcı olabilir. Gnostikler peşinde oldukları “kainat bilgisinin” teslimiyet ve ibadetle değil de sezgiyle ve bu bilgiye ulaşmayı sağlayacak bir takım sihirli formülleri bulup öğrenmekle elde edilebileceğine inanırlar.

3.Misallendirmek gerekirseOnly the registered members can see the link “Maniheizm’in” ve “Sâbiîliğin” tamamıyla gnostik inanç ve öğretileri temsil eden dini gelenekler olduğu ileri sürülürkenOnly the registered members can see the link bazı din ve felsefe tarihçilerince “MandeizmOnly the registered members can see the link Hermetizm” vs. gibi mistik inançlar da Gnostisizm olarak nitelenir. Bu yaklaşıma dayanarak Kabala’yı bir Yahudi Gnostisizm’iOnly the registered members can see the link Batıniliği de bir Müslüman Gnostisizm’i sayanlar vardır.

4.Gnostisizm bir çok araştırmacı tarafından dini sapkınlık olarak görülmektedir.

5.Tarih sahnesine İsa’dan sonra yeniden çıkan GnostiklerOnly the registered members can see the link eski Yunan Felsefesi’ni esoterizm ve Hıristiyanlıkla kaynaştırıpOnly the registered members can see the link eklektik bir inanç sitemi kurmaya çalışan dini-mistik düşünürlerdir. Temel olarak mutlak bilgi’nin anlık sezişlerle kavranabileceğine inanırlar. Tüm dinleri mutlak bilgiye ulaştırma noktasında yetersiz bulan GnostiklerOnly the registered members can see the link mistik tarikat adamlarıdır Özellikle antik Yunan filozoflarından Eflatun’un felsefesini esas aldıkları içinOnly the registered members can see the link mutlak bilgiyiOnly the registered members can see the link dini bilgilerin çok üstünde bulunan kurgusal bir bilgi sayarlar. Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunuOnly the registered members can see the link doğduğunu ve büyüdüğünüOnly the registered members can see the link çarmıha gerildiğini kabul etmediklerinden Hıristiyanlarca sapkın sayılırlar. Bertrand RussellOnly the registered members can see the link Hz. İsa’yı bir insan saydığı için Hz.Muhammed’i Gnostik saymıştır.

6.Gnostisizmin temel kültleri şöyle sıralanabilir:
a.Zıtlıklar üzerine inşa edilmiş bir düalizm.. Burada bu yazıyı yazarken Gnostisizm konusunda çok kereler başvuru kaynağı olarak kullandığımız Şinasi Gündüz’ün makalesinden bir paragrafı iktibas edeceğiz:

“Gnostik öğretinin arka planında madde-manaOnly the registered members can see the link aydınlık-karanlıkOnly the registered members can see the link ruh-beden ve dünya-öte dünya gibi değerler arasında var olduğuna inanılan katı bir düalizm bulunur. Gnostikler makro planda alemiOnly the registered members can see the link ışık alemi ve karanlık alemi şeklinde ikiye ayırırlar. Işık ya da nur alemi iyiliğiOnly the registered members can see the link hakikat ve gerçeği temsil ederken karanlık ve zulmet alemi kötülüğüOnly the registered members can see the link yalanı ve gerçek olmayanı temsil etmektedir. Işık alemiyle karanlık alemi arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele ve çekişme vardır. Madde ve maddi olan her şeyOnly the registered members can see the link yani içinde yaşadığımız dünyaOnly the registered members can see the link bedenlerimiz ve bu dünyaya ait olan her şey kötülük alemine aittir ve dolayısıyla bizatihi kötüdür. Ruh ve ruhsal olan varlıklar ise ışık alemine aittir ve yapısı gereği iyidir. Kötülük alemiyle iyilik alemi ya da ışık ile karanlık veya nur ile zulmet arasındaki bu mücadelede başarılı olacak olanOnly the registered members can see the link iyilikOnly the registered members can see the link yani ışık veya nurdur. Makro hayatın sonunda kötülük ve zulmetOnly the registered members can see the link ışık tarafından dizginlenerek tahakküm altına alınacak ve onun emrinde olan madde ve maddi alem yok edilecektir. Mikro hayatı temsil eden insan açısından da aslolanOnly the registered members can see the link iyilik alemine ait olan ruhsal varlığına değer vermek ve kötülüğe ait olan maddi yapısınaOnly the registered members can see the link yani bedenine ve bedenin istek ve arzularına boyun eğmemektir. Varlık itibarıyla kötü olan bu dünya ve dünyevi şeyleri terk etmekOnly the registered members can see the link ışık ve iyiliğin timsali olan ruha ve ruhsal aydınlanmaya kulak vermek gerekir. Böylesi bir düalizm konusunda Gnostisizm diğer düalist geleneklerden ayrılır. Örneğin Zerdüştlükteki düalizm daha ziyade ahlakî bir karakter taşır. Gnostik düalizm adını verdiğimiz gnostiklerin düalizminde ise -etik bir karakter taşımanın yanı sıra- maddi aleme karşı bir tavır söz konusudur. Gnostik düalizmde madde ve maddeden kaynaklanan her şey kötülükle özdeşleştirilir. Gnostik gelenekte hayatî olan bu tasavvurOnly the registered members can see the link örneğin Zerdüştlükte görülmez.”

Matrix filmlerinin hepsinde sözü edilen düalizmi müşahede etmek mümkündür. Matrix’in içinde (yani karanlıkOnly the registered members can see the link zulmet ve yalanlar aleminde) her yerde yeşilin tonları hakimdir. Zaten başta Matrix’in kodları yeşildir. Eğer film dikkatle izlenirse Matrix’in içinde bulunan hemen her sahnenin yeşil tonlarında görüntülendiği fark edilir. Özellikle zulmün yoğunlaştığı yerlerde yeşil iyice vurgulanmaktadır. Mesela birinci filmde ajanların Neo’yu sorguladıkları sahneOnly the registered members can see the link tuzağa düştükleri otel odası hep yeşil tonlarda görüntülenmiştir. Aslında yeşil olmaması icap eden kahinin (oracle) odasının neden yeşil olduğu ikinci filmde anlaşılır: Kahin de aslına Matrix’in bir parçasıdır. ******** Matrix’in içindeyken yeşil bir kravat takarken gerçek dünyada kravat takmaz. Gerçek dünyaOnly the registered members can see the link (yani ışık ve hakikat dünyası) genelde mavi tonlarda görüntüleniyor. Bunun mahsus yapıldığını filmin yazarları Wachowski kardeşler bir mülakatlarında kendileri söylüyor.

b.Alâmet-i farikası hayat ve ışık olan tanrı inancı. Gnostik çevrelerde tanrıOnly the registered members can see the link “hayat ağacının” özünde yahut kökünde bulunurOnly the registered members can see the link onun mahiyetinin tam olarak anlaşılmasına imkan yoktur ve “hayat”Only the registered members can see the link “nur”Only the registered members can see the link “ışık kralı” gibi isimlerle anılır. Filmin sonuna doğru Neo’yu Matrix’in “kaynağına ulaştıracak olan ışıktan kapıyı hatırlayalım.

c.Yüce varlığın dışındaOnly the registered members can see the link maddî alemi yaratan varlık: demiurg. İnanılan yüce varlığın bütün kötülüklerin tecessüm ettiği “maddenin” yaratıcısı olamayacağına inanan GnostiklerOnly the registered members can see the link bu işi yapan başka bir yaratıcı güce inanırlar. “Demiurg” Yunanca demiourgos (halk için çalışan) kelimesinden üretilmiştir. Kainatı ve insanın maddi varlığını yaratan güçtür. Kimi Gnostik gruplar için Demiurg doğrudan şeytandır. Filmde kendini “mimar” olarak tanıtan şahsın tanrı olduğunu düşünen bazı kimselerin gösterdiği tepki bu bağlamda manasızlaşır. Gnostik teolojide “Matrix’in” mimarıOnly the registered members can see the link yani dünyanın yaratıcısı tanrı değilOnly the registered members can see the link insanlığı hapsetmek isteyen şeytanın ta kendisidir.

7.Gnostikler maddeyiOnly the registered members can see the link ruhun bozulmuş bir şekli olarak görürler. Onlara göre insanın varoluş amacıOnly the registered members can see the link maddi varlığından sıyrılıp esas olanaOnly the registered members can see the link yani tanrıya dönmektir. BuOnly the registered members can see the link bizim tarikatlardaki “fenafillah” makamına ulaşmaya benzetilebilir. Gnostiklere göre bu “kurtuluş”Only the registered members can see the link ancak tanrının göndereceği seçilmiş bir kişi eliyle başlatılabilir ve kolaylaştırılabilir. Filmde Neo işte bu beklenen “mürşit”Only the registered members can see the link yahut başka bir değişle insanları kurtarmak için tanrının seçtiği kişidir.

8.Gnostikler “bilen” ve bilgileri ile tüm varlıklar arasında üstün hale gelenOnly the registered members can see the link bilgisizlere nispetle geçmiş ve gelecekte bambaşka statüler kazanan kişilerdir.

Özetlemeye çalıştığımız noktalardan çok daha fazlasının internette bulunduğunu belirtmek isteriz. Gnostisizm ile ilgili yazıları okurkenOnly the registered members can see the link filmde ki argümanların hemen hemen tamamının kaynaklarını tespit edebildiğimi gördük. Bundan sonra da yeri geldikçe Gnostisizm ile filmi irtibatlandırdığımız noktaları vurgulamaya çalışacağız.


TOPLANTI

Nebukadnezar ve onun gibi birçok gemi kaptanı karşı karşıya bulundukları tehlikeli vaziyeti tartışmak ve ne yapacaklarına karar vermek üzere Matrix’in içinde buluşuyorlar. Osirus isimli gemiden gelen haber konuşuluyor. Filmde bazı yerler havada kalmış gibi görünse de işin aslı böyle değil. Matrix 2’den kısa süre önce bitirilen Animatrix isimli filmler serisini seyretmiş olanlar Osirus’u ilk defa işitmiyorlar. Dokuz kısa filmden oluşan koleksiyonun birinci filminin adı “Osirus’un son uçuşu” idi. Bu kısa filmde Osirus isimli gemiOnly the registered members can see the link makinelerin saldırısına uğruyor ve kaçarken yeraltından yer yüzüne çıkmaya mecbur oluyor. İşte o anda gemi mürettebatıOnly the registered members can see the link dev bir makineninOnly the registered members can see the link yeri kazarak Zion’a doğru ilerlediğini görüyor ve bu haberiOnly the registered members can see the link canları pahasına merkeze gönderiyorlar. Gemi kaptanlarını bir araya getiren haber de işte bu haber. Sembolleri ve referansları bulma çabamızı Osirus’un manasını anlamaya çalışarak sürdürelim.


Osirus

Osirus Mısır mitolojisinde yeraltı ve tarım tanrısı olarak biliniyor. Kaynaklarda “Usire” diye de anılıyor. Nephis ve Seth’in kardeşiOnly the registered members can see the link Isis’in kocası olarak bilinen OsirusOnly the registered members can see the link “ölümlü tanrılardan” sayılmakla beraber ölümden sonraki hayatı ve ruhun ölümsüzlüğünü simgeliyor.

İnsanlara tarımı ve medeniyeti öğreten tanrı sayılan ve bir yandan da hayatın ortadan kaldırılamayışını sembolize eden Osirus’u filmde (Animatrix’ten bahsediyoruz) yerine oturtmakta zorluk çekmiyoruz. Osirus gemisiOnly the registered members can see the link filmde “yeraltından” toprak üstüne çıkıyor. Bu çıkış ile de “medeniyetin” (Zion) tehdit altında olduğunu ve sonunun yaklaştığını anlıyoruz. Filmin (Matrix Reloaded) genelini düşündüğümüzde Osirus’unOnly the registered members can see the link Zion’a gönderdiği mesajla yeniden hayata dönüş sürecini sayılabilecek reaksiyonlar zincirini başlatan geminin ismi olduğunu fark ediyoruz.

Osirus’tan gelen haberi alan gemi kaptanlarıOnly the registered members can see the link strateji belirlemek üzere bir araya geliyorlar. Aslında ne yapılacağı belli. Komutan “Lock’un” emirleri açık: Bütün gemiler yayın seviyesini terk edip Zion’a dönecekler. Komutanın ismiOnly the registered members can see the link felsefeye azıcık ilgi duymuş herkesin mutlaka işitmiş olduğu bir ismi çağrıştırıyor: John Locke. Bu filozofun genel çerçeveye nasıl oturduğunu tartışmadan önceOnly the registered members can see the link hakkında neler biliyoruz bir bakalım:


John Locke

John Locke’un fikirlerinin özü 1690 tarihli “Essay Concerning Human Understanding – İnsanın Anlayışı Hakkında Makale” isimli eserinde bulunabilir. Modern emprisizmin (Amprizm veya Empirizm de deniyor) temelleri bu eserle atılmıştır. John Locke’dan başkaOnly the registered members can see the link Francis BaconOnly the registered members can see the link David HumeOnly the registered members can see the link Stuart Mill ve Herbert Spencer gibi düşünürler de emprisistlerden sayılırlar. Emprisistlere göre insan beyni doldurulmayı bekleyen bomboş bir kağıdaOnly the registered members can see the link levhaya yahut tabloya (tabula rasa) benzer. YaşadıklarıOnly the registered members can see the link tecrübeleri ile her geçen gün bu boş tabloyu dolduracak olan insan içinOnly the registered members can see the link tecrübeden başka bir bilgi kaynağı olamaz.

Filmdeki komutan Locke’unOnly the registered members can see the link filozof John Locke ile bir alakası olabileceği varsayımından yola çıkarak yaptığımız araştırmalar bizi son derece ilginç neticelere ulaştırdı. Amprizm nedir başlıklıOnly the registered members can see the link Türkçe muhtevalı bir web sitesinde rastladığımız cümleyi aynen iktibas ediyoruz:

“Emprizmin batı dillerindeki köküOnly the registered members can see the link deney ve görgü anlamlarını dile getiren empeiria deyimidir. Bu yunanca deyimOnly the registered members can see the link bilimsel bilgi anlamındaki yunanca episteme deyimle sezgisel ve tinsel bilgi anlamındaki yunanca gnosis deyimine karşıt bir anlam taşır ve görgüsel bilgi (insanın doğrudan doğruya gördüklerinden çıkardığı bilgi) anlamını dile getirir.”

Bu satırları okurken aklımızaOnly the registered members can see the link Kahin’in “Bingo!” deyişi geliyor. Tahmin ettiğimiz gibi Locke ismi öylesine seçilmiş bir isim değil! Bu ismin arkasında bir felsefi okulun görüşleri saklanıyordu.

Filmde ******** ile kumandan John arasında yaşanan çekişme aslında Gnostiklerle Emprisistler arasındaki felsefi çatışmaya işaret ediyor. Sezgisel bilgiyeOnly the registered members can see the link aydınlanmayaOnly the registered members can see the link kahinin (bilgisiyle yücelen kişinin) ve Neo’nun (seçilmiş kurtarıcınınOnly the registered members can see the link mesihin) yol göstericiliğine iman eden Gnostik kaptan ******** ileOnly the registered members can see the link bilgiye ancak tecrübeyle ulaşılabileceğine iman eden ve her türlü sezgisel (intuitive) bilgiyi saçmalık sayan emprisist komutan Lock çatışıyor. Bu çatışmayı anlaması mümkün olmayan seyirciyi de ihmal etmek doğru olmayacağından senaristlerimiz ortayaOnly the registered members can see the link herkesin kolayca anlayabileceği bir çatışma unsuru atıyorlar: Kaptan Niobe. Böylece her anlayış seviyesinden seyirci tatmin edilmiş oluyor. Felsefeden uzak olan ve “meseleyi kurcalamaktan” hoşlanmayan herkes için hadise çözülmüştür! Mesele “kız” meselesidir!...

Bu kadarı da fazla denecek biliyoruz amaOnly the registered members can see the link Niobe ismi de öylesine uydurulmuş bir isim değil!


Niobe

Yunan mitolojisinde değişik hikayesiyle öne çıkan NiobeOnly the registered members can see the link Tantalus’un kızıOnly the registered members can see the link Thebes kralı Amphion’un karısıOnly the registered members can see the link yani Thebes kraliçesidir. Babası mühim bir kişi olmakla beraber tanrı değildir. Annesi ise bir tanrıçadır. Hikaye Yunan mitolojisinin en değerli kaynaklarından sayılanOnly the registered members can see the link Homeros’un İlyada’sında da anlatılır. Efsaneye göre NiobeOnly the registered members can see the link kendisi tam bir tanrıça olmadığı haldeOnly the registered members can see the link Titan’ın kızı tanrıça Latona’yı (kaynaklarda Leto diye de geçiyor) küçümser. Latona’nın iki çocuğuna karşılık kendisinin yedi kızı ve yedi oğlu olması hasebiyle ondan çok daha fazla saygı hak ettiğini ileri sürer. Bu sözlerden alınan LatonaOnly the registered members can see the link kendini bir tanrıça ile karşılaştıran Niobe’yi cezalandırmaları için çocukları Apollon ve Artemis’i vazifelendirir. Apollon ve ArtemisOnly the registered members can see the link attıkları oklarla Niobe’nin on dört çocuğunu da öldürürler. Evlatlarının acısıyla dört gün boyunca hiç durmadan ağlayan Niobe sonunda yaşlar akıtan (ağlamaya devam eden) bir taşa dönüşür ve Sipylon yahut Sipylas denilen dağın zirvesine nakledilir.

Bu isminOnly the registered members can see the link bu efsanenin filmle alâkasını bir takım zorlamalara girmeden kurmak zor. Belki de üçüncü film bizeOnly the registered members can see the link neden bu ismin tercih edildiğini gösterecektir.


Upgrades

Toplantıda ********’un gemi kaptanlarından yardım istediğini görüyoruz. Gemisi Nebukadnezar’ın yeniden şarzolabilmesi için 36 saate ihtiyacı vardır. Bundan sonra yeryüzüne yakın olan “yayın seviyesine” tekrar çıkacaktır. Yayın seviyesinde mutlaka birisinin bulunması gerekmektedirOnly the registered members can see the link çünkü ********Only the registered members can see the link kahinin tekrar irtibata geçmesini beklemektedir. Bu davranışOnly the registered members can see the link komutan Lock’un açık emirlerine itaatsizlik manasına gelecek olsa daOnly the registered members can see the link orada toplanan insanlar zaten otoriteye “itaatsizlik” ettikleri için orada bulunabilen insanlardır. Neticede gemi kaptanlarından birisi bu vazifeyi kabul eder. Bu sıradaOnly the registered members can see the link birinci filmden tanıdığımız ajan SmithOnly the registered members can see the link toplantı yapılan yerin kapısındanOnly the registered members can see the link Matrix’le irtibatını sembolize eden kulaklığınıOnly the registered members can see the link bir mesajla birlikte Neo’ya gönderir: Neo onu özgür bırakmıştır. Belki vazifesinde başarısız olduğu içinOnly the registered members can see the link belki ilk filmde Neo içine girdiğinde kodu değiştiği içinOnly the registered members can see the link artık bir Matrix ajanı değildir.

Bundan sonra toplantı yerine gelen ajanlar Neo ile nafile yere dövüşecektir. Neo bunlarla dövüşürken “upgrades” diyecektir. Yani versiyon yükseltmeleri. Ajanlar iyileştirilmişOnly the registered members can see the link geliştirilmiş programlardır ama Neo’yu durduramayacaklardır.

Bu sahnelerde doğrudan bir keşiş kıyafeti içinde görünen Neo dikkatimizi çekiyor. Siyah cüppesinin etekleriOnly the registered members can see the link ayak bileklerine kadar uzanıyor. Tam bir dindar mümin zangoç kıyafeti.


ZİON

Son insan şehri Zion’u ilk kez görüyoruz. Mürettebatı genç bir çocuk karşılıyor. Bu çocuğun hikayesi de Animatrix’de anlatılıyor. Zion’un ilk göze çarpan özellikleriOnly the registered members can see the link karanlık olmasıOnly the registered members can see the link eski moda makinelerle donatılmış olması ve halkının genellikle zenci ve “Hispanic” olması. Aslında Zion’un bu demografik yapısıOnly the registered members can see the link film üzerinde yapılan bir takım spekülasyonları boşa çıkarıyor. Matrix’ten kurtarılmış insanların kurduğu şehrin sakinleriOnly the registered members can see the link sarı saçlıOnly the registered members can see the link beyaz tenliOnly the registered members can see the link mavi gözlü “efendiler” değil!

********’un kumandan Lock ile tartıştığı sahnede adeta John Locke’un hiddetle konuştuğunu işitiyoruz. Aynen şunları söylüyor kumandan: “Kahinleri de kehanetleri de Mesihleri de umursamıyorum!”

hakk_memet
24-12-2008, 00:44
Hamann

Hemen bu sahnede başkan Hamann ile karşılaşıyoruz. Filmdeki isimlerin hemen hepsi özellikle seçilmiş olduğuna göreOnly the registered members can see the link kim bu Hamann diye yaptığımız küçük bir araştırma bizi hemen verimli neticelere kavuşturuyor. Aradığımız kişi “Johann Georg Hamann”.

Johann Georg Hamann 1730’da doğu Prusya’da bulunan Königsberg şehrinde dünyaya gelmiş. Kant’ın yakın dostuOnly the registered members can see the link David Hume’un çağdaşı. Ondan çok etkilenen GötheOnly the registered members can see the link onun için “çağımızın en parlak beyni” demiş. Kierkegaard ondan “imparator” diye bahsetmiş. Alman klasisizminin ve romantizminin babası sayılıyor. Gençlik yıllarında seküler aydınlanmacılık fikrinin fanatiklerinden olan HamannOnly the registered members can see the link ticari bir vazife için gittiği Londra’da İncil’i baştan sona okumuş ve eski fikirlerinden dönerek iman etmiş. Protestan Hıristiyanlığın Ortodoks bir yorumunu benimsemiş. Çalışmalarını lisan alanında mantıkOnly the registered members can see the link ifadeOnly the registered members can see the link iletişimOnly the registered members can see the link sembollerOnly the registered members can see the link soyut düşünce ve analiz üzerine yoğunlaştırmış.

Filmde Hamann figürünü yerine oturtmak hiç de zor olmuyor. HamannOnly the registered members can see the link bir yandan Emprisizm okulundan (David Hume ve George Berkeley üzerinden) komutan Lock’un (John Locke’un) dostu (ve eski fikir arkadaşı) olduğu haldeOnly the registered members can see the link nihai tercihini “inanan” (mümin) ********’dan yana kullanıyor. Onu koruyor ve öne çıkartıyor. Hele Hamann’ın Neo ileOnly the registered members can see the link “sebep” üzerine yaptığı sohbetOnly the registered members can see the link tahminimizin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Makinelerin bulunduğu katta Hamann Neo’yaOnly the registered members can see the link makinelerin nasıl çalıştıklarını anlamadığını ama çalışmaları için bir “neden” bulunduğunu anladığını söylüyor. Aynı şekilde Neo’nun yaptığı bazı şeyleri nasıl yaptığını anlamadığını ama tüm bunların arkasında bir “neden” bulunduğuna inandığını söylüyor. Johann Georg HamannOnly the registered members can see the link yazılarında “sebep” kavramınaOnly the registered members can see the link “sebeplendirme faaliyetine”Only the registered members can see the link “sebeplere dayanarak makul olmaya” hususi bir ehemmiyet atfetmiş. Hamann bahsiniOnly the registered members can see the link filozofunOnly the registered members can see the link hakkında araştırma yaparken rastladığımızOnly the registered members can see the link dikkat çekici aforizmasıyla kapatalım:

“Eğer dil (lisân) olmasaydı “sebep” (reason)Only the registered members can see the link “sebep” olmasaydı “din”Only the registered members can see the link ve tabiatın bu üç esası mevcut olmasaydı ne zihin (yahut ruhOnly the registered members can see the link Almanca: geist) ne de cemiyeti bir arada tutan bağlar mevcut olabilirdi.”


Seraph – Seraphim

Oracle’dan (kahinden) gelen mesaj üzerine randevu yerine giden Neo’yu Seraph isimli karakter karşılıyor. Seraph kelimesi İbranice “Seraphim=yanmak” kelimesinin bir türevi. Üç çiftten müteşekkilOnly the registered members can see the link altı kanadı olan ve göğün sekizinci katında bulunanOnly the registered members can see the link ateşten yaratılmış bir grup meleğe verilen bir isim bu. Bazı kaynaklara göre tabiat üstü bir yaratıkOnly the registered members can see the link kanatları olan zehirli bir yılan yahut ejderha.

Filmde SeraphOnly the registered members can see the link kahinin koruyucu meleği olarak karşımıza çıkıyor. Neo’nun gerçekten seçilmiş kişi (the one) olduğunu anlayabilmek için onunla dövüşüyor. Nihayet onun doğru kişi olduğuna kanaat getirince (ki Seraph birini gerçekten tanımanın en iyi yolunun dövüşmek olduğunu söylüyor) görüşmeye müsaade ediyor. Bu arada Neo onaOnly the registered members can see the link bir programcı olup olmadığını sorunca başıyla hayır işareti yapıyor. O sadece “vazifeli”! Vazifesi sadece en mühim olanı muhafaza etmek. Meleklerin iradeleri olmadığı herkesin malumudur. Onlar sadece kendilerine verilen vazifeleri yaparlar o kadar. Seraph da sadece vazifesini yapıyor.

Kahin Neo’ya kırmızı renkli bir şeker ikram ediyor. Birçok tartışma grubunda bu şekerin tıpkı Neo’yu birinci filmde Matrix’ten çıkarmaya yarayan “kırmızı hap” gibi bir fonksiyonu olduğu iddia ediliyor. Neo bu sefer şekeri alsa da yemiyor. Bu sahnede Kahin’in de Seraph gibi bir program olduğunu öğreniyoruz. Öte yandan KahinOnly the registered members can see the link Neo’ya iki isim veriyor: Anahtarcı ve Merovingian. AnahtarcıOnly the registered members can see the link kod kaynağına ulaşan kapıları açmak için lazım gelen anahtarları yapmaktadır. MerovingianOnly the registered members can see the link anahtarcıyı kaçırmıştır ve hapis tutmaktadır. Kahine göreOnly the registered members can see the link Merovingian’ın istediği şeyOnly the registered members can see the link çok kuvvetli insanların peşinde oldukları şeyden ibarettir: daha fazla “güç”.


Merovingian

Filmin en ilgi çekici karakterlerinden birisi Merovingian. Zaman zaman Fransızca konuşan bu karakterin ismi arkasına neler neler saklanmış açıklamaya çalışalım..

Yine esoterizm sularında gezmeye başlayacağız ama önce biraz tarih... Merovingian kelimesi bizi Merovingian Hanedanı’na götürüyor. Bu hanedan beşinci asırda Fransa’da hakim olmuş. Hanedanın ilk kralının ismi Merovech (Fransızcası Mérovée). Onun soyundan gelenler kendilerini Merovingianlar diye tesmiye etmişler.

Merovingianlar arasında doğrudan Hz. İsa’nın kanını taşıdıklarını iddia edenleri olduğu gibiOnly the registered members can see the link soylarını Hz. Davut’a kadar dayandıranları var. Taşıdıkları kanın kutsal olduğuna ve nesiller boyunca korunarak aktarıldığına inanıyorlar. Bu isim üzerinde insanı hayrete düşürecek kadar spekülasyon yapılmış. Merovingian soyunun kayıp ülke Atlantis’ten geldiği iddiasındanOnly the registered members can see the link Antik Yunan’ın yarı tanrılarına kadar uzandığı iddiasına kadar birçok spekülasyon bulunuyor. Bunların biraz daha ilerisinde bizi daha da tanıdık “spekülasyonlar” bekliyor.

Merovingian hanedanı kimi kaynaklara göre yedinciOnly the registered members can see the link kimilerine göre sekizinci asırda gücünü kaybetmiş. Uzun ve kızıl saçlı Merovingian kralları (ki saçlarının kızıllığının Hz. Davut’un soyundan geldiklerinin delili olduğunu iddia ederlermiş) iktidardan düşmüşler. Ancak kutsal bir kanın taşıyıcısı olduklarını düşündüklerinden iddialarını hep sürdürmüşler. Son Merovingian Krallarından Godefroi De Bouillon “Sion tarikatı – Order of Sion” olarak bilinen örgütün kurucusu sayılıyor. Godefroi De Bouillon bu örgütüOnly the registered members can see the link Kudüs’ün Müslümanların elinden alındığı ilk haçlı seferinden dönüşündeOnly the registered members can see the link Kudüs’e göç eden Hıristiyan kafileleri korumak ve bunların Kudüs’e güvenle yerleşmelerini sağlamak maksadıyla kurmuş. TarikatOnly the registered members can see the link ismini haçlı şövalyelerin “kurtarmaya” gittikleri Kudüs’ün yakınlarındaki Sion dağından almış. Sion Tarikatı’nın silahlı kanadının ismi birçok kişiye tanıdık gelecektir: “Tapınak Şövalyeleri - Knights Templar”


Tapınak Şövalyeleri

Tapınak Şövalyeleri’nin öncelikli vazifesi kutsal kan taşıyıcılarını (Merovingianları) korumak ve kutsal kanın nesiller boyunca aktarılmasını sağlamak olmuş. Buna karşılıkOnly the registered members can see the link yer altına çekilmiş olsalar da hem siyasî hem ticarî mânâda birbirlerini koruyup kollayan efendi Merovingianlar da onları beslemiş.

Bugün hemen her ülkede sayısız locası bulunan çeşit çeşit ezoterik örgütlenmelerinOnly the registered members can see the link mason localarının halen yaşattığı ritüellerinin pek çoğunu önce Sion Tarikatın’dan sonra Tapınak Şövalyeleri’nden tevarüs ettikleri söyleniyor.

Şimdi bütün bunları filmdeki yerlerine oturtalım. Kahin Merovingian’dan bahsederken onun çok güçlü olduğunuOnly the registered members can see the link “en eskilerinden biri” olduğunu ve tek isteğininOnly the registered members can see the link her büyük güç sahibi gibi daha fazla güç olduğunu söylüyor.

Merovingian’ın en yakın iki muhafızını gözlerimizin önüne getirelim: ikizler. Bu karakterlerin de Tapınak Şövalyelerini sembolize ettiklerini ileri sürmek hiç garip kaçmayacaktır sanırım. Tapınak Şövalyelerin’in bir mühründe at üzerinde iki şövalye (muharip rahipler) resmedilmiş.

Türk Masonlarının yayın organı “Mimar Sinan” dergisinin bir sayısında Tapınak Şövalyeleri ile Masonluk arasındaki bağlantıya dair şunlar anlatılmış:

“Kilise’nin baskısıylaOnly the registered members can see the link Fransa Kıralı’nınOnly the registered members can see the link 1312 yılındaOnly the registered members can see the link Templier tarikatını kapatması ve mallarını Kudüs’teki Saint Jean şövalyelerine vermesi ile Templier’lerin etkinliği ortadan kalkmadı. Bunların büyük bir çoğunluğu o zaman çalışmakta olan Avrupa’daki mason localarına sığındılar. Templier’lerin başkanı Mabeignac ise çevresindeki bir gurup Templier ileOnly the registered members can see the link İskoç duvarcısı kılığında ve Mac Benach takma adıyla İskoçya’ya sığındı. İskoç kralı Robert Bruce (Bu kralı Braveheart-Cesur Yürek filmini dikkatle seyredenler çok iyi hatırlayacaklardır. S.C.) onları çok iyi karşıladı ve İskoçya’daki mason locaları üzerinde büyük bir etkinliğe sahip olmalarını sağladıOnly the registered members can see the link bunun sonucundaOnly the registered members can see the link İskoç locaları hem mesleki hem de düşünsel açıdan büyük bir aşama kazandılar. Mac Benach sözcüğü bugün bile masonlarca saygı ile kullanılır. Templier mirasının sahibi İskoç masonlarıOnly the registered members can see the link Fransa’ya çok yıllar sonra bu mirası iade ettiler ve bugün İskoç usulü olarak bilinen ritin temelini Fransa’da attılar.”

Şu bilgiler de "Tampliyeler ve Hürmasonlar" başlıklı bir makaleden:

"Tampliye tarikatı tekris törenini içeren ritüellerOnly the registered members can see the link günümüzdeki mason ritüellerinin benzeridir…/…Tampliye tarikatı üyeleri birbirlerineOnly the registered members can see the link aynı masonlukta olduğu gibiOnly the registered members can see the link kardeşim derler../... Tampliye tarikatı ve masonluk kurumu birbirlerini belirgin ölçüde etkilemişlerdir. HattaOnly the registered members can see the link korporasyonların ritüelleri adeta Tampliye’lerden kopye edilmiş denilecek kadar benzerdir. Bu itibarlaOnly the registered members can see the link masonların kendilerini büyük ölçekte Tampliye’lerle özdeşleştirdikleri ve aslında özgün gibi görünen masonik ezoterizm (gizllik) içinde önemli boyutlarda Tampliye mirası olduğu belirtilebilir…/… Özet olarakOnly the registered members can see the link araştırmanın başlığında belirtildiği gibiOnly the registered members can see the link masonik kralî sanat ve inisiyatik-ezoterik çizginin başlangıç noktası Tampliye’lerinOnly the registered members can see the link son noktası da hürmasonların olarak kabul edilebilir.”

Sion Tarikatı’nın da Gnostik bir yapılanma olması hasebiyle “ışıkla”Only the registered members can see the link “aydınlanma” sembolleriyle dolu bir sürü ritüeli ve mistik öğeleri bünyesinde taşıdığını belirterek bu meraklı konuya şimdilik nokta koyalım ve yine Gnostik – ezoterik çizgide izah etmeye çalışacağımız “mimar” figürünün tahliline geçmeden anahtarcıdan azıcık bahsedelim.


Anahtarcı

Aslında anahtarcı üzerinde söyleyeceğimiz çok fazla şey yok. Hacker jargonundan “arka kapılar – back doors” kavramını filme taşımak için anahtarcıyı kullanmış Wachowski kardeşler. Bir de yine anahtarcıya söyletilen bir cümle var ki bu cümle ile bir hataya düşmüşler. Kısaca tesbit ettiğimizi düşündüğümüz bu hatayı aktaralım. Anahtarcı Neo’ya Mainframe bilgisayara nasıl gireceğini anlatıyor. Mainframe bilgisayarlarOnly the registered members can see the link bankalarOnly the registered members can see the link havaalanlarıOnly the registered members can see the link nüfus idareleri gibi çok yüksek sayıda kayıtların saklanıpOnly the registered members can see the link işlem görmesi gereken müesseselerde kullanılan süper bilgisayarlardır. Türkçe’ye olduğu gibi çevirecek olsak “Ana Çerçeve” diye çevireceğimiz bu kelimenin “çerçeve” tarafı bizi alakadar ediyor. AnahtarcıOnly the registered members can see the link kahramanlarımıza “Ana Çerçeveye” girmek için tam 314 saniyeleri olduğunu söylüyor. Bu sayıyı 3Only the registered members can see the link diye yazsak belki sayı çok kimseye tanıdık gelecektir. Bu sayı pi sayısıdır. Peki burada ne arıyor? Ne münasebetle pi sayısından bahsediliyor? İzah etmeye ve düşülen hatayı göstermeye çalışalım.



“Altın oranOnly the registered members can see the link örneğin bir dikdörtgenin göze en estetik gözükmesi için uzun kenarı ile kısa kenarı arasındaki orandır. Buna benzer olarakOnly the registered members can see the link bir doğru parçasının ikiye ayrıldığında göze en hoş gelen ikiye ayrılma oranıdır. Altın oranOnly the registered members can see the link sadece dikdörtgen ve doğru için değilOnly the registered members can see the link neredeyse tüm geometrik cisimler ve yapılar için kullanılabilir.”

Filmde mainframe’in çerçevesinden dikdörtgeneOnly the registered members can see the link dikdörtgenden altın orana ulaşıyoruz. Zira mükemmelin peşindeki makinelerinOnly the registered members can see the link ana bilgisayarlarını estetik mükemmeliyetin göstergesi altın oranı dikkate alarak yapmış olmaları söz konusu. İyi de kaç bu altın oran rakamı? 3Only the registered members can see the link mü diyeceksiniz? Kurguya göre böyle olmalıydı ama maalesef altın oran 1Only the registered members can see the link gibi bir sayıdır. Bize öyle geliyor ki Wachowski kardeşler matematiğin iki sihirli sayısınıOnly the registered members can see the link pi’yi ve fi’yi (altın oran) karıştırmışlar. Ne diyelim! En azından birisi çıkıp daha makul bir açıklama getirmediği müddetçe “bu kadar hata kadı kızında da olur” deyipOnly the registered members can see the link iddiamızı sürdürebiliriz!..


“Mimar”

“Mimar” figürü ezoterik yapılanmalar için hususi manalar taşır. Mesela yukarıda sözünü ettiğimizOnly the registered members can see the link Türk masonlarının en mühim yayın organlarından birinin adı “Mimar Sinan”dır. Takib eden satırlar Masonların web sitesinden: “Mimar Sinan : Duvarcı ustalarının büyük üstadı
Yeniçağ sadece Batı’ da değildiOnly the registered members can see the link Doğu’ da da başladı. Fatih Sultan Mehmet’ le merkezi bir devlet yapısına bürünen OsmanlıOnly the registered members can see the link II. Bayezid döneminde önemli kurumlaraOnly the registered members can see the link torunu Kanuni’ nin sultanlığı sırasında ise ihtişamlı yapılara kavuştu. Bu ihtişamlı yapıların hepsiOnly the registered members can see the link Osmanlı dönemindeki operatif masonlarınOnly the registered members can see the link yani duvarcı ustalarının büyük üstadı Mimar Sinan’ın imzasını taşıyordu…/…Doğu’ yu Batı’ya bağlayan körüler de inşaa eden Mimar SinanOnly the registered members can see the link bugün eserlerinin yanı sıraOnly the registered members can see the link Masonların da akıl ve gönüllerinde yaşıyor. Türk Masonları’nınOnly the registered members can see the link 1966’da yayınlamaya başladıkları araştırma dergisi Only the registered members can see the link “Mimar Sinan” adını taşıyor.”

Masonlar inandıklarını ileri sürdükleri yüce güce “Kainatın Ulu Mimarı” diyorlar. Bu konuda yine masonların kendi açıklamalarına başvuralım. Önde gelen Türk masonlarından biri olarak bilinen Selami IşındağOnly the registered members can see the link 1977 yılında yayınlanan “Masonluktan Esinlenmeler” adlı kitabındaOnly the registered members can see the link masonların "Evrenin Ulu Mimarı" hakkındaki inancını şöyle anlatmış:

“Masonluk Tanrısız değildir. Ama onun benimsediği Tanrı kavramıOnly the registered members can see the link dinlerdekinin aynı değildir. Masonlukta Tanrı bir yüce prensiptir. Evrimin son aşamasıOnly the registered members can see the link doruğudur. Özvarlığımızı eleştirerekOnly the registered members can see the link kendi kendimizi tanıyarakOnly the registered members can see the link bilerekOnly the registered members can see the link bilimOnly the registered members can see the link akıl ve erdem yolundan yürüdükçeOnly the registered members can see the link onunla aramızdaki açı azalabilir. SonraOnly the registered members can see the link onda insanların iyi ya da kötü nitelikleri yoktur. Kişileştirilmemiştir. Doğanın ve insanların yöneticisi sayılamaz. Evrendeki büyük ve yüce çalışmanınOnly the registered members can see the link birliğinOnly the registered members can see the link harmoninin Mimarıdır. Evrendeki tüm varlıkların toplamıdır. Her şeyi kapsayan total güçtürOnly the registered members can see the link enerjidir. Bütün bunlara karşınOnly the registered members can see the link onun bir başlangıç olduğu benimsenemez... Büyük bir gizem (sır)dır.”

Hemen burada filme dönüyoruz. Filmde Neo’nun karşısına çıkan “mimar”ı yukarıda iktibas ettiğimiz paragraftan tamamen habersiz olarak “Matrix’deki büyük çalışmanınOnly the registered members can see the link birliğinOnly the registered members can see the link harmoninin Mimarı” diye tanımlayabilirdik. Matrix’in “mimarı” aynen bu vasıflarıyla karşımıza çıkıyor. O aslında tüm simülasyonu yazan programcıOnly the registered members can see the link adeta taşların nasıl üst üste koyulacağını hesaplayan mimardır. Yapısı mükemmeldir. Mükemmelliği yüzünden de kusurludur. Bu paradoksun izahı şöyle yapılabilir: İnsan tabiatı doğuma ve ölümeOnly the registered members can see the link yani başlangıca ve sonlanmaya göre değişmez biçimde ayarlandığı için bu tabiatı hakkıyla simüle etme iddiasındaki programın mükemmel olabilmesi için sonlu-fâni olması lazımdır. MakinelerOnly the registered members can see the link bilgisayar programlarıOnly the registered members can see the link hep aynı performansla çalışmak üzere tasarlanır. Özellikle bilgisayar programları için yaşlanmakOnly the registered members can see the link yok olmak diye bir şey söz konusu değildir. Ancak insan gözüyle bakıldığındaOnly the registered members can see the link bir noktadan sonra bozulmayaOnly the registered members can see the link yok olmaya gitmeyen yapıOnly the registered members can see the link eşyanın tabiatına aykırı hareket etmesi hasebiyle o andan itibaren gerçekçilikten uzaklaşacakOnly the registered members can see the link hakikati simüle etme iddiasını an be an biraz daha kaybedecektir. Zaten birinci filmde Ajan Smith’in ağzından “ilk” Matrix’in acısızOnly the registered members can see the link kedersiz ve mükemmel bir hayatı simüle etmek üzere yapıldığını ama “ekinlerin” yani insanların bu yapıyı kabul etmeyip öldüklerini işitmiştik. Dolayısıyla mimarOnly the registered members can see the link insan tabiatına aykırı olanOnly the registered members can see the link “kendini kusursuzca ve sonsuza kadar sürekli yeniden üreten yapı” modeli yerineOnly the registered members can see the link zamanı geldikçe yok olup –kıyamet yahur ölüm-Only the registered members can see the link sonra yeniden doğan bir yapı kurmayı tercih etmiştir.

Bütün çabalara rağmen Matrix hâlâ mükemmel olamamıştır. Makinelerin anlayamayacakları ve dolayısıyla hata olarak kabul etmeyecekleri bir problemi vardır. Bu problemi mimar Neo’ya şöyle açıklıyor:

“Your life is the sum of a remainder of an unbalanced equation inherent to the programming of the Matrix.”

“Senin hayatın Matrix’in programlamasından kaynaklananOnly the registered members can see the link eşitlenmemiş bir denklemin kalanının toplamıdır.”

Bu kötü tercümeden bir şey anlamayanlara şunu söyleyebilirim ki ifâdenin aslı da îzaha muhtaçtır. Bu ifâdeyi devreden rakamlarla izah edeceğiz. Devreden rakamları bilirsiniz. Her hangi bir hesap makinesinde mesela 10’u 3’e bölerseniz 3.333333.. sayısını elde edersiniz. Matematikte bu sayıların adı devreden sayılardır. Makineniz virgülden sonra kaç hane gösterirse göstersin bu rakamın sonu gelmez. Şimdi yine hesap makinenizdeOnly the registered members can see the link bu rakamı tekrar böldüğünüz sayıylaOnly the registered members can see the link yani 3 ile çarpın. Elde edeceğiniz değerOnly the registered members can see the link beklendiği gibi 10 yerine 9.9999… olacaktır. Matematikçilerin kolayca izah ettikleri bu durumOnly the registered members can see the link makineler için bir hatadır! İşte mimarın da anlattığı durum budur. Wachowski kardeşleriOnly the registered members can see the link birçok başka buluşlarının yanında hususen bu buluşları için tebrik etmek lazım. NeoOnly the registered members can see the link işte makinelerin hesaplayamadıklarıOnly the registered members can see the link bu yüzden de ortaya çıkmasına engel olamadıkları milyonda birlik hatadır. Bir taraftan tüm gayretlerine rağmen bu hatadan kurtulamadığını itiraf eden MimarOnly the registered members can see the link öte taraftan bu hatanın beklendiğini ve ona göre tedbirlerin alındığını da belirtiyor.

Burada anlıyoruz ki Kahin’den ajanlaraOnly the registered members can see the link anahtarcıdan Trinity’e kadar herkes aslında Mimar’ın planınınOnly the registered members can see the link şuurlu yahut şuursuz birer parçasıOnly the registered members can see the link dost sandığımız bir çok karakterseOnly the registered members can see the link ortaya çıkmasına mani olunamayan “anomali” olan Neo için yazılmış hata giderme kodlarıdır (error-handlers).

İşte tam bu noktada dikkatli olmamız lazım. Gnostik teolojiye göre bu karanlık “maddî” alemin (Matrix’in) yaratıcısı “tanrı” değil şeytan yahut onun muadili karanlık bir güçtür. Dolayısıyla ışıktan kapılardan geçilerek ulaşılan “Mimar” bizi yanıltmamalıdır. Mimar bizce Gnostiklerin şeytanından başka bir şey değildir.

Matrix filmlerinin ikincisinde farkına varabildiğimiz gizli referanslarOnly the registered members can see the link mesajlar kabaca bunlar. Otoyoldaki kovalamaca sahnesinde görünen tüm araçların plakalarının eski ve yeni ahitten ayet numaralarına tekabül ettiğiniOnly the registered members can see the link filmde sıkça rastladığımız 101Only the registered members can see the link 303 gibi rakamlar üzerine yapılan spekülasyonlarıOnly the registered members can see the link Zion kelimesi üzerine yapılan tartışmaları ve daha birçok mevzuu kâfî derecede uzadığını düşündüğümüz bu yazı dizisinde ele almadık. Maksadımız filmde görünenlerin sadece buz dağının suyun üzerinde kalan kısmı olduğunu göstermekti. Maksadımız filmde görünenlerin sadece buz dağının suyun üzerinde kalan kısmı olduğunu göstermekti. Bir de mitolojik ve dini referansların bu filmde nasıl yoğun işlendiklerine dikkat çekmek istedik. Umarız anlı şanlı yazarlarımızınOnly the registered members can see the link gazetecilerimizinOnly the registered members can see the link din adamlarımızın filmi doğru düzgün seyretmeden savurdukları iddialarınOnly the registered members can see the link ithamların ne kadar manasız olduğunu gösterebilmişizdir.

hakk_memet
24-12-2008, 00:49
MATRİX
(THE MATRIX)


Only the registered members can see the link


Geçtiğimiz yıllarda -bu sene de ikinci bölümüyle- en çok seyredilen ve beğeni toplayan filmlerden biri olan Matrix'de (The Matrix), yapay zeka (artificial intelligence) olarak ifade edilen makinelerin dünyayı ele geçirdiği ve insan ırkını sadece bir enerji kaynağı olarak kullanarak, insanlara hayali bir dünya yaşattıkları senaryo edilmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde ikincisinin yayına girmesiyle birlikte geniş izleyici kitleleri tarafından izlenen "Matrix", sanal gerçeklik oluşturan bir bilgisayar programının çok gelişmiş bir şeklini ifade etmektedir.
"Neo" takma ismiyle anılan filmin başrol oyuncusu, bu sistemin içinde, büyük bir yazılım şirketinde bir bilgisayar programcısıdır. Burada yaşadığı ve 20. yüzyılın son yıllarında geçen hayatının gerçek olduğunu zannetmektedir. Halbuki gerçek bedeni 2199'lu yıllarda içi sıvı dolu, dışı zarla kaplı kapsül benzeri bir mekanda tutulmaktadır. Burada kendisine ne gösterilirse onu görmekte, ne hissettirilirse onu yaşamaktadır. Aslında bedeni çok farklı bir ortamda ve zamanda olmasına rağmen, kendisini şehir kalabalığı içinde işine gidip gelen, bilgisayar programlarıyla uğraşan bir kimse olarak düşünmektedir. Kısacası "Matrix" denilen yapay bir dünyada, kendini gerçek bir hayat yaşıyor zannetmektedir.
Gerçeklerin -Neo'nun hayali bir dünyada yaşadığının- farkında olan "Morpheus" adındaki karakter, film boyunca Neo'ya gerçekleri anlatmaktadır. Örneğin ona şimdiye kadar gördüğü, duyduğu, kokladığı, tadını aldığı, hissettiği şeylerin fiziksel bir gerçekliğinin olmadığını; bunların, beyninin içinde kendisine gösterilen hayali görüntüler olduğunu delilleriyle açıklamaktadır. İlerleyen bölümlerde filmin karakterleri arasında geçen, bu yöndeki konuşmalardan örnekler verilecektir.
Sanal Gerçeklik ve Elektrik Sinyallerinden Oluşan Dünya


Only the registered members can see the link


Resimdeki kişi ayağında kar kayağı, etrafında da kar olmadığı halde, kendisine verilen yapay sinyallerle kendini dağda kayak yapıyormuş gibi hissetmektedir. Üstelik bu kişi sanal bir ortamla muhatap olduğunun farkında olmasına rağmen, kendini bu şekilde hissetmekten alıkoyamamaktadır.



Günümüz teknolojisindeki gelişmeler sayesinde, "dış dünya" veya "madde" olmadan, algıların çok gerçekçi olarak yaşanabileceğine dair çeşitli örnekler elde edilmiştir. Özellikle son yıllarda büyük bir gelişme gösteren "sanal gerçeklik" kavramı, bu konuda oldukça ikna edici deliller sunmaktadır.
Sanal gerçeklik, en basit şekliyle, bilgisayarda canlandırılan üç boyutlu görüntülerin, bazı aygıtların yardımıyla insanlara "gerçek bir dünya" gibi gösterilmesidir. Bugün birçok alanda farklı amaçlarla kullanılan bu teknolojiye, bu nedenle "yapay gerçeklik", "sanal dünyalar", "sanal ortamlar" gibi isimler de verilmektedir. Sanal gerçekliğin en önemli özelliği, özel aletler kullanan bir kişinin gördüğü görüntüyü gerçek zannederek, aldanmasıdır. Bu nedenle son yıllarda sanal gerçeklik ifadesinin İngilizce karşılığının başında "immersive" kelimesi de kullanılmaktadır ve bu kelimenin anlamı "dalmak, kaptırmak"tır. (Immersive Virtual Reality: Kaptıran Sanal Gerçeklik)
Sanal dünyanın oluşturulması için gerekli olan aletlerde kullanılan sistem, beş duyumuz için geçerli olan sistemle aynıdır. Örneğin, kullanıcının eline taktığı eldivenin içindeki mekanizmanın etkisiyle, parmak uçlarına bazı sinyaller verilir ve bu sinyaller beyine iletilir. Beyin bu sinyalleri yorumladığında bu kişi, çevresinde hiç olmadığı halde ipekli bir kumaşa veya yüzeyinde birçok girinti ve çıkıntı bulunan, kabarık desenli bir vazoya dokunduğunu hissedebilmektedir.
Sanal gerçekliğin kullanılmaya başlandığı önemli alanlardan biri de tıptır. Michigan Üniversitesi'nde geliştirilen bir teknikle doktor adayları ve özellikle acil servis personeli yapay bir ameliyathane ortamında eğitilmektedir. Bu uygulamada, bir odanın zeminine ve duvarlarına ameliyathane ile ilgili görüntüler, ameliyathanenin ortasına ise bir ameliyat masası ve bir "hasta"nın görüntüsü yansıtılmaktadır. Doktor adayları ise üç boyutlu gözlüklerini takarak bu sanal hasta üzerinde ameliyata başlamaktadırlar. Bir sonraki sayfada yer alan resimlerden de anlaşılacağı gibi, bu resmi gören bir insan, hangisinin gerçek hangisinin sanal olduğunu anlayamayacaktır.


Only the registered members can see the link
Michigan Üniversitesi'nde geliştirilen bir teknikle doktor adayları ve özellikle acil servis personeli yapay bir ameliyathane ortamında eğitilmektedir. Doktor adayları üç boyutlu gözlükler takarak, sanal hasta üzerinde ameliyat yapmaktadırlar.



Only the registered members can see the link
Günümüz teknolojisindeki gelişmeler sayesinde, "dış dünya" olmadan, algıların çok gerçekçi olarak yaşanabileceği görülmüştür: İnsanlar olmadıkları ortamlarda bulunduklarını, yapmadıkları şeyleri yaptıklarını hissedebilmektedirler.


Matrix isimli filmde de, filmin iki kahramanı, bir koltukta yatar vaziyette iken sinir sistemlerine bir bilgisayar bağlandığında kendilerini bambaşka mekanlarda görmektedirler. Bir sahnede, uzakdoğu sporları yaparken, bir başka sahnede ise kendilerini bambaşka kıyafetler içinde çok kalabalık bir caddede yürürken bulmaktadırlar. Filmin kahramanı Neo, yaşadıklarının gerçekliği karşısında, bunların bir bilgisayar tarafından oluşturulan görüntüler olduğuna inanamadığını söylediğinde ise, bilgisayardaki görüntü dondurulmakta ve bu kişi gerçek sandığı dünyanın aslında bir görüntü olduğu konusunda ikna edilmektedir.
Filmin bir sahnesinde, gerçekte başına kablolar bağlanmış şekilde, kötü giysiler içinde, oldukça eski bir koltukta uzanan Neo, bilgisayar programı yüklendikten sonra, kendisini bambaşka kıyafetlerle bambaşka bir yerde bulmaktadır. Kötü görünümlü giysileri değişmiş, saçı uzamıştır. Bulunduğu simülasyon ortamında, gerçek halinden tamamen farklı bir görünüme bürünmüştür.
Morpheus : Bu inşaa, bizim yükleme programımız. Herşeyi yükleyebiliriz. Giysi, donanımlar, silah, eğitim simülasyonları, ihtiyacımız olan herşeyi.
Neo : Şu anda bir bilgisayar programının içinde miyiz?
Morpheus : Buna inanmak çok mu zor? Giysilerin farklı. Kolların ve kafandaki bağlantılar gitmiş. Saçın değişmiş. Şu andaki görüntün geçici bir benlik resmi. Dijital benliğinin zihinsel bir projeksiyonu.
Konuşmalarından anlaşıldığı gibi filmdeki Neo adlı karakter, gördüklerinin hayal olamayacak kadar gerçekçi olmasından dolayı gerçeği kabullenmek istememektedir. Bunun üzerine gerçeklerin bilincinde olan Morpheus ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:


Only the registered members can see the link
Only the registered members can see the link


Neo : Bu gerçek değil mi? (koltuğu göstererek)
Morpheus : Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın? Eğer hissedebildiğin, koklayıp, tadıp, görebildiğin şeylerden söz ediyorsan, gerçek, beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır.
Morpheus adıyla anılan bilge kişi tarafından, Neo'ya gerçek olduğunu düşündüğü dünyanın, aslında simülasyondan başka bir şey olmadığı gösterilir. Buna, gördüğü her ayrıntı dahildir. Arabalar, şehir gürültüsü, trafik, gökdelenler, okyanus, insanlar, kısacası herşey sadece bilgisayar programı ile zihinde meydana gelen bir canlandırmadan ibarettir. Dikkat edilecek olursa Morpheus adlı karakter, yukarıdaki sözlerinde, gerçek zannedilen algıların beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumu olduğunu bilimsel olarak anlatmaktadır.


Only the registered members can see the link



Bu konu ile ilgili kitaplarda yer alan açıklamalardan bir kısmı şöyledir:


Yaşadığımız dünya ile ilgili tüm bilgilerimiz bize beş duyumuz aracılığı ile gelir. Yani biz gözümüzün gördüğü, elimizin dokunduğu, burnumuzun kokladığı, dilimizin tattığı, kulağımızın duyduğu bir dünyayı tanırız. Doğumumuzdan itibaren bu duyulara bağlı olduğumuz için "dış dünya"nın, duyularımızın bize tanıttığından farklı olabileceğini hiç düşünmemişizdir.

Oysa, bugün birçok bilim dalında yapılan araştırmalar son derece farklı bir anlayışı beraberinde getirmiş, algılarımız ve algıladığımız dünya ile ilgili ciddi şüphelerin oluşmasına neden olmuştur.
Bu yeni anlayışın çıkış noktası ise şudur: Bizim "dış dünya" olarak algıladıklarımız, yalnızca elektrik sinyallerinin beyinde yarattığı etkilerdir. Elmanın kırmızılığı, tahtanın sertliği, dahası anneniz, babanız, aileniz, sahibi olduğunuz bütün mallar, eviniz, işiniz ve bu kitabın satırları yalnızca ve yalnızca beyninizdeki elektrik sinyallerinden ibarettir. (Evrim Aldatmacası, II. baskı, s. 198)



Only the registered members can see the link

Tüm algıladıklarımız beynimizde bize özel olarak tekrar oluşturulur. Dolayısıyla "etrafımdaki dünyayı algılıyorum" derken, zihnimizde oluşan kopya renklerden, şekillerden, seslerden ve kokulardan bahsederiz.

Biz, "görüyorum" derken, aslında gözümüze gelen uyarıların elektrik sinyaline dönüşerek beynimizde oluşturduğu "etkiyi" görürüz. Yani "görüyorum" derken, aslında beynimizdeki elektrik sinyallerini seyrederiz. Hayatımız boyunca gördüğümüz her görüntü birkaç cm3'lük görme merkezinde oluşur. Okuduğunuz bu satırlar da, ufka baktığınızda gördüğünüz uçsuz bucaksız manzara da, bu küçücük yerde meydana gelmektedir. (Evrim Aldatmacası, II. baskı, s. 200)

Bizim gördüğümüz, dokunduğumuz, duyduğumuz ve adına "madde", "dünya" ya da "evren" dediğimiz kavramlar, sadece ve sadece beynimizde oluşan elektrik sinyalleridir. (Evrim Aldatmacası, II. baskı, s. 203)

Bu noktada şaşırtıcı bir gerçekle daha karşılaşırız: Beynimizde, gerçekte ne renkler, ne sesler, ne de görüntüler vardır. Beynimizde bulabileceğiniz tek şey elektrik sinyalleridir. Bu, felsefi bir görüş değildir; algılarımızın işleyişi ile ilgili bilimsel bir açıklamadır. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 16)

Görme olayı oldukça aşamalı bir biçimde gerçekleşir. Görme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri (fotonlar), gözün önündeki lensin içinden kırılarak geçer ve gözün arka tarafındaki retinaya ters olarak düşerler. Buradaki hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülen görme uyarıları, sinirler aracılığı ile, beynin arka kısmındaki görme merkezi adı verilen küçük bir bölgeye ulaşırlar. Bu elektrik sinyali bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak algılanır. Yani görme olayı, gerçekte beynin arkasındaki küçük, ışığın hiçbir şekilde giremediği, kapkaranlık bir noktada yaşanır. (Evrim Aldatmacası, II. baskı, s.199-200)

Only the registered members can see the link
Ne kadar gerçekçi olurlarsa olsunlar, tüm algılarımız zihnimizin birer yorumudur. Yunusların denizdeki gösterisini izleyen bir kişi aslında beynindeki üç boyutlu, canlı, renkli görüntüleri izler.


Görüldüğü gibi Matrix filminde işlenen konu, sitede yer verdiğimiz bilimsel gerçeklikle aynı paraleldedir. Gerek filmdeki konuşmalarda gerekse yukarıdaki alıntılarda belirtildiği gibi, biz sadece, bize beynimizde gösterilen görüntülerle muhatap oluruz. Ne kadar gerçekçi olurlarsa olsunlar, tüm algılarımız zihnimizin birer yorumudur. Dolayısıyla seyrettiğimiz, parçası olduğumuz bu görüntülerin yapay sinyallerle oluşturulup oluşturulmadığından hiçbir zaman emin olamayız. Diğer bir deyişle gerçekle hayal arasındaki farkı asla söyleyemeyiz.

MUTAF
24-12-2008, 01:04
Kafa yorucu ama mantıklı işler...
bir film deyip geçmemek gerekli demekki.

hakk_memet
24-12-2008, 01:19
Kafa yorucu ama mantıklı işler...
bir film deyip geçmemek gerekli demekki.


Evet aynen de dediğiniz gibi bu filmin içinde çok büyük bir sır yatıyor tabi anlayana ,kung-fu dövüş filmi gibi izleyenler bu sırrı çözeceklerini sanmıyorum:) :) :)