Orijinalini görmek için tıklayınız : Politika fıkraları
Politika nedir
İşte budur :
Çocuk babasına sorar: "Baba politika nedir?"
Baba şöyle der: "Bak oğlum, ben eve para getiriyorum, öyleyse ben kapitalistim.
Annen parayı yönetir, öyleyse o hükümettir.
Deden paranın doğru idare edilip edilmediğine dikkat eder, öyleyse o
da sendikadır.
Hizmetçi kız ise isçi sınıfıdır.
Bizlerin ise tek hedefi vardır, senin rahatlığın. Dolayısıyla sen de halksın ve altında bezi ile yatan küçük kardeşin ise gelecektir.
Söyle bakalım anlayabildin mi?"
Çocuk düşünür ve o gece babasının anlattıklarını düşüneceğini söyler.
Gece yarısı cocuk uyanır. Çünkü küçük kardeşi altını pisletmiştir ve ağlamaktadır.
Ne yapacağını bilemeyen çocuk anne ve babasının yatak odasına gider.
Annesi yalnız ve derin bir şekilde uyumaktadır, öyle ki onu uyandıramaz.
Hizmetçi kızın odasına gider. Bakar ki babası hizmetçi kızla yatmaktadir.
Dedesi de pencereden gizlice onları izlemektedir.
Hepsi öyle meşguldürler ki çocuğun orada olduğunu farketmezler bile. Çocuk hiç bir sey yapamadan yatağına geri döner.
Ertesi sabah baba çocuğa kendince politikanın ne oldugunu anlatmasını
ister.
-"Evet" der çocuk, "kapitalizm" işçi sınıfını kötüye kullanıyor... Sendika bunu seyrediyor... Bu arada hükümet uyuyor... Halk ise dikkate alınmıyor... ve gelecek bokun içinde yatıyor!
Üç devlet başkanı
Günün birinde ABD baskanı Bush,Pakistan başkanı Müşerref ve Hindistan baskanı bir toplantı için uçakla seyahat ediyorlarmış. Uçak bilinmeyen bir nedenden dolayı düşecekmiş.Kaptan pilot herkese uçaktan atlamaları gerektiğini söyleyip paraşütlerini vermiş. Herkes atlamış. Bu üç başkan aynı yere inmişler.Orada bir bağ evi varmış.Gidip kapıyı çalmıslar.Ev sahibine olayı anlatmışlar.O da ev de benimle beraber iki kişinin daha yeri var, kalan bir kişi de ahırda yatabilir demiş.
-Müşerref ben yatarım demiş.
Gitmiş ahıra bakmış bi domuz var içerde. İki dakika sonra geri gelip;
-arkadaslar islam dinine göre domuz haram ben yatamam orda demiş.Hindistan başkanı gitmiş.O da iki dakka sonra gelmiş;
-ya ahırda inek var.bizim inançlarımıza göre inek kutsal bende
yatamam demiş.
-Bush,ne yapalım demiş, iş başa düştü deyip gitmiş o ahırda yatmaya. İki dakika sonra: o da ne.İnekle domuz gelmişler ve demişler:
-Kusura bakmayın ama böyle bir *erefsizin yanında nasıl yatarız.
bushun pulu
Başkan Bush'un yeni talimatı:
- Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bundan böyle başkanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.
Bir süre sonra görülmüş ki pullar zarfa bir türlü yapışmıyor.
Başkan Bush küplere binmiş ve yetkilileri çağırıp sormuş;
- Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?
- Sürdük efendim, demiş yetkili ve eklemiş;
- Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun arka yüzüne değil de ön yüzüne tükürmesi efendim...
M.Akif Ersoy [
ski Milletvekillerinden, dinine imanina yani müslümanliga cok bagli olan birisi olan Mehmet Akif Ersoy'un kendisine meclis'de onu sevmeyen bir millet vekili tarafindan su soru sorulur:
- Mehmet bey ya siz veteriner degilmiydiniz?
Bunun üzerine Mehmet Akif Bey cevabi yapistirir:
- Evet, bir yeriniz mi agiriyordu?
Bush ve Şoförü
Bir gün Bush ve şoförü bir kır gezisine çıkmışlar. Bir çiftlikten geçerken hızlı oldukları için tavuğa arkasından ördeğe ve onun arkasından da ineğe çarpmışlar.
Bush bütün ihtişamıyla :
-"Dur ben gidip şimdi çiftlik sahibiyle konuşur onu bilgilendirip geliyorum" der. Neyse bizim Bush gider ve hemen arkasından ağız burun takas olmuş şekilde gelir. Ve şoförüne :
-"Kaç, Kaçalım, ..." gibi sözler söylemeye başlar.
Neyse bizim ikili hızla giderken öbür çiftliğin domuzuna çarpıp dururlar. Bush:
-"Bu sefer sıra sende." der. Neyse bizim şoför gider çiftliğin kapısını çalar. Bush arabanın içine saklanmış şoförü beklemektedir otuz dakika geçer ne gelen var ne giden bir saat geçer gene bizim şoförden haber yok.neyse İki saat sonra bizim şoför ellerinde meyve sepetleriyle gelmektedir. Bush bu olay karşısında şaşırıp şoföre sorar:
-"Ne oldu dayak yememişsin?"
Şoför cevap verir:
"Vallahi başkanım dediğim cümle şu 'BEN BUSH'UN ŞÖFÖRÜYÜM DOMUZ ÖLDÜ' adam bana yemek yemeden gidemezsin dedi ben de yemek yeyip de geldim"
Ajan
]Birgün MOSSAD,CIA VE MIT i bir ormana götürüler bu 3 istihbarat örgütüne bu ormanda zürafa bulmalari istenir ilk zürafayi getiren yarisi kazanacaktir.
Cok gec olmadan MOSSAD ve CIA zürafayi bulup getiriler fakat bizim MIT den ses seda yoktur .Nihayet en sonunda görülür yanlarinda bir Fil ile beraber tabi filin agzi burnu dagilmis kafa göz yarilmis ve devamli su laflari sayiklayarak
- Abi valla ben zürafayım
Herkesi Tanıyan Kadın
Bir mahkeme salonu düsünün... Bir davada tanIklIk etmesi için kürsüye yaslI bir teyzeyi çagırırlar.. KadIn yerine oturur ve davalInIn avukatı kadına yaklasır...
- "Bayan Jones.. Beni tanıyor musunuz?" Yaslı teyze cevap verir:
- "Ah evet Bay WiLLiams sizi çocukLugunuzdan beri tanıyorum.. siz taa o zamanLar bile aileniz için tam bir bas beLasıydınız.. sürekLi yalan söyLüyorsunuz, karınızı komsunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediginiz insanLarIn arkasIndan konusuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..."
DavaLInIn avukatI basta oLmak üzere bütün saLon sok oLur.. Adam ne yapacagını biLemez bir halde kadIna tekrar sorar:
- "Peki Bayan WiLLiams, ya karşI tarafIn avukatInI tanıyor musunuz?" Kadın yine cevapLar:
- "Elbette tanıyorum.. çocuklugunda ona dadilik yapmıstIm.. Tembel, ödLek ve alkolik adamın tekidir.. etrafInda bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdıgını söylüyor.."
Yine herkes sokta.. bütün salonu bir gürültü kaplar.. hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çagırır.. Ve ikisine de egilmelerini söylerek kulaklarına sunu fIsILdar...
- "Eger bu kadIna beni tanIyIp tanımadıgını sorarsanız ikinizi de harcarım.
Ne Fark Var?
Bakan olan görgüsüz birisi şöförüne sorar.
"Şöför söyle bakalım eşekle şöför arasında ne fark vardır? "
Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir sekilde; "Bilemedim
bakanım" diyor
Bakan cevap olarak: "Eşeğe çüs diyince, şoföre ise dur diyince durur"
demiş. Bunun üzerine şöför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan
olduğu için birşey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şöför
bakana: "Bir soru sorabilir miyim bakanım?" der. Bakan da:
"Sor bakalım" der. Şoför sorar: "Eşekle bakan arasında ne fark vardır?"
Bakan bir süresonra: "Bulamadım şöför söyle bakalım" diyor.
Bunun üzerine şöför de: "Vallahi bakanım ben de bulamadim
Amin
Üç Amerikan askeri ıraklı bir amcanın bakkal dükkanına girerler.alış veriş yaparken 'kahrolsun amerika'diye bir ses duyarlar.Etrafa bakınırlar ve sesin bir papağandan geldiğini görürler.Bunun Üzerine ıraklı bakkal amcaya 'bu papağanı buradan yok et yarın geldiğimizde görürsek seni mahvederiz'derler.
Askerler gittikten sonra bakkal amca kara kara düşünmeye başlar çünkü papağan kuşunu çok sevmektedir.Derken aklına cami imamlarının papağanı gelir.Hemen imamın yanına koşar başından geçenleri anlatır ve'Hocam eğer sakıncası yoksa papağanları değiştirelim'der.Hoca kobul eder ve değişim gerçekleşir.
Ertesi gün işgalci amerikan askerleri gelir, papağanı görürler ve kızarak
-biz sana bunu yok edeceksin demedikmi?deyince
Bakkal amca bu papağan o değil desede inandıramaz.Sivri zekalı askerin biri ben şimdi anlarım bunun dünkü papağan olup olmadığını der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:kahrosun amerika!!
ses çıkmyınca bakkal amca dahil hep birlikte bağırmalarını söyler:
-Kahrolsun amerika!
(ses yok)
-Kahrolsun amerika!
(ses yok)
-Kahrolsun amerika!
papağan dile gelir
-Amin evlatlarım
Avrupa birliği
Yıl 2050. AB Komisyonu Başkanı odasında otururken, yardımcısı içeriye heyecanla girer:
-Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onları AB'ye alacak mıyız?
AB Başkanı:
-Yok canım, henüz olmaz. Git, duyur, Tüm Türkiye İngilizce konuşacak, Türkçe'yi yasaklıyorum.
-Efendim onu 5 sene önce yaptılar. Hatırlamıyor musunuz?
-O zaman söyle, kokoreç yasaklansın.
-Aman efendim, onu yemeyi 2005'te bıraktılar.
-Ya ne bileyim? Kınayı yasaklayın.
-Ooooo. Beyefendi.Onu çoktan bıraktılar.
AB Başkanı düşünüp taşınmış ve;
-DAĞITIN LAN AVRUPA BİRLİĞİ'Nİ
Politikacılar
Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanyası için TEKSAS' ta dolaşıyorlarmış. Otobüs büyük bir çiftliğin yanından geçerken, otobüs şoförün dalgınlığı yüzünden derin bir şarampole uçmuş. Çiftçi koşarak gelmiş, gece kurda kusa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başlamış. Ertesi sabah, Şerif soruşturma için çiftliğe gelmiş. Çiftçiye sormuş: "Otobüsteki bütün politikacıları gömdün demek...Hepsi de ölüydü, eminsin değil mi?" Çiftçi cevap vermiş: "Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz. Nasıl yalan söylerler! ".
Bush'u yakaladılar
Amerika'da adamın biri işine giderken birden anormal bir trafiğin içine düşer, ama trafik bir milimetre bile kıpırdamamaktadır. Bir süre sonra arabasının yan camına birisinin tıkladığını görür ve camını açar.
- Ne var, ne olmuş acaba?
- Teröristler Bush'u yakaladılar... eğer 1 milyar dolar verilmezse üstüne benzin döküp yakacaklarmış.
- Haa, şimdi anladım bu trafiği...
- Ya işte onun için herkesten biraz yardım topluyoruz.
- İnsanlar ne kadar veriyor ortalama olarak?
- Yaklaşık olarak 5'er litre.
Padişah ve Vezir
Padişah ile vezir tartışmaya başlamış. Padişah vezire, "En büyük ve en güçlü olan benim. Sen benim emrimdesin!" demiş. Vezir, "Hayır ben büyüğüm. Ordunun başında ben savaşıyorum, sen sadece mühür basıyorsun" diye itiraz etmiş. Tartışma uzayınca Padişahla vezir, bir çobanın yanına gitmişler ve konuya hemen girmemek için çobana sormuşlar:
-"Senin koyunun mu büyük, ineğin mi?"
Çoban şaşırmış şaşırmasına da, soranlar da Padişahla vezir.
-"İneğim" demiş.
-"Keçin mi büyük, öküzün mü?"
Çoban "Öküzüm tabii" deyince, asıl soruyu yöneltmişler çobana:
-"Söyle bakalım, Padişahın mı büyük, vezirin mi?"
Çoban hiç düşünmeden yanıt vermiş:
"Vallahi ben bu hayvanları
Bakan Karısı
Bakanlardan birinin ölmesiyle başka bir milletvekili onun süresini doldurmak üzere seçilmişti. Adam hemen karısına telefon ederek, bu haberi vermek istedi :
-Bir bakan karısı olmak ister miydin? diye sordu.
Karısı biraz düşündü sonra:
-Hangisinin?
Hangi Suça Hangi Ceza?
İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.
"Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hemde altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.
Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
- İnbe başbakan, inbe başbakan ! Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler. Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.
- Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.
Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı, ve haykırdı :
- İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte !
Hakim acıyan gözlerle adama baktı ;
- Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene
Ben göremiycem
Birgün Amerika devlet başkanı, İngiltere devlet başkanı ve bizim Ecevit şeytanın evine gitmişler. Amerika devlet başkanı şeytana sormuş:
-Biz ne zaman dünyanın en zengin devleti olucağız?
şeytan:
-1000 yıl sonra.
bu cevap üzerini Amerika devlet başkanı ağlamaya başlamış "Ben göremiycem" diye. Birde İngiltere devlet başkanı sormuş:
-Biz ne zaman dünyanın en büyük devleti olucağız?
şeytan:
-2000 yıl sonra.
bunun üzerine oda ağlamaYA BAŞLAMIŞ "ben göremiycem diye. Ecevit:
-Peki bizim ekonomik durumumuz ne zaman düzelcek?
bu kaez şeytan ağlamaya başlamış "ben göremiycem" diye.
Nerden Bulursa Bulsun
ABD Başkanı, İngiltere Başbakanı ve Türkiye Başbakanı bir gün bir toplantıda bir araya gelmişler.
Tabii, 3 lider bir arada olur da, sormaz mı gazeteciler? Önce ABD başkanına sormuşlar:
- ABD´de bir memur ne kadar parayla geçinir? Siz kaç para veriyorsunuz?
Başkan cevap vermiş:
- Valla ben memura en az 2000 dolar veririm. 1000 doları ile geçinirler. Geri kalan 1000 doları ne yaparlar, nerede harcarlar, hiç sormam.
Gazeteciler aynı soruyu İngiltere başbakanına da sormuşlar. O da cevap vermiş:
- Ben, memuruma ortalama 3000 sterlin veririm. Geçinmesi için 2000 sterlin yeterli. Artan 1000 sterlini ne yapar, nerede harcarlar, sormam, beni hiç ilgilendirmez.
Her ikisinden bu cevapları alan gazeteciler, aynı soruyu bizim başbakana da sormuşlar.
- Valla, demiş bizimki, Türkiye´de bir memurun geçinebilmesi için en az 1 milyar lira lazım. Ama ben taş çatlasın 400 milyon lira veriyorum. Geri kalan 600 milyonu nereden bulurlar, nasıl geçinirler hiç sormam.
Siyasetten geldik
Adamın biri yaklaşan seçimlerde milletvekilliğine aday olmak için bir partiye başvurur.Partiden gelen yazıda kendisini daha iyi tanıyabilmek için partinin başkanının evine yemeğe geleceği bildirilir.Adam hemen hazırlıklara başlar.Evdeki papağanınada tembihlemeyi ihmal etmez, akşama partinin genel başkanı misafirim bizim partiyi biraz öv der.
Neyse akşam yemeğe oturulur.Yemekler yenir söz siyasete gelir,işler yolundadır, lakin geveze papağan başlar rakip partiden övgü ile söz etmeye sizin parti dandik falanca parti iyi sizden daha iyi falan. Bakar ki genel başkan adamın papağanı rakip partiyi övüyor kusura bakmayın der,papağanınız bile diğer partiyi övüyor onun için sizi aday gösteremeyiz der çıkar gider.Adam kızgınlığından yakalar papağanı doğru bahçedeki tavuk kümesine tavukların arasına atar. Sabah olur. Kümeste bir horoz olanca gücünle öter,kümesin kapısını açar ve sırayla bütün tavukları halleder, kümeste tavuk kaldımı diye eğilir içeri bakar,birde ne görsün tavuğa benzer kırmızılı yeşilli rengarenk bir şey kafasını uzatmış kendisine bakıyor,gel gel der geç bakalım sıraya,papağan şöyle bir silkinir,ulan ****** der biz buraya orospuluktan gelmedik siyasetten geldik der....
5 Sterlin
- 2.Dünya savaşı esnasında İngiltere Başbakanı Churchill konuşma yapmak üzere bir taksiye binerek radyoya gitmektedir.
Radyo'ya gelince taksiyi durduran Churchill :
- Beni 20-30 dakika bekle tekrar döneceğim.
Taksici :
- Malesef efendim. Ben Başbakanı dinlemek üzere eve gideceğim.
Taksicinin bu duyarlılığından dolayı memnun olan Churchill taksiciye 5 sterlin bahşiş verir.
Karanlıkta Churchill'i tanımayan Taksi şöförü:
- S*kerim Churchill'i, emrinizdeyim efendim.
Papağan
12 Eylül İhtilali yıllarında, bir adamın papağanı varmış. Adam ne sağcı ne solcu ne kominist ne de faşistmiş. Bir gün adam papağana, "bak papağan ben bugün solcuları eve çağıracağım onlar gelince yaşasın solcular yaşasın solcular diye bağıracaksın" demiş. Bizim papağan solcular gelince başlamış "YAŞASIN SAĞCILAR" diye bağırmaya. Bunu duyan solcular adamı bir güzel dövmüşler. Adam bakmış papağan sağcılar diye bağırınca ertesi gün sağcıları çağırmaya karar vermiş. Sağcılar gelmiş bizim papağan başlamış yaşasın solcular yaşasın solcular. Tabi bunu duyan sağcılar adamı bir güzel dövmüşler. Buna sinirlenen adam papağanın tüylerini koparıp kümese atmış. Tavukların hepsi kahkahalar atıyor. Sonra bizim papağan demiş, "Ne gülüyorsunuz fahişeler ben sizin gibi fuhuştan değil siyasetten girdim içeri"
Mezar Soyguncusu
]Köyün birinde bir mezar soyguncusu varmış. Cenaze gömüldükten bir gün sonra mezara bir gidilirmişki, mezar soyulmuş. Bütün ziynet eşyaları çalınmış. Köylü bu mezar
soyguncusunu bilirmiş bilmesine de bir türlü yakalayamazmış. Gel zaman git zaman bu böyle sürüp giderken mezar soyguncusu ölüm döşeğine düşmüş ve oğlunu çağırarak:
-Bak oğlum. Ben bu güne kadar sizin rızkınızı mezar soyarak çıkardım. Şimdi ölüp gidiyorum. Arkamdan tüm köylü bayram yapacak. Bir kişi bile 'Allah rahmet eylesin' demeyecek. 'ohbee öldü de kurtulduk' diyecekler, diye itirafta bulunmuş. Bu olay oğlanın çok gücüne gitmiş. Babasına:
-Baba sana söz veriyorum herkes arkandan rahmet okuyacak demiş ve derken mezarcı ölmüş. Bütün köylü bayramda. Birkaç gün sonra köyde gene bir cenaze. Ama köylünün içi rahat. Cenaze tüm ziynetiyle beraber gömülmüş. Bir gün sonra mezarlığa gidildiğinde oda ne!!! Mezar gene soyulmuş ve eskisinden farklı olarak cenazenin kıçına koca bir kazık çakılmış. Köylüler bunu görünce:
-Yahu Allah Rahmet eylesin A.. efendide mezar soyardı ama hiç olmazsa kazık çakmazdı demişler.
Şimdiki siyasetçilere duyurulurr
Osman Bölükbaşı ile İnönü
]Rahmetli Osman Bölükbaşı ile İsmet Paşa bir uçak yolculuğunu beraber yaparlar. Yanlarında da torunu, İsmet Paşa torununa derki git Osman amcandan para iste. O da gelip Osman amca bana para verirmisin der. Ne yapacaksın oğlum parayı?
-Köylülere atacağım sevinsinler der .
Osman Bölükbaşı cevabı patlatır :
-Git dedeni at bütün Türkiye sevinsin.
Akıllı Eşek
Milletvekilinin biri bir köyü gezerken, bağlı olduğu değirmeni döndüren bir eşek görmüş.
Yanındaki köylüye sormuş:
-Bu eşeğin boynundaki zil ne işe yarıyor ?
-Efendim, demiş köylü. O zil sustuğunda eşeğin durduğunu anlıyorum. Müdahale edince tekrar harekete başlıyor.
-Akıllıca ,demiş vekil. Peki eşek olduğu yerde durupta başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksın durduğunu?
-Anlayamam ama, ne gezer efendim sizin gibi akıllı eşek buralarda
Türkiye de vergi
Kemal Derviş,İngiliz ve Amerikan ekonomi bakanları bir sohbete katılırlar.Sohbet en son vergilerden açılır.İngiliz hemen atılır, biz ülkenin ortasına bir çizgi çekiyoruz, vergileri havaya atıyoruz çizginin sağına düşen devletin soluna düşen milletin oluyor. Amerikan ise biz bir çember çiziyoruz havaya atıyoruz içine düşen devletin dışında kalan milletin oluyor. Kemal derviş'de en son konuşan olur ve şöyle der:
-Biz öyle çizgi falan çizmiyoruz. Paraları havaya atıyoruz yere düşen devletin havada kalan MİLLETİN..
Patronluk İçin mi Yöneticilik İçin mi?
Adamın biri sabah saat 10'a doğru bir elinde, içinde inek pisliği olan bir tene***le kafeye gelmiş,
- "Bana bir çay.."
diye seslenmiş,
- "Şimdi geliyor efendim.."
demiş garson ve çayı getirmiş.. Çayı bir yudumda içmiş adam, almış eline pislik dolu tene***i başlamış kafenin her tarafına serpmeye ve çekmiş gitmiş.. Ertesi sabah yaklaşık yine aynı saatlerde tekrar elinde pislik dolu tene***le gelip yine
- "Bana bir çay..!"
demesiyle,
- "Hop..! Bir dakika bakalım.."
demiş onu görür görmez tanıyan garson.
- "Dünden beri senin pisliğini temizlemeye çalışıyoruz.. Neden öyle yaptın ki?.."
- "Merak edilecek bir şey yok.."
demiş adam.
- "Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyorum.. Sistem aynı.. Gel, çayını iç, etrafa bok at, millet senin yaptığını temizlemeye çalışırken tüm gün ortadan kaybol..!"
Bush ve Powel
Bush ve Powel bir barda oturuyorlarmış.İçeri bir genç girmiş ve bunları görünce şaşırmış.
- "Hey siz ne yapıyorsunuz burada "
diye sormuş.Bush da:
- "üçüncü dünya savaşıni planlıyoruz "
diye cevaplamış.Şaşıran genç
- "peki nasıl olacak?"
diye sormuş.Bush:
- "10 milyon ıraklı ve bir araba tamircisini öldüreceğiz" demiş.Genç
- "araba tamircisini niye öldüreceksiniz?"
diye şaşkınlıkla sormuş.Bush Powel'e dönerek:
- "ben sana demedim mi on milyon Iraklıyı öldürürsek kimse umursamaz diye".
Karın Mı? Devletin Mi?
Birgün bir amerikalı milletvekilini bir odaya almışlar ve sormuşlar:
- Karınmı yoksa devletin mi?
Amerikalı düşünmeden cevaplamış:
- "Devletim"
Ordakiler:
- O zaman al şu tabancayı git yan odadaki karını vur.
Adam sıkılmış terlemiş ve sonunda dayanamıyarak:
- Yapamayacağım demiş.
Daha sonra bir türk milletvekilini aynı odaya almışlar. Aynı soruyu sormuşlar:
- Karınmı yoksa milletin mi?.
Millet vekili hiç düşünmeden:
- Devletim.
- O zaman al şu tabancayı git yan odadaki karını vur.
Odadan önce bir silah sesi sonra bir cam sesi gelmiş.
Çıkınca sormuşlar:
- Ne oldu?
- Sizin verdiğiniz silah kurusıkı çıktı bende karıyı camdan aşağı attım.
Güllük Gülistanlık
Sakıp Sabancı'ya bir gün demişler ki:
- "Ağa bu dünyada her şey güllük gülistanlık nereye baksak her tarafta senin şirketlerini ve fabrikalarını görüyoruz (MarSA,YünSa,LasSA,ToyotaSA)"
- "Burada işin iş. Ya diğer tarafta ne olacak, orada ne yapacaksın, nasıl kurtulacaksın zebanilerden?"
Sakıp Ağa gülerek cevap vermiş:
- "Öte yanda da işimizi sağlama aldık. Bir tarafımızda iSA, diğer tarafımızda muSA"
Carlo
De Gaulle Cumhurbaşkanıyken Italya'yı resmen ziyaret etmiş. Gezi programında Fiat otomobil fabrikaları da varmış. Fabrikada dolaşırken
De Gaulle birden :
- "Oooo Carlo! Sen burada mısın?" diye bağırmış ve makinenin başında çalışan bir işçiye doğru yürümüş. İşçide :
- "Vay Charles!" diye De Gaulle'e dönmüş, kucaklaşmışlar. Herkes
şaşırmış. Koca De Gaulle ve işçi Carlo! De Gaulle yanındakilere :
- "Carlo benim eski arkadaşımdır" demiş. "Çocukluğumuz beraber geçti.
Çok iyi insandır", demiş.
Fabrikanın yöneticileri hemen atılmışlar.
- "Bizim de en iyi işçimizdir. Çok severiz kendisini!"
Bir süre sonra İtalya'yı Nixon ziyaret etmiş. Onu da aynı fabrikaya
götürmüşler. O da aynı bölüme gelince :
- "O Carlo!" diye haykırmış:
- "Sen buradasın ha!"
- "Vay Nik! Bu ne tesadüf? Bunca yıl sonra seni görmek..."
Sarılıp kucaklaşmışlar ve tekrar görüşmek ümidiyle vedalaşmışlar. Bu arada Nixon Carlo'yu Beyaz Saray'a çağırmış. Herkes şaşkın. Nixon gidince Carlo'yu İtalyan Dışişleri Bakanlığın'dan çağırmışlar:
- "Hadi De Gaulle çocukluk arkadaşında. Ya Nixon'u nereden tanıyorsun?"
Carlo gülmüş:
- "Gençliğimde Amerika'ya gitmiştim. Bir gangsterlik olayına adım karışmıştı. Nixon da çiçeği burnunda bir avukattı. Beni savundu ve
beraat ettim. O zamandan beri dostuz."
Sonra bir gün İtalya'yı Sovyet Başbakanı Kosigin ziyaret etmiş. Ona da aynı fabrikayı dolaştırmışlar. Ve aynı hikaye devam etmiş:
- "O Carlo yoldaş! Nasılsın? Seni bunca yıl sonra burada görmek beni çok sevindirdi."
- "Vay Kosigin! Ne günlerdi onlar. Şimdi oturup iki tek votka atsak ne güzel olurdu."
Herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutacak.
Kosigin, yoldaş Carlo'yu Moskova'ya davet etmiş, o da :
- "Fırsatını bulursam gelirim.", demiş
- "Ama bu patronlar insana hiç fırsat verir mi?"
Kosigin gider gitmez, fabrikanın müdürü Carlo'yı çağırmış:
- "Yahu hepsini anladık ama Kosigin'i nereden tanıyorsun?"
- "Ben eski komünistim. Biz birbirimizi tanırız."
Müdürün tepesi atmış:
- "Sen böyle herkesi tanırmısın?"
- "Tanırım ya!"
- "Şimdi bana Papa'yı da tanıdığını söyleyeceksin herhalde!"
Carlo müstehzi olmuş.
- "O ne biçim laf? Elbette Paul benim en iyi arkadaşımdır."
Müdür hırsından kıpkırmızı kesilmiş.
- "Palavra atma yahu! Sen Papa'yı nereden tanıyacaksın?. Hem de arkadaşınmış... Lafa bak."
İşçi Carlo gayet soğukkanlılıkla cevap vermiş:
- "Ben iddiaya girmem, girenleride sevmem. Ama size dediklerimin doğruluğunu ispat edebilirim. Bu pazar Vatikan'a gidelim. Orada benim Papa'nın arkadaşı olup olmadığımı görürsünüz."
Müdür pazar gününü iple çekmiş. Sabah erkenden Carlo'nun evine arbasını göndermiş ve buluşup Vatikan'a gitmişler. Vatikan meydanı ana baba günüymüş. Biraz sonra Papa balkona çıkıp halkı takdis edecekmiş. Bu arada Papa'yı merak eden herdinden ve milletten insan meydanı doldurmuş.
İşçi Carlo müdürü bir elektrik direğinin dibine bırakıp, kalabalığı yarmış ve Vatikan Sarayı'nın kapısından içeri girmiş. Müdür şaşırmış ama, "Dur bakalım!" diye kendi kendini teselli etmiş..Biraz sonra balkonun kapısı açılmış ve Papa ile Carlo kolkola yürümüşler. Hem de gülerek. Papa ıristiyanları takdise başlarken Carlo da sağa sola bakarak müdürü aramış. Bir de ne görsün koca müdür bir****en uzanmış, yerde yatıyor ve etrafındakiler kendisini ayıltmaya çalışıyorlar. Caorlo hemen Papa'ya dönüp:
- "Bana müsaade, bizim müdür bayılmış" diyerek ayrılmış.
Koşup müdürün yanına gelmiş. Birini elinde kolanya müdürü ayıltmaya çalışıyor. Carlo dayanamayıp sormuş:
- "Ne oldu bu adama?"
- "Bilmiyoruz! Siz Papa'yla balkonda görününce arkasında duran iki japon
-Allah Allah! Şu adam bizim Carlo! Ama yanında duran adam kim? dediler ve bu da düşüp bayıldı
20. yüzyilin basinda bir evde kucuk bir cocuk babasina sormus: - "Baba!, kedilerin kuyruklarini kesip kemer yapmak günah midir?"
Baba ilgisizce;
- "Günahtir evladim" demis
- "Peki baba zencilerin derilerinden paspas yapmak günah midir?" - "O da gunahtir evladim"
- "Peki baba japonlarin beyinlerinden corba yapmak gunah midir?" - "Ooofff! o da günahtir evladim"
- " Peki baba yahudilerin yaglarindan sabun yapmak gunah midir?" Baba en sonunda dayanamaz:
- "Degildir ulan. oooff bee Adolf , nerden aklina gelir boyle sorular sormak?!..."
Bağdat mı?
Clinton bir gün Bağdat'a gider, Saddam'ın karşısına oturur. Bir bakar ki Saddamın koltuğunda 2 tane düğme var ve bunlar ne diye sorar;
Saddam:
- Bak göstereyim birincisine basmış alttan bir el cıkmış clintonu gıdıklamaya başlamış saddam güler ikinci düğmeye başmış bir el çıkıp clintona vurmaya başlamış saddam kahkahalara boğulmus. Peki demiş clinton haftayada bizim oraya amerikaya bekleriz. Bu kez Saddam amerikaya gider. Clintonun masasında 2 dügme, Saddam sormuş bunlar ne işe yarar;
Clinton: Kak göstereyim der düğmenin birine basar clinton başlar gülmeye Saddam şaşkın ne oldu diye, Clinton ikinci düğmeyede başar Clinton gülmekten ölecek durumdadır. Biraz sonra saddam müsade ister
- Ben artık bağdat'a geri döneyim.
Clinton:
- Bağdat? Na Bağdat'ı
Nur Yüzlü Kul
Yıllar önce generallerin ülkemizi yönetmeye özendikleri bir dönemde öğrenci, yazar evleri aranmaktadır. Beş öğrencinin birlikte kaldığı eve ani baskın düzenler kolluk kuvvetleri, başlarlar arama yapmaya, kayda değer hiçbirşey bulamayınca, beşinci öğrencinin çalışma masasının üst duvarında bulunan Lenin posterine gözü takılır kolluk kuvvetlerinden komiserin sorar öğrenciye;
-kim ulan bu!
izinsiz arama yapıldığına bozulan öğrenci cevap verir.
-dedem!
komiser ellerini havaya açıp,
hey yüce rabbim böyle nur yüzlü bir adamdan, böyle bir torun, der
Ticari Zeka
İş adamı traş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.
Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..."
Berber çocuğa seslenir: "Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar.
Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde bir milyon, diger elinde yirmimilyon'luk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: "Hangisini istiyorsan alabilirsin?"
Çocuk dalgın dalgın bir bir milyona bir de yirmimilyona bakar ve sonunda bir milyonluk banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır.
Berber işadamına döner ve gülerek: "Gördün mü? Sana söylemiştim." der.Traş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden yirmimilyonluk değil de, bir milyonluk banknotu aldığını sorar.
Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir:
"Hehehe... Eğer yirmimilyonluğu alırsam oyun
Devlet versin
"Bir Laz, bir Kayserili, bir de Diyarbakırlı ölür, öbür dünyaya gider. Bir hafta geçmeden Laz mezarlıktan çıkar, köyüne döner. Herkes merakla, "Sen nasıl geri döndün?" diye sorar. Laz, "Diğer tarafta pazarlık yaptım. 5 bin dolar istediler. Verip, geldim" der. Bunun üzerine kalabalık, Kayserili ve Diyarbakırlı'yı sorar. Laz cevap verir: "Ben gelirken Kayserili '3 bin 500 dolar olsun' diye bastırıyordu. Diyarbakırlı da, 'Devlet versin' diye!"
Hayat Standartı
Amerikan,İngiliz ve Türk başbakanları aralarında konuşuyorlarmış;
Amerikan başkanı:
-Bizim hayat standartımız üç bin dolardır biz vatandaşımıza beşbin dolar maaş veririz üç bin dolarını harcarlar gerisine karışmayız.
İngiliz başbakanı:
-Bizim hayat standartımız iki bin sterlindir biz vatandaşımıza dört bin sterlin veririz iki bin sterlini harcarlar gerisine karışmayız.
Sıra Türk başbakanına gelmiş:
Bizim hayat standartımız bir milyar iki yüz elli milyondur iki yüz elli milyon veririz geriye kalan bir milyarı nerden bulurlarsa bulurlar biz orasına karışmayız.
Başbakan Ecevit
Ecevit basbakanliktan ayrildiktan sonra Rahsaniyla artik yuvasinda mütevazi bir hayat sürüyor.... birgün telefonu çaliyor, ortada artik sekreteri vs olmadigi için tabi kendi telefonuna kendi bakmak zorunda.......telefonu açinca bir adam sesi:
- Iyi günler, TC Basbakaniyla görüsebilir miyim?
Ecevit gülüyor:
- Bayim ben artik TC Basbakani diilim.....
Bunun üzerine telefon kapaniyor... derken 5 dakika sonra tekrar telefon......Ecevit açiyor, yine ayni adam..
- Iyi günler, TC Basbakani lütfen?
Ecevit sasiriyor.....
- Az önce arayan siz diil miydiniz? Bakin ben artik TC Basbakani diilim.....
Telefon yine kapaniyor....... Ecevit tam yerine oturucakken tekrar telefon çaliyor...
- Iyi günler, TC Basbakani orada mi?
Ecevit artik çok kiziyor:
- SEN LAFTAN ANLAMAZ MISIN????? KAÇ KERE SÖYLEMEM GEREKIYOR, BEN ARTIK TC.BASBAKANI DIILIM...!!
Bunun üzerine karsi taraf gülüyor:
- BILIYORUM...........BILIYORUM
AMA TEKRAR TEKRAR DUYMAK ÇOK HOSUMA GIDIYOR...!!!
Yüzme Bilmiyor [#1704]-Ülkenin birinde bakan,kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti.Ne yapsa makbule geçmiyor, basın hergün kendisiyle uğraşıyordu.
-Nihayet;Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve
-İlan etti; Pazar günü saat 10'da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçecek.
-Pazar sabahı saat 10'da tüm basın mensupları toplandılar orada. Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde su başlık okundu
-Bakan yüzme bilmiyor
Tablo [
]Değerli büyügümüz Yildirim Akbulut Fransa ziyareti esnasinda meşhur Louvre muzesini gezecekmis; fakat gezi günu geldiginde resimden hiç anlamadiginin farkina varip, ne yapmasi gerektiğini sormuş rehberine, rehber "Hic merak etmeyin sayin Akbulut, bu müzedeki tablolarin tamamina yakini REMBRAND'dir, geçin bir tablonun karşisina ve oooo! Rembrand demeniz yeterli olur. Bunu duyun Sn.Akbulut neşe icinde muzeyi gezmeye başlamiş ve bir tablonun karşisina gecip "oooo! Rembrand" demis ve alkiş tufani kopmuş tüm fransizlara hayran olmus bizim degerli bÜyÜĞÜmÜze, rehber hafifce egilip Sn.Akbulutun kulagina "bravo mosyo Akbulut this is Rembrand"demis. Bir kacdefa ayni olay tekrarlanmis yine ayni alkiŞ tufani yine rehberin bravosu, derken baska bir kÖŞede Sn.Akbuluttan'tan "oooo! Rembrand"duyulmus, ne varki Çevredeki Fransizlar gizlice gÜlÜyorlar, hafiften dalga gecer gibiler ki Sn.Akbulut bilemedigini dÜŞÜnÜrken rehberimiz hafifce Akbulutun kulaĞina egilip " hhhmmm mosyo Akbulut this is ayna, ayna
beydemir
08-08-2010, 02:28
ya umut kardeş hepsi çok güzelmiş bunların ama özelliklede 1nci fıkraya adeta koptum haklı tarflarıda yok değil hani
Powered by vBulletin® Version 4.2.5 Copyright © 2025 vBulletin Solutions, Inc. All rights reserved.