Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
12 sonuçtan 1 ile 10 arasý

Konu: Yunus Suresi Hakkýnda Herþey

  1. #1

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart Yunus Suresi Hakkýnda Herþey

    YUNUS SURESÝ


    Rahman ve Rahim Allah'ýn Adý Ýle

    (Mekke'de Ýnmiþtir, Yüzdokuz Âyettir).

    Yûnus (a. s) Sûresi el-Hasen, îkrime, Ata ve Cabir'in görüþlerine göre Mekke'de inmiþtir, tbn Abbas ise der ki: Yüce Allah'ýn: "Eðer sana indirdi*ðimizden þüphede isen..." (Yûnus, 10/94) buyruðundan itibaren üç âyet müstesnadýr. Mukatil ise der ki: Jki âyet müstesna, Mekke'de inmiþtir. "Eðer sa*na indirdiðimizden þüphede iþere..." (Yûnus, 10/94) buyruðu Medine'de in*miþtir.
    el-Kelbî der ki: Sûre Mekke'de inmiþtir. Ancak, yüce Allah'ýn: "Aralarýn*dan ona inanan kimseler de vardýr, ona iman etmeyen kimseler de vardýr," (Yûnus, 10/40) buyruðu müstesnadýr. Bu, Medine'de yahudiler hakkýnda inmiþtir. Bîr kesim de þöyle demiþtir: Sûrenin baþ tarafýndan kýrk âyet kadar-lýk bir bölümü Mekke'de, geri kalaný da Medine'de Ýnmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Elif, lâm, râ. Ýþte bunlar hikmet dolu kitabýn âyetleridir.
    "Elif, Lâm, Râ" buyruðu ile ilgili olarak en-Nehhâs dedi ki: Ebû Cafer Ah-med b. Þuayb b. Ali b. el-Hüseyn b. Hureys'e "kýraat ile" dedi ki: Bize, Ali b. el-Hüseyn babasýndan haber verdi. Babasýnýn Yezid'den naklettiðine gö*re, Ýkrime ona Ýbn Abbas'tan naklen dedi ki: Elif, Lam Ra ile Hâ, Mîm ve Nûn "er-Rahmân" isminin deðiþik yerlere daðýlmýþ harfleridir. Ben bunu, el-A'meþ'e naklettim de o: Sende buna benzer bilgiler var da bana niye haber vermiyorsun? dedi,
    Yine Ýbn Abbas'tan þöyle dediði nakledilmektedir. "Elif, Lâm, Râ": "Ben Allah'ým, görürüm," demektir. En Nehhâs der ki: Ben, Ebu Ýshâk'ýn bu görüþe meylettiðini gördüm. Çünkü Sibeveyh buna benzer bir gö*rüþü Araplardan nakleder ve þöyle bir beyit zikreder:
    "Eðer sen bir hayýr yaparsan, ben sana hayýrlar yaparým. Ve eðer bir kötülükyaparsan, fâ (yani ben de kötülük yaparým).Bununla birlikte ben hiçbir zaman þerri istemem. Ancak sen, te, (yani sen kötülük istersen, ben de isterim)."
    el-Hasen ve Ýkrime der ki: "Elif, Lâm, Râ" bir yemindir. Said de Katade'den neklen dedi ki: Elif, Lâm, Râ, Sûrenin adýdýr. Yine dedi ki: Kur'ân-ý Kerîm*deki bütün hece harfleri de böyledir. Mücahid der ki: Bunlar sûrelerin baþ*langýçlarýný teþkil ederler.
    Muhammed b. Yezid de der ki: Bunlar, bir uyandýrlar. Hece harfleri de böy*ledir.
    "Elif, Lâm, Râ" imâle yapýlmaksýzýn okunduðu gibi, harf (edat) olan-, ye benzemesin diye imâle ile de okunmuþtur.
    Yüce Allah'ýn: "Ýþte bunlar hikmet dolu kitabýn âyetleridir” buyruðu mübteda ve haberdir. Yani, iþte bu sözü edilen buyruklar, hikmet dolu kita*býn âyetleridir. Mücahid ve Kata de dedi ki: Bununla Tevratý, Ýncili ve daha önce indirilmiþ diðer kitaplarý kastetmiþtir. Çünkü "Ýþte bunlar" ifade*si gaip ve diþi olan þeylere iþarettir. Bir diðer görüþe göre burada; "Ýþ*te bunlar" Bunlar anlamýndadýr. Yani, bunlar hikmet dolu kitabýn âyet*leridir. El A'þâ'nýn þu beyiti de bu türdendir:
    "Ýþte benim atlarým ve iþte develerim.Onlar sarýdýrlar, yavrularý ise (simsiyah) kuru üzüm gibidirler."
    lylaksat, Kur'ân-ý Kerîm'dir. Bu açýklama doðruya daha yakýndýr. Çünkü, bundan önce Kur'ân'dan önce inmiþ kitaplardan söz edilmiþ deðildir. Diðer taraftan "Hakîm: hikmet dolu" Kur'ânýn nitelikleri arasýndadýr. Buna delil de yüce Allah'ýn: "Elif, Lâm, Râ. Bu, âyetleri muhkem kýlýnmýþ... bir kitaptýr"
    (Hûd, 11/1) buyruðudur. el-Bakara Sûresi'nin baþ taraflarýnda (2/1-2. âyet*lerin tefsirinde) bu anlamdaki açýklamalar geçmiþ bulunmaktadýr.
    Hakîm (hikmet), helal, haram, hadler ve hükümler ile muhkem kýlýnmýþ demektir. Bu açýklamayý Ebu Ubeyde ve baþkalarý yapmýþtýr. Hakîm'in, hâkim anlamýnda olduðu da söylenmiþtir. Yani O, .helal ve harama dair hüküm*ler hakkýnda hüküm koyandýr, insanlar arasýnda da hak ile hükmedendir. Bu buyruk "fail" anlamýnda "fail" veznindedir. Buna delil de yüce Allah'ýn: "Be*raberlerinde insanlarýn anlaþmazlýða düþtüðü þeyler hakkýnda aralarýnda hükmetmek için de hak ile kitabý indirdi."(el-Bakara, 2/213)
    "Hakîný"in, içinde hüküm konulmuþ bulunan, anlamýna geldiði de söy*lenmiþtir. Yant, yüce Allah, o kitapta adaletle, iyilikle, akrabaya birþeyler ver*mekle hükmettiði gibi, haksýzlýklardan, kötülüklerden yasaklayan hükmü de koymuþtur. Ayrýca kendisine itaat edenlere cenneti, isyan edenlere de cehen*nemi vereceðine dair hükmünü de koymuþtur. Buna göre "Hakim" buyruðu "mePûP anlamýnda "fail" vezninde bir kelimedir. Bu açýklamayý da el Hasen ve baþkalarý yapmýþtýr.
    Mukatil der ki: "Hakim", batýla karþý saðlamca korunmuþ, yalaný bulun*mayan, kendisinde ihtilaf ve tutarsýzlýk bulunmayan Icitap demektir. Bu da "mef al" anlamýnda "faîl" vezninde bir kelime olur. el-A'þa'nýn, daha önce söy*lemiþ olduðu bir kasidesini sözkonusu ederken söylediði þu beyit de bu tür*dendir:
    'Benzeri görülmedik ve son derece saðlam söylenmiþ (hakime) bir kaside olup hükümdarlara ulaþýr Bunu kim söyledi? denilsin diye ben onu söyledim." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2. Ýçlerinden bir adama: "Ýnsanlarý uyar, îman edenlere Rabbleri katýnda kendileri Ýçin muhakkak bir "kadem-i sýdk” olduðunu müjdele" diye vaniy göndermemiz, insanlar için þaþýlacak bir þeymi ki, o kâfirler: "Þüphesiz bu, apaçýk bir sihirbazdýr" dediler?
    Yüce Allah'ýn: "Ýnsanlar Ýçin þaþýlacak bir fey mi ki?" buyruðu takrir ve azar anlamýný taþýyan bir istifham (soru)dýr. "Þaþýlacak bir þey" kelimesi; in haberi, ismi de "Vahiy göndermemeli" buyruðu olup ref mahallindedir. Yani, bizim vahiy göndermemiz insanlar için þaþýla*cak bir þey midir?
    Abdullah (b. Mes'ud)'in kýraatinde "þaþýlacak bir þey" anlamýndaki keli*me; þeklinde ve nin ismidir. Haberi ise; Vahiy göndermemiz" buyruðudur.
    "Ýçlerinden bir adama" buyruðundaki "adam" anlamýnda*ki kelime, "cim" harfi ötreli deðil de sakin olarak; þeklinde de okun*muþtur.
    Buyruðun nüzul sebebine gelince, Ýbn Abbas'tan rivayet edildiðine göre, kâfirler, Muhammed (sav) peygamber olarak gönderildiðinde þöyle demiþ*lerdi: Allah, elçisi bir insan olmayacak kadar büyüktür. Yine onlar: Peki, Allah Ebu Talib'in yetiminden baþka elçi gönderecek kimse bulmadý mý? Bu*nun üzerine: "Ýnsanlar için" yani, Mekkeliler için "þaþýlacak bir þey mi ki?" âyeti nazil oldu.
    Bir diðer görüþe göre onlar, öldükten sonra diriliþin söz konusu edilme*sini hayretle karþýlamýþlardý. (Bunun üzerine bu buyruklar indirildi).
    Yüce Allah'ýn: "Ýnsanlarý uyar, iman edenlere... müjdele" anlamýndaki buyruk ise, cer edatýnýn düþürülmesi ile nasb mahallindedir ki, bu da; "Ýnsanlarý uyar demek suretiyle" anlamýndadýr. "Kendileri için muhakkak bir kadem-i sýdk olduðunu" anlamýndaki; buy*ruk da böyledir.
    Uyarma (jbk. el-Bakara, 2/6. âyet), müjdelemek (bk. el-Bakara 2/25. âyet, 1. baþlýkta) ve bunun dýþýndaki âyetin diðer lafýzlarýna ait açýklamalar önce*den geçmiþ bulunmaktadýr. Ancak "kadem-i sýdk*ýn anlamý hususunda fark*lý görüþler vardýr. Ýbn Abbas der ki: "Kadem-i sýdk" doðruluk mevkii demek*tir. Bunun delili de yüce Allah'ýn: "Rabbim, beni doðruluk (sýdk) girdiriþi ile girdir... rfea (el-Ýsra, 17/80) buyruðudur. Yine Ýbn Abbas'tan rivayete göre ka*dem-i sýdk, dünyada iken iþledikleri amelleri dolayýsýyla onlara verilecek gü*zel mükâfat demektir. Ondan gelen bir baþka rivayete göre ise "kadem-i sýdk", ilk zikirde (Levh-i Mahfuzda) mutlu olacaklarýna dair eskiden beri haklarýn*da verilmiþ hüküm demektir, Mücahid de böyle açýklamýþtýr. ez-Zeccâc ise, üstün ve yüksek derece diye açýklamýþtýr. Þair Zu'r-Rimme der ki:
    "Sizin insanlarýn inkâr etmediði üstün bîr mevkiniz vardýr.Ve denizi bile örtmüþtür bu üstün mevkiniz, yüce þerefiniz ile beraberdir."
    Katade, "eskiden beri doðruluk" diye açýklamýþtýr. er-Rabi' ise, doðru ve gerçek bir mükâfat, Ata, sýddýklýk makamý, Yeman ise, doðru bir iman diye açýklamýþtýr. Bu, meleklerin duasý diye açýklandýðý gibi, önden gönderdikle*ri (kendilerinden önce vefat eden) salih evlat diye de açýklanmýþtýr.
    el-Maverdî der ki: Doðru ve samimi, itaate uygun, doðru mükâfatýn veril*mesi demektir. el-Hasen ve yine Katade derler ki: Kadem-i sýdk, Muhammed (sav)'dýr. Çünkü o, isteði yerine getirilecek ve onlardan önce varacak bir þefaatçidir. Nitekim Hz. Peygamber: "Ben, sizden önce Havz'a varmýþ olacaðým" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. diye buyurmuþtur. Hz. Peygambere sorulan bir soru üzerine de: "O, sizin benim vesilem ile Rabbinizden isteyeceðiniz sefa atimdir" diye buyur*muþtur. Tirmizî el-Hakîm der ki: Hz. Peygamberi Makam-ý Mahmud'da öne geçirmiþtir. (Ýþte Kademi sýdk budur).
    Yine el-Hasen'den dedi ki: Bu, Peygamber (sav)'ýn vefatý musibetiyle kar*þý karþýya kalmalarý demektir.
    Abdulaziz b. Yahya da der ki: "Kadem-i sýdk", yüce Allah'ýn: "Þüphesiz ken*dileri için daha önceden tarafýmýzdan iyilik takdir edilmiþ olanlar, iþte on*lar oradan (cehennemden) uzaklaþtýrýlmýþlardýr" (el-Enbiya, 21/101) buy*ruðunda dile getirilmiþtir. Mukatü ise der ki: Kadem-i sýdk'tan kasýt, onlarýn dünyada iken iþledikleri güzel amellerdir. Taberî de bu görüþü tercih etmiþ*tir. Þair el-Vaddâh der ki:
    "Arþ'ýn sahibi için namaz kýl da tökezleme ve ayaklarýn kayma gününde Seni kurtaracak bir kadem (salih ameller) edin."
    Kadem-i sýdk'ýn, yüce Allah'ýn, kabirden hasredilip cennete girdirme hu*susunda bu ümmeti takdim etmesi (öne geçirmesi) olduðu da söylenmiþtir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) þöyle buyurmuþtur: "Biz, dünyada (zaman itibariyle) sonrakileriz, kýyamet gününde ise, diðer bütün yaratýklar arasýnda öncelikle kendileri hakkýnda hüküm verilecek ilkleriz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu ifadenin gerçek mahiyeti, onun salih amel hususunda çalýþýp çabala-mayý kinaye yoluyla ifade etmesinden ibarettir. Nasýl ki nimet kastýyla "yed: el" tabiri, övgü kastýyla da "lisan; dil" tabiri kullanýlýyor ise, salih amel de "ka*dem" ile ifade edilmiþtir. Þair Hassan (b. Sabit) þöyle demektedir:
    "Sana doðru üstün kadem bizimdir. Arkamýzdan gelenler ise, Allah'a itaat hususunda ilk olanlarýmýza tabidir."
    Þair, bununla ihlâsla itaatteki önceliði kastetmektedir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Ebû Ubeyde ve el-Kisaî der kî: Ýster hayýr, ister serde öncelikli olan her*kesi anlatmak için Araplar "kadem" ifadesini kullanýrlar. Mesela; filan kiþi*nin tslâmda kademi vardýr, filan kiþinin benim nezdimde kadem-i sýdk'ý vardýr, kadem-i þerri ve kadem-i hayrý vardýr, denilir.
    Bu "kadem" kelimesi müennestir, müzekker olarak kullanýldýðý da olur. Mesela; "kadem-i hasen" denildiði gibi, (müennes olduðuna alamet olmak üzere, sýfatý da müennes getirilmek suretiyle): "Kadem-i saliha" da denilir. Ýbnü'l-Arabî ise der ki: Kadem, þerefte tekaddüm (öne geçmek) demektir. Þa*ir el-Accâc der ki:
    "Avvamoðullarý el-Hakem hanedanýnýn önünden çekildiler. Ve hükümdarlýðý þeref sahibi bir hükümdara býraktýlar.”
    Sahih hadislerde de Peygamber (sav)'den þöyle buyurduðu nakledilmek*tedir: "Benim beþ ismim var. Ben, Muhammed'im, Alýmed'im, Allah'ýn ken*disi vasýtasýyla küfrü imha ettiði Mâliyim, insanlarýn da kademim üzere haþrolunacaðý Hâþir'im ve ben, Âkib'im." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bununla Hz. Peygamber, kendisinin peygamberlerin sonuncusu olduðunu kastetmektedir ki, nitekim yüce Allah: "Ve "Hâtemü'n-Nebiyyîn: Peygamberlerin Sonuncusu" (el Ahzab, 33/40) diye buyurmuþtur.
    Yüce Allah in: "O kâfirler: Þüphesiz bu apaçýk bir sihirbazdýr, dediler" buyruðundaki; "Sihirbaz" kelimesini Ýbn Muhaysýn, Ýbn Kesir, Küfe-liler, Âsim, Hamza, el-Kisaî, Halef ve el-A'meþ Rasülullah (sav)'a sýfat olarak okumuþlardýr. Diðerleri ise, Kur'ân-ý Kerîm'e sýfat olmak üzere; "Bir sihirdir" diye okumuþlardýr. Sihr'in anlamýna dair açýklamalar ise daha önce*den el-Bakara Sûresi'nde (.2/102. âyet, 3. baþlýk ve devamýnda) geçmiþ bu*lunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Þüphesiz ki sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altý günde yaratan, son*ra arþ üzerinde hükümran olan, iþleri yerü yerince yöneten Al*lah'týr. O'nun izni olmadýkça hiçbir kimse þefaatçi olamaz. Ýþ*te Rabbioiz olan Allah budur. O halde O'na Ýbadet edin. Arük iyi*ce düþünmez misiniz?
    "Þüphesiz ki sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altý günde yaratan, sonra arþ üzerinde hükümran olan" buyruðuna dair açýklamalar daha önceden el-A'raf Sûresi'nde (7/54. âyetin tefsirinde) geçmiþ bulunmaktadýr.
    "Ýþleri yerli yerince yöneten Allah'týr" buyruðu hakkýnda Mücahid de*di ki: Ýþler hakkýnda hüküm ve kazasýný veren ve takdir eden yalnýzca Odur.
    Ýbn Abbas da der ki: Yarattýklarýnýn yönetiminde hiçbir kimse O'na ortak deðildir.
    Ýþlere dair emirleri gönderen O'dur diye açýklandýðý gibi, emirlerini Ýndi*ren O'dur diye de açýklanmýþtýr. Emirlerini verir ve yerine getirir, diye de açýk*lanmýþtýr. Anlamlar birbirlerine yakýndýr. Hz. Cebrail vahiy iþiyle, Mikâil ya*ðýþ Ýle, Ýsrafil Sûr ile, Azrail de ruhlarýn kabzedilmesiyle görevlidir.
    "Tedbîr: Yerli yerince yönetmek"in hakikat anlamý, iþleri sonuçlarýnýn hü*kümlerine uygun olarak hakettikleri mertebelere indirmek, hakettikleri ye*re koymak demektir. Bu kelimenin türediði kök; dir. "Ýþ (emr)" ise, iþler türünün cins ismidir.
    "Onun izni olmadýkça hiçbir kimse þefaatçi olamaz" buyruðu ndaki; "Hiç bir kimse þefaatçi olamaz" buyruðu ref mahallindedir ve -harf-i cersiz kullanýlmýþ gibi-anlamýndadýr.
    "Þefaat'in anlamýna dair açýklamalar daha önceden Bakara Sûresi'nde (2/255- âyetin tefsirinde) geçmiþ bulunmaktadýr. Peygamber olsun, baþkasý olsun, yüce Allah'ýn izni olmadýkça hiçbir kimse þefaatte bulunamaz. Ýþte bu, kâfirlerin Allah'tan baþka ibadet ettikleri varlýklar hakkýnda söyledikleri: "Bunlar, Allah katýnda bizim þefaatçilerimizdir" (Yûnus, 10/18) þeklindekî sollerini reddetmektedir. Yüce Allah, kendisinin izni olmaksýzýn hiçbir kim*senin hiç bir kimseye þefaat edemeyeceðini onlara bildirmektedir. Peki, akýl*sýz putlarýn þefaati nasýl umulabilir?
    "Ýþte Rabbüüz olan Allah budur." Yani, göklerin ve yerin yaratýlmasý gi*bi bütün bu þeyleri yaratan, yapan, kendisinden baþka hiçbir Rab bulunma*yan Rabbiniz O'dur, baþkasý olamaz.
    "O halde O'na Ýbadet edin." O'nu tevhid edin ve ibadeti yalnýzca O'na ha*lis kýlýn. "Artýk iyice düþünmez misiniz?" Bütün bunlar O'nun yarattýðýný dü*þünerek, bunlarý O'nun Rububiyetine delil görmez misiniz? Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4. Hepinizin dönüþü ancak Onadýr. Bu, Allah'ýn hak va'didir. Ýl*kin yaratan þüphesiz O'dur. Sonra da iman edip salih amel Ýþ*leyenleri adaletiyle mükâfatlandýrmak için yaratmayý tekrarla*yacak olandýr. Kâfirlere gelince; onlara kâfir olmalarýndan ötü*rü kaynar sudan bir içecek ve acýklý bir azap vardýr.
    "Hepinizin dönüþü ancak O'nadtr" anlamýndaki buyrukta yer alan; "Dönüþünüz yalnýz O'nadýr" buyruðu, mübteda olarak mer-fu'dur. "Topluca (mealde; hepiniz)" ise, hal olarak nasb edilmiþtir. "Allah'a dönüþ" Onun, amellere vereceði karþýlýðý görmek için dönüþ de*rnektir.
    "Bu, Allah'ýn hak va'didir" buyruðunda iki mastar vardýr. Buyruðun anlamý da þöyledir: Allah bunu kafi olarak vadetti ve bunu ger*çek bir vaad olarak gerçekleþtirdi. Bu, gerçek vaadin gerçekleþmemesi söz konusu deðildir. Ýbrahim b. Ebi Able ise, yeni bir cümle (istinaf) olmak üze*re; Allah'ýn vadi haktýr, diye okumuþtur.
    "Ýlkin" topraktan "yaratan þüphesiz O'dur. Sonra da... yaratmayý tekrar*layacak olandýr." Yani, yarattýklarýný kendisine tekrar geri döndürecektir. Mücahid der ki: O, insaný önce yaratýr, sonra Öldürür, sonra da Ba's için onu tek*rar diriltir. Yahut da onu önce sudan yaratýr, sonra onu bir halden baþka bir hale çevirir. Yez.id b. El Ka'kâl; "Þüphesiz O" anlamýndaki buyruðunda hemzeyi üstün olarak okumuþtur. O takdirde þüphesiz, nasb mahal*linde olur. Yani, Allah size îlkin yaratanýn O olduðunu... va'detmiþtir demek olur. Bununla birlikte ifadenin; "Çünkü O" takdirinde olmasý da müm*kündür, yani çünkü O, Ýlkin yaratandýr demek olur. Nitekim telbiyede; denilmesi de bu þekildedir. O takdirde anlamý; "hamd ve nimet yalnýz senindir” diye buyur Allah'ým," demek olur. Ancak, esreli oku*yuþ daha güzeldir. Bununla birlikte el-Ferrâ þeklindeki üstün okuyuþun, ref mahallinde olacaðýný da kabul etmiþtir ki, o takdirde bu isim olur. Ahmed b. Yahya der kir O vakit ifadenin takdiri "Onun ilkin yarat*masý bir gerçektir," þeklinde olur.
    Yüce Allah'ýn: "Ýman edip salih ameller Ýþleyenleri adaletiyle mükâfat*landýrmak için yaratmayý tekrarlayacak olandýr. Kâfirlere gelince onlara, kâfir olmalarýndan ötürü" yani, küfürleri sebebiyle "kaynar sudan bir içe*cek" yani, sýcaklýðý son dereceye ulaþmýþ sudan bir içecek... "Hamim" ile "ha*mime: Son derece sýcak" demek olup ayný anlamdadýrlar. "Su*yu ýsýttým, ýsýtýrým," denilir, ýsýtýlmýþ olan suya da "hamim" denilir. O halde bu, meful anlamýnda "fail" vezninde bir kelimedir. Araplara göre ýsýtýlmýþ, ýsýsý yük*seltilmiþ her þeye "hamým" denilir. "... ve acýklý bir azap vardýr." Acýsý kalp*lerine kadar ulaþacak acýtýcý, ýzdýrap verici bir azap vardýr.
    Kureyþlilerin büyük bir çoðunluðu kendilerini yaratanlarýn Allah olduðu*nu itiraf ve kabul ediyorlardý. O bakýmdan yüce Allah bununla kendilerine karþý delil getirerek þöyle buyurmaktadýr: Ýlk olarak yaratmaya gücü yeten, yok ettikten sonra yahut da parçalarýnýn darmadaðýn ediliþinden sonra onu tekrar yaratmaya da güç yetirir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5. Güneþi ýþýk saçýcý, ayý nurlu yaratan, yýllarýn sayýsýný ve hesa*bý bilmeniz Ýçin ona konak yerleri belirleyen O'dur. Allah bun*larý ancak hak ile yaratmýþtýr. O, bilen bir topluluk için âyetle*ri geniþ geniþ açýklar.
    Yüce Allah'ýn: "Güneþi ýþýk saçýcý... yaratan... O'dur" buyruðun da (güneþ ve ýþýk kelimeleri) iki mefuldür. Yani, güneþi ýþýk saçýcý olarak yaratan demektir ki, burada ýþýk (anlamýndaki ziya) kelimesi mas*tar olduðundan dolayý müennes gelmemiþtir. Yahut da "ýþýklý" anlamýnda ol*duðundan dolayý böyle gelmiþtir.
    "Ayý nurlu* anlamýndaki buyruk da güneþe atfedilmiþtir. Yani, nur saçý*cý yahut nuru bulunan demektir.
    Ziya (ýþýk), eþyayý aydýnlatan þey demektir. Nur ise, baþka þeyleri açýða çý*karýrken kendisi saklanan demektir. Çünkü nur kelimesi ile "nar: ateþ" ayný kökten gelmektedir. "Ziya" kelimesi, "ýþýk" anlamýndaki "dav" kelimesinin ço*ðuludur. Nitekim siyât ve hiyâd kelimelerinin "savt ve havd: kamçý ve havuz" kelimelerinin çoðulu olmalarý gibi.
    Kunbul Ýbn Kesir'den "ye" harfini hemze olarak; diye okumuþsa da, bunun uygun bir açýklamasý yapýlamaz. Çünkü bu kelimenin (ziya kelimesi*nin) "ye" harfi üstün bir "vaV'dýr ve aynü'l-fiil'dir. Bunun aslý ise; þek*linde olup "vav" harfi kalbedilerek "ya" yapýlmýþtýr. Týpký "siyam (oruç tutmak)" ve "kýyam (namaz kýlmak, ayakta durmak)" kelimelerinde olduðu gibi.
    el-Mehdevî der ki: Hemzeli olarak, diye okuyuþ maklubtur. Bura*da "eliften sonraki "hemze" öne geçirilerek böylelikle "hemze" "eliften ön*ce yer almýþ ve bu kelime; haline gelmiþtir. Daha sonra "ye" harfi de zaid bir "eliften sonra geldiðinden dolayý "hemze'ye kaibedilmiþtir.
    Denildiðine göre güneþ ve ayýn ön yüzleri yedi semavattakiler için aydýn*lýk saçar, arka yüzleri ise, yedi arzýn sakinlerini aydýnlatýr.
    "Ona konak yerleri belirleyen" yani, ay'ý konaklarý bulunan bir cisim ola*rak yaratan, yahut da ona konaklar takdir eden, demektir. Diðer taraftan bu*rada kastýn, her ikisi için de konak yerleri belirleyen anlamýnda olduðu da söylenmiþtir. Tekil gelmesi ise, îcâz (kýsa ifade ihtisar) içindir. Nitekim yüce Allah bir baþka yerde þöyle buyurmaktadýr: "Onlar bir ticaret veya bir eðlen*ce gördükleri zaman... ona doðru yöneldiler' (el-Cum'a, 62/11) (Ýkisine di*ye tesniye zamiri kullanmamýþtýr). Þair de þöyle demektedir:
    "Biz, yanýmýzdaldne sen de yanýndakine razýsýn. Görüþlerimiz ise ayrý ayrýdýr.
    Bir diðer görüþe göre de buradaki haber sadece ay hakkýndadýr. Zira mu*amelat ve benzeri iþlemlerde esas kabul edilen aylar, onun ile hesap edilir.
    Nitekim daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/189. âyet, 2. baþlýk ve devamýn*da) buna dair açýklamalar geçmiþ bulunmaktadýr. Yâsîn Sûresi'nde de: "Aya gelince, Biz onun için de konaklar takdir ve tayin ettik" (Yâsîn, 36/39) diye buyurulmaktadýr. Yani, bir aydaki gün sayýsýna göre konaklar takdir ettik de*mektir ki, bunlar da yirmisekiz konak yeridir. Ýki gün ise, eksik kaldýðý ve kay*bolup görünmediði gün içindir. Orada buna dair açýklamalar gelecektir.
    "Yýllanýl sayýsýný ve hesabý bilmeniz için." Ýbn Abbas der ki: Eðer yü*ce Allah, birisi gündüz, diðeri gece için iki ayrý güneþ yaratmýþ olsaydý ve her ikisinde de karanlýk ve gece bulunmasaydý, yýllarýn sayýsý ve aylann hesabý bilinemeyecekti.
    "Yýllar" anlamýndaki "es-Sinîn"in tekili "sene"dir. Araplardan çoðulunu; þeklinde getirenler de vardýr, diyenler de vardýr. "Sene"nin küçültme ismi ise; þekillerinde gelir. "Allah bunlarý ancak hak ile yaratmýþtýr." Yani yüce Allah bunlarý bu þekilde yaratmakla, hikmetli yarat*mak ve doðruluktan, sanat ve hikmetini açýða çýkartmaktan, kudret ve ilmi*ne delil teþkil etmelerinden ve her bir nefis kazandýðýnýn karþýlýðýný görme*sinden baþka bir þeyi murad etmemiþtir. Ýþte hak budur.
    "O, bîlen bir topluluk için âyetleri geniþ geniþ açýklar." Âyetlerin geniþ geniþ açýklanmasý (tafsil edilmesi), yüce Allah'ýn kudretine bunlar delil gö*rülsün diye beyân edilmeleri demektir. Çünkü gecenin karanlýk özelliði, gündüzün de aydýnlýk özelliði bizzat onlarýn böyle bir þeyi hakettiklerinden do*layý, ya da boyte olmalarý Allah'a vacip kýlýndýðýndan dolayý deðildir. Ýþte in*sanlarýn yüce Allah'ýn kendine has bir irade ile murid (irade sahibi) olduðu*na bunlarý delil görmeleri için bu böyledir.
    îbn Kesir, Ebu Amr, Hafs ve Yakub, "Geniþ geniþ açýklar" buyru*ðunu "ye" ile okumuþlardýr. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim de bu okuyuþu tercih etmiþlerdir. Çünkü bundan önce yüce Allah: "Allah bunlarý ancak hak ile yaratmýþtýr" diye buyurmaktadýr. Daha sonra da: "Allah'ýn göklerde ve yerde yarattýðý þeylerde..." diye buyurmaktadýr ki, burada da ayný þekilde ona uygun gelmiþtir. Ýbn es-Sümeykâ' ise meçhul fiil olarak "te" harfini ötreli "sad" harfini üstün; þeklinde; "Âyetler" kelimesini de ötreli olarak okumuþtur. (Anlamý þöyle olur: Âyetler geniþ geniþ açýklanýr). Diðerleri ise tazim "nun"u ile; Geniþ geniþ açýklarýz, diye okumuþlardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #2

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    6. Þüphesiz gece ve gündüzün deðiþip durmasýnda, Allah'ýn gök*lerde ve yerde yarattýðý þeylerde sakýnacak bir topluluk için ni*ce âyetler vardýr.
    el-Bakara Sûresinde (2/164. âyet, özellike 14. baþlýkta) ve diðer yerlerde bunun anlamýna dair açýklamalar geçmiþ bulunmaktadýr. Yüce Allah'a hamdolsun.
    Denildiðine göre bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi þudur: Mekkeliler kendilerine bir âyet (belge, mucize) gösterilmesini istediler. Onlarý Allah'ýn yarattýklarý üzerinde dikkatle düþünmeye, üzerlerinde ibretle tefekküre ha*vale etti. Bunu Ýbn Abbas ifade etmiþtir.
    "Sakýnacak bir topluluk" yani þirkten korunacak bir topluluk "için." Þirk koþup da bunlarý delil görmeyenlere gelince, âyetlerin onlar için âyet özelliði yoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7. Muhakkak ki Bize kavuþacaklarýný ummayanlar, dünya hayatý Ýle yetinip ona baðlananlar ve âyetlerimizden habersiz bulunan*lar!
    8. Ýþte onlarýn kazandýklarý yüzünden varacaklarý yer ateþtir.
    Yüce Allah'ýn: 'Muhakkak ki Bize kavuþacaklarýný ummayanlar" buy*ruðunda yer alan; "Umanlar" korkanlar anlamýndadýr. Þairin þu beyti de bu kabildendir:
    "Arýlar onu soktuðunda sokmalarýndan korkmaz oOndan sonra anlarýn kovanlarýnda bal yapan iþçi arýlar gelirler."
    Buradaki;in: Umanlar anlamýnda olduðu da söylenmiþtir. Bir baþ*ka þairin þu beyitinde bu anlamda kullanýlmýþtýr:
    "Mervanoðullarý benim dinleyip itaat edeceðimi mi umuyorlar? Halbuki benim kavmim Ttemimdir ve uçsuz bucaksýz düzlük araziler arkamdadýr."
    Buna göre burada "recâ" korkmak ve ummak anlamýna gelir. Yani onlar hiçbir cezadan korkmaz ve hiçbir mükâfat da ummazlar. Ceza ve mükâfata kavuþmanýn, yüce Allah'a kavuþmak diye ifade edilmesi, her ikisinin de öne*mini göstermek içindir. Þöyle de açýklanmýþtýr: "Kavuþmak" 2ahirdeki anla*mý ile kullanýlmýþtýr, bu da görmek demektir, yani onlar, bizi göreceklerini ummayanlardýr.
    Kimi ilim adamý da þöyle demiþtir: Reca, ancak inkâr ve red ile birlikte kul*lanýlýrsa korkmak anlamým verir. Yüce Allah'ýn: "Size ne oluyor ki Allah'ýn azametinden hiç korkmuyorsunuz?" (Nûh, 71/11) Kimi ilim adamý da þöy*le demiþtir: Mananýn kendisine delâlet ettiði her yerde kendi anlamý ile kul*lanýlýr.
    "Dünya hayatý ile yetinip" yani âlýiret yerine bedel olarak onunla yeti*nen ve yalnýz dünya için çalýþýp "ona baðlananlar" dünya dolayýsýyla þýma-rýp sevinenler ve ona meyledenler...
    "Baðlandý, tatmin ofdu, meyletti"nin asli; þeklindedir. Mas*tar ismi de; þeklinde gelir. Buradaki "mim" "hemze"den Öne alýnmýþ ve ona "nûn" ile vasýl "elifi ilave edilmiþtir. Bu açýklamayý el-Gaznevî nak*letmektedir.
    "Ve âyetlerimizden habersiz bulunanlar" yani bizim delillerimizden ge*reði gibi ibret almayanlar, üzerlerinde düþünmeyenler "Ýþte onlarýn kazan*dýklarý yüzünden" küfür ve yalanlamalarý sebebi ile "varacaklarý yer" kalacaklarý ve barýnacaklarý yer "ateþtir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    9- Ýman edip sallh amel Ýþleyenlere gelince; Ýmanlarý sebebi Ýle Rabbleri onlarý doðru yola iletir. Nimet dolu cennetlerde altla*rýnda ýrmaklar akar.
    "Ýman edip" tasdik edip "salih amel iþleyenlere gelince; Ýmanlarý sebe*bi ile Kabblerî onlarý doðru yola iletir." Yani, onlarýn hidayetlerini daha da artýrýr. Yüce Allah'ýn: "Hidayet bulanlarýn ise hidayetlerini artýrmýþtýr" (Muhammed, 47/17) buyruðu gibi.
    Buradaki "imanlarý sebebiyle Habbleri onlarý doðru yola iletir" buyru ðunun, altlarýndan ýrmaklarýn akacaðý yere iletir, anlamýnda olduðu da söy*lenmiþtir. Ebu Ravk der ki: Ýmanlarý sebebiyle Rableri onlarý cennete iletir de*mektir. Atiyye ise: "Rabblerinin onlarý iletmesi" onlarý mükâfatlandýrmasý, amellerinin karþýlýðýný vermesi demektir. Mücahid de der ki: "Rabbleri on*larý... iletir" yani. Sýrat üzerinde nur vermek suretiyle onlarý cennete iletir; Onlara aydýnlýðýnda yürüyecekleri bir nur yaratýr. Peygamber (sav)'den de bu görüþü pekiþtirecek þekilde þöyle buyurduðu rivayet edilmektedir: "Mü'mi-nin ameli kendisini en güzel bir þekilde karþýlar, onu teselli eder ve onu ile*tir. Kâfiri ise ameli en çirkin þekliyle karþýlar, onu vahþette býrakýr ve saptý*rýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Hadisin manasý böyledir. Ýbn Cüreyc de der ki: Allah onlarýn amelle*rini kendilerini doðruya iletecek þekilde kýlar. el-Hasen ise, onlarý etmesi, onlara rahmetini ihsan etmesi demektir, diye açýklamaktadýr.
    Altlarýndan ýrmaklar akar" buyýuðunda hazfedilmiþ bir "vav" olduðu söy*lenmiþtir ki, bu da; ve altlarýndan... akar," takdirindedir. Ya*ni, bahçelerinin aðaçlan altýndan akar. Oturduklarý tahtlarýn altýndan akar, di*ye de açýklanmýþtýr. Böylesi ise, tenezzüh ve etrafý seyretmek için daha gü*zel ve mükemmel bir durumdur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    10. Oradaki dualarý: "Allah'ým, seni tenzih ederiz" sözüdür. Orada*ki tahiyyetleri ise selâmdýr. Dualarýnýn sonu da: "Elhamdülilla-hi rabbil âlemîn"dir.”
    Yüce Allah'ýn: "Oradaki dualarý: Allah'ým seni tenzih ederiz, sözüdür"
    buyruðundaki; "Dualarý" demektir. "Dava" kelimesi ise, "Dua etti, eder, çaðýrdý, çaðýrýr" kelimesinin mastarýdýr. Týpký "þekva" kelime*sinin; "Þikayet etti, eder"in mastarý olduðu gibi. Yani, onlarýn cen*netteki dualarý: "Allah'ým Seni tenzih ederiz" sözüdür.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Bir istekte bulunmak istedikleri vakit, bu istekle*rini teþbih lafzý ile birlikte zikrederler ve hamd ile nihayete erdirirler. Þöyle de açýklanmýþtýr: Onlar, hizmetçilere diledikleri þeyleri getirmeleri için seslenirler, sonra da Allah'ý teþbih ederler.
    Bir diðer açýklama da þöyledir: Buradaki dua temenni anlamýndadýr. Ni*tekim yüce Allah: "Orada size dava ettiðiniz her þey vardýr" (Fussilet, 41/31) diye buyurmaktadýr. Temenni edip dilediðiniz her þey vardýr, demektir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Yüce Allah'ýn: "Oradaki tahiyyetleri ise selâmdýr" buyruðuna gelince, Al*lah'ýn onlara tahiyyeîeri yahut meleðin tahiyyesi, ya da birbirlerine tahiyye-leri selam diye verilir. en-Nisa Sûresi'nde (4/86. âyet, 1. baþlýk ve devamýn*da) tahiyye (selam)'m anlamýna dair yeterli açýklamalar geçmiþ bulunmak*tadýr, yüce Allah'a hamd olsun.
    Yüce Allah'ýn: "Dualarýnýn sonu da: Elhamdülillahi rabbi'lâlemîn'dir"
    buyruðuna dair açýklamalarýmýzý da dört baþlýk halinde sunacaðýz: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Cennetliklerin Dileklerinin Baþý ve Sonu:


    Denildiðine göre, cennet ehlinin gözleri Önünden kuþ geçip de canlan onu çekecek olursa, "Allah'ým, Seni tenzih ederiz" derler, melek canlarýnýn çektiðini onlara getiriverir. Yedikten sonra da yüce Allah'a hamd ederler. Bu*na göre onlarýn istekleri teþbih lafzý ile, isteklerinin sonu ise hamd lafzý ile gerçekleþecektir. Ebu Ubeyd, bu buyrukta; in þeddesiz okunarak ve on*dan sonraki kelimenin de reP ediliþinden baþka bir þekil nakletmeyerek þöyle demektedir: Onlarýn (kýraat alimlerinin) bunu tercih ettiklerini ve bunun ile yüce Allah'ýn: "Þüphesiz Allah'ýn laneti..." (en-Neml, 24/7) ile: "Þüphesiz Allah'ýn gazabý..." (en-Nûr, 24/9) buyruklarý arasýn*da fark gözetmiþlerdir. Çünkü bu âyet-i kerimede yüce Allah'a "elhamdülil*lah" denilmesinin anlatýmý kastedilmektedir.
    en-Nehhâs der ki: el-Halil ve Sibeveyh'in görüþüne göre, buradaki ( öt) þed*delisinden hafifletilmiþtir. Anlamý ise, "O, elhamdülillah,..dýr" þeklindedir. Muhammed b. Yezid de der ki: Bununla birlikte; "Mu*hakkak hamd Allah'ýndýr," þeklindeki okuyuþ da caizdir. Ve bu, þeddelisinin ha*fifletilmiþ olanýdýr. Ancak, "hamd" kelimesinin merfu olmasý kýyasa daha uy*gundur.
    en-Nehhâs der ki: Ebu Hatim'in naklettiðine göre Bilâl b. Ebi Burde âye*tin bu bölümünü; "Dualarýnýn sonu da muhak*kak elhamdülillahi rabbilâlemîn"dir dîye okumuþtur.
    Derim ki: Bu ayný zamanda Ýbn Muhaysýn'ýn kýraatidir. Bunu el-Gaznevî nakletmektedir. Çünkü el-Gaznevî Ýbn Muhaysýn'dan nakleder. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2. Teþbih, Hamd ve Tehlil de Bir Duadýr:


    Teþbih, hamd ve tehlil de dua diye adlandýrýlabilir. Müslim ve Buhârî'nÝn, Ýbn Abbas'dan rivayetlerine göre Rasûlullah (sav) sýkýntýlý hallerinde þöyle derdi:
    "Azîm ve Halîm olan Allah'tan baþka lýiçbir ilah yoktur. Büyük Arþýn RabbÝ Allah'tan baþka hiçbir ilalý yoktur, Göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve þe*refli Arþýn Rabbi olan Allah'tan baþka hiçbir ilah yoktur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Taberî der ki: Selef, bu duayý yapar ve buna "sýkýntý (kerb)" duasý adýnt verirlerdi,
    Ýbn Uyeyne'ye buna dair soru sorulduðunda þöyie cevap vermiþtir: Sen, yüce Allah'ýn þöyle buyurduðunu bilmiyor musun: "Kulumun beni övüp dur*masý, eðer onu meþgul edip benden istekte bulunmasýna fýrsat vermeyecek olursa dilekte bulunanlara verdiklerimin en üstününü veririm." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu hususta tartýþmayý sonuca baðlayan ve -dua anlamýný hiçbir þekilde ih*tiva etmemekle beraber yalnýzca yüce Allah'ýn tazimi ve O'nun övgüsü ol*makla birlikte- Ona "dua" adýnýn verileceðini belirten delil, Nesaî'nin naklettiði þu rivayettir: Sa'd b. Ebi Vakkas'dan, dedi ki: Rasûlullalý (sav) buyurdu ki: "Zünnûn (balýk sahibi, Yûnus (a.s)'in balýðýn karnýnda dua ettiði esna*daki duasý þuydu: "Senden baþka hiçbir ilah yoktur, seni noksanlýklardan tenzih ederim. Þüphesiz ben zalimlerdendim. Herhangi bir hususta bir müslüman bunlarla dua edecek olursa, mutlaka onun duasý kabul " Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. olunur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. Yeyip Ýçmenin Sünnetlerinden:


    Yemek yiyen ve bir þeyler içen bir kimsenin -cennet ehline uyarak- baþ*larken Allah'ýn adým anmasý, bitirirken de O'na hamd etmesi sünnettir. Müs*lim'in Sahihinde de Enes b. Malik'ten þöyle dediði nakledilmektedir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Þüphesiz Allah kulun bir þey yiyip de bundan do*layý kendisine hanýd etmesinden, yahut bir þey içip de kendisine hamd et*mesinden hoþnut Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. kalýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4. Duanýn Müstehaplarýndan:


    Dua eden bir kimsenin, duasýnýn sonunda cennetliklerin söylediði gibi : "Dualarýnýn sonu da: Elhamdülillahi rabbilâlemîn'dir" diyerek âlemlerin Rab-bi Allah'a hamd etmesi müstehaptýr. Yine, es-Sâffat Sûresi'nin sonunu (yani, 37/180-182. âyetleri) okumasý da güzeldir. Çünkü bu buyruklar, Þaný yüce Al*lah'ýn, kendisine nisbet edilen þeylerden tenzih edilmesini, peygamberlere selam getirmeyi ve âlemlerin Rabbi Allah'a hamd ile bitirmeyi ihtiva etmek*tedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    11. Eðer Allah, insanlara -hayrý çabukça Ýstedikleri gibi- þerri de ça*bucak veriverseydi, elbette onlarýn ecellerine hükmedilirdi. Ýþte Biz, Size kavuþmayý ummayanlarý azgýnlýklarý içinde býra*kýrýz. Onlar da þaþkýn þaþkýn dolaþýp dururlar.
    Yüce Allah'ýn: "Eðer Allah, insanlara -hayrý çabukça istedikleri gibi- þer*ri de çabucak veriverseydi, elbette onlarýn eceline hükmedilirdi" buyru*ðuna dair açýklamalarýmýzý üç baþlýk halinde sunacaðýz: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Ýnsanlarýn Hikmetsizce Ýstekleri:


    Yüce Allah'ýn: "Eðer Allah Ýnsanlara... þerri de çabucak veriverseydi"
    buyruðunun þu anlama geldiði söylenmiþtir: Eðer Allah, mükâfat ve hayrý ça*bucak istedikleri gibi, insanlara cezalarýný da çabucak vermiþ olsaydý, mutlaka ölürlerdi. Çünkü insanlar, dünyada güçsüz olarak yaratýlmýþlardýr. Kýya*met gününde böyle olmayacaklardýr. Çünkü kýyamet gününde onlar ebedi kal*mak için yaratýlacaklardýr.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Yani, yüce Allah hayýr isteklerinin kabul edilme*si hususunda hayrýn yerine getirildiði gibi, hoþlarýna gitmeyen þeylerin de ye*rine getirilmesi hususunda insanlara ayný uygulamayý yapmýþ olsaydý, mut*laka onlarý helak ederdi. Ýþte: "Elbette onlarýn ecellerine hükmedJlirdi" buy*ruðunun anlamý budur.
    Bunun, kâfirler hakkýnda özel olduðu da söylenmiþtir. Yani, eðer Allah kâ*fire dünya hayatýnda mal ve çocuk gibi acilen vermiþ olduðu hayýrlar gibi, küfrünün de azabýný çabucak verecek olursa, âhiret azabýnýn çabuklaþtýrýl*masý için hemen onun eceline de hüküm verirdi. Bu açýklamayý Ýbn Ýshak yap*mýþtýr.
    Mukatü der ki: Burada maksat, en-Nadr b. el-Hâris'in söylediði þu sözler*dir: Allah'ým, eðer bu senin nezdînden gelen hak ise, sen üzerimize sema*dan taþ yaðdýr. Ýþte Allah, onlarýn bu isteklerini çabucak vermiþ olsaydý, mut*laka helak olurlardý.
    Mücahid de der ki: Bu âyet-i kerime, öfkelenip kýzdýðý vakit, kendisine, malýna veya çocuklarýna beddua ederek; Allah'ým onu helak et, Allah'ým bu*nu ona mübarek kýlma, ona lanet et, yahut buna benzer yaptýðý beddualar*dýr. Þayet hayýr duasý kabul olunduðu gibi bu bedduasý da kabui edilecek olur*sa, þüphesiz onlarýn ecelleri de sona erdirilirdi.
    Buna göre âyet-i kerime kötü bir huyu yermek için inmiþtir. Bu da kimi insanlarda bulunan bir huydur. Onlar, hayýr için dua ederler ve çabucak is*teklerinin verilmesini isterler. Kimi zaman da kötü huylan, kötü þeylerde beddua etmeye de onlarý iter. Ýþte bu beddualarý çabucak kabul edilecek olur*sa, hiç þüphesiz helak olurlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #3

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    2. Bedduanýn Kabulü:


    Bu tür dualann (beddualarýn) kabulü hususunda farklý görüþler vardýr. Pey*gamber (sav)'den þöyle buyurduðu rivayet edilir: "Aziz ve celil olan Al*lah'tan seven bir kimsenin sevdiðine yaptýðý (bed) duayý kabul etmemesini istedim." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Þehr b. Havþeb dedi ki: Kitaplardan birisinde okuduðuma göre Allah, ku*lun üzerinde görevli olan meleklere þöyle der: Kýzgýnlýðý esnasýnda kulum aleyhine hiçbir þey yazmayýnýz. Bu, yüce Allah'ýn o kimseye bir lütfudur.
    Kimisi de þöyle demektedir: Böyle bir (bed) duanýn kabul edildiði de olur. Bu görüþün sahibi, Müslim'in SahÝh'inde sonlarda rivayet ettiði Hz. Cabir yo*luyla gelen hadisi delil gösterir. Cabir dedi ki: Batn-ý Buvât Gazvesinde Ra-sûlullah (sav) ile birlikte yol aidtk. Hz. Peygamber, Cüheyneti el-Mecdî b. Amr'i takib ediyor (yakalamak istiyor) du. Bizden beþ, altý, yedi kiþi tek bir deveye sýra ile biniyorduk. Ensardan birisinin bir deveye binme sýrasý gelin*ce, o deveyi çöktürdü ve bindi. Sonra da deveyi kaldýrýp yürütmek isteyin*ce, deve bir süre yerinden kýpýrdamadý. Ona, haydi yürü, Allah'ýn laneti üze*rine olsun, deyince; RasCýlullah (sav): "Devesine lanet eden bu kiþi de kim?" dedi, adam: Benim Ey Allah'ýn Rasûlü deyince, Hz. Peygamber þöyle buyur*du: "Haydi o deveden in. Bizimle birlikte lanete uðramýþ bir deve ile bulun*ma. Kendi aleyhinize, çocuklarýnýzýn aleyhine, mallarýnýzýn aleyhine (bed)dua etmeyin. Olur ki, o esnada Allah'ýn istenilen þeyleri verdiði bir ana denk dü*þersiniz de sizin de bu isteðiniz kabul olunur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Müslim'in kitabýndan baþka yerdeki rivayete göre, Peygamber (sav) bir se*terde bulunuyorken, adamýn biri devesine lanet okudu, Hz. Peygamber: ''De*vesine lanet okuyan kiþi nerede?" diye buyurdu, adam: Benim Ey Allah'ýn Ra*sûlü, deyince, Hz. Peygamber þöyje buyurdu: "O deveni kendinden uzaklaþ*týr. Çünkü hakkýnda yaptýðýn (bed)duan kabul olundu." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bunu, el-Halîmî "Minhacü'd-din" adlý eserinde nakletmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. Ýnsanlarýn Acelicilikleri:


    "Eðer Allah... çabucak veriverseydî" buyruðu iie ilgili olarak ilim adam*larý derler ki: Ta'cîl (çabucak vermek) Allah'tan, isti'cât ise (çabucak verilme*sini istemek) kuldandýr. Ebu Aii der ki: Bunlarýn ikisi de Allah'tandýr. (Yani, bu buyrukta her iki fiilin de faiii Allah'týr) ve iradede hazf vardýr. Yani, Eðer Allah insanlara kötülüðü onlarýn hay*rý çabucak istemeleri gibi- acilen verseydi..." demektir. Daha sonra "acilen" anlamýndaki kelime hazfedilerek onun sýfatý yerine geçmiþ, sonra sýiatý da hazfedildikten sonra muzafun ileyhi (çabukça istedikleri) onun yerine geçe-riliruþtir. el-Halil ve Sibeveyh'in görüþü budur. el-Ahreþ ile el-Ferrâ'nýn gö*rüþlerine göre ise, "Çabukça istedikleri gibi" anlamýnda olup, "keP harfi hazfedildikten sonra nasb edilmiþtir. el-Fenâ der ki: Bu, bir kim*senin; " Zeyd'e senin vuruþun gibi vurdum" demesine ben*zer. Bu da: "Senin vuruþun gibi" takdirinde olup "ket"" edatý hazf edilmiþtir.
    Ýbn Âmir ise, Elbette ecellerine hükmederdi" diye oku*muþtur ki, bu da güzel bir kýraattir. Çünkü bu da: "Eðer Allah insanlara þer*ri de çabucak veriverseydi* buyruðuna bitiþik gelmektedir.
    "Bize kavuþmayý ummayanlarý azgýnlýklarý içerisinde býrakýrýz." Yani, Allah onlara kötülükleri çabucak vermez. Olur ki onlardan tevbe edenler bu*lunur veya onlarýn soylarýndan mü'min bir kimse gelebilir. "Onlar da þaþkýn þaþkýn dolaþýp dururlar." Hayretler içerisinde kalýrlar.
    Tuðyan (azgýnlýk), yükselmek ve yukarý doðru çýkmak demektir. Buna da*ir açýklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/15. âyetin tefsirinde) geç*miþ bulunmaktadýr.
    Þöyle de denilmiþtir: Bu âyet-i kerimeden kasýt Mekkelilerdir. Önceden de geçtiði üzere bu âyet-i kerime onlarýn: "Ey Allah, eðer bu, Senin katýndan hakkýn kendisi ise..." (el-Enial, 8/32) demeleri üzerine inmiþtir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    12. Ýnsana bir sýkýntý gelip çattýðýnda, yaný üzereyken, otururken veya ayakta iken Bize dua eder. FakafrBiz, onun sýkýntýsýný gider*diðimiz zaman, sanki kendisine dokunan bir sýkýntý için Bizi ça*ðýrmamýþ gibi geçer gider. Ýþte haddi aþanlara Ýsledikleri böy*lece süslü gösterilir.
    "Ýnsana bir sýkýntý gelip çattýðýnda yaný üzereyken" buyruðunda sözü edilen'"insan"dan kastýn, kâfir olduðu söylenmiþtir. Bir diðer görüþe göre on*dan kasýt, müþrik olan Ebu Huzeyfe b. el-Muðire'dir. Ona darlýk, sýkýntý ve zorluklar isabet edince, "yaný üzereyken" yani, yaný üzere yatýyorken "otu*rurken veya ayakta iken Bize dua eder." Burada bütün hallerinde dua etti*ði kastedilmektedir. Çünkü insan, genelde bu üç halden birisinde bulunur.
    Kimisi de þöyle demektedir: Önce yaný üzere olandan söz etmesi, çoðun*lukla darlýk ve sýkýntý içerisinde bulunan kiþinin bu halde daha aðýr bir durumda oluþundan dolayýdýr. O bakýmdan bu durumdaki kiþi daha fazla dua eder, duadaki gayreti daha ileridir. Bundan sonra oturan, ondan sonra da ayakta bulunan gelir.
    "Biz onun sýkýntýsýný giderdiðimiz zaman" bu seter küfrü üzere devam eder, þükretmez ve öðüt almaz.
    Derim ki: Bu, muvahhid fakat iyiliklerine de günah karýþtýran çoðu kim*senin niteliðidir. Böyle bir kimse sýhhatine kavuþtu mu, Önceki masiyetleri-ni iþlemeye devam eder, gider. O bakýmdan âyet-i kerime kâfir olaný da ol*mayaný da kapsamýna alýr.
    "Sanki... Bizi çaðýrmamýþ gibi geçer gider." ef-Ahfeþ der ki: Buradaki; kelimesi þeddeli; in kendisidir, "nûn"un þeddesi kaldýrý*larak sakin okunmuþtur. " Sanki o..." anlamýndadýr. Daha sonra el-Ah-feþ þu beyiti nakleder:
    "Vay, demek malý olan aevilir
    Fakir düþen de darlýk içindekinin yaþayýþý ile yaþar gibidir."
    "Ýþte haddi aþanlara iþledikleri böylece süslü gösterilir." Yani, belâ esnasýnda dua, rahatlýk esnasýnda da yüzçevirmek bu kiþiye nasýl süslü gös*terildi ise, müþriklere de küfür ve masiyet türünden amelleri böylece süslü gösterilir. Bu süslü göstermenin Allah tarafýndan yapýlmasý da mümkündür, þeytan tarafýndan süslü gösterilmesi de mümkündür. Þeytanýn saptýrmasý ise, küfre davet etmesi, çaðýrmasýdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    13- Andolsun ki Biz, sizden önceki nesilleri peygamberleri kendi*lerine apaçýk deliller getirdikleri halde zulmettikleri ve Ýman et*meyecekleri için helak ettik. Ýþte Biz, günahkârlar topluluðunu böyle cezalandýrýrýz.
    "Andolsun ki Biz, sizden Önceki nesilleri peygamberleri kendilerine apaçýk deliller" açýk seçik mucizeler ve apaydýnlýk burhanlar "getirdiklerihalde zulmettikleri" yani, kâfir olduklarý ve þirk koþtuklarý "ve iman etme*yecekleri için helak ettik."
    Bu buyrukta önceki nesillerden kasýt, Mekkelilerden önceki geçmiþ üm*metlerdir. Biz onlarý helak ettik. Çünkü onlarýn iman etmeyeceklerini Biz bi*liyorduk.
    Yüce Allah, böylelikle geçmiþ ümmetlerin azaba uðratýlmasýyla Mekken in kâh'rlerini korkutmaktadýr. Yani Biz, bunlarý da Muhammad (sav)'ý yalanla*dýklarý için helak etmeye güç yetirenleriz. Ancak anýlarýnda iman edecek kim*seler olduðunu, yahut da soylarýndan iman edecek kimse geleceðini bildi*ðimiz için onlara mühlet veriyoruz.
    Bu âyet-i kerime hidayet ve imanýn (kullar tarafýndan) yaratýldýðýný söy*leyen sapýklarýn kanaatlerini reddetmektedir.
    Yüce Allah'ýn: "Ýman etmeyecekleri" buyruðunun þu anlama geldiði de söylenmiþtir: Yani, yüce Allah kalplerini mühürlemek suretiyle küfürlerine kar*þýlýk onlarý cezalandýrdý. Buna yüce Allah'ýn: "Ýþte Biz günahkarlar toplulu*ðunu böyle cezalandýrýrýz" buyurmasý da delil teþkil etmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    14 .Sonra nasýl iþler yapacaðýnýzý görelim diye arkalarýndan sizi yer*yüzünde halifeler yaptýk.
    Yüce Allah'ýn: "Sonra... sizi... halifeler yaptýk" buyru*ðunda iki meful vardýr.
    Halifeler (el-Halâif) kelimesi "halîfe'nin çoðuludur. el-En'âm Sûresi'nin son*larýnda (.6/165) buna dair açýklamalar geçmiþ bulunmaktadýr. Yani Biz, onlar*dan sonra sizi yeryüzünün sakinleri kýldýk. "Arkalarýndan" helak edilen ne*sillerden sonra demektir.
    “Görelim diye" fiili, "lâm-ý ***" ile nasbedilmiþtk. Bunun benzer*leri önceden geçmiþ bulunmaktadýr. Yani, kendileri sebebiyle sevap ve ceza*yý hakedeceðiniz þeyleri yapasýnýz diye, demektir. Ancak Allah, onlarýn yapacaklarýný ezelden beri gaybýnda bilegelmiþtir.
    Þöyle de açýklanmýþtýr; Adaletini ortaya çýkarmak kastýyla O, sizlere de*neyen sýnayan kimsenin davrandýðý gibi davranýr. Bir diðer görüþe göre bu*radaki "görmek" peygamberlere raddir. Yani, bizim peygamberlerimiz ve ger*çek dostlarýmýz amellerinizin nasýl olduðunu görsünler diye böyle yaptýk.
    “Nasýl" kelimesi, yüce Allah'ýn: "Yapacaðýnýz" buyruðu Ýle nasbedilmiþtîr. Çünkü, Ýstifham sözün baþýna gelir, o bakýmdan onda makab*li (önceki ifadeler) amel Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. etmez. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    15. Âyetlerimiz onlara apaçýk deliller halinde okunduðu zaman Bi*ze kavuþmayý ummayanlar: "Ya bundan baþka bir Kur'ân getir, yahut onu deðiþtir" dediler. De kh "Onu kendiliðimden deðiþtir*mem benim için olacak bir þey deðil. Ben ancak bana vahyohý-nana uyarým. Þayet Rabbime isyan edersem, þüphesiz büyük bir günün azabýndan korkarým."
    Bu buyruða dair açýklamalarýmýzý üç baþlýk halinde sunacaðýz: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Âhirete Ýman Etmeyenlerin Kur'ân'a Karþý Takýndýklarý Tavýr:


    "Âyetlerimiz onlara apaçýk deliller halinde okunduðu zaman" buyruðundaki; Apaçýk deliller halinde" kelimesi, hal olarak nasbedilmiþ-tir. Yani, herhangi bir karýþýklýk ve anlaþmazlýklarý sözkonusu olmaksýzýn açýk seçik olarak "okunduðu zaman, bize kavuþmayý ummayanlar" yani, öldük*ten sonra diriliþ ve hesaba çekilme gününden korkmayýp, hayýrlý amelleri kar*þýlýðýnda mükâfat alacaðýný ummayanlar... demektir. Katade der ki: Bunun*la Mekke müþrikleri kastedilmektedir.
    "Ya bundan baþka bir Kur'ân getir, yahut onu deðiþtir, dediler." Kuranýn tebdili (yani deðiþtirilmesi) ile ondan baþkasýnýn getirilmesi arasýndaki fark þudur: Deðiþtirilmesi halinde öncekinin deðiþtirilenle birlikte olmasý mümkün deðildir. Baþkasýnýn getirilmesi halinde ise, onunla beraber olmasý da mümkündür. Onlarýn bu sözleri üç þekilde açýklanmýþtýr:
    1 - Onlar Hz. Peygamberden vaadi tehdide, tehdidi de vaade, helâli hara*ma, haramý da helale deðiþtirilmesini istediler. Bu açýklamayý Ýbn Cerir et-Taberî yapmýþtýr.
    2- Kur'ân-ý Kerîmde yer alan putlarýný ayýplamasý ve akýllarýný hatife aldý*ðýný belirten hususlarý kaldýrmasýný istediler. Bu açýklamayý Ýbn Ýshak yapmýþ*týr.
    3- Hz. Peygamberden, Kur'ân-ý Kerîm'de yer alan öldükten sonra diriliþ ve amellerinden dolayý hesaba çekilme ile ilgili açýklamalarý kaldýrmasýný is*tediler. Bu açýklamayý da ez-Zeccâc yapmýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2. Peygamber ve Kur'ân,:


    "De ki; Onu kendiliðimden deðiþtirmem benim Ýçin olacak bir þey deðil." Yani, ey Muhammedi De ki, ben onu nasýl red ve yalanlama ile ona karþýlýk veremiyor isem, onu kendiliðimden deðiþtirebilecek gücüm de yok*tur. "Ben ancak bana vahyolunana uyarýn." Ben, ancak size okumakta ol*duðum vaadlere, tehditlere, haramlara, helallere, emir ve yasaklara uyarým.
    Kitabýn (.Kur'ân'ýn") sünnet ile nesli edilmesini kabul etmeyenler bu buy*ruðu delil gösterebilirler. Çünkü, yüce Allah: "De ki: Onu kendiliðimden de*ðiþtirmem benim için olacak þey deðil" diye buyurmaktadýr.
    Ancak bu buyruðun bu maksada delil teþkil etme ihtimali oldukça uzak*týr. Çünkü, âyel-i kerime müþriklerin, söz dizisi (nazmý) itibariyle Kur'ân gi*bi birisini getirmesini istemeleri hususunda varid olmuþtur. Hz. Peygambe*rin Ýse bunu yapabilecek gücü yoktur. Ve onlar, Hz. Peygamberden lafzý ol*duðu gibi kalmakla birlikte, sadece hükmünü deðiþtirmesini istememiþlerdi. Diðer taraftan Hz. Peygamberin, eðer söyledikleri bir vahiy ise; o da kendi*liðinden söylenmiþ bir söz olamaz. Aksine, o da Allah nezdindendir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. Allah'a Ýsyanýn Cezasý:


    "Þayet Rabbime isyan edersem" yani, Kur'ân-ý Kerîm'in deðiþtirilmesi, tað*yir edilmesi, yahut da gereðince amelin terkedilmesi hususunda Rabbime mu*halefet edecek olursam, "þüphesiz büyük bir günün" yani kýyamet gününün "azabýndan korkarým." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    16. De ki: "Eðer Allah dikseydi onu size okumazdým ve onu size bil*dirmezdi. Ben, bundan önce aranýzda bir ömür geçirdim. Hâlâ akýllanmaz mýsýnýz?"
    "De Ýd; Eðer Allah dileseydi onu size okumazdým ve onu size bildirmez*di." Yani, Allah dileseydi beni size peygamber göndermez, ben de size Kur'âný okumazdým. Allah da Kur'âni size bildirmez ve onun haberini size vermezdi.
    "Onu size bildirmezdi" anlamýndaki; fiili kullanýlarak: "Bir þeyi bildim, Allah onu bana bildir*di, onu bildim," denilir. "Dirâyefde bir çeþit aldanma anlamý vardýr. Mese*la, "Adamý aldattým," ifadesi buradan gelmektedir. Bundan do*layý yüce Allah hakkýnda "dârî (dirayet eden)* tabiri kullanýlmaz. Diðer ta*raftan bu hususta (yani, bunun Allah'ýn isimleri arasýnda olduðu hususunda.) rivayet de yoktur.
    Ýbn Kesir; "Mutlaka onu size bildirirdi" anlamýnda "lam" ile "hemze" arasýnda "elif olmaksýzýn okumuþtur. Yani: Þayet Allah dilemiþ ol*saydý, ben onu size okumaksýzýn dahi O size onu bildirirdi. Bu durumda bu*radaki "lam", ef ale (o yaptý) veznindeki "hemze'Yýin baþýna gelmiþ bir te'kid lam'ýdýr. Ýbn Abbas ve el-Hasen ise, "Ben onu size bildirmez*dim" anlamýnda "ya"yi, -Akiloðullannin aðzýna uygun olarak- elife dönüþ*türmek suretiyle okumuþlardýr. Þair der ki:
    "Þunu bil ki, Yemameliler Tayhlara bir savaþ ilan etti. Alnýnda beyazlýk bulunan atlarýn perçemleri gibi."
    Ebu Hatim der ki: el-Esmaî'yi þöyle derken dinledim: Ben, Ebu Arar b. eî-Alâ'ya sordum: el-Hasen'in; þeklindeki kýraatinin açýklanabilir bir tarafý var mýdýr? O, hayýr dedi.
    "Ömrün hakký için yemin ederim. Yer yüzünde develeri önüne katýp sürükleyen Bir Kayslý bulunduðu surece fakirlikten korkmayacaðým."
    Bir baþka þair de þöyle demektedir:
    Ebu Ubeyd de der ki: el-Hasen'in bu þekildeki okuyuþunun yanlýþ oldu*ðunu söylemekten baþka açýklanabilir bir tarafý yoktur.
    en-Nehhâs der ki: Ebu Ubeyd'in; "açýklanabilir bir tarafý yoktur" sözü, Al*lah'ýn izniyle yanlýþtýr. Çünkü, "bildim" anlamýnda;denilir ve; "baþ*kasýna bildirdim," anlamýnda da; denilir. Yine "def ettim, savdým" anlamýnda; denilir. O halde, yanlýþlýk bu iki farklý fiilin kullanýmý hak*kýnda sözkonusudur.
    Ebu Hatim der ki: Zannederim el-Hasen bu kýraati île el-Haris b. Kâ'boðul-larýnýn söyleyiþine uygun olarak "ye" harfinin yerine "elif" kullanmýþtýr. Çün*kü onlar, kendisinden önceki harf fethalý olduðu takdirde "ye" harfinin yerine "elif" kullanýrlar. Yüce Allah'ýn: "Bunlar ancak iki sihir*bazdýr" (Tâhâ, 20/63) buyruðu gibi.
    el-Mehdevî der ki: diye okuyanlarýn kýraati þöyle açýklanýr: Hem*zenin aslý "ye"dýr. Buna göre bu kelimenin asli; "Size bildirdim" þek*lindedir. Burada "ye" harfi -sakin olmakla birlikte- "elife kalbedilmiþtir. Ni*tekim -ümit kesmiþ anlamýnda ýn yerine, in de in yerine kullanýlmasý gibi. Daha sonra; -âlim anlamýnda- yerine ve -yüzük anlamýnda- ýn yerine diye kullananlarýn þivesine uy*gun olarak "elif" "hemze"ye çevrilmiþtir, en-Nelýhâs der ki: Bu bir yanlýþhk-týr. Çünkü, el-Hasen'den gelen rivayet "hemze'li olarak; þeklinde*dir. Ebu Hatim ve baþkalarý ise, bunun hemzesiz olduðunu söylemiþlerdir. Bu*nunla birlikte defettim, savdým anlamýnda fiilinden gelmesi de müm*kündür. Yani, ben size (yaptýklarýnýzý bir kenara) iterek, Kur'ân'ý inkârý ter-ketmentzi de size emretmedim, demek olur.
    "Ben, bundan önce aranýzda bir ömür geçirdim" buyruðundaki "Bir ömür" kelimesi, zarftýr. Yani, aranýzda bir süre yaþadým. Bu da kýrk yýl*lýk bir süredir. "Ondan önce"; Kur'ân'dan önce demektir. Siz benim doðru söz*lü ve emin bir kimse olduðumu biliyorsunuz. Okuyup yazmadýðýmý da bili*yorsunuz. Bundan sonra ben sizlere mucizeler getirdim. "Hâlâ akýllanmaz mý-sýnýz?" Bunun benim tarafýmdan deðil de ancak Allah'dan geldiðini aklýnýz*la kavramayacak mýsýnýz?
    “ondan önce aranýzda bir ömür geçirdim" buyruðunun þu anlama gel*diði de söylenmiþtir: Ben, gençliðim boyunca aranýzda, Allah'a hiç bir þekil*de Ýsyan etmeksizin yaþadým. Siz, kýrk yaþýma gelmiþ bulunduðum bu sýrada mý benden Allah'ýn emrine muhalefet etmemi ve bana indirilmiþ bulunan*larý deðiþtirmemi istiyorsunuz?
    Katade der ki: Hz. Peygamber, aralarýnda ktrk yýl yaþadýktan sonra, iki yýl süreyle peygamberlerin gördüðü þekilde "peygamberi rüya" görmeye devam etti. 62 yaþýnda iken de vefat etti. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    17. Allah'a iftira ederek yalan uydurandan, yahut âyetlerini ya*lanlayandan daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki günahkar*lar iflah olmazlar.
    Bu, inkâr anlamýnda bir istifhamdýr. Yani, Allah'a yalan uydurandan, O'nun sözlerini deðiþtirerek Allah'ýn indirmediði þeyleri onlara katandan da*ha zalim hiçbir kimse olamaz. Ayný þekilde, bu Kur'ân-ý Kerîmi inkâr edip Al*lah'a yalan uydurduðunuz ve: Bu O'nun sözü deðildir, dediðiniz takdirde de sizden daha zalim hiç bir kimse olamaz. Bu ise, Rasûlullah (sav)'ýn onlara söy*lemekle emrolunduðu sözlerdendir. Bu þekilde emrolunduðu sözlerden de*ðil de, yüce Allah'ýn buyruðu olarak yeni bir konu olduðu da söylenmiþtir.
    Yine denildiðine göre iftira eden kiþi ile müþrikler, Allah'ýn âyetlerini ya*lanlayanlar ile kitap ehli kastedilmiþtir.
    "Muhakkak ki günahkârlar iflah olmazlar." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #4

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    18. Onlar, Allah'ý býrakýp kendilerine ne bir zarar, ne de bir fayda vermeyecek olan þeylere taparlar. Bir de: "Bunlar Allah katýn*da bizim þefaatçilerimizdir" derler. De ki "Siz, Allah'a, gökler*de ve yerde bilmeyeceði bir þeyi mi haber veriyorsunuz?" Hâ*þa O, ortak tutmakta olduklarý her þeyden münezzeh ve yücedir.
    "Onlar, Allah'ý býrakýp kendilerine ne bîr zarar, ne de bir fayda verme*yecek olan þeylere taparlar" buyruðu ile putlar kastedilmektedir. "Bunlar, Allah katýnda bizim þefaatçilerimizdir, derler." Bu oniann bilgisizliklerininnihai derecesini ortaya koymaktadýr. Çünkü onlar, âhiretteki dönüþlerinde ha*lihazýrda hiçbir fayda ve zararý sözkonusu olmayan bir takým varlýklardan þe*faat ummaktadýrlar.
    "Bizim þefoatçllerimizdir" buyruðunun, onlar, dünya hayatýndaki geçi*mimizin düzeltilmesi hususunda Allah nezdinde bize þefaat etmektedirler, an*lamýnda olduðu da söylenmiþtir.
    "De ki: Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmeyeceði bir þeyi mi haber ve*riyorsunuz?" buyruðunda "haber veriyorsunuz" anlamýndaki; ke*limesini genel olarak kýraat alimleri "be" harfini þeddeli olarak okumuþlar*dýr. Ancak, Ebu's-Semmâl el-Adevî bunu, "Haber verdi, verir"den gelen bir fiil olarak þeddesiz okumuþtur. Genel olarak diðer kýraat âlimleri*nin okuyuþu ise; den gelmektedir ki, her ikisi de ayný manayý ver*mektedir. Þam yüce Allah'ýn þu buyruðunda ise bu iki kip de bir arada kul*lanýlmýþtýr: " Bunu saha kim haber verdi, dedi, o. her þeyi en iyi bilen, her þeyden haberdar olan bana haber verdi, dedi." (et-Tahrîm, 66/3).
    Burada buyruðun anlamý þu demektir: Yani siz, yüce Allah'a, mülkünde bir ortaðý, yahut da O'nun izni olmaksýzýn nezdinde bîr þefaatçi bulunduðu*nu mu haber vermektesiniz? Oysa O, göklerde olsun, yerde olsun kendisi*nin bir ortaðý olduðunu bilmemektedir. Zira ortaðý yoktur. O'nun için böy*le bir þeyi bilmemektedir. Bunun bir benzen de yüce Allah'ýn þu buyruðu*dur: "Siz yer yüzünde O'na bilmediði bir þeyi mi haber veriyorsunuz?" (er-Ra'd, 13/33).
    Daha sonra yüce Allah zalim ortaðý bulunmaktan (þirkten) tenzih ve tak*dis ederek þöyle buyurmaktadýr: "Hâþâ, O, ortak tutmakta olduklarý her þey*den münezzeh ve yücedir." Yani O, ortaðý bulunmaktan büyüktür, münezzehtir.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Yani onlar, iþitmeyen, görmeyen ve hiçbir þeyi di*ðerinden ayýrd edemeyen varlýklara tapýnmaktadýrlar ve: "Bunlar Allah ka*týnda bizim þefaatçilerimizdir" demektedirler. Peki, sizler þaný yüce Allah'a bilmediði bir þeyi haber verebilecek durumda mýsýnýz? Hâþa O, onlarýn or*tak koþmalarýndan yücedir, münezzehtir.
    "Ortak tutmakta olduklarý" anlamýndaki kelimeyi, Hamza ile el-Kisaî, "te" ile okumuþtur. (Yani, ortak tutmakta olduklarýnýz, anlamýna ge*lir). Ebu Ubeyd'Ýn tercih ettiði kýraat da budur, diðerleri ise bunu "ye" ile okurlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    19. Ýnsanlar ancak tek bir ümmetti. Sonradan ayrýlýða düþtüler. Eðer Kabbinden bir söz geçmiþ olmasaydý, anlaþmazlýða düþtük*leri þeylere dair aralarýnda hüküm verilmiþ olurdu.
    Bu buyruða dair açýklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/213. âye*tin tefsirinde) geçtiðinden ötürü burada o açýklamalarý tekrarlamanýn bir an*lamý yoktur.
    ez-Zeccâc der ki: Burada "insanlar'dan kasýt Araplardýr, Onlar þirk üze*re idiler. Burada kastedilenlerin îslâm fýtratý üzere doðan her çocuk olduðu da söylenmiþtir, buluða erdikten sonra bunlar ayrýlýða düþerler.
    "Eðer Rabbinden bir söz geçmiþ olmasaydý anlaþmazlýða düþtükleri þey*lere dair aralarýnda hüküm verilmiþ olurdu." Bu buyrukta kaza ve kade*re iþaret edilmektedir. Yani, þayet yüce Allah önceden kýyamet gününden ön*ce mükâfat ve cezayý vermek suretiyle hakkýnda anlaþmazlýða düþtükleri ko*nularda aralarýnda hüküm vermeyeceðine dair hükmetmemiþ olsaydý, elbet*te dünya hayatýnda aralarýnda hüküm verirdi. Ve amelleri sebebiyle mü'miri*leri cennete girdirir, küfürleri sebebiyle de kâfirleri cehenneme atardý. Fakat, þaný yüce Allah bütün insanlarýn neler yapacaðýný bilmekle birlikte önceden beri belli bir eceli tayin etmiþ ve bunun için vade olarak kýyamet gününü tes-bit etmiþtir. Bu açýklamayý eî-Hasen yapmýþtýr. Ebu Ravk der ki: "Aralarýn*da hüküm verilmiþ olurdu" kýyameti kopartýrdý, anlamýndadýr. Onlarý helak eder ve iþlerini bitirir, diye de açýklanmýþtýr.
    el-Kelbî der ki: Buradaki "söz; kelime"den kasýt þudur: Þaný yüce Allah bu ümmeti son ümmet olarak sonraya býrakmýþtýr. O bakýmdan, kýyamet günü*ne kadar dünyada bir azap ile onlarý helak etmeyecektir. Eðer bu erteleme olmasaydý, ya azabýn inmesiyle, yahut da kýyametin kopaýtýlmasýyla aralarýn*da hüküm verilecekti. Âyet-i kerime, Peygamber (sav)'e kendisini inkâr edenlerin azabýnýn ertelenmesi hususunda bir tesellidir.
    Burada "geçmiþteki söz" buyruðu, ona karþý bir delil getirmedikçe hiç*bir kimseyi sorumlu tutmayacaðý anlamýna gelir ki, bu da peygamberlerin gön*derilmesidir. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Biz, bir rasûl gön*dermedikçe de azab ediciler deðiliz." (el-Ýsra, 17/15.)
    Âyet-i kerimede sözü edilen "söz"in, lýadis-i þerifteki: "Rahmetim gazabý mý geçmiþtir" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. buyruðuna iþaret olduðu da söylenmiþtir. Ýþte bu olmasay*dý hiçbir þekilde isyankârlarý tevbe etsinler diye ertelemezdim. Ýsa, "Hüküm verilmiþ olurdu" anlamýndaki buyruðu, "kaf harfi üstün olarak oku*muþtur (...hüküm vermiþ olurdu, anlamýna gelir). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    20. "Ona Rabblnden bir âyet indirilmeli deðil miydi" derler. De ki: "Gayb ancak Allah'ýndýr. O halde bekleyedurun. Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim."
    Bu buyrukta söz konusu edilenler Mekkelilerdir. Yani, ona þu âyetten ya*ni mucizeden baþka bir mucize indirilmeli deðil miydi? Baþka bir mucize ve*rilsin de daðlan bizim için altýna dönüþtürsün, onun da altýndan bir evi bu*lunsun, atalarýmýzdan ölmüþ olanlarý karþýmýza diriltsin. ed-Dahhâk der ki: Onun da Musa'nýn asasý gibi bir asasý bulunsun (demek istemiþlerdi).
    "De ki: Gayb ancak Allah'ýndýr." Yani, ey Muhammed! De ki, âyetin (.mu*cizenin) iniþi gaybdýr. *O halde bekleyedurun" gözetleyin, "ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim." Böyle bir mucizenin iniþini gözetleyenlerdenim.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Haklý olaný haksýz olana karþý muzaffer kýlmasý su*retiyle Allah'ýn aramýzdaki hükmünü bekleyin. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    21. Ýnsanlara, kendilerine dokunan bir sýkýntýdan sonra bir rah*met tattýrmamýzýn ardýndan bakarsýn ki onlarýn, âyetlerimiz hakkýnda bir tuzaklarý olur. De ki: "Allah'ýn karþýlýk vermesi da*ha çabuktur Elçilerimiz kurduðunuz tuzaklarý hiç þüphesiz yazýyorlar."
    Bu buyrukta "Ýnsanlar" ile kastedilenler Mekke kâfirleridir. "Kendilerine dokunan bir sýkýntýdan sonra bir rahmet tattýrmamýzýn ardýndan..." sýkýn*týdan sonra rahatlýk, kýtlýk ve kuraklýktan sonra bolluk, diye açýklanmýþtýr.
    "Tattýrmamýzýn ardýndan bakarsýnkî onlarýn âyetlerimiz hakkýnda bir tuzaklarý olur." Alay ederler ve yalanlarlar. Yüce Allah'ýn: "Tattýrmamý*zýn ardýndan" anlamýndaki buyruðun cevabý, el-Halil ve Sibeveyh'in görü*þüne göre, "bakarsýn ki onlarýn..." buyruðudur.
    "De ki: Allah'ýn karþýlýk vermesi daha çabuktur" buyruðundaki: "De ki; Allah'ýn... daha çabuktur" anlamýndaki ifadeler mübteda ve haberdir. "Karþýlýk vermesi" ise beyan (temyiz) olarak nasbedilmiþtir. Yani, Al*lah'ýn tuzaklarýna karþýlýk onlarý cezalandýrmasý daha bir çabuktur. Bu da þu demektir: Onlara gelecek olan azap, kurduklarý tuzaklardan daha hýzlý ve ça*buk bir þekilde onlarý helak edecektir. "Elçilerimiz kurduðunuz tuzaklarý hiç þüphesiz yazýyorlar." Yani, bizim Hafaza Meleklerimiz sizin peygamber*lere karþý kurduðunuz tuzaklarý yazmaktadýrlar. Kýraat alimleri genel olarak "te" harfi ile muhatap kipi þeklinde "Kurduðunuz tuzaklar" diye okumuþlardýr. Ancak Ruveys'in rivayetine göre Yakub ile Harun el-Atekî'nin rivayetine göre Ebu Amr bunu, "ye" ile (kurduklarý tuzaklarý anlamýnda) di*ye okumuþlardýr. Buna sebep (delil) Ýse, yüce Allah'ýn: "Onlarýn âyetlerimiz hakkýnda bir tuzaklarý olur" anlamýndaki buyruktur.
    Denildiðine göre, Ebu Süfyan, senin bedduan sebebiyle bize yaðmur yaðmaz oldu. Eðer bize yaðmur yaðdýrýlmasýný (ister ve) saðlarsan, biz de se*ni tasdik ederiz, demiþti. Hz. Peygamber'in duasý üzerine yaðmur yaðdýðý hal*de iman etmediler. Ýþte onlarýn "tuzaklarýndan kasýt budur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    22. Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz, gemilerde bu hmduðunuz zaman, onlar da Ýçindekileri güzel bir rüzgâr ile gö*türüp kendileri de bununla sevindikleri sýrada o gemilere þid*detli bir fýrtýna gelip çatar. Her taraftan da þiddetli dalgalar onlara hücum etmeye baþlayýp kendilerinin çepeçevre kuþatýl*dýklarýný sandýklarý bir sýrada dinlerini yalnýzca Allah'a hâlis ký*lanlar olarak Ona þöyle dua ederlen "Andolsun ki, eðer bizi bun*dan kurtarýrsan muhakkak þükredicilerden oluruz."
    23. Fakat onlarý kurtarýnca hemen arkasýndan yeryüzünde haksýz yere taþkýnlýklarda bulunurlar. Ey insanlar! Sizin taþkýnlýðýnýz ancak kendi aleyhinlzedir. Yapabileceðiniz dünya hayatýndan faydalanmaktan ibarettir. Nihayet dönüþünüz ancak Bizedir. Yaptýklarýnýzý size bildireceðiz.
    "Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz, gemilerde bulundu*ðunuz zaman, onlar da Ýçindekileri güzel bir rüzgâr Ýle götürüp..." Yani, karada canlý binekler üzerinde, denizde de gemiler üzerinde sizi taþýyan O'dur, el-Kelbî der ki: Yolculuðunuz esnasýnda sizi koruyan O'dur. Âyet-i kerime in*sanlarýn canlý hayvanlara binerek ve denizde yolculuk yaparak mevcut hal*lerindeki nimetlerini saymayý ihtiva etmektedir. Denizde yolculuk yapmaya dair açýklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/164. âyet, 3 ve 4. baþlýk*larda! geçmiþ bulunmaktadýr.
    Genel olarak kýraat alimleri "Sizi... gezdiren" diye okumuþlar*dýr. Ýbn Âmir Ýse, "sizi etrafa daðýtan ve yayan" anlamýnda olmak üzere "nûn" ve "þîn" harfi ile þeklinde okumuþtur.
    "Gemi" anlamýndaki kelimesi ise hem tekil olarak, hem de çoðul olarak böylece kullanýlýr, müzekkeri ve müennesi de böyledir. Yine buna da*ir açýklamalar daha önce (el-Bakara, 2/164. âyet, 3. baþlýkta) geçmiþ bulunmaktadýr. Yüce Allah'ýn: "Onlar da içindekileri... götürüp" buyruðu ise, hi*taptan gaibe geçiþtir. Bu þekildeki bir anlatým, lýem Kur'ân-ý Kerîmde, hem de Arap þiirlerinde pek çoktur. Þair Nâbiða der ki:
    "Ey el-Alyâ ve es-Sened'de (yahut da vadinin daða doðru yüksekçebölümündeki) Meyye diyarý!
    Artýk bomboþ kalmýþtýr ve onun üzerinden (bu haliyle) çok uzunbir zaman geçmiþtir."
    Ýbnü'l-Enbarî der ki: Dilde gaibe hitaptan, yüz yüze hitaba geçiþ de caiz*dir. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Ve Rabbleri onlara son dere*ce temiz bir þarap içirmiþtir. Ýþte bu, gerçekten sizin için bir mükâfattýr, yap*týklarýnýzýn karþýlýðýný da fazlasýyla görmüþsünüzdür." (el-Ýnsan, 76/21-22) Görüldüðü gibi burada önce gaibten söz edilmiþ, ondan sonra da karþýlýklý olarak hitap zikredilmiþtir.
    "Güzel bir rüzgâr ile götürüp, kendileri de bununla sevindikleri sýra*da..." Bu hususa dair açýklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/164. âyet 9. baþlýk ve devamýnda) geçmiþ bulunmaktadýr.
    "O gemilere þiddetli bir fýrtýna gelip çatar" buyruðundaki; "On*lara gelip çatar"daki zamir gemilere aittir.
    "Güzel rüzgâr"a ait olduðu da söylenmiþtir, þiddetli rüzgâr de*mektir.
    " Rüzgâr esti" denilir, ism-i failleri ise; þeklinde gelir. Þair de der ki:
    "Nihayet beraberinde yaðmur da getiren, toprak üzerindeki her þeyi
    yerinden oynatan Þiddetli bir rüzgâr esip de yüksek sesli gök gürültüsü de (iþitilince)."
    Yüce Allah'ýn: "Þiddetli" diye müzekker olarak buyurmasý, "rüz*gâr" anlamýndaki "rîh" kelimesinin de müzekker olmasýndan dolayýdýr. Þiddet*li fýrtýna ve rüzgâra ayný zamanda; da denilir, ikisi de ayný þeydir. "Gü*zel rüzgâr" ise, ne þiddetli ve hýzlý ne de aðýr esene denir. (Mutedil rüzgâr).
    "Her taraftan da þiddetli dalgalar onlara hücum etmeye baþlayýp" buy*ruðunda geçen "dalga" yükselen su demektir.
    "Kendilerinin çepeçevre kuþatýldýklarýný sandýklarý" yani, belânýn et*raflarýný tümüyle kuþattýðýna inandýklarý.., Çünkü Arapçada bir bela ve mu*sibete düþen kimse hakkýnda; "Etrafý kuþatýldý, sarýldý" denilir. Âdeta bü bela onu çepeçevre kuþatmýþ gibi kabul edilir. Bu ifadenin de as*lý surdan gelmektedir: Düþman bir yerin etrafýný çevreleyip kuþatacak olur*sa, orada bulunan ahaliyi yok eder... Ýþte böyle bir sýrada "dinleriniyalnýz*ca Allah'a halis kýlanlar olarak O'na þöyle dua ederler..." Yalnýzca O'na dua eder ve daha önce taptýklarýný bir kenara býrakýrlar, terkederler.
    Ýþte bu buyrukta insanlarýn sýkýntýlý zamanlarýnda Allah'a dönmek fýtratý üzere yaratýldýklarýnýn, sýkýntý içerisinde bulunan kimsenin -kâfir dahi olsa duasýnýn kabul olunduðunun delilidir. Çünkü, bütün sebepler ortadan kal*mýþ ve kiþi rabler Rabbi bir ve tek olana dönmüþ olur. Nitekim yüce Allah'ýn izniyle ileride buna dair açýklamalar en Neml Sûresi'nde (27/62-64. âyetle*rin tefsirinde) gelecektir.
    Kimi müfessir de þöyle demiþtir: Onlar, bu dualarýnda Arap olmayanlarýn dilinde: Ey Hay, ey Kayyum anlamýna gelen "Âhiyâ Þerahiyâ" isimleri ile dua etmiþlerdir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Denizde Yolculuk:


    Bu âyet-i kerime mutlak olarak denizde yolculuk yapýlabileceðine delil teþ*kil etmektedir. Sünnet-i seniyyede de Ebû Hureyre yoluyla gelen bir hadis vardýr ki, o hadiste þu ifadeler yer alýr: Biz denize biniyor ve beraberimizde az su taþýyoruz... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Enes yoluyla gelen Um Haram ile ilgili hadiste de savaþ esnasýnda denizde yolculuk yapmanýn caiz olucuna delil vardýr. Bu anlam*daki yeterli açýklamalar önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/164. âyet, 4 ve 5. baþlýklarda) geçmiþ bulunmaktadýr. Yüce Allah'a hamd olsun.
    el-A'raf SûresÝ'nin sonlarýnda da denizin coþup dalgalanmasý esnasýnda de*nize binenin hükmüne dair açýklamalar geçmiþ idi. Böyle bir kimsenin du*rumu saðlýklý bir kimsenin durumu gibi midir, yoksa hacr altýnda bulunan kimsenin durumu gibi midir; açýklamýþtýk. Buna dair açýklamalarý oradan takip edebilirsiniz. (Bk. el-A'raf, 7/189 190. âyet, 7. baþlýk).
    "Andolsun ki, eðer bizi bundan kurtarýrsan" bizi bu þiddetli hallerden ve dehþetlerden kurtarýrsan... el-Keibî ise, bu fýrtýnadan kurtarýrsan diye açýklamýþtýr. "Muhakkak þükredicilerden oluruz." Kurtarma nimetine kar*þýlýk sana itaat ile amel ederiz. Takat onlarý" bu fýrtýnalardan, tehlikelerden "kurtarýnca, hemen arkasýndan yeryüzünde haksýz yere taþkýnlýklarda bu*lunurlar." Yani, yeryüzünde fesat çýkartýrlar, masiyet iþlerler.
    "Taþkýnlýk: baðy" fesat ve þirk demektir. Bu kelime de kötüye giden ya*ranýn etrafa yayýlmasýndan alýnmýþtýr. Asýl anlamý Ýse, talepte bulunma demek*tir. Yani, fesat çýkartmak suretiyle üstünlük kurmaya, yükselmeye çalýþýrlar anlamýna gelir. "Haksýz yere" ise, yalanlamak suretiyle anlamýndadýr. Nite*kim ,bir kadýn kocasýndan baþkalarýyla oturup kalktýðý vakit kullanýlan; "Kadýn fahiþe oldu" tabiri de buradan gelmektedir.
    "Ey Ýnsanlar! Sizin taþkýnlýðýnýz ancak kendi aleyhinizedir." Bunun vebali size aittir. Ýfade burada tamam olmaktadýr. Daha sonra yüce Allah ye*ni bir cümle (ibtidâ) olarak þöyle buyurmaktadýr: "Yapabileceðitýiz dünya hayatýndan faydalanmaktan ibarettir." Yani, hepsi bu dün*ya hayatýnýn taydaþýdýr. Bunun ise kalýcýlýðý yoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    en-Nelýhâs der ki: "Sizin taþkýnlýðýnýz" buyruðu, mübtedâ olarak merfu'dur. Haberi ise, "dünya hayatýndan fayadalanmaktan ibarettir" an*lamýndaki buyruktur. "Kendi aleyhinizedir" anlamýndaki buyruk ise, "taþkýn*lýðýnýz" fiilinin ihtiva ettiði mananýn mefulüdür. Bununla birlikte haberinin "kendi aleyhinizedir" anlamýndaki ifadenin olmasý da mümkündür, o takdir*de mübtedâ mahzuf demektir. Yani, bu dünya hayatýndan faydalanmaktýr.
    Bu iki anlam arasýnda ince bir fark vardýr. Þöyle ki: "Faydalanma" anla*mýndaki "meta" kelimesi, þayet "sisin taþkýnlýðýnýz" buyruðunun haberi kabul edilirse, anlam þöyle olur: Sizin birbirinize karþý yaptýðýnýz taþkýnlýk (kendi aleyhinizedir). Bu da yüce Allah'ýn: "Kendi kendinize (yani birbirini*ze) selam, veriniz" (en-Nûr, 24/61) buyruðuna benzer. Ayný þekilde: "Andol-sun ki, size kendi nefislerinizden (içinizden, aranýzdan) bir peygamber gel*miþtir ki..." (et-Tevbe, 9/128) buyruðu da böyledir.
    Eðer haber, "ancak kendi aleyhinizedir" buyruðu kabul edilirse, o tak*dirde mana þöyle olur: Sizin bozgunculuðunuzun zararý size döner. Yüce Al*lah'ýn: "Ve eðer kötülük yaparsanýz, kendinize yaparsýnýz" (el Ýsra, 17/7) buy*ruðu gibi.
    Süfyan b. Uyeyne'den þöyle dediði rivayet edilmiþtir: yüce Allah bu buy*ruðu ile azgýnlýðýn dünya hayatýnýn bir metaý olduðunu kastetmektedir. Ya*ni, azgýnlýðýn cezasý, dünya hayatýnda o azgýnlýðý yapana acilen verilir. Nitekim: "Azgýnhk yok oluþtur" ifadesi de bu anlamdadýr.
    Ýbn Ebi Ýshak; "faydalanmak" anlamýndaki "meta" buyruðunu mastar olmak üzere; diye okumuþtur ki, bu da; "Niha*yet bütün yapabileceðiniz dünya hayatýnýn metaý ile faydalanmaktan ibaret*tir," demek olur. Yahut da; anlamýnda cer harfinin kaldýrýlmasý dola*yýsýyla nasb edilmiþtir. (Dünya hayatýnýn metaý gelip geçici olduðundan do*layý azgýnlýðýnýz kendi aleyhinizedir, demektir). Yahut da lýal olarak mef'ul anlamýnda olmak üzere mastardýr. Yani, siz ancak dünya hayatýndan fayda*lananlar olarak (birbirinize karþý azgýnlýk edersiniz).
    Ya da zarf olarak nasb edilmiþtir. Yani, siz ancak dünya hayatýnda fayda*lanýrsýnýz, anlamýnda olur. Zarfýn car ve mecrurun ve halin taalluk ettiði yer ise, "taþkýnlýk" daki fiil manasýdýr. "Ancak kendi aleyhinizedir" anlamýnda*ki buyruk da bu mananýn mePûlü olur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    24. Duaya hayatý gökten indirdiðimiz bir su gibidir. Sonra ona yeryüzünde insanlarýn ve hayvanlarýn yediði bitkiler karýþmýþ*týr. Nihayet yeryüzü çeþit çeþit zînetinl takýnýp süslendiði, sahip*leri de bunlarý elde etmeye güç yetireceklerini sandýklarý bir sý*rada, geceleyin veya gündüzün emrimiz ona geliverir de, ora*yý sanki dün yerinde yokmuþ gibi kökünden koparýlýp biçilmiþ bir hale getiriverüiz. Ýþte Biz, düþünen bir topluluða âyetleri böy*lece açýklarýz.
    "Dünya hayatý gökten indirdiðimiz bir su gibidir..." âyetinin ifade etti*ði mana, benzetme ve temsildir. Yani, fena bulmasý sonunun gelmesi, öne*minin azlýðý ve ondan alýnan zevkin kýsa süreli oluþu itibariyle dünya haya*tý bir suya benzer. Buna göre; "Bir su gibidir" ifadesi takdi*rindedir. O bakýmdan, "kef" ref malýallindedir. Bu benzetme ile ilgili daha ge*niþ açýklamalar, yüce Allah'ýn izniyle el-Kehf Sûresi'nde (18/45. âyetin tefsi*rinde) gelecektir. "Gökten indirdiðimiz" anlamýndaki buyruk da "bir su"nun sýfatýdýr.
    "... karýþmýþtýr." Nafi'den, onun "karýþmýþtýr" anlamýndaki; ke*limesi üzerinde vakýf yaptýðý rivayet edilmiþtir. Yani, yere karýþmýþ bir su gi*bidir, demek olur. Daha sonra da; "Ona... yer yüzündeki bit*kiler (karýþmýþtýr)" takdirindeki, buyruðu ile baþlayarak okur Yani, o suya yer*yüzünün bitkileri karýþýp yer-yüzü de çeþitli bitkiler bitirmiþtir. Buna göre "bit*kiler" anlamýndaki "nebat" kelimesi mübtedâ olur. "Karýþmýþtýr" anlamýn*daki kelime üzerinde vakýf yapmayanlarýn görüþüne göre ise, "nebat" keli*mesi "karýþmýþtýr" anlamýndaki fiil dolayýsýyla (fail olarak) merfu'dur. Bu da bitkinin yaðmura karýþtýðý anlamýna gelir. Yani, o bitki yaðmuru emmiþ,böylelikle nemlenerek güzelleþmiþ ve yeþermiþ olur. "Ýhtilât: Karýþmak" ise, bir þeyin içice girmesi demektir.
    "Ýnsanlarýn" tane, meyve ve bakliyat türünden "ve hayvanlarýn" ot, sa*man ve arpa türünden "yediði bitkiler karýþmýþtýr. Nihayet yeryüzü çeþit çeþit zilletini takýnýp süslendiði..." yani, güzelliðine bürünüp -ki, "Zuhruf (zinet)" güzelliðin mükemmelliði demektir. O bakýmdan altýna da "zuhruf' denilmiþtir- tanelerle, meyvelerle ve çiçeklerle de süslendiði zaman...
    "Süslendi" kelimesinin aslý dir. Burada "te" harfi "ze" har*fine idðam edildikten sonra vasýl için de "eliF getirilmiþtir. Çünkü idðam yapý*lan harf birincileri sakin olan Ýki harf durumunda olur. Sakin harf ile de baþlamaya imkân yoktur. Ýbn Mes'ud Ýle Ubey b. Kâ'b ise bunu aslýna uygun olarak; diye okumuþlardýr. el-Hasen, el A'rec ve Ebu'l-AIiye ise; diye okumuþlardýr ki, zinetlerini üzerine aldý, takýndý anlamýna gelir. Bu da çeþitli mahsul ve ekinleri bitirdi anlamýndadýr. Bu kýraatleýiyle fiili aslý üzere oku*muþ olurlar. Eðer i'lâl yapacak olsalardý diye okumulan gerekirdi. Avf b. Ebi Cemile el-A'râbî der ki: Hocalarýmýz; diye okumuþlardýr ki, bu da veznindedir. el-Mukaddemî!nin rivayetinde ise, þeklindedir ki, bunun da aslý þeklidir. Buna uygun vezindeki kelimeise olup idðam bundan sonra yapýlmýþtýr. eþ-Þa'bî ve Katade ise,diye, gibi okumuþlardýr. Ebu Osman en Nehdî ise þeklinde, gibi okumuþtur. Yine Ebu Osman'dan nakledildiðine göre o, bu kelimeyi þeklinde gibi okumuþtur. Ondan bu kelime*yi þeklinde hemzeli olarak okuduðu da rivayet edilmiþtir ki, böyle*likle ondan üç ayrý kýraat rivayet edilmiþ olmaktadýr.
    "Sahipleri de bunlarý elde etmeye" yani bu ekinleri biçmeye, bunlardan yararlanmaya "güç yetireceklerini sandýklarý" inandýklarý "bir sýrada..." yü*ce Allah bu buyruðunda yerden haber vermekle birlikte asýl maksat, onun bitirdiði bitkilerdir. Bu þekilde yerden haber vermesi ise, zaten bunun böy*le olduðunun anlaþýlmasýdýr ve esasen bitkinin de yerden çýkmasýdýr.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Buradaki "(Onun) sahipleri" ifadesindeki zamir, elde edilen mahsullere aittir denildiði gibi, "süse" aittir de denilmiþtir. "Ge*celeyin veya gündüzün" ifadeleri iki zarftýr, "emrimiz" azabýmýz, yahut da onlarýn helak ve telef edilmesine dair emrimiz, demektir.
    "Ona geliverir de orayý sanki dün yerinde yokmuþ gibi" sanki dün hiç mamur deðil misçe s ine "kökünden koparýlýp biçilmiþ" üzerinde hiçbir þey bulunmayan bitkileri koparýlmýþ ekinleri biçilmiþ "bir hale getiriveririz."
    "Orayý... biçilmiþ bir hale getiriveririz" anlamýndaki; ifadesinde "orayý" ile "biçilmiþ bir hale getiriveririz" anlamýndaki kelimeler iki meFuldür. Ayrýca: "Biçilmiþ" kelimesinin raüennes deðil de mü-zekker gelmesi, "mef’ul" anlamýnda "fail" vezninde oluþundan dolayýdýr. Ebu Ubeyd der ki: Bu, kökünden koparýlmýþ ekine denilir. "Yokmuþ" ya*ni, önceden güzel bir mahsul olarak yokmuþ... demektir ki, bu da bir yerde ika*met etmek, orayý imar etmek demek olan den gelmektedir, ise, sözlükte insanlarýn mamur ettiði, konakladýðý yerler demektir. Katade, bu buyruðu sanki bu nimetler olmamýþ gibi; diye açýklamýþtýr. Þair Lebîd de (bu kökten gelen kelimeyi kullanarak) þöyle demektedir:
    "Dâhis (adýndaki atýn) koþmasýndan önce ben bir süre orada kaldým(orayý imar ettim); Tartýþmayý çok seven o nefain ebediliði olsaydý keþke."
    Genel olarak bu kelime "arz: yer, yeryüzü" kelimesinin müennesliði dolayýsý ile þeklinde "te” ile okunmuþtur. Katade ise bunu; þeklin*de "ye" ile okumuþtur ki, bu "zuhruf; zinefe ait olur. Yani nasil ki bu zinet yani ekin yok olup gidiyorsa, bu dünya da böylece yok olup gider.
    "Ýþte biz" Allah'ýn âyetleri üzerinde "düþünen bir topluluða âyetleri böylece açýklarýz" beyan ederiz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    25. Allah Ýse Dâru's-Selâm'a çaðýrýr ve O, dilediðini dosdoðru yola iletir.
    Yüce Allah bu yurdun, yani dünya yurdunun niteliklerini sözkonusu et*tikten sonra "Allah Ýse Dâru's-Selâm'a çaðýrtýn" buyruðu ile âhiretin nitelik*lerini belirterek þöyle buyurmaktadýr: Allah sizi dünyalýk toplamaya çaðýrmýyor. Aksine O, selâm yurduna, yani cennete ulaþmanýz için sizleri Ýtaat etme*ye çaðýrýyor.
    Katade ve el-Hasen derler ki: es-Selâm, yüce Allah'ýn adýdýr. "es-Selâm yur*du" ise cennet demektir. Cennete "selâm yurdu" adýnýn verilmesi, oraya gi*renin her türlü afet ve musibetten selamete ermesinden ötürüdür. "es Selâm"Þaný yüce Allah'ýn isimlerindendir. Biz bunu "el-Kitabü'l-Esnâ fi Þerhi Es-maillaki'l-Hüsnâ" adlý eserimizde açýklamýþ bulunuyoruz. Ýleride yüce Al*lah'ýn izniyle el-Haþr Sûresi'nde (59/23- âyetin tefsirinde) gelecektir.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Yani, yüce Allah selâmet (esenlik) yurduna çaðý*rýr. "Selâm" ile "selâmet* kelimeleri týpký "radâ ve radâat: süt emmek" keli*melerinde olduðu gibi ayný anlama gelirler. Bu açýklamalarý ez-Zeccâc yap*mýþtýr. Þair de þöyle demektedir:
    "Bekr”in anasý selâmet ile selâm verir.
    Peki, senin için kavminden sonra selâm (yani esenlik) sözkonusu olur mu?"
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Bununla; yüce Allah tahiyyet (selamlaþma) yurdu*na çaðýrýr, demek istemiþtir. Çünkü, bu þekilde kendilerine selam verilenler yüce Allah'tan tahiyyet ve selama nail olurlar. Ayný þekilde onlara melekler tarafýndan da selam verilir.
    el-Hasen der kî: Selam, hiçbir þekilde cennet ehlinden kesilmez, o onla-nn tahiyyeleridir. Nitekim yüce Allah: "Oradaki tahiyyeleri (selamlaþmala*rý) ise selamdýr" (Yûnus, 10/10) diye buyurmaktadýr.
    Yalýya b, Muaz da þöyle demektedir: Ey Ademoðlu, Allah seni Dâru's-se-lâm'a çaðýrmaktadýr. O bakýmdan sen O'nun bu çaðrýsýna nereden cevap ve*receðine dikkat et. Eðer yaþadýðýn dünyadan ona cevap verir çaðrýsýna uyarsan, o selam yurduna girersin. Þayet kabrinden o çaðrýya cevap verecek olur*san, oraya girmekten alýkonulursun. Ýbn Abbas da der ki: Cennetler yedi ta*nedir: Daru'l-Celal, Daru's-Selam, Adn Cenneti, Me'vâ Cenneti, Huld Cenne*ti, Firdevs Cenneti ve Naim Cenneti.
    "Ve O, dilediðini dosdoðru yola Ýletir." yüce Allah, delilini açýkça orta*ya koymak için davetini herkese (umumi) yapmýþ, insanlara muhtaç olma*dýðýndan dolayý da hidayetini özel olarak ihsan etmiþtir.
    "Dosdoðru yol (es-Sýratu'l-Müstekîm)"ýn, Allah'ýn Kitabý olduðu söylen*miþtir. Bunu Ali b. Ebi Talib Hz. Peygamber'den rivayetle þöyle demektedir: Ben, Rasûlullah (sav)'ý þöyle buyururken dinledim: "Sýrat-ý Müstakim yüce Al*lah'ýn Kitabýdýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýslâm olduðu da söylenmiþtir. Bunu da en-Nevvâs b. Sem'ân, Rasûlullah (sav)'dan rivayet etmiþtir. Sýrat-ý Mustakîm'in hak olduðu da söylenmiþtir ki,bu da Katade ve Mücalýid'in görüþüdür. Rasûlullalý (sav')'ýn ve ondan sonra gelen iki arkadaþý Ebu Bekir ve Ömer'in olduðu da söylenmiþtir.
    Câbir b. Abdullah þöyle demektedir: Rasûlullalý (sav) bir gün çýkýp þöy*le dedi: "Rüyamda Cebrail baþýmýn yanýnda, Mikâil de ayaklarýmýn yanýnda gibi gördüm. Onlardan biri diðerine; þuna dair bir misal ver, dedi. O da ona dedi ki: Ýþit, kulaklarý iyi iþitesice, aklet, kalbi iyi beüeyesice. Senin ve üm*metinin misali, bir ev bina etmek üzere bir arsanýn etrafýný çeviren, sonra da orada bir ev inþa eden bir hükümdara benzer. Daha sonra bu hükümdar bu evde bir ziyafet verir. Arkasýndan insanlarý bu ziyafeti yemeye davet etmek üzere bir elçi gönderir. Ýnsanlardan kimisi bu elçinin çaðrýsýný kabul eder, ki*misi de onu terk eder. Ýþte bu misalde "hükümdar"dan kasýt Allah'týr. Etrafý çevrilen yerden kasýt Ýslâm'dýr. Ýçindeki evden kasýt cennettir. Ve sen ey Mu-hammed, sözü edilen elçisin. Senin çaðrýný kabul eden Ýslâm'a girer. Ýslâm'a giren de cennete girer. Cennete giren kiþi ise oradaki yiyeceklerden yer," Da*ha sonra Rasûlullalý (sav): -Ve O, dilediðini dosdoðru yola Uetir" buyruðu*nu okudu." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Daha sonra Katade ve Mücahid de "Allah ise Dâru's-Selâma ça*ðýrýr..." diye baþlayan âyeti okudular.
    Ýþte bu âyet-i kerime Kaderiye'nin görüþlerini red hususunda apaçýk bir delildir. Çünkü onlar, Allah bütün insanlarý Sýran Müstakime iletmiþtir, der*ler. Halbuki yüce Allah: "Ve O, dilediðini dosdoðru yola (Sýrat-ý Müstakime) Ýletir" diye buyurmaktadýr. Kaderiye böylelikle, Kur'ân naslarýný, Allah'a karþý gelerek, reddetmiþ olmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #5

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    26. Ýhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlasý vardýr. Yüz*lerine ne bir toz bulaþýr, ne de horhýk kaplar. Onlar cennetlik*lerdir. Onlar orada ebedî kalýcýdýrlar.
    "Ýhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlasý vardýr" buyruðu ile ilgili olarak Enes (r.a) yoluyla gelen hadiste þöyle dediði rivayet edilmek*tedir; Rasûlullalý (sav)'a yüce Allah'ýn: "Daha da fazlasý vardýr" buyruðu hak*kýnda sorulunca þöyle buyurdu: "Dünya hayatýnda iken güzel amellerde bulunanlara el-Hüsnâ (daha güzel olan) vardýr ki, o da cennettir. Bir de onla*ra daha fazlasý da vardtr ki, o da kerim olan Allah'ýn yüzüne bakmaktýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu, ayný zamanda Ebu Bekir es-Sýddîk ile, bir rivayette Ali b. EbÝ Talib'in de görüþüdür, Huzeyfe, Ubade b. es-Sâmit, Ka'b b. Ucre, Ebu Musa, Suhayb ve bir rivayette Ýbn Abbas'ýn da görüþüdür. Ayný zamanda tabiinden bir top*luluk da bu görüþtedir, bu hususta doðru olan görüþ de budur.
    Müslim, Sahih'inde Suhayb'dan, Peygamber (sav)'in þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: "Cennetlikler cennete girdikten sonra, þaný yüce ve mübarek olan Allah þöyle buyuracak: Size daha fazlasýný vermemi istediði*niz bir þey var mýdýr? Onlar, yüzlerimizi aðartmadýn mý, bizi cennete koyma*dýn mý, cehennem ateþinden korumadýn mý? diyecekler. Bunun üzerine yü*ce Allah hicabý açar. Onlara aziz ve celil olan Rabblerine bakmaktan daha çok sevdikleri bir þey verilmiþ olmayacaktýr. -Bir rivayette de þöyle denmek*tedir: Sonra da:- "Ýhsanda bulunanlara daha güzeli've daha fazlasý vardýr" âyetini okudu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu hadisi Nesaî de Suhayb'den þöylece rivayet etmektedir: Suhayb dedi ki: Rasûlullah (sav)'a þöyle denildi: Bu: 'Ýhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha fazlasý vardýr" âyeti (ne demektir)? Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra bir mü-nadi þöyle seslenir: Ey cennet ahalisi, size Allah nezdinde verilmiþ bir söz var*dýr. O size vermiþ olduðu bu sözünü yerine getirmek istiyor. Onlar, þöyle di*yecekler: O, yüzlerimizi aðartmadý mý, mizanlarýmýzý (iyiliklerimizi) aðýrlaþ-týrmadý mý, bizi cehennem ateþinden korumadý mý? (.Hz. Peygamber devam*la) buyurdu ki: Bunun üzerine yüce Allah hicabý açar, onlar da O'na bakar*lar. Allah'a yemin ederim, Allah onlara kendisine bakmaktan daha çok sev*dikleri ve daha çok gözlerini aydýnlatýcý hiçbir þey vermiþ deðildir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu hadisi Ýbnü'l-Mübârek de "Dekâik" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. adlý eserinde Ebu Musa ei-Eþ'arî'den mevkut olarak rivayet etmiþtir. Biz bu hadisi "et-Tezkire" adlý ese*rimizde zikrettik. Orada "hicabýn açýlmasýnýn" ne anlama geldiðini de anlat*týk. Yüce Allah'a lýamd olsun.
    Tirmizî el-Hakîm Ebu Abdullah -Allah'ýn rahmeti üzerine olsun- da þöy*le rivayet etmektedir: Bize Ali b. Hucr anlattý. Bize, el-Velid b. Müslim, Züheyr'den anlattý. Züheyr, Ebul-Âliye'den, o, Ubeyy b. Kâ'b'dan dedi ki:
    Ben, Rasûlullah (sav)'a, Allah'ýn Kitabýndaki "ziyade; daha fazla" hakkýnda soru sordum. Birisi, yüce Allah'ýn: "Ýhsanda bulunanlara daha güzeli ve da*ha Cüdasý vardýr" buyruðudur. O: "Maksat Rahman'ýn yüzüne bakmaktýr" di*ye buyurdu. Bir de yüce Allah'ýn: "Biz onu yüzbin veya daha fazlasýna gönderdik" (es-Sâffat, 37/147) buyruðu hakkýnda sordum, O: "Yirmi bin ki*þi daha fazla idiler" diye buyurdu.
    Buradaki "daha Iazlasý"ndan kastýn, bir hasenenin on katýna ve bundan daha fazla katlara yükseltilmesi olduðu da söylenmiþtir. Bu görüþ Ýbn Ab-bas'tan rivayet edilmiþtin Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan da þöyle dediði rivayet edil*mektedir: Daha fazlasýndan kasýt, dörtbin kapýsý bulunan tek bir inciden bir köþktür. Mücahid de "güzellikken kastt iyiliðe karþý ayný iyiliðin verilmesi*dir. Fazlasýndan kasýt ise Allah'tan bir maðfiret ve bir rýzadýr, Abdurrahman b. Zeyd b. Eþlem dedi ki: Daha güzel (el-hüsnâ)dan kasýt cennettir. Daha faz-lasý'ndan kasýt ise yüce Allah'ýn dünyada iken'lütfundan verdikleri ve kýya*met gününde de kendileri sebebi Ýle hesaba çekmeyeceði nimetlerdir.
    Abdurrahman b. Sâbât da der ki: Güzellikten kasýt müjde, daha fazlasýndan kasýt ise kerim otan Allah'ýn yüzüne bakmaktýr. Nitekim yüce Allah söyle bu*yurmaktadýr: "O günde yüzler var ki apaydýnlýktýr, Rabblerine bakýcýdýrlar." (el-Kýyame, 75/22-23.)
    Yezid b. Þecere de der ki: Fazlalýktan kasýt, bir bulutun cennet ehlinin üze*rinden geçip onlara daha önce hiç görmedikleri, oldukça nadir þeyler yaðdýr*masý ve arkasýndan da: Ey cennetlikler size neyi yaðdýrmamý istersiniz diye sormasýdýr. Her ne isterlerse ö bulut mutlaka onlara o istediklerini yaðdýrýr.
    Bir diðer açýklamaya göre fazlalýktan kasýt, üzerlerinden dünya günlerin*den bir günlük bir süre geçti mi, mutlaka onlarýn evlerini yetmiþbin melek tavaf eder. Her bir melek ile birlikte diðerinde bulunmayan ve Allah nezdin den gönderilmiþ hediyeler vardýr. O hediyelerin benzerini hiç bir þekilde gör*memiþlerdir. Lütfü oldukça geniþ, her þeyi bilen, gani, her türlü hamde layýk, yüce, büyük, aziz, kadir, berr, rahim, müdebbir, hakîm, latîf, kerîm olan ve kudretinin yettiði þeylerin sonu gelmeyen yüce Allah'ýn þaný ne yücedir! Her türlü eksiklikten münezzehtir,
    "Ýhsanda bulunanlar"dan kastýn insanlarla giriþtikleri iliþkilerde iyi dav*rananlar olduðu; "daha güzel" den kastýn ise, onlarýn yapacaklarý þefaat ol*duðu, "daha fazlasýnýn ise, þaný yüce Allah'ýn þefaatleri için onlara izin ve*rip bu þefaatlerini kabul etmesi olduðu da söylenmiþtir.
    Yüce Allah'ýn: "Yüzlerine ne bir toz bulaþýr, ne de" cehennemliklere eriþ*tiði gibi "horhýk kaplar" buyruðunda geçen "Kaplar" anlamýndaki nýn ulaþmak, bulaþmak anlamýna geldiði söylenmiþtir. Genç bir çocuk erginlik çaðýna gelip, erkekler satma yaklaþtýðýnda ona da "mürailik" denilmesi de bura*dan gelmektedir. Bunun, üstüne çýkmak, örtmek anlamýna geldiði de söylen*miþtir ki, bu anlamlar birbirlerine yakýndýr.
    Buyruk þu demektir: Onlar, Allah'ýn huzuruna hasredilip toplandýklarýn*da onlarý her hangi bir toz kaplamaz ve hiç bir zillet, horluk onlarý bürümez. Ebu Ubeyde, Ferezdak'a ait þöyle bir beyit okumuþtur:
    "O, hükümdarlýk elbisesine (heybetine) bürünerek taçlanmýþtýr.Ve onun arkasýndan
    Bir dalga(yý andýran ordu) gelmektedir. Onun da üstünde sancaklarýve tozlan görürsün."
    el-Hasen; þeklinde "te" harfini (üstün yerine) sakin okumuþtur, hepsi ayný anlamda olup "toz" demektir. Bunu da en-Neh-hâs ifade etmiþtir. in tekili ise, kelimesidir. "Bunlarý da siyak bir toz kaplayacaktýr" (Abese, 80/41) buyruðu da buradan gelmektedir ki, üzer*lerinde öyle bir toz bulunacaktýr, demektir. Bu kelimenin keder, üzüntü, gam ve saklanmak, gizlenmek anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Ýbn Abbas ise bu*nun yüzlerin siyahlýðý demek olduðunu söylemiþtir. Ýbn Bahr ise, bu, ateþin du*manýdýr demektedir. Nitekim; Tencerenin çýkardýðý duman (buhar) ifadesi de buradan gelmektedir. Ýbn Ebi Leylâ der ki: Bu, (onlara toz bulaþma*masý) aziz ve celil olan Rabblerine bakmaktan uzak kalmalarý demektir.
    Derim ki: Ancak bu açýklama su götürür. Çünkü aziz ve celil olan Allah þöyle buyurmaktadýr: "Þüphesiz kendileri için daha önceden tarafýmýzdan Ýyilik takdir edilmiþ olanlar, iþte onlar oradan (cehennemden) uzaklaþtýrýl*mýþlardýr... En büyük korku onlarý üzmez..." (ei-Enbiya, 21/101-103) Birden çok âyet-Ý kerimede de: "Onlar için korku yoktur, onlar üzülecek de deðil*lerdir." (Mesela, el-Bakara, 2/62) diye buyurmaktadýr. Yine bir baþka âyet-i kerimede þöyle buyurmaktadýr: "Muhakkak; Rabbimiz Allah'týr deyip son*ra dosdoðru olanlarýn üzerine melekler: “Korkmayýn, üzülmeyin ve size va'doluhan cennetle sevinin” diye inerler." (Fussilet, 41/30) Ýþte bu umumî bir hükümdür. Þaný yüce Allah'ýn lütfü ile hiçbir yerde deðiþikliðe uðrama*yacaktýr. Ne Allah'ýn görülmesinden önce, ne de daha sonra iyilik yapan kim*senin yüzü üzüntü ve kederden ötürü karararak deðiþikliðe uðramayacaktýr, cehennem dumanýndan olsun, baþka bir þeyden olsun her hangi bir þey onu bürümeyecektir. "Yüzleri aðaranlara gelince; onlar Allah'ýn rahmetindedirler. Onlar orada ebediyyen kalýcýdýrlar." (Âli Ýmran, 3/107). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    27. Günahlar kazanmýþ olanlara gelince; bir günahýn cezasý benze-riyledir. Onlarý bir horiuk kaplayacaktýr. Onlarý Allah'tan kur*taracak bir kimse de yoktur. Yüzleri karanlýk gecenin parçala*rýyla bürünmüþ gibidir. Ýþte bunlar da ateþliktirler. Onlar ora*da ebedî kalýcýdýrlar.
    "Günahlar kazanmýþ" türlü masiyetleri iþlemiþ, þirk koþmuþ -diye de açýklanmýþtýr- "olanlara gelince; bir günahýn cezasý benzeriyledir." Bura*daki "ceza" kelimesi mübteda olarak merf'udur. Haberi Ýse "benzeriyledir"
    anlamýndaki; kelimesidir.
    Ýbn Keysân der ki: Buradaki "be" harfi zaiddir. Bir günahýn cezasý onun gibidir, anlamýndadýr. Bir diðer görüþe göre buradaki "be" mabadý (sonrasý) ile birlikte haberi teþkil etmektedir. Ve bu harf-i cer, yerine geçtiði hazfedilmiþ bir kelimeye müteallaktýr ki, bu da "Bir günahýn ce*zasý onun benzen olan bir günahtýr," þeklindedir. Bununla birlikte bu harf-i cenin "ceza" kelimesine tealluk etmesi de mümkündür. Buna göre ifade*nin takdiri; "Bir günahýn misliyle cezalandýrýlmasý ola*caktýr" þeklinde olup mübtedanýn haberi sonradan lýazfedilmiþtir. Yine "ce*za" kelimesinin; "Onlara bir kötülüðün cezasý... verilecektir," takdirinde merfu olmasý da mümkündür. O takdirde bu, yüce Allah'ýn: "(Onlar) sayýsýnca baþka günlerden..." (el-Bakara, 2/184) buyruðuna benzer. Yani, üzerinde... sayýsýnca vardýr, demek olur. Buna benzer diðer buyruklar da böyledir. Buna göre "be" harfi hazfedilmiþ bir ke*limeye tealluk eder. Þöyle buyurulmuþ gibidir: "Onlar için bir kötülüðe karþý onun misli Ýle sabit bir ceza vardýr." Yahut da burada "be" tekid için de gelmiþ olabilir, zâid de olabilir.
    Bu þekildeki "benzerlik ve misliyefin anlamýna gelince; onlara verilecek olan ceza, günahlarýnýn benzeri, günahlarýnýn misli kabilinden olacaktýr. Yani, onlara zulmedilmeyecektir. Þaný yüce, kadir ve mübarek olan Rabbin fiili hiç bir illete baðlý görülemez.
    "Onlarý bir horluk kaplayacaktýr" yani, onlarý bir aþaðýlýk ve bir rüsvay-lýk kaplayacaktýr, "onlarý Allah'tan" O'nun azabýndan "kurtaracak bir kim*se" bu azaplarýný engelleyecek veya bertaraf edecek "bir kimse de yoktur. Yüzleri karanlýk gecenin parçalarýyla bürünmüþ* bu parçalar yüzlerine giy*dirilmiþ "gibidir."
    "Parçalar" anlamýndaki kelimesi, ýn çoðuludur. Buna göre "karanlýk" anlamýndaki kelime de "gece" anlamýndaki kelimeden haldir. Ya*ni, onlarýn yüzleri karanlýk haldeki gecenin parçalarýyla bürünmüþ gibidir.
    el-Kisaî, bu kelimeyi "ti" harfini sakin olarak; þeklinde okumuþtur. Bu okuyuþa göre "Karanlýk" kelimesi sýfattýr. Bununla birlikte "ge*ce" anlamýndaki kelimeden hal olmasý da mümkündür. "Parça" ise, bir þey*den koparýlýp düþen bölüm demektir. Ýbnü's-Sikkît der ki: Parça fkýt'a) ge*cenin bir bölümü anlamýndadýr. Yüce Allah'ýn izniyle bu kelimeye dair açýk*lamalar Hûd Sûresi'nde (.11/81. âyetin tefsirinde) gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    28.0 günde hepsini hasredecek, sonra da þirk koþanlara: "Siz de Al*lah'a eþ koþtuklarýnýz da durun yerinizde" diyeceðiz. Sonra aralarýný ayýracaðýz. O zaman eþ koþtuklarý da; "Siz, bize tapmý*yordunuz" derler.
    "O günde hepsini hasredecek" hepsini toplayacak -haþr toplamak demek*tir- "sonra da þirk koþanlara-...." yani, Allah Ýle birlikte ortak edinenlere: "Siz de Allah'a eþ koþtuklarýnýz da durun yerinizde" yani, yerinizden ayrýlmayýn, olduðunuz yerde durun, baþka bir yere gitmeyin "diyeceðiz." Bu bir teh*dittir.
    "Sonra aralarýný ayýracaðýz." Yani, dünyada iken aralarýnda bulunan bað*lantý ve iliþkileri koparacak, uzaklaþtýracaðýz. "Onu ayýrdým, o da ayrýldý," denilir. "Fa'ale" veznindedir. Çünkü bunun mastarý; þeklinde gelir. Eðer bunun vezni "fey'ale" olsaydý, mastarýnýn; diye gelmesi ge*rekirdi. ise, ayrýlmak demektir, "Allah ondan ayrýl*dý," anlamýna gelir. Tezâyül de karþýlýklý olarak ayrýlmak anlamýný ifade eder.
    el-Ferrâ der ki: Kimisi bunu; diye okumuþtur. Mesela;
    "Ondan ayrýlmam," denilir. Ancak, ayrý bir manaya ge*lir ki bu, ben o iþi görmem, yerine getirmem, demek olur.
    "O zaman eþ koþtuklarý... derler." Burada "eþ koþulanlar" ile melekler kast edilmektedir. Þeytanlarýn kastedildiði söylendiði gibi, putlarýn kastedildiði de söylenmiþtir. Yüce Allah putlarý konuþturacak ve böylelikle aralarýnda bu ko*nuþma geçecektir. Çünkü onlar kendilerine itaat ettikleri þeytanlar ile tapýn*dýklarý putlarýn, kendilerine ibadet etmelerini emrettiklerini iddia edecekler ve; siz bize emretmedýkçe biz size ibadet etmedik, diyeceklerdir.
    Mücahid der ki: yüce Allah, putlarý konuþturacak ve putlar da: Sizin bi*ze ibadet ettiðinizi biz farketmiyorduk, ayrýca size, bize ibadet etmenizi de emretmedik, diyeceklerdir.
    Eðer ortak koþulanlarýn þeytanlar olduðu kabul edilirse, þeytanlar bu sözleri dehþetle söyleyeceklerdir. Yahut da yalan ve kurtulmak için hile ve çare aramak kastýyla söyleyeceklerdir, anlamýna gelir. Yann (kýyamet günün*de) bu gibi þeyler cereyan edecektir. Arada tanýþmalar olsa bile. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    29. "Bizimle sizin aranýzda þâfaid olarak Allah yeter. Þüphesiz biz, sizin tapýnmanýzdan habersizdik bile."
    "Bizimle sizin aranýzda þattid olarak Allah yeter" buyruðunda; "Þâhid olarak" kelimesi mefuldür. Yani, Allah'ýn þahidlik etmesi ye*terlidir, demektir. Temyiz de olabilir.
    Anlamý þöyle olur: Eðer biz size böyle bir þeyi emretmiþ, yahut da sizin böyle bir iþ yapmanýza razý olmuþ isek, bizimle sizin aranýzda onun þahid*lik etmesi ile yetiniriz.
    "Þüphesiz biz, sizin tapýnmanýzdan habersizdik bile." Bizler, sizin ta*pýnmanýzdan haberdar deðildik. Bundan haberimiz yoktu. Ne iþitir, ne gö*rür, rîe de aklýmýz ererdi. Çünkü biz cansýz, ruhsuz varlýklardýk. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    30. Orada herkes önceden ne gönderdiyse onun imtihanýný vere*cek. Hepsi, gerçek mevtalarý olan Allah'a döndürülmüþ olacak, uydurmakta olduklarý da önlerinden kaybolup gidecektir.
    Yüce Allah'ýn: "Orada" zarf olarak nasb malýallindedir. O zaman*da anlamýndadýr.
    "Herkes önceden ne gönderdiyse onun imtihanýný verecek" buyru-ðundaki; kelimesi "tadar" demektir. (Mealde "Ýmtihaný verecek") el-Kelbî bilir, Mücahid ise ondan sýnanýr, imtihan verir anlamýna gelir, demiþtir. Ya*ni, her bir kimse Ýþlemiþ olduklarýnýn, önceden yaptýklarýnýn karþýlýðýný gö*recektir, demek olur. Kabul eder, teslim eder anlamýna geldiði de söylenmiþ*tir. Yani, iradeleri dýþýnda hepsi de rab edindiklerinin kendilerine karþý hak*lý olduklarýný teslim ve Ýtiraf ederler, demektir.
    Hamza ve el-Kisaî bu kelimeyi; diye okumuþlardýr ki, her bir nefis kendi aleyhine yazýlmýþ olan kibatý okuyacaktýr, manasýna gelir. Bunun, ona tabi olur, arkasýndan gider anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Yani, her bir nefis dünyada iken önceden yaptýklarýnýn ardýndan gidecektir, manasýn-dadýr. Bu açýklamayý da es-Süddî yapmýþtýr. Þairin þu beyiti de bu türdendir:
    "Þüphesiz ki, þüpheli þüphelinin arkasýndan giderTýpký kurdu baþka kurdun arkasýndan gider gördüðün gibi."
    Yüce Allah'ýn: "Hepsi gerçek mevtalarý olan Allah'a döndürülmüþ ola*cak..." buyruðurvdaki "gerçek" anlamýndaki "el-Hakk" kelimesi, "mevlâ" ke*limesinden bedel veya sýfat olarak esreli gelmiþtir.
    Üç bakýmdan bu kelimenin nasb ile okunmasý da mümkündür. Birincisi: "Hepsi gerçekten döndürülmüþ olacaklar," takdirinde olur, diðer ta*raftan bu ifade; "Hak olan mevlalandýr, Ondan baþ*ka taptýklarý deðildir," takdirinde olur, üçüncü takdire göre ise; "On*lar" mevtalarýný; hakk olan mevtalarýný kastediyorum; takdirinde olur.
    Bununla birlikte "el-Hakk" kelimesi merfu' olmakla birlikte, burada geçen mana -önceki kelimeden kat' ile mübteda ve haber olmak üzere- "Mevlalarý hak olandýr. Ondan baþka ortak koþtuklarý deðil;" þeklinde olur.
    Þaný yüce Allah, kendi zatýný "gerçek, hak" ile vasfetmiþtir. Çünkü, hak O'ndan gelir. Nitekim adalet de O'ndan geldiði için kendi zatýný adaletle devasfetmiþtir. Her bir adalet ve her bir gerçek O'nun tarafýndan gelir, demektir. Ýbn Abbas da der ki: Bu, mevlâian hak ile onlarýn amellerinin karþýlýðý*ný verir, anlamýndadýr.
    "Uydurmakta olduklarý da önlerinden kaybolup gidecektir" yani, yok olacaktýr, batýl olduðu ortaya çýkacaktýr.
    "Uydurmakta olduklarý" ref mahallinde ve mastar anlamýndadýr. Yani, onlarýn uydurmalarý, uydurduklarý þeyler demektir.
    Þayet "gerçek mevlâian olan Allah'a" nasýl döndürülmüþ olacaklar? Hal*buki, yüce Allah baþka yerde kâfirlerin mevlâlarýnýn olmadýðým haber ver*mektedir diye sorulursa, þöyle cevap verilir: Allah'ýn, onlarýn mevlâian olma*sý, yardým ve destek konusunda yanlarýnda olmasý anlamýna deðildir. Bura*daki anlamýyla "onlarýn mevlâlarý" olmasý onlara rýzýk ve nimetler ihsan et*mesi yönüyledir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    31. De ki: "Size gökten ve yerden nzýk veren kimdir? Yahut o göz*lere ve kulaklara mâlik olan kimdir? Ölüden diriyi çýkaran ve diriden ölüyü çýkaran kimdir? Ýþleri yerli yerince kim yöneti*yor?" Hemen: "Allah" diyeceklerdir. De ki "O halde korkmaz mý*sýnýz?"
    Bu anlatýmdan kasýt, müþriklerin kanaatlerini reddetmek, onlara karþý de*lili ortaya koymaktýr. Bunu onlardan kim itiraf ederse, artýk onlara karþý de*lil açýkça ortaya konmuþ olur. Ýtiraf etmeyenlere ise, bu göklerin ve yerin bir yaratýcýsýnýn bulunmasýnýn kaçýnýlmaz olduðu tesbit edilmiþ olur. Zaten bu konuda aklý bulunan hiçbir kimse tartýþmaz, tereddüt etmez. Çünkü bunun böyle olduðu neredeyse kesin bîr bilgi (zorunluluk) seviyesindedir.
    "Size gökten" yaðmur ile "ve yerden" bitkiler ile "nzýk veren kimdir? Ya*hut o gözlere ve kulaklara malik olan kimdir?" Yani, onlarý var eden ve si*zin için onlarý yaratan kimdir?
    "Ölüden diriyi" yani, yerden bitkiyi, nutfeden insaný, taneden baþaðý, yumurtadan kuþu, kâfirden mü'mini "çýkaran ve... kimdir. Ýþleri yerli yerin*ce kim yönetiyor?" Ýþleri kim takdir eder, kim hükme baðlar.
    "Hemen: Allah diyeceklerdir." Çünkü onlar Allah'ýn yaratsa olduðuna Ýna*nýrlardý. Yahut da: Eðer düþünür ve insan elden býrakmazlarsa, bunlarý ya*pan Allah'týr diyeceklerdir.
    O halde sen de ey Muhammed, onlara "de ki: O halde korkmaz mýsýnýz?"
    Yani, Allah'ýn cezasýndan dünyada ve âhirette sizden intikam alacaðýndan korkmaz mýsýnýz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    32. Ýþte gerçek Kabbiniz olan Allah budur. Artýk haktan sonra sapýk*lýktan baþka ne var? O halde nasýl olur da döndürülüyorsu*nuz?
    Yüce Allah'ýn: "Ýþte gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Artýk haktan son*ra sapýldýktan baþka ne var?" buyruðu ile ilgili açýklamalarýmýzý sekiz baþ*lýk halinde sunacaðýz: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Allah'a Ýman ve Ýnkâr:


    "Ýþte gerçek RabbÝnÝz olan Allah budur." Yani, bütün bu iþleri yapan ger*çek Rabbiniz olan Allah'týr. Yoksa O'nunla birlikte koþtuðunuz ortaklar deðil*dir.
    "Artýk haktan sonra" buyruðundaki; sýladýr. Hak ilâ*ha ibadetin terk edilmesinden sonra geriye sapýklýktan baþka bir þey kalmaz, demektir. Mütekaddim âlimlerden birisi þöyle demiþtir: Bu âyetin zahiri Al*lah'tan baþkasýna ibadetin sapýklýk olduðunu göstermektedir. Çünkü âyetin baþý: "Ýþte gerçek Rabbiniz olan Allah budur" þeklinde, sonu ise: "Artýk hak*tan sonra sapýldýktan baþka ne var" þeklindedir. Bu ise, iman ve küfürde böyledir. Amellerde böyle deðildir.
    Kimisi de þöyle demiþtir: Küfür, hakkýn üzerinin örtülmesi demektir. Hakkýn dýþýnda olan her þey de bu kabildendir. Buna göre haram bir sapýk*lýk, mubah hidayettir. Çünkü helal kýtan da haram kýlan da Allah'týr.
    Birinci açýklama (bu âyetin nazmý gereðince) daha uygundur. Çünkü, ön*ce: "De ki: Size gökten veyerden rýzýk veren kimdir?" (Yûnus, 10/31) diye so*rulduktan sonra: 'Ýþte gerçek Rabbiniz olanan Allah budur" diye buyurulmuþtur. Yani, sizi rýzýktandýran ve bütün bunlarý yapan sizin "gerçek Rabbinizdir." Bu da ulühiyet O'nun hakkýdýr ve O'na ibadet etmek gerekir, demek*tir. Durum böyle olduðuna göre, ulûhiyyet ve ibadette baþkalarýný O'na or*tak koþmak sapýklýktýr ve hak olmayan bir iþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2. Ýman Meselelerinde Yalnýzca Hak ve Batýl Vardýr:


    Ýlim adamlarýmýz derler ki: Bu âyet- kerime, yüce Allah'ý tevhidin kendi*si olan bu meselede hak ile batýl arasýnda üçüncü bir durum olmadýðýný hük*me baðlamaktadýr. Benzeri bütün meselelerde de durum böyledir. Bunlar ise, hakkýn yalnýzca bir tarafta bulunduðu usûl (inanç esaslarý) meseleleridir. Zi*ra bu gibi meselelerde söylenecek sözler, bir zatýn varlýðýnýn nasýt olduðu*nun anlatýlmasý ile ilgilidir.
    Yüce Allah'ýn haklarýnda: "Sizden her biriniz için bir þeriat ve bir yol ta*yin ettik" (el-Maide, 5/48) diye buyurduðu fer'î meselelerden farklýdýr. Yine Hz. Peygamber'in: "Helal apaçýktýr, haram da apaçýktýr. Bunlarýn ikisi arasýn*da benzeþen (hangisinden olduðu kesiniikle ilk anda tayin edilemeyen) hususlar da vardýr" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. buyruðunda sözünü ettiði fer'î meselelerden de fark*lýdýr, Fer'î meselelere dair açýklamalar, kabul edilen ve hakkýnda ihtilaf olunmayan bîr zatýn varlýðý ile ilgili olmaktan çok, sonradan meydana gel*miþ bir takým hükümler hakkýndadýr ki, görüþ ayrýlýðý bunlarla ilgili hü*kümler çerçevesinde ortaya çýkar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. Hak Olan Allah:


    Âiþe (r.anha )'dan sabit olduðuna göre Peygamber (sav) geceleyin namaz Ýçin kalktýðýnda: "Allah'ým, hamd yalnýz Sanadýr" derdi. Yine bu hadiste þöyle dua ettiði de nakledilmektedir:
    "Hak olan Sensin, vaadin de haktýr, sözün de haktýr, Sana kavuþmak da hak*týr,' cennet de haktýr, cehennem de haktýr, kýyamet de haktýr, peygamberler de haktýr, Muhammed de haktýr..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hz. Peygamberin: "Hak olan Sensin" ifadesi, Vâcibu'l-Vücud olan sensin, demektir. Çünkü, bunun astý bir þeyin hak olmasýndan yani, sabit olmasýn*dan, vacib olmasýndan gelmektedir.
    Yüce Allah'ýn bu þekilde hak olmakla vasfedilmesine gelince; O, kendi za*tý dolayýsýyla vardýr. O'ndan önce yokluk olmamasý ve hiç bir þekilde de yok olmayacaðýndan dolayýdýr. O'nun dýþýnda kendisi hakkýnda bu ismin kulla*nýldýðý bütün varlýklarýn öncesinde ise yokluk vardýr. (Yani, olmadýklarý bir zaman vardýr). Ve bilahare yok olmalarý da mümkündür. Ayrýca bunlarýn va*roluþlarý da kendiliklerinden deðil, onlarý vareden dolayýsýyladýr. îþte bundan dolayý bu anlamý dile getiren sözler, þairlerin söylediði en doðru söz olmuþ*tur ve bu da Lebîd'in þu sözüyle ifade edilmiþtir:
    "Þunu bil ki, Allah'ýn dýþýndaki her þey bâtýldýr (yok olacaktýr)."
    Yüce Allah'ýn; "O'nun zatýndan baþka her þey helak olacaktýr. Hüküm yal*nýz O'nundur ve yalnýz O'na döndürüleceksiniz." (el-Kasas, 28/88). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4. Hak Ýle Sapýklýk Arasýndaki Zýtlýk:


    Hakkýn zýddýnýn sapýklýk (dalâlet) olmasý, hem sözlük itibariyle hem de þer'an bilinen bir husustur. Bu âyet-i kerimede olduðu gibi. Ayný þekilde hak*kýn zýddýnýn "bâtýl" oluþu da hem sözlükten lýem de þeriatten bilinen bir hu*sustur. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Çünkü Allah hakkýn tâ ken*disidir. O'ndan baþka taptýklarý ise bizatihi bâtýldýr." (el-Hac, 22/62)
    Sapýklýðýn (dalâletin) gerçek mahiyeti haktan uzaklaþmak, ayrýlýp git*mektir. Bu kelime "yolun kaybedilmesi" anlamýna gelen; den alýn*mýþtýr. Bu da yolun bulunduðu yerden sapmak, oradan uzaklaþmak anlamýnadýr. îbn Arefe der ki; Araplara göre dalâlet, maksada uygun olmayan yo*lu izlemek demektir. Ýþte bu manada; Yoldan saptý" denilir.
    Bir þeyi kaybeden kiþi hakkýnda da; "O þeyi kaybetti" denilir.
    Þeriatte ise dalâlet, amellerde deðilde yalnýzca itikadda doðruluktan sap*maktan ibarettir. Karþýlýðýnda gaflet bulunmakla birlikte, hidayetin yokluðu ile beraber bilgisizlik ya da þüphe bulunmuyor ise, þaný yüce Hakk'ýn bilin*memesi anlamýnda kullanýlmasý da "dalâlet" kelimesinin kullanýlýsýndaki en*der rastlanýlan hususlardandýr. Nitekim, ilim adamlarý: "Seni þaþkýn bul*muþken doðru yola iletmedi mi?" (ed-Duhâ, 93/7). Buradaki "dâll (sapmýþ, sapkýn)" kelimesi, âyet ile ilgili yorumlardan birisine göre gafil ve þaþkýn demektîr. Nitekim yüce Allah'ýn þu buyruðu da bunu tahkik etmektedir: "Kita*býnda imanýn da ne olduðunu bilmezdin." (eþ-Þûrâ, 42/52). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5. Satranç ve Benzeri Oyunlar île Ýlgili îmam Malik'in Görüþü:


    Abdulhah b. Abdilhakem ile Eþheb, Malik'ten, yüce Allah'ýn: "Artýk hak*tan sonra sapýklýktan baþka ne var" buyruðu ile ilgili olarak þöyle dediði*ni nakletmektedirler: Satranç ve zar oyunlarý da sapýklýktandýr.
    Yunus da Ýbn Vehb'den þöyle dediðini rivayet etmektedir: Malik'e, haný*mý ile ondörtlü oynayanýn durumu hakkýnda sorulmuþ, Malik de: Bu hoþuma gitmez, Mü'minlerin iþinden de deðildir. Çünkü yüce Allah: "Artýk haktan son*ra sapýldýktan baþka ne var" diye buyurmaktadýr, diye cevap vermiþtir.
    Yine Yunus, Eþheb'den þöyle dediðini rivayet eder: Malik'e, satranç oy*namaya dair soru sorulmuþ, o da: Onda bir hayýr yoktur, o bir þey deðildir, o batýldandýr, esasen bütün oyunlar batýldandýr, o bakýmdan aklý baþýnda bu*lunan bir kimsenin sahip olduðu sakalýn ve aðaran saçlarýnýn kendisini ba*týldan uzak tutmasý, alýkoymasý gerekir, demiþtir.
    ez-Zührî'ye de satranca dair soru sorulunca: O batýldandýr, ben onu sev*miyorum, diye cevap vermiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6. Satranç Vebenzeri Oyunlarýn -Kumar Olmamasý Þartýyla- Hükümleri:


    Kumar yoluyla olmamasý þartýyla satranç ve benzeri oyunlarýn caizliði hu*susunda ilim adamiarýnýn farklý görüþleri vardýr. Satranç ile ilgili olarak Ma*lik'in ve fukahânin cumhurunun görüþlerinden çýkartýlan sonuç þudur: Bun*larla kumar oynamayan ve kendi evinde ayda yýlda bir defa, gizlice çoluk ço*cuðuyla birlikte oynayan, kimse tarafýndan görülmeyen ve bilinmeyen bir kim*senin bu oyunu affa mazhar olur, onun için haram da deðildir, mekruh da deðildir. Ancak, gece gündüz bu oyunlarý adet edinir ve bu oyunlarý oyna*makla þöhret kazanýrsa, bu kimsenin mertliði kalmaz, adaleti kalmaz ve þa-hidliði reddedilir,
    Þafiî mezhebindeki görüþe gelince; Þafiî mezhebi âlimlerine göre zar ve satranç oynayan bir kimsenin þahidliði eðer bütün arkadaþlarý arasýnda adaletli bir kimse ise, onun herhangi bir beyinsizliði (sefihliði) ortaya çýkma*yýp, ondan þüphelenmeyi gerektiren bir durum ve büyük bir günah iþleme*diði sürece- kabul edilir. Bu oyunlarla kumar oynamasý hali müstesnadýr. Eðer bu oyunlan oynarken kumara düþerse ve onun bu durumu da bilinirse, ar*týk adaleti ortadan kalkar ve malý batýl bir yolla yediði için de kendisini se*fihler arasýna katmýþ olur.
    Ebu Hanife de der ki: Satranç, zar, ondörtlü Ýle oynamak ve her türlü oyun mekruhtur. Eðer bu oyunlarla oynayanýn büyük günahý açýkça görülmemiþ, iyi taraflarý ise kötü taraflarýndan daha fazla ise, -Hanefilere göre- þehâdeti kabul olunur. Ýbnül-Arabî dedi ki: Þafiîler derler ki: Satranç zardan farklýdýr. Çünkü satrançta insanýn kavrayýþý açýlýr, zihni çalýþtýnltr ve aklî melekeleri kul*lanýlýr. Zar ise aldatýcý bir kumardýr. Bu, týpký fal oklanyla kýsmet aramakta olduðu gibidir; atýlan zarla kiþinin karþýsýna ne çýkacaðý bilinmez. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #6

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    7. Önceki Ýslâm Önderlerinin Satranç ve Zar ile Ýlgili Görüþleri:


    Ýlim adamlarýmýz derler ki: Zar, þimþir aðacýndan ve fil kemiðinden içi dol*durulmuþ parçalardýr. Satranç taþlan da böyledir. Çünkü satranç da onun sü*tü ile beslenmiþ kardeþi gibidir. Batýl ve Kiâb diye bilinen þey de zardýr, yi*ne cahiliye döneminde Erun ve Nerdeþir diye bilinir. Müslim'in Sahi la'inde, Süleyman b. Büreyde'den, o, babasýndan, o da Peygamber (sav)'den þöyle dediði kaydedilmektedir: "Her kim zar ile oynarsa, elini domuz etine ve ka*nýna bandýrmýþ gibidir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýlim adamlarýmýz derler ki: Bu, þu demektir: Zar oynayan kiþi yemek mak*sadýyla hazýrlasýn diye elini domuzun etine daldýran kiþiye benzer. Domuz etinde böyle bir uygulama Ýse haramdýr, caiz deðildir. Bunu Uz. Peygambe*rin: "Zar oynayan kiþi Allah'a ve Rasûlüne isyan etmiþ olur" hadisi de açýk*lamaktadýr. Bu hadisi de Malik ve baþkalarý, Ebu Musa el-Eþ'ari'den rivayet etmiþ olup sahih bir hadistir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hadis bütünüyle zar oyununu haram kýlmaktadýr. Satranç da böyledir. Bun*da her hangi bir zaman veya herhangi bir halin istisnasý sözkonusu deðildir. Hz. Peygamber, bu iþi yapan kimsenin Allah'a ve Rasûlüne isyan ettiðini ha*ber vermektedir. Þu kadar var ki, yasak kýlýnan zar oyununun kumar þeklin*deki oyun olma ihtimali vardýr. Zira, tabiinden, kumar olmaksýzýn satranç oy*namanýn caiz olduðuna dair rivayetler vardýr. O bakýmdan bu rivayetin ister kumar þeklinde olsun, Ýster olmasýn genel olarak bütün oyunlar hakkýnda ka*bul edilmesi yüce Allah'ýn izniyle daha uygun ve daha ihtiyatlýdýr.
    Ebu Abdullah el-Halimî, "Minhacü'd-Din" adlý eserinde þöyle demekte*dir: Satra'nç ile ilgili gelen rivayetlerden birisi de týpký zar hakkýnda gelen ri*vayet gibi bir hadis-i þerittir. Buna göre Rasûlullah (sav) þöyle buyurmuþtur: "Satranç ile oynayan Allah'a ve Rasûlüne asi olur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ali (r.a.)'den de rivayete göre o, satranç oynamakta olan Temimoðullarýn-dan bir grubun bulunduðu meclisin yanýndan geçer. Baþlarýnda durarak onlara þöyle der: "Allah'a yemin ederim, siz bundan baþka bir þey için yara*týldýnýz. Allah'a yemin ederim, eðer bunun uygulanacak bir sünnet olacaðýn*dan korkmasaydým, bunlarý tutup yüzlerinize vururdum."
    Yine Hz. Ali'den gelen rivayete göre o, satranç oynamakta olan bir top*luluðun yanýndan geçmiþ ve: Þu kendileri Önünde eðildiðiniz heykeller de ne oluyor? Sizden herhangi bir kimsenin sönünceye kadar bir kor ateþi avuçlamasý bu satrançlara ellerini deðdirmesinden daha hayýrlýdýr, demiþtir.
    Ýbn Ömer'e de satranç hakkýnda sorulmuþ ve þöyle demiþ: Satranç zardan da kötüdür.
    Ebu Musa el-Eþ'arî der ki: Günahkârdan baþkasý satranç oynamaz.
    Ebu Cafer'e satranç hakkýnda soru sorulunca o: Bu Mecusi oyunundan bi*ze bahsetmeyiniz, demiþtir.
    Peygamber (say)'den gelen uzunca bir hadiste de þöyle denilmektedir: "... þüphesiz zar, satranç, ceviz, aþýk kemikleri ile oynayana Allah gazap eder. Oy*nayanlarý seyretmek için zar ve satranç oynayanlarýn yanma oturan kimse*nin bütün hasenatý silinir, Allah'ýn kendisine gazap ettiði kimselerden olur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýþte bütün bu rivayetler kumarsýz dahi olsa bunlarla oynamanýn haram ký*lýndýðýna delil teþkil etmektedir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Ayrýca el-Maide Sûresi'nde (5/90-92. âyetler, 12. baþlýk) bunlarýn içki ile birlikte söz konusu edildiklerinden dolayý haramlýkta içki gibi olduklarýna da*ir açýklamalar daha önceden geçmiþ idi. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Ýbnü'l-Arabî, "el-Kabes" adlý eserinde þunlarý söylemektedir: Bu (satran*cý) Þafiî caiz kabul etmektedir. Kimi Þafiî alimleri þunlarý söyleyecek noktaya kadar gelmiþtir: Satranç oynamak menduptýýr. O kadar ki, bunu okullar*da öðretmeye dahi koyuldular. Eðer öðrenci okumaktan yorulacak olursa mes-cidde satranç oynayýverir. Aslýab ve tabiinden de satranç oynadýklarý isnadýn*da bulundular. Oysa hiçbir zaman böyle bir þey olmamýþtýr. Allah'a yemin ede*rim ki, takva sahibi bir kimsenin eli satranca deðmiþ deðildir. Yine onlar, sat*ranç zihni çalýþtýrýr, derler. Oysa görülenler onlarýn bu iddialarýnýn doðru ol*madýðýný ortaya koymaktadýr. Zihni çalýþan hiç bir kimsenin satrançta olduk*ça ileri dereceye vardýðý görülmemiþtir. Ben, Ýmam Ebu'1-Fadl Ata el-Makdi-st'yi münazara esnasýnda Mescid-i Aksa'da þöyle derken dinledim: O (satranç)savaþý öðretir. Ancak, et-Tartuþî ona þöyle dedi: Aksine savaþý idareyi bozar. Çünkü savaþtan maksat hü kûmdan eîe geçirmek, onu öldürmektir. Satranç oynayan bir kimse ise: Þah kendini koru denir. Bu da, hükümdarý önümden çek, anlamýna gelir. Onun böyle demesi üzerine hazýr bulunanlar kahkaha*yý bastýlar. Malik, kimi zaman bu konuda iþi oldukça sýký tutmuþ ve satran*cýn haram olduðunu söyleyerek, satranç hakkýnda: "Artýk haktan sonra sa*pýklýktan baþka ne var" ifadelerini kullanmýþ, kimi zaman da az miktarda sat*ranç oynamayý, kýsa süreyle onunla vakit geçirmeyi önemseme mistir. Ancak birinci görüþ daha sahihtir, doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Birisi dese ki: Ömer b. et-Hattab (r.a)'dan rivayete göre, O'na satranç hak*kýnda soru sorulmuþ, o da: Satranç nedir diye sorunca, kendisine þöyle de*nilmiþ: Bir kadýnýn bir oðlu varmýþ, bu hükümdarmýþ. Savaþta arkadaþlarý kur*tulduðu halde kendisi isabet almýþ. Bunun üzerine kadýn þöyle demiþ: Böy*le bir þey nasýl olur? Bana gözlerimle görecek þekilde gösteriniz. Bunun üze*rine ona satranç taþlarý yapýlmýþ. Kadýn bunlarý görünce, bunlarla teselli olur*muþ. Daha sonra da Ömer (r.a.)'e satrancýn nasýl bir oyun olduðunu anlatmýþ*lar, o da þöyle demiþ: Savaþ aletleri türünden olan þeylerde bir mahzur yok*tur. Ýþte böyle diyene þu þekilde cevap verilir: Bunda delil olacak bir taraf yok*tur. Çünkü Hz. Ömer: Satranç oynamakta bir mahzur yoktur, dememiþ. O, sa*dece: Savaþ aleti olan þeylerle oynamakta bir beis yoktur demiþtir. Onun bu sözleri sarfetmesintn sebebi ise sadece satranç ile oynamanýn savaþ sebep*lerini, yollarýný bilmeye yardýmcý olan þeylerden olduðu þüphesi uyandýrýl-masýndan dolayýdýr. Ona bu sözler söylenip, o da satrancý gereði gibi bilme*diðinden dolayý: Savaþ aletleri tülünden olan þeylerle oynamakta bir beis yok*tur; eðer sizin dediðiniz gibi ise, onda bir mahzur yoktur, demiþtir. Yine as-hab-ý kiramdan satrancý yasaklamadýklarýna dair gelen rivayetler de böyle*dir. Bu gibi rivayetler o kimselerin satrancý oyalayýcý ve boþuna vakti lýarca-yýcý bir þey olmadýðýný sanmalarýna yorumlanýr. Satrançtan kastýn savaþ bil*gisi ve savaþtaki çarpýþma maksadý güdüldüðünü kabul etmelerine, yahut da bu konuda senedi ile birlikte rivayet edilen haberlerin onlara ulaþmadýðýna hükmedilir. el-Halimî der ki: Þayet haber sahih olarak varid olmuþsa, artýk bu*na raðmen kimsenin ileri sürebileceði bir delili olmaz. Çünkü, nastaki delil herkese karþýdýr, herkesi baðlayýcýdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    8. Kumara Giden Kapýlarýn Kapatýlmasý:


    Ýbn Vehb, senedini de kaydederek Abdullah b. Ömer, Kücce denilen bir oyun oynamakta olan çocuklarýn yanýndan geçerken, -Kücce, çocuklarýn ken*dileriyle oynadýklarý çakýl taþlarý bulunan bir çukurdur- bu çukuru kapatýr ve bu þekilde oynamalarýný yasaklar.
    el-Herevî de "kefile cim" babýnda Ýbn Abbas'tan nakledilen: Çocuklarýn Kücce oyunlarý dahil, her þeyde kumar vardýr, sözünü açýklarken þunlarý söy*lemektedir: Ýbnü'l-A'râbî dedi ki: Kücce, küçük çocuðun bir bez parçasý ala*rak onu adeta bir küre gibi yuvarlamasýdýr. Sonra bununla kumar oynarlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    "O halde nasýl olur da döndürülüyorsunuz?" Yani, sizler hiçbir þekilde nzýk vermeyen, diriltmeyen ve öldürmeyen þeylere ibadete nasýl olur da akýl-lannýz» yönlendirebiliyorsunuz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    33. Ýþte Rabbinin þu sözü o fâsýklar için þöylece sabit olmuþtun "Ger*çekten onlar Ýman etmezler."
    Yüce Allah'ýn: "Ýþte Rabbinin þu sözü" yani hükmü, kazasý ve ezelî ilmi "o fâsýklar için" yani itaatin dýþýna çýkýp kâfir olan ve yalanlayanlar için "þöy*lece sabit olmuþtur: Gerçekten onlar iman etmezler." Yani, tasdik edilme*si gereken þeyleri tasdik etmezler.
    Bu buyrukta Kaderiye'ye karþý en yeterli ve kesin delil vardýr.
    Nâfi' ve Ýbn Âmir, burada ve sûrenin sonunda "Ýþte Rabbinin þu sözü" buyruðundaki "söz" anlamýndaki "kelime'yi "sözler" anlamýna gelecek þekilde; diye okumuþlardýr. Ayrýca el-Mü'min Sûresi'nde (40/6. âyette) de ya*ni bu üç yerde de çoðul olarak okumuþlardýr. Diðerleri ise tekil olarak oku*muþlardýr.
    "Gerçekten" nasb mahallindedir. Yani; "Çünkü gerçek*ten onlar... demek olur." ez-Zeccac der ki: "Siz'den bedel olmak üzere ref mahallinde olmasý da mümkündür. el-Ferra der ki: Yeni bir cümle (isti'naf) olmak üzere; "Þüphesiz onlar..." þeklinde olmasý da mümkündür. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    34. De ki: "Ortak koþtuklarýnýzdan ilkin yaratýp da sonra onu iade edecek kimse var mýdýr?" De ki: "Ýlkin yaratan sonra onu iade eden Allah'týr. O halde nasýl döndürülüyorsunuz?"
    "De ki: Ortak koþtuklarýnýzdan" yani, i lalý ve mabud edindiklerinizden "Ýlkin yaratýp da sonra onu Ýade edecek kimse var mýdýr?" Yani, ey Muham*medi Azarlamak ve söyletmek (takrir) yoluyla onlara böyle de. Sana doðru cevap verirlerse mesele yok. Aksi takdirde "de ki: Ýlkin yaratýp sonra onu iade eden Allah'týr." Bunu O'ndan baþka yapabilecek kimse yoktur.
    "O halde nasýl döndürülüyorsunuz?" Nasýl haktan batýla döndürülüyor ve yönetiyorsunuz? Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    35- De ki: "Ortak koþtuklarýnýzdan hakký gösterecek bîr kimse var mýdýr?" De ki: "Hakký gösterecek Allah'týr. Acaba hakka ileten mi uyulmaya daha layýktýr, yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doðru yolu bulamayan mý? Ne oluyor size, nasýl hük*mediyorsunuz?"
    "De ki: Ortak koþtuklarýnýzdan hakký gösterecek bir kimse var mýdýr?"
    buyruðunda geçen: "gösterecek" anlamýndaki lafýzla ayni kökten: "Onu yola iletti, ona yolu gösterdi" denilir. Hideyet'e (yol göstermeye) dair açýklamalar daha önceden (el-Fatiha, 6. âyetin tefsi*ri ile el-Bakara, 2/2. âyet, 3. baþlýkta) geçmiþ bulunmaktadýr. Yani, sizin koþ*tuðunuz ortaklar arasýndan Ýslâm dinine doðru iletecek bir kimse var mý? On*lar: Hayýr diyecek olurlarsa, -ki, böyle demeleri kaçýnýlmazdýr- sen de on*lara "de ki: Hakký gösterecek Allah'týr." Sonra onlara, azarlayan ve gerçe*ði söyleten bir üslûpla de ki: "Acaba hakka ileten mi," hakký gösteren mi -ki O da þaný yüce ve eksikliklerden münezzeh olan Allah'týr- "uyulmaya daha layýktýr, yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doðru yolu bu*lamayan mý?"
    Bununla hiçbir kimseyi doðru yola iletemeyen, kendileri taþýnmadýkça ken*diliklerinden yürüyemeyen, baþka yere konulmadýkça yönlerini deðiþtireme*yen putlarý kastetmektedir. Þair de der ki:
    "Gencin kendisiyle yaþadýðý bir aklý vardýr Ayaðý, bacaklarýný nereye götürürse oraya (gider)."
    Burada kendileri doðruya iletilmedikçe kendi kendilerini dahi doðruya ile*temeyen baþkan ve saptýrýcýlarýn kastedildiði de söylenmiþtir. "Ken*di kendine doðru yolu buldu" lafzýnda altý ayrý kýraat vardýr:
    1- Verþ dýþýnda Medineliler bu kelimeyi "ye" lýarfini üstün, "he" harfini sa*kin, "dal" harfini de þeddeli olarak; þeklinde okumuþlar ve böylelikle yüce Allah'ýn þu buyruklarýnda olduðu gibi kýraatlerinde sakin iki harfi bir ara*ya getirmiþlerdir: "Aþýrý gitmeyin" (en-Nisa, 4/154) ile Çekiþirler..."(Yasin, 36/49)
    en-Nehhâs der ki: Ýki sakin harfi bir arada hiçbir kimse telaffuz edemez. Muhammed b. YezÝd de der ki: Bu þekilde okumaya çalýþan bir kimsenin es*reye doðru hafif bir hareke vermesi kaçýnýlmazdýr. Sibeveyh ise harekeyi bu þekilde çýkartmayý "Ýlýtilâsu'l-Hareke" diye adlandýrýr,
    2- Ebû Arar ile bir rivayete göre Kâlûn ili fa ve ihtilastaki' Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. mezhebine uy*gun olarak fetha ile sükûn arasýnda okumuþlardýr.
    3- Ýbn Âmir, Ýbn Kesir, Verþ ve Ýbn Muhaysýn, "ye" harfini üstün, "he" har*fini üstün, "dal" harfini de þeddeli olarak, diye okumuþlardýr. en-Neh*hâs der ki: Böyle bir kýraat Arapçada açýk ve belirgin bir kýraattir. Bu kýra*atte asýl; þeklinde olup, "te" harfi "dal" harfine idðam edilmiþ ve ha*rekesi "he"ye kaibedilmiþtir.
    4- Hafs, Yakub ve Ebu Bekr'den rivayetle el-A'meþ, Ýbn Kesir gibi okumuþ*lardýr. Ancak bunlar, "he" harfini esreli okurlar ve þöyle derler: Çünkü cezim-li olan bir harfi harekelemek zorunluluðu ortaya çýkarsa, esre ile harekelenir. Ebu Hatim der kî: Bu, aþaðý Mudarlýlarýn þivesidir,
    5- Ebû Bekir, Âsým'dan, "ye" ve "he" harfini esreli, "dal" harfini de þed*deli olarak; diye okumuþtur. Bunun böyle olmasý ise, daha önce el-Bakara Sûresi'nde "Kaptp ahverir" (el-Bakara, 2/20) buyruðunda geç*tiði gibi esreyi esreye tabi kýlmaktan ötürüdür. Bunun; "Yardým di*leriz" (el-Fâtiha, 1/5) ile; "Bize ateþ asla dokunmaz" (el Bakara, 2/80) ve benzeri þekilde okuyanlarýn þivesi olduðu da söylenmiþtir. An*cak Sibeveyh, þeklinde "ye" ile okuyuþta esreyi caiz kabul etmemek*le birlikte; ile ve þeklindeki okuyuþlarý caiz kabul eder ve þöyle der: Çünkü "ye" harfinde esre aðýr gelir.
    6- Hamza, el-Kisaî, Halef, Yahya b, Vessâb ve el-A'meþ ise "ye" harfini üs*tün, "he" harfini sakin, "dal" harfini de þeddesiz olarak; þekîtnde; "iletti, iletirMen gelen bir kelime olarak okumuþlardýr,
    en-Nehhâs der ki: Her ne kadar bu okuyuþun doðruluðu uzak bir ihtimal ise de bunun Arapça'da iki türlü açýklamasý vardýr. Bu iki açýklamadan biri*si þudur; ei-Kisaîve el-Ferrâ; "Ýletir" kelimesi; "Hidayet bu*lur" ile ayný anlama gelir. Ancak Ebu'l-Abbas dedi ki: Bu ikisinin ayný anla*ma geldiði bilinen bir þey deðildir. Bunun yerine ifade: "Yok*sa baþkasýna hidayet veremeyen mi?" takdirinde olup burada sona ermekte*dir. Daha sonra yeni bir cümle ile: "Kendisine hidayet verilme*dikçe" diye istisna yapýlmaktadýr, Yani, ama kendisinin hidayete iletilmeye ihtiyacý vardýr, demektir.
    O halde bu mankatý' bir istisna olup; "Filan ki"þi baþkasýna iþittiremez. Ancak, kendisine iþittirilmesî hali müstesna." Yani, kendisinin iþitdrilmeye ihtiyacý vardýr, anlamýndadýr,
    Ebu Ýslýak da der ki: "Ne oluyor size" ifadesi tam bir Ýfadedir. Ya*ni: Siz ne diye putlara ibadet ediyorsunuz, bundan ne bekliyorsunuz demek*tir. Sonra da onlara: "Nasýl hükmediyorsunuz" diye sorulmaktadýr. Kendiniz hakkýnda nasýl böyle bir hüküm verebiliyorsunuz, apaçýk batýl olan böyle bir þey hakkýnda nasýl bu hükmü verebiliyorsunuz? Kendilerine birþeyler yapýl*madýkça bizzat kendilerine hiçbir fayda saðlayamayan putlara tapýyorsunuz. Ve dilediðini yapan Allah'a Ýbadeti terk ediyorsunuz? Buna göre: "na*sýl" buyruðu; "Hükmediyorsýýnuz" fiili ile nasb mahallindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    36. Onlarýn çoðu zandan baþkasýna uymazlar. Zan Ýse, hiç þüphesiz hak olan hiçbir þeyin yerini tutmaz. Þüphesiz ki Allah yaptýk*larýný çok iyi bilendir.
    "Onlarýn çoðu zandan baþkasýna uymazlar." Bununla, aralarýndan baþ*kanlýk konumunda olanlarý kastetmektedir. Yani onlar, putlarýn ilahi ýðý ve þe*faat edecekleri konusunda ancak temelsiz sezgilerine ve tahminlerine uymaktadýrlar. Bu konuda ellerinde herhangi bir delil yoktur. Onlara uyanlar ise ken*dilerini taklid ederek uymaktadýrlar.
    "Zan ise, hiç þüphesiz hak olan hiç bir þeyin yerini tutmaz." Yani, Al*lah'ýn azabýna karþý hiç bir fayda saðlamaz.
    Buna göre buradaki "hak" Allah'týr. Burada "hak"in yakîn anlamýna gel*diði de söylenmiþtir. Yani zan hiç bir zaman yakîn (kesin bilgi ve kanaat) gi*bi olamaz. Bu âyet- kerimede itikadi konularda zan ile yetinilemeyeceðine delil vardýr. "Þüphesiz ki Allah" küfür ve yalanlama kabilinden "yaptýklarý*ný çok iyi bilendir.” Bu ifade de tehdit anlamýný taþýmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    37. Bu Kur'ân'm Allah'tan baþkasý tarafýndan uydurulmasý olacak bir þey deðildir. Fakat o, kendisinden öncekileri doðrulamakta ve kitabý açýklamaktadýr. Onda þüphe yoktur. O âlemlerin Rab-bindendir.
    "Bu Kur'ân'ýn Allah'tan baþkasý tarafýndan uydurulmasý olacak bir þey deðildir" buyruðundaki; edatý fiiliyle birlikte (uydurulma anlamýnda) mastardýr. Yani: Bu Kur'ân bir uydurma (iftira) deðildir. Bu þe*kilde mastar kullanýmý; "Filan kiþi binmeyi sever," deme*ye benzer. Bu açýklamayý el-Kisaî yapmýþtýr. el-Ferrâ ise der ki: Buyruðun an*lamý þudur: Bu Kur'ân'ýn uydurulmasýna gerek yoktur, ona böyle bir þey yakýþmaz. Yüce Allah'ýn þu buyruklarýný ve benzerlerini andýrmaktadýr! "Bir peygamber için hainlik etmek olur þey deðildir" (Âli Ýmran, 3/161) ile: "Mü'minlerin topluca (savaþa) çýk*malarý gerekmez." (et-Tevbe, 9/122)
    Buradaki ýn "lâra" anlamýnda olduðu da söylenmiþtir. Buna göre ifa*de; "Bu Kur'ân'ýn uydurulmasýna gerek yoktur," takdi*rindedir. Bunun anlamýnda; yani "bu Kur'ân uydurul(a)maz" anlamýnda olduðu da söylenmiþtir.
    Bir baþka görüþe göre anlam þöyledir. Her hangi bir kimsenin, Allah nezdinden olmayarak böyle bir Kur'ân getirip sonra da bunu yüce Allah'a nisbet etmesi yapýlabilecek bir þey deðildir. Çünkü Kur'ân'ýn nitelikleri, manasý ve söz dizisi dolayýsýyla i'câz niteliði vardýr.
    "Fakat o kendisinden öncekileri doðrulamakta" buyruðu hakkýnda el-Kisaî, el-Ferrâ ve Muhammed b, Sa'dân derler ki: Ýfadenin takdiri; "Ama o... doðrulamaktadýr" þeklindedir.
    Onlara göre; "Ama o, doðrulama... dýr" anlamýnda ref ma*hallinde olmasý da caizdir. "Kendisinden öncekinden kasýt ise Tevrat, Ýncil ve diðer semavi kitaplardýr. Çünkü bütün bu kitaplar onun geleceðini müjdelemiþtir. O da bu müjdeleme hususunda, tevhide, ve kýyamete imana davet hususlarýnda onlarý tasdik ederek gelmiþtir.
    Anlamýn þöyle olduðu da söylenmiþtir: Ancak, bu Kur'ân, Kur'ân'm önün*deki peygamberi yani, Muhammed (sav)'i doðrulamaktadýr. Çünkü onlar, Hz. Peygamberden Kur'ân'ý dinlemeden önce onu görmüþ, tanýmýþlardý.
    "Açýklamaktadýr" ifadesi "doðrulamak" ile sözü geçen iki açýklamaya göre nasb ile ve ref ile okunur.
    Tafsil (açýklama) tebiið yani, beyân etmek demektir. Bu da; Allah'ýn ön*ceden gönderdiði kitaplarýnda bulunanlarý açýklýyor, beyan ediyor anlamýna gelir. "Kitap" ise, bir cins ismidir. Þöyle de açýklanmýþtýr. Kitabýn açýklanmasýndan kasýt, Kur'ân-ý Kerîm'de beyan edilen ahkâmdýr.
    "Onda þüphe yoktur" buyruðundaki o zamiri, Kur'ân'a aittir. Yani, bu Kur'ân'ýn yüce Allah tarafýndan indirildiði hususunda hiç bir þüphe yoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    38. Yoksa onlar; "Onu kendiliðinden uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Öyleyse siz de onun benzeri bir sûre getirin. Hana Allah'tan baþ*ka kimi çaðýrabilecekseniz çaðýrýn. Eðer doðru söyleyenler ise*niz."
    "Yoksa onlar onu kendiliðinden uydurdu mu diyorlar" buyruðundaki; “Yoksa?" istifham (soru) hemzesi mahallindedir. Çünkü bu, kendisinden önceki buyruklar ile muttasýl (baðlantýlý) dýr. Bunun; "O Hayýr" ile soru hem*zesi takdirinde olan munkatf olduðu da söylenmiþtir. Bu da yüce Allah'ýn: "Elif, Lâm, Mîm. Kitabýn indirilmesi -ki onda þüphe yoktur- âlemlerin Rabbindendir. Yoksa onlar: Onu kendiliðinden uydurdu mu derler" (es-Secde, 32/13) buyruðundaki; "Yoksa" Ýle baþlayan ifade, hayýr onlar onu ken*diliðinden uydurdu mu derler- anlamýndadýr,
    Ebu Ubeyde ise, burada; "Yoksa" adetanýn "vav" anlamýna geldiði*ni söylemiþtir. Buna göre, "ve onlar onu kendiliðinden uydurdu diyorlar" an*lamýna gelir. Burada "mim" harfinin sýla (zaid bir ulama harfi) olduðu ve takdirinin: "Onu kendiliðinden uydurdu mu diyorlar?" þeklinde ol*duðu da söylenmiþtir. Yani, Muhammed Kur'ân'ý kendiliðinden mi uydurdu demek Ýstiyorlar. Bu takdire göre de buradaki soru, onlarý azarlamak anlamýna gelmektedir.
    "De ki: Öyle ise siz de onun benzeri bir sûre getirin." Bu ifadenin an*lamý onlara karþý delil getirmektir. Bundan önceki âyet-i kerime, Kur'ân-ý Ke-rîm'in Allah nezdinden geldiðine delil teþkil etmektedir. Çünkü Kur'ân-ý Kerîm kendisinden önceki kitaplarý doðrulamakta ve Muhammed (sav) her*hangi bir kimseden Öðrenim görmemiþ olmakla birlikte; önceki kitapîara uy*gun düþmektedir. Bu âyet-i kerime de, eðer Kur'ân uydurulmuþ bir kitap ise ona benzer bir sûre getirmelerini istemektedir.
    Bu Kitabýn mukaddimesinde (Kur'ân'ýn i'caz'ý ile ilgili bölümde) Kur'ân'in i'cazýna ve onun bir mucize oluþuna dair açýklamalar geçmiþ bulunmaktadýr. Cenab-ý Allah'a hamd olsun. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    39. Hayýr, onlar Ýlmini kavrayamadýklarý ve te'vili kendilerine he*nüz gelmedik bir þeyi yalanladýlar. Onlardan önce gelenler de böyle yalanladýlar. Zalimlerin sonunun nasýl olduðuna bir bakt
    "Hayýr, onlar Ýlmini kavrayamadýklarý... bir þeyi yalanladýlar." Yani, on*lar Kur'ân'ýn anlamlarýný ve yorumunu açýklamalarýný bilmedikleri ha ide Kur'ân'ý yalanladýlar. Halbuki, onlar bunlarý soru sorarak öðrenmekle yükümlü idiler. Ýþte bu, Kur'an'ýn te'vili üzerinde tetkiklerde bulunmanýn gerekti*ðine delildir.
    Yüce Allah'ýn: "Ve te'vili kendilerine henüz gelmedik bir þeyi yalanla*dýlar" buyruðuna gelince; yani onlara, azabýn indirilmesi þeklindeki yalan*lamalarýnýn akýbetinin hakikati henüz gelmemiþtir. Yahut, onlar, Kur'ân-ý Kerîmde sözü edilen öldükten sonra diriliþ, cennet ve cehennem gibi hususla*rý yalanladýlar. Bunun ise te'vili yani, Kitab-ý Kerîmde kendilerine vadolunan þeylerin hakikati henüz gelmemiþ bulunuyor. Bu açýklamayý ed Dahhâk yapmýþtýr.
    el-Hüseyn b. el-Fadl'a: Kur'ân-ý Kerîm'de: Kiþi bilmediðinin düþmanýdýr sö*zünün anlamýný veren bir buyruk biliyor musun denilince O, evet. Bunu Ýki yerde tesbit edebiliyoruz diye cevap vermiþ:
    "Hayýr, onlar ilmini kavrayamadýklarý... bir þeyi yalanladýlar" buyru*ðu ile: "Onunla hidayet bulmadýklarý için de: Bu eski bir uydurmadýr, di*yeceklerdir" (el-Ahkâf, 46/11) buyruklarýnda. "Onlardan önce gelenler de böyle yalanladýlar." Bununla gelip geçmiþ ümmetleri kastetmektedir. Yani, o geçmiþ ümmetlerin izledikleri yol da bu idi. Buna göre-, "Böyle" de*ki "kel"" benzetme edatý nasb mahallindedir.
    "Zalimlerin sonunun nasýl olduðuna bir bak" onlarýn helak ile, azab ile yakalanýþlanmn nasýl olduðuna bir bak, demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    40. Aralarýndan ona inanan kimseler de vardýr, ona iman etmeyen*ler de vardýr. Rabbln fesatçýlarý en iyi bilendir.
    "Aralarýndan ona inanan kimseler de vardýr" buyruðu ite denildiðine gö*re maksat Mekkelilerdir. Yani, onlar arasýnda yalanlamalarý uzun bir süre de*vam edecek olsa dahi, gelecekte bu Kur'ân-ý Kerîm'e iman edecekler çýka*caktýr. Çünkü yüce Allah ezelî ilminde onlarýn mutlu kimselerden olacaðýný bilmektedir.
    "Kimse" kelimesi, mübtedâ olarak merfu'dur. Haberi ise mecrur za*mirde ("ona" kelimesinde)dir. Ayný þekilde "Ona iman etmeyenler de var*dýr" buyruðunda da böyledir. Yani, onlardan kimisi de ölünceye kadar küfýü üzere ýsrar edecektir, devam edecektir. Ebu Talib, Ebu Lelýeb ve benzer*leri gibi.
    Bundan maksadýn kitab ehli olduðu söylendiði gibi, bütün kâfirler hak*kýnda umumî olduðu da söylenmiþtir ki, doðru olan da budur.
    "Ona" daki zamirin Muhammed (sav)'e olduðu da söylenmiþtir. Þaný yü*ce Allah böylelikle aralarýndan iman edecek kimseler bulunduðundan dola*yý cezalandýrýlmalarýný ertelemiþ olduðunu bildirmektedir.
    "RabbÝn fesatçýlarý" yani küfrü üzere kimlerin ýsrar edeceðini "en iyi bi*lendir." Bu buyruk onlara bir tehdittir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    41.Onlar seni yalanlarlarsa de ki: "Benim yaptýðým bana aittir, si*zin yaptýðýnýz ise size aittir. Benim yaptýklarýmdan siz uzaksý*nýz, sizin yaptýklarýnýzdan da ben uzaðým."
    Yüce Allah'ýn: "Onlar seni yalanlarsa de ki: Benim yaptýðým bana ait*tir" anlamýndaki buyruk mübtedâ olarak merfu'dur. Yani, teblið, inzâr ve yü*ce Allah'a itaat þeklindeki amellerimin sevabý bana aittir. 'Sizin yaptýðýnýz size aittir." Ýþlediðiniz þirkin cezasýný siz çekeceksiniz. "Benim yaptýklarým*dan siz uzaksýnýz, sizin yaptýklarýnýzdan da ben uzaðým." Bu buyruk da ona benzemektedir. Yaný, kimse diðerinin günahýndan dolayý sorumlu tutulma*yacaktýr.
    Bu âyet-i kerime Mücahid, el-Kelbî, Mukalil ve Ýbn Zeyd'in görüþlerine gö*re (cihadý emreden) kýlýç âyeti ile nesh olmuþtur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    42. Onlardan sana kulak verenler de vardýr. Fakat saðýrlara -üste*lik akýl da erdiremiyorlarsa- sen mi duyuracaksýn?
    43. Aralarýndan sana bakanlar da vardýr. Fakat basiretleri olmasa dahi körlere doðru yolu sen gösterebilir misin?
    Yüce Allah: "Onlardan sana kulak verenler de vardýr" yani, zahiren sa*na kulak veriyor görünenler vardýr. Halbuki onlarýn kalpleri yüce Peygam*berin söylediði haktan ve okuduðu Kur'ân-ý Kerîm'den hiçbir þey anlamamak*tadýr. Bundan dolayý; "Fakat saðýrlara -üstelik akýl da erdiremiyorlarsa- sen
    mi duyuracaksýn" diye buyurmaktadýr. Yani böylelerine sen duyaramazsýn.
    Bu buyruk, zahiri itibariyle soru ise de nefiy anlamý vardýr. Böylelikle kalp*leri mühürlendiði ve kalplerine mühür basýldýðý için onlarý saðýrlar gibi de*ðerlendirmiþtir. Yani sen, yüce Allah'ýn, hidayeti dinlemekten yana saðýr bý*raktýðý kimseleri doðru yola iletemezsin. Ayný þekilde: "Aralarýndan sana ba*kanlar da vardýr. Fakat basiretleri olmasa dahi körlere doðru yolu sen gös*terebilir misin?" buyruðunun anlamý da bunun gibidir.
    Þani yüce Allah, kendi tevfiki ve hidayeti olmaksýzýn hiç bir kimsenin ima*na muvaffak olamayacaðýný haber vermektedir. Ýþte bu buyruk ve bunun ben-zeri olan diðer buyruklar, -bundan önce birden çok yerde geçtiði gibi- Ka-deriye'nin görüþlerini reddetmektedir.
    "Kulak verenler” anlamýndaki buyruðu; “Kimse, kimseler" edatýnýn anlamý gözönünde bulundurularak çoðul gelmiþtir. Buna karþýlýk "bakan" an*lamýndaki; fiilinin tekil gelmesi ise, bu edatýn lafzýna uygun olarak te*kil gelmiþtir.
    Âyet- kerimeden maksat Peygamber Csav)'in teselli edilmesidir. Yani, sen nasýl ki saðýr bir kimseye iþittiremiyor ve nasýl kî kör olan bir kimseye yo*lunu görmesini saðlayacak gözler yaratamýyor isen, ayný þekilde Allah'ýn hak*larýnda iman etmeyeceklerine dair hüküm vermiþ olduðu bu gibi kimseleri de imana muvaffak kýlamazsýn.
    "Sana bakanlar* ise, sana uzun uzun bakýp duranlar demektir. Yüce Al*lah'ýn þu buyruðuna benzemektedir: "Ölümden üstüne baygýnlýk çökmüþ kim*se gibi gözleri dönmü§ halde sana bakýp durduklarýný görürsün." (el Ahzâb, 33/19)
    Bu âyet-i kerimenin alay eden kimseler hakkýnda indiði de söylenmiþtir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    44. Þüphesiz Allah Ýnsanlara en ufak þey kadar dahi zulmetmez. Fa*kat tasanlar kendi kendilerine zulmederler.
    Yüce Allah, bedbaht olanlarý sözkonusu ettikten sonra onlara zulmetme*yeceðini belirtmektedir. Onlar hakkýnda bedbahtlýðýn takdir edilmiþ olmasý kalplerinin hakký iþitip basiretlerinin körelmesinin, O'nun kendilerine bir zulmü olmadýðýný açýklamaktadýr. Çünkü bu, O'nun kendi mülkünde dilediði gi*bi tasarrufudur. O, bütün fiillerinde âdildir.
    'Fakat insanlar" küfür, masiyet ve kendilerini yaratanýn emirlerine mu*halefet etmek suretiyle "kendi kendilerine zulmederler." Hamza ve el-Kisaî, " Fakat" kelimesini "nun" harfi þeddesiz ve sa*kin olarak okumuþ, "Ýnsanlar" kelimesini Ýse merfu' olarak okumuþ*tur.
    en-Nehhâs der ki: Ferrâ'nýn da aralarýnda bulunduðu nalýivcilerden bir top*luluk, Araplarýn, eðer "vav" ile birlikte kullanacak olurlarsa, "nûn"u þeddeli okumayý tercih ettiklerini, "vav"sýz kullanacak olurlarsa þeddesiz okurlarý tercih ettiklerini söylemektedirler. Buna þu sözleriyle de gerekçe gös*terirler: Çünkü bu edat "vav" sýz olarak gelecek olursa; Hayýr, bilakis'e benzer. O bakýmdan bu edattan sonra gelenler de; den sonra gelenle*re benzesin diye "nûn"u þeddesiz okumuþlardýr. "Vav" ile kullanacak olurlar*sa bu sefer den farklý olduðundan, "nün" harfini þeddeli okurlar ve bu*nu ismi nasbeden bir edat kabul ederler. Zira aslýnda bu, baþýna "lam" ve "kef" harfi ilave edilmiþ ve tek bir harf haline getirilmiþ den ibarettir. el-Ferrâ ayrýca þu mýsraý da nakletmektedir:
    "Fakat ben onun sevgisinden dolayý yýkýldým, tükendim."
    Görüldüðü gibi þair burada (haberin baþýna) "lâm" getirmiþ bulunmakta*dýr, çünkü buradaki "lâkin" astýndadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #7

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    45- Onlarý hasredeceði o günde sanki gündüzün ancak bir saati ka*dar eðlenmiþler gibi (gelecek); birbirlerini tanýyacaklar. Allah'a kavuþmayý yalanlamýþ bulunanlar, hem büyük bir zarara uðra*mýþlardýr, hem de doðru yolu bulamamýþlardýr.
    "Onlarý hasredeceði o günde sanki gündüzün ancak bir saati kadar eð*lenmiþler gibi (gelecek)" buyruðundaki; Sanki" edatý, "San*ki onlar" anlamýnda olup zamiri hazfedilmiþ ve "nun"'þeddesiz gelmiþtir. Ya*ni onlar kabirlerinde ancak bir saat kadar kýsa bir süre kalmýþlar gibi gele*cek onlara. Yani onlar, öldükten sonra diriliþin dehþetli hallerini görecekle*rinden, kabirlerinde kaldýklarý uzun süreyi oldukça kýsa bulacaklar. Buna de*lil de onlarýn: "Bir gün, yahut bir günün bir bölümü kadar eðlendik" (el-Mu'minûn, 23/113) diyeceklerine dair verilmiþ bulunan haberdir.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Dünyadaki kalýþ sürelerinin kýsa gelmesi, daha son*ra karþýlarýna çýkacak olan þeylerin dehþetinden dolayýdýr. Yoksa, kabirde ka*lacaklarý süreyi kýsa bulacaklar anlamýnda deðildir. îbn Abbas der ki: Onlar, ebedî kalmaya karþýlýk ömürlerinin uzunluðunu kýsacýk bir an gibi görecek*lerdir.
    "Birbirlerini tanýyacaklar" anlamýndaki buyruk, "O Onlarý has*redeceði" buyruðundaki "he ve mim" (onlar) zamirinden hal olmak üzere nasb mahallindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bununla birlikte bu buyruðun munkatý', (öncekiyle iliþkisi olmayan yeni) bir cümle olmasý da mümkündür. Adeta "onlar birbir*lerini tanýyacaklar" denilmiþ gibidir. (Meal de böyledir).
    el-Kelbî der ki: Kabirlerinden çýkacaklarý vakit, dünyada birbirlerini taný*dýklarý gibi tanýyacaklar. Bu tanýþma ise birbirlerini azarlamak ve rezil rüs-vay etmek þeklinde olacaktýr. Biri diðerine: Beni sen saptýrdýn, sen azdýrdýn, küfre sen götürdün diyecekler. Yoksa bu tanýþma birbirlerine karþý þefkat, mer*hamet ve sevgi þeklindeki bir tanýþma olmayacaktýr. Daha sonra kýyamet gü*nünün dehþetlerini görecekleri vakit aralarýndaki bu tanýþma da yüce Allah'ýn þu buyruðunda ifade edildiði gibi, kesilecektir: "Ve gerçek hiçbir dost, dos*tunu sormayacak." (el Meâric, 70/10)
    Þöyle de denilmiþtir: Geriye sadece azarlamak kastýyla bir tanýþma kala*caktýr. Doðru olan da yüce Allah'ýn þu buyruðu dolayýsýyla budur: "Sen, o za*limleri Rabbleri huzurunda durdurulmuþ... görsen. Biz de o kâfirlerin boyunlarýna tasmalar koyarýz..." (Sebe', 34/31-33); "Her ümmet girdikçe kar*deþine lanet edecek" (el-A'raf, 7/38) âyeti ile: "Rabbimiz, gerçekten biz, yö*neticilerimize ve büyüklerimize itaat ettik" (el-Ahzab, 33/67) âyetleri de bunu ifade etmektedir.
    Yüce Allah'ýn: "Ve gerçek hiçbir dost, dostunu sormayacak” (el-Meâric, 70/10) buyruðu ile "Sur'a ûfürüldüðü o günde aralarýnda akrabalýk baðý ol*mayacaktýr" (el-Mu'minûn, 23/101) buyruklarýnýn anlamý ise, kimse kimse*ye rahmet ve þefkati dolayýsýyla soru sormayacaktýr, anlamýndadýr. Doðrusu*nu en iyi bilen de Allah'týr.
    Þöyle de denilmiþtir: Kýyametin deðiþik konumlan ve halleri vardýr.
    Yine denildiðine göre, "birbirlerini tanýyacaklar" ifadesi, birbirlerine so*ru soracaklar anlamýndadýr. Yani, siz ne kadar süreyle kaldýnýz diye karþýlýk*lý soru soracaklar. Yüce Allah'ýn: "Birbirlerine dönerek karþýlýklý soru sorarlar" (et-Tûr, 52/55) buyruðunda olduðu gibi. Bu açýklama da güzel bir açýk*lamadýr.
    ed-Dâhhak der ki: Burada sözü edilen mü'minlerin þefkat yoluyla birbir*lerini tanýmalarýdýr. Kâfirler arasýnda ise þefkat olmayacaktýr. Yüce Allah'ýn: "Aralarýnda akrabalýk baðý olmayacaktýr" (el-Mu'minûn, 23/101) buyruðun*da olduðu gibi. Ancak, birinci görüþ daha kuvvetli görünmektedir. Doðrusu*nu en iyi bilen Allah'týr.
    "Allah'a" yaptýklarý Allah'ýn huzurunda onlara sunulmak suretiyle "kavuþ*mayý yalanlamýþ bulunanlar hem en büyük zarara uðramýþlardýr..." Þöy*le de açýklanmýþtýr: Öldükten sonra diriliþe ve amel defterlerinin verileceði*ne dair delilin ortaya konulusundan sonra bu buyruðun yüce Allah tarafýn*dan verilen bîr haber olmasý da mümkündür. Yani onlar, cennet mükâfaatý-ný elde edememiþ ve hüsrana uðramýþ kimselerdir. Þöyle de açýklanmýþtýr; Bun*lar yüce Allah'ýn huzuruna çýkacaklarý vakit, hüsrana uðrayacaklardýr. Çün*kü hüsran, artýk vazgeçme umudunun kalmadýðý, tevbenîn fayda vermeye*ceði o lýaîde ortaya çýkar.
    en-Nehhâs der ki: Onlarýn birbirlerini tanýmalarýnýn bu sözü söyleyecek*leri anlamýna gelmesi de mümkündür.
    "... hem de doðru yolu bulamamýþlardýr" buyruðuyla, onlarýn doðru yolu bulamayanlardan olmalarý Allah'ýn ilminde böyle olduklarý anlatýlmak*tadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    46. Onlara va'dettlðimizin bir kýsmýný sana göstersek, yahut senin ruhunu alsak da yine onlarýn dönüþü Bize olacaktýr. Hem Allah ne yapacaklarýný görüp gözetendir.
    Yüce Allah'ýn: "Onlara vadettiðimizia bir kýsmýný" yani, sen hayatta iken dinini muzaffer kýlmak suretiyle "sana göstersek" ifadesi þarttýr. Müfessirler derler ki: Onlara vadolunanlann bir kýsmý, Bedir'de onlarýn bir kýsmýnýn öldürülmesi, öbür kýsmýnýn da esir alýnmasý idi. "Yahut senin ruhunu alsak da" anlamýndaki buyruk, "sana göstersek"e atfedilmiþtir. Yani, bundan önce se*nin ruhunu alacak olursa, "yine onlarýn dönüþü Bize olacaktýr." Bu da þar-ün cevabýdýr. Maksat, eðer Biz acilen onlardan intikam almasak, elbette sonradan zamaný gelince onlardan intikam alacaðýzdýr.
    "Hem Allah ne yapacaklarýný" sana karþý savaþmalarý, seni yalanlamala*rý gibi iþlerini "görüp gözetendir." Kendisi onlarýn yaptýklarýna tanýktýr, ay-nca bu konuda baþkalarýnýn tanýklýðýna ihtiyacý yoktur.
    Þayet "Hem Allah... görüp gözetendir" buyruðunun, Allah orada ne yapacaklarýný... anlamýnda olduðu söylenecek olursa, bu da uygun bir açýklama olur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    47. Her ümmetin bir peygamberi vardýr. Rasûlleri geldiði zaman ara*larýnda adaletle hükmedilir ve onlara zulmedilmez.
    Yüce Allah'ýn: "Her ümmetin bir peygamberi vardýr. Rasûlleri geldiði zaman aralarýnda adaletle hükmedilir" buyruðunun anlamý þudur: Her bir ümmetin kendilerine karþý þahidlik edecek bir peygamberi vardýr. Kýyamet gününde peygamberleri geldiðinde aralarýnda hüküm verilecektir. Yüce Al*lah'ýn: "Her ümmetten birer þahid getirip de... halleri nice olur" (en-Nisa, 4/41) buyruðunda olduðu gibi.
    Ýbn Abbas der ki: Yarýn kâfirler, kendilerine peygamberlerin geliþini Ýn*kâr edecekler. Bunun üzerine peygamber getirilerek: Ben size Rabbimin ri-saletini teblið ettim, diyecektir. Ýþte o vakit haklarýnda azap edilmeleri hük*mü verilecektir. Buna delil de, yüce Allah'ýn: "Peygamberde size karþý þahid olsun diye..." (el-Bakara, 2/143) buyruðudur.
    Buyruðun anlamý þöyle de olabilir: Onlar, dünya hayatýnda kendilerine bir peygamber gönderilmedikçe azaba uðratýlmazlar, Ýman eden umduðunu el*de eder ve kurtulur, iman etmeyen ise helak olur ve azap edilir. Buna delil de yüce Allah'ýn: "Biz bir peygamber göndermedikçe azap ediciler deðiliz" (el-Ýsrâ, 17/15) buyruðudur.
    Âyet-i kerimede geçen "el-Kýst" adalet demektir.
    "Ve onlara zulmedilmez" yani, günahlarý olmaksýzýn onlara azap edilmez, onlara karþý delil getirilmeksizin de sorumlu tutulmazlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    48. "Eðer doðru söyleyenler iseniz, bu vaad ne zaman (gerçekleþek)?" derler.
    Bu buyruk ile Mekke kâfirleri kastedilmektedir. Çünkü onlar, oldukça Ýle*ri derecede inkâr etmiþler ve azabýn da çabucak gelmesini istemiþlerdir. Ya*ni, Muhammed'in bize vadedip tehdit ettiði ceza ne zamandýr, yahut kýyamet ne zaman gelecektir?
    Bu buyruðun, peygamberlerini yalanlayan her ümmet hakkýnda umumî ol*duðu da söylenmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    49. De ki: "Allah'ýn dilediðinden baþka kendime ne zarar verebili*rim, ne de bir fayda saðlayabilirim. Her ümmetin bir eceli var*dýr. Artýk ecelleri geldiði zaman ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler."
    Yüce Allah'ýn: "De ki: Allah'ýn dilediðinden baþka kendime ne bir za*rar verebilirim, ne de bir fayda saðlayabilirim" buyruðu þuna iþarettir: Mek-keli kâfirler, Peygamber (savVden azabýn çabucak gelmesini isteyince, yüce Allah ona þöyJe buyurdu: Ya Muhammed, onlara de ki: Ben, ne bir zarar ve*rebilirim, ne de bir fayda saðlayabilirim. Yani, bu kendini hakkýnda böyle ol*duðu gibi, baþkasý için de böyledir. "Allah'ýn dilediðinden baþka" eðer öy*le bir þeye güç yetirebilir veya sahip olabilirsem, bu ancak Allah'ýn dilediði ile olabilir. Durum bu olduðuna göre, sizin çabucak gelmesini istediðiniz þe*yi ben nasýl yerine getirebilirim ki? O halde bunlarý benden acele istemeyi*niz. Hem "her ümmetin bir eceli vardýr" yani, onlarýn helak ve azap edilmeleri için yüce Allah'ýn indinde belli bir vakit vardýr. "Artýk ecelleri" yani, ecellerinin süresinin sona ermesi vakti "geldiði zaman ne bir an geri kala*bilirler, ne de öne geçebilirler." Yani, dünyada bir an dahi gecikerek kalma imkânýný bulamazlar, onlar öne geçerek bu süreyi erteleyemezler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    50. De kî; "Ya O'mýn azabý geceleyin veya gündüzün size gelip ça*tarsa, söyleyin bana günahkârlar onun nesini acele isterler?"
    "De ki: Ya O'nun azabý geceleyin veya gündüzün sîze gelip çatarsa" buy*ruðunda iki zarf (geceleyin ve gündüzün) vardýr. Bu, onlarýn: "Bu vaad ne zaman?" þeklindeki sorularýnýn cevabýdýr. Onlarýn, azabý çabucak istemek þek*lindeki görüþlerinin, akýlsýzca bir iþ olduðunu ortaya koymaktadýr. Yani, azap size gelecek olursa, sizin bundan saðlayacaðýnýz bîr fayda yoktur. Ve o takdirde imanýn da size faydasý olmayacaktýr.
    "O günahkârlar onun nesini acele isterler?" Bu, bir soru olmakla birlik*te azap ile korkutma ve azabýn büyüklüðü anlatýlmak istenmektedir. Yani si*zin o çabucak gelmesini istediðiniz þey ne büyük bir þeydir! Nitekim, bir kim*se âkibe,ti vahim bir iþin gelmesini isteyecek olursa: Sen kendine karþý ne ya*pýyorsun böyle! denilir.
    Yüce Allah'ýn: "Onun" buyruðundaki zamir, azaba aittir denildiði gibi, þa*ný yüce Allah'a ait olduðu da söylenmiþtir. (O takdirde anlam: O'ndan neyi acele isterler anlamýnda olur).
    en-Nehhâs der ki: Eðer "onun" buyruðundaki zamir azaba ait kabul edi*lirse, o takdirde; "Nesini” hakkýnda iki takdir yapýlabilir. Birincisine göre; "Ne" mübtedâ olarak ref mahallinde; da; O kimse ki,o ki anlamýndadýr ve bu; ýn haberi olup, aid hazfedilmiþ olur. Diðer bir takdire göre ise; "Nesini" lafzýnýn mübteda olarak ref mahallinde tek bir Ýsim olmasý, haberin de cümlenin muhtevasýnda bulunmasý sözkonusu olur. Bu açýklamayý ez Zeccâc yapmýþtýr.
    Ayrýca: "Onun" ifadesindeki zamirin yüce Allah'ýn ismine ait olduðu ka*bul edilirse, o takdirde; " Ne" ile tek bir kelime olur ve; "Çabucak gelmesini ister" ile nasb mahallinde olur. Yani: Günah*kârlar Allah'tan o azabýn nesinin çabucak gelmesini isterler? demek olur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    51. Vuku bulduktan sonra mý Ona iman edeceksiniz? Þimdi mi, ha*ni siz onun mutlaka çabucak gelmesini isteyip duruyordunuz?
    Yüce Allah'ýn: "Vuku bulduktan sonra mý O'na iman edeceksiniz" an*lamýndaki buyrukta bir hazf vardýr ki, ifadenin takdiri þöyledir: Sizler, aza*býn üzerinize inmesinden yana güvenlik altýnda mýsýnýz? Sonra azap gelip sizi bulduðunda: Þimdi mi ona inandýnýz, denilir.
    Denildiðine göre bu, meleklerin onlarla alay olmak üzere söyleyecekle*ri sözlerdendir. Bunun, yüce Allah'ýn söyleyeceði sözlerden olduðu da söy*lenmiþtir.
    “Sonra’nýn baþýna soru için "elifin gelmesinin anlamý, onlara söyletmek ve azarlamaktsr. Böylelikle bu, ikinci cümlenin anlamýnýn, birincisinden sonra gerçekleþeceðine delalet etmesi Ýstenmiþtir.
    Þöyle de denilmiþtir: Buradaki; "Sonra" edatý, peltek "se"nin üstün okunuþu ile; "Orada" anlamýndadýr. O takdirde bu, bir zarf olur. Yani, orada mý... demek olur. Taberî'nin kabul ettiði görüþ budur. O takdirde bunda soru anlamý olmaz. (Yani: Orada vuku bulduktan sonra O'na iman ede*ceksiniz, demek olur).
    "( jNi): ÞimdÝ'nin aslýnýn; Vakti geldi, gibi mebni bir fiil olduðu söy*lenmiþtir. Baþýndaki "elif" ve "lam" ise onu isme dönüþtürmek için gelmiþtir. el-Halil der ki: Bu kelimenin mebni olmasý, iki sakinin yan yana gelmesin*den dolayýdýr. Baþtaki "elif" ve "lam" ise, an ve zamana iþaret içindir. Þimdi (an) ise, iki zamanýn arasýndaki sýnýrdýr.
    "Hani siz onun", yani azabýn "mutlaka çabucak gelmesini isteyip duru*yordunuz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    52. Sonra zulmedenlere: "Þu sürekli azabý tadýn* denilecek. "Ne ka-zandýysanýz ondan baþkasý ile mi cezalandýrýlacaksýnýz?"
    "Sonra zulmedenlere... ilenilecek." Yani, cehennem bekçileri onlara: "Þu sürekli" yani, kesintisiz "azabý tadýn" diyeceklerdir.
    "Ne kazandýysânýz ondan baþkasý Ýle mi" yani, küfrünüzün cezasýndan baþkasý ile mi "cezalandýrýlacaksýnýz?" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    53. "O gerçek midir?" diye senden haber almak isterler. De ki: "Evet, Rabbim hakký için elbette o haktýr ve siz Allah'ý âciz bý*rakacak deðilsiniz."
    Yüce Allah'ýn: "... senden haber almak Ýsterler" yani, ey Muhhammed! Azabýn geleceði ve kýyametin kopacaðýna dair "o gerçek midir?" diye sen*den haber almak isterler,
    "Gerçek midir" mübtedâdýr. "O" ise haber yerini almýþtýr. Si-beveylý'in görüþü budur. Bununla birlikte "O" anlamýndaki zamirin mübte-da, "gerçek midir" anlamýndaki ifadenin de onun haberi olmasý da mümkün*dür.
    "De ki: Evet" buyruðundaki: "Evet" kelimesi,"Evet" anlamýn*da tahkik, gerçeklik ve te'kid için kullanýlan bir lafýzdýr "Rabbim hak*ký Ýçin" buyruðu da bir yemindir. "O elbette haktýr" ise yeminin cevabýdýr, Yani, o gerçekleþecektir ve bunda hiç bir þüphe yoktur. "Ve siz Allah'ý âciz býrakacak deðilsiniz" O'nun azabýndan ve cezalandýrmasýndan kurtulamaz*sýnýz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    54. Zulmeden herkes, eðer yeryüzünde bulunan her þeye sahip olsaydý, elbette onu fidye olarak verirdi. Azabý gördüklerinde piþmanlýklarýný gizlerler. Aralarýnda adaletle hükmolunup ken*dilerine asla zulmedilmez.
    "Zulmeden herkes" yani, þirk koþup inkâr eden herkes "eðer yeryüzün*de bulunan her þeye" malik olup, "sahip olsaydý, elbette onu" Allah'ýn aza*býndan kurtulmak kastýyla "fidye olarak verirdi." Bu, böyle bir þey olsa da*hi bu fidyenin ondan kabul olunmayacaðý anlamýndadýr. Nitekim: "Þüphe*siz kâfir olanlar ve kâfir olarak ölenlerin hiç birinden yeryüzü dolusu al*týný fidye olarak verse dahi asla kabul olunmaz..." (Âli-tmran, 3/91) buyru*ðu daha önce geçmiþ bulunmaktadýr.
    "Azabý gördüklerinde piþmanlýklarýný gizlerler." Yani, onlarýn baþkan*larý, ileri gelenleri, kendilerine uyanlardan piþmanlýklarýný gizleyecekler, saklamaya çalýþacaklardýr. Bu ise, ateþ Ýle yakýlmalarýndan önce olacaktýr. An*cak, ateþe atýlacaklarýnda sun'i ve yapmacýk tavýrlarý sergilemek imkânýný bu*lamayacaklardýr. Buna delii de ateþte söyleyecekleri belirtilen: "Rabbimiz, bed-badhthðýmýz bize galip geldi" (el-Mu'minûn, 23/106) buyruðudur. Bu buy*rukta onlarýn hallerini gizlemeyecekleri beyan buyurulmaktadýr.
    Buradaki; "Gizlerler" kelimesinin açýða vururlar anlamýnda olup, bu kelimenin zýd anlamlýlardan olduðu da söylenmiþtir. Buna deiil ise, âhi-retin metanet gösterecek ve kiþinin kendisini sabýr ve tahammüle zorlayaca*ðý yer olmayacaðýdýr.
    Þöyle de açýklanmýþtýr: Onlar, bu þekildeki hasret duyuþlarýnýn acýsýný tâ kalplerinde hissedeceklerdir. Çünkü duyulan böyle bir piþmanlýðýn açýða vu*rulmasýna imkân olmayacaktýr. Nitekim þair Küseyyir de þöyle demektedir:
    "O münadinin ayrýlýp gitmiþ develerin geri getirilmesi için Seslendiði gün ben de piþmanlýðýmý gizledim."
    el-Müberred, bununla Ügili üçüncü bir açýklama zikretmektedir. Yani, "Piþmanlýk onlarýn yüzlerinin çizgilerinde görüldü." Buradaki çizgilerden kasýt, alýndaki kýrýþýklardýr. Tekili; þeklinde gelir.
    Nedamet: Piþmanlýk ise, bir þeyin meydana gelmesi, yahut elden kaçmasý dolayýsýyla duyulan lýasrettir. Kelimenin asýl anlamý bir þeyle birlikte bulunmak, ondan ayrýlmamaktýr. Nitekim "nedîm" kelimesi de buradan gelmektedir. Çünkü nedîm, bir kimsenin meclisinden ayrýlmayan kiþidir. "Fi*lan kiþi oldukça piþmandýr," anlamýndadýr, "(fiili): Bir þey için piþmanlýk duymak, üzülmek" manasýna gelir. Bir þeye nadim olmak, nedamet duymak Ýse ona ihtimam göstermek, ondan dolayý piþmanlýk duymak demektir.
    el-Cevherî der ki: Üzüntü ve piþmanlýk anlamýna geiir. "Dâl" har*fi esreli olarak; Kederlendi, üzüldü demektir. Bu bakýmdan (anlamý pekiþtirmek üzere de); "Piþman, üzüntülü ve kederli kiþi," de*nilir. Burada bu ikinci kelimenin itba' (müstakil anlamý olmamakla birlikte birincisinin anlamýný pekiþtirmek için gelen sesçe ona yakýn bir kelime) ol*duðu da söylenmiþtir. Mesela; " Onun bundan baþka bir üzüntüsü bir kederi yoktur," demek gibi.
    "piþmanlýk" kelimesinin ýn maklûbu olduðu da söylenmiþtir. Bu ise bir þeyin yanýnda bulunmak, ondan ayrýlmamak demektir. "Filan kiþi þarap düþkünüdür," tabiri de buradan gelmektedir. "Ahýrdan toplanan üstüste yýðýlýp kat kat olarak sertleþen idrar ve ker-me" demektir. Bu ismin veriliþi onun o yerde kalmasý ve ordan ayrýlmamasýn*dan dolayýdýr. "Kalpten bir türlü çýkmayan kin" anlamýndadýr, çoðu*lu; þeklinde gelir. "Mim" harfi esreli olarak; "Kalplerin*de kin yer eüý," denilir. "Filâna kin besledim," demektir.
    "Aralarýnda" yani, baþkanlar ile onlara uyanlar arasýnda "adaletle hükmolunup kendilerine asla zulmedilmez." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    55- Ýyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ýndýr. Þunu da iyi bilin ki, þüphesiz Allah'ýn va'di haktýr. Fakat onlarýn ço*ðu bilmezler.
    "Ýyi bilin kî, dikkat edin«ki..." edatý, sözün baþýna getirilen ve din*leyenin dikkat etmesini isteyen bir kelimedir. Size söyleyeceðim sözlere dikkat edin, demektir.

  8. #8

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    56. O, hem diriltir, hem öldürür ve siz O'na döndürüleceksiniz."
    Buyruðun anlamý gayet açýktýr ve buna benzer buyruklar da önceden geç*miþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    57. Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öðüt, kalplerde olanlara bir þifa, mü'miuler Ýçin de bir hidayet ve rahmet gelmiþtir.
    "Ey Ýnsanlar" yani, ey Kureyþliler! "Size Katibinizden bir Öðüt" yani, için*de türlü öðütler ve hikmetler bulunan Kur'ân-ý Kerim "kalplerde olanlara" kalplerde bulunan þüphe, nifak, ayrýlýk ve muhalefetlere karþý "bir þifa, mii'minler içinde bir hidayet" ona tabi olanlar için doðruya Ýleten özellik "ve rahmet" yani, bir nimet "gelmiþtir."
    Özellikle "mü'minler için” denilerek mü'minlerin sözkonusu edilmesi, imandan yararlanan kimselerin onlar oluþundan dolayýdýr. Buradaki bütün ni*telikler Kur'ân-ý Kerim'Ýn nitelikleridir.
    Sýfat olmakla birlikte bunlarýn "vav" harfi ile birbirlerine affedilmeleri ise, medhin te'kid edilmesi içindir. Nitekim þair de (sýfatlar arasýna "vav" getir*mek suretiyle) þöyle demektedir:
    "O efendi, o oldukça gayretli hükümdarVe savaþýn kýzýþtýðý zamanlarda birliðin aralanma..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    58. De ki: "Allah'ýn lütftý ve rahmetiyle ve yalnýz bunlar ile sevin*sinler. Bu, onlarýn topladýklarýndan daha hayýrlýdýr."
    "De ki: Allah'ýn lütfü ve rahmetiyle..." Ebu Said el-Hudrî ve Ýbn Abbas (r.anhuma) derler ki: Allah'ýn lütfü Kur'âývý Kerim'dir, rahmeti ise Ýslâm'dýr. Yine onlardan gelen rivayete göre, Allah'ýn lütfü Kur'ân-ý Kerim, rahmeti ise, sizi Kur'ân ehlinden kýlmýþ olmasýdýr, demiþlerdir.
    el-Hasen, ed-Dahhâk, Mücahid ve Katade derler ki: Allah'ýn lütfü iman, rahmeti Kur'ân-ý Kerimdir. Yani, birinci görüþün tam aksini ifade etmiþlerdir. Bundan baþka açýklamalar da yapýlmýþtýr.
    "Ve yalnýz bunlar Ýle sevinsinler." Bu da lütuf ve rahmete iþarettir. Araplar, iþaret zamirini hem tekil, hem ikil, hem de çoðul için kul*lanýrlar. Peygamber (sav)'den ise, "Yalnýz bununla sevininiz" di*ye "te" ile okuduðu da rivayet edilmiþtir. Bu ise, YezÝd b. el-Ka'kâ', Yakub ve diðerlerinin kýraatidir. Hadis-i þerifte "(namazda) sallardaki yerlerinizi alýnýz" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. denilmektedir.
    "Sevinç (ferah)," sevilen þeyin Ýdrâk edilmesi dolayýsýyla kalpteki bir lezzettir. Bazý yerlerde sevinç, yerilmiþ bulunmaktadýr. Yüce Allah'ýn þu buyruklarýnda olduðu gibi: "Sevinme (þýmarma), çünkü Allah sevinenleri (þýmaranlarý) sevmez" (el-Kasas, 28/76); "Çünkü o, sevinendir (þýmarandýr), böbürlenendir." (Hûd, 11/10) Ancak burada "sevinen" kelimesi mutlak ola*rak zikredilmiþtir. "Sevinç" eðer bir kayýt ile beraber zikredilirse bu yermek kastýyla kullanýlmýþ olmaz. Çünkü yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Al*lah'ýn liitfundan kendilerine verdiðiyle hepsi de sevinç içindedirler," (Âli Ým-ran, 3/170) Burada da þaný yüce Allah: "Yalnýz bunlar ile sevinsinler" di*ye buyurmaktadýr. Yani, Kur'ân ve Ýslâm ile sevinsinler, diyerek bir kayýt ge*tirmektedir. Harun dedi ki: Ubeyy'in kýraati; "Yalnýz bunlarla sevininiz" þeklindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    en-Nehhâs der ki: Emir yapma yolu, bunun "lam" ile olmasýdýr. Týpký ne-hiy ile beraber bir nehiy harfi bulunduðu gibi, emirle birlikte de böylelikle cezm edici bir harf bulunmuþ oîur. Ancak Araplar, muhataba hitap etmekle yetinerek, muhataba emir verdiklerinde bu emir harfini hazfederler. Kimi za*man bu asýî kaideye uygun olarak "lam" harfini getirerek emir verdikleri de olur. Ýþte (\yjiAi\iiila): Bununla sevininiz" kýraati de bu türdendir.
    "Bu, onlarýn" dünya hayatýnda "topladýklarýndan daha hayýrlýdýr."
    "Topladýklarý” ile "Sevinsinler" fiillerinin ikisin*de de genellikle "ye" harfi ile okunmuþtur. Ancak, Ýbn Âmir'den, "Sevinsinler" fiilini "ye" ile, buna karþýlýk; "Topladýðýnýz" fiilini ise kâfirlere hýtab olmak üzere "te" ile okuduðu rivayet edilmiþtir.
    el-Hasen'den ise, birincisini "te" ile; "Topladýklan" fitlini de "ye" ile olmak üzere Ýbn Âmir'in tam aksi þekilde okuduðu da rivayet edilmiþtir,
    Ebân Enes'ten, o da Peygamber (sav)'den þöyle dediðini rivayet etmek*tedir: "Ailah kimi Ýslâm'a hidayet eder, ona Kur'ân'ý öðretir de sonra bu kim*se fakirlikten þikayetçi olursa, Allah, huzuruna çýkacaðý güne kadar fakirli*ði onun alnýnýn ortasýna yerleþtirir." Daha sonra Hz. Peygamber: "Deki: Al*lah'ýn lütfü ve rahmetiyle ve yalnýz bunlar Ýle sevinsinler. Bu onlarýn top*ladýklarýndan daha hayýrlýdýr" âyetini Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. okudu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    59. De ki: "Allah'ýn size indirdiði ve kendisinden bir kýsmýný haram ve helâl yaptýðýnýz rýzýktan ne haber?" De ki: "Allah mý size izin verdi, yoksa Allah'a mý Ýftira ediyorsunuz?"
    Yüce Allah'ýn: "De ki: Allah'ýn sîze indirdiði ve kendisinden bir kýsmý*ný haram ve helâl yaptýðýnýz rýzýktan ne haber'* buyruðuna dair açýklama*larýmýzý iki baþlýk halinde sunacaðýz: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Helâl ve Haram Allah'ýn Emriyledir:


    Yüce Allah: "De ki: Allah'ýn size indirdiði... rýzýktan ne haber" buyru*ðu ile yüce Allah Mekke kâfirlerine hitap etmektedir.
    "Þey, ne" lafzý, "Görüþünüz nedir, ne haber?" fiiliyle nasb ma-hallindedir. ez-2eccâc ise, "Ýndirdiði" fiiliyle nasb mahallindedir, de*mektedir. Buradaki "indirdi" Ýse, yarattý anlamýndadýr. Nitekim yüce Allah bir baþka yerde þöyle buyurmuþtur: 'Sizin için davarlardan sekiz çift indirdi" (ez-Zümer, 39/6); "Ayrýca kendisinde hem çetin bir güç, hem de insanlar için faydalar bulunan demiri de Ýndirdi." (el-Hadid, 57/25).
    Görüldüðü gibi "yaratma"nýn "indirme" ile ifade edilmesi de mümkündür. Çünkü yeryüzünde rýzýk türünden bulunan her bir þey, elbette semadan in*en yaðmur ile meydana gelir.
    "Kendisinden bir kýsmýný haram ve helal yaptýðýnýz..." buyruðu hakkýn*da Mücahid der ki: Bu, Bahire, Sâibe, Vasile ve Hâm gibi (bk. d-En'âm, 6/103) davarlarýn haram olduklarýna dair verdikleri hükümdür. ed-Dalýhâk ise, burada kastedilen yüce Allah'ýn: "Onlar, Allah'a yarattýðý ekin ve davarlar*dan bir pay ayýrdýlar do..."(el-En'âm, 6/136) buyruðunda kastedilenlerdir, demektedir.
    "De ki" helal ve haram kýlmak hususunda "Allah mý size isin verdi, yoksa Allah'a Ýftira mý ediyorsunuz" buyruðunda kasýt, onlarýn: Bize bunu emreden Allah'týr, þeklindeki sözleridir.
    "Yoksa" kelimesi, "Hayýr" anlamýna gelmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2. Bu Âyet Kýyasýn Reddedilmesine Delil Olabilir mi?


    Kýyasý kabul etmeyenler bu âyeti delil gösterirler. Ancak, bunun delil ol*masý uzak bir ihtimaldir. Çünkü kýyas, yüce Allah'ýn, kullanmamýzý kabul et*tiði bir delildir. O bakýmdan, helal ve haram kýlmak, yüce Allah'ýn hükme de*lâlet edecek þekilde koymuþ olduðu bir delilin varlýðý halinde sozkonusu ola*bilir. Eðer kýyas ile yüce Allah'ýn koymuþ olduðu herhangi bir delile muha*lif hükme varýlacak olursa, o takdirde bu, asýl maksadýn dýþýna çýkmak ve baþ*ka bir delile baþvurmak olur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    60. Allah'a karþý yalan uyduranlar kýyamet gününde ne zanneder*ler? Þüphesiz ki Allah insanlara lütufkârdýr. Fakat onlarýn çoðu þükretmezler.
    Yüce Allah'm: "Allah'a karþý yalan uyduranlar kýyamet gününü ne zannederler" buynjðundaki; "Gün" kelimesi, zarf olarak veya "zan ederler" üe nasb edilmiþtir. Týpký Zeyd hakkýndaki zannýn ne*dir? ifadesinde olduðu gibi. Buyruk, onlar, Allah'ýn kendilerini, yaptýklarý do*layýsýyla sorgulamayacaðýný mý zannederler? anlamýndadýr.
    "Þüphesiz ki Allah insanlara lütufkârdir." Yani, onlarýn azabýný ertele*mek ve mühlet vermekle onlara lütufta bulunmaktadýr. Bununla güvenilir bir Harem bölgede kýlmakta olduklarýndan dolayý Mekkelilerin kastedildiði de söylenmiþtir.
    "Fakat onlarýn" yani kâfirlerin "çoðu þükretmezler." Allah'ýn nimet*lerine de, azabýn kendilerinden tehir edilmesine de þükretmezler. Buradaki "þükretmezler"in, O'nu tevhid etmezler anlamýnda olduðu da söylenmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    61. Herhangi bir iþte bulunsan, ona dair Kur'ân'dan bir þey okusan ve siz her ne yaparsanýz yapýnýz, o iþe daldýðýnýzda Biz mutlaka üzerinize þahidiz. Yerde olsun, gökte olsun zerre aðýrlýðýnca bir þey Rabbinden gizli kalmaz. Bundan daha küçüðü ve daha büyüðü de muhakkak apaçýk bir kitaptadýr.
    Yüce Allah'ýn: "Her hangi bir iste bulunsan" buyruðundaki; edatý olumsuzluk bildirir. Yani, hangi iþte olursan ol. Bu da þu demektir: Ýster ibadet türünden, ister bagka türden her ne durumda olursan ol, yüce Rabbin mut*laka seni görür.
    "Ýþ" kelimesi, hal, durum gibi anlamlara gelip, çoðulu; þek*lindedir.
    el-Ahfeþ der ki: Araplar, ben onun yaptýðý iþi yapmadým, anlamýnda: derler.
    "Ona dair Kur’ân'dan bir þey okusan" buyruðu ile ilgili olarak el-Ferrâ ve ez-Zeccâc derler ki: "Ona dair" deki zamir, "iþ"e aittir. Yani, her hangi bir iþ yapýp ondan dolayý bir Kur'ânî hüküm sana okunup ve böylelikle hükmünün nasýl olduðu bilinirse, yahut da onun hakkýnda tilavet olunacak bir Kur'ânî buyruk inecek olursa... demektir.
    Taberî der ki: "Ona dair" yüce Allah'ýn Kitabýna dair, O'nun Kitabýndan demektir. Ýkinci defa "Kur'ân'dan" buyurulmak suretiyle bunun tekrar edil*mesi ise, tefhim (þanýný yüceltmek, yüceliðine dikkat çekmek) Ýçindir. Yüce Allah'ýn: "Muhakkak Ben... olan Allah 'im" (el-Kasas, 28/30) buyruðunda ol*duðu gibi.
    "Ve siz, her ne yaparsanýz yapýnýz" buyruðu ile de hem Peygamber (sav)'e, hem de onun ümmetine hitap edilmektedir. "Her hangi bir iþte buhýnsan" buyruðu da ona hitap olmakla birlikte maksat, o ve ümmetidir. Nitekim kimi zaman Rasûle hitab edilmekle birlikte, kendisiyle birlikte ona tabi olanlar da kastedildiði olur. Burada Kureyþ kâfirlerinin kastedildiði de söylenmiþtir.
    "O Ýþe daldýðýnýzda" yani o iþi yapmaya baþladýðýnýzda -görüldüðü gibi buradaki zamir "iþ"e aittir- "Biz mutlaka üzerinize þahidiz" yani, o yaptýðýnýz iþi biliyoruz. Bunun bir benzeri de yüce Allah'ýn þu buyruðudur: "Üç kiþi fýsýldaþmayýversin muhakkak O, onlarýn dördüncüleridir."(el-Mücadele, 58/7)
    o iþe daldýðýnýzda" ile ayný kökten olmak üzere; "Filan kiþi söze, iþe daldý, baþladý" denilir. Çobanýn birisi þöyle demiþ:
    "el-Hakîl denilen yerde (veya bitkiyi) otladtklarý Zu'1-Ebâtýn'dan itibaren Geviþlerini yuttuktan sonra yollarýna koyuldular.
    Ýbn Abbas der ki: "O iþe daldýðýnýzda" o iþi yaptýðýnýzda demektir. el-Ahfeþ'e göre; onunla ilgili olarak konuþtuðunuzda, anlamýna gelir. Ýbn Zeyd ise, o iþe daldýðýnýzda anlamýndadýr, der. Ýbn Keysan, sözü yaygýnlaþtýrdýðýnýzda diye açýklamýþtýr. ed-Dahhâk der ki: "O" zamiri Kur'ân'a aittir. Yani siz, Kur'ân ile ilgili olarak yalanlan yaydýðýnýzda... anlamýndadýr.
    "Yerde olsun, gökte olsun zerre aðýrlýðýnca bir þey Rabbinden gizli kal*maz." Ýbn Abbas der ki: O'ndan gaip olmaz, kaçmaz. Ebu Ravk, O'ndan uzak düþmez, Ýbn Keysan, O'ndan kaçmaz diye açýklamýþlardýr. el-Kisaî ise, "Gizli kalýr" fiilini Kur'an-ý Kerim'Ýn neresinde geçerse geçsin "ze"harfini esreli olarak okurken, diðerleri ötreli okumuþlardýr. Her ikisi de fasih söyleyiþlerdir fiili gibi. "Aðýrlýðýnca" kelimesin*deki; edatý burada sýla (zaid ve ulama edatý) olarak gelmiþtir. Yani, senin Rabbinden "zerre" aðýrlýðý kadar bir þey dahi kaybolmaz. Zerre ise, olduk*ça küçük kýrmýzý renkli bir kanncacýktýr. en-Nisa SûresÝ'nde (.4/40. âyetin tef*sirinde) geçmiþ bulunmaktadýr.
    "Yerde olsun, gökte olsun... bundan daha küçüðü ve daha büyüðü de muhakkak apaçýk bir kitaptadýr" buyruðunda isimler, "aðýrlýðýnca" an*lamýndaki kelimeye atfedilmiþtir. "Zerre"ye atf da olabilir.
    Yakub ve Hamza; Daha küçüðü" kelimesi ile; "Daha büyüðü" kelimelerindeki "ra" harflerini "mýskal: aðýrlýðýnca" kelimesinin mahalline acf ile merfu okumuþlardýr. Çünkü edatý, te'kid için fazladan gelmiþtir.
    ez-Zeccâc ise, mübtedâ olarak merfu olmasý da mümkündür, demiþtir. Haberi Ýse "muhakkak apaçýk bir kitaptadýr" anlamýndaki buyruktur. Bu kitaptan kasýt ise, yüce Allah'ýn bu iþi bilmesi ile birlikte Levh-i Mahfuzdur. el-Curcânî der ki: Buradaki; "Muhakkak" kelimesi, "nesak vav'ý" anlamýn*dadýr. Yani, "Ve elbette o apaçýk bir kitaptadýr," takdirindedir. Allah'ýn þu buyruklarýnda olduðu gibi: "Çünkü Benim katýmda Rasûller korkmaz. Zulmedenler müstesna." (en-Neml, 27/10-11) "Ve zulmedenlere gelince" takdirindedir. Yüce Al*lah'ýn: "Ta ki insanlarýn size karþý bir delilleri kalmasýn. Aralarýndan zulmedenler müstesna" (el-Bakara, 2/150) buyruðu ise, "... ve onlardan zulmedenlere gelince"; takdirindedir. Buna göre burada; istisna edatý "nesak vav'ý" anlamýndadýr. Bu edattan sonra ise, hazfedilmiþ “o" zamiri vardýr.
    Yüce Allah'ýn: "Ve hýtta deyiniz" (el-Bakara, 2/58) buyruðu; Oo(sözünüz) hýtta'dýr, takdirindedir. Yine; "Üçtür demeyiniz" (en-Nisa, 4/171) da, onlar üçtür demeyiniz, takdirindedir.
    Âyetin açýkladýðýmýz bölümünün bir benzeri de yüce Allah'ýn þu buy*ruðudur: "Bir yaprak düþmeye görsün mutlaka onu bilir. Yeryüzünün karan*lýklarýnda tek bir tane (bile olsa) onu bilir. Yaþ ve kuru müstesna olmamak üzere hepsi muhakkak apaçýk bir kitaptadýr" (el-En'âm, 6/59) Burada; Müstesna olmamak üzere hepsi muhakkak apaçýk bir kitaptadýr" buyruðunda geçen istisna edatýndan sonra; O(nlann hep*si) zamiri takdirî olarak vardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    62. Haberiniz olsun kî, Allah'ýn velilerine hiç bir korku yoktur, on*lar kederlenecek de deðillerdir.
    "Haberiniz olsun ki Allah'ýn velilerine" âhirette "hiçbir korku yok*tur, onlar" dünya ellerinden çýktýðý Ýçin "kederlenecek de deðillerdir." Buradaki "onlara hiç bir korku yoktur, onlar kederlenecek de deðillerdir"
    buyruðunun þu anlama geldiði de söylenmiþtir: Yüce Allah'ýn dost edindiði, kendisini korumayý ve himayeyi üzerine aldýðý ve razý olduðu kimse, kýyamet gününde korkmaz ve üzülmez. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Þüphesiz kendileri için daha önceden tarafýmýzdan iyilik takdir edilmiþ olanlar, iþte onlar oradan"'yani cehennemden "uzaklaþtýrýlmýþlardýr... En büyük korku onlarý kederlendirmez." (elEnbiyâ,21101103)
    Said b. Cübeyr'in rivayetine göre de Rasûlullah (sav.Va: Allah'ýn velileri kim*lerdir? diye sorulmuþ, o da: "Görüldüklerinde Allah'ýn hatýrlandýðý kimseler*dir" diye cevap vermiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu âyet- kerime hakkýnda Ömer b, el-Hattab da þöyle demektedir: Ben, Rasûlullah (sav)'ý þöyle buyururken dinledim: "Allah'ýn kullan arasýnda Öy*le kimseler vardýr ki, onlar ne peygamberdir, ne de þehiddirler. Fakat peygamberler de, þehidler de kýyamet gününde yüce Allah'ýn nezdindeki üstün mevkiileri dolayýsýyla onlara gýpta ederler." Ey Allah'ýn Rasûlü! Bize onlarýn kim olduklarýný ve amellerinin ne olduðunu bildir, denildi. BeÝki böylelikle onlarý severiz. Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Bunlar, aralarýndaki ak*rabalýk baðlan ve alýþ veriþ ettikleri mallar olmamakla birlikte Allah için bir birbirlerini seven kimselerdir. Allah'a yemin ederim, onlarýn yüzleri bir nur (gibi)dur. Ve þüphesiz onlar nurdan minberler üzerinde olacaklardýr. Ýnsan*lar korktuklarýnda onlar korkmayacak, insanlar kederlendiklerinde onlar kedertenmeyeceklerdir." Daha sonra Hz, Peygamber: "Haberiniz olsun ki, Allah'ýn velilerine hiç bir korku yoktur, onlar kederlenecek de deðiller*dir" âyetini okudu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ali b. Ebi Talib (r.a) da dedi ki: Allah'ýn velileri, uykusuzluktan yüzleri sararmýþ, ibret almaktan gözleri kamaþmýþ, açlýktan karýnlan nerdeyse sýrt*larýna yapýþmýþ, susuzluktan da dudaklarý kýrýþmýþ kimselerdir.
    "Onlar Ýçin hiç bir korku yoktur" buyruðundan kasýt, geriye býraktýklarý zürriyetleri hususunda (korkmayacaklarýdýr). Çünkü, yüce Allah onlara riâyet eder. "Onlar kederlenecek de deðillerdir." Yüce Allah, gerek dünyalarýnda, gerekse âhiretlerinde onlara dünyalýklarýnýn karþýlýðýný vereceðinden dolayý kederlenmezler. Çünkü onlarýn gerçek dostlarý ve yardýmcýlarý O'dur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    63. Onlar iman edip takvâlý davrananlardýr.
    Ýþte bu da yüce Allah'ýn dostlarýnýn, velilerinin niteliðidir. Buna göre; "Onlar" kelimesi, ýn ismi olan "Velilerin bedeli olarak nasb mahallindedir. Bununla birlikte: "Yani" takdiri dolayýsýyla da nasb mahallinde kabul edilebilir. Bunun mübtedâ olduðu, haberinin ise, (bir son*raki âyetteki): "Onlar için dünya hayatýnda da âhirette de müjde vardýr" buy*ruðu olduðu da söylenmiþtir. O takdirde bu âyet-i kerime bir önceki âyet-i ker*ime ile alakalý olmamaktadýr. "Takvâlý davranmalarý"rýdan kasýt ise þirk ve masiyetten sakýnmalarýdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    64. Onlar için dünya hayatýnda da âhirette de müjde vardýr. Allah'ýn sözlerinde asla deðiþiklik olmaz. Ýþte bu, en büyük kurtuluþun tâ kendisidir.
    "Onlar için dünya hayatýnda da... müjde vardýr" buyruðu ile ilgili olarak Ebu'd-Derdâ'dan þöyle dediði nakledilmektedir: Rasûlullah (sav)'a bu buy*ruk hakkýnda sordum, þöyle buyurdu: "Ýndirildiðinden bu yana buna dair sen*den baþka bana soru soran olmadý. Buradaki "müjde"den kasýt, müslümanýn gördüðü, yahut ona gösterilen salih (gerçek çýkan) rüyadýr." Bu hadisi Tirmizî, Câmi'i' nde rivayet edilmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    ez-Zührî, Ata ve Katade de þöyle derler: Buradaki müjdeden kasýt, melek*lerin Ölüm esnasýnda dünyada iken mü'mine verdikleri müjdedir. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den de þöyle dediði nakledilmektedir: Mü'min kulun caný*nýn çýkmasýna yakýn bir zamanda ölüm meleði gelir ve þöyle der: "Ey Allah'ýn velisi, sana seiam olsun, Allah sana selam gönderdi" der, sonra da Muham*med b. Ka'b, þu: "Onlar ki, melekler hoþ ve temiz olarak ruhlarýný alýrken: Selam size... derler" (Nahl, 16/32) âyetini okudu. Bunu, Ýbnü'l-Mübârek zikretmektedir.
    Katade ve ed-DahMk da derler ki: Bu müjdeden kasýt, ölmeden önce ne*reye gideceðini bilmesidir. el-Hasen ise þöyle der: Bu, yüce Allah'ýn, KÝtab-ý Keriminde kendilerine cennetine ve bol mükâfaatýna dair vermiþ olduðu müj*dedir. Çünkü yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Rabbteri onlarý katýndan bir rahmet, hoþnutluk... ile müjdeler" (et-Tevbe, 9/21); 'Ýman edip salihamel iþleyenlere de þunu müjdele;gerçekten onlar için... cennetler vardýr" (.el-Ba*kara, 2/25); "Ve sise va'dolunan cennet müjdesiyle sevinin..." (Fussilet, 41/30) Ýþte bundan dolayý: "Allah'ýn sözlerinde asla deðiþiklik olmaz" di*ye buyum lmaktadýr ki, va'dinden caymaz demektir. Çünkü O, vaadlerini söz*leriyle dile getirir.
    "Âhirette de" buyruðu ile kabirlerinden çýktýklarýnda cennetlik oldukla*rýna dair müjde verilir, anlamýna geldiði söylendiði gibi, ruh cesetten çýktý*ðý vakit, Allah'ýn rýza ve hoþnutluðu Ýle müjdelenirler, dîye de açýklanmýþtýr.
    Ebu Ýshâk es-Sa'lebî nakleder: Ben, Ebu Bekr Muhammed b. Abdullah el-Cevzakî'yi þöyle derken dinledim: Hafýz Ebu Abdullah'ý, rüyamda üzerinde Taylasandan bir kaftan ve sarýk sarýnmýþ olduðu halde bir katýra binmiþ olarak gördüm. Ona selam verip: Hoþ geldin dedim. Bizler hâlâ seni anma*ya, senin güzelliklerini zikretmeye devam edip duruyoruz. O da: Biz de hâ*lâ seni anmaya, senin güzelliklerini zikretmeye devam edip duruyoruz, de*di Yüce Allah: "Onlar Ýçin dünya hayatýnda da âhirette de müjde vardýr" diye buyurmaktadýr. Buradaki müjdeden kasýt, güzel þekilde övülerek ken*disinden söz edilmesidir, deyip eliyle iþarette bulundu: "Allah'ýn sözlerin*de asla deðiþiklik olmaz" yani, O'nun va'dinden cayma olmaz.
    Haberlerinde deðiþtirme olmaz, anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Yani, ver*diði haberleri herhangi bir þey ile nesh etmez ve O'nun haberleri ancak ha*ber verdiði þekilde gerçekleþir. "Ýþte bu, en büyük kurtuluþun tâ kendisi*dir." Yani, Allah'ýn velilerinin, gerçek dostlarýnýn vardýðý sonuç, büyük kur*tuluþun tâ kendisidir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    65. Onlarýn söyledikleri seni üzmesin. Çünkü izzet bütünüyle yal*nýz Allah'ýndýr. O, hakkýyla iþitendir, bilendir.
    "Onlarýn söyledikleri seni üzmesin." Burada ifade tamam olmaktadýr. Ya*ni, onlarýn iftiralarý ve seni yalanlamalarý seni üzmesin. Daha sonra yeni bir cümle ile: "Çünkü Ýzzet bütünüyle yalruz Allah'ýndýr" diye buyrulmaktadýr. Ýzzet, yani eksiksiz güç ve kuvvet, kapsamlý galibiyet ve eksiksiz kudret yal*nýz Allah'ýndýr demektir, Senin yardýmcýn, senin zafere kavuþmaný saðlýyacak ve seni koruyacak oian O'ciur.
    "Bütünüyle" ifadesi hal olarak nasb edilmiþtir. Yüce Allah'ýn: "Ýz*zet Allah'ýndýr, Rasûlünündür ve iman edenlerindir" (el-Münafikun, 63/18) buyruðu buna aykýrý deðildir. Çünkü her türlü Ýzzet yine bütünüyle Allah ile*dir. Dolayýsýyla izzet, bütünüyle Allah'ýndýr. Nitekim yüce Allah: "Ýzzet sahi*bi olan Eabbin onlarýn niteleyegeldiklerinden münezzehtir" (es-Sâffâý, 37/180) diye buyurmaktadýr.
    "O hakkýyla iþitendir, bilendir." Onlarýn sözlerini ve seslerini iþiten, bütün amellerini ve davranýþlarýný ve lýer türlü hareketlerini çok iyi bilendir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    66. Ýyi bilin ki, göklerde kim var, yerde kim varsa þüphesiz Al*lah'ýndýr. Allah'tan baþkasýna tapanlar dahi Allah'a koþtuklarý ortaklara uymuyorlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve ancak yalan söylerler.
    "Ýyi bilin ki, göklerde kim var, yerde kim varsa, þüphesiz Allah'ýndýr."
    Yani, onlar hakkýnda dilediði þekilde hüküm verir ve onlar hakkýnda dilediðini yapar. O, her türlü eksiklikten münezzehtir.
    "Allah'tan baþkasýna tapanlar dahi, Allah'a koþtuklarý ortaklara uymu*yorlar" buyruðunda ki; nefy içindir. Yani onlar, gerçekte Allah'a ortak olan kimselere uymuyorlar. Bilakis onlarýn þefaal edeceklerini, yahut fayda*lý olacaklarýný sanýyorlar.
    Bu edatýn istifham için olduðu da söylenmiþtir. Yani, -onlann yaptýklan iþin çirkinliðini ortaya koymak üzere- Allah'tan baþka ortak koþanlar neye tabi olu*yorlar? anlamýndadýr.
    Daha sonra bu soruya þöylece cevap vermektedir: "Onlar, ancak zanna uyarlar ve ancak yalan söylerler." Yani, ancak kendiliklerinden bir þeyler uyduruyor ve yalan söylüyorlar. Buna dair açýklamalar daha önceden geçmiþ bulunmaktadýr. (Bk. el-En'âm, 6/116). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #9

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    67. Geceyi içinde dinlenmeniz için, gündüzü ise aydýnlýk olarak ya*ratan O'dur. Þüphe yok kî bunda kulak verecek bir topluluk için âyetler vardýr.
    "Geceyi içinde dinlenmeniz Ýçin, gündüzü ise aydýnlýk olarak yaratan O'dur." Bu buyruðu ile yüce Aîtah, hiç bir þeye gücü yetmeyenlere deðil de, geceyi ve gündüzü yaratmaya kadir olana ibadet etmek gerektiðini açýklamak*tadýr.
    "Ýçinde dinlenmeniz için" yani, eþlerinizle, çocuklarýnýzla yorgunluðu*nuz ve bitkinliðiniz gitsin diye geceyi yaratan O'dur, demektir.
    Sükûn (dinlenme); hareket ve çalkantýdan uzak kalmak demektir. "Gün*düzün aydýnlýk olmasý" ise, ihtiyaçlarýnýzý karþýlamak imkânýný bulmanýz için aydýnlýk kýlýnmasý demektir.
    aslýnda "gören" demektir. Gündüzün, içinde eþyanýn görünebil-diði zamandýr. Burada yüce Allah'ýn; "Gören" olarak (mealde: aydýn*lýk olarak) diye buyurmasý ise, Araplarýn; Ayakta gece ve oruçlu gün (yani, namaz kýlanan gece, oruç tutulan gündüzl ifadelerindeki adetleri üzere mecaz ve ifadenin geniþletilmesi sözkonusudur. Cerir de þöy*le demiþtir:
    "Ey Um Ðaylan, gece boyunca yol aldýk diye kýnadýn bizi. Ve sen uyudun. Halbuki binek (sýrtýnda olan)'in gecesi uyumuyor. (Yani, binek sýrtýndaolan geceyi uykusuz geçiriyor)."
    Kutrub der ki: "Gece karardý" denilir. Yani, gece karanlýk oldu. "Gündüz aydýnlandý" ve "gördü" denilirken de; gündüzün aydýnlýðý oldu ve gündüzün ortalýk görünebilir hale geldi, denilmek istenir.
    "Þüphe yok ki bunda, kulak verecek" yani, ibret alacak þekilde dinleye*cek "bir topluluk için âyetler" alâmetler, delâlet ve belgeler "vardýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    68. "Allah evlat edindi" dediler. O, bundan münezzehtir. O, hiç bir þeye muhtaç olmayandýr. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Elinizde buna dair hiç bir delil yoktur. Allah'a karþý bilmeyece*ðiniz bir þeyi mi söylüyorsunuz?
    "Allah evlat edindi, dediler" buyruðu ile kâfirleri kastetmektedir. Buna dair açýklamalar daha önceden (el Bakara, 2/116. âyetin tefsirinde) geçmiþ bulunmaktadýr.
    “O bundan münezzehtir." Yüce Allah burada kendi zatýný eþ, çocuk, or*tak ve denklerinin olmasýndan tenzih etmektedir. "O, hiçbir þeye muhtaç ol*mayandýr. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur." Daha sonra da yüce Allahý (bu buyruklarla) mutlak olarak hiç bir þeye muhtaç olmadýðýný, gökler*de ve yerde bulunan her þeyin gerek mülkiyeti, gerek yaratmasý ve gerek de kulluklarý itibariyle yalnýzca kendisine ait olduklarýný haber vermektedir: "Gök*lerde ve yerde kim varsa hepsi Rahman'ýn huzuruna ancak kul olarak ge*lecektir." (Meryem, 19/93)
    "Elinizde buna dair hiç bir delil yoktur." Yani, yanýnýzda buna dair her hangi bir deliliniz bulunmamaktadýr. "Allah'a karsý" Ona çocuk nisbet etmekgibi "bilmeyeceðiniz bir þeyi mi söylüyorsunuz?" Çünkü çocuk ayný cins*ten olmayý ve babaya benzemeyi gerektirir. Þaný yüce Allah ise hiçbir þeye benzemez ve hiç bîr þey ile ayný cinsten deðildir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    69. De ki: "Allah'a karþý yalan söyleyip iftira edenler asla kurtula*mayacaklardýr."
    70. Dünyada bir süre faydalanmadan sonra dönüþleri ancak Bize ola*caktýr. Sonra da inkâr ettikleri için onlara en þiddetli azabý tat*týracaðýz.
    "De ki: Allah'a karþý yalan söyleyip" yalan uydurup "iftira edenler as*la kurtulamayacaklardýr." Hiç bir zaman kurtuluþa elemeyecekler, güven*lik duyamayacaklardýr, ifade burada tamam olmaktadýr.
    "Dünyada bir süre faydalanmadan sonra." Bu, bir süre faydalanmadýr, demektir. Yahut da onlarýn bu hali, dünyadaki faydalanmadan ibarettir. Bu açýklamayý el-Kisaî yapmýþtýr. e!-Ahfeþ de der ki: Onlar için dünyada bir fay*dalanma vardýr. Ebu Ýshak da þöyle demektedir: Kur'ân-ý Kerîm'in dýþýnda ben*zer ifadeler kullanýlacak olursa, Bir faydalanma ile faydalanýr*lar, anlamýnda, kelimesinin mansub okunmasý caiz olur.
    "Sonra dönüþleri ancak Bize olacaktýr. Sonra da Ýnkâr ettikleri için" küf*re saptýklarýndan ölürü "onlara en þiddetli" en aðýr "azabý tattýracaðýz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    71. Onlara Nuh'un haberini de oku. Hani o, kavmine þöyle demiþ*ti: "Ey kavmim! Eðer aranýzda kalmam ve Allah'ýn âyetleriyle öðüt veriþim size aðýr geliyorsa -ki, ben ancak Allah'a dayanýp güvenirim- haydi Ýþinizi saðlam tutun, ortaklarýnýzý da çaðý*rýn. Sonra iþiniz size hiç bir tasa vermesin. Sonra da mühlet ver*meksizin bana hükmünüzü uygulayýn."
    Yüce Allah; "Onlara Nuh'un haberini de oku" buyruðuyla Hz. Peygam-ber'e, daha öncekilerin kýssalarým onlara hatýrlatýp küfürleri dolayýsýyla kar*þýlaþacaklarý can yakýcý azap ile onlarý korkutmasýný emretmektedir.
    "Oku" fiilinin sonundaki "vav" harfinin hazfedilmesi, emir olduðun*dan dolayýdýr. Onlara karþý Nuh'un haberini oku, demektir.
    "Hani o, kavmine þöyle demiþti" buyruðundaki; "Hani” nasb mahallindedir. "Ey kavmim... eðer size aðýr geliyorsa" yani, sizin için büyük bir iþ ise ve bu size aðýr bir yük gibi görünüyor ise demektir.
    "Aranýzda kalmam" anlamýndaki kelime kelimesi "mim" harfi üstün olarak okunursa kalman yer demektir. Ötreli okunursa, kalma süresi anlamýndadýr. Bildiðim kadarýyla "mim" harfini ötreli okuyan yoktur. Yani, eðer benim aranýzda kalýþým uzun bir süreden beri devam edip gidiyor ise ve benim siîlere "Allah'ýn âyetleriyle öðüt veriþim" sizi korkutmam "size aðýr geliyorsa" ve siz de beni öldürmeyi, beni kovmayý kararlaþtýrmýþ iseniz... "... Ki ben ancak Allah'a dayanýp güvenirim" buyruðu, þartýn cevabýdýr. Hz. Nûh her durumda yüce Allah'a tevekkül ederdi. Ancak, özellikle bu konu*da Allah'a tevekkül ettiðini beyan etmesi, kavminin kendisine yapmak iste*diklerine karþý Allah'ýn kendisine yeterli geleceðini bilmeleri içindi. Yani, eðer siz, bana yardým etmeyecek olursanýz, hiç þüphesiz ben bana yardým edecek olana güvenip dayanýrým.
    "Haydi Ýþinizi saðlam tutun, ortaklarýnýzý da çaðýrýn" buyruðundaki; "Saðlam tutun" anlamýndaki emri genel olarak elifi kat' ile okumuþ*lardýr. Buna karþýlýk "Ortaklarýnýzý” kelimesini de nasb ile oku*muþlardýr. Âsýrn el-Cahderî ise, "elifi vasýl ve "mim"i de üstün olarak; þeklinde; Topladý, toplar fiilinden gelen bir kelime ola*rak qkumuþ, "ortaklarýnýzý" anlamýndaki kelimeyi de nasb ile okumuþtur. (Buna göre meali: Bütün yapacaklarýnýzý ve ortaklarýnýzý bir araya getirip top*layýn, þeklinde olabilir). el-Hasen, Ýbn Ebi tshâk ve Yakub Ýse; "Sað*lam tutun" kelimesindeki hemzeyi kat' hemzesi, " Ortaklarýnýz" ke*limesini de ref ile okumuþlardýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Birinci okuyuþ, bir þeyi kararlaþtýrmak anlamýna gelen; den gelmektedir. el-Ferrâ der ki: Bu, bir þeyi hazýrlamak anlamýndadýr. el-Müer-ric de, bir iþi kararlagtýrdým anlamýný kastederek; kullanýmý; þeklindeki ifadeden daha fasihtir, der. Daha sonra el-Müerric þu beyitt nakletmektedir:
    Ah! Keþke -ki, temennilerin faydasý olmaz- bir gün olsun Ýþimi kararlaþtýrmýþ olarak sabah (oraya) varabilecek miyim?"
    en-Nehhâs der ki: "Ortaklar" anlamýndaki kelimenin, bu kýraate göre nasb ile okunmasý üç türlü açýklanabilir. El Kisaî ve el-Ferrâ derler ki: Bu, ortak*larýnýzý da size yardým etsinler diye çaðýrýnýz, anlamýndadýr. el-Kisaî ve el Ferrâ'ya göre de: "Ortaklarýnýzý'' anlamýndaki kelimenin nasb ile okunmasý, "ça*ðýrýnýz" anlamýndaki fiili takdir doiayýsýyladýr. Muhammed b. Yezid de der ki: Bu, manaya yani, -"iþinizi" anlamýndaki kelimenin mansub olmasý dola*yýsýyla atfedilmiþim Þairin þu beyitinde olduðu gibi:
    "Keþke savaþ esnasýnda senin kocanBir kýlýç ve mýzrak kuþanmýþ olarak (katýlsa).”
    Oysa mýzraðýn kuþanmasýndan söz edilemez. Ancak, mýzrak da kýlýç gi*bi taþýndýðýndan, (onun gibi manaya atfedilerek nasb ile gelmiþtir).
    Ebu Ýshâk ez-Zeccâc da der ki: Buyruðun anlamý size yardým etmeleri için ortaklarýnýzla beraber gelin (yani, mefulü maah) anlamýndadýr. Nitekim: "Su ile (kuyunun aðzýndaki) kereste birbirine kavuþtu (oraya kadar yükseldi)" demek de bu kabildendir.
    Ýkinci okuyuþa göre ise; yüce Allah'ýn þu buyruðunda olduðu gibi, "Toplamaktan gelmektedir: "Firavun dönüp hilesini top*ladý, sonra geldi." (Tâhâ, 20/60)
    Ebu Muâz der ki: Bununla birlikte ile ýn ayný anlamda ol*masý da mümkündür.
    Bu kýraate göre; "Ortaklarýnýzý" isminin; " Ýþinizi" kelimesine atfedilmiþ olmasý, ya da; "Ýþinizi karar*laþtýrýp ve ortaklarýnýzý da topluca çaðýrýn biraraya getirin" anlamýnda olma*sý da mümkündür. Arzu edilirse "beraber" anlamýnda, (mefulü maah olarak) nasb edildiði de kabul edilebilir.
    Ebu Cafer en-Nehhâs der ki: Ben, Ebu Ýshâk'ý, "Zeyd ve (onunla beraber) Amr kalktý" kullanýmýný caiz gördüðünü dinledim.
    Üçüncü kýraat ise; "ortaklarýnýz" anlamýndaki kelime, "saðlam tutun, kararlaþtýrýn" anlamýndaki merfu' zamire atfedilmiþ kabul edilir. Bunun güzel görünmesi, ifadenin uzamasýndan dolayýdýr. en-Nehhâs ve baþkalarý derler ki: Böyle bir kýraatin uygunluðu uzak bir ihtimaldir. Çünkü, eðer "ortakla*rýnýz" anlamýndaki kelime merfu' olsaydý, hemzenin "vav" üzerinde yazýlma*sý gerekirdi. Halbuki, yüce Allah'ýn: "Ortaklarýnýzý" buyruðunda "vav" harfinin varlýðý, mushaflarda görülebilmiþ deðildir. Ayný þekilde onla-rýn ortak koþtuklarý þeyler putlardýr. Putlar ise hiçbir þey yapamaz ve bir ey*lemde bulunamaz ki, birþeyler kararlaþtýrabilsinler.
    el-Mehdevî der ki: "Ortaklar" anlamýndaki kelimenin, mübteda olarak ref edilip, haberinin de mahzuf olmasý da mümkündür. Yani, sizin ortaklarýnýz da iþlerini saðlam tutsun, kararlaþtýrsýnlar. Ýþitmedikleri, görmedikleri ve hiç bir þeyi ayýrdedemedikleri halde böyle bir eylemin ortaklara nisbet edilme*si ise, onlara tapanlara bir azar olsun diyedir.
    "Sonra Ýþiniz size hiç bir tasa vermesin" anlamýndaki buyrukta, 'in ismi ve haberi de birlikte gelmiþtir. ile ayný anlamdadýr. Ve "ört*mek" manasýna gelir ki, Araplarýn: "Hilal (bulut ve benzeri þey*ler arkasýnda) gizlendi" tabirlerinden alýnmýþtýr. Buna göre anlam þöyle olur: Ýþiniz de sizin için gayet açýklýk kazansýn ve bu konuda dilediðinizi yapabi*lecek imkâný bulmalýsýnýz. Yapacaðý kendisi için belirgin olmayan ve istedi*ðini yapma gücünü bulamayan kimseler gibi olmayýnýz. Nitekim þair Tarafe þöyle demektedir:
    "Ömrün hakký için yapacaðým iþ benim için kapalý ve belirsiz deðildir. Ve benim gecem de gündüzüm de ebedi deðildir."
    ez-Zeccâc der ki: Burada; "Tasa verici" demektir. keli*meleri, yine tasa anlamýný veren; kelimeleri gibidir. Þöyle de denilmiþtir Bu kelime, kederlenmeyi, tasalanmayý gerektiren sýkýntýlý iþ de*mektir. Böyle bir durumda kiþi bu lasa ve kederini giderecek herhangi bir kurtuluþ yolunu göremez. "Sihah* da da;"Tasa" kelimesi -yine ayný an*lamdaki- kelimesiyle açýklanmýþtýr. Þair el-Accâc da der ki:
    "Ýnsanlarýn -açýlýp giderilmediði takdirde tasaya boðulduklarý -Bir tasanýn kendilerini bttrüdüðü vakit insanlara bir tanýk olaan."
    “Müphem, karýþýk iþ" anlamýnda kullanýlýr. Yüce Allah da: "Sonra iþiniz size hiç bir tasa vermesin" veya -sonra sizin iþiniz size göre açýklýk kazansýn, netlik kazansýn diye anlam kazanýr- diye buyurmaktadýr. Ebu Ubeyde der ki: Bu kelime mecazen karanlýk ve darlýk anlamýndadýr. Ayný þe*kilde yað tulumunun ve benzeri þeylerin dibi manasýna da gelir. Baþkalan ise þöyle demektedir: Bütün bu kelimelerin hepsinin türediði kök, -bulut anla*mýndaki- kelimesidir.
    "Sonra da mühlet vermeksizin bana hükmünüzü uygulayýn" buyruðun-daki; "Hüküm uygulayýn, hükmedin" ifadesiadeki hemze vasýl hem*zesi olup, "Hükmetti, hükmeder" fiilinden gelmektedir. el-Ahfeþ ve el-Kisaî der ki: Bu, "Ona þu kesin emri hüküm olarak verdik" (el-Hicr, 15/66) buyruðuna benzemektedir ki, yani Biz bu emri ona ulaþtýrdýk, ona teb*lið ettik demekdir.
    îbn Abbas'tan Ýse "sonra da mühlet vermeksizin bana hükmünüzü uygu*layýn" buyruðu hakkýnda þöyle dediði rivayet edilmektedir: Bana yapacaðýný*zý yapýn ve beni hiçbir þekilde de ertelemeyin. en-Nehhâs der ki: Bu, dil ba*kýmýndan doðru bir açýklamadýr. Nitekim, geçip gitti anlamýnda; "Ölü geçip gitti, iþi bitti" ifadesi de buradan gelmektedir. Hz. Nuh'un, kavmi*ne bu hususu, onlann kendisine bir kötülük yapmak kastýyla ulaþamayacak*larýný bildirmektedir ki, bu da peygamberliðin mucizeleri arasýndadýr.
    el-Ferrâ; kimi kýraat alimlerinin "kat1 hemzesi" ve "fe" harfi; di*ye okuduklarýný nakletmektedir ki, bana yönelin demektir. Mesela; "Hilafet filana teveccüh etti" denildiði gibi; "Bana aðrýlar geldi" de denilir.
    Bu buyruk, þaný yüce Allah'ýn, yüce Peygamberinin Allah'ýn yardým ve za*ferine tam bir güven beslediðini ve onlarýn giriþebilecekleri tuzaklarýndan korkmadýðýný haber vermektedir. Aynca, Hz. Nuh onlann da putlarýnýn da hiç*bir þekilde fayda saðlamaya da, zarar vermeye de güçlerinin yetmeyeceðini bildiðini göstermektedir. Diðer taraftan, son Peygamber Muhammed (sav)'e de bir teselli, kalbini de pekiþtirici bir buyruktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    72. "Eðer yuzçevirirseniz, zaten ben sizden bir ücret de istemedim. Benim ecrimi ancak Allah verecektir. Bana müsramanlardan ol*mam emrolundu."
    "Eðer yüzçevirirseniz" size getirdiklerime iltifat etmeyecek olursanýz, "za*ten ben sizden bir ücret de Ýstemedim." Sizin bu durumunuz hiç þüphesiz benim buna karþýhk sizden bir ücret isteyip de beni mükâfatlandýrmanýzýn size aðýr gelmesinden dolayý deðildir, "Benim" yüce Allah'ýn risaletini teb*lið dolayýsýyla "ecrimi ancak Allah verecektir. Bana müslümanlardan ol*mam* yani, yüce Allah'ý tevhid edenlerden olmam "emrolundu."
    "Benim ecrim" kelimesi nerede geçerse, Medineliler, Ebû Amr, Ýbn Âmir ve Hafs "ye" harfini üstün ile okurlar, diðerleri ise sakin (yani, harf-i med) olarak okumuþlardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    73. Yine onu yalanladýlar. Biz de onu ve onunla birlikte gemide bu*lunanlarý kurtardýk ve onlarý halifeler kýldýk. Âyetlerimizi ya*lanlayanlarý da suda boðduk. Uyarýlanlarýn sonunun nasýl oldu*ðuna bîr baki
    "Yine onu" yani, Nuh'u "yalanladýlar. Biz de onu ve onunla birlikte"mü'min olanlardan "gemide bulunanlarý" ileride gemi ile ilgili açýklamalar gelecektir- "kurtardýk ve onlarý halifeler kýldýk." Yani, yeryüzünün sakin*leri ve suda boðulanlara halef olanlar kýldýk.
    "Âyetlerimizi yalanlayanlarý da suda boðduk. Uyarýlanlarýn sonunun nasýl olduðuna bir baki" Yani, Peygamberlerin kendilerini uyardýðý, fakat iman etmeyen kimselerin, sonunda ne hale düþtüklerini bir gör! Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    74. Sonra onun arkasýndan kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara apaçýk belgelerle geldiler. Fakat önceden yalanladýklarý þeye Ýman etmediler. Ýþte Biz de haddi aþanlarýn kalpleri üzerine böyle mühür basarýz.
    "Sonra onun arkasýndan" Nuh'tan sonra "kendi kavimlerine" Hûd, Sa*lih, Ýbrahim, Lût, Þuayb ve diðerleri gibi "nice peygamberler gönderdik de, onlara apaçýk belgelerle" mucizelerle "geldiler. Fakat, önceden yalanladýk*larý þeye iman etmediler." Ýfadenin takdiri önceden Nuh kavminin yalanla*dýklarý þeye Ýman etmediler þeklindedir.
    Hz. Âdem'in sulbünden çýkartýldýklarý günden Önce yalanlamýþ oldukla*rý þeye iman etmediler, diye de açýklanmýþtýr. Çünkü, her ne kadar o sýrada hepsi de "belâ: Evet Rabbimizsin" demiþ idiyse de aralarýnda kalbiyle bunu yalanlayan kimseler de vardý. en-Nehhâs der ki: Bu hususta yapýlmýþ en gü*zel açýklamalardan birisi de; bunun, muayyen bir kavim için söylendiði þeklindedir. Mesela: "O inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir."(el-Bakara, 2/6) buyruðu gibi.
    "Ýþte Biz de haddi aþanlarýn" küfür ve yalanlamakta hadlerini aþarak iman etmeyenlerin "kalpleri üzerine böyle mühür basarýz." Bu da, önceden de (çeþitli vesilelerle) belirtildiði gibi, Kaderiye mezhebinin bu konudaki görüþ*lerini reddetmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    75. Sonra bunlarýn ardýndan da Musa'yý ve Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve onun (kavminin) Ýleri gelenlerine gönderdik. Fakat on*lar büyüklük tasladýlar, onlar zaten günahkâr bir kavim idiler.
    "Sonra bunlarýn ardýndan" yani, bu peygamberler ve ümmetlerden son*ra "Musa'yý ve Harun'u âyetlerimizle" bununla, Hz. Musa'ya verilen dokuz mucizeyi kastetmektedir ki, bunlara dair açýklamalar, daha önceden geçmiþti. (Bk. el-Bakara, 2/92; el-A'raf, 7/133, ayrýca bk. el-Ýsra, 17/101) "Firavun'a ve onun (kavminin) Ýleri gelenlerine" kavminin eþrafýna "gönderdik, fakat onlar" hakka karþý "büyüklük tasladýlar. Onlar zaten günahkâr" yani müþ*rik "bir kavim Ýdiler." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    76. Tarafýmýzdan kendilerine hak geldiði zaman: "Herhalde bu apaçýk bir sihirdir" dediler.
    77. Mûsâ: "Size gelince; hakka böyle (mi) dersiniz? Bu sihir midir? Halbuki sihirbazlar kurtuluþa eremezler" dedi.
    Tarafýmýzdan kendilerine" Firavun ve kavmine "hak geldiði zaman: Her*halde bu apaçýk bir sihirdir, dediler." Onlar, mucizeleri sihir diye yorum*ladýlar. .Bunun üzerine Hz. Musa kendilerine söylediði: "Size gelince, hak*ka (böyle) mi dersiniz? Bu sihir midir?" buyruðunda hazf olduðu söylen*miþtir. Anlamý þudur: Siz hakka; bu bir sihirdir mi dersiniz?
    Buna göre; "... mi dersiniz" ifadesi, onlarýn tutumlarýný inkâr anlamýnda bir sorudur. Onlarýn söyledikleri söz olan "bu bir sihirdir" ifadesi de hazf edilmiþtir.
    Daha sonra Hz. Musa tarafýndan yeni bir inkâr kastýyla soru gelmekte ve Hz. Musa'nýn: "Bu sihir midir?" dediði bize nakledilmektedir. Böylelikle Hz. Musa, Firavun'a ve onun ileri gelenlerine yaptýklarýný inkâr kastý ile ikinci söy*ledikleri sözlerle yetinip birinci sözlerini hazfetmiþtir.
    el-Ahfeþ der ki: "Bu sihir midir?" ifadesi, aslýnda onlarýn sözlerini nak*letmek içindir. Çünkü onlar, "bu sihir midir?" diye sormuþlar, bunun üze*rine kendilerine: Siz, hak size gelince bu sihir midir? dersiniz diye cevap verildi. Bu açýklama el-Hasen'den de rivayet edilmiþtir.
    "Sihirbazlar kurtuluþa eremezler." Yani, sihir yapan kurtulamaz, iflah ola*maz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    78. Dediler kb "Sen bizi atalarýmýzý üzerinde bulduðumuzdan dön*dürmek ve yeryüzünde de büyüklük ikinizin olsun diye mi bi*ze geldin(niz)? Biz size inanmýyoruz."
    "Dediler ki: Sen bizi atalarýmýzý üzerinde bulduðumuzdan" putlara tap*maktan "döndürmek" bizim yüzümüzü baþka tarafa çevirmek, baþka yöne yönelmemizi saðlamak.., için "mî bize geldin?" Birisini baþka bir tarafa yönlendirdiði zaman; "Onu yönlendirdi, döndürdü, döndü*rür" denilir. Þair de der ki:
    "Kabilenin bulunduðu tarafa doðru dönüp durdum, öyle ki kendimi Dönüp kulak vermekten dolayý boynumu ve boynumun yan tarafýndakidamarýmýn aðrýdýðýný gördüm."
    Bir kimsenin yönelmiþ olduðu cihetten vazgeçip baþka bir tarafa yönel*mesi anlamýndaki; "( cJJl): Yöneldi" ifadesi de buradan gelmektedir.
    "... ve yeryüzünde" yani Mýsýr topraklarýnda "de büyüklük" azamet, hü*kümdarlýk ve saltanat "Ýkinizin olsun diye mi bize geldi(niz)?" Mülke ve hü*kümdarlýða da; büyüklük (kibriyâ) denilir. Çünkü dünyada elde edilmesi Ýstenen þeylerin en büyüðü hükümdarlýktýr.
    "Biz size inanmýyoruz." Ýbn Mes'ud, el-Hasen ve baþkalarý "Ol*sun... diye" kelimesini "te" harfi yerine "ye" Ýle okumuþlardýr. Çünkü "kib-riyâ: Büyüktük" kelimesi hakiki müennes deðildir. Ayrýca, (nakýs fiil ile onun ismi arasýna) baþka bir kelime ile fasýla da girilmiþ bulunmaktadýr. Ni*tekim Sibevyh de; "Bugün hakimin huzuruna iki ka*dýn geldi" diye (fiilde te'nîs alameti olmaksszýn) bir kullaným nakletmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    79- Firavun: "Bütün bilgin sihirbazlarý bana getirin" dedi.
    Firavun bu sözlerini asa, yed'i beyzâ mucizelerini görüp de bunlarýn si*hir olduðuna inanmasý üzerine söylemiþti.
    Hamza, el-Kisaî, Ýbn Vessâb ve el-A'meþ: Sihirbaz kelimesini mübalaða si-gasý olarak; "Ýleri derecede sihirbaz" diye okumuþlardýr ki, el-A'raf Sûresi'nde (7/112. âyetin tefsirinde) bu iki kýraate dair açýklamalar geçmiþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    80. Nihayet sihirbazlar gelince, Musa onlara: "Atacaðýnýzý atýn* dedi.
    Yani, beraberinizde bulunan iplerinizi, asalarýnýzý yere býrakýn. Yine el-A'raf Sûresi'nde (7/104. âyet ve devamýnýn tefsirinde) buna dair yeterli açýklama*lar geçmiþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    81. Onlar atýnca Musa dedi ki: "Sizin bu yaptýðýnýz sihirdir. Þüphe*siz Allah onu boþa çýkaracaktýr. Elbette Allah, o bozguncularýn iþini düzeltmez."
    "Onlar atýnca, Musa dedi ki: Sizin bu yaptýðýnýz sihirdir" anlamýndaki buyrukta mübtedâ olarak ref mahallinde olur. Buna karþýlýk; "Bu yaptýðýnýz" ise, haberidir. Ýfadenin takdiri de: Bu yaptýðýnýz nedir? þek*lindedir. Bu da onlarýn sihir yapmalarý üzerine onlarý azarlamak ve küçüm*semek kastýyla yöneltilmiþ bir soru olur. Ebu Amr'ýn kýraatine göre þeklinde mübtedânýn hazfine göre soru iledir. Ýfadenin takdiri, sizin bu yap*týðýnýz sihir midir? þeklinde olur. Bununla birlikte bunun mübtedâ olup ha*berinin mahzuf olmasý da mümkündür, o takdirde ifade: Sizin yaptýðýnýz si*hirdir, anlamýnda olur. Ýstifham (soru) kabul edenlere göre; ism-i mevsul anlamýnda deðildir, çünkü haberi yoktur. Diðerleri ise, "Büyü" ke*limesini haber olarak okumuþlardýr. Bu okuyuþun delili ise Ýbn Mes'ud'un " Sizin bu yaptýðýnýz bir sihirdir" þeklindeki kýraati ile Ubey'in;
    "Sizin bu yaptýðýnýz (getirdiðiniz) bir sihirdir" kýraatidir. Buna göre burada; Ýsm-i mevsul anlamýnda; "Yaptýðýnýz" onun sýla-sý olur. da mübtedâ olarak ref mahallinde; "sihirdir" anlamýndaki ke*lime de mübtedânýn haberidir. Eðer Ýsm-i mevsul kabul edilirse, nasb mahallinde olmaz. Çünkü sýla hiç bir zaman ism-i mevsulda amel etmez. Bu*nunla birlikte el-Ferrâ; "Sihir" kelimesinin; "Yaptýðýnýz" lafzý ile nasb edilmesini uygun kabul eder ve; þart edatý olur. "Yap*týðýnýz" lafzý þart edatý ile cezm mahallinde ve þartýn cevabýnýn baþýna gelen "fe" da mahzuf olur. Ýfadenin takdirî de: "Muhakkak Allah onu iptal edecektir" þeklindedir. Bununla birlikte;"Sihir" kelimesinin mas*tar olarak nasb okunmasý da mümkündür, " Sizin yaptýðýnýz bir sihirdir" takdirinde olup, daha sonra fazladan bu kelimenin baþýna "elif" ile "lam" getirilmiþtir. Bu takdire göre ise, "fe"nin hazfine ihtiyaç yoktur, en-Nehhâs da bu görüþü tercih etmiþ ve þöyle demiþtir: Þartýn cevabýnýn baþýn*daki "fe"nin hazfedil meþini ancak þiir zarureti dolayýsýyla olmasý müstesna, nahivcilerin çoðu uygun kabul etmezler. Þairin þu mýsraýnda olduðu gibi:
    "Her kim iyilikler iþlerse, Allah da onlann karþýlýðýný verecektir."
    Hatta kimi nahivciler þöyle demektedir: "Fe" harfinin hazfedilmesi hiçbir þekilde caiz deðildir. Ben, Ali b. Süleyman'ý þöyle derken dinledim: Bana Mu-hammed b. Yezid anlattý, dedi ki: Bana el-Mâzinî anlattý, dedi ki; ben el-Es-maî'yi Þöyle derken dinledim: Bu beyiti nahivciler deðiþikliðe uðratmýþlardýr. Aslýnda bu beyitin rivayeti:
    "Her kim hayýr yaparsa, Rahman olan Allah onu mükâfatlandýrýr"
    þeklindedir. Ali b. Süleyman'ý da þöyle derken dinledim: Þartýn cevabýnýn ba*þýndaki "fe" harfinin hazfedilmesi caizdir. Buna delil de yüce Allah'ýn þu buy*ruklarýdýr: "Size isabet eden her musibet el*lerinizle kazandýklarýnýz sebebi iledir" (eþ-Þûrâ, 42/30) buyruðunda yer alan; "Sebebiyle" diye baþlayan cevap cümlesinin baþýndaki "fe" harfi olmak*sýzýn; diye de okunmuþ olup bu iki kýraat de bilinen meþhur iki kýraattir.
    "Elbette Allah, o bozguncularla Ýþini düzeltmez" yani, onlarýn sihir yapmalarýný düzlüðe çýkarmaz. Ýbn Abbas der ki: Her kim geceleyin yataðý*na çekildikten sonra þu: "Sizin bu yaptýðýnýz sihirdir. Þüphesiz Allah, onu boþa çýkaracaktýr. Elbette Allah o bozguncularýn iþini düzeltmez" buyru*ðunu okuyacak olursa, hiç bir sihirbazýn hilesinin ona zararý olmaz. Büyü*lenmiþ bir kimsenin üzerine yazýlacak olursa da mutlaka Allah, o kimseden sinirin þerrini defeder. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    82. Allah kelimeleriyle hakký ortaya koyup gerçekleþtirecektir. Günahkârlarýn hoþuna gitmese de.
    "Allah kelimeleriyle" buyruðu, hüccetleri ve belgeleriyle; gerçek kulla*rýna yardým vaadleriyle diye de açýklanmýþtýr. "Hakký ortaya koyup" beyan edip açýklayýp "gerçekleþtirecektir." Firavun hanedanýndan olan "günahkâr*larýn hoþuna gitmese de." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #10

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    83. Musa'ya, kavminden bir lakým gençler dýþýnda kimse Ýman et*medi. Bunlar, Firavunun ve ileri gelenlerinin kendilerini fitne*ye düþürmelerinden korkuyorlardý. Çünkü Firavun yeryüzün*de gerçekten yücelik taslayan bir kiþi Ýdi Ve o, gerçekten had*di aþanlardandý.
    "Musa'ya kavminden bir takým gençler dýþýnda kimse iman etmedi" buy-ruðundaki "Kavminden"deki "ne" zamiri Musa'ya aittir. Mücahid de*di ki: Yani, onun kavminden hiç kimse iman etmedi. Ona, ancak Musa'nýn kendilerine peygamber olarak gönderildiði Ýsrailoðullannýn çocuklarý iman etti. Aradan geçen uzun zaman süresi içerisinde ilk muhataplar olan baba*lar ölüp gitmiþ, geriye çocuklarý kalmýþ, onlar da iman etmiþti. Taberî'nÝn ter*cih ettiði görüþ de budur.
    Zürriyet (mealde; gençler), insanýn soyundan gelenlerdir. Bazan bunlar çoðalabilirler. Þöyle de denilmiþtir: Zürriyet'ten kas.t, ÝsraiÝoðullanndan iman edenlerdir. Ýbn Abbas da der ki: Sayýlan altýyüzbin kiþi idi. Þöyle ki: Yakub (a.s) yetmiþ iki kiþi ile birlikte Mýsýr'a girmiþti. Bunlar çoðalarak sonun*da altýyüzbin kiþi oldular.
    Yine Ýbn Abbas der ki: "Kavminden" buyruðundan kasýt, Firavun'un kavmidir. Nitekim, Firavun hanedanýndan Ýman eden kiþi, Firavun'un hazinadarý, onun hanýmý, kýzý Mâþita ve hazinedarýnýn hanýmý bu iman edenler arasýndadýr.
    Bunlarýn babalarý Kýptîlerden, anneleri Ýsrailoðulianndan bir takým kim*seler olduklarý da söylenmiþtir. Ýþte bundan dolayý Yemen ve Arap toprak-lannda dünyaya gelen Farslann çocuklarýna "ebnâ" denildiði gibi, bunlara da "zürriyet" adý verilmiþti. Bu açýklamayý el-Ferrâ yapmýþtýr. Buna göre "kav*minden" ifadesindeki zamir, anneler yoluyla akrabalýk sebebiyle Musa'ya ye eðer bunlar Kýptîlerden iseler, Firavun'a racidir.
    "Bunlar, Firavun'un ve ileri gelenlerinin kendilerini fitneye düþürme*lerinden korkuyorlardý." Firavun'dan korkmalarýnýn sebebi, onlarýn üzerin*de oldukça zorbalýkla musallat oluþundan dolayý idi.
    Burada; "(Onlarýn.) Ýleri gelenlerinin" denilerek "onun ileri ge*lenleri (melei)" denilmeyiþinin sebebi ile ilgili olarak altý çeþit cevap veril*miþtir:
    1- Firavun, zorba bir kimse olduðundan dolayý ondan çok sayýda kimse*lerin yaptýklarý iþ gibi haber verilmiþtir.
    2- Firavun, söz konusu edildiðinde, beraberinde baþkalarýnýn da olduðu bilinir. O bakýmdan zamir hem Firavun'a hem de onun beraberindekilere ait*tir. Bu, el-Ferrâ'nýn konu ile ilgili iki görüþünden birisidir.
    3- Firavun adýnýn topluluk hakkýnda da kullanýlmasý. Semûd gibi.
    4- Ýfadenin takdirinin þöyle olmasý: Firavun hanedanýndan korkuyorlar*dý... O takdirde bu, "o kasabaya sor" (Yusuf, 12/82) buyruðunda ve benzer*lerinde olduðu gibi muzafm lýazfedilmesi tütündendir. Bu da el-Ferrâ'nýn ikin*ci görüþüdür. Sîbeveyh ve el-Halil'in görüþüne göre ise böyle bir cevap yan*lýþtýr. Çünkü onlara göre; Hind'in kölesini kastederek; "Hind kalktý" demek mümkün deðildir.
    5- el-Ahfeþ Said'in görüþü; buradaki zamirin zürriyete ait olduðu þeklin*dedir. Yani, o gençlerin ileri gelenlerinin (kendilerini fitneye düþürmelerin*den korkuyorlardý) demek olur ki, Taberî'nin tercihi de budur.
    6-Zamirin "Musa'nýn kavmi"ne ait olmasý. (Yani, Musa'nýn kavminden iman eden birtakým gençler, kavimlerinin ileri gelenlerinin kendilerini fitneye düþürmelerinden korkuyorlardý, demek olur.) en-Nehhâs der ki: Bu ce*vap sanki bunlarýn en belið olanlarý gibidir.
    "Kendilerini fitneye düþürmesinden" fiilindeki zamirin tekil gelmesi, Firavun'un durumunu haber vermek üzere tekil gelmiþtir. Yani Fi*ravun, uyguladýðý cezalarla onlarý dinlerinden döndürmeye çalýþýrdý. Ve ay*ný zamanda bu, bedeli istimal olarak cer mahaîlindedir. Bununla birlikte; "Korku..." ile nasb mahallinde olmasý da mümkündür, "Firavun" ke*limesinin munsarýf olmayýþý hem Arapça olmayan bir isim oluþundan, hem de marife (özel isim) oluþundan dolayýdýr.
    "Çünkü Firavun yeryüzünde gerçekten yücelik taslayan azgýn ve mü-tekebbir bir kiþi idi. Ve o, gerçekten haddi aþanlardandý." Küfürde olduk*ça ileri gidenlerdendi. Çünkü Firavun, bir kul iken rububiyet iddiasýnda bulunmuþtu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    84. Musa: "Ey kavmim! Eðer siz Allah'a Ýman etmiþ ve O'na teslim olmuþsanýz, artýk O'na güvenip dayanýn* dedi.
    85. Onlar da þöyle dediler: "Biz yalnýz Allah'a güvenip dayandýk. Ey Kabbimizt Bizi o zalimler topluluðunun fitnesine uðratma!"
    "Musa: Ey kavmim, eðer siz Allah'a iman etmiþ" yani, Onu tasdik etmiþ "ve O'na teslim olmuþsanýz" burada þartý te'kid için tekrarlamýþtýr, "artýk O'na güvenip dayanýn" yalnýz O'na itimad edin "dedi." Böylelikle imanýn kemalinin iþi tamamiyle Allah'a havale etmekle mümkün olacaðýný beyan etmek*tedir.
    "Onlar da þöyle dediler: Biz yalnýz Allah'a güvenip dayandýk" iþlerimi*zi O'na havale edip teslim ettik. O'nun kaza ve kaderine razý olduk ve O'nun emrine boyun eðdik.
    "Ey Rabblmiz, bizi o zalimler topluluðunun fitnesine uðratma" yani, on*larý bize muzaffer kýlma. Çünkü, o takdirde bu, bizim dinimiz dolayýsýyla fit*neye (azap ve iþkenceye) uðramamýza sebep olacaktýr. Ya da onlar aracýlýðýyla bizleri azap etmek suretiyle imtihan etme.
    Mücahid der ki: Düþmanlarýmýzýn eliyle bizi helak etme ve senin tarafýn*dan gelecek bir azap ile bizi azaplandýrma, anlamýndadýr. O takdirde düþman*larýmýz da: Eðer bunlar hak üzere olsalardý, biz onlara musallat edilmezdik, derler ve böylelikle onlar fitneye düþerler.
    Ebu Miclez ve Ebu'd-Duhâ derler ki: Sen, onlarý bize karþý muzaffer kýl*ma. O takdirde kendilerinin bizden hayýrlý olduklarý kanaatine kapýlacaklar ve azgýnlýklarýný daha da artýracaklardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    86. "Ve rahmetinle bizi o kâfirler topluluðundan kurtar."
    "Ve rahmetinle bizi o kâfirler topluluðundan" Firavundan ve onun kav*minden "kurtar." Kurtuluþumuzu böylelikle gerçekleþttr. Çünkü, Firavun ve kavmi, Ýsrailoðullarýný aðýr iþleri yerine getirmekle yükümlü tutuyorlardý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    87. Musa'ya ve kardeþine söyle vahyettik: "Mýsýr'da kavminize ev*ler hazýrlayýn, o evlerinizi namazgah yapýn ve namazý dosdoð*ru kýlýn. (Ey Musa) mü'minleri de müjdele!"
    Yüce Allah'ýn: "Musa'ya ve kardeþine þöyle vahyettik: Mýsýr'da kavmi*nize evler hazýrlayýn" buyruðu ile ilgili açýklamalarýmýzý beþ baþlýk halinde sunacaðýz: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1. Mýsýr Denilen Yer:


    "Musa'ya ve kardeþine þöyle vahyettik: Mýsýr'da kavminize evler hazýr*layýn'1 evler edinin demektir. Bu anlamda; " Zeyd'i bir yerde yerleþtirdim" þeklinde kullanýldýðý gibi; diye de kullanýlýr.
    ise, yerleþilen ve orada devamlý kalýnan yer demektir.
    Allah onu bir yere yerleþtirdi, ifadesi de buradan gelmektedir. Yani, onu o yere yerleþtirdi, iskan ettirdi anlamýndadýr. "Bana kasten yalan uyduran kimse cehennemde oturacaðý yeri fiilen yerleþmiþ bellesin Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. hadisindeki ("yerleþmiþ bellesin" anlamý verilen) kelime de bura*dan gelmektedir. Þair recez vezninde þöyle demektedir:
    "Biz, Adnanoðnllarýyýz, hiç þüphesizÞeref aramýzda yer etmiþtir ve hükümdarlýk da."
    Bu âyet-i kerimede Mýsýr'dan kasýt, Mücahid'in görüþüne göre Ýskenderi*ye þehridir. Dahhâk ise þöyle demiþtir: Bundan kasýt, Mýsýr diye adlandýrýlan þehirdir. Mýsýr ise, deniz île Asuvan arasýndaki bölgenin adýdýr. Ýskenderiye de Mýsýr topraklarýnýn bir parçasýdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2. Israiloðûllannýn Evlerini Namazgah Edinmeleri ve Nafile Namazlar:


    Yüce Allah'ýn: "O evlerinizi namazgah yapýn" buyruðu ile ilgili olarak, müfessirlerin çoðunluðu þöyle demiþlerdir: Ýsrailoðullarý, ancak kendi mes-cid ve mabedlerinde namaz kýlarlardý. Mescidleri de açýkça ortalýkta görülü*yordu. Hz. Musa peygamber olarak gönderilince, Firavun emir vererek Ýsra-iloðullarýnýn bütün mescidleri tahrip edildi ve namaz kýlmalarý yasaklandý. Yü*ce Allah da Hz. Musa ve Hz. Harun'a, Ýsrailoðullanna Mýsýr'da bir takým ev*ler yani mescidler seçip edinin diye emir verdi. Yoksa bununla mesken ola*rak kullandýklarý evleri kastetmeraektedir. Ýbrahim, Ýbn Zeyd, er-Rabi', Ebu Malik, Ýbn Ab bas ve diðerlerinin görüþü budur.
    Ýbn Abbas ve Said b. Cübeyr'den rivayete göre de mana þudur: Sizler, ev*lerinizi birbirlerine bakacak þekilde karþýlýklý yapýnýz. Ancak birinci görüþ da*ha sahihtir. Yani, mescidlerinizý kýbleye dönük yapýnýz, demektir. Kýble, denildiðine göre Beytü'l-Makdis'tir. Beytü'l-Makdis bugüne kadar yahudilerin kýblesidir. Bu açýklamayý Ýbn Bahr yapmýþtýr. Kýblelerinin Kabe olduðu da söylenmiþtir. Ýbn Abbas'tan þöyle dediði nakledilmektedir: Kabe, Musa ve be*raberindekilerin kýblesi Ýdi. Ýþte bu, namazda kýbleye dönmenin, Hz, Musa'nýn da þeriatýnýn bir hükmü olduðunu göstermektedir. Ayný zamanda bu namaz için taharet, setr-i avret ve kýbleye dönmek de þart idi. Çünkü bunlarýn þart olmasý, mükelleflerin daha ileri derecede olmasýný ve ibadetin daha kapsam*lý bir halde yapýlmasýný gerektirir.
    Burada maksadýn, güvenlik duymanýz için evlerinizde gizlice namaz kýlýn, þeklinde olduðu da söylenmiþtir. Bu da, Firavun'un kendilerini korkutmasý sý*rasýnda olmuþtu. Onlar, sabretmek, evlerini mescidi er edinmek ve böylece de namazý kýlmakla emrolundular. Allah'ýn vaadi gerçekleþinceye kadar dua et*meleri de istendi. Ýþte yüce Allah'ýn: "Musa kavmine: Allah'tan yardým dile*yin ve sabredin..."(el-A 'raf, 7/128) buyruðunda kastedilen de budur. Güven*lik içinde olduklarý sürece ancak mabed ve havralarýnda namaz kýlmalarý di*ni inançlarýnýn bir gereði idi. Ancak, tehlikelerden korunmalarý halinde evle*rinde namaz kýlmalarýna Ýzin verildi. Ýbnü'l-Arabî der ki: Birincisi, iki görüþün daha kuvvetli olanýdýr. Çünkü ikincisi sadece bir iddiadýr.
    Derim ki: Ýbnül-Arabi'nin "Ýkinci görüþün bir iddia olduðu" þeklindeki gö*rüþü doðrudur. Çünkü sahih hadiste Hz. Peygamberin þöyle buyurduðu kaydedilmektedir: "Yeryüzü bana hem mescid, hem de (.teyemmüm ile) temizlenme aracý kýlýndý" diye buyurduðu sabittir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu ise, diðer peygamber*ler arasýnda Hz. Peygamber'e özel olarak verilen hususlardandýr. Biz de yü*ce Allah'a hamd olsun, mescidlerde de namaz kýlabiliyoruz, evlerde de. Na*maz vakti nerede girerse orada kýlarýz. Þu kadar var ki, nafile namazlarýn ev*lerde kýlýnmasý mescidlerde kýlýnmasýndan daha faziletlidir. Hatta Cuma na*mazýndan önce kýlanan ve sonra kýlýnan namazlar da böyledir. Farz namaz*lardan önce ve sonra kýlýnan (ravâtib sünnetler) da böyledir. Çünkü, nafile namazlarda riyakârlýk sözkonusu olabilir. Farz namazlarda ise riyakârlýk husule gelmez. Bir amel riyadan ne kadar arýnabilirse, elbette þaný yüce Al*lah nezdinde daha aðýr basar ve Allah'a daha çok yaklaþtýncýdýr.
    Müslim, Abdullah b. Þakik'den þöyle dediðini rivayet eder: Ben, ÂÝþe'ye, Rasulullah (say)'in kýldýðý nafile namazlarý hakkýnda sordum, þöyle buyurdu: "Evimde öðle namazýndan önce dört rek'at kýlardý. Sonra çýkar, cemaate na*maz kýldýrýrdý. Sonra (evime) girer, iki rek'at namaz kýlardý. Cemaate akþam namazýný kýldýrdýktan sonra (eve) girer, iki rek'at kýlardý. Sonra, cemaate yat*sýyý kýldýrýr ve (arkasýndan) evime girer ve iki rek'at namaz kýlardý..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbn Ömer'den de þöyle dediði nakledilmektedir: Ben, Peygamber (sav) Ýle birlikte öðle namazýndan önce iki, ondan sonrasýnda da iki, akþam namazýndan sonra da iki rek'at kýldým. Akþam, Yatsý ve Cuma namazlarýna gelince, Peygamber (sav) ile birlikte evinde kýldým. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ebû Dâvûd da Ka'b b. Ucre'den rivayet ettiðine göre, Peygamber (sav) Eþheloðullarý mescidine varmýþ ve orada akþam namazýný kýldýktan sonra na*mazlarým bitirdiklerini görünce, namazdan sonra onlarýn yine namaz kýldýklarýný görünce, bu sefer: "Bu kýldýðýnýz namazlar evlerin namazlarýdýr (evler*de kýlýnmasý gerekir)" diye Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. buyurmuþtur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. Ramazanda Kýlýnan Teravih:


    Bu kabilden olmak üzere ilim adamlarý Ramazanda kýlýnan teravih husu*sunda farklý görüþlere sahiptirler. Acaba teravih namazýnýn evde kýlýnmasý mý daha faziletlidir, mescidde kýlýnmasý mý?
    Malik, gücü yeten kimse için teravihin evde kýlýnmasýnýn daha faziletli ol*duðu görüþündedir, Ebu Yusuf ile Þafiî mezhebine mensup kimi ilim adamý bu görüþtedir. Ýbn Abdilhakem, Ahmed, Þafiî mezhebine mensup diðer ba*zý ilim adamlarý ise, teravihin cemaatle kýlýnmasýnýn daha faziletli olduðu gö*rüþündedirler.
    el-Leys der ki: Ýnsanlar, teravihi hep evlerinde kýlsalar ve hiç bir kimse mes*cidde kýlmayacak olursa, bunun için mescide çýkmalarý gerekmez. Malik'in ve onun görüþünü kabul edenlerin lehine delil, Hz. Peygamber'in Zeyd b. Sabit yoluyla rivayet edilen lýadisindeki þu buyruðudur: "Evlerinizde namaz kýlmaya bakýnýz. Çünkü, farz namaz müstesna, kiþinin kýldýðý en hayýrlý na*maz, evindeki namazdýr." Bu hadisi Buharý rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Muhalif kanaate sahip olanlar ise, Peygamber (say)'in teravih namazýný mescidde kýldýrmýþ olduðunu ve daha sonra ise, bu namaza devam etmek*ten kendisini alýkoyanýn, bu namazýn kendilerine farz kýlýnmasý korkusu ol*duðunu söylediðini Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. belirtirler. Ýþte bundan dolayý Hz, Peygamber onlara: "Evlerinizde namaz kýlmaya bakýnýz" diye buyurmuþtur. Diðer taraftan ashab-ý kiram, ayrýca daðýnýk bir þekilde teravih namazýný mescidlerde kýlýyorlardý, Nihayet Hz. Ömer, bu daðýnýk cemaatleri tek bir imam ile birlikte kýlmak üze*re bir araya getirdi, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. böylelikle iþ bu þekilde karar kýldý ve sünnet olarak böylece sabit oldu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •